Her üç yılda bir aralık ayında Türkiye’nin gündemine aynı konu giriyor ve günlerce tartışılıyor: PISA yani Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı.
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 79 ülke ve bölgenin değerlendirildiği PISA sınırlılıklarına karşın hem ülkeler arası karşılaştırmalar yapmak hem ulusal eğitim politikalarını değerlendirmek için çok önemli veriler sunuyor. Buna karşın, medyada PISA üzerine yapılan tartışmalar Türkiye’nin sıralaması, öğrencilerin düzeyi gibi konularla sınırlı kalıyor. Oysa bu veriler, gündemdeki farklı eğitim tartışmaları için de kullanılabilir. Bu bağlamda, 2018’deki değerlendirmeden elde edilen yeni veriler, uzun yıllardır tartışılan ortaöğretime geçiş sisteminin dünü ve bugününe yeniden bakmak için önemli bir fırsat sunuyor.
20 yılda 5 kez değişen sistem
Türkiye’de ortaöğretime geçiş sistemi, son 20 yılda, 2017’de yapılan son değişiklikle birlikte, 5 kez değişti. PISA 2018 Türkiye örnekleminde yer alan 15 yaşındaki ortaöğretim öğrencileri, öğrenim gördükleri kurumlara TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) sistemi ile yerleştirildiler. 2013-2017 yılları arasında uygulanan bu sistemde, okul türü ve yerleşim yeri farkı gözetilmeksizin tüm ortaöğretim kurumları sınavla öğrenci almaya başladı.
2017’de bu sistemin yerine getirilen LGS (Liselere Geçiş Sistemi) ile ise öğrencilerin %10’u merkezî sınav puanına göre öğrenci alan ortaöğretim kurumlarına yerleştirilirken, diğer öğrenciler adrese dayalı yerel yerleştirme ile tercih yaptılar. Fen liseleri ve sosyal bilimler liseleri sadece merkezî sınav puanıyla öğrenci alırken, diğer okul türlerinde hem sınavla hem yerel yerleştirme ile öğrenci alanlar var.
Hangi sınav sistemi nitelikli eğitimde eşitliğe daha uygun?
Ortaöğretime geçiş sistemlerinin tasarımı, öğrencilerin özelliklerine göre hangi okullara yerleştirileceklerini etkiliyor. Örneğin öğrencilerin akademik başarısının öncelendiği yerleştirme sistemlerinde, benzer başarı düzeyindeki öğrenciler aynı okula yerleştiriliyorlar. Sosyoekonomik durum başarıyla genellikle doğru orantılı olduğu için, bu yöntemde okullarda sosyo-ekonomik düzey anlamında homojen öğrenci nüfusu oluşuyor, yüksek sosyo ekonomik düzeye sahip öğrenciler bir okula, düşük seviyedekiler başka bir okulda toplanıyor. Bu da okullar arası başarı ve imkân farklılıklarına neden oluyor.
Adrese dayalı yapılan yerleştirme sistemlerinde ise okullar bulundukları yerin ekonomik, sosyal ve kültürel özelliklerini yansıtıyor. Bu durumda, farklı ekonomik, sosyal ve kültürel özelliklere sahip öğrenciler farklı kurumlarda eğitim görüyorlar.
TEOG sistemi başarı ölçütünün öne çıktığı bir sistemken, LGS’deki adrese dayalı yerleştirme adres ölçütünün özelliklerini taşıyor. Her iki ölçüt de tüm çocukların nitelikli eğitime eşit bir şekilde erişebilmesini engelliyor.
TEOG sistemi başarı ölçütünün öne çıktığı bir sistemken, LGS’deki adrese dayalı yerleştirme adres ölçütünün özelliklerini taşıyor. Her iki ölçüt de tüm çocukların nitelikli eğitime eşit bir şekilde erişebilmesini engelliyor. Bu yüzden, ortaöğretime geçiş sistemlerinin toplumsal eşitsizlikleri derinleştirmeden, farklı özelliklere sahip çocukların bir arada nitelikli bir eğitim görmelerini sağlayacak şekilde tasarlanması gerekiyor.
Akademik başarı mı sosyal uyum mu?
PISA 2018, öğrencilerin hem akademik başarı düzeyleri hem de farklı ekonomik, sosyal ve kültürel etkenlere göre okullar arasında nasıl bir dağılım gösterdiğini analiz ederek, Türkiye’de ortaöğretime geçiş sisteminin öğrenci dağılımına etkisini anlamayı sağlıyor.
