Gençlerin kendilerini çocuklar ve orta yaşlılara göre daha yalnız hissettiği bilinen bir gerçek. Zaten BBC’nin dünyanın dört bir yanından 55 bin kişiyle yaptığı bir ankete göre, 16-24 yaş arasındakilerin yüzde 40’ı sık sık veya çok sık yalnızlık hissettiğini belirtiyor. Sadece gençler de değil, işyerimizde ya da başka sosyal ortamlarda etrafımızda insanlar olsa da kendimizi yalnız hissetmek çoğumuz için pek de yabancı bir duygu değil.
Manchester Üniversitesi psikoloji bölümünde gençlerde yalnızlık üzerine çalışan Pamela Qualter ve Lily Verity, Psyche dergisinin internet sitesinde yayımlanan yazılarında, ergenler ve genç yetişkinlerin kendilerini yalnız hissetmelerinin sebeplerini ortaya koyarak bu histen kurtulmayı sağlayacak birkaç strateji sıralıyor. Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Daha önce görsel tasvirleriyle karşılaştıysanız, yalnızlığın, karanlıkta tek başına oturan, efkârlı bir şekilde uzaklara dalmış veya özlemle pencereden bakan biri olarak (genellikle 65 yaş üstü bir kişi) resmedildiğini görmüş olabilirsiniz. Ancak bu tür görüntüler yanıltıcıdır. Nitekim araştırmacılar, yalnızlık yaşadığını en çok bildirenlerin gençler olduğunu ve bu tür yalnızlık görüntülerinin ergenlik ve genç yetişkinlik dönemindeki yalnızlık deneyimiyle uyuşmadığını ortaya koydular. Bu yıllar genellikle okulda, evde ya da işyerinde insanlarla çevrili olarak geçer.”
Yazarlar, yalnızlığın, sahip olduğumuz ilişkiler ile istediklerimiz arasındaki uyumsuzluğa karşı olumsuz bir duygusal tepki olarak tanımlanabileceğini söylüyor: “Bu, bizi anlamadıkları veya bizimle ortak ilgi alanlarını paylaşmadıklarında başkalarının yanında yalnız hissedebileceğimiz anlamına gelir. Üzüntü, hayal kırıklığı, öfke ve umutsuzluk gibi duygularla karakterize edilen yalnızlık, genellikle zor bir deneyim olsa da bizim için en anlamlı olan ilişkileri geliştirebilmek (veya arayıp bulabilmek) için yeniden bağlantı kurmamız ve ilişkilerimizi yeniden değerlendirmemiz yönünde bizi motive edebilir. Yalnız olduğumuzda, değiştirmemiz gerekenleri belirlemek için başkalarıyla olan etkileşimlerimizin bizi nasıl hissettirdiğine daha fazla dikkat edebiliriz. (…)
Şöyle bir senaryo düşünün, hatta belki de kendinizden bir şeyler bulabilirsiniz. Liseden yakın bir arkadaş grubunuz var ve bu arkadaşlardan bazıları üniversiteye kadar sizinleydi. Başlangıçta, bu lise arkadaşlarınızın yanınızda olduğu için mutlusunuzdur. Ancak zamanla bu arkadaşlarınız, ilgi alanlarını paylaşmadığınız insanlarla yeni arkadaşlıklar kurmaya başlar. Lisede arkadaşlarınızla olan yakınlığınızı özler, yalnızlık hissetmeye başlarsınız. Bu duygulara, yeni arkadaş gruplarına uyum sağlamaya ve ortak paydalar bulmaya çalışarak karşılık verebilir ya da yenilerini ararsınız.
Çoğu insan için yalnızlık uzun sürmez, yeniden bağlantılar kurulduğunda geçecektir. Ancak bazı insanlar için kronikleşebilen yalnızlık, onların iyilik hali üzerinde zararlı bir etkiye sahip olabilir. İnsanların kronik bir yalnızlık durumunda kalmasının bir nedeni, bununla ilişkili damgalamadır. Yalnızlık çekenler genellikle münzevi, negatif veya sosyalleşme bakımından beceriksiz gibi olumsuz şekilde nitelenirler. Bu da insanların yalnızlıkla ilişkilendirilmek istememelerine neden olur. (…) Yalnızlık duygularını yanlış olarak görebilirler ve bu da kendilerini yargılamalarına yol açarak onları destek aramaktan alıkoyar. Ancak araştırmalar, yalnızlığın çoğu insanın hayatının bir noktasında karşılaşacağı normal bir deneyim olduğunu gösteriyor.
