Bit(e)meyen ilişkiler

İnsan bazen yürümediğini veya kendisine iyi gelmediğini bilse de inatla bir ilişkiyi yürütmeye çalışır. Bu ısrarın ardında hangi korkular vardır? Bize zarar veren bu ilişkileri nasıl bitiririz? Prof. Dr. Aslıhan Dönmez yazdı.

Bazı ilişkiler bitmez daha doğrusu bitemez. Üstelik bitmesi gerekirken bitemez. Uzatmalar oynanır. Çiftler bazen uzatmaları oynadıklarını bilirler. Bazen de kendilerine anlattıkları türlü masallar eşliğinde uzatmaları oynadıklarını fark etmeden ilişkinin içinde kalırlar.

Siz de şöyle bir hayatınıza baktığınızda büyük ihtimalle yürümediğini ve/veya size iyi gelmediğini bildiğiniz halde inatla bir ilişkiyi yürütmeye çalıştığınızı görebilirsiniz. Belki de halen bitmesi gerektiği halde bit(e)meyen bir ilişkinin içindesiniz.

Çeşitli gerekçeleri vardır bitmeyen ilişkilerin. Bu yazıda bu gerekçeleri birlikte gözden geçirelim istiyorum. Yazının ilk kısmında ilişkilerde uzatmaları oynamanın olası nedenlerini, ikinci kısmında ise bir türlü bitemeyen bir ilişkiyi bitirmenin yollarını anlatıyorum.

İlişkilerin bitmesine engel olan korkular

Bu korkuların başında ayrılığın tetikleyeceği yas tepkisinden korkma vardır. Yas sadece ölen birinin ardından değil, her türlü kayıp yaşantısının ardından yaşanan bir süreçtir.  Ayrılık da bir kayıp yaşantısıdır ve bir yas tepkisine yol açar. Yas süreci kolay bir süreç değildir. İçinde birçok olumsuz duygu barındırır. Üzüntü, hayal kırıklığı, değersizlik, yalnızlık, çaresizlik, haksızlık, öfke, özlem, suçluluk, pişmanlık, acı bu duygulardan bazılarıdır. Kişi bu duyguların ağırlığından korktuğu için ayrılıktan kaçınabilir.

Ayrılıktan kaçınmaya yol açan bir diğer korku, belirsizlik karşısında yaşanan korkudur. Bir ilişkinin bitmesi belirsizliğin başlaması demektir. Ve zihnimiz belirsizliği sevmez. Belirsizliğin boşluğunu sorularla, sorgulamalarla, planlarla kapamaya çalışır. Bu sorulardan bazıları ayrılık ve yalnızlık sürecinin nasıl geçeceğiyle ilgili olabilir. Acaba yeni birini bulabilecek miyim? Tekrar sevebilecek miyim? Yalnızlık sürecinde zorlanacak mıyım? Onu özleyecek miyim? Pişman olacak mıyım? Mutlu olacak mıyım? Belirsizlikle ilgili benzer sorular karşıdaki kişi için de geçerli olabilir. Acaba beni özleyecek mi? Pişman olacak mı? Birini bulacak mı? Onu benden çok sevecek mi? Mutlu olacak mı?

İlişkilerin, özellikle de uzun sürmüş olan ilişkilerin getirdiği bir rahatlık da vardır. Tanıdık, bildik, alışıldık olanın rahatlığıdır bu. Kahvenizi nasıl içtiğinizi anlatmak zorunda değilsinizdir. Olaylara verdiğiniz tepkilerin geçmiş kökenlerini uzun yol arkadaşınız bilir. Kendinizi tekrar tekrar anlatmanıza gerek yoktur. Benzer şekilde siz de onun ruhunun her köşesini bilirsiniz. İlişkide bir belirsizlik yoktur. Her şey, rahatsız olsa dahi, yerli yerindedir. Ayrılık tüm bu bildik düzenin alt üst olması demektir ve bu nedenle korkutucu olabilir.

Çoktan bitmesi gereken bir ilişkiyi sürdürmeye neden olan bir diğer korku, yalnızlık korkusudur. Yalnızlık birçokları için zorlayıcı bir tecrübedir. İnsan ruhu özünde tekliği sevmez. Başka ruhlara ilişmek ister. Eşini arar durur, bulamazsa huzursuz olur. Eğer bir ötekiyle doyum sağladığımız, kendimizi güvende hissettiğimiz, gönlümüzün yayların benzer frekanslarda titreştiği, tam anlamıyla iliştiğimiz bir ortaklık kurabilirsek kendimizi daha iyi hissederiz. İşin içine aşk da girince keyfe doyum olmaz. Eşini bulmuş bir ruhun pencerelerinden neşeli, huzurlu, ritmik bir melodi taşar.  Yalnız kalan ruh, hele de daha önce bahsettiğim o melodiyle bir süre titreşmişse, sudan çıkmış balığa döner. Çünkü cenneti bilir ve özler. Cenneti bilen birinin tekrar yalnızlığın o sessiz ve soğuk koridorlarına dönmesi korkutucudur. Kapıyı çaldığında açan birilerinin olmaması, içeri girdiğinde içerde onu karşılayan birinin olmaması, yatağında yanı başında derin soluk alıp veren birinin olmaması (hatta horlayan birinin olmaması) bunların varlığını daha önce deneyimlemiş bir kişiye ağır ve katlanılmaz gelebilir. Ve kişi sırf bu nedenle bile çoktan uzatmaların oynandığı kötü bir ilişkiyi bitiremeyebilir.

