Yılın kelimesinin düşündürdükleri: Aklımla mı oynuyorsun?

Gaslighting, narsistik bir istismar biçimi. Her istismar gibi duygusal şiddet içeren bir manipülasyon yöntemi. Peki, bu kavram nasıl oldu da “yılın sözcüğü” seçildi? Bunun örtük ya da açık anlamı ne? Niçin aklımızı kaybediyor gibi oluruz? Tuğçe Isıyel yazdı.

Bir ilişkinin içinde sürekli kendinizden şüphe ettiğiniz, aklınızla oynandığını hissettiğiniz, dahası aklınızdan şüphe ettiğiniz zamanlar yaşadınız mı hiç? Partnerinize kendinizi ifade etmeye çalıştıkça hasta olmakla, dengesizlikle, alınganlıkla suçlandığınız, her şeyi yanlış anladığınızın söylendiği, hep kendinizi suçlu hissettiğiniz, her konuşmanın sonunda kendinizi özür dilerken bulduğunuz ve ne yazık ki bir türlü anlaşılamadığınızı hissettiğiniz zamanlar… Hatta ısrarla bir psikoloğa görünmenizi, tedavi olmanızı isteyen, ama ilişkide kendi sorumluluğunu hiçbir zaman alamayan, kendisine bakmaya hiç tenezzül etmeyen bir partner tanıdık geliyor mu size? Eğer öyleyse doğru bir yazı konusunda buluştuğumuzu söyleyebilirim.

Son zamanlarda ilişkiler gündeme geldiğinde dillere pelesenk olmuş ve ne yazık ki Türkçe karşılıkları tam bulunmayan bazı kelimeler var; ghosting, gaslighting, love bombing, hoovering, stealthing, downblousing vs… Ben bu yazı kapsamında narsisistik bir istismar biçimi olan, her istismar gibi duygusal şiddet içeren bir manipülasyon yöntemi olan gaslighting’den bahsetmek istiyorum. Önce kelimenin nereden geldiğine bakalım.

Bella ve Jack’in hikâyesi

Bu kavramın adı, 1938 yapımı Gas Light (Gaz Lambası) adlı bir oyundan gelmektedir.

Oyunun konusundan kısaca bahsedecek olursam Gas Light’ın karakterleri, Bella ve Jack adında bir çifttir. Aynı evde yaşarlar ve o dönemin koşulları gereği gaz lambası ile aydınlanırlar. Ancak Jack birtakım işler çevirir. Örneğin her akşam yatmadan önce gaz lambasının ışığını azar azar kısar, ışığın gittikçe loş hale geldiğini fark eden Bella, bir gün Jack’e ışığın loş olduğunu söyleyerek, Jack’in ışığı kısıp kısmadığını sorar. Jack ise Bella’nın saçmaladığını, artık gözlerinin doğru dürüst görmediğini ve yaşlandığını söyleyerek onu tersler. Bir müddet bu durum bilinçli olarak Jack tarafından tekrarlanmaya devam eder ve Bella bir süre sonra ne de olsa anlaşılmayacağından ve yargılanmaktan çekindiği için artık ışığın loş olduğunu söylememeye başlar. Durumu öylece kabullenir. Jack’in haklı olduğuna ve gözlerinin bozulduğuna inanmaya başlar. Böylelikle Jack amacına ulaşarak Bella’yı artık kendi fikirlerini rahatça ifade edemeyen, yorum yapmaktan kaçınan, kendi gözlem ve düşüncelerine güvenemeyen, kafası karışık birisi haline getirmiştir.

Bir başka görüş ise gaslighting kavramının 1940’larda yayınlanan “Gaslight” isimli bir filmden geldiğidir. Ingmar Bergman’ın başrol oynadığı söz konusu filmde; kötü niyetli kocanın sistemli telkinleriyle aklını yitirdiğini sanan bir kadının hikayesi anlatılır.