Yalnızlık hayatımızın herhangi bir noktasında olabilirken, ergenlik ve genç yetişkinliğin yalnızlığa yol açan belirli özellikleri vardır. Gençlerin yalnız hissetme nedenleri olarak bahsettiği yaygın deneyimlerden bazıları aşağıdaki başlıklar halinde özetlenebilir.”
Arkadaşlara duyulan arzu
Yazarlar, ergenlik ve genç yetişkinlik dönemlerinin duygusal destek sağlamada arkadaşlıkların giderek daha önemli hale geldiği zamanlar olduğunu vurguluyor:
“Araştırmalar, gençlerin yetişkinlere göre arkadaşlıklarından daha yüksek beklentileri olduğunu gösteriyor. Daha kalabalık arkadaş grupları, daha fazla yakınlık ve dostluk, arkadaşlarıyla daha sık iletişim kurmayı tercih ederler. (…) Pek çok gencin hissettiği gibi ‘uyum sağlayamadığımızı’ hissetmek, yalnızlığa yol açabilir.
Kimlik değişimleri
Ergenlik ve genç yetişkinliğin ilişkilerimizi etkileyen kısmı, gelişen benlik duygumuz, kim olduğumuzu keşfetmemizdir. Bu genellikle değerlerde, inançlarda ve estetikte değişiklikler ve yeni şeyler denemeyi içerir. Aynı süreçten geçen arkadaşlarınızın sizinle aynı yolu izlemek istememesi zorlayıcı olabilir. Değerlerinizin uyuşmadığını fark eder ya da eski arkadaşlarınız tarafından kabul edilmediğinizi hissedersiniz.
Bazı durumlarda, uyum sağlamadığınız için eleştirilebilirsiniz. Bu, özellikle ırk veya etnik köken, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet ya da engelliliğe dayalı damgalama yaşayan veya ruhsal sağlık sorunlarına sahip grup üyeleri için bir sorun teşkil edebilir.
Pek çok insanın gençlik ya da erken yetişkinlik yıllarında ‘arkadaş grubunu’ bulmuş gibi hissetmediğini, ancak zaman ve deneyimin bu tür ilişkileri geliştirmek için yeni fırsatlar getirdiğini akılda tutmak önemlidir.
Geçiş dönemleri
Yeni bir okula veya üniversiteye başlamak gibi yaşam olayları zorlayıcı olabilir. Alışılmadık bir ortamda bulunmak, uyum sağlamak için enerji gerektirir. Genellikle destekleyici arkadaşlardan ve aileden ayrılma söz konusudur. Yeni ilişkiler kurmadaki zorluklar, üniversitede ilk kez evinden uzakta kalan öğrencilerin sosyal destek eksikliği hissetmelerine neden olabilir.
Ev içinde yaşanan sorunlar
Genellikle okulda kendilerini en yalnız hissettiklerini belirten gençler için ev, rahatlatıcı bir alandır. Ancak evde, aile üyeleriyle yaşanan tartışmalar veya gerginlik, destekleyici aile üyelerinin evden ayrılması, ailede ruh sağlığı veya madde kullanımı gibi zorlukların söz konusu olması yalnızlık duygularını şiddetlendirebilir. Yalnızlık hissedenler, yalnızlıkları hakkında konuşmaya çalıştıklarında bazen ebeveynleri tarafından reddedildiklerini ifade ederler.
Düşünme kalıpları
Yalnızlık, sosyal tehditlere karşı aşırı uyanıklıkla desteklenir, yani yalnızlık çekenler, sosyal dünyalarının başkaları tarafından reddedilmelerine yol açabilecek yönlerini aramaya meyillidir. Yalnızlık hisseden bazı gençler, başkalarıyla olan etkileşimlerini daha olumsuz yorumlamaya başlayabilir.