PISA 2018 örneklemlerinde sadece ortaöğretim öğrencileri yok ancak bu analiz için kullanılan veri ISCED (Uluslararası Standart Eğitim Sınıflandırması) düzeyine göre 15 yaşındaki öğrencilerin en yüksek oranda bulunduğu okulları içeriyor. Türkiye örnekleminde ise bu okullar, ortaöğretim kurumlarına karşılık geliyor. Bu sayede, Türkiye’deki ortaöğretim kurumlarının akademik başarı ile ekonomik, sosyal ve kültürel etkenlere göre kapsayıcılık düzeyleri görülebiliyor.
OECD, farklı akademik başarı düzeylerinden öğrencilerin bir arada olduğu okulların akademik olarak; sosyal, ekonomik ve kültürel çeşitliliğin olduğu okulların ise sosyal olarak daha kapsayıcı olduğunu belirtiyor.
PISA 2018’de, ülke ve bölgelerin akademik ve sosyal kapsayıcılık düzeyini ölçmek için kapsayıcılık endeksi kullanılıyor. Endekste oran, %100’e yaklaştıkça kapsayıcılık düzeyi artıyor. Akademik kapsayıcılık endeksinde %93,3 ile Finlandiya birinci sıradayken, %44 ile Türkiye son sırada.
Sosyal kapsayıcılık endeksinde ise %91,4 ile ilk sırada Norveç var, %49 ile Peru ise son sırada yer alıyor. Bu endekste, hakkında karşılaştırılabilir veri bulunan 78 ülke arasında Türkiye %67 ile 59’uncu sırada ve bu oran %75,7 olan OECD ortalamasının altında. Bu veriler, Türkiye’de farklı özelliklere sahip öğrencilerin aynı okulda olma ihtimalinin düşük olduğunu gösteriyor.
Finlandiya sadece akademik kapsayıcılık endeksinde ilk sırada değil, sosyal kapsayıcılık endeksinde de ilk üçte yer alıyor. Benzer şekilde, sosyal kapsayıcılık endeksinde ilk sırada yer alan Norveç’in de akademik kapsayıcılık endeksinde ilk üçte yer aldığı görülüyor. Her iki ülkenin de PISA 2018 ortalama puanları OECD ortalamasının üzerinde.
MEB tarafından yayımlanan, okul türlerine göre PISA 2018 ortalama puanları ise akademik kapsayıcılıkla ilgili sorunun sadece okullar arasında değil, okul türleri arasında da olduğunu gösteriyor.
PISA 2018’de, akademik kapsayıcılık endeksini okulların öğrenci kabul etme biçimlerinin etkilediği görülüyor. Türkiye’de de TEOG sistemi ile bütün öğrencilerin ortaöğretim kurumlarına sınavla yerleşmesi, farklı akademik düzeylerdeki öğrencilerin aynı okulda olmasını engelliyordu. MEB tarafından yayımlanan, okul türlerine göre PISA 2018 ortalama puanları ise akademik kapsayıcılıkla ilgili sorunun sadece okullar arasında değil, okul türleri arasında da olduğunu gösteriyor.
Ortalama okuma puanına göre, ilk sıradaki fen liseleri ile ikinci sıradaki sosyal bilimler liseleri arasında 67 puan var. Fen liseleri ile son sıradaki çok programlı Anadolu liseleri arasındaki fark ise 191 puan. PISA 2018’de ölçülen diğer alanlar fen ve matematikte de okul türleri arasında benzer puan farklılıkları görülüyor. Yani fen lisesi öğrencileri, okuma becerileri, matematik ve fen okuryazarlığı alanlarında diğer okul türlerindeki yaşıtlarından daha ileri seviyedeler. Bu bağlamda, TEOG sisteminin kaldırılması olumlu olsa da onun yerine gelen LGS ile merkezî sınav uygulamasının devam etmesi, sadece sınav puanıyla öğrenci alan fen liseleri ve sosyal bilimler liselerinde ve merkezî sınav puanıyla öğrenci alan diğer okullarda akademik olarak daha başarılı öğrencilerin yoğunlaşmaya devam ettiğini düşündürüyor.
Diğer yandan, bazı mesleki ve teknik Anadolu liselerinde teknik programlara sınav puanıyla öğrenci alınırken, mesleki programlara yerel yerleştirmeyle alınıyor. Bu şekilde hem sınav puanıyla hem de yerel yerleştirmeyle tercihte bulunan öğrenciler aynı okulda eğitim görebiliyorlar. Fakat bu durumun okullardaki akademik başarı çeşitliliğini nasıl etkilediği henüz bu konuyla ilgili paylaşılan veri olmadığı için bilinmiyor.
