Bir yıl kadar önce bir pazar günü (13 Kasım 2022) öğleden sonra sosyal medyaya Taksim’de bomba patladığı haberi düştü. Taksim’in sıradan bir pazar günü kalabalığında binlerce sivilin vitrinlere bakarak dolaştığı bir alanda patlayan bomba 6 kişinin hayatını kaybetmesine, 81 kişinin de yaralanmasına neden oldu. Eylemin faili olan terörist ve eylem şebekesinin çoğu kısa sürede yakalanırken, terör saldırısı pek çok boyutuyla tartışılmaya başladı. Dün gibi hatırlıyorum, eminim bahsedince siz de hatırlayacaksınız. Bazı yorumcular ısrarla şunu söylüyordu: “…Saldırıyı PKK üstlenmedi, o değildir. PKK/YPG neden böyle bir günde kalabalığın arasına girip böyle bir terör eylemi yapsın ki? Yurtdışında tepki görür, bu işin içinde bir bit yeniği var…Suriye’den gelmiş, abisi IŞİD’çiymiş, ÖSO olmasın…”
Tarih 1 Ekim 2023. Taksim’deki terör eyleminin üzerinden 11 ay geçmiş. Pazar sabahı erken saatlerde erkenciler kahvaltı etmiş günü planlıyor, bazılarımız hafta sonu da çalışmak zorunda olduğu için söyleniyor, pek çok kişi ise uyuyordu. Ankara’da sokaklar sakin, TBMM’nin açılışı nedeniyle başlayacak telaş öncesi son hazırlıklar yapılıyor. Böylesine bir ortamda iki terörist geliyor; Emniyet Genel Müdürlüğü binasına bombalı yelekler giymiş, otomatik silahlar donanmış, yanlarına roketatar almış halde terör eylemi düzenliyor.
Aradan birkaç saat geçtikten sonra yine o garip yaklaşım: “Bu saldırıyı PKK yapmadı; mafyalar, çeteler yaptı… Terörist olsa böyle mi olurdu, elinde o kadar silah var. Oooo neler yaparlardı isteseler… Kapıdan girmeden patladı, demek başka bir şey var… Örgüt eylem yapacak olsa gider Taksim’deki gibi sivillerin arasında yapardı… Silahın menşei şu ülke, demek ki o ülkeden destek alıyor vs…”
Bugüne kadar birkaç farklı üniversitede terörizm, politik şiddet ve terör örgütleri üzerine ders vermiş ve terörizm çalışmalarını 20 yıldır izleyen birisi olarak şunu söyleyebilirim. Bir terör eylemi, içindeki parçaların yan yana getirilmesiyle yapılan bir iz sürmeyle anlaşılmaz. Dahası, teröristlerin kimliğinin bile tam olarak belirlenemediği bir durumda birbiriyle çelişen küçük ipuçlarını yan yana getirip büyük anlamlar çıkarmak, bırakın olan biteni anlamayı, kafanızı karıştırır. Bir teröristin elinde ABD yapımı silah var, diğerinin elinde Rusya. Son büyük terör eylemi sivillere yönelikti, bu sefer silah güvenlik güçlerine yöneltildi. Bu çelişkileri o detaylarla nasıl açıklayacağız?
Detaylardan anlam çıkarmaya çalışmak bizi çoğunlukla açıklayamayacağımız karmaşık noktalara sürükler. Bir de elimizdeki bilgilerin eksik, yanlış, çelişkili olduğu durumlarda bu yolu izlemekte ısrar edersek sonunda kendimizi bir komplocu bataklığın içinde buluveririz. Terörizmde komplo yok mu? Devletler, kurumlar, kişiler, çıkar odakları, terör örgütleri hepsi komplo planlayabilir, uygulayabilir. Fakat komploları anlamakla komplocu düşünmek birbirinden farklı şeyler. İlki, için gayret etmeli, ikinciden kaçınmalıyız. Nedenden sonuca giderek rasyonel bir mantık örüntüsü içinde terör eylemlerini anlamak bizi daha güvenli kılar. Komplocu düşünce ise sadece yanıltır.
