Küresel siyasette son dönemin en önemli konusu “koridorlar”.
Hindistan’da yapılan G – 20 zirvesinde ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) desteği ile açıklanan Hindistan – Ortadoğu – Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) Projesi, tüm dünyanın ilgisini bu yöne çekti.
Bu proje, son yıllarda dünyanın yeni üretim merkezi olmaya aday Hindistan’dan yola çıkarak, Körfez ülkelerinden İsrail’e, oradan da Avrupa’ya uzanıyor ama Türkiye ve Irak gibi, tarih boyunca önemli yol kavşaklarında bulunmuş iki ülkeyi by-pass ediyor.
Buna karşılık Ankara ve Bağdat bir süreden beri Kalkınma Yolu olarak adlandırılan bir proje üzerinde çalışıyor.
Peki bu Kalkınma Yolu projesi nereye varır?
Çin’e alternatif
Bilindiği gibi 2013’te Çin tarafından “Yeni İpek Yolu” olarak adlandırılan Kuşak ve Yol İnisiyatifi Asya’yı Avrupa’ya bağlamayı amaçlıyordu.
Bu nedenle Çin’in Orta Asya’dan Afrika’ya kadar uzanacak şekilde geniş bir düzlemde ekonomik aktivitelerinin arttığı görülmüştü. Özellikle son iki yıl içerisinde de Çin’in özel olarak Ortadoğu’ya ilgisi görünür bir biçimde arttı.
Tam da bu noktada Çin ve Rusya’nın katılmadığı G – 20 Zirvesinde Hindistan – Ortadoğu – Avrupa Ekonomik Koridoru gibi bir projenin ilk imzalarının atılmış olmasını, açık bir biçimde Çin’e karşı bir adım olarak nitelendirmek mümkün.
Zira Çin ile Hindistan arasında da açık bir rekabet söz konusu.
Koridorlarda Ortadoğu mücadelesi
Bu rekabette Hindistan – Ortadoğu – Avrupa Ekonomik Koridoru projesinin ilk adımının atılmasıyla Körfez ülkeleri ve Ortadoğu’nun önemli bir rol üstleneceği de görülüyor.
Çünkü Hindistan’ın Mumbai Limanı’ndan çıkan koridorun, Dubai’ye oradan da demiryoluyla Suudi Arabistan’a, Ürdün’e ve İsrail’in Hayfa Limanı’na ulaşması, buradan da Yunanistan’a bağlanıp, Avrupa’yı boydan boya kat etmesi planlanıyor.
Bu noktada ABD – Çin – Hindistan üçgeninde yaşanan rekabet Türkiye’nin de doğrudan etkilenebileceği bir siyasi ortam oluşturuyor.
Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin “Kuşak ve Yol İnisiyatifi”nin bir parçası olmayı arzuladığını açık bir dille ifade ediyor.
Türkiye gerçekten bu projede yok mu?
Son dönemlerde Türkiye ve Körfez ülkeleri arasında ilişkiler gelişiyor. Bunun da ötesinde Türkiye zaten Hindistan – Ortadoğu – Avrupa Ekonomik Koridoru projesinin açıklandığı G – 20’nin üyesi.
Ayrıca bu projenin geçtiği hat ve ülkeler düşünüldüğünde Türkiye’yi etki sahasına almaması siyasetin doğasına aykırı.
Projenin ana geçiş hatlarından birinin Akdeniz olması Türkiye’yi doğrudan içerisine çekiyor.
Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Türkiyesiz koridor olmaz” açıklamasını yaparak, Türkiye’nin pozisyonunu ortaya koyuyor.
Bunun için Türkiye’nin elinde önemli bir koz da var. Türkiye ve Irak arasında üzerinde sıkı müzakerelerin yürütüldüğü Kalkınma Yolu Projesi (KYP).
Kalkınma Yolu nasıl bir proje?
Kalkınma Yolu projesi yeni bir proje değil.
Tarih boyunca Fırat ve Dicle nehirleri ve onların kolları üzerinden gerçekleşen taşımalarla ticaretin yapıldığı Irak’ın “Kuru Kanal” olarak adlandırdığı bir proje.
Bu proje, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin Mart 2023’te Türkiye’ye yaptığı ziyarette Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesinde ön plana çıkmasıyla kamuoyunun gündemine gelmeye başladı.
Bu projenin temelini Türkiye ve Irak arasında açılması planlanan Ovaköy Sınır Kapısı oluşturuyor.
Iraklılar bu yeni sınır kapısı düşüncesini bir sonraki aşamaya taşıyarak, ulusal bir çehreye kavuşturdu ve tüm ülkeyi kuzeyden güneye geçecek bir koridor projesine çevirdi.
Bu düşünce Türkiye tarafından da olumlu karşılandı ve iki ülke projenin detayları üzerinde müzakerelere başladı. Hatta Türkiye bu projeyi bir üst aşamaya taşıyarak bölgesel bir nitelik kazandırdı.
Projenin temelde iki aşaması var.
Birinci aşama Irak’ın Basra vilayetindeki Fav Limanı’nın tamamlanması. İkinci aşama ise Fav’dan Türkiye’ye uzanacak demiryolu ve karayolu hatlarının yapılması.