OECD, sosyal kapsayıcılık oranının düşük olduğu ülkelerde, bu durumun gelir düzeyine dayalı mekânsal ayrışmadan ya da öğrencileri akademik başarılarına göre ayıran okul sistemlerinden kaynaklanabileceği belirtiliyor. Başarı ile sosyoekonomik durum arasındaki ilişki, akademik başarı ölçütünün olduğu sistemlerde de sosyal kapsayıcılığın düşük olmasına neden oluyor. Bu yüzden, gelir düzeyine dayalı mekânsal ayrışmaya sebep olacak bir uygulama olmamasına karşın TEOG sisteminde Türkiye’nin sosyal kapsayıcılık oranı düşüktü. Öte yandan, LGS ile yapılan yerel yerleştirmede öğrencilerin ikametgâh adresi yerleştirme ölçütlerinden biridir. Türkiye’de gelir düzeyinin aynı ildeki mahalleler arasında bile önemli ölçüde çeşitlilik gösterdiği düşünüldüğünde, yerel yerleştirme sistemi başta ekonomik olmak üzere okullar arası farklılıkların artmasına sebep olabilir.
Eşitsizlik nasıl önlenir?
OECD, sosyoekonomik olarak dezavantajlı durumdaki öğrencilerin yoğun olduğu okullarda eğitim materyalleri ve öğretmen eksikliklerinin de görüldüğünü belirtiyor. Bu okullara ayrılan kaynakların artırılması ve öğrencilerin desteklenmesi, okulların sosyal kapsayıcılığını artırmasa da öğrencilerin başarısının artmasına katkı sağlayabilir.
Bu konunun ele alınması gereken ve göz ardı edilen bir diğer boyutu da, sosyal uyum. Okullarda ekonomik, sosyal ve kültürel çeşitliliğin olmaması ve farklı durumlardaki öğrencilerin aynı okullarda bulunmaması, toplumdaki sosyal uyumu da olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle sadece akademik çıktıların iyileşmesi için değil, toplumsal ilişkilerin gelişmesi için de adımlar atılması önemli.
Sonuç olarak, PISA 2018 kapsamında incelenen akademik ve sosyal kapsayıcılık, toplumsal eşitsizliklerin ortaöğretime nasıl yansıdığını gösteriyor. Türkiye örneğinde, ortaöğretime geçiş sistemlerinin eğitimdeki toplumsal eşitsizlikleri derinleştirmesi önemli bir sorun teşkil ediyor.
Eğitimde eşitliği sağlamanın yolu ne?
Eğitimde eşitliğin sağlanabilmesi için, okullar arası başarı ve imkân farklılıklarının azaltılması çok önemli. Bu bağlamda, TEOG sisteminin kaldırılmasının geçerli yanları olduğu gibi LGS’yi de tekrar değerlendirmek gerekiyor. 2018 ve 2019’da sınavla öğrenci almayan okullar çoğunlukta olmasına karşın, öğrencilerin neredeyse tamamı merkezî sınava katıldı. Bunun temel sebebi, sınav puanıyla öğrenci alan okullarla yerel yerleştirme sistemiyle alan okullar arasındaki başarı ve imkân farklılıklarıdır.
2018 ve 2019’da MEB’in yaptığı merkezî sınav analizleri, öğrencilerin başarısı ile sosyoekonomik durumu arasında güçlü bir ilişki olduğunu gösteriyor. Bu nedenle şimdiden, benzer başarı ve sosyoekonomik durumdaki öğrencilerin aynı okullarda okuduğu söylenebilir. Bu, eğitimde eşitliğin sağlanmasına zarar verdiği gibi gelecekte toplumda sosyal uyumun sağlanmasına da engel olabilir.
Detaylı güncel verinin bulunduğu, eğitim alanındaki farklı paydaşların sorun olarak gördüğü okullar arası başarı ve imkân farklılıklarının azaltılması için hemen eğitimin tüm paydaşlarıyla birlikte harekete geçmek gerekiyor. Bu bağlamda da, 2023 Eğitim Vizyonu’nda yer alan “Okullar Arası Başarı Farkı Azaltılacak” hedefi çerçevesinde yürütülecek uygulamaları bilmek ve bunların etkisini incelemek önemli olacak.
Twitter: @ozgenurkorlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 26 Aralık 2019’da yayımlanmıştır.