Başlama vuruşuna kısa bir süre kala Riyad’da oynanması planlanan Galatasaray-Fenerbahçe maçının Atatürk resimli forma krizi nedeniyle iptal edilmesi sonrası gözler tekrar Suudi Arabistan’a çevrildi.
Son zamanlarda Cadılar Bayramı kutlamalarına ve müzik festivallerine sahne olması gibi kendisi için alışılmadık adımlarla gündeme gelen Suudi Arabistan’da yaşanan bu krizi nasıl okumalı? Suudi Arabistan eski dinî katı tutumundan dolayı mı Atatürk resmine karşı çıkmıştı?
Doğrusu bu krizde ne yaşandığını hâlâ tam olarak bilemiyoruz. Zira Suudi tarafı özellikle çok fazla yorum yapmadı ve “Protokole uyulmadığı için kriz çıktı” demekle yetindi.
Futbol krizini anlamak için belki de Suudi Arabistan’daki milliyetçi rüzgârları anlamaya ihtiyacımız vardır. Ya da belki de kriz hiç beklemediğimiz bir nedenden kopmuştur. Ama her durumda, Muhammed bin Salman’ın Suudi Arabistan’ında neler oluyor, sorusuna yanıt aramalıyız.
MbS ile gelen dönüşümün dört ayağı
21 Haziran 2017’de Prens Muhammed bin Selman’ın Veliaht pozisyonuna getirilmesi ile Suudi Arabistan’da sosyal ve ekonomik büyük bir dönüşüm başladı.
Bu dönüşüm, Suudi Arabistan’ın petrole olan bağımlılığını azaltma ve ekonomisini çeşitlendirme üzerine kurulu 2030 vizyonu etrafında şekillenen dört sacayağı üzerinde ilerliyor. [1]
Bu ayaklardan ilki, milliyetçiliğin yükselişi. İkincisi, teknokrat kadroların yönetici elit pozisyonuna gelmesiyle şekillenen siyasal dönüşüm. Üçüncüsü, petrol-sonrası ekonomiyi kalkınmacı bir modele dönüştürmeyi amaçlayan ekonomik dönüşüm. Son olarak da, Vehhâbîliği sınırlayarak daha ılımlı bir dinî yorum üzerinden şekillenen dinî politik dönüşüm.
Ülkeyi büyük bir jeopolitik güce dönüştürmeyi hedefleyen bu dönüşümler aslında birbirini tamamlayan süreçler içeriyor.
Bu süreçlerin bir parçası olarak hükümet mega projeler olarak adlandırılan birçok proje başlattı. Bu projelerin bir parçası olan kadın ve genç istihdamı beraberinde ister istemez toplumsal bir değişimi de getiriyor.
Bu açıdan bakıldığında Suudi Arabistan modern bir ulus devlete doğru ilerlerken milliyetçiliği de yeniden keşfediyor diyebiliriz. Ama elbette Suudi milliyetçiliğinin Batı milliyetçiliğinden farklı, kendine has birtakım özellikleri var.
Suudi tipi milliyetçilik
Bu kendine has milliyetçiliğinin özelliklerinden en başta geleni dinle kurulan ilişki.
Suudi Arabistan’da din yani İslam ile Suud kimliği (Araplık) her zaman iç içe oldu. Krallık “İslam’ın koruyucu”su olma pozisyonunu “Hadimü’l Haremeyn” vasfı ile ulus kimliğinin üstünde tuttu. Suudi Arabistan devletiyle Vehhâbilik arasında kuruluş tarihinden itibaren var olan ilişki kendine özgü bir dinî milliyetçilik biçimini doğurdu. Vehhâbiliği kabul etmek, ulus aidiyetiyle eş anlamlı hale geldi ve bunu reddedenler dışlandı. Özellikle İran Devrimi ile birlikte dış düşmana karşı Suudi yöneticiler, halkın dindarlığı üzerine kurulu kolektif bir kimlik inşa etmek için bu dini milliyetçilikten yararlandılar.