Bazen yalnızlık beraberinde başka korkular da getirir. Kişi bu ilişkiyi bitirirse başka birini daha bulamamaktan ve yalnız kalmaktan korkabilir. Eski çekiciliğinin kalmadığı, tekrar birine güvenemeyeceği, diğeri kadar seveceği birini bulamayacağı gibi düşünceler yalnız kalma korkusunu besleyebilir.

Batık bedel psikolojisi

Batık bedel her ne kadar ekonomiden ve iş yönetiminden gelen bir terim olsa da insan ilişkilerinde ilişkiyi bitirememe nedeninin güzel açıklamaktadır. Sebep olduğu bedel artık kazandırdıklarını aşmış olsa da bir süredir yapılan bir yatırımı geri çekememek anlamına gelir.

İlişkilere de bir yatırım yaparız. Bu yatırım zaman, emek, para, sevgi yatırımı olabilir. En azından bir dönem bunun akıllıca bir yatırım olduğuna karar vererek bu yatırımı yapmışızdır. Fakat bitirilemeyen ilişkilerde kişi, bunun artık bir fayda sağlamayacak bir yatırım olduğunu idrak etmiş olmasına rağmen, bu zamana kadar yaptığı yatırımı geri çekemediği için ilişkiyi devam ettirebilir.

Kaygılı bağlanma

Bir ilişkinin ömrünü tüketmesine rağmen devam etmesinin bir diğer olası nedeni de kaygılı bağlanma örüntüsüdür.

Kaygılı bağlanan kişiler ilişkilerde yoğun bir reddedilme ve terk edilme korkusu yaşarlar. Duygusal enerjilerinin çoğunu ilişkiye ve partnerlerine yönlendirirler. Partnerlerinin davranışları, duygudurumu, söyledikleri hakkında aşırı hassas bir tutumları vardır. İlişkinin biteceğine dair en ufak bir ipucu görürlerse terk edilme korkuları tetiklenir.

Kaygılı bağlanan kişiler ilişkilerinin biteceğini sezdiklerinde aşırı kontrolcü ve baskıcı bir tavır içine girebilirler. İlişki hakkında takıntılı düzeyde düşünsel ve davranışsal bir uğraş geliştirip ısrarcı bir tutum gösterebilirler. Partneri cevap vermediği halde 50 kere arayıp destan uzunluğunda yazılı mesajlar gönderebilirler. Adeta partnerlerine yapışırlar. Çünkü onlar için bir ilişkinin bitmesi dünyanın sonunun gelmesi gibidir. Yok olmak anlamına gelir. Hiçliğin başlangıcıdır. İlişki biterse içlerindeki dipsiz kuyuya düşecek gibi hissederler. Varlıkları bu ilişkinin sürmesine bağlı gibidir. Dolayısıyla ilişki ne pahasına olursa olsun kaybedilmemelidir. Bu kaybı yaşamamak için girdikleri aşırı uğraş ilişkiyi bitemez hale getirebilir.

Eş bağımlılık

Eş bağımlılığın İngilizce karşılığı olan codependency aslında ilk olarak alkol veya madde bağımlılığı olan kişilerin partnerlerini tanımlamak için geliştirilmiş bir kavramdır. Günümüzde sadece bağımlıların partnerleri için değil bir yönüyle problemli, yardıma ve desteğe muhtaç kişilerin partnerleri için de kullanılan bir terim haline gelmiştir.

Tanım olarak eş bağımlı başka bir kişinin davranışlarının kendisine etkilemesine izin veren ve bu kişinin davranışlarını kontrol etme konusunda takıntılı bir tutum geliştirmiş kişidir. Diğer kişi bir çocuk, bir erişkin, bir sevgili, bir kardeş, bir ebeveyn, bir aile büyüğü, bir arkadaş, bir iş ortağı olabilir. Genellikle bu diğer kişi bir yönüyle ve bir sebeple eş bağımlıyı etkileyen problemli bir davranış örüntüsüne sahiptir. Eş bağımlı bu davranışın kendisini etkilemesine izin verir (ve hatta bazen bu davranışı ortaya çıkaracak manipülasyonlarda bulunur) ve sonra da ötekinin bu davranışını kontrol etmek için takıntılı bir sürecin içine girer. Bu takıntılı sürecin içerisinde diğer kişi istemese dahi ona yardım etme çabası, ona sürekli bir bakım verme davranışı, onun adına işleri halletme girişimleri, onun alması gereken sorumlulukları üstlenme, onun aşağılayıcı davranışlarına göz yumma, sınırın ihlal edilmesine izin verme gibi davranışlar bulunur. Adeta bir “yardım etme” bağımlısı gibi düşünebilirsiniz eş bağımlıyı. Bu nedenle de çoğunlukla yardıma ve/veya bakıma ihtiyacı olan, bir yönüyle problemli kişileri kendilerine eş, arkadaş olarak seçme eğilimindedirler.