Gaslighting bana göre, bir kişinin, ötekinin gerçekliğinin üstüne başka bir gerçeklik inşa etmeye çalışmasıdır. Aklınızı kaybediyormuş hissi veren şey de tam olarak bu zaten.

Özsaygımızı aşağı çeken şey

Bu konuyla ilgili Shea Emma Fett’in everydayfeminism.com‘daki “10 Things I’ve Learned About Gaslighting As An Abusive Tactic” yazısına denk geldim, Ezgi Kayış sağolsun Türkçeleştirip, ezgiepifani isimli blogunda yayınlamış. O yazıda dikkatimi çeken birkaç noktayı buraya da almak istiyorum;

“Gaslighting bir manipülasyon türüdür, ancak tek türü değildir. Manipülasyon genellikle, bir başkasının davranışını etkileme amacı ile doğrudan veya dolaylı olarak yapılan bir tehdit çevresinde döner. Gaslighting de tehditleri kullanır ancak birinin sadece davranışını değil kendisini de değiştirme maksadı vardır. Her ikisi de özsaygınızı aşağıya çekecektir ama gaslighting etkili olduğunda, kendinize ve gerçeklik deneyiminize olan güveniniz zedelenecektir.”

Peki, böyle olduğunda ne olur? Özgüveninizi kaybedersiniz, kendinizi sürekli aşağılar bir pozisyonda bulursunuz. Siz kendinizde bunu yapmaya izin verdikçe, başkalarının da size böyle davranma yolunu açmış olursunuz.

Peki gaslighting yapan kişi nasıl yöntemlere başvurur diye soracak olursak bunlardan biri siz kendinizi anlatmaya çalıştıkça onların sizi dinlemeyi reddetmesi ya da sizi ısrarla anlamadıklarını söylemeleridir. Bir diğeri size sürekli kendinizi sorgulatırlar, hafızanızı, yaşadıklarınızı… “O olay öyle değil de böyle olmuştu, sen yanlış hatırlıyorsun”. Bir olayı elbette yanlış ya da eksik hatırlıyor olabilirsiniz ama her olay bu şekilde gerçekleşiyorsa sizce de bir problem yok mu burada?

Veya bir olay üzerine tartışıyorsunuz nasıl olduğunu anlamadığınız bir biçimde konu çok başka bir tarafa gidiyor hatta konu değiştiriliyor. Karşınızdaki kişi birden kurban rolüne bürünüyor ve siz kendinizi özür dilerken buluveriyorsunuz. Sorun hiçbir zaman onda değil, hep sizde(!)

Narsistik kişilik bozukluğu

Bunlara ek olarak gaslighting yapan kişi bazı spesifik davranışlar da sergiler: Sözgelimi muhatabının iç kaynaklarını tüketir, onu kendisine bağımlı kılar ve bu sayede kişi kendini doğrulayamaz ve sonunda öz-değer ve dünyayı nasıl yorumladıklarına dair kesinlik duygusundan mahrum kalarak çaresizlik duygusuna kapılır. Gerçek olmayan güvensizlik ve korkular üretmesine neden olarak kişinin istismarcının ihlallerinden ziyade algılanan kusurlarına odaklanmasına neden olur ve “Çok hassas oluyorsun.” ya da “Her zaman bir şeyler hayal ediyorsun.” gibi cümleler kurarak kişiyi suçlar. Son olarak istismarcı, kişi ne yaparsa yapsın başarısız olacağına inandırır ve bu sayede kişi değerlerini de kaybeder.

Bu istismar yöntemini kullanan kişilerin genellikle narsisistik kişilik bozukluğuna sahip kişiler olduğunu görebiliriz. Vakti zamanında “Zedelenmiş erkeklik, zedeleyen ebeveynlik” başlıklı bir yazı yazmıştım orada narsisizmi mercek altına almıştım.

