Para futbolda artık saadet getirmiyor mu?

Süper Lig’de büyük kulüplerin düşüşü, küçük kulüplerin yükselişi nasıl açıklanabilir? Hangi alışkanlıkları büyük kulüpleri batırıyor, küçük kulüpleri çıkarıyor? Ekonomik büyüklük neden artık saha içerisinde de bir büyüklük yaratmıyor? Bütün bunlar Türkiye futbolunun geleceği açısından ne söylüyor?

2019-2020 Türkiye Süper Ligi’nde son on haftaya girildi, yarış geçen senelerdeki gibi son derece çekişmeli ama bu senenin önemli bir farkı da var: Önceki yılların aksine bu sene üç büyük takımın baskın olduğu bir macera yaşanmıyor.

Galatasaray’ın son haftalardaki istikrarlı sonuçları bir kenara bırakıldığında, ekonomik büyüklüğü diğer takımlardan çok daha fazla olan bazı takımlar için maraton bu sene erken sonlanacağa benziyor. Sivasspor, Alanyaspor, Başakşehir FK ve hatta Göztepe’nin görece daha istikrarlı futbolu sayesinde lig bu sene hiç olmadığı kadar çekişmeli ve puanlar bir hayli yakın.

Süper Lig’in güncel rekabetçi yapısına bakıldığında büyük kulüplerin düşüşünü, küçük kulüplerin yükselişini nasıl açıklayabiliriz?

Her futbolsever bu durumu farklı yönleri ile değerlendirebiliyor. Bütün takımlar kendilerine bir komplo kurulduğu konusunda hemfikir. Gerçekten öyle mi yoksa finansal olarak küçük takımların öne çıkmasının başka nedenleri var mı? Kulüplerin finansal durumları ve rekabetçi geçen sezon aslında birbiriyle ilişkili mi? Futbolun yeni ekonomik düzeni (Finansal Fair-Play /FFP) sonrasında karşımıza çıkan finansal tablo bu rekabetçi ortamı açıklamak için bize gerçekçi veriler sunabilir mi?

İtibardan tasarruf etmeyenler: Üç büyüklerin ekonomik çöküşü

Denetleme şirketi Deloitte’nin[efn_note]Annual Review of Football Finance/2019[/efn_note] yıllık yayınladığı raporlara göre, futbol endüstrisinin dünyadaki büyüklüğü 45 milyar euro seviyelerine ulaşmış durumda. Bu büyük pastada Avrupa’nın yarattığı gelir 28.4 milyar Euro, Türkiye’nin yarattığı gelir ise 738 milyon euro ile sınırlı.

Aynı rapora göre, Türkiye kulüplerinin borcu 14 milyar lira, yani yaklaşık 2.2 milyar euro. Bu borçların 10 milyar lirası üç büyüklere yani Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’a ait.

Türkiye’de büyük takımların gelir ve giderleri arasındaki makas giderek artıyor.

Gelir kaleminin en büyük girdileri, yayıncı kuruluş gelirleri, Avrupa’ya katılım gelirleri ve sponsorluk gelirleri. Giderlerin önemli kalemleriyse bankalara, piyasaya olan borçlar, vergi borçları ve tabii ki personel yani oyunculara yapılan ödemeler.

Üç büyük takımın gelirlerinin toplamı yaklaşık 2 milyar lira civarında, giderleri ise bunun iki katı, yani yıllık olarak 4 milyar lira. Devletin vergi afları gibi, sosyal adaleti bozucu hamlelerine rağmen tablonun bu şekilde olması finansal sorunların kartopu gibi giderek büyüdüğünü ve kaçınılmaz sona doğru hızla yaklaşıldığını gösteriyor.

2012 yılında yürürlüğe giren futbolun yeni ekonomik düzeni (FFP) kısaca kulüplerin gelir gider dengelerinin düzenlenmesini öngören bir muhasebe standartları bütünü olarak tanımlanabilir. Bu standartları, gelir-gider dengesizliğini ve finansal çöküşe yönelik gidişatı değiştirmek amacıyla Futbol Federasyonu eski başkanı Hüsnü Güreli hazırladı, Fikir Turu’na da tüm detaylarıyla[efn_note]https://fikirturu.com/2019/08/23/turk-futbolu-bu-kez-kurtulacak-mi/[/efn_note] yazdı.