Üstelik eş bağımlı kişi bu davranışları kendinden ödün vererek, kendi istek ve ihtiyaçlarını hiçe sayarak yapar. Aslında eş bağımlıları kendinden başka herkese yardım etmeye çalışan kişiler gibi düşünebilirsiniz. Eş bağımlıların diğer kişiye endeksli bir iç ve dış dünyaları vardır. Bu nedenle öteki bir nedenle ortadan kaybolursa sudan çıkmış balığa dönerler. Zamanları ve hayatları ile ilgili ne yapacaklarını bilemezler. Boşluğa düşerler. Hayat tüm anlamını yitirir. Çünkü eş bağımlı kendine diğer kişiden bağımsız bir hayat kurmamıştır. İşte bu nedenle eş bağımlıların ilişkileri bir türlü bit(e)mez.

Başka kişilerin de ayrılıktan olumsuz etkileneceğini düşünme

Ayrılık bazen iki kişiden fazla kişiyi etkiler. Kişi bu ayrılıktan etkilenecek diğer insanları düşünerek ayrılıktan kaçınabilir. Özellikle de bu kişiler onun sorumluluğu altında ise bu durum daha da zorlayıcı olabilir.

Örneğin; aslında çoktan bitmesi gereken, uzatmaların oynandığı birçok evliliğin sürmesinin nedeni çocukların varlığıdır. Eşler boşanmalarından çocukların olumsuz etkileneceğini düşündükleri için evliliklerini sürdürebilirler.

Özgüvene olumsuz etkisi

Bir ilişkiyi başlatmak ve sürdürmek elbette ki bir uğraş gerektirir. Öncelikle o kişiyi bulmak, potansiyel adaylar arasında zamanı, emeği ve sevgiyi yatırmaya değecek kişiyi doğru seçmek, o kişiyle eğrisiyle doğrusuyla, iyi günde kötü günde derinlikli bir ilişki yaşamak, hatta bu ilişkiyi bir evliliğe kadar götürmek, o evliliği hayat mücadelesi gölgesinde ve telaşında yıllarca sürdürmek… Tüm bunlar doğrusu zor zanaattır. Çok fazla emek, gözyaşı, fedakârlık gerektirir. Eğer kişi bir ilişkide olmayı ve bu ilişkide kalmayı bir “başarı” gibi görüyorsa ve özgüveni büyük ölçüde bu başarıya bağlıysa, ilişki bittiğinde özgüveni yıkılabilir.

Örneğin, bir ilişkiyi evliliğe kadar götüremediği için kendini başarısız olarak etiketleyebilir. Veya bir evliliğini sürdüremeyip bitirmeyi başarısızlık olarak görebilir. Bitirmeyi başarısızlık olarak gördüğü için başarısız olmamak adına ilişkide uzatmaları oynayabilir.

Bit(e)meyen ilişkileri bitirmenin yolları

Çoktan bitmesi gereken ilişkilerin bitmemesine neden olan sebepleri gözden geçirdik. Bunların birden fazlasının bir arada olabileceğini de unutmayın. Nedeni ne olursa olsun yapmanız gereken korkunuzun üzerine gitmek yani bitemeyen ilişkinizi bitirmek olacak. Bu süreci kolaylaştırabileceğini düşündüğüm bazı önerileri aşağıdaki satırlarda bulabilirsiniz.

Ayrılıktan kaçınmanıza neden olan düşüncelerinizi bulun ve alternatif bakış açıları geliştirin

Yazıyı okurken sizin hangi nedenlerle bu ilişkiyi sürdürdüğünüzü bulduğunuzu tahmin ediyorum. Bulduğunuz nedenlerle ilgili düşüncelerinizi tespit edin. Örneğin; ayrılığın tetikleyeceği yas tepkisinden korkmanıza neden olan düşünceniz “Ayrılırsam çok üzülürüm ve bu üzüntüye katlanamam” olabilir. Bu tarz düşüncelerinizi bulduktan sonra bazı akıllıca sorular eşliğinde bu düşüncelerinizin gerçekçi, mantıklı, işlevsel olup olmadığını değerlendirin. Kendinize sorabileceğiniz akıllıca soru örnekleri şunlardır:

  • Ayrılırsam neyin olacağından korkuyorum?
  • Bu korkum gerçekçi mi? Yani gerçek hayatta bu durumun gerçekleşme ihtimali var mı?
  • Peki gerçekleşmeme ihtimali var mı?
  • Başka hangi ihtimaller var?
  • Diyelim ki korkum gerçek oldu. Bu durumla baş edebilir miyim? Bu, gerçekten dünyanın sonu olur mu?
  • Bu durumda neyin gerçekleşme ihtimali en fazla? Yani en olası ihtimal ne?
  • Bu düşüncemi destekleyen kanıtlar neler?
  • Bu düşüncemi desteklemeyen kanıtlar neler?
  • Yakın bir arkadaşım aynı durumda olsa ve böyle düşünse ona ne derdim?

Bu soruların cevapları sayesinde kendinize yeni ve daha gerçekçi düşünceler oluşturabilirsiniz. Bu yeni düşüncelere alternatif düşünceler denir. Bir önceki örnekten devam edecek olursam; “Ayrılırsam çok büyük üzüntü yaşarım ve bu üzüntüye katlanamam” düşüncesinin alternatif düşüncesi “Üzüntü yas sürecinin getirdiği bir duygudur ve yaşanmalıdır. Daha önce katlanamadığım bir üzüntüm olmadı. Her üzüntü bir gün biter” olabilir.

