İran, KYB, PKK, Kuzey Irak: 90’lara dönüş

PKK’nın Türkiye’ye yönelik son iki saldırısının arkasındaki hesap ne? Görünenin ötesinde ne var? Türkiye’ye hangi mesaj verilmek isteniyor? 1990’lardaki denkleme mi dönülüyor? Bu tabloda İran’ın rolü ve amacı ne? Prof. Dr. Serhat Erkmen yazdı.

Aralık ayının son haftası ve Ocak ayının ilk günlerinde Türkiye, Kuzey Irak’ta PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği saldırılarla sarsıldı. Irak’ın kuzeyinde 2018’den beri devam eden sınır ötesi operasyonlarda zaman zaman şehitler veriyorduk. Fakat bu iki saldırının çok yakın tarihlerde olması Türkiye’nin gündeminin kısa süreyle de olsa Irak’a odaklanmasına neden oldu.

Saldırıların gerçekleşme biçimleri, zamanlaması ve nedenlerine ilişkin yerel, bölgesel ve uluslararası dinamikleri içeren birçok tartışma dinledik ve izledik. Bu tartışmaların pek çoğu son derece isabetli analizler içeriyordu. Fakat uzun süredir Irak’ı ve PKK terör örgütünü izleyen birisi olarak aklıma takılan soruların hepsinin yanıtını bulabildiğimi söyleyemem.

Son çırpınışlar mı gerçekten?

Terör örgütleri bazen kendi emelleri için bazen de taşeron olarak çalıştığı örgütler/devletler için saldırılar düzenler, eylemler yapar ve hatta lojistik destek bile sağlar. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 2018’den beri PKK’yı Irak’ın kuzeyinde kademeli olarak sıkıştırdığı düşünüldüğünde, son saldırılar ilk bakışta köşeye sıkışan bir örgütün son çırpınışlarına benzetilebilirdi.

Fakat Türkiye terör eylemlerinden sonra yaptığı açıklamalarda ısrarla KYB bağlantısına dikkat çekti. Hatta bununla da sınırlı kalmadı. PKK’nın Suriye’deki kanadı PYD’yi de hedef tahtasına oturttu. Bu durum PKK’nın son dönemdeki terör eylemlerinin kötü hava koşullarının ya da saha şartlarının neden olduğu diğer sorunların ötesinde bir boyutu olduğunu gösteriyordu.

Bu nedenle bölgesel koşulların daha detaylı incelenmesi gerektiğini düşündüm. Birkaç gün Kuzey Irak’ta yaptığım görüşmeler, arşiv taramaları ve bir miktar saha gözlemi farklı bir bakış açısı geliştirmeme neden oldu. En azından benim anladığım kadarıyla PKK’nın bu eylemlerini Irak dengeleri ve bölgesel güç mücadelesi üzerinden okumak çok daha anlamlı hale geliyor.

Yazının ana fikri şu: ABD ile İran rekabeti önümüzdeki aylarda vekiller üzerinden çok daha sertleşecek. Irak bu rekabetin en sert alanı haline gelecek. Bu nedenle İran, Irak’ta etki alanı kuramadığı son bölgeler olan Duhok ve Erbil’i de denetim altına almak istiyor. Bunun için önce bu bölgelerde Türkiye’nin etkinliğini kırmak zorunda.

Çünkü ABD Irak’ta gittikçe küçülürken, (hatta kısa süre içinde çekilmesi gündeme gelmişken) ve ülkedeki varlığını ileri operasyon merkezlerinden oluşan bir “karakol”a çevirirken, Irak’ta geriye Basra’dan Duhok’a kadar ekonomik ve politik etki kurabilecek yegâne ülke olarak Türkiye kaldı. Bu nedenle elindeki tüm imkanları veya lokal iş birliği imkanlarını kullanarak Türkiye’nin müttefiklerinin iradesini kırmaya çalışıyor. Bu nedenle Türkiye’ye yakın Muhammed Halbusi’nin Irak Meclis başkanlığının düşürülmesi, Türkmenlerin mezhep üzerinden bölünmeye çalışılması, KDP’nin iktidarının zayıflatılması gibi süreçlerin hepsi aynı planın parçası. KYB ve PKK da bu süreçte kendi rollerini oynuyorlar.

Özetle, PKK’nın son terör eylemleri 1990’larda Kuzey Irak’ta üstlendiği rolden farklı değil ki, onu birazdan anlatacağım. İşte PKK’nın son eylemleri de bu rolün bir parçasıydı. Bu yüzden ilerleyen süreçte yenilerinin olması da maalesef şaşırtıcı olmayacak.

Şimdi bu son derece iddialı ve belki biraz da tepki çekecek ana fikrin altını doldurmak gerekiyor.

1990’larda Kuzey Irak denklemi

PKK terör örgütünün kuruluşundan Irak’ın kuzeyindeki dağlık bölgeye yerleşmesine kadar geçen süre yaklaşık 10 yıl sürmüştü. Kabaca 1980’lerin başından 1990’ların ilk yıllarına kadar aralıklarla devam eden bu süreçte terör örgütünün dağlık alanlarda hakimiyetini sağlaması, 1980-88 arasında Irak ordusunun İran ile savaşırken gücünü yitirmesi ve 1991’deki 1. Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’ın kuzeyinden çekilmesiyle gerçekleşti.

1991’den sonra “Çekiç Güç” olarak bilinen operasyonla ABD, Irak’ın kuzeyinde Saddam Hüseyin’e karşı muhalifleri örgütleme sürecinin ilk adımlarını atmıştı. Türkiye, PKK’nın bölgede güçlenmesine karşılık Irak sınırları içinde askerî operasyonlar yürütürken, Iraklı diğer Kürt gruplar da birbiriyle güç mücadelesine girmişti. Hatta 1994-96 yılında KDP ve KYB arasında Kürtler arası iç savaş olarak nitelenen bir silahlı çatışma dönemi yaşandı. ABD’nin Kuzey Irak’tan fiili olarak çekildiği 1996 yılı ortalarında Türkiye’nin KDP’yi, İran’ın KYB’yi desteklediği bir denge kurulmuştu. PKK ise KDP ve KYB’nin doğrudan hâkim olamadığı Türkiye sınırına yakın dağlık bölgelere yerleşti. Bu tarihlerde KYB ile PKK arasında yakın ilişkiler kurulmuştu. İran bir yandan PKK’ya karşıymış bir imaj çizse de bölgedeki ortağının PKK’yla ilişkilerinden rahatsız olduğuna dair bir işaret görünmüyordu. Hatta yine aynı yıllarda PKK’nın İran’dan yaptığı sızmalarda Doğu Anadolu bölgesinde çok sayıda terör eylemi gerçekleştirdiği de akıllarda tutulmalı.

KDP ve KYB arasındaki çatışmaya 96’da ara verilse de anlaşmazlık 1998’e kadar sürdü.

Bu durum, 17 Eylül 1998’de iki partinin ABD tarafından Washington’da uzlaştırıldığı toplantıya kadar devam etti. Hatırlarsanız bu toplantıdan bir gün önce Türkiye, terör örgütünün lider Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması için ültimatom vermiş ve Öcalan’ın nihayetinde yakalandığı süreç başlamıştı. Sonrasında, ABD 2002’de Saddam Hüseyin’i devirmek için Kuzey Irak’a dönünceye kadar bölge Türkiye ile İran arasında bir güç mücadelesi sahası olmaya devam etti.

Özetle, 1990’larda ABD’nin olmadığı durumlarda Kuzey Irak, İran ve Türkiye arasında KDP, KYB ve PKK’nın rol oynadığı bir güç mücadelesi sahasına dönüştü. Türkiye daha çok KDP ve Türkmenler ile İran ise KYB ile ittifak kurmuştu. PKK’nın devreye sokulması işini ise büyük ölçüde KYB hallediyordu.

