Çocuklarınıza bağırmaya nasıl son verebilirsiniz?

Çocuklarınız tepenizi attırıyor ve kötü bir ebeveyn olduğunuz hissini yaşattırıyor olabilir. Duygularınızı kontrol edemezsiniz belki, ama yargılarınızı ve beklentilerinizi sorgulayarak daha sakin bir anne veya baba olabilirsiniz. 30 yıldır ebeveynlere danışmanlık hizmeti veren Bonnie Harris’in tavsiyeleri…

Anne-babalık ve çocuk davranışı konusunda çok sayıda kitabı bulunan uzman psikolog Bonnie Harris, Psyche dergisi için çocuklu ailelerin birçoğunda yaşanan gerilimlerde anne-babalara nasıl davranması konusunda yön gösterici olabilecek bir yazı kaleme aldı. Makaleden öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:

“Çocuğunuz sizin yüzünüze aptal olduğunu haykırıyor ve onu rahat bırakmanızı istiyor. Sizin ergen, iyi niyetli nasihatlerinize gözlerini döndürüp ‘her neyse’ diyerek karşılık veriyor. Okul öncesi çocuğunuz, uymayan bir puzzle parçası yüzünden o gün dördüncü kez muazzam krizini yaşıyor olabilir. Çocuklarınızın dişlerini fırçalamasını bile sağlayamadığınızı zannediyorsunuz ve belki bu yüzden kendinizi kaybediyorsunuz. Onlara patlıyor, tıpkı onların yaptığı gibi tüm bastırılmış duygularınızı boşaltıyorsunuz. Onları bir şekilde değiştirmeniz gerekiyor değil mi? Yalnız değilsiniz. Bu, bütün iyi niyetli anne babaların başına geliyor.

Çocuklar kendilerini tehdit altında hissettiklerinde…

Öfkeli tepkiniz, damarınıza basıldığı anlamına geliyor. Çocuğunuzun söylediği veya yaptığı şey, çocuğunuzun ne söylemesi veya yapması gerektiği konusundaki beklentinize uymuyor demektir. Bazen çocuklarınıza asla söylemeyeceğinize yemin ettiğiniz kelimeleri kusarsınız. Duygularınızı kontrol altında tutarsanız, muhtemelen daha iyi sonuçlar alacağınızı biliyorsunuzdur. Çocuklar kendilerini tehdit altında hissettiklerinde sağlıklı düşünemeyecektir, ama siz de öyle… Bu nedenle, umutsuzca sakin kalmak isteyebilirsiniz. Ama ya yapamazsanız? Bazı insanlar bir davranışı değiştirmeye karar verebilir ve değiştirebilirken, değişime çok ihtiyacı olan başkaları bunu yapmakta zorlanabilirler.

Belki de tepkileriniz kontrolünüz dışındadır… Hayır, değiller. Çocuklarınızın duygularını ve tepkilerini kontrol edemeseniz de, kendinizinkini kontrol etmeyi öğrenebilirsiniz. Böylece tepki vermek yerine onunla başa çıkabilir ve her zaman olacağını düşündüğünüz ebeveyn olabilirsiniz.

Hepimizin damarına basılır, ama benim damarıma basan şey sizinki ile aynı olmayabilir. Sizin damarınız, yani sizi tetikleyen şey, zihninize yıllar evvel yerleşmiş bir inançtan kaynaklanıyor olabilir. Belki, ‘Bana söylenen şeyi yapmak zorundayım, yoksa olmaz’ inancı geliştirmişsinizdir ve bu kafanızda çocuğunuzla ilgili bir sesi harekete geçiyordur (Bunu bana söylemeye nasıl cesaret eder? Ben asla buna cüret edemezdim). Bu da öfkenizi ve tehditlerinizi daha da körüklüyordur. Bunun gibi inançlar, çocukken sizden beklenenlerle ve o zamanlar olgunlaşmamış beyniniz tarafından yorumlandığı gibi, yetkili kişiler tarafından söylenen ve yapılanlarla da bağlantılı olabilir. Kelimeleri ve sesin tonunu benmerkezci bir şekilde süzerek, kendi kendinize belirlediğiniz gerçekleri yaratmış olabilirsiniz: “Ben tam bir hayal kırıklığıyım; çok duygusalım; fikirlerim dikkate alınmıyor; dikkate alınmıyorum.” Gözden geçirilmediği takdirde bu tür inançlar, çocuklarınızın damarınıza en çok bastığı noktalar haline gelebilir.

