Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi FDA, Kasım 2022’de hücre kültürlerinden üretilen tavuğun satışına onay verdi. Daha önce aynı koşullarda üretilen bir başka tavuk eti Singapur’da piyasaya çıkış izni almıştı. Dünyada onlarca şirket kök hücre çalışmaları, doku mühendisliği, üç boyutlu yazıcı teknolojisi alanlarından yararlanarak görünüm ve tat açısından kasaplarda satılan beyaz veya kırmızı etten farklı olmayan etler üzerinde çalışıyor. Ancak şimdiye dek hiçbiri dünyada bu tür çalışmalarda referans kurum olan FDA’dan onay almamıştı. Bu onay, sektörün ürünlerinin dünya genelinde kabul görmesinin yolunu açabilir.
Bu gelişme, hayvan hakları savunucuları, çevreciler, iklim aktivistleri ve gıda güvenliği konusunda kafa yoran pek çok kesimi heyecanlandırdı. Bunlardan biri olan Hong Konglu iklim ve çevre aktivisti yazar Sally Ho, neden laboratuvar etlerinin desteklenmesi gerektiğini 10 maddede özetleyen bir yazı kaleme aldı. Bölümler aktarıyoruz.
“Laboratuvarda yetiştirilmiş, kültürlenmiş, hücre bazlı gıda gibi terimler, herhangi bir hayvan öldürmeden hayvan eti veya yan ürünlerinin üretildiği kültür eti üreticiliği için kullanılan terimler. Bunlar bitki bazlı et alternatifi de değil, geleneksel hayvancılık yöntemleri yerine hücresel tarım ve doku mühendisliği kullanılarak biyoreaktörlerde1 (*) yetiştirilen gerçek hayvan etinden bahsediyoruz. Bazıları için bilim kurgu gibi gelebilir ama dünya genelinde çok sayıda şirket birkaç yıl içinde piyasaya sürmek için bu yöntem üzerinde çalışıyor. Bu nedenle bu yeni gıda teknolojisine yakından bakmanın zamanı geldi. Gıda bilimcilerin ve çevrecilerin kültür eti ve onun daha sağlıklı, daha güvenli ve daha sürdürülebilir bir gıda oluşturma potansiyeli konusunda neden bu kadar iyimser olduklarının bir özetini burada bulabilirsiniz.
1. Et için hayvan kesmek gerekmiyor
Her yıl yaklaşık 70 milyar hayvan gıda için yetiştiriliyor ve bunların çoğu endüstriyel çiftliklerde sıkışık, kirli ve berbat koşullarda yaşıyor.
Kültür eti, hayvanların kesilmesini gerektirmiyor. Bunun yerine anestezi altında yapılan küçük bir biyopsiyle bir hayvandan alınan hücreler kullanılarak laboratuvarlarda yetiştiriliyor. Bu sayede hayvana zulüm yapılmıyor. (Ama sonuçta et olduğu için veganlar ve vejetaryenlere uygun değil). Ayrıca bir sığırdan alınan hücrelerle yaklaşık 200 bin ton, yani 440 bin sığırdan alınabilene eşit miktarda et üretmek mümkün.
2. Hormon içermez
Temiz bir laboratuvar ortamında yetiştirilen kültür etleri, geleneksel et endüstrisinin çiftlik hayvanlarının büyümesini ve daha hızlı kilo almasını sağlamak için sıkça başvurduğu yapay büyüme hormonunu da içermez.
Sentetik östrojen ve testosteron, çiftlik hayvanlarında ve süt ineklerinde kullanılan en yaygın hormonlardır. Et endüstrisi tarafından finanse edilen araştırmalar, bu hormonların insan sağlığına risk oluşturmadığını ileri sürerken bu hormonlarla kanser arasında bir bağlantı olduğunu öne süren bağımsız çalışmalar da bulunuyor.
3. Antibiyotik içermez
Kültür ortamında tüm etler steril ortamda üretilir ve antibiyotik gerektirmez. Endüstriyel çiftliklerde yetiştirilen havanlar ise sıkışık ve kirli ortamda sık sık hastalandıkları için onlara bol miktarda antibiyotik veriliyor. Söz konusu çiftlikler çok sayıda salgın hastalığın da kaynakları olmuştur.