Narsisizmin ne olduğunu o yazıdan alıntılayacak olursam; “Narsisizm, kişinin kırılgan iç dünyasını dış dünyaya göstermemek adına taktığı incecik bir porselen maskedir aslında. Çok şık, çok güzel, çok etkileyici bir maskedir bu, ama çıt diye kırılması an meselesidir. Onu kimseler anlayamaz, o hep haksızlığa uğrayandır, hemen incinen ve kıymeti bilinmeyendir. Bu kişiler derinlerdeki yaralı benliklerini hissetmekten kaçınmak için kafalarında idealize ettikleri sahte bir kendilik imajı yaratırlar ve ona aşık olurlar (Bkz. kendi yansımasına aşık olan Narcissos’un hikayesi). Çoğunluğu hayatı çeşitli düzeylerde oluşturdukları idealizasyon düzenekleriyle algılarlar. Her şey büyük büyük cümlelerle yaşanır ama sonra küçücük kalır. Dengenizi şaşırırsınız.”

Narsist kişi terk edilmeye katlanamaz

Narsisistler kadar sizi göklere çıkaran biri daha yoktur ama sonra sizi oradan öyle bir iter ki ağzınız gözünüz patlar. Sizi göklere çıkarması da babasının hayrına değildir elbette; o sizi göklere çıkardıkça siz ona aşık olacaksınız ve o da bir kez daha kendisine hayran kalacaktır. O ne mükemmeldir o. Tabii siz de mükemmel (!) olmalısınızdır, zira ona ancak bir mükemmel yakışır. Çünkü narsisizm kişinin kendisine yakışanla birlikte olmasıdır. Kaçın kurtarın kendinizi diyeceğim, ama öyle kolay olmaz bu, narsisist biri terk edilmeye asla katlanamaz, terk edecek biri varsa o ancak kendisi olmalıdır, son sözü o söyler, son noktayı o koyar. Siz onu terk etmeye yeltendiğinizde ise önce saldırganlaşacak, güç savaşına girecek sonra -şansınız varsa- yine dünyanın en harika insanı olacak, sizi kendisine bağımlı kılacak, siz yaptığınızın büyük bir hata olduğunu düşünecek ve yine onun ağına düşeceksinizdir.

Gaslighting yaşanan ikili ilişkilerde baskın olan birey idealleştirme, değersizleştirme ve gözden çıkarma şeklindeki üç aşamayı izler.

Baskın olma ve manipüle etme amacındaki birey ilk olarak birlikteliklerinin harika olduğu algısı yaratıp hayran olma safhasına geçer.

Farklı olma ihtiyacı

Bir sonraki ve en zor olan evre, yani değersizleştirme evresinde hayranlık duyulan birey sorunlu, ideal olmayan ve hiçbir şeyi beceremeyen bir kişiye evriltilir.

Gözden çıkarma safhasında ise kişi terk edilerek yeni arayışlar içine girilir. Bu dikteye maruz kalan kurbanlar sık sık kendilerini özür dilerken bulabilirler.

Gaslight yapanın sadece haklı olmaya ihtiyacı yoktur. Ayrıca sizin de onun haklı olduğuna inanmanıza ihtiyacı vardır.

Gaslight’ın görüldüğü tek ilişki biçimi, romantik ilişkiler değil. Ne yazık ki ebeveyn-çocuk ilişkisinde de bu istismar yöntemiyle karşılaşabiliyoruz. Örneğin ebeveynin her hatasında çocuğu azarlaması, ebeveyn kendisi bir hata yaptığında asla özür dilememesi, olaylar karşısında çocuğun gerçeklik algısını değiştirmesi, ebeveynin çocuğuna yaptığı yansıtmalar yani ebeveynin kendisinde gördüğü bir kusuru çocuğa atfetmesi ve çocuğun da bunu içselleştirmesi. Bunlar sonucunda da bir çocuğun sürekli kaygılı ve kendini suçlar bir şekilde hayatına devam etmesi, yetişkin olduğunda da hep bu halleri kendisinde yeniden canlandıracak ilişkilere çekilmesi işten bile değil. Niye o ilişkilere çekiliyor peki? Çünkü onun için bilindik ve tanıdık olan bu ilişkiler de bu yüzden.