Bazı insanlar da hissettikleri ve arzu ettikleri bağlantıları kurmada başarısız oldukları için kendilerini suçlarlar. Bu, başarısız olacağına inandıklarından başkalarıyla bağlantı kurmaya çalışma konusunda motivasyon eksikliğine yol açabilir. Yalnız hissedenlerin, sosyal beceri eksikliğini değişken bir davranıştan ziyade değiştirilemez bir özellik olarak görme ihtimali diğerlerinden daha yüksektir.” (…)
Yazarlar karmaşık bir deneyim olan yalnızlığın, mutlaka tek bir nedene bağlanamadığı, dolayısıyla tek bir çözümle hafifletilemeyeceğinin altını çiziyor:
“Bir kişi için işe yarayan, başkası için işe yaramayabilir. Kendinizi yalnız hissediyorsanız ve hiçbir şey yardımcı olmuyor gibiyse umudunuzu kaybetmeyin; muhtemelen sizin için işe yarayan stratejiyi henüz bulamamışsınızdır. Kendi başınıza yapabileceklerinizle başlayıp başkalarıyla bağlantı kurma yollarına uzanan bazı pratik adımlar şunlardır:
Olumsuz düşünceleri yeniden değerlendirin
Kendi kendine olumsuz konuşma, bizi bir yalnızlık döngüsünde tutabilir. Bizi başkalarına ulaşmaktan caydırır ve kötü hissetmemize neden olur. İlk önce bir düşünceye sahip olmanın onu doğru kılmadığının farkına varmak gerekir. Örneğin, arkadaşınızın sizinle konuşmak istemediğini düşünebilirsiniz, ancak bu, bunun doğru olduğu anlamına gelmez. Belki de yaşadığı bir sorun yüzünden arkadaşınızın dikkati dağılmıştır. Arkadaşlarımızın bizimle konuşmak istemediğinin doğru olduğunu varsaymak, aramızda mesafe oluşmasına neden olur, bizi geri çekilmeye iter ve onlardan koptuğumuz fikrini pekiştirebilir.
Bilişsel davranışçı terapiden ilham alarak durumu yeniden değerlendirebiliriz. Örneğin, bir grup arkadaşlarınızla konuştuğunuzu ve söylediğiniz şeye kimsenin yanıt vermediğini düşünün. ‘Söyleyeceklerimle kimse ilgilenmiyor, bu yüzden sessiz kalmam gerek’ diye düşünüyorsanız, normal tepkiniz bu düşünceyi gerçek olarak kabul etmek ve sessiz kalmak olabilir. Bunun yerine, değerini sorgulayarak düşünceye meydan okuyabilirsiniz: Kimsenin ilgilenmediğine inanmak size yardımcı oldu mu? Sessiz kalmanız gerektiğine inanarak arkadaşlarınızın sizi daha fazla kabul ettiğini mi hissediyorsunuz? Neden kimsenin cevap vermediğine dair başka açıklamalar var mı? Bunu yaparak, olumsuz düşünceleri mutlak gerçekler olarak kabul etmek yerine alternatif bakış açıları üzerine düşünebilirsiniz.
Yalnız zamanın geçirmenin faydalarını kucaklayın
Yürüyüşe çıkmak, okumak, müzik dinlemek veya bir hobi edinmek gibi yalnızken yapılabilecek eğlenceli pek çok faaliyet, bir yandan bizi tatmin ederken diğer taraftan duygularımızdan uzaklaştırır. (…)
Yalnız zaman geçirmenin başka faydaları da vardır. Özellikle okulda veya işyerinde başkalarının yanında çok zaman geçirdiğinizde, yalnız zaman geçirmek tazelenmenize ve hayatınızda meydana gelen olaylar üzerine düşünmenize alan açabilir. Gençler, yalnız geçirdikleri zamanı rahatlamak ya da hüsrana uğradıklarında sakinleşmek için bir fırsat olarak kullandıklarını belirtiyorlar.
Duygularınızı yaratıcı yollarla ifade edin
Şu anda yalnızlıkla ilgili duygularınız hakkında biriyle konuşmak sizi rahatsız ediyorsa, nasıl hissettiğiniz hakkında yazmak yardımcı olabilir. (…) Düşüncelerinizi yazmak, ne hakkında olumsuz hissettiğinizi belirlemenize yardımcı olabilir. Üzücü düşüncelerinizin izlediği kalıbı tanımlayabilirsiniz. (…) Olumsuz düşünceyi tetikleyen düşünceleri yazmak ve tanımak, yukarıda açıklanan düşünceyi yeniden değerlendirme stratejilerini uygulamak için başlangıç noktası sağlar.