Fakat 11 Eylül sonrası bu dinî milliyetçilik ciddi bir sorgulamadan geçmek zorunda kaldı. Ayrıca ekonomide girilen kriz, artan işsizlik, petrole bağımlı rantçı ekonomi karşısında değişimi zorunlu kılan sosyal ve ekonomik süreçler katı, dogmatik ve kadını dışlayan Vehhâbî Milliyetçiliği ile daha fazla yol alınmayacağını gösterdi.
Böylece Arap Baharı’yla birlikte gelen toplumsal talepleri de dikkate alacak biçimde Prens Muhammed b. Selman’ın veliaht olarak atanmasından sonra reform süreci şekillenmeye başladı. Bu süreçte yeni bir ulus devlet inşa edebilmek için öncelikle Vehhâbî dinî milliyetçilikten, daha ulus temelli bir milliyetçiliğe geçmek için ciddi bir tarih ve kimlik inşası başladı.
Ulus tarihine dönüş
Yeni tarih anlatısında ulusal zaferin içeriği değişmeye başladı. Anlatı, İslam’ın Mekke ve Medine’sinden; tevhid -şirk mücadelesinden başka coğrafyalara doğru kaymaya başladı.
İslam öncesi dönemde küfür ikonları olarak kabul edildikleri için daha önce göz ardı edilen ve ihmal edilen Madain Saleh ve Al-Ula gibi antik arkeolojik alanlar artık yeni ulusal gurur kaynağı haline geldi. Ülke genelinde eski uygarlıkların yaşadığı bölgelerde turizmin geliştirilmesi artık yeni Suudi ulusal projesinin bir parçası olarak görülmeye başlandı.
Daha önce Muhammed b. Suud ile Muhammed b. Abdülvehhab’ın buluşma noktası olarak hayal edilen Diriye kentindeki ağır dinî ton değişmeye başladı. 2019 yılında Diriye Kapısı adı verilen eski başkentin yeniden inşasına yönelik 64 milyar dolarlık bir proje başlatıldı. Diriye’nin eski dinî imgelerinin yerini şenlikler, danslar ve konserler almaya başladı. Eski Vehhâbî hafızasını silen kent yeni bir ulus anlatısının merkezi haline geldi.
Nesiller boyunca Suudi okul çocuklarına anlatılan, Diriye’de Muhammed b. Suud ile Muhammed b. Abdülvehhab arasındaki anlaşmayla Suudi Devleti’nin kurulduğu hikayesi 22 Şubat 2022’de Kral Selman’ın imzaladığı bir kararnameyle geçersiz kılındı. Vehhâbilik, bu kararnameyle krallık tarihinde ikincil bir role indirildi. Hükümdar, devletin kuruluşunu bu buluşma hikayesinin geçmesinden 17 yıl öncesine, yani Diriya emirinin tahta çıktığı yıl olan 1727’ye taşıdı. Kral Suudi milletini bu tahta çıkışın yıldönümü olan 22 Şubat’ı “Kuruluş Günü”nü olarak kutlamaya davet etti. Böylece Suudi Devleti’nin kurucu ideolojisi dinî milliyetçilikten ulus milliyetçiliğine dönmüş oldu.
Bu dönüş yalnızca tarihi değil, müziği ve eğlence sektörünü de kapsamaya ve kullanmaya başladı.
Şiir ve müziğin milliyetçi dili
Yüzyıllar boyunca Arap dünyasında siyasi meseleleri, anlaşmazlıkları, kabileciliği ve milliyetçiliği ele almak için kullanılan, Körfez bölgesindeki popüler şarkıların temelini oluşturan, “Milyon Dolarlık Şair” gibi popüler programların yapıldığı ülkede şiir de Suudi Arabistan’daki dönüşümünden payını aldı.