2003’ten sonra neler değişti? Nasıl bir düzen kuruldu?

2003’ten sonra Irak’ta rejim değişti. Ülkenin kuzeyinde KDP ve KYB’nin iktidarı paylaştığı bir federal bölge (Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi/IKBY) kuruldu. Kürtler bu dönemde bir yandan ABD ile yakın ilişki geliştirirken diğer yandan da Bağdat’ın zayıflamasından yararlanıp, adı federal kendisi konfederal bir yapı inşa ettiler.

KDP ve KYB arasında adına stratejik ittifak denilen bir anlaşma yapıldı. Buna göre iki parti Bağdat ve Erbil’deki parlamento sandalyeleri, bakanlıkları ve petrol gelirleri dahil her şeyi eşit paylaşacaktı. Mesut Barzani, kuzeydeki IKBY’nin Başkanı, Celal Talabani Irak’ın Cumhurbaşkanı oldu. Pasta büyükken ve paylaşılırken KDP ve KYB, PKK’yı denklem dışına itiyordu. İran ile ABD bir yandan ortak düşmanları olan Sünni Arap gruplarla çatışırken diğer yandan Bağdat’taki hakimiyeti pekiştirmek için birbirlerini zorluyorlardı. Bu gidişatı bozan şey taraflardan birinin zayıflaması oldu.

KYB, 2008’den itibaren yavaştan çatlamaya başlamıştı. 2009’da bu çatlak KYB’nin içinden bir başka parti çıkıp “stratejik denge”yi bozunca büyüdü. Gorran Partisi’nin (Değişim Hareketi) çoğu, eski KYB kadrosu olan siyasetçilerden oluşuyordu. KDP pastayı, parçalanan KYB ile eşit paylaşmak istemese ve bu konuda itirazlar yükselse de Celal Talabani’nin varlığı KDP-KYB ittifakının bozulmasını engelledi. Bu dönemde hatırlarsanız PKK yeniden saldırmaya başlamıştı. 2007 ve 2008 başlarındaki terör eylemleri tekrar Türkiye’nin Kuzey Irak’ta operasyon yapmasına neden oldu. Fakat o operasyon farklı nedenlerle erken tamamlanmak zorunda kaldı.

KDP-KYB arasında değişen dengeler

2009’dan 2012’ye kadar KDP-KYB ittifakı ağır aksak olsa da devam etti. 2012’de Talabani’nin komaya girmesi tüm dengeleri değiştirmeye başladı. Talabani 5 yıl boyunca komadayken oğulları, eşi ve yeğenleri ile partinin ağır topları Talabani’nin mirası üzerinde sert bir çekişmeye girdi. Bu sırada KDP kendi bütünlüğünü koruyor ve gücünü genişletiyordu. Zaten kısa süre içinde KYB’nin elindeki tüm olanakları kendinde topladı. Aynı süreçte PKK, Irak’tan “daha verimli” bir alan bularak iç savaşın pençesine düşmüş olan Suriye’ye yöneldi. Başlangıçta PKK’nın Suriye’de örgütlenmesi ne KDP’yi ne de KYB’yi rahatsız ediyordu.

IŞİD ortaya çıkıp da önce Irak merkezî hükümetini yerle bir edip sonra Kürtlere yönelince işin rengi değişti. KDP ve KYB’ye bağlı peşmergeler aynı Irak ordusu gibi IŞİD’in karşısında tutunamadı. ABD’nin Irak ve Suriye’de Kürtlerin yardımına geldiği ortamda KDP’nin canını çok sıkan bir gelişme oldu. KYB iç çelişkileriyle uğraşır ve Süleymaniye merkezli diğer Kürt partiler birbirlerine girerken etki alanını genişleten KDP, ABD’nin desteğini alan Suriye PKK’sı PYD’nin güçlenmesinden rahatsızlık duymaya başladı.

PKK 2014’te IŞİD’den kaçan KDP peşmergelerinin boşalttığı Sincar’a yerleşti. Bunu yaparken süreci öncesinde kısmen sonra ise tamamen PYD ile birlikte yürüttü. Aynı tarihlerde Suriye’de de KDP ile PKK/PYD arasındaki güç mücadelesi artmaya başlamıştı. PKK/PYD, KDP’nin Suriye’deki uzantılarının tamamını 2013’ten itibaren kademeli olarak bölgeden çıkardı. Yani KDP Suriye’ye genişlemek isterken PKK/PYD Irak’a el attı. Üstelik bu sefer dağlık alanlarda nüfusun az olduğu köyler değil Sincar gibi stratejik bir noktaya.

Mahmur’un yakınında ikinci bir üs elde eden PKK/PYD Suriye ve Irak’ta etki alanını genişletirken 2016’dan itibaren Türkiye Suriye ve Irak’ta PKK’nın önce genişlemesini durdurdu, sonra kazanımları teker teker tersine çevrilmeye başladı. Bunlar olurken KYB’de hâlâ oğullar – kuzenler çekişmesi sürüyordu. Unutanlar için bir not; birkaç sene öncesine kadar KYB’de PKK’yla ilişkiler denilince akla gelen Celal Talabani’nin yeğeni Lahur Şeyh Cengi (Talabani) tam da bu atmosferde 2016’da PYD’yi ziyarete gitmişti. Bunu bir kenara yazın.

2016 sonrası İran etkisi, Türkiye ve Kürtler

IŞİD sonrası yerle bir olan Irak hükümetinin imdadına ABD ve İran yetişirken yarışın kazananı İran oldu.

Yıkılan devlet otoritesini milis gruplar üzerinden yeniden kurmak isteyen İran daha önce kontrol edemediği her şehre Haşdi Şabi (HŞ) üzerinden girmeye başladı. 2000’lerin ortalarında İran’ın ve ona yakın grupların yolda hareket etmeye cesaret edemediği Anbar, Selahaddin ve Diyala gibi Sünni Arap yoğun vilayetler teker teker İran etki sahasına girdi. Bu vilayetlere Türkiye’nin tarihsel etki sahası olan ve yakın döneme kadar en etkin aktör olduğu Musul ve Kerkük eklendi. Bu son değişimin nedeni ise 2017’deki referandum oldu. Mesut Barzani’nin tarihsel fırsat olarak gördüğü 2017’deki bağımsızlık referandumu Iraklı Kürtlerin 2003 sonrası kazanımlarının yarısını elinden aldı.

İran, Irak Ordusu ve HŞ üzerinden Musul ve Kerkük’ü denetlemeye çalışırken, Türkiye’nin bu vilayetlere politik olarak geri dönmesini engellemek için her türlü girişimi destekledi. Hatta bugünlerde adı unutulmuş olan bazı gruplar bir dönem Musul’da IŞİD’le mücadele çerçevesinde konuşlanan Türk askerî üslerine saldırıyordu. Bu süreçte PKK’nın Sincar’daki uzantıları Haşdi Şabi ile iş birliği geliştirirken PYD Suriye’nin doğusunda kalan alanlara doğru indi.

Özetle Irak’ın işgali, Suriye iç savaşının başlaması ve IŞİD’in ortaya çıkmasından sonra PKK/PYD, KDP ve KYB’nin bu iki ülkedeki stratejik gelişmelerle ilişkisini anlatan dinamizm şöyle tasvir edilebilir. Irak ve Suriye’de merkezî hükümetler zayıflarken bu üçlü (bazen dörtlü) gücünü artırıyor; merkezi hükümet güçlendikçe yeni duruma uyum sağlayıp yeni pozisyon alıyorlar. Dönemlere göre ittifak yapıp, birbirleriyle çatışıyorlar. Çok güçlenene karşı aralarında birleşip onu dengeliyor, denge bozulunca yeniden durumu değerlendiriyorlar. Bu nedenle 2012’den itibaren KDP bir yandan PKK/PYD bir yandan güçlenirken KYB zayıfladı. KYB kayıplarını telafi maksadıyla İran ve ABD’nin desteğini almak üzere PYD’yle yakınlaştı. Ayrıca içerideki liderlik mücadelesini tamamlamak zorunda kaldı. Son 8-9 yılı bu şekilde özetleyebiliriz.