Ani tepkiler yerine empati ve şefkat

Sadece durumsal streslere, görülecek işlerin çok olmasına ve gündelik sabırsızlığa maruz kaldığımızda damarımıza basılıyor gibi görünse de, derindeki inançlarımız tetikleme ve sonrasındaki toparlanma sürecinde belirleyici rol oynayabilir.

Farkındalık, çocuk gelişimi bilgisi, kişinin duygu ve davranışlarının sorumluluğunu üstlenmesi birçok kişinin alışkanlıklarını değiştirmesi için yeterli olabilir. Başka ebeveynler için ise geçmişte kök salmış inançları ortaya çıkarmak gerekir.

Ebeveynlerle 30 yılı aşkın bir süredir çalışıyorum. Geçmiş deneyimlerinin yeni resimlerini bir yetişkinin gözünden çekmelerine yardımcı oluyorum. Kendilerine yeni bir anlayış geliştirmelerine rehberlik ediyorum. Bu zaman zarfında gördüm ki, ani duygusal tepkiler vermek yerine, empati ve şefkat gösterme kabiliyeti geliştirilebilir.”

Ne yapmalı?

Bonie Harris, yazısında, bakış açısının nasıl değiştirilebileceğine dair birkaç teknik de öneriyor:

“1-Varsayımlarınızın önemini anlayın

Bilişsel terapinin kurucusu olan psikolog Albert Ellis, insanların olumsuz deneyimlere nasıl tepki verdiğine dair ‘ABC modelini’ geliştirdi. A, ‘aksiliği’ (Adversity) yani olumsuz bir olayı ifade ediyor. C ise duygularınız ve davranışlarınız açısından sonuçları (Consequence) temsil ediyor. Ellis, bunların arasında bir B’nin, yani inanç (Belief) ve kanıları olduğunu da öne sürdü. Bir başka deyişle A ve B, C’ye neden oluyor.

Ellis’in modelini, ‘duygusal zincirleme reaksiyonu’ dediğim şeyi tasvir etmek için kullandım: Kendiniz ve çocuklarınız hakkında yaptığınız varsayımlar duygularınızı tetikler; bu da davranışsal tepkilerinizi körükler. Bir anda ulaştığınız varsayımlar, çok önemli ve genellikle ihmal edilen adımdır. Fikirleri, korkuları, algıları veya yargıları içerebilirler. Örneğin, çocuğunuz size aptal diyorsa ve bu damarınıza basarsa şunlar olur:

  • ‘Sen aptalsın’ sözlerini duyarsınız.
  • Olumsuz bir duygusal tepkiniz oluşur. Kendinizi aşağılanmış, güçsüz vb. hissedersiniz.
  • Öfkeli tehditler ve cezalarla tepki verirsiniz.

Ancak kelimeleri duymak ve duyguları hissetmek arasında, “O kaba ve saygısız biri” ya da “Benimle bu şekilde konuşmasına izin veremem” ya da “Düşüncesiz bir velet yetiştirdim. Başarısız oldum.” gibi bir varsayımda bulunursunuz.

Bu tür varsayımlar, duygularınızı tetikleyen ve tepkilerinizi körükleyen şeylerdir. İlk etapta ne düşündüğünüzü değiştirerek tepkilerinizi değiştirebilirsiniz. Size aptal denmesi damarınıza basmıyorsa, çocuğunuzun sözlerini kişisel olarak algılamazsınız. Bunların onun hayal kırıklığının ve öfkesinin ifadeleri olduğunu anlarsınız. Sakince cevap verebilirsiniz, çünkü bunun sizinle ilgili değil, çocuğunuzla ilgili olduğunu bilirsiniz.

2. Çocuğunuzun davranışı hakkında uygun beklentiler belirleyin

Varsayımlarınız, sahip olduğunuz dile getirilen veya getirilmeyen beklentilerden kaynaklanır. Bunlar genellikle sizin birlikte büyüdüğünüz beklentilerdir. Anne babanız minnettarlık bekliyorsa ve görmedikleri takdirde sizi eleştiriyorsa, bu beklentiyi çocuğunuza aktarıyor olabilirsiniz. Beş yaşındaki çocuğunuzla parkta bir öğle sonrası geçirdiyseniz ve onu dondurma yemeye götürdüyseniz, o akşam yatma zamanının geldiği söylendiğinde tepkisi, ‘Çok kötüsün. İstediğim hiçbir şeyi yapmama asla izin vermiyorsun!’ olduğunda hazırlıksız yakalanabilirsiniz.