Uzunca bir süredir “hayal” olarak tasarlanan “Büyük Fav Limanı” projesinin, Irak’taki tüm olumsuz şartlara ve siyasi çekişmelere rağmen 2021’de dönemin Başbakanı Mustafa el-Kazımi’nin görev süresinde temelleri atılarak çalışmalara başlandı.
2025’te limanın tamamlanması öngörülüyor. Kalkınma Yolu Projesi’nin de 2028’de tamamen bitirilmesi planlanıyor.
Büyük Fav Limanı: Irak’ın geleceği
Büyük Fav Limanı, 54 kilometrekarelik alan ile Ortadoğu’nun en büyük limanı olma hedefini taşıyor.
Bu limanının başka bir özelliği de Irak’ın denizlere açılan ilk limanı olacak olması.
Zira Irak’taki diğer limanlar tali sular üzerine kurulmuş durumda. Bu liman Irak’ı uluslararası ticaretin parçası haline getireceğinden Irak’ın geleceği olarak bakılıyor.
Koreli Daewoo tarafından yapımı üstlenilen Büyük Fav Limanı için inşa edilen dalgakıran uzunluğu yaklaşık 14 bin 523 km ile dünyanın en uzun dalgakıranı olarak Guinness Dünya Rekoru unvanını almış durumda.
Bu bile limanın büyüklüğü ve çizilen vizyona ilişkin bir işaret veriyor.
Büyük Fav Limanı’na ulaşacak mallar, buradan karayolu ve demiryolları ile Türkiye’ye taşınacak. Bu hatlar için gerekli alt yapı Irak’ta mevcut.
Hâlihazırda çok eski olsa bile Musul’dan güneye doğru bir demiryolu hattı uzanıyor ve yenilemelerle tam kapasite ile kullanılabilir durumda.
Basra’dan başlayan söz konusu demiryolu ve karayolu projelerinin, Irak’ta Nasıriye, Divaniye, Necef, Hille, Kerbela, Bağdat, Selahaddin (Tikrit), Beyci ve Musul’u takip ederek Türkiye sınırına ulaşması planlanıyor.
Maliyetleri karşılamak mümkün
Yaklaşık 1200 km olması beklenen bu hatların maliyetinin 17 milyar doları bulması bekleniyor.
Türkiye ve Irak ekonomik kapasiteleri ve iki ülke arasındaki 25 milyar doları bulan ticaret hacmi düşünüldüğünde, Ankara ve Bağdat’ın imkânlarının bu projeyi gerçekleştirmeye yeteceğini söylemek yanlış olmaz.
Ancak Türkiye rasyonel bir yaklaşımla projeyi çok taraflı bir hale getirerek hem yapımı konusunda çevre ülkelerinin siyasi ve maddi destek sağlamalarını amaçlıyor hem de ikili bir yapıdan çıkararak çok boyutluluk sağlamaya çalışıyor. Böylece projenin uluslararasılaşmasının önü açılıyor.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kalkınma Yolu Projesi’ne Katar ve BAE’nin de desteği ve ilgisi olduğunu ifade etti.
Bu noktada hem Hindistan – Ortadoğu – Avrupa Ekonomik Koridoru hem de Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nin geçiş hattının merkezinde Körfez bölgesi olduğu düşünüldüğünde söz konusu proje hem alternatif hem de tamamlayıcı bir proje olabilir.
Zira Kalkınma Yolu Projesi, diğer projelere bakıldığında hem kapsam hem de coğrafi gerçeklik açısından bakıldığında gerçekleştirilmeye en müsait ve yakın proje gibi görünüyor.
Kalkınma Yolu Projesi’nin avantajları
Bununla birlikte ulaştırma sistematiği açısından da Kalkınma Yolu Projesi’nin diğer projelere göre en pratik ve kısa yol olduğunu söylemek mümkün.
Örneğin Hindistan – Ortadoğu – Avrupa Ekonomik Koridoru projesinde söz konusu koridorun BAE, Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail, Yunanistan gibi ülkelerden geçmesi öngörülürken, deniz yolu, demiryolu, karayolu gibi farklı taşıma hat ve güzergahları kullanılacak.
Bunun için de farklı yönetmelik ve uygulamalar geliştirilmesi gerekiyor. Bu yüzden geniş çaplı anlaşmalara da ihtiyaç var.
Ayrıca taşımacılıkta denizden karaya karadan tekrar denize gibi bir uygulama çok tercih edilen bir uygulama da değil. Bu noktada Kalkınma Yolu Projesi’ne bakıldığında deniz yolu ile Irak’a ulaşan mallar başka herhangi bir aktarma yapmadan Avrupa’ya ulaşabilecek. Bu da hem maliyeti hem de süreyi düşürdüğünden diğer projelere göre daha tercih edilebilir kılıyor.
Kalkınma Yolu’nun önündeki engeller
Tabii ki Kalkınma Yolu Projesi’nin uygulanması dikensiz gül bahçesinde olmayacak.
