İsrail-Lübnan mutabakatı Kıbrıs’a ilham olur mu?

Hâlâ savaş halinde olan Lübnan ve İsrail, kıyılarının açıklarında zengin hidrokarbon yatakları tespit edilince doğalgaz çıkarmak için uzlaştı. Kilidi açan çözümse Ortak İşletme’ydi. Fransız şirketi Total nasıl aracı olacak? Bu sistem Kıbrıs’ta da işler mi? E. Tümamiral Dr. Deniz Kutluk yazdı.

Lübnan ve İsrail teknik olarak hâlâ savaşan iki ülke. Buna rağmen uzun süredir, sık sık kesintilere uğrasa da deniz yetkili alanlarındaki haklarına ilişkin uzlaşı arayışıyla müzakere içindeydiler. 2020 yılından itibaren müzakerelere ABD’li bir arabulucunun1 yardımıyla devam ediliyordu.

Bu uzun müzakerelerde sonuç almaya iten teşvik edici unsur, kıyılarının açıklarındaki iki sahada, Kana ve Kariş sahalarında, zengin hidrokarbon yataklarının varlığının tespit edilmiş olmasıydı.

Bu yaz, İsrail ve Lübnan açıkları epey hareketliydi. İsrail’in bölgeye getirdiği sondaj gemisi Lübnan’ın etkili siyasi (ve askerî) aktörü Hizbullah’ın keskin itirazlarına yol açtı. Hizbullah’ın bölgeye gönderdiği insansız (ve de silahsız) araçların çoğunu İsrail önledi. Bölgede savaş gemileriyle su üstü devriyeleri oluşturdu.2

İsrail’in Kariş sahasında gaz arama ve çıkarma işlemlerini tamamlandığını duyurmasının ardından Londra kayıtlı işletmeci Energean Firması, Kariş’ten çıkartılacak gazın sahile eriştirilmesi için boru hattı döşenmesinde gereken deniz platformlarını 9 Ekim 2022’de sahaya getirdi.3

Lübnan için tetikleyici bu adım sonrasında ABD’li arabulucunun yoğun hafta sonu mekik diplomasisi ile 11 Ekim 2022’de taraflar mutabakata vardıklarını açıkladılar.

Kilidi açan çözüm: Ortak işletme

Mutabakat çerçevesinde Lübnan ve İsrail arasında herhangi bir gaz ve petrol paylaşımı olmayacağı anlaşılıyor. Bir kısmı İsrail deniz yetki alanı içinde iken Lübnan’a bırakıldığı anlaşılan Kana adlı gaz sahasındaki tüm haklara Lübnan sahip olacak, ancak burayı işletecek olan Fransız enerji şirketi Total bir kısım paylarını İsrail’e vererek paylaşacak. Yani İsrail hakkına düşenleri Lübnan’ın payından değil Total şirketinden alacak.4

Tarafların içinde bulunduğu düşmanca siyasi konumlanmaya bu şekil bir uzlaşı gayet uygun görünüyor. Bu uzlaşı, dünyanın kritik çatışmalı deniz yetki alanları içerisinde olan 20 kadar sorunlu alanda varılmış olan “Ortak İşletme” anlayışına da çok yakın bir düşüncedir.

Mutabakat onaylanır mı?

Bu uzlaşı her iki ülke yönetimleri ve ABD Başkanı tarafından büyük sevinçle kamuoyuna aktarıldı ancak mutabakatın her iki ülkede onay sürecinden geçmesi bekleniyor.

Görev süresi 1 Kasım’da sona erecek Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Başbakan Necib Mikati ve Meclis Başkanı Nebih Berri’nin onayı ile Lübnan tarafında süreç tamamlanacak gibi görünüyor. Hizbullah da bu onaya rıza gösterdiğini açıkladı.5

Son üç yıldır Lübnan ekonomisi krizde. Kitleler elektrik, su bulamıyor; döviz açığı ve yolsuzluk iddiaları yükseliyor, bankalar güvenlik ve temerrüde uğramış olma nedenleriyle sık aralıklarla kapalı. Halkın kendi tasarruf hesaplarına dahi erişme zorluğu6 var. Bunlar dikkate alındığında gelecek 20 yıllık enerji faturasını karşılama potansiyelindeki bu anlaşmanın Lübnan’ın içinde bulunduğu ekonomik duruma da büyük yardımı olması bekleniyor.