Terör eylemi veya terörizm eksik gedik parçaların bir araya gelmesiyle anlaşılmaz demek kolay. O halde nasıl anlaşılır? Elbette bu alanın literatüründe farklı yaklaşımlar, teoriler ve yöntemler bulunuyor. Hepsini burada tartışamayız. Fakat birisi işimize yarayabilir.
Terör eylemindeki dört unsur
50 yıl kadar önce Amerikalı bir terörizm uzmanı terörizmi “teatral bir olaya” benzetmişti. Bu benzetmeyle, teröristlerin bir terör eylemiyle saldırdıkları hedefe odaklanmadığı, olan biteni izleyen kitleyi etkilemek istediği anlatılıyordu. Sonraki yıllarda bu yaklaşım farklı açılardan eleştirildi ve geliştirildi. Terör eylemlerini ve terörizm olgusunu anlamak için en yaygın ve doğru yaklaşım olduğu tartışmalı olsa da anlatması ve uygulanması en basit yöntemlerden birisi olduğu için bu yolu izleyeceğim. Bu yaklaşımdan yola çıktığınızda bir terör eyleminde fiil, fail, hedef (kurban) ve izleyiciler olmak üzere dört unsur bulunur.
Bu tanımın ilk unsuru fiil, yani terör eylemi. “A” örgütünün militan(lar)ının (bazen bir örgüte mensup olmayan yalnız aktörler de aynı rolde olabilir) ellerinde şiddet uygulayacakları araç gereçlerle (basit bir bıçaktan gelişmiş patlayıcılara kadar her şey olabilir) bir hedefi (kişi, bina, boş arazi, bir sembol) seçerek siyasal sonuç elde etme amacı çerçevesinde şiddet uygulaması terör eylemidir.
İkinci unsur fail. Bu terör saldırısının faili PKK. Geçen yıl kabul etmemişti, şimdi etti. Demek geçen yıl o değildi demeyin. Terör örgütlerinin saldırıları doğrudan üstlenmesinde farklı faktörler rol oynar. Çoğu terör örgütü (IŞİD gibi şiddeti fütursuzca kullananlar hariç) sivilleri hedef alan saldırıları üstlenmekte tereddüt ederler. O saldırıları kendileri yapsalar dahi, ihale ya örgütün içinden kopmuş daha radikal bir kanadın üzerine kalır ya da hiç kimse doğrudan ben yaptım demez. Bunun en temel nedeni, doğrudan sivillere yönelik saldırıların gerek ülke içinde gerek uluslararası alanda tepki çekmesidir.
Üçüncü unsur hedef. Hedef kelimesi terörizm literatüründe çoğunlukla kurban kelimesi yerine de kullanılır. Terör örgütleri zarar vermeyi hedefledikleri kişi, yer, bina her neyse, hedef tespiti yaparken önemli bir kavrama dikkat ederler. Bu kavram o eylem ile varılmak istenen nihai amaçtır. İster tek bir kişinin planladığı isterse örgütün karar verdiği bir hedef olsun zarar verilen şey bir sonraki unsur ile doğrudan ilgilidir.
Dördüncü ve en önemli unsur izleyicilerdir. İzleyici kim diye sorarsanız, yanıtım basit… Biz, hepimiz. O terör eyleminden haberi olan herkes. Terör örgütleri, yaptıkları saldırı ile kendilerini destekleyen insanlardan onlardan nefret edenlere, terörizmle mücadele eden güvenlik güçlerinden saldırının gerçekleştiği yerin nerede bile olduğunu bilmeyip televizyondan izleyenlere kadar geniş bir izleyici kitlesine illegal ve gayri meşru şiddet kullanmak yoluyla bir mesaj iletmeyi hedefler.