Ayağını yorganına göre uzatmak anlamına gelen bu standartlar futbolda yeni bir ekonomik düzene işaret ediyor, bu yeni düzenin yönetimsel olarak iyi algılanması gerekliliği de ortada.

Türkiye’de yıllarca gelirlerine oranla daha fazla harcama yapan üç büyük kulüp yöneticileri, mevcut başarıyı kendileri sahiplenip harcamalardan kaynaklanan borçları ise gelecek döneme miras bıraktılar. Popülist bir yönetim anlayışına sahip olan üç büyük takımın yöneticileri FFP’nin yeni yapısını görmezden gelerek yakın bir tarihe kadar, özellikle transfer harcamalarında, “itibardan tasarruf olmaz” şiarıyla, sorumsuzca davranmayı tercih ettiler.

Peki, neden?

Büyük kulüpler, finansal olarak borçları sürdürülebilir halde tutmak için Şampiyonlar Ligi’ne katılarak gelirlerini artırmak zorundalar. Bu noktada geleceğe dair umut veren genç futbolcuları oynatmak yerine kariyerini ispatlamış, sürprizle sonuçlanmayacak transferler yapmak çoğu zaman daha akılcı bir seçenek gibi görünebilir. Ancak son 10 yıla bakıldığında bu popülist mantık üç büyüklerin finansal olarak sonunu hazırladı. Aslında Türkiye’deki mevcut sistemde başarı başarıyı satın alacak çarkı döndüren en önemli motor olarak algılanıyor. Daha çok başarıya ulaşmak için gerekli başarılı oyuncular da doğal olarak yüksek transfer harcaması yapmayı gerektiriyor. Dünyaca tanınan ve kariyeri belli oyuncuların transferleri yapıldığında, kulüpler bir anlamda başarıyı sezon başında satın almayı hedefliyor. Bu oyuncuların kısa vadede getireceği başarı yönetimler açısından günü kurtarmak anlamına geliyor. Bu takımların büyüklükleri itibariyle maruz kaldıkları yoğun taraftar baskısının da çoğu zaman kulüpleri hızlı başarıya ulaşmak için kalıcı olmayan çözümlere yönelttiğini görmekte fayda var. Üç büyüklerin artık bu transfer politikasını sürdürmesi imkansız. FFP gereğince üç büyük kulüp ancak transferden elde ettiği gelir kadar harcama yapabiliyor. Önümüzdeki yıllarda transfer gelir-giderlerinden kar etmeleri ve transfer harcamalarının aşağı çekilmesi şart koşulacak. Dolayısıyla başarılı oyuncu transfer etme dönemi kapandı, başarılı oyuncu yaratmak gerekiyor.

Sonuçta, gelinen noktada deniz bitti, borçlanmanın sınırlarına ulaşıldı.

Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi’nin deyimi ile elektrik faturasını dahi ödemeyecek duruma gelen bu büyük kulüpler için artık pasta, çilek, dünya yıldızı dönemi sona erdi. Üç büyük kulüp finansal açıdan çökmüş durumda. Futbolcuların ücretli bir çalışan olduğu düşünüldüğünde finansal olarak iflasa giden bir kurumda ne kadar verimli çalışılırsa çalışsınlar, sahada da buna paralel bir durum görülmüyor.

Gerçekçiler: Anadolu’nun yükselişi

2019-2020 sezonunun rekabetçi yapısını incelerken Anadolu kulüplerinin finansal başarılarına da değinmek gerekiyor.

Gelir-gider dengesini başarıyla oturtan Anadolu kulüpleri bu sezon saha içerisinde de aldıkları sonuçlarla dikkat çekiyorlar. Büyük kulüplere nazaran çok daha mütevazı bütçeleri olan bu kulüpler iyi yönetimler sayesinde ekonomik ve saha içi dengeyi yakalamış görünüyorlar.