İsrail tarafında ise anlaşma metni Yüksek Mahkeme’nin görüşlerine sunuldu, ardından yasama meclisi Knesset’e onay için getirilecek. İsrail ana muhalefet lideri ve eski Başbakan Netanyahu, anlaşmaya karşı olduğunu açıkladığı ve iktidar ve muhalefetin bir oy ile değiştiği İsrail’in 1 Kasım 2022’de erken seçimlere gideceği düşünüldüğünde onay süreci bıçak sırtında görünüyor.

Uzlaşılan deniz yetki sahanın analizi

Lübnan ve İsrail 12 deniz millik karasuları ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanında bulunmuş iki ülke. Ancak, MEB’lerinin çakıştığı yerler vardı, bu da yaklaşık 860 kilometrekarelik deniz yetki sahasının egemenliği anlaşmazlığını doğuruyordu.

Komşu iki kıyı devleti konu olduğunda bu tip çakışan iddialar deniz yan sınırları ile birbirinden ayrılır. Bu da şu anlama geliyor: Karada tespiti müştereken yapılan bir başlangıç noktası belirlenir. Bu nokta üzerinden yine üzerinde müştereken uzlaşılan bir açıyla denize doğru bir çizgi çekilir. Bu çizgi de genellikle kıyı hattına dik açı olur. (Buna azimut değeri de denilir.)

İsrail ve Lübnan arasındaki anlaşmazlıkta aşağıdaki haritada 1 ile gösterilen doğru, İsrail’in BM’ye başvurarak hak talep ettiği alanı; 23 Lübnan’ın BM’deki talebini; 29, Lübnan’ın ilk talebinde hata olduğunu söyleyip BM’ye bildirdiği ikinci talebini gösteriyor. H hattı ise daha önceden arabuluculuk yapan ABD’li büyükelçi Frederic Hof’un önerdiği deniz yan sınırını…

Lübnan, kendi önerdiği hat olan 23’ü değiştirmeden önce Kariş gaz sahası üzerinde bir tartışma olmadığı, buranın İsrail’e ait olduğu görülebilir. Esas tartışma konusunun Kana olduğu söylenebilir. Zira, önerilen bütün hatlar, Kana gaz sahası üstünden geçen açısal uzantılar. Neticede henüz detayları açıklanmamış olsa da Kana gaz birikinti alanını taraflar arasında paylaştıracak bir çizgi kararlaştırıldığı anlaşılıyor.

Fransız işletmeci Total enerji şirketi üzerinden bulunan çözümden yukarıda söz etmiştim. Buna göre, saha Lübnan’a ait olacak ama Total şirketi İsrail’e pay verecek. Bu payın üretimin %17’si olabileceğine dair de bir duyum bulunuyor.

Bunun gibi devlet-şirket- sondaj-işletme anlaşmalarında işletme şirketleri Üretim Paylaşım Sözleşmesi (PSA) yaparak işe başlarlar, yani kendi kârlarını önden garanti eden anlaşmalarla.

Bu defa da ilgili tarafların hasmane konumları da düşünülerek bu yönde bir düzenleme yapıldığı anlaşılıyor. Bu düzenleme, zamanın ruhuna da siyaseten uygun görünüyor.

Ayrıca Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (BMDHS) komşu veya karşılıklı Münhasır Ekonomik Bölgeler ve Kıta Sahanlıkları sınırlarının belirlenmesine ait 74’üncü ve 82’nci maddelerinin her ikisinde de tarafların kalıcı nitelikte bir anlaşmaya varıncaya kadar “geçici düzenlemeler” yapmalarını öngörüyor. Bunun pratikteki örneği de tıpkı burada olduğu gibi Ortak İşletim düzenlemesi.

Aynı formülü Kıbrıs’a uygulamak mümkün mü?

