Günlük yaşantımız bir türlü çözemediğimiz sorunlarla dolu. Saatler, günler, hatta haftalarca üzerine kafa yorup da çözemediğimiz türden hem de… Ama bazen aniden aklımıza gelen çözümlerle bizi çok şaşırtan anlara tanık olabiliyoruz.
İsviçre, Zürih Üniversitesi’nden araştırmacı Nick Kabrélis, Psyche internet sitesinde yayımlanan yazısında “işte bu!” dediğimiz yaratıcılığı artıran o anların aslında o kadar da aniden ortaya çıkmadığını ve 10 adımda bu özelliğin nasıl geliştirilebileceğini anlatıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“(…) Newton’ın kafasına düşen elma, Paul McCartney’nin rüyasından esinlenerek bestelediği ‘Yesterday’ şarkısı ve daha nicesi… Bahse girerim siz de böylesi durumları hayatınızda en az bir kez deneyimlemişsinizdir. Eureka etkisi, çığır açan buluş, vahiy, aniden gelen ilham, içgörü olarak farklı şekillerde tanımlanan bu deneyime basitçe ‘işte bu!’ anı diyoruz.
Peki, bu anlar tam olarak nedir ve nasıl ortaya çıkarlar? Gelin adım adım inceleyelim. Bir sorunla karşılaştığımızda, onu çözmek için genellikle sahip olduğumuz bilgileri kullanırız ve bu, günlük sorunların çoğunda işe yarar. Ancak alışılmışın dışında düşünmeyi gerektiren daha karmaşık sorunlar için var olan çözümlerimiz genellikle yetersiz kalır. Sinirlenerek, nasıl devam edeceğimizden emin olamayarak bir duvara çarpmış gibi hissederiz. Bu, beynin işleyiş modunu değiştirdiği zamandır. Önceki bilgilere güvenmek yerine, bildiklerimizi yeniden düzenleyerek ve bilinçli farkındalığımızın altında yeni bağlantılar kurarak yeni bakış açıları aramaya başlar. Bu yüzden içgörüler birdenbire ortaya çıkıyormuş gibi görünür; çünkü beyin perde arkasındaki işini çoktan tamamlamıştır. Sonuçta durumu algılama şeklimiz dönüşür ve o tatmin edici ‘işte şimdi jeton düştü!’ anıyla baş başa kalırız. (…)
İçgörüler, hem öznel hem de sinirsel düzeyde geleneksel çözümlerden farklıdır. Geleneksel çözümler, bir denklemi çözdüğünüzde olduğu gibi, bilgilerin parçalanması ve sıralanması gibi, metodik, bilinçli bir analitik düşünme süreciyle karakterize edilir. Buna karşılık, ‘işte bu!’ anlarında insanlar çözümlere ulaşma konusunda kontrolden yoksundur; içgörülerine ulaşmalarını sağlayan sürecin farkında değildirler ve bunu tarif edemezler.” (…)
Yazar, insanların öğrenme bağlamlarında bu içgörü anlarından keyif aldığını ve içgörü yoluyla ulaşılan çözümleri daha iyi hatırladığını söylüyor: “İçgörüler olumlu duyguları uyandırmanın yanı sıra bilgimizin ufuklarını genişletir ve bazen tamamen yenilikçi bir şey yaratır. (…)
Peki, bir şekilde içgörü kazanma olasılığını artırabilir miyiz? Evet, kim olduğunuzdan bağımsız olarak ani bir içgörü deneyimleme şansınızı bilinçli olarak artırmanın yolları vardır. Dahası, ‘işte bu!’ anları sadece zor bir bilmeceyi çözmek gibi entelektüel problemlerle sınırlı değildir. Geçmişinizin bugününüzü nasıl etkilediğini anlamak gibi kişisel sorunlara da uygulanabilirler. (…)
Hazırlık aşaması
Çıkmaza girin!
İçgörünün ne kadar olağanüstü olduğunu göz önünde bulundurunca, ona ulaşmanın da eşit derecede olağanüstü bir şey gerektirdiğini düşünebilirsiniz. Ama ille de böyle olmak zorunda değil. İçgörü elde etmek için en önemli koşulu belirlemem istenseydi, bunun bir çıkmaza girdiğiniz an olduğunu söylerdim, yani bir sorunu çözmenin tüm geleneksel yollarını tükettiğiniz ve sıkışıp kaldığınız an. İncelemeler, bir çıkmazın içgörünün en sık bildirilen özelliklerinden biri olduğunu gösteriyor, bu da bir çıkmaza girdiğinizde, aksi duruma göre daha fazla içgörü elde etmenizin muhtemel olduğu anlamına geliyor. Bir çıkmazı olduğu gibi kabul ederek, içgörüye giden yolu açmaya yardımcı olacak umut ve eylemlilik duygusu deneyimleyebilirsiniz.
