ABD Kongresi’nin Başkan Donald Trump’ın sosyal medya hesapları üzerinden kışkırttığı taraftarlarınca basılıp 4 saat boyunca işgal edilmesi bütün dünyada şok etkisi yarattı. ABD’nin teknoloji devlerinin, can kayıplarının yaşandığı işgalin sıcağında, Trump ve onu destekleyenlerin sosyal medya hesaplarını kapatması ise yeni bir tartışmayı tetikledi. Muhafazakâr kesim görüşlerinin sansür edildiğini, liberaller ifade özgürlüğünün engellendiğini, teknolojiye kuşkuyla bakanlar Twitter, Facebook ve diğerlerinin “dünyanın en güçlü kişisine” yasak koyarak çizgiyi aştığını ileri sürdü. Yoksa, Trump’ın oğlu Donald Trump Jr.’ın, henüz kapatılmayan Twitter hesabında ileri sürdüğü gibi, George Orwell’in “1984” adlı romanındaki gibi düşüncenin bir grup elit tarafından kontrol edildiği bir dönemde mi yaşıyoruz?
Dünya medyasında büyük gürültü koparan bu konuya serinkanlılıkla yaklaşanlar da yok değil. Bunlardan biri sanal alem hukukunda uzman gazeteci Arthur Bright. Bright, The Cristian Science Monitor’un internet sitesinde yasaklara ilişkin tüm sorulara yanıt verirken, yasaklamanın tümüyle yasal olduğunu ancak Amerikan muhafazakârlarının ifade özgürlüğünün tehlikeye atıldığını belirtiyor. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:
Twitter forum değil özel stadyumdur
“ABD’nin lideri, en çok tercih ettiği iletişim araçlarından men edildi. Onun muhafazakâr müttefikleri, sansür ve anayasaya aykırılık suçlamalarını dillendiriyor ama (…) Facebook, Twitter ve diğer büyük sosyal medya şirketleri bunu kendi kullanım koşullarının bir ihlali olarak görerek Trump’ın hesaplarını devre dışı bıraktı.
Peki bu, başkanın anayasal haklarının ihlali değil mi?
Hayır. (ABD) Anayasa’nın Birinci Ek Maddesi, özellikle devletin ifade özgürlüğünü düzenlemek için yapabileceklerinin sınırlarına ilişkindir. Twitter özel bir şirkettir ve (belli federal yasalara tabi olmakla birlikte) hizmetlerini istediği şekilde müşterilerle sınırlama hakkına sahiptir.
Ama Twitter halka açık bir forum değil mi?
Pek sayılmaz. Twitter’ı ve genel olarak interneti, kasaba meydanının modern versiyonu olarak düşünmek cazip geliyor. Birçok kişi bu benzetmeyi yaptı. Ancak sosyal medya şirketleri özel kurumlardır. Twitter, halka açık bir şehir meydanından ziyade, Twitter şirketinin inşa ettiği, güvenlik personelini işe aldığı ve kapıdan giren herkese megafon dağıttığı özel bir stadyumdur. Giriş ücreti almazlar ama bu onların mülküdür ve böylece istedikleri kişiyi içeri alabilirler ve dışarı atabilirler. (…) Bu sansür de değildir. (…) Twitter kullanıcısıysanız kurallara uymak zorundasınız.”
Sosyal medya adil olmak zorunda değil
ABD başkanlarının medyaya erişim konusunda “gezegende kimsenin sahip olmadığı” fırsatlara sahip olduğunu ve bu nedenle hak mahrumiyetinin söz konusu olmadığını belirten Arthur Bright, yine de sosyal medya platformlarının “kimin kovulacağına” karar verirken “keyfi” davrandığını vurguluyor:
“Diğerleri gibi Twitter da, özellikle yanlış ve yanıltıcı bilgi yayanlara karşı, kendi kurallarını uygulanmaya geçirmekte oldukça tutarsız. Örneğin Twitter’da Trump’ın çok sayıda mesajı “yanlış bilgi” olarak etiketlenmiş veya gizlenmişken, Çin Büyükelçiliği’nin Tweetleri, bu hafta sonu Uygurlu kadınların serbest bırakıldığına dair mesajı etiketlene kadar hiçbir engelle karşılaşmadı.”