Açık denizler söz konusu olduğunda ve başka bir ülkeyle çakışmadığında deniz yetki alanları, münhasır ekonomik bölgeleri belirleyen bir dizi uluslararası hukuk kuralı var. Örneğin, karasuları, normal şartlarda 12 mile kadar olarak hesaplanıyor. MEB ilanı kıyıdan 200 mile kadar yapılabilir ise de karşılıklı kıyılar arası mesafe bundan genellikle kısa olduğundan uzlaşı önem taşıyor. Ancak Akdeniz gibi yarı kapalı denizlerin kendilerine özgü darlıkları ve karşılıklı sahaların birbirleri üzerine binmeleri nedeniyle karasuları ya da MEB gibi meseleler, kıyıdaşlar arasında uzlaşı aranılarak çözülüyor.

Türkiye, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki sorunlar da bu uzlaşının olmaması nedeniyle yaşanıyor.

Buna rağmen Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz yatakları için çözüm olası mıdır?

Elbette. GKRY ve KKTC, diğer sorunlarını çözmeden de tıpkı İsrail ve Lübnan gibi, hidrokarbon gelirlerinin paylaşımının nasıl şekilleneceğini karşılıklı (ki GKRY’nin KKTC’yi tanıması anlamına gelecek bir adım olacaktır) müzakere edip sonuca ulaşabilirler.

Alternatif olarak, iki tarafın birbirinin varlığını tanımaktan kaçınma politikalarını sürdürmek kararlılığı içinde bulunmaları halinde, Fransız petrol şirketi Total benzeri bu alandaki hidrokarbon yataklarına ilgi duyan şirketler arabuluculuk yapabilir ve tarafların üretilecek hidrokarbon gelirlerinin paylaşılmasında uzlaşma sağlanabilir.

Bugün için bu iki yöntem kullanılmıyor olsa da İsrail-Lübnan örneğinin belki bir yol gösterici olması ümit edilebilir.

Ege’de çözüme ışık tutan çözüm

Ege’de Türkiye ve Yunanistan’ın kilitlenmiş politik konumları da İsrail-Lübnan çözüm örneğinden istifade edebilirler düşüncesindeyim.

Ege’de birbiri içine geçmiş karasuları, kıta sahanlığı, MEB sınırlandırmaları çözüm için bekletiliyor. Daha başka sorun alanları da var elbette. Bunların detayları başka yazıların konusu ama özünde mesele ağırlıklı olarak Ege deniz yatağında var olup olmadığı bilinmeyen hidrokarbon kaynaklarından hangi tarafın payına daha fazla hisse düşeceği ile ilgili görülebilir.

Tarafların durumu dostane olmaktan ziyade hasmane ama tıpkı İsrail-Lübnan örneğinde olduğu gibi bu hasmane durumun değişmesi beklenmeksizin taraflar ortak yarar üretecek benzeri bir çözümde neden uzlaşmasınlar?

Bu çözüm şu olabilir: Her iki taraf Fransız Total, İtalyan ENI, Rus Gazprom veya benzerleri gibi bir dev üretici şirkete Ege’de karasularının dışında, ortak kıta sahanlığı/MEB alanlarında hidrokarbon yataklarını arama, bulma ve +50 yıl çıkartma/işletme yetkisini devrederek sonuçta PSA payları dışında kalan gelirin taraflar arasında eşit olarak paylaştırılmasında uzlaşabilirler.

Mümkün müdür? Evet.

Olası mıdır? Bu yönde enerji sarf edilir ve politik iradeler yaratılır/uzlaştırılır ise yine evet.

Ne yarar sağlayacaktır?

Birincisi, bu uğurda savaşma düşüncesini engelleyecektir. İkincisi, belki Ege’de hidrokarbon yatakları anlamsız derecede azdır ki o zaman neyin uğruna büyük kayıpları üstlenen bir çatışmalı mücadele yapılacağının ayırdına varılacak ve bundan sakınılacaktır. Üçüncüsü, belki de işletme şirketinin faaliyet sürdüreceği 50 yıl ötesi dönemde fosil enerji türleri dünya enerji güvenliğinde önemini kaybedecektir ki hidrojen, yenilenebilir türler (güneş, rüzgâr, akıntı, jeotermal), yeni türler (füzyon enerjisi ki 2035’te şebekeye verilebileceğine dair bilgiler geliyor) gibi küresel ısınmaya daha az olumsuz etki yapacak enerji kaynakları giderek yaygınlık kazanıyor. Bu durumda zaten Ege deniz yatağında olduğu varsayılan hidrokarbon kaynakların hâlâ mevcudu kalmışsa dahi anlamı zayıflayacak ve tarafları bir çatışma ortamına sürükler motivasyon gücünü kaybedeceklerdir.

