Tüm kanıtlar aksini gösterse de kimi zaman “şişman olmaktan” şikâyet edebiliriz ya da birilerinin bundan şikâyet ettiğini duyabiliriz. Bu hissi gidermenin yolu ise onu tetikleyen faktörleri anlamaktan geçiyor. Belçika’daki Antwerp Üniversitesi’nden Stephen Gadsby ile aynı üniversitede felsefe profesörü olan gazeteci-yazar Bence Nanay, Psyche internet sitesinde yayımlanan yazılarında, kendimizi şişman hissetmemizde farklı faktörlerin rol oynayabileceği ve bu hislere kulak vermek gerektiğini anlatıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Bir tür yemek bozuklukları olan “anoreksiya” ile “bulimia” teşhisi konan kişiler genellikle kendilerini şişman hissettiklerini söylerler. Hatta bununla da kalmaz, aksi yöndeki kanıtlara rağmen şişman olduklarında ısrar ederler. Bu his, yeme bozukluğu semptomlarının en yaygın ölçümlerinin yanı sıra etki yaratan yeme bozuklukları teorilerinde kendine yer bulur.
Yeme bozukluğundan muzdarip olanlar, anlaşılmadıklarını düşünürler. Arkadaşları, aileleri ve meslektaşları genellikle onların bu şişmanlık hislerini görmezden gelir ya da daha da kötüsü, onları ‘şişman fobik’ olarak etiketlerler. (…) Olumsuz veya istenmeyen bir şeye atıf yapmak için ‘şişman’ teriminin kullanılmasıyla ilgili gerçek endişeler söz konusu olsa da, yeme bozukluğu olanların bedenleri hakkında hissettikleri, çektikleri muazzam acıya açıkça katkıda bulunur. Şişman hissetme şikâyetlerini neyin tetiklediğini anlamak, bu acıyı hafifletmede çok önemlidir.
Peki, gerçekler aksini gösterse de insanlar neden kendilerini şişman hissettiklerini söylüyor? Klinik tedavi uzmanları ve araştırmacılar bu noktada çoğunlukla hemfikir. Standart teoriye göre, yeme bozukluğu olan kişiler kendilerini şişman hissettiklerini bildirdiklerinde, hissettiklerini yanlış tanımlıyorlar. Hissettikleri üzüntü veya kaygı gibi duygular olsa da, ifade ettikleri şişman hissetmektir. (…)
Şişman hissetmek, duygunun yanlış tanımlanması mı?
Kendini şişman hissetmek, yaygın bir şekilde duygunun yanlış tanımlanması olarak yorumlanıyor. Klinik yönergelerin, uzmanlara bunu yapma talimatı vermesiyle birlikte ‘şişmanlık bir his değildir’ sloganı da sosyal medyada ve çevrimiçi bloglarda popüler hale geldi. (…)
Uzmanların ve diğer ilgililerin, kendilerini şişman hissettiklerini belirtenleri reddetmek veya suçlamak yerine, ne demek istediklerini anlamaya çalışmaları gerektiğine inanıyoruz. Bunu yapmanın bir yolu, yeme bozukluğu olan kişilerin deneyimlerini paylaştığı çevrimiçi ortamlarda yazılanları okumaktır. Bu tür alanlarda, çoğu kişi şişman hissettiklerine dair bildirimlerinin nasıl göz ardı edildiğine ilişkin hayal kırıklığını dile getiriyor:
‘Terapistime, gerçekten şişiyor ve genişliyormuşum gibi hissettiğimi anlattım.’
‘Duygusal olarak değil, fiziksel olarak şişman hissediyorum.’
‘Fiziksel olarak kendimi kocaman hissettiğimde, (şişman hissediyorum) demekte bir yanlış yok.’
Bu şikâyetler, en azından bazı durumlarda, şişman hissetme bildirimlerinin üzüntü veya kaygı gibi duygularla ilgili olmadığını, fiziksel vücut ölçülerinde algılanan değişikliklerle ilgili olduğunu düşündürüyor. Açıkçası, bu kişiler aslında fiziksel olarak büyük değiller. Böyle hissettiklerini söylemeleri de tamamen farklı bir duygusal olgunun yanlış tanımlanması değil, gerçek bir his gibi görünüyor.
Diğer fiziksel yanlış algılama durumlarına bakarak, fiziksel bir his olarak şişman hissetmenin nasıl olduğuna dair içgörü kazanabiliriz. Örneğin, anestezi alan kişiler genellikle anestezi uygulanan vücut kısmının büyüdüğünü söylerler. Bir başka ilgili olgu da, yerinde bir deyişle ‘Alice Harikalar Diyarında’ sendromudur. Şiddetli migren yaşayan kişiler, vücut ebatlarındaki ani değişimlerden bahseder. Örneğin biri şöyle der: ‘Yürürken yere çok yakın olmak gibi çok tuhaf hislere sahibim. Lunaparklardaki genişleyen aynalardaki görüntüler gibi kısa ve genişlemiş hissediyorum.’