Bunun çözümü ne olabilir diye düşünecek olursak, sanıyorum ilk olarak yapılması gereken gaslighting’in ne olduğunu, nasıl çalıştığını ve etkilerinin neler olabileceğini öğrendikten sonra o kişiden mümkün mertebe uzak durulmasıdır. Ayrıca, tekrar kırılan özgüven, gereksiz sorgulama ve kafa karışıklığı yavaş yavaş tamir edilmeye başlanır. Bunun için aile, arkadaşlar ve profesyonel bir destekten oluşan güçlü bir destek ekibi oluşturulmalı ve kişinin yanında olup yaralarının sarılmasında destek olunmalıdır. Unutmamak gerekir ki bu biraz zaman alacaktır ancak sonuç kişinin daha özgür, kendisiyle daha barışık hissetmesi ve daha doyumlu ilişkiler yaşayabilmesidir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 23 Aralık 2022’de yayımlanmıştır.

Tuğçe Isıyel
Tuğçe Isıyel
Tuğçe Isıyel - Klinik Psikolog/Psikoterapist. Londra'da Middlesex Üniversitesi'nde ve Türkiye'de psikanalizle ilgili çeşitli eğitimler aldı. EFTA-Avrupa Aile Terapisi Derneği (European Family Therapy Association) tarafından sertifikalanan Aile ve Çift Terapisi eğitiminin temel ve ileri düzeyini tamamladı. Kurucusu olduğu Polente Psikoloji’de yetişkin, çift ve aile alanında psikoterapist olarak çalışıyor. Aynı zamanda “Psikanalitik Edebiyat Okumaları” isimli bir atölye çalışması yürütüyor ve çeşitli dergilerde inceleme, deneme, eleştiri türünde yazılar yazıyor. Ya Hiç Karşılaşmasaydık isimli kitabın yazarı… Ayrıca Tezer Özlü’ye Armağan kitabına yazılarıyla katkıda bulunmuş, İstanbul’un Sakinleri adlı öykü kitabını ise yayıma hazırlamış.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Yılın kelimesinin düşündürdükleri: Aklımla mı oynuyorsun?

Gaslighting, narsistik bir istismar biçimi. Her istismar gibi duygusal şiddet içeren bir manipülasyon yöntemi. Peki, bu kavram nasıl oldu da “yılın sözcüğü” seçildi? Bunun örtük ya da açık anlamı ne? Niçin aklımızı kaybediyor gibi oluruz? Tuğçe Isıyel yazdı.

Bir ilişkinin içinde sürekli kendinizden şüphe ettiğiniz, aklınızla oynandığını hissettiğiniz, dahası aklınızdan şüphe ettiğiniz zamanlar yaşadınız mı hiç? Partnerinize kendinizi ifade etmeye çalıştıkça hasta olmakla, dengesizlikle, alınganlıkla suçlandığınız, her şeyi yanlış anladığınızın söylendiği, hep kendinizi suçlu hissettiğiniz, her konuşmanın sonunda kendinizi özür dilerken bulduğunuz ve ne yazık ki bir türlü anlaşılamadığınızı hissettiğiniz zamanlar… Hatta ısrarla bir psikoloğa görünmenizi, tedavi olmanızı isteyen, ama ilişkide kendi sorumluluğunu hiçbir zaman alamayan, kendisine bakmaya hiç tenezzül etmeyen bir partner tanıdık geliyor mu size? Eğer öyleyse doğru bir yazı konusunda buluştuğumuzu söyleyebilirim.

Son zamanlarda ilişkiler gündeme geldiğinde dillere pelesenk olmuş ve ne yazık ki Türkçe karşılıkları tam bulunmayan bazı kelimeler var; ghosting, gaslighting, love bombing, hoovering, stealthing, downblousing vs… Ben bu yazı kapsamında narsisistik bir istismar biçimi olan, her istismar gibi duygusal şiddet içeren bir manipülasyon yöntemi olan gaslighting’den bahsetmek istiyorum. Önce kelimenin nereden geldiğine bakalım.