Ayrılmanın ve ayrı kalmanın yolları

Ayrılmak için yapacağınız şey elbette harekete geçmektir. Nasıl bir ayrılık yapmak istediğiniz size kalmış. İster uzun ve günler süren bir konuşmayla, ister tek kelimelik bir mesajla. Bunun diğerinden daha etkili veya kolay bir yolu yoktur. Size ve ilişkinize neyin yakıştığını düşünüyorsanız o şekilde ayrılık girişiminde bulunmanızı öneririm.

Ayrılık konuşmasını yaptıktan sonra her şey bitmiyor. Özellikle bu yazıda bahsettiğim gibi bir şekilde uzamış bir ilişkideki organik bağları koparmak elbette zaman alacaktır. Örneğin; karşı tarafın bu haberi sindirmesi ve kabullenmesi bir süreç alacaktır. Kabullense bile ortak yaşam alanları, ortak bütçeler gibi organik bağların kesilmesi zaman alacaktır. Bu süreç içerisinde sabırlı ve kararlı olmak konusunda zorlanabilirsiniz. Hatta zaman zaman kafanız karışıp korkularınız depreşebilir ve tekrar bir araya gelmek isteyebilirsiniz. Bu bocalama doğaldır, çoğunlukla da olur. Ama ilişki tekrar başladığında eğer kişiler kendileriyle ilgili gerekli değişimi yapmamışlarsa tekrar ayrılık durağına gelmeleri kaçınılmazdır. Dolayısıyla özellikle ilişkiyi çıkmaza sokan konular her neyse, sizde veya onda bu açıdan bir değişiklik yoksa ayrılık konusunda kararlı davranmanız tekrar tekrar yıpranmanızı (ve yıpratmanızı) önleyecektir.

Ayrılığı tam olarak gerçekleştirmeyi başarırsanız bir yas sürecinin başladığını göreceksiniz. Daha önce de belirttiğim gibi yas sadece ölen birinin arkasından yaşanan bir süreç değildir. Tüm kayıplar sonrasında yas süreci yaşanır ve hatta yaşanmalıdır. Yaşanmazsa ve yas akıtılmazsa ruhun içinde birikir, ruh iltihaplanır ve durum depresyona dönüşebilir. O nedenle bırakın yasınızı aksın. “Acımadı ki” deyip geçmeyin. Yas süreciyle gelen olumsuz duygu ve düşüncelerinizi kendinizle ve/veya güvendiğiniz bir yakınınızla paylaşın. Özellikle ne oldu ne bitti kısmından çok kendinizi nasıl hissettiğinizi, neler düşündüğünüzü, hayatınızda ne gibi değişiklikler olduğunu paylaşın. Paylaşmak yasın akmasını kolaylaştıracaktır.

Ayrılık sürecindeki yasın uzamasına ve karmaşıklaşmasına neden olan durumlardan biri de o kişi hakkındaki bilgi ve iletişim kaynaklarını açık tutmaktır. Sosyal medyadan onu ‘stalk’lamak, ortak arkadaşlar kanalıyla ondan haber almak veya ara ara mesajlar atmak gibi davranışlardan kaçınmanızı öneririm. Eğer bir nedenle iletişim halinde olmak zorundaysanız kurduğunuz iletişimin sadece o nedenle sınırlı kalmasına dikkat edin. Örneğin; eğer ayrıldığınız kişi çocuğunuzun diğer ebeveyniyse kurduğunuz iletişim sadece çocuğu ilgilendiren konularla sınırlı kalsın. Eğer iş ortağı iseniz veya aynı işyerinde çalışıyorsanız sadece iş ile ilgili iletişim kurun. Onun sizinle ortak olmayan diğer yaşam alanlarıyla ilgili bilgi almayın, siz de kendi diğer yaşam alanlarınızla ilgili ona bilgi vermeyin. Aksi takdirde yas süreci gereksiz uzar, kafalar karışır, ruhunuz rendelenir.

Ayrı kalma halini sürdürmek için yaşamınızı tekrar zenginleştirin. Özellikle uzamış ve bitememiş ilişkiniz nedeniyle ihmal ettiğiniz yaşam alanlarını tekrar harekete geçirin. Örneğin; uzun süredir aramadığınız dostlarınızı arayın, ertelediğiniz eğitimlere gidin, unuttuğunuz hobilerinize geri dönün veya yeni hobiler edinin. Yaşamın diğer alanları ne kadar renkli ve tatmin edici olursa ayrılık nedeniyle yaşayacağınız yasın şiddeti o kadar hafif olacaktır.

Fakat burada sizlere önerim “Çivi çiviyi söker” misali hızlıca yeni bir gönül ilişkisi arayışına girmemenizdir. Yas süreci en azından sonuna yaklaşmadan, yaralarınız kapanmadan, kendi problemlerinizi çözmeden yaralarınıza merhem olsun diye başlayacağınız bir ilişki sağlıklı olmayacaktır. Gönlünüze biraz dinginleşmesi, dinlenmesi ve sakinleşmesi için zaman tanıyın.

Unutmayın, zaman her şeyin ilacı.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 29 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.