Bu terör eylemi neden gerçekleştirildi?
Bu dört unsurun nerede, ne zaman, nasıl, neyle ve kim tarafından gerçekleştiği ise tek bir soruyla ilişkilidir. Neden?
Şimdi son terör saldırısını incelemeye başlayabiliriz. Çünkü neden sorusunu sorduk. Failin, filini neden gerçekleştirdiğini bulursak, hedefi ve mesajını daha iyi tanımlayabiliriz.
PKK terör örgütünün 1 Ekim’deki Ankara saldırısını gerçekleştirmesinin nedenlerini birkaç faktör çerçevesinde inceleyebiliriz. İncelemeye başlamadan önce bir teşekkür borcum var. Eminim ki, güvenlik güçlerimiz sabah akşam demeden bu olayı aydınlatmaya çalışırken diğer yandan örgütün olası yeni terör saldırılarını engellemek için büyük gayret ediyorlar.
Çünkü nedenleri incelediğimizde göreceğiz ki; PKK terör örgütü benzeri nedenlerle belki farklı hedeflere kısa süre içinde tekrar saldırmayı hedefliyor.
Örgüte üst üste gelen darbeler
PKK’nın son saldırısının birinci nedeni, örgütün üst üste darbe alması ve buna yanıt üretememesi.
Türkiye, 2018’den bu yana Irak’ın kuzeyinde PKK terör örgütünün kontrol ettiği yerlerde alan hakimiyeti sağlamak için Pençe Operasyonları’nı sürdürüyor. PKK’nın 1990’ların başından beri kontrol ettiği dağlık alanları birer birer kaybetmesi örgütü finans, ikmal, eğitim olanakları başta olmak üzere birçok boyutuyla zayıflattı.
Örgüt sadece Irak’ta kontrol ettiği dağlık bölgeleri yitirmedi, Türkiye sınırları içinde faaliyet yürüttüğü kırsal alanların çoğunda tamamen sahadan silindi. 5 yıl önce onlarca ya da yüzlerce militanın bulunduğu dağlık ve ormanlık bölgelerin bazılarında örgütün militan sayısı iki elin parmaklarından az. Suriye’ye gidip YPG’ye katılanlar ise birer ikişer SİHA’lar tarafından vuruluyor. Dolayısıyla örgüt askerî olarak yeniliyor.
Finansal kaynaklar kurumaya başladı
İkinci neden, terör örgütünün finansal kaynaklarının kurumaya başlaması.
Alanı kontrol edemeyen bir örgüt parayı da kontrol edemez. Yıllarca uyuşturucu dahil kaçakçılık hatları üzerinden büyük bir gelire sahip olan PKK sahadaki kontrolünü yitirdikçe maddi olarak da sorun yaşamaya başladı.
Bir dönem özellikle Irak’ın kuzeyindeki kaçakçılık hatları üzerinden milyonlarca dolar elde eden ve terör örgütleri arasında “zengin” kategorisinde olan örgüt, bugün parasal kaynak olarak da zayıflıyor. Bu boyutu yabana atmayın, parası olmayan örgüt ne militan devşirebilir ne silah bulabilir ne de eylem yapabilir.
Örgüt ideolojisi artık çekici değil
Üçüncü neden örgütün ideolojisinin arkaikleşmesi ve çekiciliğini yitirmesi.
Uzun süre hayatta kalan terör örgütleri söylemlerini yenilemek ve etkilemek istedikleri kitlenin karşısına yeni iddialar, çözümlemeler ve hatta yeni bir ideolojik söylemle çıkmak zorunda kalırlar.
Örgütlerin ortaya çıkmasına neden olan ekonomik, siyasal ve toplumsal koşullar değiştikçe, bu sorunlara neden olan çözüm önerileri de değişmelidir. Terör örgütleri ideolojik ve söylemsel anlamda kendini yenileyemezlerse insanları etkileme kapasiteleri de kaybederler. PKK, uzun süredir bu sorunla boğuşuyor.
