Türkiye, çok uzun süreden beri, ülkesindeki göçmenleri ne yapacağını konuşmaya çalışıyor. Bu mesele iç siyasetin de önemli bir tartışma ve kutuplaşma konusu.
Yapılan birçok kamuoyu yoklaması, Suriyelilerin geri gönderilmesini isteyen vatandaşların oranının yüzde 70 ile 85 arasında değiştiğini ortaya koyuyor. Suriyeliler arasında 2022 yılında yapılan başka bir araştırmaysa, Suriyelilerin yüzde 80’inin ülkelerine geri dönmeyi düşünmediğini ortaya koyuyor.
Hem uluslararası hukukun hem de İslam hukukunun mülteci, muhacir, sığınmacı ya da koruma altındaki kişileri zorla geri göndermeyi engelleyen kuralları olduğu da göz önüne alındığında, Suriyelilerin zorla geri gönderilmesinin oldukça güç olduğu ortada. Hatta böyle bir uygulamanın toplumlar arasında etkisi yıllar boyu silinmeyecek çatışmacı bir zemine yol açması da yüksek ihtimal. Ayrıca, zorla gönderme gündeme gelse bile Esad rejiminin kabul etmediği göçmenleri sınırın öte tarafına bırakmak söylemi de saha gerçekliği ve pratiğiyle uyuşmuyor. Dolayısıyla daha rasyonel, daha sivil, uluslararası hukuka ve en önemlisi de kendi medeniyetimizin ve inancımızın bize yüklediği sorumluluğa uygun yöntemlerin geliştirilmesi şart.
Gönüllü geri dönüş ve dönüş sonrası yeniden entegrasyon projesi
Gönüllü geri dönüş çalışmaları, menşe ülkedeki (Suriye) ulusal koruyucu çerçevenin restore edilmesi, yeniden uyum süreci yoluyla ulusal ve bireysel düzeyde güvenlik kaygılarını giderecek mekanizmaların kurulması, sürdürülebilir geçim kaynaklarının geliştirilmesi, temel hizmetlere erişiminin sağlanması ve topluluklara tam olarak yeniden entegre olma yeteneği gibi farklı ihtiyaçlara yanıt verecek çözümlerin aynı anda uygulanmasını gerektirir.
Zira, gönüllü geri dönüşün öncelikli hedefi, geri dönen kişilerin erken ve kalıcı yeniden entegrasyonunu sağlamaktır. Bu hedef uyarınca, gönüllü geri dönüşün temel bileşenlerini oluşturan fiziksel, yasal ve maddi güvenlik ve uzlaşmacı zemin eksen alınarak, olası ikincil göç dalgalarını gerektirmeyecek şekilde tam entegrasyonu teşvik edici programlar başlatılmalıdır.
Gönüllü geri dönüş süreci nasıl olmalı?
Bu programların uygulanması ve geliştirilmesi, dolayısıyla Suriyelilerin gönüllü geri dönüşlerinin teşvik edilmesi ve sürecin kolaylaştırılması yalnızca devletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası örgütlerin arasındaki anlaşmalarla mümkün olmaz. Bunun için sivil inisiyatiflerin güven artırıcı adımlarına karşılıklı destek vermek de gerekir.
Suriyelilerin önemli bir kısmının güvenlik kaygılarıyla ülkelerini terk ettiği dikkate alındığında, öncelikli olarak güvenlik endişelerinin giderilmesine dönük hukuki, idari ve siyasi adımların atılması gerekir. Önerilen mekanizma ile hem Şam rejiminin kaygıları hem de sivillerin korunması prensibinin birlikte değerlendirildiğini not etmek gerekir.
Önerilen mekanizma kapsamında öncelikli olarak Türkiye ve Suriye içerisinde insani alanda faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşları (STK) arasında bir koordinasyon merkezinin kurulması gerekir. STK Koordinasyon Merkezinin güvenli gönüllü geri dönüşü koordine edecek alt çalışma grupları kurmasında yarar vardır.
Bu kapsamda öncelikli hedef grupları refakatiz çocuklar, Türkiye’ye uyum sağlamakta zorlanan tek başına yaşayan yaşlılar, Suriye’de akrabası olan yalnız kadınlar gibi burada savunmasız ama Suriye’de daha rahat etmesi mümkün olabilecek birey ve gruplar olabilir.
Türkiye merkezli STK’ların güvenli gönüllü geri dönüş merkezleri açarak, dönmek isteyenlerin başvurularını alması ile süreç başlayabilir. Geri dönmek isteyenlerin başvurularını alan STK’ların, ardından Koordinasyon Merkezinde ortak çalıştıkları Suriyeli STK’larla bu bilgileri paylaşması gerekir. Suriyeli STK’nın da öncelikli olarak güvenli geri dönüş talebinde bulunan kişilerle ilgili olarak hem akrabaları ile iletişim kurulması hem koşulların uygunluğunun araştırılması hem de yeniden entegrasyon projesi kapsamındaki diğer faaliyetleri organize etmesi öngörülebilir.