Ona bağırır veya cezalandırır mısınız, yoksa sakin mi kalırsınız? Çocukların her zaman minnettar ve müteşekkir olması gerektiği beklentisine sahipseniz, onun nankör bir çocuk olduğunu otomatik olarak varsaymanız daha olasıdır. Nankör olduğunu varsayarsak, muhtemelen sözlerini harfi harfine alıp öfkeyle tepki verirsiniz: ‘İstediğini yapmana asla izin vermediğimi söylemeye nasıl cüret edersin? Bu öğle sonrası ne yaptık? Hemen yat. Ben bu konuda daha fazla bir şey duymak istemiyorum.’ Böyle bir tepki çocukta utanç duygusu uyandıracaktır.

Ancak genç yaşının onun benmerkezci olduğu ve bu nedenle istediğini elde etmeye odaklandığı anlamına geldiğini düşünürseniz, sözlerini farklı yorumlayabilir ve yatmak istemediği için öfkesini ifade ettiğini görebilirsiniz. Konu, park veya dondurma değildir. Muhtemelen sinirleneceksiniz, ama sakin kalabilirsiniz. ‘Bu hoş değil, biliyorum. Bazen hâlâ oynamak istediğinde yatmak zordur. Şimdi yatarken hangi kitabı okuyacağımıza karar verelim.’ diyebilirsiniz. Çocuk istediğini elde edemese de sesini duyurmuş ve takdir edilmiştir. Burada utanca yer yoktur.

3. “İstenilen çocuğa” değil “Sahip olunan çocuğa” odaklanın

Sorulması gereken soru şudur: Beklentilerinizi sahip olduğunuz çocuk için mi kurdunuz, yoksa olmasını istediğiniz çocuk için mi?

Gerçekçi ve uygun beklentiler, çıtayı çocuğunuzun ulaşabileceği bir düzeye çeker. Beklentileriniz çok yüksekse, çocuğunuz asla yeterince iyi olamayacağına inanmaya başlayabilir. Gerçekçi beklentilere sahip olmak için yaşa ve mizaca uygun olanı düşünmek önemlidir.

Örneğin, çocuğunuz hâlâ genç ve benmerkezciyse, başka birinin duygularını veya bakış açısını tam olarak dikkate alacak bilişsel kapasiteye sahip olmayacaktır. Örneğin küçük kız kardeşinin ondan bir şey aldığında üzüldüğünü ya da annesinin zor bir gün geçirdiğini ve biraz sessizliğe ihtiyacı olduğunu anlamasını beklemek gerçekçi olmaz. Çocuğunuz asık suratlıysa ve odasında vakit geçiriyorsa, ona sorununun ne olduğunu sorduğunuzda olan biteni sizinle paylaşmasını beklemek de doğru değildir. İçine kapanık, insanlara geç ısınan bir çocuğunuz varsa, kendini rahat hissedeceği düzeyi belirleyene kadar herhangi bir aktiviteye katılmasını beklemek de gerçekçi değildir.

Beklentileriniz isteklerinize göre şekillendiğinde ve çocuğunuzun ihtiyaçlarını yansıtmadığında, büyük olasılıkla bir direnişle karşılaşacağınız gibi bir hoşnutsuzluk mesajı da göndermeniz olasıdır. Çocuğunuz bu mesajı, ‘Yeterince iyi değilim”!’ şeklinde yorumlayabilir.

4. Damarınıza bastığında şöyle bir durun ve düşünün

Tepeniz attığında çoğu zaman yapılacak en önemli şey, hiçbir şey söylememektir. ‘Onu daha başta durdurmanız gerektiğini’ veya ‘ona hemen şimdi bir ders vermenizi’ söyleyen iç sese kulak vermek yerine, o sesi reddedin. Söyleyeceğiniz her şey muhtemelen en iyi ihtimalle etkisiz kalacaktır ve bu, çocuğunuzla olan ilişkinize zarar verebilir.

Damarınıza basıldığında, vücudunuzda genellikle fiziksel bir şey olur. Karnınız sıkışır, yumruğunuzu sıkarsınız, avuçlarınız terler, boğazınız kurur… Bu tepkilerden herhangi birini fark edebilir ve tanımlayabilirseniz, bunlar sizin durmanız gereken noktanın işaretleri olabilir.

Birkaç kez bilinçli olarak nefes alın. Karnınıza inen ve burnunuzdan yavaşça yükselen en az üç veya dört nefes, mantıklı zihninizi tekrar aktif hale getirmenize yardımcı olacaktır. Kafanızdaki o sesi durdurmak için her sinirlendiğinizde tekrarlayacağınız bir söz bulmak da yardımcı olabilir: ‘Hiçbir şey yapma ve nefes al.’, ‘Bir problem yaşıyor’, ‘Problemin kendisi o değil’ veya ‘Bağlantı kurma, bağlantı kurma, bağlantı kurma’ bunlardan biri olabilir.

