Uddipana Goswami
Kriz ve kaosun hakim olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Pandemi yakamızı bir türlü bırakmıyor. Musibet bizleri yalnızlaştırırken sevdiklerimizi birer birer aramızdan alıyor. Pandemiye paralel olarak ekonomik kriz birikimlerimizi hızla tüketiyor. Bunlar yetmiyormuş gibi depremler ve doğal felaketler sığındığımız son kalelerimiz olan evlerimizi tehdit ediyor. Yazar ve akademisyen Uddipana Goswami, travmalarla kuşatılan hayatlarımızı onarmak için yazı yazmayı öneriyor. ABD’nin Johns Hopkins Üniversitesi’nde yazı dersleri veren Goswami, Psyche sitesi için kaleme aldığı makalede, yazarak travmadan nasıl kurtulabileceğini adım adım anlattı. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:
“Travmatik olaylar bizi kaos ve belirsizliğe sürükler. Çoğu zaman, başa çıkma mekanizması olarak, dünyayı dışarıda bırakır ve kendi içimize kapanırız. Aşırı durumlarda, topluluk ve insan temasından korkar hale geliriz. (…) Travma, travma sonrası stres bozukluğuna (TSSB) yol açarken kendini anksiyete, depresyon, öfke, bitkinlik veya oradan oraya savrulan duygular olarak gösterir. Travma ile uğraşan insanlar için yazmak, özellikle hayat hakkında yazılanlar tedavi edici olabilir. Profesyonel psikolojik destek aramanın yanı sıra, iyileşmenin bir yolu olarak yazmayı da öneriyorum.”
Yazmak içinizi temizler
Beş yıllık evliliği boyunca eşinden şiddet gördüğünü ve ayrılmasına rağmen travma sonrası stres bozukluğunun 9 yıl sürdüğünü anlatan Uddipana Goswami, tedaviyi yazmakta bulduğunu anlatıyor:
“Beni ayakta tutan şey yazmak… Yazı yazmak, (…) iyileşmeme yardımcı oldu. Duyguları dışa vuran yazılar kaleme almak genellikle akıl sağlığını iyileştirmek için bir terapi olarak önerilir. Partnerimden ayrıldıktan hemen sonra başlangıçta pek çok şey yaptım: Karşılaştığım farklı istismar biçimleri hakkında yazdım ve ayrıca korkularım, belirsizliklerim ve travmalarımın yanı sıra bekar bir anne olmanın gündelik zorlukları hakkında da yazdım. Bu yazıların bir bütünlüğü yoktu hatta dilbilgisi kurallarına uygun değildiler çünkü yalnızca bastırılmış duyguları serbest bırakmayı hedefliyordu. Duygulardan bunaldığınızda ve bunlardan dolayı felç olduğunuzda da denemenizi öneririm. İçinizi temizler.”
(…) Hayat hakkında yazmak, bu “yansıma yığınıyla” başa çıkması için kendine bir mola vermek ve birisinin yaşamına belli bir mesafeden bakmaktır. Basitçe söylemek gerekirse, bir kişinin yaşamı ve hafızasından yeniden inşa edilen ve daha geniş bir evrensel ilgi temasıyla bağlantılı deneyimleri üzerine kurgusal olmayan bir yazıdır.
Hayat yazını, otobiyografi ve anıdan günlük ve jurnallere, sözlü ifadeden görgü tanıklıklarına kadar çeşitli türleri kapsar. İyileşmeme en çok yardım eden kısa anı yazıları ve kişisel denemeler yazmak oldu. İçinde bulunduğum durumu yansıtmama, kabullenmeme, bu yolla insanlara ulaşmama ve sonunda iyileşmeme yardımcı oldu. Neden karısını döven biriyle evlendiğimi ve neden kadınları istismar eden erkeklerin cezasız kaldığını anlatan iki gazete makalesi yazdım ve süreç, kendi travmam hakkında yazarken, aynı zamanda günlük yaşamdaki sorunlarla başa çıkmama yardımcı olan belirli yaşam becerilerini de edindiğimi anlamamı sağladı. Derinlerde yatan acı ve üzüntülerimi açığa vururken, onları bir parçam olarak kabul etmeyi öğreniyordum. Kabullenirken iyileşiyordum. Ayrıca hikayemi okuyucularımla paylaşırken, yalıtılmışlıktan kurtuluyor dayanışma arıyordum. Aile içi şiddet mağdurları, çoğu zaman kendilerine inanılmadıkları için sessiz kalırlar. Ancak okuyucularımın tepkisi beni çok etkiledi. Devam etmek için güç buldum. Daha sonra, burslu eğitimime ve diğer yazı türlerini (sosyal ve akademik) yayınlamaya yoğunlaştım ve öğrencilere nasıl yazılacağını öğretmeye başladım.”
Adım 1: Nereden başlamalı?
Uddipana Goswami, kendi hayatı ve yaşadıkları hakkında yazmak isteyenlerin kısa parçalarla başlamasını tavsiye ediyor:
“(..) Biyografi yazarak başlamanıza gerek yok; bunun yerine kişisel denemeler şeklinde kısa parçalarla başlayabilirsiniz. Daha sonra, bütün bir biyografi yazmak için bunları tematik veya kronolojik olarak bir araya getirebilirsiniz. Bunu yapmasanız bile, bir deneme yazmış olursunuz.