Geçtiğimiz günlerde Kral Selman b. Abdülaziz’in, bir kutlama töreni sırasında kendisi ve veliaht prensle birlikte geleneksel Ardah dansı eşliğinde şiir dinletisini izlerken gözyaşlarını tutamaması sosyal medyada çok fazla dolaşıma girmişti.[2]
Ülkede epey popülerlik kazanan şarkılardan biri de en bilinen iki milliyetçi pop şarkıcısı, Abdullah ve Rashed Al Majid’in söylediği ve sözlerinde “Çok yaşa Selman, dünyayı zenginleştirdi ve ülkeyi zenginleştirdi “gibi methiyeler düzen Ash Salman” (Yaşasın Salman).
Bu tip milliyetçi şarkıların yükselişinde Veliaht Prens MbS’ın çocukluk arkadaşı Kraliyet Mahkemesi’nin danışmanı ve yakın zamanda Genel Eğlence Otoritesi’nin başkanı Turki Al Sheikh’in özel yeri olduğunu belirtelim.
Suudi Arabistan’daki müzik dönüşümü yerel şarkılarla da sınırlı kalmıyor elbette. Yakın zamanda Diriyah’da düzenlenen yıldızlarla dolu Formula E yarış etkinliğine eşlik eden dinamik konser serisiyle de ülke uluslararası manşetlere çıktı. Etkinlikte Enrique Iglesias, Amr Diab ve Black-Eyed Peas gibi uluslararası sanatçılar da yer aldı. Kadınlar ve erkekler kalabalıklar halinde birlikte dans etti. Etkinliğin son konserlerinden birinde, elektronik dans müziği sahnesinin en etkili isimlerinden biri olan David Guetta, “Ash Salman “ın elektronik versiyonunu seslendirdi.[3]
Milliyetçilik yükleniyor
Suudi Arabistan’da esen milliyetçilik ve modernleşme rüzgârı nedeniyle kıyafet kurallarını uygulayan ve genel ahlakı denetleyen din polisinin yetkilerinin çoğu elinden alındı. Cadılar Bayramı bu yıl Suudiler’de ikinci kez kutlandı.
Kral Salman b. Abdülaziz tarafından 2018 yılında hizmete açılan Qiddiya, tema parkları, yarış pistleri, konser ve eğlence mekânlarının yanı sıra birçok açık hava macera etkinliğine ev sahipliği yaptı.
Okumuş, eğitimli genç ve dinamik bir nüfusa sahip olan Suudi Arabistan yeni toplumsal düzenle katı, muhafazakâr kimliğinden kurtulup Suud milliyetçiliğine bağlı, bireyselleşmiş dünyaya açık bir milliyetçi gençlik yaratıyor.
Aslında Muhammed b. Selam’ın yapmaya çalıştığı şey, 30 yıllık tortudan kurtulma çabası. Selman’a göre son 30 yılda yaşananlar gerçek Suudi Arabistan’ı temsil etmiyor. Bu görüşünü Guardian gazetesine verdiği söyleşide dile getiren Selman şunları söylemişti:
“1979’daki İran Devrimi’nden sonra insanlar bu modeli farklı ülkelerde kopyalamak istediler, bunlardan biri Suudi Arabistan’dı. Bununla nasıl başa çıkacağımızı bilmiyorduk. Ve sorun tüm dünyaya yayıldı. Artık bundan kurtulmanın zamanı geldi.”[4] The Guardian daha önce de onun şu sözlerini aktarmıştı: “Sadece takip ettiğimiz şeye, dünyaya ve tüm dinlere açık ılımlı bir İslam’a geri dönüyoruz.”