Yukarıda belirttim, İran, 2003’ten beri Irak’ta kontrolü eline almak için sürekli bir çaba içinde. Zaman zaman problem yaşasa da ülke genelinde ağırlığı pek çok yerde hissediliyor. Fakat son dönemde Irak onun için daha önemli hale geldi. Gazze’deki savaş ile birlikte İran’ın Orta Doğu’daki tüm vekilleri teker teker hedef haline geliyor. Hizbullah, Husiler, Suriye’deki milisler derken İran’ı son yıllarda doğrudan çatışmaya girmeden savaş sahasında aktif kalmasını sağlayan tüm gruplar teker teker hedef olmaya başladı. Bu gruplara son birkaç haftadır Haşdi Şabi de eklendi.

Irak merkezli kurulan ve Suriye’deki İran yanlısı milis grupların da eklenmesiyle büyüyen gruplar ABD’yi hedef aldıkça karşılık görmeye başladılar. Bu nedenle Irak yavaştan ısınmaya başladı. Üstelik ABD’nin son günlerde Suriye’den çekilebileceği senaryolarının yaygınlaşmasıyla birlikte benzer bir durumun Irak için de konuşulması gündeme gelebilir. Bu durumda ilk akla gelen şey şu: Ya ABD, İsrail için, İran’ı vuracak ve bu nedenle önceden küçülmeye gidiyor ya da gerçekten başka ilgi odağı var ve gerçekten çekiliyor. Her iki durumda da İran için Irak sahası çok daha önemli hale gelecek.

Böylesi bir atmosferde İran’ın Irak üzerindeki kontrol girişimini tamamlamasının önündeki tek engel ise Türkiye.

Türkiye’nin Musul ve Kerkük’te etki alanlarını yeniden kurmasını engellemek ve hatta son kalan etki alanı olan Erbil ve Duhok alanını da kaybetmesine neden olmak için İran 1990’larda olduğu gibi KDP’nin üzerine oynamaya başladı. KYB ile PKK arasındaki ilişki ilerledikçe KDP’nin köşeye sıkıştırıldığı bir döneme girdik.  Çok ama çok uzun olan bu giriş olan biteni anlamak için bize ana çerçeveyi veriyor. Şimdi gelelim aktörlerin tutumuna ve son terör eylemlerinin bu çerçeve içindeki yerine.

KYB-PKK-PYD ilişkisi neden ve nasıl gelişiyor?

Öncelikle küçük bir bilgi vereyim. KYB nerede kuruldu biliyor musunuz? 1975 yılında Şam’da. Yani KYB kuruluşundan beri Suriye’nin yabancısı değil. 1980 ve 90’larda PKK’yla da yakın ilişkileri olduğunu tüm bölge tarihini anlatan kitaplar yazar. Ben yakın tarihi anlatacağım.

Yukarıda belirttim, KYB kendi içinde liderlik mücadelesine girişmişken ve KDP her geçen gün etkisini artırırken dengeler biraz daha farklıydı. Fakat, KYB içindeki liderlik mücadelesinde 2021 ortalarından itibaren taşlar yerine oturmaya başladı.

KYB’nin şimdiki başkanı Bafel Talabani, 2019’da birlikte partinin eş başkanlığı koltuğuna oturduğu kuzeni Lahur Talabani’yi 2021 yazında kendisini zehirlemeye teşebbüsle suçladı. Buna dayanarak Ağustos 2021’nin sonlarına gelirken Lahur’u ve onunla birlikte hareket edenleri partiden attı. Böylece partinin tek lideri olduğunu iddia etti. Fakat bundan iki ay sonra Ekim ayında Irak’ta yapılan parlamento seçiminde Lahur’u partiden atmasının bedelini ağır ödedi. KYB tarihinin en büyük seçim yenilgisini aldı. Çünkü Lahur’un güçlü olduğu Kerkük ve Süleymaniye’nin bazı bölgelerinde KYB ne organize olabildi ne oy toplayabildi. Bu nedenle Bafel direksiyonu tam yol İran’a kırdı. Parti içinde küskün olan eski tüfekleri ikna edemediği ve kuzenini tam olarak yenemediği için İran’ın güdümündeki Şii milis grupların oluşturduğu siyasi ittifaka yanaştı.

2022 boyunca Kuzey Irak’ta görev süresi çoktan dolmuş olan parlamento seçimlerinin ne zaman yapılacağı tartışıladursun Bafel partiyi toparlamak için ikna turlarına çıkıyordu. Ekim 2022’de Kuzey Irak’ta seçim yapılması gerekiyordu. Seçim yapılabilseydi KYB’nin o dönemde hiçbir şansı yoktu. KDP tüm meclisi süpürecek ve iktidarını pekiştirecekti. Bu nedenle KYB ve diğer küçük partiler seçim olasılığını kilitlemek için türlü siyasi manevralar yaptı. O günlerde Erbil’de siyasi atmosfer son derece gerginken 7 Ekim 2022’de KYB’nin eski Terörle Mücadele Birimi’nin başındaki kişi Erbil’de suikastle öldürüldü. Bu kişi Lahur’a yakınlığı ile biliniyordu ve onunla birlikte partiden uzaklaştırılınca Erbil’e sığınmıştı. KDP, kısa süre içinde eylemin sorumlusunun Bafel’e en yakın isimlerden birisi olan yeni Terörizmle Mücadele Birimi Başkanı Vahap Halepçeyi olduğunu açıklayarak hakkında yakalama kararı çıkardı. Bunun üzerine KYB, KBY’deki hükümetten çekilme kararı aldı. KDP-KYB ilişkileri inanılmaz derece gerildi.

13 Kasım 2022’de Türkiye’de Taksim’de gerçekleşen PKK terör saldırısından kısa bir süre sonra Pençe-Kılıç Harekâtı başlamıştı. Bu durum KYB’ye PYD ile dayanıştığını göstermek için bir fırsat sundu. KYB’nin şimdi başkanı Bafel daha önce kuzeninin yaptığı şeyi tekrarladı ve PKK/PYD’nin başı Mazlum Abdi’yi Suriye’de 20 Aralık 2022’de ziyaret etti. Hem de KDP’nin yakalama kararı çıkardığı Halepçeyi ile birlikte…

Bu arada parti içinde yeniden düzeni sağlayabilmek ve tek hâkim duruma gelebilmek için kendisine karşı olabilecek herkesi dışlamaya ve Lahur’un karşı hamlelerini engellemeye girişti. Bir yandan Şiiler üzerinden İran’a diğer yandan PYD üzerinden ABD’ye göz kırpmaya devam etti.

Ancak “beklenmedik” bir şey oldu ve 26 Mart 2023’te PYD militanlarını taşıyan ve Süleymaniye havaalanından kalkan iki helikopter Duhok üzerinden uçarken “beklenmedik kötü hava şartları” nedeniyle düştü. Derler ya “takke düştü kel göründü”. KYB ile PYD arasında uzun süredir devam eden ilişkinin boyutları ortaya çıktı. Ne tesadüftür ki; bundan çok kısa bir süre sonra Nisan başlarında PYD’nin lideri Mazlum Abdi civardayken Süleymaniye havaalanı yakınları SİHA’lar tarafından vuruldu. PKK/PYD’nin liderinin Süleymaniye havaalanında ne yaptığını anlamak da birkaç hafta sonra mümkün oldu. Abdi, birkaç hafta sonra Birleşik Arap Emirlikleri’ne giderken yine bu havaalanını kullandı.