Bence bunlar olasıdır ve bir süredir savunmasını yaptığımız bu çözümlemenin Lübnan-İsrail gibi çok uç bir örneğin hayata geçiyor olması ile olumlu etkilenmesi beklenmelidir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 24 Ekim 2022’de yayımlanmıştır.

  1. ABD Dışişleri Bakanlığı Enerji Güvenliği Danışmanı Amos Hochstein aracılığıyla ve BM gözetiminde.
  2. 2 Temmuz’da İsrail, Hizbullah tarafından Kariş yönüne doğru fırlatılan üç adet insansız hava aracını düşürdüğünü duyurdu. (7.5.2022 euronews.com) Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Nasim Kasım, İsrail’in Kariş’e gemi göndermesi üzerine 6 Haziran’da yaptığı açıklamada, Lübnan hükümetinin talimatı doğrultusunda gerekirse İsrail’e karşı güç kullanmaya hazır olduklarını söylemişti. https://tr.euronews.com/2022/07/04/israil-akdeniz-uzerinde-hizbullaha-ait-insansiz-hava-araclarini-dusurdu
  3. “Lebanon, Israel reach ‘historic agreement’ on maritime borders”, 11 Oct 2022 El Jazire
  4. Lübnan Meclis Başkan Yardımcısı İlyas Ebu Saab’ın euronews açıklaması, 11 Ekim 2022 eoronews.com
  5. Euronews.com 11 Ekim 2022; Hizbullah, 1982’de İran Devrim Muhafızları tarafından kurulduğundan beri “İsrail’in yeminli düşmanı” olarak görülüyor. Tel Aviv ile görüşmelerin “barış yapma işareti olmadığını” belirten grup, “İsrail’in Lübnan’ın haklarını ihlal etmesi durumunda harekete geçme” tehdidinde bulundu. https://tr.euronews.com/2022/06/06/israil-lubnan-aras-nda-gerginlik-deniz-s-n-r-anlasmazl-g-hakk-nda-neler-biliniyor
  6. 17 Eylül 2022, aljazeere.com

A. Deniz Kutluk
A. Deniz Kutluk
Dr. A. Deniz Kutluk – 39 yıl Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yaptıktan sonra 2008 yılında TSK’dan ve son görevi olan Genelkurmay Savunma Planlama ve Kaynak Yönetim Daire Başkanlığından Tümamiral rütbesi ile emekli oldu. Askerî akademik kurumların tamamından üstün derecelerle mezun oldu. Askerlik yaşamı boyunca eğitim aldığı Deniz Harp Okulu (1969); Deniz Harp Akademisi (1980); Silahlı Kuvvetler Akademisi (1984); İngiliz Kraliyet Akademisi’nden (1987) üstün derecelerle mezun oldu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi bölümünde Deniz Hukuku ve Kamu Yönetimi alanında yüksek lisans çalışması yaptı. Ardından doktora çalışmasını Ankara Üniversitesi’nde sosyal çevre alanında tamamladı. Petrol boru hatları, deniz hukuku, çevresel güvenlik alanındaki doktora tezi yayınladı. TSK’dan emekliliği sonrası özel sektörde çalışırken FETÖ marifetiyle Balyoz Davası içine sokularak yargılandı, dört yıla yakın bir süre Silivri Cezaevi’nde kaldıktan sonra beraat etti. O dönemde başladığı Hukuk Ön Lisansını 2016’da Anadolu Üniversitesi bünyesinde üstün derece ile bitirdi. Halen iki üniversitede (A. Ü. ve MSB) yüksek lisans programlarında Deniz Hukuku dersi veriyor, aynı zamanda Anka Strateji Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığını (Ankastrader) yürütüyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İsrail-Lübnan mutabakatı Kıbrıs’a ilham olur mu?