Olumlu bakmaya devam edin
Bir dahaki sefere bir çıkmaza girdiğinizde, sinirlenmek yerine sakinleşmeye çalışın ve sıkıştığınızı bilinçli bir şekilde kabul edin. Bu gelişme için minnet duyun, çünkü ‘işte bu!’ anına giden yolda ilk adımınızı attınız. İçgörü için umut edin, içgörüye ulaşmaya hazır olun ve içgörü deneyimleyeceğinizi öngörün! (…) Birçok çalışma, olumlu ruh halinin çözüme ulaşma olasılığını artırabileceğini gösteriyor. Üzgünseniz, sorununuza yönelik belirli bir yaklaşıma odaklanmaya eğilimli olursunuz ve sonunda onun etrafında daireler çizersiniz. İyi bir ruh halinde olduğunuzda, dikkatiniz konudan konuya daha özgürce akar ve bu da ‘ilişkisel düşünme’yi geliştirir, yani farklı fikirler arasındaki bağlantıları görürsünüz. Sonuçta yeni bağlantılar ve ‘işte bu!’ anları ortaya çıkar.
Yeni bilgilerin peşine düşün
Bir sorunu doğrudan çözememenizin nedeni, çoğunlukla geçmişte başarılı olduğu kanıtlanmış, alışkanlık haline gelmiş zihinsel kısayollarınıza güvenmenizdir. Sanki beyniniz, olası çözümler veri tabanını kullanarak sorunu çözmeye çalışıyormuş gibidir. Çıkış yolu bulmak için zihinsel veri tabanınıza yeni bilgiler eklemeniz gerekebilir. Yoğun keşif çalışması için birkaç saat ayırın: Kapsamlı bir araştırma yapın, durumunuza uygulanabilir her türlü kaynağı toplayın ve entelektüel yorgunluk hissedene kadar dikkatlice inceleyin. (…) Bu sayede beyniniz tüm gerekli bilgileri soyutlayacak ve noktaları birleştirecektir. (…)
Örnek vermek gerekirse, yaratıcı çıkmaz içindeki bir sanatçı olduğunuzu hayal edin. Şimdi çevrimiçi sergileri ve dijital galerileri keşfetme, ilginizi çeken belirli temaları veya teknikleri (özellikle de aşina olmadığınız) inceleme, bazı stillerin arkasındaki tarih ve kavramsal fikirler hakkında okuma, sanat alanınızla ilgili bir podcast dinleme ve bulduğunuz yeni bilgileri toplayıp notlar almanın zamanı. Tüm bunlardan sonra durun ve beyninizi kuluçka dönemi boyunca yalnız bırakın.
Kuluçka aşaması
Ertesi güne bırakın
Kuluçka, sorunu bir kenara bırakıp beyninizin bilinçli bir çaba göstermeden üzerinde çalışmaya devam etmesine izin vermeniz gereken zaman dilimini ifade eder. (…) Çalışmalar, uyumanın veya kendinizi başka bir aktiviteye kaptırmanın, içgörüleri zahmetsizce uyandırmaya yardımcı olabileceğini gösteriyor. Uyurken, beyin gün içinde edinilen bilgileri işler; böylece gereksiz bilgi parçalarını çıkarır ve yalnızca gerekli olanları bırakırsınız.” (…)
Farklı aktiviteler yapın
Yazar, gün içinde odak noktanızı kısa süreliğine başka bir göreve yönlendirmenin de benzer şekilde faydalı olabileceğini, beyninize bilgiyi işlemek ve yeniden bağlam oluşturmak için alan tanıyacağını söylüyor: “2019’da, Kaliforniya Üniversitesi’nden Shelly Gable ve ekibi profesyonel yazarlardan ve fizikçilerden içgörülerinin nerede ve ne zaman ortaya çıktıklarına dair kayıt tutmalarını istedi. Araştırmacılar, katılımcıların işleriyle tamamen alakasız görevlerle meşgulken (özellikle duş alma, bulaşık yıkama veya sadece yürüme gibi hafif-orta düzeyde meşguliyet gerektiren görevler) içgörülerinin %20’sinin ortaya çıktığını buldular. Bunu da zihinsel gezinme durumuna bağladılar: Düşünceleriniz amaçsızca bir konudan diğerine kaydığında, bazen beklenmedik bağlantılar ortaya çıkar. Bu nedenle, çalışma alanınız yaratıcı veya yenilikçi düşünme gerektiriyorsa, zihinsel gezinmeye kasıtlı olarak biraz zaman ayırmak faydalı olabilir.