Büyük kulüplerin yaşadığı banka borçları krizini yaşamayan bu kulüpler transfer ödemeleri konusunda da oldukça başarılı durumdalar. FFP standartları gereği transfer ödemelerinin son üç yılına bakıldığında büyük takımlarla Anadolu takımlarının bütçeleri arasındaki fark net bir şekilde ortaya çıkıyor:

Veriler transfermarkt.com.tr sitesinden alınmıştır.

Finansal şampiyon Sivasspor

Tablodan da anlayabileceğimiz üzere bu sene şampiyonluk yarışını sürdüren takımların transfer ödemelerinin son üç yılı incelendiğinde Sivasspor’un başarısının altını özellikle çizmek gerekiyor.

Mevcut takımın oluşturulduğu bu üç yıllık periyotta transfer ödemelerine 1 milyon euro bile harcamayan Sivasspor finansal açıdan açık ara şampiyon olmuş görünüyor. Takımın oluşturulmasında kullanılan bütçeye bakıldığında muazzam bir finansal yönetim performansı sergilenmiş durumda.

Ligin tepesindeki diğer Anadolu takımlarına bakıldığında, yaptıkları harcamalarda kulüplerin bütçe dengesini koruduğu anlaşılıyor. Bu bağlamda Göztepe, Alanyaspor ve Başakşehir FK harcama-saha verimliliği açısından gayet iyi bir denge sağlıyor. Sahada alınan her puanın bütçeye gelir getirdiği düşünüldüğünde söz konusu kulüplerin hem saha içerisinde hem de ekonomik olarak yakaladıkları başarının geri dönüşlerinin gelecek açısından umut verici olduğunu belirtmek gerek.

Öte yandan Anadolu kulüpleri ayaklarını yorganlarına göre uzatırken, transfer tercihlerinde de daha seçici davranmaya başladılar. Ayrıca ilk 11’de yabancı sınırlamasının kalkması, yerli futbolcuların sözleşmelerine de rekabetçilik getirdi ve yerli futbolcuların sözleşmelerindeki rakamlar da geçmiş döneme göre düştü. Anadolu kulüpleri bu rekabetçi ortamda yabancı-yerli uyumunu başarılı şekilde sağlayarak yerli futbolcuların performanslarını yukarıya taşımayı başardılar. Yüksek meblağlarla başarılı oyuncu almak yerine düşük bütçeli yıldızlarını kendileri yarattılar. Emre Kılınç, Mert Hakan Yandaş, Efecan Karaca, İrfan Can Kahveci, Mert Günok, Halil Akbunar bu yıldızların ilk akla gelenleri.

Gerçekçiler imkansızın peşinde

Son 3 sezonda büyük kulüpler yaklaşık 205 milyon euro transfer harcaması yaparken, şu an zirvede olan Anadolu takımlarının transferlere harcadığı rakam 34 milyon euro civarında. Ancak aralarındaki büyük harcama farkına rağmen ligdeki puan tablosunda birbirlerine çok yakın durumdalar.

Peki, ekonomik büyüklük neden saha içerisinde de bir büyüklük yaratmıyor? Futbolda artık para saadet getirmiyor mu?

Sorularımızın cevaplarını bulabilmek için sadece parasal büyüklüklere değil, bu paraların nasıl kullanıldığına da bakmak gerekiyor. Dolayısıyla büyük kulüplerin başarısızlığının, Anadolu kulüplerinin de başarısının ardında aynı olgu yatıyor: Yönetim.

Büyük kulüplerin mevcut finansal durumu ortadayken harcamalar konusunda itibardan tasarruf etme teveccühünde bulunmayan yönetimler takımları felakete sürüklüyorlar. Bu durumun reçetesi ise kesinlikle bağış kampanyalarından, kiralık yıldızlardan, vergi aflarından ya da borçların yapılandırılması gibi kısa vadeli hamlelerden geçmiyor. Bütçesel olarak küçülmeye gitmeden harcama limitlerini zorlamaya devam etmek, mevcut borcu beslemekten başka bir işe yaramıyor. Bu yönetimler popülizmin verdiği uykularından uyanmazlarsa kulüplerinin gelecekte FFP çerçevesinde ceza alacakları da aşikar. (Ne tür cezalar alabileceklerini görmek için yine Hüsnü Güreli’nin ilgili yazısına göz atabilirsiniz)

Anadolu takımlarının mevcut yönetim anlayışları aslında bizlere ülke futbolunun geleceği açısından da bir bakış açısı kazandırıyor. Yeni ekonomik düzende FFP kıskacı altındaki kulüplerin finansal konularda geçmişteki anlayışla devam etmeleri mümkün görünmüyor. Ayağını yorganına göre uzatan başarılı Anadolu takımlarının yönetimlerinin tercihi olan gerçekçi bütçelerle gerçekçi hedeflere ulaşılabilir.

