“Uzun ya da kısa, tüm ömrümü sizlerin ve hepimizin mensubu olduğu büyük imparatorluk ailemizin hizmetine adayacağımı hepinizin önünde beyan ederim.”
Elizabeth bu sözü verdiğinde henüz 21 yaşında bir prensesti. Ve son nefesine kadar da verdiği sözü tuttu.
Öngörülmesi zor bir dizi olay onu İngiliz tahtına taşımıştı. 1936’da Amcası Kral 8. Edward Amerikalı sevgilisiyle evlenmek için tahttan feragat edince babasına krallık, akabinde ona da kraliçelik yolu açıldı.
10 yaşından itibaren özel eğitim gördü. Mutlu bir çocukluk yaşadı. Atları en büyük tutkusuydu.
Tahta geçtiğinde evliydi, iki de çocuğu vardı.
Büyük aşkı ve tepkiler
20 Kasım 1947’de, üçüncü dereceden kuzeni ve 13 yaşından itibaren büyük bir aşkla bağlandığı Philip Mountbatten ile tantanalı bir düğünle dünya evine girdi.
Phillip, Yunanistan ve Danimarka Prensi olarak Korfu Adası’nda dünyaya geldi. Asil bir ailenin şanslı evlatlarındandı. Ancak Yunan Ordusu’nun Anadolu’da ağır yenilgiye uğraması, Philip’in de hayatını değiştirdi.
1921’de, Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılan Yunan Kralı Konstantin’in kardeşi ve Prens Philip’in babası olan Prens Andrew’un savaş meydanında aldığı kararlar Yunanlar aleyhine vahim sonuçlar doğurdu. Prens ve ailesi ömür boyu sürgün edildi. Yıllar sonra İngiliz tahtına damat olacak oğlu Phillip henüz bir bebekti.
İşin bir de Nazi boyutu vardı. Prens Phillip’in dört kızkardeşi de Nazilerle ilişkili Alman asilzadelerle evlendi. Bu durum kraliyet ailesinde büyük rahatsızlık yarattı. Ama Prenses Elizabeth’in önünde kimse duramadı.
Krizlerle boğuşan bir imparatorluk
2. Elizabeth, yanında eşi Prens Phillip’le monarşinin başına geçtiği 1952 yılında, 70’ten fazla denizaşırı ülke ve bölge Britanya toprağıydı.[efn_note]https://www.britishempire.co.uk/timeline/colonies.htm[/efn_note]
Kraliçe krizlerle boğuşan bir imparatorluk devraldı. 1960’larda koloni üstüne koloni İngilizlerin elinden çıktı. Bu durum ekonomiyi de zora soktu.
Bir zamanlar üzerinde güneş batmayan imparatorluk artık orta güçte bir devletti. Ama eski kolonyal topraklar üzerindeki etkinin sürmesi gerekiyordu.
İngiliz Milletler Topluluğu bunun için çok önemliydi. Beyazlar kulübünden çok kültürlü bir yapıya doğru kaçınılmaz olarak evriliyordu.
Kraliçe bu yolda, Gana’da çarpıcı bir adım attı. Eski Britanya kolonisi o yıllarda Sovyetler Birliği ile yakınlaşıyordu. Kraliçe eski Britanya kolonisini ziyaret etti. Onuruna verilen davette de Devlet Başkanı Kwame Nkrumah ile dans etti. Güney Afrikalı beyazları çok öfkelendiren bu tek karenin etkisi büyük olmuştu.
Dış politikada Kraliçe etkisi
İngiliz hükümetleri, özellikle Soğuk Savaş yıllarında sıkça Kraliçe’nin kapısını çaldı.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitişinin 20. yılında kraliçe eşiyle birlikte Batı Almanya’ya gitti. Almanlar çifti büyük coşkuyla karşıladı. Kraliçe’nin gelişi, Batı Almanya için dünya siyaset sahnesinde eşit bir oyuncu statüsünde dönüşünü simgeliyordu.
İngiltere ise o dönemde Fransız lider Charles De Gaulle tarafından dışlandığı ve yalnız kaldığı Avrupa’da yeni bir müttefike kavuşuyordu.
Katı politikaları nedeniyle Demir Leydi olarak bilinen Margaret Thatcher, 1984’te Hong Kong’u Çin’e iade etmeyi kabul etmişti. 1 Temmuz 1997 itibarıyla artık bu kârlı ada Çin’e dönecekti. Ancak İngiltere bir şekilde pastadan pay almaya devam etmek istiyordu.
1986’da Kraliçe ve eşinin Çin’e resmî ziyareti planlandı. Çin’in Mao’dan sonraki en güçlü lideri ülkesini dışa açmak, dünya siyasetinde görünür olmak istiyordu. Kraliçe ve Çin lideri Deng Xioping’in yan yana karesinin Pekin için anlamı büyüktü. Kraliçe Elizabeth’in heyetindekiler ise önemli iş anlaşmaları bağlamakla meşguldü.
Kraliçe Milletler Topluluğu’nu ve bu ülkelere ziyaretleri hep çok önemsedi. Aylar süren yolculuklarla üye ülkelere ziyaretler gerçekleştirdi.
Monarşiyi hayatta tutma çabası
İngiliz tarihinde 1553’te tahta çıkıp 44 yıl iktidarda kalan Birinci Elizabeth dönemi Altın Çağ olarak bilinir. II. Elizabeth’e ise monarşiyi hayatta tutma görevi düştü.