Zira projenin ana uygulama ülkesinin Irak olduğu gerçeğini görmek gerekiyor. Irak’ta halen aşılamamış pek çok sorun var. Ülkede yaşanan siyasi istikrarsızlık, devlet kurumsallaşmasındaki problemler ve güvenlik sorunları Kalkınma Yolu Projesi’nin önündeki en önemli engeller gibi duruyor.
Irak’ta her ne kadar geçmiş dönemlere göre güvenlik açısından bir rahatlama olsa da sorunlar tam olarak giderilebilmiş değil.
Terör örgütü IŞİD’in sınırlı da olsa hücre yapılanmaları ve lokal alandaki faaliyetleri devam ediyor.
Bunun yanında milis grupların varlığı da zaman zaman güvenlik riskleri ortaya çıkarıyor.
Son olarak Kerkük’te yaşanan olaylarda İran’a yakın Şii milis grubu Asaib Ehlil Hak ile Kürt göstericiler arasındaki çatışmalar sadece bir örnek.
Öte yandan Irak’ın kuzeyindeki dağlık alanın yanı sıra Musul, Kerkük, Sincar, Mahmur gibi yerleşim bölgelerindeki terör örgütü PKK’nın varlığı da önemli bir tehdit konumunda.
Ayrıca, Irak’ta halen devlet yapısı tam olarak sağlanabilmiş değil. Irak’ta hükümet oluşumundaki grupsal paylaşımın getirdiği zorluklar, devlet içerisinde karar alma mekanizması üzerinde zorluklar çıkarıyor.
Bu anlamıyla her ne kadar Sudani, Kalkınma Yolu Projesi konusunda ısrarcı olsa da hükümet içerisinde farklı dış bağlantılara sahip grupların bulunması zorlayıcı olabilir.
Ayrıca Erbil ve Bağdat arasında da tam uzlaşı halen yok. Özellikle bütçe ve petrol gelirlerinin paylaşımı konusunda yaşanan ve çözülemeyen konular Kalkınma Yolu Projesi’ni olumsuz yönde etkileyebilir.
Ancak bu noktada Türkiye’nin Erbil’le olan iyi ilişkileri, Erbil ve Bağdat arasındaki sorunların çözülmesine, en azından Kalkınma Yolu Projesi’nin etkilememesini sağlayabilir. Zira Türkiye Erbil ve Bağdat arasındaki uyum ve işbirliğini destekliyor.
Türkiye’nin Irak politikasının temelinde de Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması var. Bu yüzden Kalkınma Yolu Projesinde Erbil ve Bağdat ortaklığının sağlanması durumunda Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin desteklenmesi de söz konusu olabilir.
Hâlihazırda Türkiye ve Irak arasında Kalkınma Yolu Projesi‘ne ilişkin görüşmeler ve müzakerelerde mesafe alınmış durumda. İlerleyen süreçte Erbil’in de ortaklığa dâhil edilmesi ülke içerisindeki problemlerin giderilmesine yardımcı olabilir.
Tüm bu problemlere rağmen Kalkınma Yolu Projesi, coğrafi geçiş güzergâhı ve ülkelerdeki fiziki imkanlar ve yapılabilirlik itibariyle de Ortadoğu’dan Avrupa’ya ulaşacak en kısa hat ve konumunda. Zaten tarihsel sürece de bakıldığında bu hattın Mezopotamya Ticaret Yolu olduğu görülüyor. Yani bu hat zaten yüzyıllar boyu kullanılmış bir hat.
Yeni bir Berlin-Bağdat Demiryolu
Hatta Osmanlı Devleti’nin yaklaşık son 50 yıllık döneminde projelendirilen Berlin – Bağdat Demiryolu Hattı projesini akıllara getiriyor.
1800’lü yılların sonlarında yapımına başlanan proje ile küresel ve bölgesel siyasette yeni bir denge kurulması söz konusu olacaktı. Dönemin süper güçleri olarak anılan İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’daki girişimlerini bertaraf edecek projede Basra Körfezi’nin Türkiye üzerinden Doğu Avrupa’ya ve Almanya’ya bağlanması düşünülüyordu.
Böylece Almanya’nın İngiliz ve Fransızlara karşı Ortadoğu’da ve Avrupa politikasında üstünlük sağlaması hedeflenmişti. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, savaşta Almanya’nın yenilmesi ve Osmanlı Devleti’nin yıkılması ile birlikte projeye dair umutlar da yıkılmış oldu.
Zira projenin gündeme geldiği dönemde bugün Irak toprakları Osmanlı Devleti’nin hakimiyetindeyken, Birinci Dünya Savaşı sonrası İngilizlerin işgaline uğrayan bu topraklarda İngiliz mandası altında Irak Devleti kurulmuştu. Böylece Berlin – Bağdat Demiryolu Hattı Projesi rafa kalkmış oldu.
Ancak bugün itibariyle doğrudan Berlin – Bağdat Demiryolu Hattı Projesi aynı haliyle olmasa da KYP ile bu hayali gerçekleştirmek mümkün olabilir. Dağları aşarken test edilmiş bir patikayı kullanmak varken neden çok bilinmeyenli ve çetrefilli yollar arasın ki…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 2 Ekim 2023’te yayımlanmıştır.