1970’li yıllarda moda olan, 80’ler ve hatta 90’lara kadar alıcı bulabilen eski tip Marksist söylemlere yoğun dozda milliyetçilik ekleyip “kurtuluş” diye satılan ideolojik söylemin artık müşterisi kalmadı. Aslında PKK da bunun farkında; o nedenle ideolojik formüllerine bir miktar “yeşil” bir miktar “toplumsal cinsiyet” söylemleri ekleyip dönüşüm mesajları veriyor.
Fakat günümüz dünyasında bu söylemi “ideolojik değişim” diye yutacak kimse kalmadı. Hele ki; değişim söylemlerini kırk yıldır örgütün lider kadrosunda bulunan, bir düzine yeni strateji ilan edip her seferinde “Türk ordusunu yeneceğiz” diyen sözde liderleri ileri sürüyorsa, etkisi neredeyse hiç olmuyor.
Ortadoğu denkleminde miadını doldurmak
Dördüncü neden ise PKK’nın Ortadoğu denkleminde miadını doldurmuş bir örgüt olması.
Terörizm dersleri alanlar bilir; yakın dünya tarihi terör örgütleri çöplüğüdür. 20 yıl boyunca yüzlerce insanı katleden, bulunduğu coğrafyada korku salan, bölgesel ya da uluslararası güçlerle işbirliği yapan onlarca örgüt çoktan yok olup gitti. Derslerde öğrencilere “tarih oldu” diye anlattığımız bu örgütler, bulundukları bölgesel dinamikler veya uluslararası sistem değişince tutunamayıp yok olanlardan ibaret.
PKK, 20. yüzyılın sonuna ait dengelerin ürünüydü, Ortadoğu dönüşüyor. PKK varlığını bir şekilde devam ettirecekse dönüşüme ayak uydurmalı diye düşünenler PYD’yi onun yerine koyma uğraşında. O yüzden Kandil ile Kamışlı’dakiler arasında aile içi kavga her geçen gün büyüyor.
Militan temini sorunu
Bu dört nedeni bir araya getirirseniz karşınıza PKK için ölümcül bir tehdit çıkar: Militan temini sorunu.
Bir terör örgütünü bertaraf etmenin en önemli yolu basit bir formülle açıklanabilir. Etkisiz hale getirilen militan sayısı, yeni katılımdan fazla olursa sonunda örgüt çöker. Yapması çok zor ama başarılabilirse kesin çözüm.
2023 yılında PKK’ya Türkiye’den katılanların sayısı bir düzineden az, etkisiz hale getirilen ise onlarca. Morali bozulup kaçan, örgüt içi infaza kurban giden, dağda-mağarada yaşayamayan, yakalanan ve öldürülenleri bir araya getirdiğinizde PKK ciddi bir güç kaybı yaşıyor.
Kilit isimlerin öldürülmesi
Şimdi başa dönüp, fiil, fail, hedef ve izleyici dörtlüsüne bakarak bu saldırıyı bir çerçeveye oturtalım. PKK uzun süredir Irak, Suriye ve Türkiye’de düzenlenen operasyonlar sonucunda, Türk güvenlik güçlerinin operasyonlarına cevap veremez hale gelmişti. Bir süredir orta/üst düzey liderliğe yönelik SİHA operasyonlarıyla sözde liderlik ile taktik düzeydeki hücrelere talimat veren komuta kadrosu arasındaki bağ kopma noktasına gelmişti. (Bir gün uzun uzun kimin ne zaman nerede etkisiz hale getirildiğini yazarım diye umuyorum.) PKK’nın Türkiye’de son on yılda yaptığı kanlı eylemlerin çoğunun kilit ismi Suriye’de, bazıları ise Türkiye’de öldürüldü. Ayrıca teknolojideki ilerleme sayesinde örgüt içi iletişim tamamen izlenebilir hale geldi. Tüm bunlara örgütün Türkiye içinde kalan üst düzey militanlarının son halkasındaki kilit isimlerin de öldürülmesinin eklenmesiyle birlikte PKK terör örgütü kendisini mutlaka karşılık vermek zorunda hissetti.