Bu sene ligde kim şampiyon olur bilemeyiz ancak bu gerçekçi yaklaşım yakın gelecekte bir Anadolu takımını imkansızmış gibi görünen şampiyonluğa götürecektir. 2009’da Bursaspor’un gerçekleştirdiği peri masalı ülke futbolu için daha kalıcı bir hikâyeye dönüşebilir.

Futbolun daha adil bir oyun olması sloganından hareketle uygulanan FFP ligimizde itibarcı büyükleri küçültürken, gerçekçi küçükleri de büyütmüş gibi görünüyor. Bu açıdan gerçekçi olanlar imkânsızı istemeye başladılar bile…

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 3 Mart 2020’de yayımlanmıştır.

Anıl Çobanoğulları
Anıl Çobanoğulları
Anıl Çobanoğulları - Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü’nde araştırma görevlisi. Aynı bölümde yüksek lisans eğitimini tamamladı, “Kapitalist Ekonomide Futbolun Dönüşümü ve Futbol Kulüplerinin Finansal Sorunlarına Bir Çözüm Önerisi Olarak Altyapıların Geliştirilmesi” konusundaki doktora tezini yazıyor. 2009 yılında Humanistyzco-Ekonomiczna w Lodzi Üniversitesi’nde altı ay süre ile konuk olarak bulundu, birçok uluslararası projede yer aldı. Ekonomi politik, futbol ekonomisi ve futbol sosyolojisi alanlarında çalışmalarına devam ediyor. Çocukluk yıllarından bu yana içinde olduğu futbolun gelişimini takip ediyor. Beşiktaş taraftarı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Para futbolda artık saadet getirmiyor mu?

Süper Lig’de büyük kulüplerin düşüşü, küçük kulüplerin yükselişi nasıl açıklanabilir? Hangi alışkanlıkları büyük kulüpleri batırıyor, küçük kulüpleri çıkarıyor? Ekonomik büyüklük neden artık saha içerisinde de bir büyüklük yaratmıyor? Bütün bunlar Türkiye futbolunun geleceği açısından ne söylüyor?

2019-2020 Türkiye Süper Ligi’nde son on haftaya girildi, yarış geçen senelerdeki gibi son derece çekişmeli ama bu senenin önemli bir farkı da var: Önceki yılların aksine bu sene üç büyük takımın baskın olduğu bir macera yaşanmıyor.

Galatasaray’ın son haftalardaki istikrarlı sonuçları bir kenara bırakıldığında, ekonomik büyüklüğü diğer takımlardan çok daha fazla olan bazı takımlar için maraton bu sene erken sonlanacağa benziyor. Sivasspor, Alanyaspor, Başakşehir FK ve hatta Göztepe’nin görece daha istikrarlı futbolu sayesinde lig bu sene hiç olmadığı kadar çekişmeli ve puanlar bir hayli yakın.

Süper Lig’in güncel rekabetçi yapısına bakıldığında büyük kulüplerin düşüşünü, küçük kulüplerin yükselişini nasıl açıklayabiliriz?

Her futbolsever bu durumu farklı yönleri ile değerlendirebiliyor. Bütün takımlar kendilerine bir komplo kurulduğu konusunda hemfikir. Gerçekten öyle mi yoksa finansal olarak küçük takımların öne çıkmasının başka nedenleri var mı? Kulüplerin finansal durumları ve rekabetçi geçen sezon aslında birbiriyle ilişkili mi? Futbolun yeni ekonomik düzeni (Finansal Fair-Play /FFP) sonrasında karşımıza çıkan finansal tablo bu rekabetçi ortamı açıklamak için bize gerçekçi veriler sunabilir mi?