Aslıhan Dönmez
Aslıhan Dönmez
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez - Psikiyatri uzmanı ve nörobilim doktoru. Çalışma alanları kaygı bozuklukları, depresyon ve yeme bozuklukları. Uzmanlık alanı Bilişsel Davranışçı Terapi. Halen Boğaziçi Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Bit(e)meyen ilişkiler

İnsan bazen yürümediğini veya kendisine iyi gelmediğini bilse de inatla bir ilişkiyi yürütmeye çalışır. Bu ısrarın ardında hangi korkular vardır? Bize zarar veren bu ilişkileri nasıl bitiririz? Prof. Dr. Aslıhan Dönmez yazdı.

Bazı ilişkiler bitmez daha doğrusu bitemez. Üstelik bitmesi gerekirken bitemez. Uzatmalar oynanır. Çiftler bazen uzatmaları oynadıklarını bilirler. Bazen de kendilerine anlattıkları türlü masallar eşliğinde uzatmaları oynadıklarını fark etmeden ilişkinin içinde kalırlar.

Siz de şöyle bir hayatınıza baktığınızda büyük ihtimalle yürümediğini ve/veya size iyi gelmediğini bildiğiniz halde inatla bir ilişkiyi yürütmeye çalıştığınızı görebilirsiniz. Belki de halen bitmesi gerektiği halde bit(e)meyen bir ilişkinin içindesiniz.

Çeşitli gerekçeleri vardır bitmeyen ilişkilerin. Bu yazıda bu gerekçeleri birlikte gözden geçirelim istiyorum. Yazının ilk kısmında ilişkilerde uzatmaları oynamanın olası nedenlerini, ikinci kısmında ise bir türlü bitemeyen bir ilişkiyi bitirmenin yollarını anlatıyorum.

İlişkilerin bitmesine engel olan korkular

Bu korkuların başında ayrılığın tetikleyeceği yas tepkisinden korkma vardır. Yas sadece ölen birinin ardından değil, her türlü kayıp yaşantısının ardından yaşanan bir süreçtir.  Ayrılık da bir kayıp yaşantısıdır ve bir yas tepkisine yol açar. Yas süreci kolay bir süreç değildir. İçinde birçok olumsuz duygu barındırır. Üzüntü, hayal kırıklığı, değersizlik, yalnızlık, çaresizlik, haksızlık, öfke, özlem, suçluluk, pişmanlık, acı bu duygulardan bazılarıdır. Kişi bu duyguların ağırlığından korktuğu için ayrılıktan kaçınabilir.

Ayrılıktan kaçınmaya yol açan bir diğer korku, belirsizlik karşısında yaşanan korkudur. Bir ilişkinin bitmesi belirsizliğin başlaması demektir. Ve zihnimiz belirsizliği sevmez. Belirsizliğin boşluğunu sorularla, sorgulamalarla, planlarla kapamaya çalışır. Bu sorulardan bazıları ayrılık ve yalnızlık sürecinin nasıl geçeceğiyle ilgili olabilir. Acaba yeni birini bulabilecek miyim? Tekrar sevebilecek miyim? Yalnızlık sürecinde zorlanacak mıyım? Onu özleyecek miyim? Pişman olacak mıyım? Mutlu olacak mıyım? Belirsizlikle ilgili benzer sorular karşıdaki kişi için de geçerli olabilir. Acaba beni özleyecek mi? Pişman olacak mı? Birini bulacak mı? Onu benden çok sevecek mi? Mutlu olacak mı?

İlişkilerin, özellikle de uzun sürmüş olan ilişkilerin getirdiği bir rahatlık da vardır. Tanıdık, bildik, alışıldık olanın rahatlığıdır bu. Kahvenizi nasıl içtiğinizi anlatmak zorunda değilsinizdir. Olaylara verdiğiniz tepkilerin geçmiş kökenlerini uzun yol arkadaşınız bilir. Kendinizi tekrar tekrar anlatmanıza gerek yoktur. Benzer şekilde siz de onun ruhunun her köşesini bilirsiniz. İlişkide bir belirsizlik yoktur. Her şey, rahatsız olsa dahi, yerli yerindedir. Ayrılık tüm bu bildik düzenin alt üst olması demektir ve bu nedenle korkutucu olabilir.

Çoktan bitmesi gereken bir ilişkiyi sürdürmeye neden olan bir diğer korku, yalnızlık korkusudur. Yalnızlık birçokları için zorlayıcı bir tecrübedir. İnsan ruhu özünde tekliği sevmez. Başka ruhlara ilişmek ister. Eşini arar durur, bulamazsa huzursuz olur. Eğer bir ötekiyle doyum sağladığımız, kendimizi güvende hissettiğimiz, gönlümüzün yayların benzer frekanslarda titreştiği, tam anlamıyla iliştiğimiz bir ortaklık kurabilirsek kendimizi daha iyi hissederiz. İşin içine aşk da girince keyfe doyum olmaz. Eşini bulmuş bir ruhun pencerelerinden neşeli, huzurlu, ritmik bir melodi taşar.  Yalnız kalan ruh, hele de daha önce bahsettiğim o melodiyle bir süre titreşmişse, sudan çıkmış balığa döner. Çünkü cenneti bilir ve özler. Cenneti bilen birinin tekrar yalnızlığın o sessiz ve soğuk koridorlarına dönmesi korkutucudur. Kapıyı çaldığında açan birilerinin olmaması, içeri girdiğinde içerde onu karşılayan birinin olmaması, yatağında yanı başında derin soluk alıp veren birinin olmaması (hatta horlayan birinin olmaması) bunların varlığını daha önce deneyimlemiş bir kişiye ağır ve katlanılmaz gelebilir. Ve kişi sırf bu nedenle bile çoktan uzatmaların oynandığı kötü bir ilişkiyi bitiremeyebilir.