Uluslararası katılım da sağlanmalı
Bu kapsamda güvenlik kaygılarının giderilmesine dönük olarak Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşlarının da süreçte aktif sorumluluk ve görev alması sağlanabilir. Ankara ve Şam’da yer alan BM Temsilcilikleri gönüllü geri dönüş talebinde bulunan kişilerle ilgili olarak hem dönüş öncesi hem dönüş yolculuğu hem de yeniden yerleşme aşamalarında diplomatik, ekonomik ve sürdürülebilir kendi kendine yeterlilik desteği verebilir.
BM Temsilcilikleri geri dönenlerle ilgili hem STK Koordinasyon Birimi hem de Şam rejimi ile işbirliği içinde çalışmalıdır. Böylelikle proje kendi kendine yeterliliklerini teşvik etmek, güvenlik kaygılarını giderici faaliyetleri organize etmek ve yerel topluluklarına katkıda bulunmak için yüksek kaliteli yardım sağlamak üzere, ulusal ve uluslararası aktörler tarafından kabul gören ortaklardan oluşan bir ağ ile hayata geçirilebilir. Bu kapsamda proje Türkiye ve Suriye’de otoriteler tarafından kabul gören STK’lar, kurum, kuruluş ve ortaklar tarafından gerçekleştirilebilir, BM gibi uluslararası kuruluşlar da projenin finans, gözlem ve denetleme kısmında yer alabilir.
Gönüllü geri dönüşü zor bir grup: Türkiye’de doğanlar
Öte yandan Türkiye’de doğan Suriyelilerin durumunun, gönüllü geri göndermede önemli bir sorun alanı olacağını öngörebiliriz.
Eylül 2019’da Türkiye’de doğan Suriyeli göçmen sayısının 450 bin olduğu açıklanmıştı. 2022’de ise İçişleri Bakanı bir konuşmasında bu sayının 700 bin olduğunu belirtti. Son sayıları dikkat aldığımızda bu rakamın gelecek 10 yıl içerisinde katlanarak yaklaşık 2 milyon civarında olma ihtimali bulunuyor.
Türkiye’de doğan Suriyelilerin her ne kadar doğuştan vatandaşlık elde etmesi Geçici Koruma Yönetmeliği kapsamındaki düzenlemelerden mümkün olmasa da, başta eğitim olmak üzere birçok alanda Türkiye’deki kamusal hizmetlerden faydalanan Türkiye doğumlu Suriye kökenlilerin kendilerine yabancı olan bir ülkeye geri dönmelerini beklemek gerçekçi bir yaklaşım değil.
Gönüllü geri dönmeyenlere ne oluyor?
Eylül 2022 itibarıyla, Türkiye’de doğanlar da dâhil olmak üzere, ülkemizde 3 milyon 622 bin kayıtlı Suriyeli göçmen bulunuyor.
Türkiye’deki Suriyeli göçmen sayısı 2015 tarihinde yaklaşık 2 milyon civarındaydı. 2019 Temmuzunda bu sayı yaklaşık 3 milyon 600 bin civarında olduğu Göç İdaresi tarafından açıklanmıştı. 2022 Eylülüne gelindiğinde aradan geçen 3 yıla ve doğumlara rağmen Türkiye’deki Suriyeli nüfusunda ölçülebilir bir değişiklik olmadığı görülüyor. Bunun bir nedeni üçüncü ülkelere göç etmesi. Resmî rakamları dikkate aldığımızda en azından 2 milyon Suriyelinin Türkiye’deki kalış sürelerinin 7 veya 8 yıl arasında olduğu dikkat çekiyor.
Suriyeli sayısının 2019’a göre artmamasının başka bir nedeni de çok az bir kısmının ülkesine geri dönmesi ve bazılarının da vatandaş olmasıdır.
Mevcut vatandaşlık süreci ve sorunlar
Suriyeliler için vatandaşlık süreçleri 2016 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları ile resmiyet kazanmıştı. Suriyeli göçmenlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı elde etmesi ise ağırlıklı olarak istisnai vatandaşlık kapsamında gerçekleşiyor. 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 12.maddesinde belirtildiği üzere yabancılar mili güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmamak kaydıyla, genel olarak Türk vatandaşlığının kazanılmasında aranılan diğer şartlara bakılmaksızın Bakanlığın teklifi, Bakanlar Kurulunun kararıyla Türk vatandaşlığını kazanabiliyor.
2016-2020 arası dönemde yaklaşık 110 bin Suriyeli göçmenin vatandaşlık aldığı resmî olarak belirtildi. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri tarafından Ağustos 2022 tarihinde yapılan açıklamada ise vatandaşlık alan Suriyeli sayısının 211 bin 908 olduğu ifade edildi. Öte yandan Ekim 2022 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Suriye’ye dönen kişi sayısı ise 526 bin olarak açıklandı.