İşte bu günlerde Türkiye’nin bölgeye artan tepkisi üzerine ABD devreye girdi. Yükselen tansiyonun düşmesi sağlamak ve KYB’nin İran’a daha çok yanaşmasını engellemek için ABD Dışişleri Bakanlığı Mayıs ayının başında KDP ve KYB’yi bir an önce seçimi yapması konusunda son derece sert bir biçimde uyardı. Bu nedenle KDP-KYB Mayıs 2023’te bir toplantı yaptı ve KYB hükümete geri döndü.

Yükselen gerilim ve KYB’de iktidar devri

KYB, hükümete de döndü de ne oldu?

Bağdat’ın IKBY üzerindeki ekonomik baskısı inanılmaz derecede arttı. Maaşlar aylarca ödenemez hale geldi. Bu arada Erbil-Bağdat arasındaki Erbil’in merkezi hükümetten bağımsız petrol satışından kaynaklanan Uluslararası Tahkim davasında karar Erbil’in aleyhine çıktı. Yani KDP tam olarak köşeye sıkıştı. Çünkü ekonomik sıkıntılardan mustarip bölge halkı hükümete sembolik konumları elinde tutan KYB’yi değil KDP’yi suçlar hale geldi.

2022-23 boyunca Türkiye PKK’ya karşı operasyonlarını genişletirken Süleymaniye kırsalı hatta Kerkük yolu üzerinde bulunan bölgelere kadar uzanmaya başladı. Bu ortamda Bafel’in elinde kalan tek koz bir an önce partiyi tam anlamıyla ele geçirmek ve ortaya çıkardığı sinerji ile kendi içinde çelişkileri yaşamaya başlayan KDP’yi köşeye sıkıştırmak oldu.

Ağustos 2023’ten itibaren Irak’ta kavga sertleşirken Kürtler arasındaki ilişkiler de gerildi. KDP, ekonomideki kötü gidiş nedeniyle öyle zorda kaldı ki; IKBY’nin Başbakanı Mesrur Barzani, ABD’den kötü duruma son verecek destek gelmemesi halinde bölgenin çöküşe geçeceğini söyleyen bir mektubu Washington’a gönderdi. Çok kısa bir süre sonra İran uzun süredir Kuzey Irak’ta bulunan ve sayıları birkaç yüzü bulmayan İranlı Kürt muhaliflerin silahlı kanadının bir an önce Kuzey Irak’tan çıkarılmasını isteyen sert bir ültimatom yayımladı. Bu arada sanki kendisi de İran’ın uyardığı bölgenin iki güçlü partisinden biri değilmiş gibi 8-9 Eylül’de Bafel Tahran’a gitti.

İşler o kadar gerildi ki Eylül’ün 11 ve 12’sinde ABD ve İran’ın Irak’taki büyükelçileri KDP ve KYB liderlerini ziyaret etti. 2 gün sonra Bafel’i bu sefer Suriye’nin Bağdat Büyükelçisi’ni ziyaret ederken gördük. Yani “Babamın yerini almaya artık hazırım” mesajını her yere vermeye başlamıştı.

Bu işler olup biterken bir anda bütün dikkatler Türkiye’ye döndü. Neden mi?

18 Eylül’de 2023 Türkiye, Süleymaniye’de Arbat denilen bir yerdeki sözde zirai ilaçlama için uçakların kullandığı bir havaalanında PYD militanları ile KYB’nin “meşhur” Terörle Mücadele birimlerinin birlikte olduğu bir toplantıyı vurdu. Bundan 10 gün kadar sonra ise Bafel’in KYB’yi kontrolü için son hamlesi geldi.

27-30 Eylül tarihleri arasında KYB 5. Kongresi’ni yaptı. Bu Kongre’de sadece Lahur değil Molla Bahtiyar ve Barham Salih gibi partinin ağır toplarının olduğu ekip tamamen dışarıda bırakıldı. Lahur’a bağlı silahlı birimlerin karşısında Kosrat Resul’un oğulları ve Şeyh Cafer’in desteği alındı. Böylece Bafel sadece siyasi alan değil silahlı alanda da potansiyel rakiplerini temizledi. Lahur’a yakın olan KYB’nin Kerkük kanadı da taraf değiştirince 2012’den beri miras kavgası süren KYB’de iktidar devri tamamlanmış oldu.

Yerel seçimler ve sonrası

KYB’de parti içi mücadelenin sona ermesi ilk meyvelerini Irak yerel seçimlerinde verdi. KYB, Kerkük’te tekrar en çok oyu ve sandalyeyi alan parti oldu. Musul’da kritik bir oya ulaştı. Buna ek olarak KYB, Kürtlerin ekonomik sorunlarının nedenini KDP ve onun kurmuş olduğu petrol düzeni olduğu iddiasını “maaşları IKBY değil Bağdat ödesin” noktasına kadar getirdi. KYB’nin politik saldırılarının arttığı günlerde İran da bölgeyi yoklamaya başladı.

Önce 31 Aralık’ta sonra Barzani ailesinin yaşadığı yerlerin yakınlarına bir SİHA saldırısı sonra 15 Ocak’ta KDP’ye yakınlığıyla bilinen bir işadamına balistik füze saldırısı gerçekleşti. Bu süre zarfında ekim ayından itibaren önce Ankara’da sonra Kuzey Irak’ta PKK tekrar üst üste terör eylemleri yapmaya başladı.

PKK saldırılarının arkasında yatan neden tam da buradan itibaren anlaşılabiliyor. Birileri açıkça IKBY’de en geç Mayıs ayında yapılması beklenen seçimden önce Türkiye ve KDP’yi açıkça hedef alır hale geldi. PKK’ya Türkiye kamuoyunda infial yaratacak eylemler yaptırarak, Türkiye’nin sadece bu eylemleri gerçekleştiren PKK/PYD’ye değil aynı zamanda son dönemde onların lojistiğinde önemli rol oynayan ve politik desteğini açıkça gösteren KYB’ye sert bir biçimde karşılık vermesini istiyor. Böylece seçimleri manipüle etmek için çok daha iyi bir fırsat geçecek ellerine. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “KYB, PKK’ya müzahir tutumunu değiştirmezse, daha ileri tedbirler almakta tereddüt etmeyeceğiz” sözleri de bu tabloyu tamamlıyor.

1990’lardaki İran+KYB, Türkiye+KDP durumunun yeniden yaşamaya başlıyoruz gibi. O tarihlerde PKK taşeronluk yapıyordu. Şimdilerde de aynısını yapıyor. Tüm taşeron örgütler gibi sahnede az görünen, rolü küçük etkisi büyük bir oyuncu olarak sahaya sürülmüş durumda. Bu nedenle büyük olasılıkla önümüzdeki birkaç hafta içinde benzer şeyler tekrarlanacak.

Elbette sınır ötesi operasyonlar PKK’yı köşeye sıkıştırıyor. Bu durum PKK’nın son çırpınışları olarak da görülebilir. Fakat PKK daha büyük bir mücadelenin daha küçük ama tetikleyici parçası gibi. Asıl mücadele Irak’a kayıyor bu nedenle son terör eylemlerini Irak ve özelde Kuzey Irak’taki dengeler üzerinden okumak daha anlamlı gibi görünüyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 29 Ocak 2024’te yayımlanmıştır.

Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
Prof. Dr. Serhat Erkmen, Pros&Cons Güvenlik ve Risk Analizi Merkezi Direktörüi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

1 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İran, KYB, PKK, Kuzey Irak: 90’lara dönüş

PKK’nın Türkiye’ye yönelik son iki saldırısının arkasındaki hesap ne? Görünenin ötesinde ne var? Türkiye’ye hangi mesaj verilmek isteniyor? 1990’lardaki denkleme mi dönülüyor? Bu tabloda İran’ın rolü ve amacı ne? Prof. Dr. Serhat Erkmen yazdı.

Aralık ayının son haftası ve Ocak ayının ilk günlerinde Türkiye, Kuzey Irak’ta PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği saldırılarla sarsıldı. Irak’ın kuzeyinde 2018’den beri devam eden sınır ötesi operasyonlarda zaman zaman şehitler veriyorduk. Fakat bu iki saldırının çok yakın tarihlerde olması Türkiye’nin gündeminin kısa süreyle de olsa Irak’a odaklanmasına neden oldu.

Saldırıların gerçekleşme biçimleri, zamanlaması ve nedenlerine ilişkin yerel, bölgesel ve uluslararası dinamikleri içeren birçok tartışma dinledik ve izledik. Bu tartışmaların pek çoğu son derece isabetli analizler içeriyordu. Fakat uzun süredir Irak’ı ve PKK terör örgütünü izleyen birisi olarak aklıma takılan soruların hepsinin yanıtını bulabildiğimi söyleyemem.

Son çırpınışlar mı gerçekten?

Terör örgütleri bazen kendi emelleri için bazen de taşeron olarak çalıştığı örgütler/devletler için saldırılar düzenler, eylemler yapar ve hatta lojistik destek bile sağlar. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 2018’den beri PKK’yı Irak’ın kuzeyinde kademeli olarak sıkıştırdığı düşünüldüğünde, son saldırılar ilk bakışta köşeye sıkışan bir örgütün son çırpınışlarına benzetilebilirdi.

Fakat Türkiye terör eylemlerinden sonra yaptığı açıklamalarda ısrarla KYB bağlantısına dikkat çekti. Hatta bununla da sınırlı kalmadı. PKK’nın Suriye’deki kanadı PYD’yi de hedef tahtasına oturttu. Bu durum PKK’nın son dönemdeki terör eylemlerinin kötü hava koşullarının ya da saha şartlarının neden olduğu diğer sorunların ötesinde bir boyutu olduğunu gösteriyordu.

Bu nedenle bölgesel koşulların daha detaylı incelenmesi gerektiğini düşündüm. Birkaç gün Kuzey Irak’ta yaptığım görüşmeler, arşiv taramaları ve bir miktar saha gözlemi farklı bir bakış açısı geliştirmeme neden oldu. En azından benim anladığım kadarıyla PKK’nın bu eylemlerini Irak dengeleri ve bölgesel güç mücadelesi üzerinden okumak çok daha anlamlı hale geliyor.

Yazının ana fikri şu: ABD ile İran rekabeti önümüzdeki aylarda vekiller üzerinden çok daha sertleşecek. Irak bu rekabetin en sert alanı haline gelecek. Bu nedenle İran, Irak’ta etki alanı kuramadığı son bölgeler olan Duhok ve Erbil’i de denetim altına almak istiyor. Bunun için önce bu bölgelerde Türkiye’nin etkinliğini kırmak zorunda.

Çünkü ABD Irak’ta gittikçe küçülürken, (hatta kısa süre içinde çekilmesi gündeme gelmişken) ve ülkedeki varlığını ileri operasyon merkezlerinden oluşan bir “karakol”a çevirirken, Irak’ta geriye Basra’dan Duhok’a kadar ekonomik ve politik etki kurabilecek yegâne ülke olarak Türkiye kaldı. Bu nedenle elindeki tüm imkanları veya lokal iş birliği imkanlarını kullanarak Türkiye’nin müttefiklerinin iradesini kırmaya çalışıyor. Bu nedenle Türkiye’ye yakın Muhammed Halbusi’nin Irak Meclis başkanlığının düşürülmesi, Türkmenlerin mezhep üzerinden bölünmeye çalışılması, KDP’nin iktidarının zayıflatılması gibi süreçlerin hepsi aynı planın parçası. KYB ve PKK da bu süreçte kendi rollerini oynuyorlar.

Özetle, PKK’nın son terör eylemleri 1990’larda Kuzey Irak’ta üstlendiği rolden farklı değil ki, onu birazdan anlatacağım. İşte PKK’nın son eylemleri de bu rolün bir parçasıydı. Bu yüzden ilerleyen süreçte yenilerinin olması da maalesef şaşırtıcı olmayacak.

Şimdi bu son derece iddialı ve belki biraz da tepki çekecek ana fikrin altını doldurmak gerekiyor.

1990’larda Kuzey Irak denklemi

PKK terör örgütünün kuruluşundan Irak’ın kuzeyindeki dağlık bölgeye yerleşmesine kadar geçen süre yaklaşık 10 yıl sürmüştü. Kabaca 1980’lerin başından 1990’ların ilk yıllarına kadar aralıklarla devam eden bu süreçte terör örgütünün dağlık alanlarda hakimiyetini sağlaması, 1980-88 arasında Irak ordusunun İran ile savaşırken gücünü yitirmesi ve 1991’deki 1. Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’ın kuzeyinden çekilmesiyle gerçekleşti.

1991’den sonra “Çekiç Güç” olarak bilinen operasyonla ABD, Irak’ın kuzeyinde Saddam Hüseyin’e karşı muhalifleri örgütleme sürecinin ilk adımlarını atmıştı. Türkiye, PKK’nın bölgede güçlenmesine karşılık Irak sınırları içinde askerî operasyonlar yürütürken, Iraklı diğer Kürt gruplar da birbiriyle güç mücadelesine girmişti. Hatta 1994-96 yılında KDP ve KYB arasında Kürtler arası iç savaş olarak nitelenen bir silahlı çatışma dönemi yaşandı. ABD’nin Kuzey Irak’tan fiili olarak çekildiği 1996 yılı ortalarında Türkiye’nin KDP’yi, İran’ın KYB’yi desteklediği bir denge kurulmuştu. PKK ise KDP ve KYB’nin doğrudan hâkim olamadığı Türkiye sınırına yakın dağlık bölgelere yerleşti. Bu tarihlerde KYB ile PKK arasında yakın ilişkiler kurulmuştu. İran bir yandan PKK’ya karşıymış bir imaj çizse de bölgedeki ortağının PKK’yla ilişkilerinden rahatsız olduğuna dair bir işaret görünmüyordu. Hatta yine aynı yıllarda PKK’nın İran’dan yaptığı sızmalarda Doğu Anadolu bölgesinde çok sayıda terör eylemi gerçekleştirdiği de akıllarda tutulmalı.

KDP ve KYB arasındaki çatışmaya 96’da ara verilse de anlaşmazlık 1998’e kadar sürdü.

Bu durum, 17 Eylül 1998’de iki partinin ABD tarafından Washington’da uzlaştırıldığı toplantıya kadar devam etti. Hatırlarsanız bu toplantıdan bir gün önce Türkiye, terör örgütünün lider Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması için ültimatom vermiş ve Öcalan’ın nihayetinde yakalandığı süreç başlamıştı. Sonrasında, ABD 2002’de Saddam Hüseyin’i devirmek için Kuzey Irak’a dönünceye kadar bölge Türkiye ile İran arasında bir güç mücadelesi sahası olmaya devam etti.

Özetle, 1990’larda ABD’nin olmadığı durumlarda Kuzey Irak, İran ve Türkiye arasında KDP, KYB ve PKK’nın rol oynadığı bir güç mücadelesi sahasına dönüştü. Türkiye daha çok KDP ve Türkmenler ile İran ise KYB ile ittifak kurmuştu. PKK’nın devreye sokulması işini ise büyük ölçüde KYB hallediyordu.