(…)
Kişisel bir deneme veya anı yazmanın ilk adımı, anlatının etrafında örülebileceği tek bir konuyu veya temayı belirlemektir. Bu konuyu yaşamınızın zengin deneyimleri arasında bulmak için, eleştirel bir şekilde geriye dönüp yazınız aracılığıyla ele almak istediğiniz belirli bir duyguyu, mücadeleyi veya travmayı adlandırabilirsiniz. Bu, zayıf noktalarınızla yüzleşmeyi ve meydan okumayı veya travmayı bir parçanız olarak kabul etmenizi gerektirecektir. Savunmasızlığınızı kabul ettiğinizde, bunun üstesinden gelmek için ihtiyaç duyacağınız gücü de geliştirmiş olursunuz.
Örneğin, 2017’de Guernica dergisinde obezitesi hakkında yazan Carmen Maria Machado, kendi bedeninden nefret ederek ve ‘Gülünç yollarla kendi üzerindeki baskıya katkı sağlayarak’ büyüdüğünü kabul ediyor. Şişman kadınları espri unsuru ve sapkınlık olarak gören bir toplumda, kendini utanç ve suçluluk duymadan kabul etme mücadelesini anlatıyor. (…) Kişisel deneme yazarları kişisel travmaya odaklanırken, onları daha yaygın kaygılara bağlayabilir. (…)
Konunuzu çerçevesini belirlemek onu tanımlamak kadar önemlidir çünkü konuyu nasıl çerçevelediğiniz, hem yazar hem de travmadan kurtulan kişi olarak ilerleyeceğiniz yönü belirler.”
Benzer deneyimleri okumak, araştırmak
Goswami, yazdıklarınızla okuyucular arasında daha fazla bağ kurulması için benzeri deneyimleri yaşayanlar hakkında okunması, araştırma yapılması ve temas sağlanması gerektiğini vurguluyor:
“Anılar veya kişisel denemeler, ana konusu kişinin yaşam deneyiminden kaynaklandığı ölçüde içe dönüktür. Bununla birlikte, söz konusu deneyimi belirli bir tema veya konu etrafında geliştirdiğinizde, okuyucularınızda yankı bulur ve sizi onlara bağlar. Başka bir deyişle, yazınızın bilgi kaynağı olan içe dönük bakış da aslında dışa dönüktür ve etrafınızdaki dünyayla bağlantılar kurmayı amaçlar. Örneğin, COVID-19 salgınının gerektirdiği kilitlenme ve sosyal uzaklaşma sırasında nasıl izole hissettiğinizi yazmak istiyorsanız, korkularınız ve endişeleriniz yalnızca sizindir; onlar hakkında başka kimse yazamaz. Ama evinizin dışından biriyle konuşun ya da başkalarının kendi tecrit deneyimleri hakkında söylediklerini okuyup gerçekten yalnız olmadığınızı anlayın. Bu nedenle, yazmanın bu aşamasında biraz araştırma yapmak ve benzer durumlarda başkalarının neler yaptığını, neler hissettiğini veya bunlarla nasıl başa çıktığını bilmek yardımcı olur. Size sadece günlük yaşamınızda güç vermekle kalmaz, aynı zamanda yazılarınızı zenginleştirir. (…) Okurken veya araştırarak elde edeceğiniz bilgiler (…) yaşarken hayatınızı anlama ve anlamlandırma konusunda ender rastlanan bir yetenek verir ve onun üzerinde daha fazla kontrol sağlamanıza yardım eder.
Hayatınızın anlatısını bu şekilde kontrol etmek, yazma süreci için gerekli olan aynı türden eleştirel düşünmeyi gerektirir. İçeriğiniz daha büyük endişeler içeren bağlantıları araştırırken, yapınızın kişisel olanı kamusal olanla, özel olanı evrensel olanla bağlayan mantıksal bir anlatıyı desteklemesi gerekecektir. Denemenizi veya anılarınızı yazarken, evrenselden başlayabilir ve özele ulaşana kadar onu parçalarına ayırabilirsiniz. Ya da spesifik olandan evrensel olana doğru ilerleyebilirsiniz. Veya isterseniz ikisini paralel anlatılar aracılığıyla birbirine bağlayabilirsiniz.”