Hâlâ savaş halinde olan Lübnan ve İsrail, kıyılarının açıklarında zengin hidrokarbon yatakları tespit edilince doğalgaz çıkarmak için uzlaştı. Kilidi açan çözümse Ortak İşletme’ydi. Fransız şirketi Total nasıl aracı olacak? Bu sistem Kıbrıs’ta da işler mi? E. Tümamiral Dr. Deniz Kutluk yazdı.

Lübnan ve İsrail teknik olarak hâlâ savaşan iki ülke. Buna rağmen uzun süredir, sık sık kesintilere uğrasa da deniz yetkili alanlarındaki haklarına ilişkin uzlaşı arayışıyla müzakere içindeydiler. 2020 yılından itibaren müzakerelere ABD’li bir arabulucunun1 yardımıyla devam ediliyordu.

Bu uzun müzakerelerde sonuç almaya iten teşvik edici unsur, kıyılarının açıklarındaki iki sahada, Kana ve Kariş sahalarında, zengin hidrokarbon yataklarının varlığının tespit edilmiş olmasıydı.

Bu yaz, İsrail ve Lübnan açıkları epey hareketliydi. İsrail’in bölgeye getirdiği sondaj gemisi Lübnan’ın etkili siyasi (ve askerî) aktörü Hizbullah’ın keskin itirazlarına yol açtı. Hizbullah’ın bölgeye gönderdiği insansız (ve de silahsız) araçların çoğunu İsrail önledi. Bölgede savaş gemileriyle su üstü devriyeleri oluşturdu.2

İsrail’in Kariş sahasında gaz arama ve çıkarma işlemlerini tamamlandığını duyurmasının ardından Londra kayıtlı işletmeci Energean Firması, Kariş’ten çıkartılacak gazın sahile eriştirilmesi için boru hattı döşenmesinde gereken deniz platformlarını 9 Ekim 2022’de sahaya getirdi.3

Lübnan için tetikleyici bu adım sonrasında ABD’li arabulucunun yoğun hafta sonu mekik diplomasisi ile 11 Ekim 2022’de taraflar mutabakata vardıklarını açıkladılar.

Kilidi açan çözüm: Ortak işletme

Mutabakat çerçevesinde Lübnan ve İsrail arasında herhangi bir gaz ve petrol paylaşımı olmayacağı anlaşılıyor. Bir kısmı İsrail deniz yetki alanı içinde iken Lübnan’a bırakıldığı anlaşılan Kana adlı gaz sahasındaki tüm haklara Lübnan sahip olacak, ancak burayı işletecek olan Fransız enerji şirketi Total bir kısım paylarını İsrail’e vererek paylaşacak. Yani İsrail hakkına düşenleri Lübnan’ın payından değil Total şirketinden alacak.4

Tarafların içinde bulunduğu düşmanca siyasi konumlanmaya bu şekil bir uzlaşı gayet uygun görünüyor. Bu uzlaşı, dünyanın kritik çatışmalı deniz yetki alanları içerisinde olan 20 kadar sorunlu alanda varılmış olan “Ortak İşletme” anlayışına da çok yakın bir düşüncedir.

Mutabakat onaylanır mı?

Bu uzlaşı her iki ülke yönetimleri ve ABD Başkanı tarafından büyük sevinçle kamuoyuna aktarıldı ancak mutabakatın her iki ülkede onay sürecinden geçmesi bekleniyor.

Görev süresi 1 Kasım’da sona erecek Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Başbakan Necib Mikati ve Meclis Başkanı Nebih Berri’nin onayı ile Lübnan tarafında süreç tamamlanacak gibi görünüyor. Hizbullah da bu onaya rıza gösterdiğini açıkladı.5

Son üç yıldır Lübnan ekonomisi krizde. Kitleler elektrik, su bulamıyor; döviz açığı ve yolsuzluk iddiaları yükseliyor, bankalar güvenlik ve temerrüde uğramış olma nedenleriyle sık aralıklarla kapalı. Halkın kendi tasarruf hesaplarına dahi erişme zorluğu6 var. Bunlar dikkate alındığında gelecek 20 yıllık enerji faturasını karşılama potansiyelindeki bu anlaşmanın Lübnan’ın içinde bulunduğu ekonomik duruma da büyük yardımı olması bekleniyor.