Bella ve Jack’in hikâyesi

Bu kavramın adı, 1938 yapımı Gas Light (Gaz Lambası) adlı bir oyundan gelmektedir.

Oyunun konusundan kısaca bahsedecek olursam Gas Light’ın karakterleri, Bella ve Jack adında bir çifttir. Aynı evde yaşarlar ve o dönemin koşulları gereği gaz lambası ile aydınlanırlar. Ancak Jack birtakım işler çevirir. Örneğin her akşam yatmadan önce gaz lambasının ışığını azar azar kısar, ışığın gittikçe loş hale geldiğini fark eden Bella, bir gün Jack’e ışığın loş olduğunu söyleyerek, Jack’in ışığı kısıp kısmadığını sorar. Jack ise Bella’nın saçmaladığını, artık gözlerinin doğru dürüst görmediğini ve yaşlandığını söyleyerek onu tersler. Bir müddet bu durum bilinçli olarak Jack tarafından tekrarlanmaya devam eder ve Bella bir süre sonra ne de olsa anlaşılmayacağından ve yargılanmaktan çekindiği için artık ışığın loş olduğunu söylememeye başlar. Durumu öylece kabullenir. Jack’in haklı olduğuna ve gözlerinin bozulduğuna inanmaya başlar. Böylelikle Jack amacına ulaşarak Bella’yı artık kendi fikirlerini rahatça ifade edemeyen, yorum yapmaktan kaçınan, kendi gözlem ve düşüncelerine güvenemeyen, kafası karışık birisi haline getirmiştir.

Bir başka görüş ise gaslighting kavramının 1940’larda yayınlanan “Gaslight” isimli bir filmden geldiğidir. Ingmar Bergman’ın başrol oynadığı söz konusu filmde; kötü niyetli kocanın sistemli telkinleriyle aklını yitirdiğini sanan bir kadının hikayesi anlatılır.

Gaslighting bana göre, bir kişinin, ötekinin gerçekliğinin üstüne başka bir gerçeklik inşa etmeye çalışmasıdır. Aklınızı kaybediyormuş hissi veren şey de tam olarak bu zaten.

Özsaygımızı aşağı çeken şey

Bu konuyla ilgili Shea Emma Fett’in everydayfeminism.com‘daki “10 Things I’ve Learned About Gaslighting As An Abusive Tactic” yazısına denk geldim, Ezgi Kayış sağolsun Türkçeleştirip, ezgiepifani isimli blogunda yayınlamış. O yazıda dikkatimi çeken birkaç noktayı buraya da almak istiyorum;

“Gaslighting bir manipülasyon türüdür, ancak tek türü değildir. Manipülasyon genellikle, bir başkasının davranışını etkileme amacı ile doğrudan veya dolaylı olarak yapılan bir tehdit çevresinde döner. Gaslighting de tehditleri kullanır ancak birinin sadece davranışını değil kendisini de değiştirme maksadı vardır. Her ikisi de özsaygınızı aşağıya çekecektir ama gaslighting etkili olduğunda, kendinize ve gerçeklik deneyiminize olan güveniniz zedelenecektir.”

Peki, böyle olduğunda ne olur? Özgüveninizi kaybedersiniz, kendinizi sürekli aşağılar bir pozisyonda bulursunuz. Siz kendinizde bunu yapmaya izin verdikçe, başkalarının da size böyle davranma yolunu açmış olursunuz.

Peki gaslighting yapan kişi nasıl yöntemlere başvurur diye soracak olursak bunlardan biri siz kendinizi anlatmaya çalıştıkça onların sizi dinlemeyi reddetmesi ya da sizi ısrarla anlamadıklarını söylemeleridir. Bir diğeri size sürekli kendinizi sorgulatırlar, hafızanızı, yaşadıklarınızı… “O olay öyle değil de böyle olmuştu, sen yanlış hatırlıyorsun”. Bir olayı elbette yanlış ya da eksik hatırlıyor olabilirsiniz ama her olay bu şekilde gerçekleşiyorsa sizce de bir problem yok mu burada?