Okuyucuyu unutmadan yazın ve destek alın
Uddipana Goswami, travma tedavisi olarak yazıya yönelenlerin, okuyucuları unutmamalarını da tavsiye ediyor:
“Yazma sürecine başladığınızda, okuyucularınız, onları kişisel olarak tanımasanız bile, sürecinizin bir parçasıdır. Ne yazarsan yaz, ne kadar biçimsiz ve şekilsiz olursa olsun aklında her zaman bir okuyucu vardır. (…) Bir anı kitabı veya kişisel deneme yazmak bu açıdan özellikle güçlüdür çünkü hayatınızın en mahrem yönlerini paylaşırken size inanan bir topluluğa güvenmek zorundasınız. Özellikle travma mağdurları güvenli bir alana ihtiyaç duyar. (…)
Bir yazı topluluğunun parçası değilseniz ve yazarken kendinizi yalnız hissetmeye başlarsanız, diğer yazar arkadaşlarınıza ulaşın. (…) Sosyal medya çağında, çevrimiçi yazar gruplarına kolayca erişilebilir ki bunların çoğu besleyici, güvenli alanlardır. (…) Diğer yazarlardan destek almak bir zayıflık işareti değildir. Bunun yerine, nerede yardıma ihtiyacınız olduğunu anlayacak netliğe ve teklif edildiğinde kabul etme gücüne sahip olmanızı önerir.”
Eleştirilme korkusunu yenin
Goswami, yazma sürecinin yazar açısından “keder, korku, suçluluk, utanç veya acıları saklandıkları yerlerden dışarı çıkarmak zorunda olduğu” için zorlu olduğunu ancak bunlardan ötürü eleştirilmeye hazır olmaları gerektiğini vurguluyor:
“Eleştirilme korkusu, TSSB’si olmayan insanlarda bile vardır. Ancak travmadan kurtulanların başkalarının eleştirileriyle nasıl başa çıkacaklarını öğrenmelerinin yararı var. Reddedilme ve eleştiriye rağmen yazmaya ve yaşamaya devam edebilmek, bir kurbanı hayatta kalan kişi haline getirir. (…) Yazarın editörlerden ve okuyuculardan gelen geri bildirimleri ele alma biçimi, gerçek hayatta reddedilme veya övgü ile nasıl başa çıktıklarını yansıtır. Hayat ve yazılarına sahip çıkarlarsa, editörlerin reddetmeleri onları bir daha yazmaktan vazgeçirmek yerine, ustalıklarını geliştirmelerine yardımcı olacaktır.”
Hangi türde yazmalı?
Goswami, travmaları atlatmak, kendini iyileştirmek için yazmayı önerirken tercih edilecek yazı türü hakkında da tavsiyeler veriyor:
“Bir anı kitabı veya biyografiyi, hayatınızda özel bir anlamı olan belirli bir dönem, tema veya karakter dizisine dayanan kurgusal olmayan bir roman olarak düşünebilirsiniz. Genellikle, yüzlerce sayfayı kapsayan birden çok bölüm içeren kitap uzunluğunda bir çalışmadır. Geleneksel bir roman tasarlar gibi bir anı tasarlayabilir, hikayenizi birleşik bir deneyim haline getirebilir ve bölümden bölüme akan bir anlatı içinde örerek okuyucuyu kesintisiz bir yolculuğa çıkarabilirsiniz. Alternatif olarak, hayatınız hakkında farklı hikayeler anlatan bir dizi makaleyi bir araya getirebilirsiniz. Bireysel denemeleri kronolojik veya tematik olarak gruplayarak veya sıralayarak antolojinize anlatı tutarlılığı verilebilir.
Daha kısa parçalar kişisel denemeler olarak bilinir. Bir anıdan daha odaklıdırlar ve yaklaşım olarak daha merkezi ve tekildirler. Yukarıda bahsedildiği gibi, kişisel bir makale belirli bir temayı veya konuyu seçer ve yazarın onun etrafındaki yaşam deneyimini anlatır. (…) Aynı zamanda sosyal farkındalık ve yazar bakışını kişinin dışına çevirme becerisi gerektirir. (…)
İtiraf denemeleri (…) Ben merkezli, sansasyonel ve internette tıklama almak için yem olarak kullanılan bir yaşam yazısı türü olarak çağdaş eleştiride karalandı. Kişisel denemenin bir alt türü olan itiraf denemesi genellikle tecavüz ve ensest gibi geleneksel tabu konulara odaklanır. Son zamanlarda ezici bir çoğunlukla kadınlar tarafından şekillendirilen bir türdür.
Kadın yazarların kirli çamaşırlarını kamusal alana dökmek için kişisel deneme alanını gasp ettikleri iddialarına rağmen, itiraf yazıları yazılmaya devam edecek. Eleştirmenlerin iddia ettiği gibi, itiraf yazımı içeriğiyle kişisel olanı siyasi ya da sosyal olana kenetlemeyebilir. Zaten biçiminin kendisi politik bir ifadedir: Şimdiye kadar marjinalleştirilmiş kadınlara ana akımda hiç yer verilmemiş hikayeler anlatmaları için güç verir.
Bu alt türlerden herhangi birini seçebilir ve yaşam yazımı yoluyla iyileştirme olanaklarını keşfetmeye başlayabilirsiniz. Mağduriyetten hayatta kalmaya giden yolculuk içeriden başlar. Profesyonel yardım almanın yanı sıra yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan dört adımı izleyerek kendinizi iyileştirmeye başlayabilirsiniz. Her aşama size güçlü ve muzaffer bir yaşamı yeniden inşa etmeye yardımcı olacak önemli bir yaşam becerisi öğretir.”
Bu yazı ilk kez 5 Kasım 2020’de yayımlanmıştır.