O, İngilizler için devamlılığın sembolüydü. İlk başbakanı Winston Churchill olan Kraliçe’nin sarayından onlarca devlet adamı gelip geçti.
Çağ değişti, Soğuk Savaş bitti, dijital zamanlara geçildi… Kraliçe hep oradaydı.
Sarayın katı ve değişmez kurallarıyla büyümüş II. Elizabeth, Prens Phillip’in ön ayak olmasıyla zamanın ruhunu yakalama çabasında oldu.
Tahta çıkmasıyla halkın hizmetinde bir monarşi modeline geçildi.
1953’teki taç giyme töreni, televizyonda yayınlandı. Milyonlar ekranlara kilitlendi.
Bir dönem kendisine ve monarşiye yönelik eleştiriler gazetelerde yer aldı.
1969’da, bir ilk yaşandı ve halkın kraliyet ailesini daha yakından tanıması için BBC’nin kraliyet ailesiyle ilgili bir belgesel çekmesine izin verildi. Kraliyet ailesinin günlük hayatından kesitler sunan program dünya genelinde 350 milyonu aşkın izleyici buldu.
Sıradan İngilizler düzenli aralıklarla Saray’da kabul edilmeye başlandı.
Kraliçe İkinci Elizabeth döneminde bir tabu daha yıkıldı ve Kraliyet mensupları için boşanma olağan hale geldi.
Korkunç yıl 1992
1992, Kraliçe’nin deyişiyle ‘Annus Horribilis’ yani korkunç yıldı.
Üç çocuğu eşlerinden ayrıldı. Ama en sarsıcı olanı Prenses Diana ve Prens Charles’ın boşanma süreciydi.
İkili, dünyanın gözü önünde yaşanan aldatmalar, basına verilen röportajlar ve skandallar eşliğinde ayrıldı.
Kraliçenin asıl kâbusu ise birkaç yıl sonra, 31 Ağustos 1997’de başladı.
Diana o gün Paris’te geçirdiği trafik kazasında öldü. İngilizler kraliyet ailesinin prensesin ölümüne karşı kayıtsızlığına çok öfkelendi.
Tabloid basını Kraliçe’yi suçluyordu.
Tahta çıktığı günden beri yaşadığı en büyük krizlerden biriydi. Sonunda kraliçe televizyona çıkıp eski gelinine veda etmek ve yas ritüellerini uygulamak zorunda kaldı.
Sükunet yıllarından skandallara
Milenyumla birlikte Buckhingham’a bir müddet sükûnet geldi.
Diana’nın oğlu, Prens William 2011 yılında halktan bir isimle üniversite arkadaşı Kate Middleton’la evlendi.
2018’de bu kez Prens Harry, Amerikalı aktris Megan Markle’la hayatını birleştirdi.
Markle’ın babası beyaz, annesi siyahtı. Düğünlerinde ABD’li siyah bir rahip tarihi ırkçılıkla dolu hanedanın önünde kölelerden söz etti, Martin Luther King’den alıntılar yaptı.
Ancak o sıralarda, cinsel taciz suçlusu Amerikalı milyarder Jeffrey Epstein ile Kraliçe’nin üçüncü çocuğu Prens Andrew’un arkadaşlığı ortaya çıktı. Üstelik prensin reşit olmayan bir genç kıza cinsel tacizde bulunduğu iddia ediliyordu.
Kraliçe Elizabeth, oğlunun kraliyet görevlerine son verip maaşını kesti.
Skandallar bitmiyordu. Bu kez, Prens Harry ve Meghan Markle kraliyet görevlerini terk ettiklerini ilan ettiler.
İkili ABD’ye gitti ve buradan Buckhingham’ı yaylım ateşine tuttu. Ailede ırkçılık yapıldığını söylediler.
Tam da bu dönemde, 9 Nisan 2021’de Kraliçe ‘en büyük dayanağım’ dediği eşini kaybetti. Prens Phillip öldüğünde 99 yaşındaydı.
Ölümler, krizler, skandallar, büyük felaketler, hanedanı sarssa da yıkamıyor. Çünkü olanlar bir yandan da kraliyet ailesine ilgiyi besliyor. Buckhingham mensupları İngiliz ekonomisi için birer katma değer.
Tabii bu devasa yapıyı birada tutmak büyük bir mesele ve Kraliçe 8 Eylül 2022’ye dek dek bu görevi başarıyla sürdürdü.
Kral Charles Kraliçe 2. Elizabeth’in yerini tutabilir mi?
Soruya “Evet” demek güç. 73 yaşındaki Charles, yıllar boyu İngilizleri hayal kırıklığına uğratan kraliyet mensubu olarak öne çıktı. Prenses Diana’yla evliliği sırasında şimdiki eş Camilla ile olan skandallarla dolu ilişkisi, Charles’ın imajına ağır darbe vurdu. Charles ve Camilla yıllar boyu İngiliz halkının sevgisini kazanmaya çalıştı. Ama hâlâ kamuoyu yoklamalarında sevilen kraliyet mensupları arasında üst sıralarda yer almıyorlar.
Ama oğlu Prens William ve eşi Kate’in popülaritesi çok yüksek.
Genel kanı Kral Charles döneminin çok da uzun sürmeyeceği ve hanedanın kısa süre sonra William ve Kate’le devam edeceği yolunda.
Kraliçe’nin ardından kraliyet ailesini neler bekliyor izleyip göreceğiz. Ama bir şey net, ne olursa olsun, Windsorlar’ın modası hiç geçmiyor, ratingleri hiç düşmüyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 9 Eylül 2022’de yayımlanmıştır.