Dolayısıyla yeme bozukluğu olan kişiler vücut ölçülerindeki değişiklikleri tarif etme konusunda yalnız değiller. Ancak bu bildirimleri neden ciddiye almalı? Belki de yeme bozuklukları, anestezi deneyimleri ve Alice Harikalar Diyarında sendromu olanlar, gerçek duygularını yanlış tanımlamaktan da eşit derecede sorumludur. Elimizdeki tek kanıt kişisel bildirimse, yanlış tanımlama tehdidi büyüktür. Farklı türde bir kanıt, durumu açıklığa kavuşturmaya yardımcı olur. Böylesi bir kanıt, söz konusu koşulların fiziksel yanlış algılama içerdiği sonucuna varmak için bağımsız bir sebep sunmalıdır. (…)
Gözlerinizi kapatın ve vücudunuza odaklanın
Bunu yapmak, bedensel sınırlarınız, yani kapladığınız alan hakkında (kabaca) bir fikir verecektir. Bu, vücudunuzun nerede bittiğini ve dış dünyanın nerede başladığını söyleyen iç algı duyusudur. Beyin, bunu başarmak için vücuttaki (deri, eklemler ve kaslardaki) alıcılardan gelen bir dizi sinyali sürekli olarak birleştirerek fiziksel sınırlarımız hakkında bir deneyime olanak tanır.
Duyusal alıcılardan gelen sinyaller, beyne vücudun ne kadar büyük olduğunu söylemek için tasarlanmadıklarından tüm işi yapamazlar. Bunun için beyin, depolanmış bir haritaya güvenir. Tıpkı bir şehir haritasının sokakların ve parkların boyutları hakkında bilgi depolaması gibi, vücut haritası da vücut bölümlerinin boyutları hakkında bilgi depolar. (…)
Vücut haritası, yeme bozukluğu olan kişilerin vücut ebatlarındaki fiziksel değişikliklere ilişkin bildirimlerine dair destekleyici kanıt bulma ihtimalini barındırır. Vücut haritalarını ölçmek, vücut ölçülerini nasıl deneyimledikleri hakkında fikir verebilir. Daha büyük olarak ifade edilirse, bu, diğer duyguların yer değiştirmesinden dolayı değil, kelimenin tam anlamıyla kendilerini daha büyük olarak deneyimlediklerini kanıtlar.
Vücut haritası nasıl ölçülür?
İnsanların vücut haritalarını ölçmenin bir yolu, onlara vücutlarının sınırlarının nerede olduğunu sormak ve haritayı buna göre belirlemektir. Ancak nesnel ifadelere dayandığından, aynı sorun burada da yaşanır. Daha iyi bir yol, bildirimlerini dikkate almadan insanların davranışlarını test etmektir. Neyse ki insanlar, vücut haritasını, hareketlerini kontrol etmek için otomatik olarak kullanırlar. Böylece araştırmacılar insanların nasıl hareket ettiğini ölçebilir ve bu da onların içsel vücut haritasını ortaya çıkarabilir.
Biz insanların, dünyada genellikle bir şeylere çarpmadan ne kadar zahmetsizce hareket ettiğimizi bir düşünün. Bunu kolaylaştıran, ortamlarda gezinirken, örneğin kapı eşikleri gibi boşluklardan geçerken, beynimizin vücudumuzun çarpışmalardan kaçınmasını sağlamak için kullandığı vücut haritalarımızdaki bilgilerdir. (…) Boşluklar vücut genişliğimiz için yeterli olduğunda, omuzlarımızı döndürmeden dümdüz yürüyebiliriz. Boşluklar vücut genişliğinin 1,3 katından daha dar olduğunda veya daha doğrusu boşluk, iç vücut haritasındaki vücuttan daha dar olduğunda, insanların vücutlarını döndürecekleri omuz-boşluk genişliği oranı kabaca bellidir.
Son zamanlarda yapılan birkaç deney, yeme bozukluğu olan kişilerin vücut haritalarını ölçmek için bu içgörüyü kullandı. Bu çalışmaların ilkinde, Hollandalı psikolog Anouk Keizer ve meslektaşları, katılımcılardan farklı büyüklükteki boşluklardan geçmelerini istedi ve omuzlarını döndürmeye başladıkları boşluk genişliğini ölçtüler. Yeme bozukluğu olan katılımcıların, normal orandan önemli ölçüde daha geniş boşluklarda omuzlarını döndürdükleri görüldü. Bu kişiler vücutları sanki daha genişmiş gibi hareket ettirmişlerdi. Aynı bulgular, başka iki araştırma tarafından da doğrulandı. (…)
Bu deneyler kişisel bildirimlere dayanmıyor. Hatta bazılarında katılımcılar deneylerin neyi test ettiğini bilmiyorlardı. Buna karşın yeme bozukluğu olanlar, vücutlarını daha büyük gördüklerinde beklendiği gibi davrandılar.