Bazen yalnızlık beraberinde başka korkular da getirir. Kişi bu ilişkiyi bitirirse başka birini daha bulamamaktan ve yalnız kalmaktan korkabilir. Eski çekiciliğinin kalmadığı, tekrar birine güvenemeyeceği, diğeri kadar seveceği birini bulamayacağı gibi düşünceler yalnız kalma korkusunu besleyebilir.

Batık bedel psikolojisi

Batık bedel her ne kadar ekonomiden ve iş yönetiminden gelen bir terim olsa da insan ilişkilerinde ilişkiyi bitirememe nedeninin güzel açıklamaktadır. Sebep olduğu bedel artık kazandırdıklarını aşmış olsa da bir süredir yapılan bir yatırımı geri çekememek anlamına gelir.

İlişkilere de bir yatırım yaparız. Bu yatırım zaman, emek, para, sevgi yatırımı olabilir. En azından bir dönem bunun akıllıca bir yatırım olduğuna karar vererek bu yatırımı yapmışızdır. Fakat bitirilemeyen ilişkilerde kişi, bunun artık bir fayda sağlamayacak bir yatırım olduğunu idrak etmiş olmasına rağmen, bu zamana kadar yaptığı yatırımı geri çekemediği için ilişkiyi devam ettirebilir.

Kaygılı bağlanma

Bir ilişkinin ömrünü tüketmesine rağmen devam etmesinin bir diğer olası nedeni de kaygılı bağlanma örüntüsüdür.

Kaygılı bağlanan kişiler ilişkilerde yoğun bir reddedilme ve terk edilme korkusu yaşarlar. Duygusal enerjilerinin çoğunu ilişkiye ve partnerlerine yönlendirirler. Partnerlerinin davranışları, duygudurumu, söyledikleri hakkında aşırı hassas bir tutumları vardır. İlişkinin biteceğine dair en ufak bir ipucu görürlerse terk edilme korkuları tetiklenir.

Kaygılı bağlanan kişiler ilişkilerinin biteceğini sezdiklerinde aşırı kontrolcü ve baskıcı bir tavır içine girebilirler. İlişki hakkında takıntılı düzeyde düşünsel ve davranışsal bir uğraş geliştirip ısrarcı bir tutum gösterebilirler. Partneri cevap vermediği halde 50 kere arayıp destan uzunluğunda yazılı mesajlar gönderebilirler. Adeta partnerlerine yapışırlar. Çünkü onlar için bir ilişkinin bitmesi dünyanın sonunun gelmesi gibidir. Yok olmak anlamına gelir. Hiçliğin başlangıcıdır. İlişki biterse içlerindeki dipsiz kuyuya düşecek gibi hissederler. Varlıkları bu ilişkinin sürmesine bağlı gibidir. Dolayısıyla ilişki ne pahasına olursa olsun kaybedilmemelidir. Bu kaybı yaşamamak için girdikleri aşırı uğraş ilişkiyi bitemez hale getirebilir.

Eş bağımlılık

Eş bağımlılığın İngilizce karşılığı olan codependency aslında ilk olarak alkol veya madde bağımlılığı olan kişilerin partnerlerini tanımlamak için geliştirilmiş bir kavramdır. Günümüzde sadece bağımlıların partnerleri için değil bir yönüyle problemli, yardıma ve desteğe muhtaç kişilerin partnerleri için de kullanılan bir terim haline gelmiştir.

Tanım olarak eş bağımlı başka bir kişinin davranışlarının kendisine etkilemesine izin veren ve bu kişinin davranışlarını kontrol etme konusunda takıntılı bir tutum geliştirmiş kişidir. Diğer kişi bir çocuk, bir erişkin, bir sevgili, bir kardeş, bir ebeveyn, bir aile büyüğü, bir arkadaş, bir iş ortağı olabilir. Genellikle bu diğer kişi bir yönüyle ve bir sebeple eş bağımlıyı etkileyen problemli bir davranış örüntüsüne sahiptir. Eş bağımlı bu davranışın kendisini etkilemesine izin verir (ve hatta bazen bu davranışı ortaya çıkaracak manipülasyonlarda bulunur) ve sonra da ötekinin bu davranışını kontrol etmek için takıntılı bir sürecin içine girer. Bu takıntılı sürecin içerisinde diğer kişi istemese dahi ona yardım etme çabası, ona sürekli bir bakım verme davranışı, onun adına işleri halletme girişimleri, onun alması gereken sorumlulukları üstlenme, onun aşağılayıcı davranışlarına göz yumma, sınırın ihlal edilmesine izin verme gibi davranışlar bulunur. Adeta bir “yardım etme” bağımlısı gibi düşünebilirsiniz eş bağımlıyı. Bu nedenle de çoğunlukla yardıma ve/veya bakıma ihtiyacı olan, bir yönüyle problemli kişileri kendilerine eş, arkadaş olarak seçme eğilimindedirler.