5. Sizi sinirlendiren şeyleri ve tepkilerinizi kontrol edin

Duygusal taşma anında kendinizi her zaman durdurabileceğinizi düşünmeyin. Çoğu zaman bu kontrol, ‘düşünen beyniniz’ tam olarak tekrar çalışmaya başladığında gerçekleşir.

Ne tür davranışların sizi tetiklediğine dikkat edin. Çocuğunuz sizi görmezden geldiğinde, kaba bir dille konuştuğunda veya öfkesini ifade ettiğinde mi? Ortaya çıktıkça bu tetikleyicilerin bir listesini yapın. Sonunda duruma bir isim verebilecek ve şöyle düşüneceksiniz: ‘İşte o tetikleyici: Beni görmezden geldiğini varsayıyorum.’

Bu tetikleyicilerden birinin neden olduğu bir olaydan sonra nasıl tepki verdiğinizi bir kenara not edin. Örneğin: ‘Telefonunu elinden almak için bağırdım ve tehdit ettim.’ Kendinize sorun: ‘Bu şekilde tepki verdiysem, ne hissetmiş olmalıyım?’ Aklınıza gelebilecek tüm duyguları yazın. Açık olun. Sadece ‘kızgın’ değil kendinizi ‘üzerine alınmış’, ‘güçsüz’, ‘görmezden gelinmiş’, ‘suçlu’ veya ‘küskün’ hissetmiş olabilirsiniz. Sonra şunu da kendinize sorun: ‘Eğer böyle hissetseydim, ne düşünürdüm?’ Durumla ilgili varsayımlarınızı yazın. Mümkün olduğu kadar çok olsun. ‘Onun için yaptığım hiçbir şeyi asla takdir etmez.’, ‘O çok düşüncesiz.’, ‘Ona minnettarlığı öğretemedim.’, ‘Denemenin bile bir anlamı yok. O asla değişmeyecek.’

Ayrıca şu soruyu da göz önünde bulundurun: ‘Bunu kendimle ilgili edindiğim bir inanca bağlayabilir miyim?’ Bu yolla belki de şöyle bir sonuca varırsınız: ‘Babam bir keresinde bana nankör dediği için böyle düşünüyor olabilirim. Bu sonsuza kadar içimde kaldı.’

Son olarak şunu sorun: ‘Durumu nasıl farklı görebilirim?’ Örneğin, bir çocuğun nankör gibi göründüğü bir duruma bir de şöyle bakılabilir: ‘Şu anda ne istediğine odaklanmış durumda. Bu nankör mü? Belki de her zaman minnettarlığını talep etmemiz iyi bir şey değil, çünkü o zaman kendini değersiz hissedecek. Tıpkı benim gibi…’

6. Gerçeklere bağlı kalarak varsayımlarınıza meydan okuyun

Bir durumu beklediğinizden farklı görmeyi öğrenmek, çocuğunuzun davranışına tepkilerinizi değiştirmenin anahtarıdır. Örneğin, kızının sinir bozan davranışlarına içerleyen bir anne, çocuğun somurtkan yüzüne bakıp kendi kendine şunu söyleyebilir: ‘O bir sorun değil, onun bir sorunu var’ ya da ‘Kötü değil’ yerine ‘kendini çok mutsuz hissediyor’ diyebilir.

Alışılmış yol, yargıyı gerçek olarak görmektir. Varsayımlarınızın yalnızca bir durumu görme biçiminiz olduğunu kabul etmelisiniz. İhtiyaç duyulan şey gerçeklerin gözlemlenmesi ve empatidir. Psikolog Martin Seligman, The Optimistic Child (İyimser Çocuk, 1995) adlı kitabında, ‘İnancınızda bir gerçek varsa, onu göz ardı etmeyin. Ama gerçeğin özünü felaket saçmalığından ayırmak çok önemlidir.’

Bir çocuğun kardeşine vurduğunu izlemek, bir ebeveynin hemen şunu düşünmesine neden olabilir: ‘O çok kötü.’ Bu düşünceye karşı çıkmak zor gelebilir, ama çıkmalısınız. ‘O çok kötü’, doğal olarak bağırmaya, kontrol etmeye, tehdit etmeye ve suçlamaya yol açan korku ve öfkeyi kışkırtan bir varsayım, bir yargıdır. Tepkinizi değiştirmek için önce varsayımınızı değiştirmelisiniz. ‘Kız kardeşi Lego gemisini kırdı. Öfkeliydi ve o yüzden kontrolünü kaybetti’ demek, anlayışı teşvik eden daha gerçekçi bir varsayım. Bu, dövmenin iyi olduğu anlamına gelmez. Bu, onunla daha etkili bir şekilde başa çıkacağınız anlamına gelir.