Veya bir olay üzerine tartışıyorsunuz nasıl olduğunu anlamadığınız bir biçimde konu çok başka bir tarafa gidiyor hatta konu değiştiriliyor. Karşınızdaki kişi birden kurban rolüne bürünüyor ve siz kendinizi özür dilerken buluveriyorsunuz. Sorun hiçbir zaman onda değil, hep sizde(!)

Narsistik kişilik bozukluğu

Bunlara ek olarak gaslighting yapan kişi bazı spesifik davranışlar da sergiler: Sözgelimi muhatabının iç kaynaklarını tüketir, onu kendisine bağımlı kılar ve bu sayede kişi kendini doğrulayamaz ve sonunda öz-değer ve dünyayı nasıl yorumladıklarına dair kesinlik duygusundan mahrum kalarak çaresizlik duygusuna kapılır. Gerçek olmayan güvensizlik ve korkular üretmesine neden olarak kişinin istismarcının ihlallerinden ziyade algılanan kusurlarına odaklanmasına neden olur ve “Çok hassas oluyorsun.” ya da “Her zaman bir şeyler hayal ediyorsun.” gibi cümleler kurarak kişiyi suçlar. Son olarak istismarcı, kişi ne yaparsa yapsın başarısız olacağına inandırır ve bu sayede kişi değerlerini de kaybeder.

Bu istismar yöntemini kullanan kişilerin genellikle narsisistik kişilik bozukluğuna sahip kişiler olduğunu görebiliriz. Vakti zamanında “Zedelenmiş erkeklik, zedeleyen ebeveynlik” başlıklı bir yazı yazmıştım orada narsisizmi mercek altına almıştım.

Narsisizmin ne olduğunu o yazıdan alıntılayacak olursam; “Narsisizm, kişinin kırılgan iç dünyasını dış dünyaya göstermemek adına taktığı incecik bir porselen maskedir aslında. Çok şık, çok güzel, çok etkileyici bir maskedir bu, ama çıt diye kırılması an meselesidir. Onu kimseler anlayamaz, o hep haksızlığa uğrayandır, hemen incinen ve kıymeti bilinmeyendir. Bu kişiler derinlerdeki yaralı benliklerini hissetmekten kaçınmak için kafalarında idealize ettikleri sahte bir kendilik imajı yaratırlar ve ona aşık olurlar (Bkz. kendi yansımasına aşık olan Narcissos’un hikayesi). Çoğunluğu hayatı çeşitli düzeylerde oluşturdukları idealizasyon düzenekleriyle algılarlar. Her şey büyük büyük cümlelerle yaşanır ama sonra küçücük kalır. Dengenizi şaşırırsınız.”

Narsist kişi terk edilmeye katlanamaz

Narsisistler kadar sizi göklere çıkaran biri daha yoktur ama sonra sizi oradan öyle bir iter ki ağzınız gözünüz patlar. Sizi göklere çıkarması da babasının hayrına değildir elbette; o sizi göklere çıkardıkça siz ona aşık olacaksınız ve o da bir kez daha kendisine hayran kalacaktır. O ne mükemmeldir o. Tabii siz de mükemmel (!) olmalısınızdır, zira ona ancak bir mükemmel yakışır. Çünkü narsisizm kişinin kendisine yakışanla birlikte olmasıdır. Kaçın kurtarın kendinizi diyeceğim, ama öyle kolay olmaz bu, narsisist biri terk edilmeye asla katlanamaz, terk edecek biri varsa o ancak kendisi olmalıdır, son sözü o söyler, son noktayı o koyar. Siz onu terk etmeye yeltendiğinizde ise önce saldırganlaşacak, güç savaşına girecek sonra -şansınız varsa- yine dünyanın en harika insanı olacak, sizi kendisine bağımlı kılacak, siz yaptığınızın büyük bir hata olduğunu düşünecek ve yine onun ağına düşeceksinizdir.