Üstelik eş bağımlı kişi bu davranışları kendinden ödün vererek, kendi istek ve ihtiyaçlarını hiçe sayarak yapar. Aslında eş bağımlıları kendinden başka herkese yardım etmeye çalışan kişiler gibi düşünebilirsiniz. Eş bağımlıların diğer kişiye endeksli bir iç ve dış dünyaları vardır. Bu nedenle öteki bir nedenle ortadan kaybolursa sudan çıkmış balığa dönerler. Zamanları ve hayatları ile ilgili ne yapacaklarını bilemezler. Boşluğa düşerler. Hayat tüm anlamını yitirir. Çünkü eş bağımlı kendine diğer kişiden bağımsız bir hayat kurmamıştır. İşte bu nedenle eş bağımlıların ilişkileri bir türlü bit(e)mez.

Başka kişilerin de ayrılıktan olumsuz etkileneceğini düşünme

Ayrılık bazen iki kişiden fazla kişiyi etkiler. Kişi bu ayrılıktan etkilenecek diğer insanları düşünerek ayrılıktan kaçınabilir. Özellikle de bu kişiler onun sorumluluğu altında ise bu durum daha da zorlayıcı olabilir.

Örneğin; aslında çoktan bitmesi gereken, uzatmaların oynandığı birçok evliliğin sürmesinin nedeni çocukların varlığıdır. Eşler boşanmalarından çocukların olumsuz etkileneceğini düşündükleri için evliliklerini sürdürebilirler.

Özgüvene olumsuz etkisi

Bir ilişkiyi başlatmak ve sürdürmek elbette ki bir uğraş gerektirir. Öncelikle o kişiyi bulmak, potansiyel adaylar arasında zamanı, emeği ve sevgiyi yatırmaya değecek kişiyi doğru seçmek, o kişiyle eğrisiyle doğrusuyla, iyi günde kötü günde derinlikli bir ilişki yaşamak, hatta bu ilişkiyi bir evliliğe kadar götürmek, o evliliği hayat mücadelesi gölgesinde ve telaşında yıllarca sürdürmek… Tüm bunlar doğrusu zor zanaattır. Çok fazla emek, gözyaşı, fedakârlık gerektirir. Eğer kişi bir ilişkide olmayı ve bu ilişkide kalmayı bir “başarı” gibi görüyorsa ve özgüveni büyük ölçüde bu başarıya bağlıysa, ilişki bittiğinde özgüveni yıkılabilir.

Örneğin, bir ilişkiyi evliliğe kadar götüremediği için kendini başarısız olarak etiketleyebilir. Veya bir evliliğini sürdüremeyip bitirmeyi başarısızlık olarak görebilir. Bitirmeyi başarısızlık olarak gördüğü için başarısız olmamak adına ilişkide uzatmaları oynayabilir.

Bit(e)meyen ilişkileri bitirmenin yolları

Çoktan bitmesi gereken ilişkilerin bitmemesine neden olan sebepleri gözden geçirdik. Bunların birden fazlasının bir arada olabileceğini de unutmayın. Nedeni ne olursa olsun yapmanız gereken korkunuzun üzerine gitmek yani bitemeyen ilişkinizi bitirmek olacak. Bu süreci kolaylaştırabileceğini düşündüğüm bazı önerileri aşağıdaki satırlarda bulabilirsiniz.

Ayrılıktan kaçınmanıza neden olan düşüncelerinizi bulun ve alternatif bakış açıları geliştirin

Yazıyı okurken sizin hangi nedenlerle bu ilişkiyi sürdürdüğünüzü bulduğunuzu tahmin ediyorum. Bulduğunuz nedenlerle ilgili düşüncelerinizi tespit edin. Örneğin; ayrılığın tetikleyeceği yas tepkisinden korkmanıza neden olan düşünceniz “Ayrılırsam çok üzülürüm ve bu üzüntüye katlanamam” olabilir. Bu tarz düşüncelerinizi bulduktan sonra bazı akıllıca sorular eşliğinde bu düşüncelerinizin gerçekçi, mantıklı, işlevsel olup olmadığını değerlendirin. Kendinize sorabileceğiniz akıllıca soru örnekleri şunlardır:

  • Ayrılırsam neyin olacağından korkuyorum?
  • Bu korkum gerçekçi mi? Yani gerçek hayatta bu durumun gerçekleşme ihtimali var mı?
  • Peki gerçekleşmeme ihtimali var mı?
  • Başka hangi ihtimaller var?
  • Diyelim ki korkum gerçek oldu. Bu durumla baş edebilir miyim? Bu, gerçekten dünyanın sonu olur mu?
  • Bu durumda neyin gerçekleşme ihtimali en fazla? Yani en olası ihtimal ne?
  • Bu düşüncemi destekleyen kanıtlar neler?
  • Bu düşüncemi desteklemeyen kanıtlar neler?
  • Yakın bir arkadaşım aynı durumda olsa ve böyle düşünse ona ne derdim?

Bu soruların cevapları sayesinde kendinize yeni ve daha gerçekçi düşünceler oluşturabilirsiniz. Bu yeni düşüncelere alternatif düşünceler denir. Bir önceki örnekten devam edecek olursam; “Ayrılırsam çok büyük üzüntü yaşarım ve bu üzüntüye katlanamam” düşüncesinin alternatif düşüncesi “Üzüntü yas sürecinin getirdiği bir duygudur ve yaşanmalıdır. Daha önce katlanamadığım bir üzüntüm olmadı. Her üzüntü bir gün biter” olabilir.