Muhammed b. Selman’ın “ılımlı” İslam çağrısı, genellikle “sahve” din adamları olarak bilinen ve rejimi sorgulamaya istekli, küresel İslami ağlarla ilişkisi olan Selefi din adamlarının tasfiye edilmesine de yol açtı. Prens; Müslüman Kardeşler, Sahve hareketi ve cihatçı gruplarla her türlü ilişkiyi koparan bir dinî alan inşa etmeyi başardı. İçeride sadık Selefi bir ana çekirdeği koruyarak diğerlerini dışarı attı veya hapsettirdi. Böylece reformlarının meşruiyetini sorgulayacak zemini kaldırmış oldu.
Veliaht Prens’in sosyal reform çabaları, dinin önemini ve kurucu değerini tamamen reddetmiyor. Aksine Veliaht Prens daha sonraki “aşırılıkçıların” Muhammed b. Abdulvehhab’ın ve Şeyh Abdülaziz İbn Baz’ın (1912-99) öğretilerini çarpıttığını savunuyor. Aşırılığı ve radikalleşmeyi İran Devrimi ile birlikte yaşanan olağanüstü hal durumuna indirgeyerek geleneği kendi reformları için akıllıca yeniden inşa ediyor.
Sünni İslam, Suudi Arabistan’ın ulusal kimliğinin ve iktidardaki ailenin meşruiyetinin önemli bir parçası olmaya devam ediyor. Krallık hâlâ kendisini Müslümanlar için en kutsal iki mekânın sahibi olarak sunarak dini koruyuculuğunu muhafaza ediyor. Ama tüm bunları çekirdek bir alanda yaparken daha geniş sosyal çevrede Suudi Arabistan’ı yeniden inşa ediyor ve dönüştürüyor. Böylece hem iç muhalefeti bastırıyor hem de geniş çevrede yeni genç nesile yeni bir Suud Milliyetçiliği sunuyor.
Bu devrim niteliğindeki değişikliklerin çoğu, Suudi siyasi, ekonomik, eğitimsel ve kültürel dönüşümünü tamamlamaya yönelik bir plan olan “Suudi Vizyon 2030” ile tamamlanmış olacak. Suudi Arabistan o çıkışa çok yaklaşmış gözüküyor ve gerçekten Suudi Arabistan kendisiyle birlikte gelecekte bölgeyi değiştirecek bir dinamiğe sahip.
Şimdi diyeceksiniz peki neden Atatürk’ten bu kadar rahatsız oldular?
Bence bunu Suud milliyetçiliğinde aramak lazım. Ash Salman” (Yaşasın Salman) derken sanırım onun karşısında bir liderin resmi toplumsal olarak Suudileri rahatsız etmiş olabilir. Suudiler ülkelerinde tek bir resim görmek istiyorlar: Kral Selman ve Veliaht Selman.
Suud milliyetçiliği henüz oldukça erken bir döneminde. Olgunlaşmasını beklemek en doğrusu. Ama bu milliyetçilik için yeni bir dini-politiğe ihtiyaçları olduğu da kesin. Türk modernleşmesi bu açıdan Muhammed b. Selman’ın örnek aldığı bir model olabilir. Ya da neden olmasın? Bunun için öncelikle Suudilerin kuruluş ideolojisi için Türk’ü düşmanlaştırmaktan vazgeçip Türkiye Cumhuriyeti’ni de dost ve müttefik olarak yeniden konumlandırması gerekiyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 4 Ocak 2024’te yayımlanmıştır.
[1] Gökhan Çınkara (2023), “Prens Muhammed bin Selman’ın 2030 Vizyonunu Anlamlandırmak: Suudi Arabistan’da Teknokrasi, Milliyetçilik ve Yeni Ekonomi”, Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 11(36), 93-121.
[2] https://www.youtube.com/watch?v=DvVupx-MOk8.
[3] https://www.youtube.com/watch?v=6Yjq1v3quZA.
[4] https://www.theguardian.com/world/2017/oct/24/i-will-return-saudi-arabia-moderate-islam-crown-prince#:~:text=Saudi%20Arabia%E2%80%99s%20crown%20prince%2C%20Mohammed,empowers%20citizens%20and%20lures%20investors.