Araştırmalar ne diyor?
Bu bulgular, kişisel bildirimlerle ilişkili sorunları (insanların gerçek duygularını yanlış tanımlıyor olabileceği) önler ve şişman hissetme şikâyetlerinin bazen yanlış algılama olduğu fikrini destekler. Bu durumdan muzdarip olanlar fiziksel olarak daha iri değildirler, ancak kendilerini öyleymiş gibi hissederler.
Araştırma, yeme bozukluğu sorunu olan birçok kişinin kendilerini şişman hissettiklerini bildirdiklerinde, duygularını yanlış tanımladıklarını değil, iç algı deneyimlerini tanımladıklarını öne sürüyor. Vücut haritaları onları daha büyük gösteriyor, bu da kendilerini fiziksel olarak daha iri hissetmelerine neden oluyor ve bunu da kendilerini şişman hissettikleri şeklinde ifade ediyorlar. (…)
Bu çalışma alanı, yeme bozukluğu olan kişilerde iç algı (vücudun içsel algısı) ve normal olmayan dolgunluk duygularıyla ilgili araştırma alanıyla da uyumludur. Örneğin son araştırmalar, anoreksiyası olan katılımcıların, bu sorunu yaşamayan kontrol grubuna göre daha az mide içeriği ile tok hissettiklerini ortaya koyuyor. Bu da, tıpkı şişmanlık duygularının bozulmuş bir vücut haritasına dayanması gibi, tokluk duygularının da ters giden içsel algılara dayanabileceğini düşündürüyor.”
Yazar, birlikte ele alındığında bu bulguların araştırmacılar, klinik tedavi uzmanları ve bu kişilerin yakınlarına yönelik çıkarımlar barındırdığını söylüyor: “Araştırmacılar için, yeme bozuklukları ile ilgili vücut haritasının bozukluğu, keşif için önemli bir yolu temsil ediyor. Bu haritalar nasıl bozuluyor? Onları nasıl düzeltebiliriz? Bu ikisi de üstesinden gelinmesi gereken önemli sorunlar. Şişman hissetme bildirimlerinin yaygın olduğu göz önüne alındığında (yeme bozukluğu sorunu yaşayanların ötesinde), böyle bir sorunu olmayanların vücut haritası bozulmasının boyutu da araştırılmalıdır. (…)
Şişman hissetmenin yeme bozukluğu sorunu olanlar üzerindeki zararlı etkisiyle mücadele etmek isteyen klinik tedavi uzmanları ve yakınlar için ilk adım, bu kişilerin şikâyetlerini ciddiye almak olmalı. Bazı durumlarda şişman hissetmenin fiziksel yanlış algılama olduğunu kabul ederek, rahatsız edici bu bedensel deneyimlerin doğasını ve etkisini anlamaya çalışabilir ve bu kişilerin bunların ne olduklarını fark etmelerine yardımcı olabiliriz.”
Yazar, bunun, şişman hissetmekle ilgili her şikâyetin bir yanlış algılama olduğu anlamına gelmediğini belirtiyor: “Üzüntü veya kaygıyı şişman hissetmekle ilişkilendirmek mümkündür ve klinik tedavi uzmanları danışanlarına gerçek duygularını tanımlamaları konusunda rehberlik etmekte başarılı oluyor. Bununla birlikte, ‘şişman hissetmek’ ifadesinin bazen vücut ebatlarına ilişkin yanıltıcı iç algı deneyimlerini tanımlamak için kullanıldığına dair canlı bir olasılık olduğu da akılda tutulmalı.
Bazı durumlarda, yanıltıcı olsa da, şişmanlığın (fiziksel) bir duygu olduğu göz önüne alındığında, toplumun bu şikâyetlere karşı varsayılan tepkisini değiştirmesi ve bu şekilde hissettiğini bildirenlere karşı saygı ve duyarlılıkla yaklaşması gerektiğine inanıyoruz.
Yeme bozuklukları yaşayan veya yaşamaya devam eden arkadaşlarımız veya aile üyelerimize karşı açık fikirli olmak ve onların ifadelerine saygı göstermek önemlidir. (…)
Şikâyetleri hemen yanlış olarak etiketlemek, gerçek deneyimlerin göz ardı edilmesine neden olabilir. Yeme bozukluklarını ve ilgili olağandışı deneyimleri anlamanın ilk adımı, bu kişilerin sözlerini dikkate almaktır.”
Bu yazı ilk kez 9 Aralık 2022’de yayımlanmıştır.