Ayrılmanın ve ayrı kalmanın yolları

Ayrılmak için yapacağınız şey elbette harekete geçmektir. Nasıl bir ayrılık yapmak istediğiniz size kalmış. İster uzun ve günler süren bir konuşmayla, ister tek kelimelik bir mesajla. Bunun diğerinden daha etkili veya kolay bir yolu yoktur. Size ve ilişkinize neyin yakıştığını düşünüyorsanız o şekilde ayrılık girişiminde bulunmanızı öneririm.

Ayrılık konuşmasını yaptıktan sonra her şey bitmiyor. Özellikle bu yazıda bahsettiğim gibi bir şekilde uzamış bir ilişkideki organik bağları koparmak elbette zaman alacaktır. Örneğin; karşı tarafın bu haberi sindirmesi ve kabullenmesi bir süreç alacaktır. Kabullense bile ortak yaşam alanları, ortak bütçeler gibi organik bağların kesilmesi zaman alacaktır. Bu süreç içerisinde sabırlı ve kararlı olmak konusunda zorlanabilirsiniz. Hatta zaman zaman kafanız karışıp korkularınız depreşebilir ve tekrar bir araya gelmek isteyebilirsiniz. Bu bocalama doğaldır, çoğunlukla da olur. Ama ilişki tekrar başladığında eğer kişiler kendileriyle ilgili gerekli değişimi yapmamışlarsa tekrar ayrılık durağına gelmeleri kaçınılmazdır. Dolayısıyla özellikle ilişkiyi çıkmaza sokan konular her neyse, sizde veya onda bu açıdan bir değişiklik yoksa ayrılık konusunda kararlı davranmanız tekrar tekrar yıpranmanızı (ve yıpratmanızı) önleyecektir.

Ayrılığı tam olarak gerçekleştirmeyi başarırsanız bir yas sürecinin başladığını göreceksiniz. Daha önce de belirttiğim gibi yas sadece ölen birinin arkasından yaşanan bir süreç değildir. Tüm kayıplar sonrasında yas süreci yaşanır ve hatta yaşanmalıdır. Yaşanmazsa ve yas akıtılmazsa ruhun içinde birikir, ruh iltihaplanır ve durum depresyona dönüşebilir. O nedenle bırakın yasınızı aksın. “Acımadı ki” deyip geçmeyin. Yas süreciyle gelen olumsuz duygu ve düşüncelerinizi kendinizle ve/veya güvendiğiniz bir yakınınızla paylaşın. Özellikle ne oldu ne bitti kısmından çok kendinizi nasıl hissettiğinizi, neler düşündüğünüzü, hayatınızda ne gibi değişiklikler olduğunu paylaşın. Paylaşmak yasın akmasını kolaylaştıracaktır.

Ayrılık sürecindeki yasın uzamasına ve karmaşıklaşmasına neden olan durumlardan biri de o kişi hakkındaki bilgi ve iletişim kaynaklarını açık tutmaktır. Sosyal medyadan onu ‘stalk’lamak, ortak arkadaşlar kanalıyla ondan haber almak veya ara ara mesajlar atmak gibi davranışlardan kaçınmanızı öneririm. Eğer bir nedenle iletişim halinde olmak zorundaysanız kurduğunuz iletişimin sadece o nedenle sınırlı kalmasına dikkat edin. Örneğin; eğer ayrıldığınız kişi çocuğunuzun diğer ebeveyniyse kurduğunuz iletişim sadece çocuğu ilgilendiren konularla sınırlı kalsın. Eğer iş ortağı iseniz veya aynı işyerinde çalışıyorsanız sadece iş ile ilgili iletişim kurun. Onun sizinle ortak olmayan diğer yaşam alanlarıyla ilgili bilgi almayın, siz de kendi diğer yaşam alanlarınızla ilgili ona bilgi vermeyin. Aksi takdirde yas süreci gereksiz uzar, kafalar karışır, ruhunuz rendelenir.

Ayrı kalma halini sürdürmek için yaşamınızı tekrar zenginleştirin. Özellikle uzamış ve bitememiş ilişkiniz nedeniyle ihmal ettiğiniz yaşam alanlarını tekrar harekete geçirin. Örneğin; uzun süredir aramadığınız dostlarınızı arayın, ertelediğiniz eğitimlere gidin, unuttuğunuz hobilerinize geri dönün veya yeni hobiler edinin. Yaşamın diğer alanları ne kadar renkli ve tatmin edici olursa ayrılık nedeniyle yaşayacağınız yasın şiddeti o kadar hafif olacaktır.

Fakat burada sizlere önerim “Çivi çiviyi söker” misali hızlıca yeni bir gönül ilişkisi arayışına girmemenizdir. Yas süreci en azından sonuna yaklaşmadan, yaralarınız kapanmadan, kendi problemlerinizi çözmeden yaralarınıza merhem olsun diye başlayacağınız bir ilişki sağlıklı olmayacaktır. Gönlünüze biraz dinginleşmesi, dinlenmesi ve sakinleşmesi için zaman tanıyın.

Unutmayın, zaman her şeyin ilacı.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 29 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.

Aslıhan Dönmez
Aslıhan Dönmez
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez - Psikiyatri uzmanı ve nörobilim doktoru. Çalışma alanları kaygı bozuklukları, depresyon ve yeme bozuklukları. Uzmanlık alanı Bilişsel Davranışçı Terapi. Halen Boğaziçi Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x