2003’ten sonra neler değişti? Nasıl bir düzen kuruldu?

2003’ten sonra Irak’ta rejim değişti. Ülkenin kuzeyinde KDP ve KYB’nin iktidarı paylaştığı bir federal bölge (Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi/IKBY) kuruldu. Kürtler bu dönemde bir yandan ABD ile yakın ilişki geliştirirken diğer yandan da Bağdat’ın zayıflamasından yararlanıp, adı federal kendisi konfederal bir yapı inşa ettiler.

KDP ve KYB arasında adına stratejik ittifak denilen bir anlaşma yapıldı. Buna göre iki parti Bağdat ve Erbil’deki parlamento sandalyeleri, bakanlıkları ve petrol gelirleri dahil her şeyi eşit paylaşacaktı. Mesut Barzani, kuzeydeki IKBY’nin Başkanı, Celal Talabani Irak’ın Cumhurbaşkanı oldu. Pasta büyükken ve paylaşılırken KDP ve KYB, PKK’yı denklem dışına itiyordu. İran ile ABD bir yandan ortak düşmanları olan Sünni Arap gruplarla çatışırken diğer yandan Bağdat’taki hakimiyeti pekiştirmek için birbirlerini zorluyorlardı. Bu gidişatı bozan şey taraflardan birinin zayıflaması oldu.

KYB, 2008’den itibaren yavaştan çatlamaya başlamıştı. 2009’da bu çatlak KYB’nin içinden bir başka parti çıkıp “stratejik denge”yi bozunca büyüdü. Gorran Partisi’nin (Değişim Hareketi) çoğu, eski KYB kadrosu olan siyasetçilerden oluşuyordu. KDP pastayı, parçalanan KYB ile eşit paylaşmak istemese ve bu konuda itirazlar yükselse de Celal Talabani’nin varlığı KDP-KYB ittifakının bozulmasını engelledi. Bu dönemde hatırlarsanız PKK yeniden saldırmaya başlamıştı. 2007 ve 2008 başlarındaki terör eylemleri tekrar Türkiye’nin Kuzey Irak’ta operasyon yapmasına neden oldu. Fakat o operasyon farklı nedenlerle erken tamamlanmak zorunda kaldı.

KDP-KYB arasında değişen dengeler

2009’dan 2012’ye kadar KDP-KYB ittifakı ağır aksak olsa da devam etti. 2012’de Talabani’nin komaya girmesi tüm dengeleri değiştirmeye başladı. Talabani 5 yıl boyunca komadayken oğulları, eşi ve yeğenleri ile partinin ağır topları Talabani’nin mirası üzerinde sert bir çekişmeye girdi. Bu sırada KDP kendi bütünlüğünü koruyor ve gücünü genişletiyordu. Zaten kısa süre içinde KYB’nin elindeki tüm olanakları kendinde topladı. Aynı süreçte PKK, Irak’tan “daha verimli” bir alan bularak iç savaşın pençesine düşmüş olan Suriye’ye yöneldi. Başlangıçta PKK’nın Suriye’de örgütlenmesi ne KDP’yi ne de KYB’yi rahatsız ediyordu.

IŞİD ortaya çıkıp da önce Irak merkezî hükümetini yerle bir edip sonra Kürtlere yönelince işin rengi değişti. KDP ve KYB’ye bağlı peşmergeler aynı Irak ordusu gibi IŞİD’in karşısında tutunamadı. ABD’nin Irak ve Suriye’de Kürtlerin yardımına geldiği ortamda KDP’nin canını çok sıkan bir gelişme oldu. KYB iç çelişkileriyle uğraşır ve Süleymaniye merkezli diğer Kürt partiler birbirlerine girerken etki alanını genişleten KDP, ABD’nin desteğini alan Suriye PKK’sı PYD’nin güçlenmesinden rahatsızlık duymaya başladı.

PKK 2014’te IŞİD’den kaçan KDP peşmergelerinin boşalttığı Sincar’a yerleşti. Bunu yaparken süreci öncesinde kısmen sonra ise tamamen PYD ile birlikte yürüttü. Aynı tarihlerde Suriye’de de KDP ile PKK/PYD arasındaki güç mücadelesi artmaya başlamıştı. PKK/PYD, KDP’nin Suriye’deki uzantılarının tamamını 2013’ten itibaren kademeli olarak bölgeden çıkardı. Yani KDP Suriye’ye genişlemek isterken PKK/PYD Irak’a el attı. Üstelik bu sefer dağlık alanlarda nüfusun az olduğu köyler değil Sincar gibi stratejik bir noktaya.

Mahmur’un yakınında ikinci bir üs elde eden PKK/PYD Suriye ve Irak’ta etki alanını genişletirken 2016’dan itibaren Türkiye Suriye ve Irak’ta PKK’nın önce genişlemesini durdurdu, sonra kazanımları teker teker tersine çevrilmeye başladı. Bunlar olurken KYB’de hâlâ oğullar – kuzenler çekişmesi sürüyordu. Unutanlar için bir not; birkaç sene öncesine kadar KYB’de PKK’yla ilişkiler denilince akla gelen Celal Talabani’nin yeğeni Lahur Şeyh Cengi (Talabani) tam da bu atmosferde 2016’da PYD’yi ziyarete gitmişti. Bunu bir kenara yazın.

2016 sonrası İran etkisi, Türkiye ve Kürtler

IŞİD sonrası yerle bir olan Irak hükümetinin imdadına ABD ve İran yetişirken yarışın kazananı İran oldu.

Yıkılan devlet otoritesini milis gruplar üzerinden yeniden kurmak isteyen İran daha önce kontrol edemediği her şehre Haşdi Şabi (HŞ) üzerinden girmeye başladı. 2000’lerin ortalarında İran’ın ve ona yakın grupların yolda hareket etmeye cesaret edemediği Anbar, Selahaddin ve Diyala gibi Sünni Arap yoğun vilayetler teker teker İran etki sahasına girdi. Bu vilayetlere Türkiye’nin tarihsel etki sahası olan ve yakın döneme kadar en etkin aktör olduğu Musul ve Kerkük eklendi. Bu son değişimin nedeni ise 2017’deki referandum oldu. Mesut Barzani’nin tarihsel fırsat olarak gördüğü 2017’deki bağımsızlık referandumu Iraklı Kürtlerin 2003 sonrası kazanımlarının yarısını elinden aldı.

İran, Irak Ordusu ve HŞ üzerinden Musul ve Kerkük’ü denetlemeye çalışırken, Türkiye’nin bu vilayetlere politik olarak geri dönmesini engellemek için her türlü girişimi destekledi. Hatta bugünlerde adı unutulmuş olan bazı gruplar bir dönem Musul’da IŞİD’le mücadele çerçevesinde konuşlanan Türk askerî üslerine saldırıyordu. Bu süreçte PKK’nın Sincar’daki uzantıları Haşdi Şabi ile iş birliği geliştirirken PYD Suriye’nin doğusunda kalan alanlara doğru indi.

Özetle Irak’ın işgali, Suriye iç savaşının başlaması ve IŞİD’in ortaya çıkmasından sonra PKK/PYD, KDP ve KYB’nin bu iki ülkedeki stratejik gelişmelerle ilişkisini anlatan dinamizm şöyle tasvir edilebilir. Irak ve Suriye’de merkezî hükümetler zayıflarken bu üçlü (bazen dörtlü) gücünü artırıyor; merkezi hükümet güçlendikçe yeni duruma uyum sağlayıp yeni pozisyon alıyorlar. Dönemlere göre ittifak yapıp, birbirleriyle çatışıyorlar. Çok güçlenene karşı aralarında birleşip onu dengeliyor, denge bozulunca yeniden durumu değerlendiriyorlar. Bu nedenle 2012’den itibaren KDP bir yandan PKK/PYD bir yandan güçlenirken KYB zayıfladı. KYB kayıplarını telafi maksadıyla İran ve ABD’nin desteğini almak üzere PYD’yle yakınlaştı. Ayrıca içerideki liderlik mücadelesini tamamlamak zorunda kaldı. Son 8-9 yılı bu şekilde özetleyebiliriz.