İsrail tarafında ise anlaşma metni Yüksek Mahkeme’nin görüşlerine sunuldu, ardından yasama meclisi Knesset’e onay için getirilecek. İsrail ana muhalefet lideri ve eski Başbakan Netanyahu, anlaşmaya karşı olduğunu açıkladığı ve iktidar ve muhalefetin bir oy ile değiştiği İsrail’in 1 Kasım 2022’de erken seçimlere gideceği düşünüldüğünde onay süreci bıçak sırtında görünüyor.

Uzlaşılan deniz yetki sahanın analizi

Lübnan ve İsrail 12 deniz millik karasuları ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanında bulunmuş iki ülke. Ancak, MEB’lerinin çakıştığı yerler vardı, bu da yaklaşık 860 kilometrekarelik deniz yetki sahasının egemenliği anlaşmazlığını doğuruyordu.

Komşu iki kıyı devleti konu olduğunda bu tip çakışan iddialar deniz yan sınırları ile birbirinden ayrılır. Bu da şu anlama geliyor: Karada tespiti müştereken yapılan bir başlangıç noktası belirlenir. Bu nokta üzerinden yine üzerinde müştereken uzlaşılan bir açıyla denize doğru bir çizgi çekilir. Bu çizgi de genellikle kıyı hattına dik açı olur. (Buna azimut değeri de denilir.)

İsrail ve Lübnan arasındaki anlaşmazlıkta aşağıdaki haritada 1 ile gösterilen doğru, İsrail’in BM’ye başvurarak hak talep ettiği alanı; 23 Lübnan’ın BM’deki talebini; 29, Lübnan’ın ilk talebinde hata olduğunu söyleyip BM’ye bildirdiği ikinci talebini gösteriyor. H hattı ise daha önceden arabuluculuk yapan ABD’li büyükelçi Frederic Hof’un önerdiği deniz yan sınırını…

Lübnan, kendi önerdiği hat olan 23’ü değiştirmeden önce Kariş gaz sahası üzerinde bir tartışma olmadığı, buranın İsrail’e ait olduğu görülebilir. Esas tartışma konusunun Kana olduğu söylenebilir. Zira, önerilen bütün hatlar, Kana gaz sahası üstünden geçen açısal uzantılar. Neticede henüz detayları açıklanmamış olsa da Kana gaz birikinti alanını taraflar arasında paylaştıracak bir çizgi kararlaştırıldığı anlaşılıyor.

Fransız işletmeci Total enerji şirketi üzerinden bulunan çözümden yukarıda söz etmiştim. Buna göre, saha Lübnan’a ait olacak ama Total şirketi İsrail’e pay verecek. Bu payın üretimin %17’si olabileceğine dair de bir duyum bulunuyor.

Bunun gibi devlet-şirket- sondaj-işletme anlaşmalarında işletme şirketleri Üretim Paylaşım Sözleşmesi (PSA) yaparak işe başlarlar, yani kendi kârlarını önden garanti eden anlaşmalarla.

Bu defa da ilgili tarafların hasmane konumları da düşünülerek bu yönde bir düzenleme yapıldığı anlaşılıyor. Bu düzenleme, zamanın ruhuna da siyaseten uygun görünüyor.

Ayrıca Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (BMDHS) komşu veya karşılıklı Münhasır Ekonomik Bölgeler ve Kıta Sahanlıkları sınırlarının belirlenmesine ait 74’üncü ve 82’nci maddelerinin her ikisinde de tarafların kalıcı nitelikte bir anlaşmaya varıncaya kadar “geçici düzenlemeler” yapmalarını öngörüyor. Bunun pratikteki örneği de tıpkı burada olduğu gibi Ortak İşletim düzenlemesi.

Aynı formülü Kıbrıs’a uygulamak mümkün mü?