Muhafazakârlar seslerini nasıl duyuracak?
Amazon’un sunucularını, Amerikalı aşırı sağcıların kullandığı Parler adındaki sosyal medya uygulamasının kullanımına kapattığını hatırlatan Arthur Bright, bundan sonra asıl tartışılması gerekenin muhafazakârların sesinin kısılmasının işleri daha da kötüye götürüp götürmeyeceği olduğunu belirtiyor:
“Olan bitenler yasalara uygun olsa da, sosyal medyadaki kargaşa, özellikle de Parler’in devre dışı bırakılması toplumsal endişeleri artırıyor. (…) Parler’in ortaya çıkışı kamusal alanın ideolojik kamplara bölünmesinin başlangıcıydı ve zorla kapatılması kırılmaları daha da derinleştirebilir. Parler, kullanıcılarına bir kez daha ulaşmak için yasakları aşmanın yollarını bulacaktır. Ancak yeni Parler, muhtemelen sosyal medya ekosisteminin geri kalanından daha izole ve daha hırçın bir kullanıcı tabanına sahip olacak. Bu sadece sosyal medya şirketlerinin çözemediği sorunları daha da kötüleştirebilir.”
Sosyal medya patronun kim olduğunu gösterdi
Trump ve destekçilerine getirilen sosyal medya yasaklarına serinkanlı yaklaşan bir başka isim ise New York Times’ın teknoloji yazarı Kevin Roose… Konuyu teknoloji şirketlerinin fikirler üzerinde etkisi açısından yaklaşan Roose, endişesini “Bir avuç insanın kamusal söylemimizi kontrol etme yeteneği hiç bu kadar açık olmamıştı” ifadeleriyle dile getiriyor ve söz konusu şirketlerin iş modellerin sorgulanması gerektiğini belirtiyor:
“Sonunda, Kaliforniyalı iki milyarder, politikacıların, savcıların ve iktidar simsarlarının yıllarca denediği ama beceremediği şeyi yaptı: Başkan Trump’ın fişini çektiler. (…)
Hepsi birer mini demokrasiymiş gibi sahte tavır takınan bu şirketler, sanki ‘isyana teşvik etmek’ başından beri topluluk yönergelerinde yer alıyormuş gibi, kararlarını bir tür basmakalıp yargı sürecinin sonucu olarak sunuyorlar. Ancak bu tür riskli adımlar genellikle aşırı baskı altında alınan kararlara dayanarak atılır. (…)
Trump’ı susturmak, her şeyden önce dijital toplumumuzda gücün nerede olduğu konusunda iyi bir ders veriyor. Artık güç sadece içtihat veya devlette güçler dengesinde değil aynı zamanda kamusal alandaki konuşmalarımızı şekillendiren platformlara erişimi reddetme becerisinde de yatıyor.