Yargılamak yerine gözlemlemeye ve anlamaya çalışmak, varsayımlarınıza farklı bir açıdan bakmanıza yardımcı olabilir. Yargıyı görebilir ve gerçeklere dayalı bir yoruma varabilirsiniz. ‘Neden hiç laf dinlemiyor veya istediğim hiçbir şeyi yapamıyor?’ (düşüncede gizli olan duyguya dikkat edin) gibi bir düşünceyi ‘Yaptığı işe dalmış’ ya da ‘Duyduklarından hoşlanmıyor’ veya ‘Ona seçenekler ve zaman verdiğimde istediğimi yapıyor’ gibi bir düşünceyle değiştirebilirsiniz. Benzer şekilde, ‘Ben berbat bir ebeveynim’ (ki bu kişinin kendini umutsuz hissetmesine yol açar) gibi kendine odaklı bir varsayımı, ‘Çok yorgunum ve yardıma ihtiyacım var’ (ki bu da öz-şefkati teşvik eder) haline dönüştürebilirsiniz.”

Bu yazı ilk kez 21 Ekim 2021’de yayımlanmıştır.

Bonnie Harris’in, Psyche’de yayınlanan “Çocuklarınıza bağırmaya nasıl son verebilirsiniz?” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://psyche.co/guides/how-to-stop-yelling-at-your-kids-when-they-push-your-buttons

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Çocuklarınıza bağırmaya nasıl son verebilirsiniz?

Çocuklarınız tepenizi attırıyor ve kötü bir ebeveyn olduğunuz hissini yaşattırıyor olabilir. Duygularınızı kontrol edemezsiniz belki, ama yargılarınızı ve beklentilerinizi sorgulayarak daha sakin bir anne veya baba olabilirsiniz. 30 yıldır ebeveynlere danışmanlık hizmeti veren Bonnie Harris’in tavsiyeleri…

Anne-babalık ve çocuk davranışı konusunda çok sayıda kitabı bulunan uzman psikolog Bonnie Harris, Psyche dergisi için çocuklu ailelerin birçoğunda yaşanan gerilimlerde anne-babalara nasıl davranması konusunda yön gösterici olabilecek bir yazı kaleme aldı. Makaleden öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:

“Çocuğunuz sizin yüzünüze aptal olduğunu haykırıyor ve onu rahat bırakmanızı istiyor. Sizin ergen, iyi niyetli nasihatlerinize gözlerini döndürüp ‘her neyse’ diyerek karşılık veriyor. Okul öncesi çocuğunuz, uymayan bir puzzle parçası yüzünden o gün dördüncü kez muazzam krizini yaşıyor olabilir. Çocuklarınızın dişlerini fırçalamasını bile sağlayamadığınızı zannediyorsunuz ve belki bu yüzden kendinizi kaybediyorsunuz. Onlara patlıyor, tıpkı onların yaptığı gibi tüm bastırılmış duygularınızı boşaltıyorsunuz. Onları bir şekilde değiştirmeniz gerekiyor değil mi? Yalnız değilsiniz. Bu, bütün iyi niyetli anne babaların başına geliyor.

Çocuklar kendilerini tehdit altında hissettiklerinde…

Öfkeli tepkiniz, damarınıza basıldığı anlamına geliyor. Çocuğunuzun söylediği veya yaptığı şey, çocuğunuzun ne söylemesi veya yapması gerektiği konusundaki beklentinize uymuyor demektir. Bazen çocuklarınıza asla söylemeyeceğinize yemin ettiğiniz kelimeleri kusarsınız. Duygularınızı kontrol altında tutarsanız, muhtemelen daha iyi sonuçlar alacağınızı biliyorsunuzdur. Çocuklar kendilerini tehdit altında hissettiklerinde sağlıklı düşünemeyecektir, ama siz de öyle… Bu nedenle, umutsuzca sakin kalmak isteyebilirsiniz. Ama ya yapamazsanız? Bazı insanlar bir davranışı değiştirmeye karar verebilir ve değiştirebilirken, değişime çok ihtiyacı olan başkaları bunu yapmakta zorlanabilirler.

Belki de tepkileriniz kontrolünüz dışındadır… Hayır, değiller. Çocuklarınızın duygularını ve tepkilerini kontrol edemeseniz de, kendinizinkini kontrol etmeyi öğrenebilirsiniz. Böylece tepki vermek yerine onunla başa çıkabilir ve her zaman olacağını düşündüğünüz ebeveyn olabilirsiniz.