İtibardan tasarruf etmeyenler: Üç büyüklerin ekonomik çöküşü

Denetleme şirketi Deloitte’nin[efn_note]Annual Review of Football Finance/2019[/efn_note] yıllık yayınladığı raporlara göre, futbol endüstrisinin dünyadaki büyüklüğü 45 milyar euro seviyelerine ulaşmış durumda. Bu büyük pastada Avrupa’nın yarattığı gelir 28.4 milyar Euro, Türkiye’nin yarattığı gelir ise 738 milyon euro ile sınırlı.

Aynı rapora göre, Türkiye kulüplerinin borcu 14 milyar lira, yani yaklaşık 2.2 milyar euro. Bu borçların 10 milyar lirası üç büyüklere yani Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’a ait.

Türkiye’de büyük takımların gelir ve giderleri arasındaki makas giderek artıyor.

Gelir kaleminin en büyük girdileri, yayıncı kuruluş gelirleri, Avrupa’ya katılım gelirleri ve sponsorluk gelirleri. Giderlerin önemli kalemleriyse bankalara, piyasaya olan borçlar, vergi borçları ve tabii ki personel yani oyunculara yapılan ödemeler.

Üç büyük takımın gelirlerinin toplamı yaklaşık 2 milyar lira civarında, giderleri ise bunun iki katı, yani yıllık olarak 4 milyar lira. Devletin vergi afları gibi, sosyal adaleti bozucu hamlelerine rağmen tablonun bu şekilde olması finansal sorunların kartopu gibi giderek büyüdüğünü ve kaçınılmaz sona doğru hızla yaklaşıldığını gösteriyor.

2012 yılında yürürlüğe giren futbolun yeni ekonomik düzeni (FFP) kısaca kulüplerin gelir gider dengelerinin düzenlenmesini öngören bir muhasebe standartları bütünü olarak tanımlanabilir. Bu standartları, gelir-gider dengesizliğini ve finansal çöküşe yönelik gidişatı değiştirmek amacıyla Futbol Federasyonu eski başkanı Hüsnü Güreli hazırladı, Fikir Turu’na da tüm detaylarıyla[efn_note]https://fikirturu.com/2019/08/23/turk-futbolu-bu-kez-kurtulacak-mi/[/efn_note] yazdı.

Ayağını yorganına göre uzatmak anlamına gelen bu standartlar futbolda yeni bir ekonomik düzene işaret ediyor, bu yeni düzenin yönetimsel olarak iyi algılanması gerekliliği de ortada.

Türkiye’de yıllarca gelirlerine oranla daha fazla harcama yapan üç büyük kulüp yöneticileri, mevcut başarıyı kendileri sahiplenip harcamalardan kaynaklanan borçları ise gelecek döneme miras bıraktılar. Popülist bir yönetim anlayışına sahip olan üç büyük takımın yöneticileri FFP’nin yeni yapısını görmezden gelerek yakın bir tarihe kadar, özellikle transfer harcamalarında, “itibardan tasarruf olmaz” şiarıyla, sorumsuzca davranmayı tercih ettiler.

Peki, neden?

Büyük kulüpler, finansal olarak borçları sürdürülebilir halde tutmak için Şampiyonlar Ligi’ne katılarak gelirlerini artırmak zorundalar. Bu noktada geleceğe dair umut veren genç futbolcuları oynatmak yerine kariyerini ispatlamış, sürprizle sonuçlanmayacak transferler yapmak çoğu zaman daha akılcı bir seçenek gibi görünebilir. Ancak son 10 yıla bakıldığında bu popülist mantık üç büyüklerin finansal olarak sonunu hazırladı. Aslında Türkiye’deki mevcut sistemde başarı başarıyı satın alacak çarkı döndüren en önemli motor olarak algılanıyor. Daha çok başarıya ulaşmak için gerekli başarılı oyuncular da doğal olarak yüksek transfer harcaması yapmayı gerektiriyor. Dünyaca tanınan ve kariyeri belli oyuncuların transferleri yapıldığında, kulüpler bir anlamda başarıyı sezon başında satın almayı hedefliyor. Bu oyuncuların kısa vadede getireceği başarı yönetimler açısından günü kurtarmak anlamına geliyor. Bu takımların büyüklükleri itibariyle maruz kaldıkları yoğun taraftar baskısının da çoğu zaman kulüpleri hızlı başarıya ulaşmak için kalıcı olmayan çözümlere yönelttiğini görmekte fayda var. Üç büyüklerin artık bu transfer politikasını sürdürmesi imkansız. FFP gereğince üç büyük kulüp ancak transferden elde ettiği gelir kadar harcama yapabiliyor. Önümüzdeki yıllarda transfer gelir-giderlerinden kar etmeleri ve transfer harcamalarının aşağı çekilmesi şart koşulacak. Dolayısıyla başarılı oyuncu transfer etme dönemi kapandı, başarılı oyuncu yaratmak gerekiyor.