(Twitter’ın CEO’su) Jack Dorsey ve (Facebook’un kurucusu) Mark Zuckerberg’in isimleri hiçbir zaman bir oy pusulasında yer almadı. Ancak yeryüzünde seçilmiş hiçbir görevlinin iddia edemeyeceği türden yetkileri var. (…)”
Trump başkanlıktan olmayı tercih ederdi
Kevin Roose’a göre, sosyal medyanın Trump için çok önemli ve sosyal medya platformlarına ihtiyacı var. ABD başkanının takip edilmesi için ellerinden geleni yaptıklarını da hatırlatıyor:
“Trump, (Kongre baskınından sonra) uzlaşmacı bir tavır sergiledi. Bunda hukuki ve siyasi kaygılarının etkili olduğuna kuşku yok. Ancak neden fikir değiştirdiğine ilişkin başka bir yorum daha var: Trump, sosyal medya mesaj gönderme hakkını yitirmektense başkanlığını kaybetmeyi tercih ediyordu. (…)
(Demokratların istediği gibi) Azledilmek, Trump’ın siyasi kariyerine utanç verici biçimde son verir. Ama Twitter’da 88 milyon ve Facebook’ta 35 milyonu bulan takipçilerini kaybetmek, onu gelecekte kültürel nüfuzdan uzun süre mahrum bırakacaktır. Ayrıca onu en çok sevdiği ayrıcalığından edecektir: Tek bir düğmeye basarak dünyanın dikkatini kontrol etme yeteneğinden…
Trump, Twitter hapishanesindeki sıradan bir mahkûm değil. Platformdan çıkarılan diğer partizanlardan farklı olarak, nereye giderse gitsin onu takip edecek devasa bir sağcı medya aygıtına ve nerede söylerse söylesin söylediği şeyi güçlendirecek bir çok takipçi var. (…) Yine de büyük bir kitleyi yeni bir platformda yeniden oluşturmak, eski bir başkan için bile kolay bir şey değil (…)
Bazı açılardan, Trump’ın sosyal medya hâkimiyeti tarihin bir cilvesiydi. Trump, 2009’da Twitter’a katıldığında, ilgi arayan bir realite TV yıldızıydı. Twitter ise büyümek için yüksek profilli ünlülere ihtiyaç duyan yeni bir sosyal ağdı.
Mükemmel bir eşleşmeydi: Trump kısa süre sonra, onun imzası haline gelecek bilinç akışı tarzı serbest atışlarına başladı. Rüzgâr türbinlerine çirkin, Başkan Barack Obama’nın doğum belgesine sahte, Jon Stewart’ın komedisine abartılmış, dedi. (…) Trump’ın süzgeçten geçmemiş düşünceleri Twitter için altın madeni oldu, onun mesajlarını algoritmaları aracılığıyla milyonlarca yeni kullanıcıya tavsiye etti.
Politikaya yöneldiğinde ise sosyal medya Trump için daha da önem kazandı. Başkanı seçildikten sonra, Twitter ve Facebook’taki hâkimiyeti sayesinde, hesaplarını hiçbir dünya liderinin sahip olmadığı şekillerde kullandı. (…)
Trump’ın Twitter’dan çıkarılmasının en tahmin edilebilir sonucu (…) kendilerini Silikon Vadisi sansürünün kurbanları olarak gören muhafazakârlar için bir savaş narası haline gelmesidir.”
Tıpkı bir restoran sahibinin rezalet çıkaran bir müşterisini atabileceğinden hiç kimsenin şüphesi olmadığı gibi, Twitter ve Facebook gibi özel şirketlerin herhangi bir kullanıcıya bir platform sağlamak zorunda olduğuna kimse inanmıyor. Ancak yalnızca yönetim kurullarına ve hissedarlarına karşı sorumlu olan, (…) seçilmemiş bir avuç teknoloji yöneticisinin bu kadar büyük bir güce sahip olup olmayacağına dair sorular meşrudur. Bu eylemler, sosyal medya şirketlerinin iş modellerinin temelde sağlıklı bir demokrasi ile uyumlu olup olmadığı (…) sorularını da gündeme getiriyor.
Kısa vadede, Twitter ve Facebook’un kaygan zemininde sansürden endişe duyan insanlar, Dorsey ve Zuckerberg’in fikir özgürlüğü rolünden nefret ettiği ve böyle görünmekten mümkün olduğunca kaçındıkları gerçeğiyle biraz rahatlayabilir. Onlara göre Trump vakası (…) başka hiçbir şeye benzemiyor ve onu yasaklama kararlarının emsal teşkil etmesi pek muhtemel değil.
Ancak bu, (…) Trump için züğürt tesellisi olacak. Başkan Twitter’ın yasağına karşı çıktı ve Beyaz Saray basın bürosu aracılığıyla “Kimse bizi SUSTURAMAYACAK!” mesajını paylaştı.
Ama onun asıl derdi de bu: Çoktan susturuldu.”
Bu yazı ilk kez 14 Ocak 2021’de yayımlanmıştır.