Yukarıda belirttim, İran, 2003’ten beri Irak’ta kontrolü eline almak için sürekli bir çaba içinde. Zaman zaman problem yaşasa da ülke genelinde ağırlığı pek çok yerde hissediliyor. Fakat son dönemde Irak onun için daha önemli hale geldi. Gazze’deki savaş ile birlikte İran’ın Orta Doğu’daki tüm vekilleri teker teker hedef haline geliyor. Hizbullah, Husiler, Suriye’deki milisler derken İran’ı son yıllarda doğrudan çatışmaya girmeden savaş sahasında aktif kalmasını sağlayan tüm gruplar teker teker hedef olmaya başladı. Bu gruplara son birkaç haftadır Haşdi Şabi de eklendi.

Irak merkezli kurulan ve Suriye’deki İran yanlısı milis grupların da eklenmesiyle büyüyen gruplar ABD’yi hedef aldıkça karşılık görmeye başladılar. Bu nedenle Irak yavaştan ısınmaya başladı. Üstelik ABD’nin son günlerde Suriye’den çekilebileceği senaryolarının yaygınlaşmasıyla birlikte benzer bir durumun Irak için de konuşulması gündeme gelebilir. Bu durumda ilk akla gelen şey şu: Ya ABD, İsrail için, İran’ı vuracak ve bu nedenle önceden küçülmeye gidiyor ya da gerçekten başka ilgi odağı var ve gerçekten çekiliyor. Her iki durumda da İran için Irak sahası çok daha önemli hale gelecek.

Böylesi bir atmosferde İran’ın Irak üzerindeki kontrol girişimini tamamlamasının önündeki tek engel ise Türkiye.

Türkiye’nin Musul ve Kerkük’te etki alanlarını yeniden kurmasını engellemek ve hatta son kalan etki alanı olan Erbil ve Duhok alanını da kaybetmesine neden olmak için İran 1990’larda olduğu gibi KDP’nin üzerine oynamaya başladı. KYB ile PKK arasındaki ilişki ilerledikçe KDP’nin köşeye sıkıştırıldığı bir döneme girdik.  Çok ama çok uzun olan bu giriş olan biteni anlamak için bize ana çerçeveyi veriyor. Şimdi gelelim aktörlerin tutumuna ve son terör eylemlerinin bu çerçeve içindeki yerine.

KYB-PKK-PYD ilişkisi neden ve nasıl gelişiyor?

Öncelikle küçük bir bilgi vereyim. KYB nerede kuruldu biliyor musunuz? 1975 yılında Şam’da. Yani KYB kuruluşundan beri Suriye’nin yabancısı değil. 1980 ve 90’larda PKK’yla da yakın ilişkileri olduğunu tüm bölge tarihini anlatan kitaplar yazar. Ben yakın tarihi anlatacağım.

Yukarıda belirttim, KYB kendi içinde liderlik mücadelesine girişmişken ve KDP her geçen gün etkisini artırırken dengeler biraz daha farklıydı. Fakat, KYB içindeki liderlik mücadelesinde 2021 ortalarından itibaren taşlar yerine oturmaya başladı.

KYB’nin şimdiki başkanı Bafel Talabani, 2019’da birlikte partinin eş başkanlığı koltuğuna oturduğu kuzeni Lahur Talabani’yi 2021 yazında kendisini zehirlemeye teşebbüsle suçladı. Buna dayanarak Ağustos 2021’nin sonlarına gelirken Lahur’u ve onunla birlikte hareket edenleri partiden attı. Böylece partinin tek lideri olduğunu iddia etti. Fakat bundan iki ay sonra Ekim ayında Irak’ta yapılan parlamento seçiminde Lahur’u partiden atmasının bedelini ağır ödedi. KYB tarihinin en büyük seçim yenilgisini aldı. Çünkü Lahur’un güçlü olduğu Kerkük ve Süleymaniye’nin bazı bölgelerinde KYB ne organize olabildi ne oy toplayabildi. Bu nedenle Bafel direksiyonu tam yol İran’a kırdı. Parti içinde küskün olan eski tüfekleri ikna edemediği ve kuzenini tam olarak yenemediği için İran’ın güdümündeki Şii milis grupların oluşturduğu siyasi ittifaka yanaştı.

2022 boyunca Kuzey Irak’ta görev süresi çoktan dolmuş olan parlamento seçimlerinin ne zaman yapılacağı tartışıladursun Bafel partiyi toparlamak için ikna turlarına çıkıyordu. Ekim 2022’de Kuzey Irak’ta seçim yapılması gerekiyordu. Seçim yapılabilseydi KYB’nin o dönemde hiçbir şansı yoktu. KDP tüm meclisi süpürecek ve iktidarını pekiştirecekti. Bu nedenle KYB ve diğer küçük partiler seçim olasılığını kilitlemek için türlü siyasi manevralar yaptı. O günlerde Erbil’de siyasi atmosfer son derece gerginken 7 Ekim 2022’de KYB’nin eski Terörle Mücadele Birimi’nin başındaki kişi Erbil’de suikastle öldürüldü. Bu kişi Lahur’a yakınlığı ile biliniyordu ve onunla birlikte partiden uzaklaştırılınca Erbil’e sığınmıştı. KDP, kısa süre içinde eylemin sorumlusunun Bafel’e en yakın isimlerden birisi olan yeni Terörizmle Mücadele Birimi Başkanı Vahap Halepçeyi olduğunu açıklayarak hakkında yakalama kararı çıkardı. Bunun üzerine KYB, KBY’deki hükümetten çekilme kararı aldı. KDP-KYB ilişkileri inanılmaz derece gerildi.

13 Kasım 2022’de Türkiye’de Taksim’de gerçekleşen PKK terör saldırısından kısa bir süre sonra Pençe-Kılıç Harekâtı başlamıştı. Bu durum KYB’ye PYD ile dayanıştığını göstermek için bir fırsat sundu. KYB’nin şimdi başkanı Bafel daha önce kuzeninin yaptığı şeyi tekrarladı ve PKK/PYD’nin başı Mazlum Abdi’yi Suriye’de 20 Aralık 2022’de ziyaret etti. Hem de KDP’nin yakalama kararı çıkardığı Halepçeyi ile birlikte…

Bu arada parti içinde yeniden düzeni sağlayabilmek ve tek hâkim duruma gelebilmek için kendisine karşı olabilecek herkesi dışlamaya ve Lahur’un karşı hamlelerini engellemeye girişti. Bir yandan Şiiler üzerinden İran’a diğer yandan PYD üzerinden ABD’ye göz kırpmaya devam etti.

Ancak “beklenmedik” bir şey oldu ve 26 Mart 2023’te PYD militanlarını taşıyan ve Süleymaniye havaalanından kalkan iki helikopter Duhok üzerinden uçarken “beklenmedik kötü hava şartları” nedeniyle düştü. Derler ya “takke düştü kel göründü”. KYB ile PYD arasında uzun süredir devam eden ilişkinin boyutları ortaya çıktı. Ne tesadüftür ki; bundan çok kısa bir süre sonra Nisan başlarında PYD’nin lideri Mazlum Abdi civardayken Süleymaniye havaalanı yakınları SİHA’lar tarafından vuruldu. PKK/PYD’nin liderinin Süleymaniye havaalanında ne yaptığını anlamak da birkaç hafta sonra mümkün oldu. Abdi, birkaç hafta sonra Birleşik Arap Emirlikleri’ne giderken yine bu havaalanını kullandı.