Hepimizin damarına basılır, ama benim damarıma basan şey sizinki ile aynı olmayabilir. Sizin damarınız, yani sizi tetikleyen şey, zihninize yıllar evvel yerleşmiş bir inançtan kaynaklanıyor olabilir. Belki, ‘Bana söylenen şeyi yapmak zorundayım, yoksa olmaz’ inancı geliştirmişsinizdir ve bu kafanızda çocuğunuzla ilgili bir sesi harekete geçiyordur (Bunu bana söylemeye nasıl cesaret eder? Ben asla buna cüret edemezdim). Bu da öfkenizi ve tehditlerinizi daha da körüklüyordur. Bunun gibi inançlar, çocukken sizden beklenenlerle ve o zamanlar olgunlaşmamış beyniniz tarafından yorumlandığı gibi, yetkili kişiler tarafından söylenen ve yapılanlarla da bağlantılı olabilir. Kelimeleri ve sesin tonunu benmerkezci bir şekilde süzerek, kendi kendinize belirlediğiniz gerçekleri yaratmış olabilirsiniz: “Ben tam bir hayal kırıklığıyım; çok duygusalım; fikirlerim dikkate alınmıyor; dikkate alınmıyorum.” Gözden geçirilmediği takdirde bu tür inançlar, çocuklarınızın damarınıza en çok bastığı noktalar haline gelebilir.

Ani tepkiler yerine empati ve şefkat

Sadece durumsal streslere, görülecek işlerin çok olmasına ve gündelik sabırsızlığa maruz kaldığımızda damarımıza basılıyor gibi görünse de, derindeki inançlarımız tetikleme ve sonrasındaki toparlanma sürecinde belirleyici rol oynayabilir.

Farkındalık, çocuk gelişimi bilgisi, kişinin duygu ve davranışlarının sorumluluğunu üstlenmesi birçok kişinin alışkanlıklarını değiştirmesi için yeterli olabilir. Başka ebeveynler için ise geçmişte kök salmış inançları ortaya çıkarmak gerekir.

Ebeveynlerle 30 yılı aşkın bir süredir çalışıyorum. Geçmiş deneyimlerinin yeni resimlerini bir yetişkinin gözünden çekmelerine yardımcı oluyorum. Kendilerine yeni bir anlayış geliştirmelerine rehberlik ediyorum. Bu zaman zarfında gördüm ki, ani duygusal tepkiler vermek yerine, empati ve şefkat gösterme kabiliyeti geliştirilebilir.”

Ne yapmalı?

Bonie Harris, yazısında, bakış açısının nasıl değiştirilebileceğine dair birkaç teknik de öneriyor:

“1-Varsayımlarınızın önemini anlayın

Bilişsel terapinin kurucusu olan psikolog Albert Ellis, insanların olumsuz deneyimlere nasıl tepki verdiğine dair ‘ABC modelini’ geliştirdi. A, ‘aksiliği’ (Adversity) yani olumsuz bir olayı ifade ediyor. C ise duygularınız ve davranışlarınız açısından sonuçları (Consequence) temsil ediyor. Ellis, bunların arasında bir B’nin, yani inanç (Belief) ve kanıları olduğunu da öne sürdü. Bir başka deyişle A ve B, C’ye neden oluyor.

Ellis’in modelini, ‘duygusal zincirleme reaksiyonu’ dediğim şeyi tasvir etmek için kullandım: Kendiniz ve çocuklarınız hakkında yaptığınız varsayımlar duygularınızı tetikler; bu da davranışsal tepkilerinizi körükler. Bir anda ulaştığınız varsayımlar, çok önemli ve genellikle ihmal edilen adımdır. Fikirleri, korkuları, algıları veya yargıları içerebilirler. Örneğin, çocuğunuz size aptal diyorsa ve bu damarınıza basarsa şunlar olur:

  • ‘Sen aptalsın’ sözlerini duyarsınız.
  • Olumsuz bir duygusal tepkiniz oluşur. Kendinizi aşağılanmış, güçsüz vb. hissedersiniz.
  • Öfkeli tehditler ve cezalarla tepki verirsiniz.

Ancak kelimeleri duymak ve duyguları hissetmek arasında, “O kaba ve saygısız biri” ya da “Benimle bu şekilde konuşmasına izin veremem” ya da “Düşüncesiz bir velet yetiştirdim. Başarısız oldum.” gibi bir varsayımda bulunursunuz.