Sonuçta, gelinen noktada deniz bitti, borçlanmanın sınırlarına ulaşıldı.

Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi’nin deyimi ile elektrik faturasını dahi ödemeyecek duruma gelen bu büyük kulüpler için artık pasta, çilek, dünya yıldızı dönemi sona erdi. Üç büyük kulüp finansal açıdan çökmüş durumda. Futbolcuların ücretli bir çalışan olduğu düşünüldüğünde finansal olarak iflasa giden bir kurumda ne kadar verimli çalışılırsa çalışsınlar, sahada da buna paralel bir durum görülmüyor.

Gerçekçiler: Anadolu’nun yükselişi

2019-2020 sezonunun rekabetçi yapısını incelerken Anadolu kulüplerinin finansal başarılarına da değinmek gerekiyor.

Gelir-gider dengesini başarıyla oturtan Anadolu kulüpleri bu sezon saha içerisinde de aldıkları sonuçlarla dikkat çekiyorlar. Büyük kulüplere nazaran çok daha mütevazı bütçeleri olan bu kulüpler iyi yönetimler sayesinde ekonomik ve saha içi dengeyi yakalamış görünüyorlar.

Büyük kulüplerin yaşadığı banka borçları krizini yaşamayan bu kulüpler transfer ödemeleri konusunda da oldukça başarılı durumdalar. FFP standartları gereği transfer ödemelerinin son üç yılına bakıldığında büyük takımlarla Anadolu takımlarının bütçeleri arasındaki fark net bir şekilde ortaya çıkıyor:

Veriler transfermarkt.com.tr sitesinden alınmıştır.

Finansal şampiyon Sivasspor

Tablodan da anlayabileceğimiz üzere bu sene şampiyonluk yarışını sürdüren takımların transfer ödemelerinin son üç yılı incelendiğinde Sivasspor’un başarısının altını özellikle çizmek gerekiyor.

Mevcut takımın oluşturulduğu bu üç yıllık periyotta transfer ödemelerine 1 milyon euro bile harcamayan Sivasspor finansal açıdan açık ara şampiyon olmuş görünüyor. Takımın oluşturulmasında kullanılan bütçeye bakıldığında muazzam bir finansal yönetim performansı sergilenmiş durumda.

Ligin tepesindeki diğer Anadolu takımlarına bakıldığında, yaptıkları harcamalarda kulüplerin bütçe dengesini koruduğu anlaşılıyor. Bu bağlamda Göztepe, Alanyaspor ve Başakşehir FK harcama-saha verimliliği açısından gayet iyi bir denge sağlıyor. Sahada alınan her puanın bütçeye gelir getirdiği düşünüldüğünde söz konusu kulüplerin hem saha içerisinde hem de ekonomik olarak yakaladıkları başarının geri dönüşlerinin gelecek açısından umut verici olduğunu belirtmek gerek.

Öte yandan Anadolu kulüpleri ayaklarını yorganlarına göre uzatırken, transfer tercihlerinde de daha seçici davranmaya başladılar. Ayrıca ilk 11’de yabancı sınırlamasının kalkması, yerli futbolcuların sözleşmelerine de rekabetçilik getirdi ve yerli futbolcuların sözleşmelerindeki rakamlar da geçmiş döneme göre düştü. Anadolu kulüpleri bu rekabetçi ortamda yabancı-yerli uyumunu başarılı şekilde sağlayarak yerli futbolcuların performanslarını yukarıya taşımayı başardılar. Yüksek meblağlarla başarılı oyuncu almak yerine düşük bütçeli yıldızlarını kendileri yarattılar. Emre Kılınç, Mert Hakan Yandaş, Efecan Karaca, İrfan Can Kahveci, Mert Günok, Halil Akbunar bu yıldızların ilk akla gelenleri.