Yazmanın yanı sıra çizim, şiir veya şarkı gibi nasıl hissettiğinizi anlatan bir sanat eseri yaratmak, duygularınızı anlamlandırmanıza yardımcı olabilir. (…) Daha sonra kendinizi rahat hissettiğiniz bir noktaya ulaştığınızda, yarattığınız eseri konuşma için bir başlangıç noktası olarak kullanabilirsiniz.
Güvendiğiniz biriyle yalnızlık hakkında konuşun
Yalnızlık çekiyorsanız, biriyle bunun hakkında konuşmayı ürkütücü bulabilirsiniz. Belki de anlattıklarınızın güvendiğiniz kişiye yük olmasından korkuyorsunuz. Ancak bunu yaparak konuştuğunuz kişinin benzer bir şey yaşadığını görebilirsiniz. Sorunlarımız hakkında başkalarından empati içeren ve kabul edici yanıtlar almak, kendimizden şüphe duymaktan kurtulmamıza yardımcı olabilir ve güvendiğimiz kişiyle olan ilişkimizi geliştirebilir. Kime açılmak sizi en rahat hissettirecek? Bu kişi birlikte yaşadığınız bir kişi; örneğin ebeveyn, kardeş veya başka bir aile üyesi ya da okuldaki veya mahallenizdeki bir arkadaş gibi evinizin dışındaki biri olabilir.
Neden açıldığınızı ve konuşmadan ne elde etmek istediğinizi ana hatlarıyla belirterek başlamak yardımcı olabilir. Onların tavsiyesini mi yoksa sadece dinlemelerini mi istiyorsunuz? Bu şekilde, karşınızdakinin yararsız bulduğunuz bir şekilde yanıt verme olasılığını azaltırsınız. Başlamanın başka bir yolu, daha genel olarak yalnızlık hakkında konuşmak, karşınızdakine yalnızlık hissi yaşayıp yaşamadığını veya yalnızlık hakkında bir şey bilip bilmediğini sormaktır. (…)
Halihazırda tanıdığınız biriyle konuşmanın sizin için ideal olmayacağını düşünüyorsanız, bir danışman veya psikologla konuşmak yardımcı olabilir. Bazen doğrudan hayatınıza dahil olmayan ve hayatınızdaki insanlarla hiçbir bağlantısı bulunmayan biriyle konuşmak daha güvende hissettirebilir. Bir profesyonel, olumsuz olaylar hakkında basitçe düşünmek yerine çözüm bulmaya odaklanmanızı sağlayabilir. (…)
Etkinlikleri siz planlayın
Birine ulaşmak her zaman açılmak anlamına gelmez. Belki de okulunuzdakilerle dışarı çıkmak için bir davet bekliyorsunuz. Bunun yerine, plan yapan kişi olmayı düşünebilirsiniz. Kahve içmek ya da parkta yürüyüşe çıkmak gibi basit bir faaliyet organize edebilirsiniz. Elbette şunu da düşünebilirsiniz: ‘Peki ya hayır derlerse?’ Bu bir risktir, ancak olası reddedilmelerden kaçınarak olası bağlantılardan da kaçınmış olursunuz.
Sosyal olarak inisiyatif almanın bir başka yolu kitap okuma, tartışma veya futbol gibi bir hobinize veya aktivitenize odaklanan bir gruba katılmaktır. Hoşunuza giden şeylere odaklı bir kulüp bulmak, katılan diğer kişilerle en az bir ortak ilgi alanınız olmasını sağlar. Bu da benzer düşünen insanlarla arkadaşlık kurma potansiyeline sahip olduğunuz anlamına gelir. Topluluğunuza daha fazla dahil olmak, bir aidiyet duygusu yaratmanıza yardımcı olabilir. Gönüllülük, başkalarıyla ortak bir amaç doğrultusunda çalışarak organik arkadaşlıklar geliştirmenin harika bir yoludur. (…)
Çevrimiçi arkadaşlıklar kurun
Herkesin okulunda bağlantı kurduğu kişiler olmadığını bilmek önemlidir ve bunda bir sorun yoktur. Okulunuzda sizin yaptıklarınızı beğenen ve benzer şekilde düşünen insanların olmadığını fark edebilirsiniz. Çevrimiçi gruplar, ilgi alanlarınızı paylaşan kişileri belirlemenize yardımcı olabilir. (…)”
Bu yazı ilk kez 2 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.