Bu nedenle PKK kırsal alanda kalan az sayıdaki bir üst düzey isminin imha edilmesinden sonra harekete geçti. Hedefin teknik tabirle sert hedef (doğrudan ve sadece sivillerin bulunduğu bölgeler genellikle literatürde yumuşak hedef olarak nitelenir) seçilmesi de yine aynı ihtiyaçtan kaynaklanıyordu. Örgüt, üstlenemeyeceği bir eylemi yapabilecek bir durumda değil. Taksim benzeri bir terör saldırısının arkasında muğlak bir iz kalması ve terör örgütünün bu tür eylemlerle bağlantıyı reddetme ihtiyacı nedeniyle altını çize çize “Ben yaptım” diyeceği bir hedefe yönelmesi gerekiyordu.
İzleyicilere gelince, örgütün bu saldırıda etkilemek istediği kitle bizler gibi ondan nefret eden ve üzerinde korku yaratmak istediği kitle değildi. Uzunca bir süredir saflarına yeni kurbanlar katmakta o kadar büyük zorluk çekiyor ki; yeni militan devşirmenin yolunu hâlâ yaşadığını göstermekte buluyor.
Bundan sonra ne olabilir?
Tüm bu nedenler bizi daha ileri bir noktaya taşıyor. Bu durumda olan dünyadaki diğer benzerleri gibi PKK terör örgütü de imkan ve kabiliyetlerini zorlayarak yeni terör saldırıları yapmaya çalışacak. Birkaç gün sonra terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasıyla başlayan ve Kenya’da yakalanmasıyla son bulan sürecin ilk gününün yıl dönümü var. Örgüt uzun yıllardır 9 Ekim’i “bir uluslararası komplo” günü olarak niteliyor. Ukrayna Savaşı’nda bir ateşkes, Irak’taki seçim, Suriye’de Ankara-Şam diyaloğu gibi faktörlerin her birisi PKK’yı birkaç ay sonra iyice hareket edemez hale getirebilir. Bu nedenle büyük bir olasılıkla terör örgütü yeni terör saldırıları yapma arayışına girecek.
Bunu ben görebiliyorsam elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin yetkili kurum ve organları da görebiliyor. O nedenle örgüt üzerinde tam saha baskının devam edeceği son derece açık. PKK üzerinde baskı yapmanın yolu Türkiye, Suriye ve Irak’ta eş zamanlı ve güçlü bir mücadeleden geçiyor. Son yıllarda en ufak bir girişime karşı çok daha sert bir yanıt verildi. Eylemden sonra yetkililer açıklamalarında bunun sinyallerini vermişti. Muhtemelen aynı şeyleri tekrar göreceğiz. Alan hakimiyeti sağlanması için sınır ötesinde yapılan operasyonlara teknolojik üstünlüğün eklenmesi örgütü fiziksel olarak çok yıprattı.
Fakat doğa boşluk kabul etmez. PKK’nın çöküşü PYD’nin yükselişine neden olursa 40 yıl daha insanımızı ve kaynaklarımızı terörle mücadeleye harcamak zorunda kalırız. O yüzden Ankara’da gerçekleşen terör saldırısının ve kısa vadede yaşanabilecek benzerlerinin karşılığı, geçen yıl ne olduysa o olur. Irak’tan Suriye’ye PKK’yı veya ismi değiştirilmeye çalışılan şebekeyi hedef alan bir operasyon ufukta belirdi. Bence terörü bu şekilde değerlendirirsek gerçekten anlarız, yoksa detaylarda kaybolur gideriz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 5 Ekim 2023’te yayımlanmıştır.