Gerçekçiler imkansızın peşinde

Son 3 sezonda büyük kulüpler yaklaşık 205 milyon euro transfer harcaması yaparken, şu an zirvede olan Anadolu takımlarının transferlere harcadığı rakam 34 milyon euro civarında. Ancak aralarındaki büyük harcama farkına rağmen ligdeki puan tablosunda birbirlerine çok yakın durumdalar.

Peki, ekonomik büyüklük neden saha içerisinde de bir büyüklük yaratmıyor? Futbolda artık para saadet getirmiyor mu?

Sorularımızın cevaplarını bulabilmek için sadece parasal büyüklüklere değil, bu paraların nasıl kullanıldığına da bakmak gerekiyor. Dolayısıyla büyük kulüplerin başarısızlığının, Anadolu kulüplerinin de başarısının ardında aynı olgu yatıyor: Yönetim.

Büyük kulüplerin mevcut finansal durumu ortadayken harcamalar konusunda itibardan tasarruf etme teveccühünde bulunmayan yönetimler takımları felakete sürüklüyorlar. Bu durumun reçetesi ise kesinlikle bağış kampanyalarından, kiralık yıldızlardan, vergi aflarından ya da borçların yapılandırılması gibi kısa vadeli hamlelerden geçmiyor. Bütçesel olarak küçülmeye gitmeden harcama limitlerini zorlamaya devam etmek, mevcut borcu beslemekten başka bir işe yaramıyor. Bu yönetimler popülizmin verdiği uykularından uyanmazlarsa kulüplerinin gelecekte FFP çerçevesinde ceza alacakları da aşikar. (Ne tür cezalar alabileceklerini görmek için yine Hüsnü Güreli’nin ilgili yazısına göz atabilirsiniz)

Anadolu takımlarının mevcut yönetim anlayışları aslında bizlere ülke futbolunun geleceği açısından da bir bakış açısı kazandırıyor. Yeni ekonomik düzende FFP kıskacı altındaki kulüplerin finansal konularda geçmişteki anlayışla devam etmeleri mümkün görünmüyor. Ayağını yorganına göre uzatan başarılı Anadolu takımlarının yönetimlerinin tercihi olan gerçekçi bütçelerle gerçekçi hedeflere ulaşılabilir.

Bu sene ligde kim şampiyon olur bilemeyiz ancak bu gerçekçi yaklaşım yakın gelecekte bir Anadolu takımını imkansızmış gibi görünen şampiyonluğa götürecektir. 2009’da Bursaspor’un gerçekleştirdiği peri masalı ülke futbolu için daha kalıcı bir hikâyeye dönüşebilir.

Futbolun daha adil bir oyun olması sloganından hareketle uygulanan FFP ligimizde itibarcı büyükleri küçültürken, gerçekçi küçükleri de büyütmüş gibi görünüyor. Bu açıdan gerçekçi olanlar imkânsızı istemeye başladılar bile…

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 3 Mart 2020’de yayımlanmıştır.

Anıl Çobanoğulları
Anıl Çobanoğulları
Anıl Çobanoğulları - Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü’nde araştırma görevlisi. Aynı bölümde yüksek lisans eğitimini tamamladı, “Kapitalist Ekonomide Futbolun Dönüşümü ve Futbol Kulüplerinin Finansal Sorunlarına Bir Çözüm Önerisi Olarak Altyapıların Geliştirilmesi” konusundaki doktora tezini yazıyor. 2009 yılında Humanistyzco-Ekonomiczna w Lodzi Üniversitesi’nde altı ay süre ile konuk olarak bulundu, birçok uluslararası projede yer aldı. Ekonomi politik, futbol ekonomisi ve futbol sosyolojisi alanlarında çalışmalarına devam ediyor. Çocukluk yıllarından bu yana içinde olduğu futbolun gelişimini takip ediyor. Beşiktaş taraftarı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x