Açık fikirliliği geliştirin
Bir sorunu ertesi güne bırakıp zihninizi bilinçli olarak ondan uzaklaştırmanın yanı sıra bilinçli olarak açık fikirliliğinizi de besleyebilirsiniz. Bu, dikkat esnekliğinizin arttığı ve düşünceleriniz üzerindeki kontrolünüzün azaldığı bir duruma ulaşmanıza yardımcı olacaktır. (…) Bunu yapmak için, günlerinizin ve görevlerinizin birbirinden ayırt edilemez hale geldiği aşırı tekrarlayan rutinlerden ve sürekli olarak sizinle aynı fikirdeki insanlarla dolu, aşırı planlı çalışma ortamlarından kaçının. Örneğin, günün farklı bir saatinde çalışmayı, sosyal etkileşimlerde bulunmayı, seyahat etmeyi, disiplinler arası konuları keşfetmeyi, beyin fırtınası yapmayı veya sadece kendinize sezginize daha sık güvenmenizi hatırlatmayı düşünebilirsiniz. (…)
İçgörü aşaması
Dikkatinizi içe döndürün
Beyninize sorununuz üzerinde bilinçaltı düzeyde çalışması için yeterli fırsat verdiğinizde, çözümün aklınıza gelme olasılığını artırmak için atabileceğiniz bazı ek adımlar vardır. Bunlardan biri yönlendirilmiş kendi üzerine düşünmedir. Sadece düşüncelerinizi ve hislerinizi gözlemlemeyi ve düşüncenizi geliştirmeyi amaçlayan soruları aktif olarak kendinize sorun: Örneğin, Ne düşünüyorum? Neden böyle düşünüyorum? Nerede yanılıyor olabilirim?
Meditasyon yapın
Yönlendirilmiş kendi üzerine düşünmenin öne çıkan yöntemlerinden biri meditasyondur. Meditasyon ve farkındalık uygulamalarının bilişsel esnekliği ve yaratıcılığı artırdığı biliniyor. (…) Bu şekilde, zihninizin nasıl çalıştığını daha iyi anlayacak ve daha önce gizli kalmış eğilimleri, ilişkileri veya kısayolları fark edeceksiniz. Araştırmalar daha uzun meditasyon seanslarının zihinsel atılımlara daha elverişli olan derin bir konsantrasyon durumunu uyandırma olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Hataları başkalarına anlatarak ayıklayın
Sorununuzu kendi kendinize kapsamlı bir şekilde açıklamanız, olası kör noktaları ve hataları belirlemenize ve daha önce farkında olmadığınız bir çözümü ortaya çıkarmanıza yardımcı olabilir. Bu ilke, başka insanlarla konuşurken (size soru sorabilecekleri için) daha da etkili bir şekilde kullanılabilir. Diyelim ki karakterlerinizin belirli bir senaryoda nasıl tepki vermesi gerektiğini görmekte zorlanan bir yazarsınız. Bir arkadaşınızı arayıp karakterlerinizin kişiliğini ve davranışlarını tanımlayan arka planı ve içsel mantığı ortaya koyabilirsiniz. Karakterlerinizin psikolojisine derinlemesine inerek, atacakları en makul eylem yoluna dair fikir edinebilirsiniz.
Yakalayın ve doğrulayın
Bazen, özellikle de gece vakti, içgörüler gelip geçebilir. Not alarak bunları hemen yakalamak çok önemlidir. Unutmayın, içgörülerinizi daha sonra hatırlayacağınız konusundaki özgüveniniz çoğu zaman yanıltıcıdır, bu nedenle onları hatırlayabildiğinizden emin olsanız bile ‘işte bu!’ anlarınızı kaydetmeniz önemlidir.
Ayrıca, ani içgörülerin yanıltıcı olabileceğinin farkında olun. Araştırmaların, içgörülerin daha kademeli bir düşünce süreciyle ulaşılanlardan daha doğru bir çözüm sunma olasılığının daha yüksek olduğunu gösterdiği doğrudur. Ancak bu tür atılımlara eşlik eden coşku, şişirilmiş bir özgüven duygusuna yol açabilir ve önyargıları tetikleyebilir. Bunun farkında olmak ve içgörülerinizi soğukkanlılıkla doğrulamak önemlidir. (…)”
Bu yazı ilk kez 13 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.