Açık denizler söz konusu olduğunda ve başka bir ülkeyle çakışmadığında deniz yetki alanları, münhasır ekonomik bölgeleri belirleyen bir dizi uluslararası hukuk kuralı var. Örneğin, karasuları, normal şartlarda 12 mile kadar olarak hesaplanıyor. MEB ilanı kıyıdan 200 mile kadar yapılabilir ise de karşılıklı kıyılar arası mesafe bundan genellikle kısa olduğundan uzlaşı önem taşıyor. Ancak Akdeniz gibi yarı kapalı denizlerin kendilerine özgü darlıkları ve karşılıklı sahaların birbirleri üzerine binmeleri nedeniyle karasuları ya da MEB gibi meseleler, kıyıdaşlar arasında uzlaşı aranılarak çözülüyor.

Türkiye, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki sorunlar da bu uzlaşının olmaması nedeniyle yaşanıyor.

Buna rağmen Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz yatakları için çözüm olası mıdır?

Elbette. GKRY ve KKTC, diğer sorunlarını çözmeden de tıpkı İsrail ve Lübnan gibi, hidrokarbon gelirlerinin paylaşımının nasıl şekilleneceğini karşılıklı (ki GKRY’nin KKTC’yi tanıması anlamına gelecek bir adım olacaktır) müzakere edip sonuca ulaşabilirler.

Alternatif olarak, iki tarafın birbirinin varlığını tanımaktan kaçınma politikalarını sürdürmek kararlılığı içinde bulunmaları halinde, Fransız petrol şirketi Total benzeri bu alandaki hidrokarbon yataklarına ilgi duyan şirketler arabuluculuk yapabilir ve tarafların üretilecek hidrokarbon gelirlerinin paylaşılmasında uzlaşma sağlanabilir.

Bugün için bu iki yöntem kullanılmıyor olsa da İsrail-Lübnan örneğinin belki bir yol gösterici olması ümit edilebilir.

Ege’de çözüme ışık tutan çözüm

Ege’de Türkiye ve Yunanistan’ın kilitlenmiş politik konumları da İsrail-Lübnan çözüm örneğinden istifade edebilirler düşüncesindeyim.

Ege’de birbiri içine geçmiş karasuları, kıta sahanlığı, MEB sınırlandırmaları çözüm için bekletiliyor. Daha başka sorun alanları da var elbette. Bunların detayları başka yazıların konusu ama özünde mesele ağırlıklı olarak Ege deniz yatağında var olup olmadığı bilinmeyen hidrokarbon kaynaklarından hangi tarafın payına daha fazla hisse düşeceği ile ilgili görülebilir.

Tarafların durumu dostane olmaktan ziyade hasmane ama tıpkı İsrail-Lübnan örneğinde olduğu gibi bu hasmane durumun değişmesi beklenmeksizin taraflar ortak yarar üretecek benzeri bir çözümde neden uzlaşmasınlar?

Bu çözüm şu olabilir: Her iki taraf Fransız Total, İtalyan ENI, Rus Gazprom veya benzerleri gibi bir dev üretici şirkete Ege’de karasularının dışında, ortak kıta sahanlığı/MEB alanlarında hidrokarbon yataklarını arama, bulma ve +50 yıl çıkartma/işletme yetkisini devrederek sonuçta PSA payları dışında kalan gelirin taraflar arasında eşit olarak paylaştırılmasında uzlaşabilirler.

Mümkün müdür? Evet.

Olası mıdır? Bu yönde enerji sarf edilir ve politik iradeler yaratılır/uzlaştırılır ise yine evet.

Ne yarar sağlayacaktır?

Birincisi, bu uğurda savaşma düşüncesini engelleyecektir. İkincisi, belki Ege’de hidrokarbon yatakları anlamsız derecede azdır ki o zaman neyin uğruna büyük kayıpları üstlenen bir çatışmalı mücadele yapılacağının ayırdına varılacak ve bundan sakınılacaktır. Üçüncüsü, belki de işletme şirketinin faaliyet sürdüreceği 50 yıl ötesi dönemde fosil enerji türleri dünya enerji güvenliğinde önemini kaybedecektir ki hidrojen, yenilenebilir türler (güneş, rüzgâr, akıntı, jeotermal), yeni türler (füzyon enerjisi ki 2035’te şebekeye verilebileceğine dair bilgiler geliyor) gibi küresel ısınmaya daha az olumsuz etki yapacak enerji kaynakları giderek yaygınlık kazanıyor. Bu durumda zaten Ege deniz yatağında olduğu varsayılan hidrokarbon kaynakların hâlâ mevcudu kalmışsa dahi anlamı zayıflayacak ve tarafları bir çatışma ortamına sürükler motivasyon gücünü kaybedeceklerdir.