Sayısal olarak bakıldığında Suriyelilerin vatandaşlık süreçlerinin karşılaştırmalı olarak birçok AB ülkesinden çok daha uzun bir sürece yayıldığını belirtmek gerekir. Dolayısıyla halihazırda uygulanan vatandaşlık politikaları üzerinden bir projeksiyon yapıldığında önümüzdeki 7 sene içerisinde vatandaşlık alabilecek Suriyeli göçmen sayısının 300-350 bin arasında olacağını öngörülebilir. Aynı öngörüyü AB ülkeleri için yaptığımızda ise bu sayının en az 2 milyonun üstünde olabileceği öngörebilir. En uzun bekleme sürelerinden birine sahip olan Norveç’te bile vatandaşlık başvurusu için yasal bekleme süresi 7 yıl ve başvurunun sonuçlanması süresi de 2 yıl.
Bu kapsamda vatandaşlık süreçlerinde dünya örnekleri incelendiğinde güvenlik kaygılarının yanında dil ve oryantasyon faaliyetlerinin oldukça önemsendiği biliniyor. Kamu ve toplum güvenliğine tehdit oluşturduklarına dair mahkeme kararları veya veriler elde edildiğinde devam eden vatandaşlık süreçleri iptal de edilebiliyor.
AB ülkelerinde vatandaşlık şartları arasında göç edilen ülkenin dilini bildiğini ispatlamak, oryantasyon derslerini tamamlamak, ülkenin hukuksal, kültürel, toplumsa vs düzenine uymak gibi temel şartlar da bulunuyor.
Gelecek 10 yıl içerisinde Suriyeli göçmenlere vatandaşlık konusunun ciddi tartışmalara yol açacağı göz önüne alındığında, Türkiye’de mevzuat ve politikalar konusunda planlanma ve uygulama alanında kurumsal adımların atılmasında yarar var.
Vatandaşlık sürecinin işletilmesine ilişkin öneriler
Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı için başvuru yapan geçici koruma altındaki Suriyelilere yönelik öncelikli olarak dil ve oryantasyon kurslarının içerik planlanmasının yapılması ve söz konusu içeriklerin şeffaf bir şekilde başvurucularla paylaşılmasının yararlı olacağı öngörülebilir.
Halihazırda vatandaşlık statüsü kazananların oryantasyon dersleri veya dil becerileri konusunda bir sınava tabi tutulmadıklarını biliyoruz. İstisnai yollarla vatandaşlık elde edildiğinden ayrıca dil becerilerini gösteren bir belge zorunluğu da bulunmuyor. Dil becerisi konusunda en azından A2 seviyesi yeterli olsa da oryantasyon kursları kapsamında başta vatandaşlık hukuku olmak üzere, medeni haklar, ceza hukuku, kültür, coğrafya ve tarih gibi derslerin belli saatler içerisinde verilmesi gerekiyor.
Öte yandan vatandaşlık başvurusu gerçekleştiren geçici koruma altındaki Suriyelilerin önemli bir kısmı başvuru sürecinin nasıl işlediği yönünde bir bilgi sahibi olmadıklarını ifade ediyorlar. Değerlendirme süreçleri konusunda yaşanan sıkıntılar sahada ciddi bir bilgi kirliğinin oluşmasına yol açmanın ötesinde, farklı aktörlerin süreci istismar etmesine de yol açabiliyor. Tüm bu olumsuzlukların önüne geçebilmek için vatandaşlık kriterlerinin ve başvuru süreçlerinin vatandaşlık başvurusu yapmış kişilerle ve ülke vatandaşları ile şeffaf bir şekilde paylaşılmasında yarar var. Bu kapsamda sürecin önceden belirlenmiş bir mevzuata göre başvuruculara izah edilmesi, kriterlerin ve aşamaların kanunla veya yönetmelikle belirlenmesi ve kamuoyu ile paylaşılması gerekir.
Vatandaşlık işlemlerinin tüm aşamalarının başvurucular tarafından online takibin yanında doğrudan da takip edilebilmesi için bir kuruma sorumluluk verilmesinde yarar var. Göç İdaresi Başkanlığı ve Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü’nün halihazırdaki iş yükü ve sorumluluğu dikkate alındığında, süreci başarılı bir şekilde sürdürmede yetersiz kalacağı öngörülebilir. Oluşturulacak yeni bir birim ile hem oryantasyon hem de diğer süreçlerin bire bir takip edilmesi ve bilgilendirilmesi başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilir. Bu kapsamda vatandaş olunduktan sonra da ilgili kişilere yönelik düzenli bir bilgilendirme ve yönlendirilmenin yapılmasında yarar var. Aksi takdirde istisnati vatandaşlık gerekçesi olan yarar kısmının gerçekleşmesi zayıf kalabilir. Bir diğer deyişle ülkeye, topluma, akademiye veya ekonomiye katkı yapacağı beklentisiyle vatandaşlık almış yabancıdan beklenen faydanın gerçekleşmeyeceği açık.
Açık olan başka bir nokta da gerek gönüllü geri dönüşlerin, gerekse de şeffaflaştırılmış vatandaşlığa alışla ilgili düzenlemelerin bir an önce yapılmaya başlanmasının zorunluluğu. Zira, gelişmeler ve toplumda göçmenler meselesi üzerinden yaşanan huzursuzluk, bu sorunun bir an önce çözülmeye başlanmasının zorunlu olduğunu ortaya koyuyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 7 Kasım 2022’de yayımlanmıştır.