Bu tür varsayımlar, duygularınızı tetikleyen ve tepkilerinizi körükleyen şeylerdir. İlk etapta ne düşündüğünüzü değiştirerek tepkilerinizi değiştirebilirsiniz. Size aptal denmesi damarınıza basmıyorsa, çocuğunuzun sözlerini kişisel olarak algılamazsınız. Bunların onun hayal kırıklığının ve öfkesinin ifadeleri olduğunu anlarsınız. Sakince cevap verebilirsiniz, çünkü bunun sizinle ilgili değil, çocuğunuzla ilgili olduğunu bilirsiniz.

2. Çocuğunuzun davranışı hakkında uygun beklentiler belirleyin

Varsayımlarınız, sahip olduğunuz dile getirilen veya getirilmeyen beklentilerden kaynaklanır. Bunlar genellikle sizin birlikte büyüdüğünüz beklentilerdir. Anne babanız minnettarlık bekliyorsa ve görmedikleri takdirde sizi eleştiriyorsa, bu beklentiyi çocuğunuza aktarıyor olabilirsiniz. Beş yaşındaki çocuğunuzla parkta bir öğle sonrası geçirdiyseniz ve onu dondurma yemeye götürdüyseniz, o akşam yatma zamanının geldiği söylendiğinde tepkisi, ‘Çok kötüsün. İstediğim hiçbir şeyi yapmama asla izin vermiyorsun!’ olduğunda hazırlıksız yakalanabilirsiniz.

Ona bağırır veya cezalandırır mısınız, yoksa sakin mi kalırsınız? Çocukların her zaman minnettar ve müteşekkir olması gerektiği beklentisine sahipseniz, onun nankör bir çocuk olduğunu otomatik olarak varsaymanız daha olasıdır. Nankör olduğunu varsayarsak, muhtemelen sözlerini harfi harfine alıp öfkeyle tepki verirsiniz: ‘İstediğini yapmana asla izin vermediğimi söylemeye nasıl cüret edersin? Bu öğle sonrası ne yaptık? Hemen yat. Ben bu konuda daha fazla bir şey duymak istemiyorum.’ Böyle bir tepki çocukta utanç duygusu uyandıracaktır.

Ancak genç yaşının onun benmerkezci olduğu ve bu nedenle istediğini elde etmeye odaklandığı anlamına geldiğini düşünürseniz, sözlerini farklı yorumlayabilir ve yatmak istemediği için öfkesini ifade ettiğini görebilirsiniz. Konu, park veya dondurma değildir. Muhtemelen sinirleneceksiniz, ama sakin kalabilirsiniz. ‘Bu hoş değil, biliyorum. Bazen hâlâ oynamak istediğinde yatmak zordur. Şimdi yatarken hangi kitabı okuyacağımıza karar verelim.’ diyebilirsiniz. Çocuk istediğini elde edemese de sesini duyurmuş ve takdir edilmiştir. Burada utanca yer yoktur.

3. “İstenilen çocuğa” değil “Sahip olunan çocuğa” odaklanın

Sorulması gereken soru şudur: Beklentilerinizi sahip olduğunuz çocuk için mi kurdunuz, yoksa olmasını istediğiniz çocuk için mi?

Gerçekçi ve uygun beklentiler, çıtayı çocuğunuzun ulaşabileceği bir düzeye çeker. Beklentileriniz çok yüksekse, çocuğunuz asla yeterince iyi olamayacağına inanmaya başlayabilir. Gerçekçi beklentilere sahip olmak için yaşa ve mizaca uygun olanı düşünmek önemlidir.

Örneğin, çocuğunuz hâlâ genç ve benmerkezciyse, başka birinin duygularını veya bakış açısını tam olarak dikkate alacak bilişsel kapasiteye sahip olmayacaktır. Örneğin küçük kız kardeşinin ondan bir şey aldığında üzüldüğünü ya da annesinin zor bir gün geçirdiğini ve biraz sessizliğe ihtiyacı olduğunu anlamasını beklemek gerçekçi olmaz. Çocuğunuz asık suratlıysa ve odasında vakit geçiriyorsa, ona sorununun ne olduğunu sorduğunuzda olan biteni sizinle paylaşmasını beklemek de doğru değildir. İçine kapanık, insanlara geç ısınan bir çocuğunuz varsa, kendini rahat hissedeceği düzeyi belirleyene kadar herhangi bir aktiviteye katılmasını beklemek de gerçekçi değildir.

Beklentileriniz isteklerinize göre şekillendiğinde ve çocuğunuzun ihtiyaçlarını yansıtmadığında, büyük olasılıkla bir direnişle karşılaşacağınız gibi bir hoşnutsuzluk mesajı da göndermeniz olasıdır. Çocuğunuz bu mesajı, ‘Yeterince iyi değilim”!’ şeklinde yorumlayabilir.