Gaslighting yaşanan ikili ilişkilerde baskın olan birey idealleştirme, değersizleştirme ve gözden çıkarma şeklindeki üç aşamayı izler.

Baskın olma ve manipüle etme amacındaki birey ilk olarak birlikteliklerinin harika olduğu algısı yaratıp hayran olma safhasına geçer.

Farklı olma ihtiyacı

Bir sonraki ve en zor olan evre, yani değersizleştirme evresinde hayranlık duyulan birey sorunlu, ideal olmayan ve hiçbir şeyi beceremeyen bir kişiye evriltilir.

Gözden çıkarma safhasında ise kişi terk edilerek yeni arayışlar içine girilir. Bu dikteye maruz kalan kurbanlar sık sık kendilerini özür dilerken bulabilirler.

Gaslight yapanın sadece haklı olmaya ihtiyacı yoktur. Ayrıca sizin de onun haklı olduğuna inanmanıza ihtiyacı vardır.

Gaslight’ın görüldüğü tek ilişki biçimi, romantik ilişkiler değil. Ne yazık ki ebeveyn-çocuk ilişkisinde de bu istismar yöntemiyle karşılaşabiliyoruz. Örneğin ebeveynin her hatasında çocuğu azarlaması, ebeveyn kendisi bir hata yaptığında asla özür dilememesi, olaylar karşısında çocuğun gerçeklik algısını değiştirmesi, ebeveynin çocuğuna yaptığı yansıtmalar yani ebeveynin kendisinde gördüğü bir kusuru çocuğa atfetmesi ve çocuğun da bunu içselleştirmesi. Bunlar sonucunda da bir çocuğun sürekli kaygılı ve kendini suçlar bir şekilde hayatına devam etmesi, yetişkin olduğunda da hep bu halleri kendisinde yeniden canlandıracak ilişkilere çekilmesi işten bile değil. Niye o ilişkilere çekiliyor peki? Çünkü onun için bilindik ve tanıdık olan bu ilişkiler de bu yüzden.

Bunun çözümü ne olabilir diye düşünecek olursak, sanıyorum ilk olarak yapılması gereken gaslighting’in ne olduğunu, nasıl çalıştığını ve etkilerinin neler olabileceğini öğrendikten sonra o kişiden mümkün mertebe uzak durulmasıdır. Ayrıca, tekrar kırılan özgüven, gereksiz sorgulama ve kafa karışıklığı yavaş yavaş tamir edilmeye başlanır. Bunun için aile, arkadaşlar ve profesyonel bir destekten oluşan güçlü bir destek ekibi oluşturulmalı ve kişinin yanında olup yaralarının sarılmasında destek olunmalıdır. Unutmamak gerekir ki bu biraz zaman alacaktır ancak sonuç kişinin daha özgür, kendisiyle daha barışık hissetmesi ve daha doyumlu ilişkiler yaşayabilmesidir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 23 Aralık 2022’de yayımlanmıştır.

Tuğçe Isıyel
Tuğçe Isıyel
Tuğçe Isıyel - Klinik Psikolog/Psikoterapist. Londra'da Middlesex Üniversitesi'nde ve Türkiye'de psikanalizle ilgili çeşitli eğitimler aldı. EFTA-Avrupa Aile Terapisi Derneği (European Family Therapy Association) tarafından sertifikalanan Aile ve Çift Terapisi eğitiminin temel ve ileri düzeyini tamamladı. Kurucusu olduğu Polente Psikoloji’de yetişkin, çift ve aile alanında psikoterapist olarak çalışıyor. Aynı zamanda “Psikanalitik Edebiyat Okumaları” isimli bir atölye çalışması yürütüyor ve çeşitli dergilerde inceleme, deneme, eleştiri türünde yazılar yazıyor. Ya Hiç Karşılaşmasaydık isimli kitabın yazarı… Ayrıca Tezer Özlü’ye Armağan kitabına yazılarıyla katkıda bulunmuş, İstanbul’un Sakinleri adlı öykü kitabını ise yayıma hazırlamış.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x