Bence bunlar olasıdır ve bir süredir savunmasını yaptığımız bu çözümlemenin Lübnan-İsrail gibi çok uç bir örneğin hayata geçiyor olması ile olumlu etkilenmesi beklenmelidir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 24 Ekim 2022’de yayımlanmıştır.

  1. ABD Dışişleri Bakanlığı Enerji Güvenliği Danışmanı Amos Hochstein aracılığıyla ve BM gözetiminde.
  2. 2 Temmuz’da İsrail, Hizbullah tarafından Kariş yönüne doğru fırlatılan üç adet insansız hava aracını düşürdüğünü duyurdu. (7.5.2022 euronews.com) Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Nasim Kasım, İsrail’in Kariş’e gemi göndermesi üzerine 6 Haziran’da yaptığı açıklamada, Lübnan hükümetinin talimatı doğrultusunda gerekirse İsrail’e karşı güç kullanmaya hazır olduklarını söylemişti. https://tr.euronews.com/2022/07/04/israil-akdeniz-uzerinde-hizbullaha-ait-insansiz-hava-araclarini-dusurdu
  3. “Lebanon, Israel reach ‘historic agreement’ on maritime borders”, 11 Oct 2022 El Jazire
  4. Lübnan Meclis Başkan Yardımcısı İlyas Ebu Saab’ın euronews açıklaması, 11 Ekim 2022 eoronews.com
  5. Euronews.com 11 Ekim 2022; Hizbullah, 1982’de İran Devrim Muhafızları tarafından kurulduğundan beri “İsrail’in yeminli düşmanı” olarak görülüyor. Tel Aviv ile görüşmelerin “barış yapma işareti olmadığını” belirten grup, “İsrail’in Lübnan’ın haklarını ihlal etmesi durumunda harekete geçme” tehdidinde bulundu. https://tr.euronews.com/2022/06/06/israil-lubnan-aras-nda-gerginlik-deniz-s-n-r-anlasmazl-g-hakk-nda-neler-biliniyor
  6. 17 Eylül 2022, aljazeere.com

A. Deniz Kutluk
A. Deniz Kutluk
Dr. A. Deniz Kutluk – 39 yıl Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yaptıktan sonra 2008 yılında TSK’dan ve son görevi olan Genelkurmay Savunma Planlama ve Kaynak Yönetim Daire Başkanlığından Tümamiral rütbesi ile emekli oldu. Askerî akademik kurumların tamamından üstün derecelerle mezun oldu. Askerlik yaşamı boyunca eğitim aldığı Deniz Harp Okulu (1969); Deniz Harp Akademisi (1980); Silahlı Kuvvetler Akademisi (1984); İngiliz Kraliyet Akademisi’nden (1987) üstün derecelerle mezun oldu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi bölümünde Deniz Hukuku ve Kamu Yönetimi alanında yüksek lisans çalışması yaptı. Ardından doktora çalışmasını Ankara Üniversitesi’nde sosyal çevre alanında tamamladı. Petrol boru hatları, deniz hukuku, çevresel güvenlik alanındaki doktora tezi yayınladı. TSK’dan emekliliği sonrası özel sektörde çalışırken FETÖ marifetiyle Balyoz Davası içine sokularak yargılandı, dört yıla yakın bir süre Silivri Cezaevi’nde kaldıktan sonra beraat etti. O dönemde başladığı Hukuk Ön Lisansını 2016’da Anadolu Üniversitesi bünyesinde üstün derece ile bitirdi. Halen iki üniversitede (A. Ü. ve MSB) yüksek lisans programlarında Deniz Hukuku dersi veriyor, aynı zamanda Anka Strateji Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığını (Ankastrader) yürütüyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

1
0
Would love your thoughts, please comment.x