FDA’ya göre bugüne kadar üretilen tüm antibiyotiklerin yüzde 80’inden fazlası besi çiftliklerine satılıyor. Uzmanlar, 2000 ile 2018 yılları arasında çiftlik hayvanlarında hastalığa neden olan bakterilerde antibiyotik direnci oluşumunun üç kat arttığı ve bunun antibiyotiğe dirençli süper mikropların artışına yol açtığı konusunda uzun süredir uyarıyorlar.
4. Yerel gıda üretimini destekler
Kültür et tesisleri ve biyoreaktörler hemen hemen her yere inşa edilebilir. Bu nedenle et bir kıtadan diğerine taşınmak zorunda kalmaz. İç mekânda, kontrollü laboratuvar ortamlarında yetiştirildiği için dış hava ve arazi koşulları önemsizdir. Bu nedenle yerel topluluklara istikrarlı bir gelir sağlarken dayanıklı bir protein kaynağı sağlar.
5. Gıda güvenliğini destekler
Koronavirüs pandemisinin ortaya çıkardığı en önemli şeylerden biri, küresel gıda tedarik zincirlerimizin savunmasız olduğuydu. Karantinalar, seyahat yasakları ve virüsün yayılmasını engellemeye yönelik ihracat kısıtlamaları, buğday unundan taze ürünlere ve tabii ki ete kadar birçok temel gıdada büyük bir arz şokunu beraberinde getirdi.
Gıda güvenliği, şu anda koronavirüs nedeniyle tedarik zincirinin bozulmasına maruz kalan ve iklim krizine karşı savunmasız durumda olan birçok ülke için ilk akla gelen konu.
Yerel olarak yetiştirilen et, kendi kendine yeterliliği artırmanın yanı sıra, ulaşım yollarının azaltılmasından kaynaklanan karbon emisyonlarını da azaltacaktır.
6. Yüzde 96 daha az karbon emisyonu
Kültür proteini, karbon emisyonlarına geleneksel ete kıyasla çok daha az katkıda bulunur.
Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü’ne göre (FAO) hayvan tarımı tek başına küresel sera gazlarının yüzde 18’ini üretiyor ve bu da onu iklim krizinin önde gelen nedenlerinden biri yapıyor. Çiftlik hayvanı yetiştirmeyi bu kadar karbon ağırlıklı yapan sadece muazzam kaynaklar değil, aynı zamanda sığırlar ve onların gübrelerinden kaynaklanan metan emisyonlarıdır. Metan, karbondioksitten 20 ila 30 kat daha güçlü ve ısı tutucudur.
Buna karşılık kültür etleri yüzde 96 daha az sera gazı emisyonu üretebilir. Laboratuvarlarda et yetiştirmek önemli miktarda enerji gerektirse de Oxford Üniversitesi’nden yapılan bir araştırma, tesislerin fosil yakıtlar yerine temiz enerji ile çalıştırılması halinde iklim etkisinin önemli ölçüde azalacağını ortaya koydu.
7. Çok daha az arazi gerektirir
Kültür eti üretmek için daha az araziye ihtiyaç var. Dünya zaten ekilebilir tarım arazilerinin çoğunu hayvancılık için kullanıyor. Ayrıca hızlı kentleşme ve nüfus artışı nedeniyle et talebi artmaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü’ne göre, 2050 yılına gelindiğinde 10 milyarlık dünya nüfusunun protein talebi bugünün seviyelerinden yüzde 70 -100 daha yüksek olacak.
Çiftçiler, çiftlik hayvanlarına daha fazla toprak açmak için yağmur ormanlarında kasıtlı olarak orman yangınları çıkarmaya itiliyor. Geçen yıl, küresel ısınmaya karşı gezegenin kalan az sayıdaki karbon emme araçlarından biri olan Amazon yağmur ormanlarının büyük bir kısmı sığır yetiştirmek için temizlendi. Bunun sonucu olarak her yıl 50 binden gazla bitki ve hayvan türünü kaybediyor olabiliriz. Bu kitlesel bir biyolojik çeşitlilik kaybı.