İşte bu günlerde Türkiye’nin bölgeye artan tepkisi üzerine ABD devreye girdi. Yükselen tansiyonun düşmesi sağlamak ve KYB’nin İran’a daha çok yanaşmasını engellemek için ABD Dışişleri Bakanlığı Mayıs ayının başında KDP ve KYB’yi bir an önce seçimi yapması konusunda son derece sert bir biçimde uyardı. Bu nedenle KDP-KYB Mayıs 2023’te bir toplantı yaptı ve KYB hükümete geri döndü.

Yükselen gerilim ve KYB’de iktidar devri

KYB, hükümete de döndü de ne oldu?

Bağdat’ın IKBY üzerindeki ekonomik baskısı inanılmaz derecede arttı. Maaşlar aylarca ödenemez hale geldi. Bu arada Erbil-Bağdat arasındaki Erbil’in merkezi hükümetten bağımsız petrol satışından kaynaklanan Uluslararası Tahkim davasında karar Erbil’in aleyhine çıktı. Yani KDP tam olarak köşeye sıkıştı. Çünkü ekonomik sıkıntılardan mustarip bölge halkı hükümete sembolik konumları elinde tutan KYB’yi değil KDP’yi suçlar hale geldi.

2022-23 boyunca Türkiye PKK’ya karşı operasyonlarını genişletirken Süleymaniye kırsalı hatta Kerkük yolu üzerinde bulunan bölgelere kadar uzanmaya başladı. Bu ortamda Bafel’in elinde kalan tek koz bir an önce partiyi tam anlamıyla ele geçirmek ve ortaya çıkardığı sinerji ile kendi içinde çelişkileri yaşamaya başlayan KDP’yi köşeye sıkıştırmak oldu.

Ağustos 2023’ten itibaren Irak’ta kavga sertleşirken Kürtler arasındaki ilişkiler de gerildi. KDP, ekonomideki kötü gidiş nedeniyle öyle zorda kaldı ki; IKBY’nin Başbakanı Mesrur Barzani, ABD’den kötü duruma son verecek destek gelmemesi halinde bölgenin çöküşe geçeceğini söyleyen bir mektubu Washington’a gönderdi. Çok kısa bir süre sonra İran uzun süredir Kuzey Irak’ta bulunan ve sayıları birkaç yüzü bulmayan İranlı Kürt muhaliflerin silahlı kanadının bir an önce Kuzey Irak’tan çıkarılmasını isteyen sert bir ültimatom yayımladı. Bu arada sanki kendisi de İran’ın uyardığı bölgenin iki güçlü partisinden biri değilmiş gibi 8-9 Eylül’de Bafel Tahran’a gitti.

İşler o kadar gerildi ki Eylül’ün 11 ve 12’sinde ABD ve İran’ın Irak’taki büyükelçileri KDP ve KYB liderlerini ziyaret etti. 2 gün sonra Bafel’i bu sefer Suriye’nin Bağdat Büyükelçisi’ni ziyaret ederken gördük. Yani “Babamın yerini almaya artık hazırım” mesajını her yere vermeye başlamıştı.

Bu işler olup biterken bir anda bütün dikkatler Türkiye’ye döndü. Neden mi?

18 Eylül’de 2023 Türkiye, Süleymaniye’de Arbat denilen bir yerdeki sözde zirai ilaçlama için uçakların kullandığı bir havaalanında PYD militanları ile KYB’nin “meşhur” Terörle Mücadele birimlerinin birlikte olduğu bir toplantıyı vurdu. Bundan 10 gün kadar sonra ise Bafel’in KYB’yi kontrolü için son hamlesi geldi.

27-30 Eylül tarihleri arasında KYB 5. Kongresi’ni yaptı. Bu Kongre’de sadece Lahur değil Molla Bahtiyar ve Barham Salih gibi partinin ağır toplarının olduğu ekip tamamen dışarıda bırakıldı. Lahur’a bağlı silahlı birimlerin karşısında Kosrat Resul’un oğulları ve Şeyh Cafer’in desteği alındı. Böylece Bafel sadece siyasi alan değil silahlı alanda da potansiyel rakiplerini temizledi. Lahur’a yakın olan KYB’nin Kerkük kanadı da taraf değiştirince 2012’den beri miras kavgası süren KYB’de iktidar devri tamamlanmış oldu.

Yerel seçimler ve sonrası

KYB’de parti içi mücadelenin sona ermesi ilk meyvelerini Irak yerel seçimlerinde verdi. KYB, Kerkük’te tekrar en çok oyu ve sandalyeyi alan parti oldu. Musul’da kritik bir oya ulaştı. Buna ek olarak KYB, Kürtlerin ekonomik sorunlarının nedenini KDP ve onun kurmuş olduğu petrol düzeni olduğu iddiasını “maaşları IKBY değil Bağdat ödesin” noktasına kadar getirdi. KYB’nin politik saldırılarının arttığı günlerde İran da bölgeyi yoklamaya başladı.

Önce 31 Aralık’ta sonra Barzani ailesinin yaşadığı yerlerin yakınlarına bir SİHA saldırısı sonra 15 Ocak’ta KDP’ye yakınlığıyla bilinen bir işadamına balistik füze saldırısı gerçekleşti. Bu süre zarfında ekim ayından itibaren önce Ankara’da sonra Kuzey Irak’ta PKK tekrar üst üste terör eylemleri yapmaya başladı.

PKK saldırılarının arkasında yatan neden tam da buradan itibaren anlaşılabiliyor. Birileri açıkça IKBY’de en geç Mayıs ayında yapılması beklenen seçimden önce Türkiye ve KDP’yi açıkça hedef alır hale geldi. PKK’ya Türkiye kamuoyunda infial yaratacak eylemler yaptırarak, Türkiye’nin sadece bu eylemleri gerçekleştiren PKK/PYD’ye değil aynı zamanda son dönemde onların lojistiğinde önemli rol oynayan ve politik desteğini açıkça gösteren KYB’ye sert bir biçimde karşılık vermesini istiyor. Böylece seçimleri manipüle etmek için çok daha iyi bir fırsat geçecek ellerine. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “KYB, PKK’ya müzahir tutumunu değiştirmezse, daha ileri tedbirler almakta tereddüt etmeyeceğiz” sözleri de bu tabloyu tamamlıyor.

1990’lardaki İran+KYB, Türkiye+KDP durumunun yeniden yaşamaya başlıyoruz gibi. O tarihlerde PKK taşeronluk yapıyordu. Şimdilerde de aynısını yapıyor. Tüm taşeron örgütler gibi sahnede az görünen, rolü küçük etkisi büyük bir oyuncu olarak sahaya sürülmüş durumda. Bu nedenle büyük olasılıkla önümüzdeki birkaç hafta içinde benzer şeyler tekrarlanacak.

Elbette sınır ötesi operasyonlar PKK’yı köşeye sıkıştırıyor. Bu durum PKK’nın son çırpınışları olarak da görülebilir. Fakat PKK daha büyük bir mücadelenin daha küçük ama tetikleyici parçası gibi. Asıl mücadele Irak’a kayıyor bu nedenle son terör eylemlerini Irak ve özelde Kuzey Irak’taki dengeler üzerinden okumak daha anlamlı gibi görünüyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 29 Ocak 2024’te yayımlanmıştır.

Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
Prof. Dr. Serhat Erkmen, Pros&Cons Güvenlik ve Risk Analizi Merkezi Direktörüi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

1 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

1
0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x