Buna karşılık kapalı laboratuvarlarda kapalı bir sistemle gerçekleştirilen kültür eti üretimi, mevcut hayvancılıktan yüzde 99’a varan oranda daha az alan kullanacağı öngörülüyor.
8. Yem gerektirmez
Hayvancılığın çok büyük miktarda arazi kullanmasının bir diğer nedeni de yem ekimidir. Hayvancılık için yeterli yem yetiştirmek amacıyla genellikle meralara soya ekimi yapılıyor. Soya-sığır-mera-ormansızlaşma döngüsüne düşen Brezilya’da Amazon Ormanları büyük stres altında. Aynı durum Bolivya, Arjantin ve Paraguay’da da yaşanıyor. Gittikçe daha fazla yağmur ormanının yok olurken, etin üretim şeklini değiştirmediğimiz sürece küresel ısınmayı yönetilebilir seviyelerde tutma umudu da giderek azalıyor. Hem hayvan yemi hem de otlatma hesaba katıldığında, geleneksel et üretimi dünyadaki toplam ekilebilir arazinin neredeyse yarısını (yüzde 45) kaplıyor.
9. Büyük su tasarrufu sağlar
Kültür eti üretimi için çok daha az su gerekir. Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün (WRI) 17 ülkede dünya nüfusunun dörtte birinin iklim krizi ve su kirliliği nedeniyle aşırı düzeyde yüksek su stresi altında olduğunu söylüyor. Su kıtlığı şimdiden küresel bir sorun haline geldi. Birleşmiş Milletler uzmanları, zayıf su altyapısının ülkeleri koronavirüs pandemisinden daha büyük bir sağlık sorunu haline getirdiğini bildirmişti.
BM raporunda bilim adamları, mevcut tarımsal tarım yöntemleri değişirse su verimliliğinin önemli ölçüde iyileştirilebileceğini söylüyor. Geleneksel hayvancılıkta 100-130 gramlık bir hamburger köftesi üretmek için 5900 litre su gerekiyor. Kültür eti üreticiliğinde bu miktar yüzde 96 azalabilir.
Su kullanımı sorununa ek olarak, geleneksel hayvancılık çiftçiliğinde kullanılan tarım ilaçları ve suni gübreler akarsuları, bunlar yoluyla denizleri kirletiyor ve ekosisteme zarar veriyor.
10. Daha ucuz
Kültürlü et şirketlerinin büyük ölçekli üretime ulaşmadan önce bazı teknolojik eksikliklerini gidermesi ve üretimlerini yasal düzenlemelere uygun hale getirmesi gerekecek. Ama üretimde belli bir ölçek yakaladığında düşük fiyatın da yakalanabileceği ve hatta geleneksel olarak üretilmiş et fiyatlarının da düşüceğini tahmin etmek mümkün. Örneğin, Hollandalı gıda teknolojisi şirketi Mosa Meat, 2013’te 280 bin dolara küçük ölçekli bir burger üretmeyi başardı ama şirket, önümüzdeki iki yıl içinde, teknoloji olgunlaştıkça ve üretim ölçeklendikçe, laboratuvarda yetiştirilen bir hamburgerin maliyetinin 10 dolara kadar düşeceğine inanıyor. California merkezli başka bir gıda teknolojisi şirketi olan Upside Foods, laboratuvarda yetiştirilen tek bir burger köftesinin maliyetini önümüzdeki birkaç yıl içinde 5 dolara düşürmeyi umuyor. İsrail merkezli Future Meat Technologies on yılın sonunda maliyetleri 2,30 – 4,50 dolar aralığına çekebileceğine inanıyor. Fiyat erişilebilir hale geldiğinde ve maliyetlerinin önümüzdeki birkaç yıl içinde artması tahmin edilen endüstriyel olarak yetiştirilen etle fiyatları eşitlendiğinde tüm gıda sisteminin sistemler hayvanlara zulmederek elde edilmemiş proteine yönelecektir.”
Bu yazı ilk kez 15 Aralık 2022’de yayımlanmıştır.