4. Damarınıza bastığında şöyle bir durun ve düşünün

Tepeniz attığında çoğu zaman yapılacak en önemli şey, hiçbir şey söylememektir. ‘Onu daha başta durdurmanız gerektiğini’ veya ‘ona hemen şimdi bir ders vermenizi’ söyleyen iç sese kulak vermek yerine, o sesi reddedin. Söyleyeceğiniz her şey muhtemelen en iyi ihtimalle etkisiz kalacaktır ve bu, çocuğunuzla olan ilişkinize zarar verebilir.

Damarınıza basıldığında, vücudunuzda genellikle fiziksel bir şey olur. Karnınız sıkışır, yumruğunuzu sıkarsınız, avuçlarınız terler, boğazınız kurur… Bu tepkilerden herhangi birini fark edebilir ve tanımlayabilirseniz, bunlar sizin durmanız gereken noktanın işaretleri olabilir.

Birkaç kez bilinçli olarak nefes alın. Karnınıza inen ve burnunuzdan yavaşça yükselen en az üç veya dört nefes, mantıklı zihninizi tekrar aktif hale getirmenize yardımcı olacaktır. Kafanızdaki o sesi durdurmak için her sinirlendiğinizde tekrarlayacağınız bir söz bulmak da yardımcı olabilir: ‘Hiçbir şey yapma ve nefes al.’, ‘Bir problem yaşıyor’, ‘Problemin kendisi o değil’ veya ‘Bağlantı kurma, bağlantı kurma, bağlantı kurma’ bunlardan biri olabilir.

5. Sizi sinirlendiren şeyleri ve tepkilerinizi kontrol edin

Duygusal taşma anında kendinizi her zaman durdurabileceğinizi düşünmeyin. Çoğu zaman bu kontrol, ‘düşünen beyniniz’ tam olarak tekrar çalışmaya başladığında gerçekleşir.

Ne tür davranışların sizi tetiklediğine dikkat edin. Çocuğunuz sizi görmezden geldiğinde, kaba bir dille konuştuğunda veya öfkesini ifade ettiğinde mi? Ortaya çıktıkça bu tetikleyicilerin bir listesini yapın. Sonunda duruma bir isim verebilecek ve şöyle düşüneceksiniz: ‘İşte o tetikleyici: Beni görmezden geldiğini varsayıyorum.’

Bu tetikleyicilerden birinin neden olduğu bir olaydan sonra nasıl tepki verdiğinizi bir kenara not edin. Örneğin: ‘Telefonunu elinden almak için bağırdım ve tehdit ettim.’ Kendinize sorun: ‘Bu şekilde tepki verdiysem, ne hissetmiş olmalıyım?’ Aklınıza gelebilecek tüm duyguları yazın. Açık olun. Sadece ‘kızgın’ değil kendinizi ‘üzerine alınmış’, ‘güçsüz’, ‘görmezden gelinmiş’, ‘suçlu’ veya ‘küskün’ hissetmiş olabilirsiniz. Sonra şunu da kendinize sorun: ‘Eğer böyle hissetseydim, ne düşünürdüm?’ Durumla ilgili varsayımlarınızı yazın. Mümkün olduğu kadar çok olsun. ‘Onun için yaptığım hiçbir şeyi asla takdir etmez.’, ‘O çok düşüncesiz.’, ‘Ona minnettarlığı öğretemedim.’, ‘Denemenin bile bir anlamı yok. O asla değişmeyecek.’

Ayrıca şu soruyu da göz önünde bulundurun: ‘Bunu kendimle ilgili edindiğim bir inanca bağlayabilir miyim?’ Bu yolla belki de şöyle bir sonuca varırsınız: ‘Babam bir keresinde bana nankör dediği için böyle düşünüyor olabilirim. Bu sonsuza kadar içimde kaldı.’

Son olarak şunu sorun: ‘Durumu nasıl farklı görebilirim?’ Örneğin, bir çocuğun nankör gibi göründüğü bir duruma bir de şöyle bakılabilir: ‘Şu anda ne istediğine odaklanmış durumda. Bu nankör mü? Belki de her zaman minnettarlığını talep etmemiz iyi bir şey değil, çünkü o zaman kendini değersiz hissedecek. Tıpkı benim gibi…’

6. Gerçeklere bağlı kalarak varsayımlarınıza meydan okuyun

Bir durumu beklediğinizden farklı görmeyi öğrenmek, çocuğunuzun davranışına tepkilerinizi değiştirmenin anahtarıdır. Örneğin, kızının sinir bozan davranışlarına içerleyen bir anne, çocuğun somurtkan yüzüne bakıp kendi kendine şunu söyleyebilir: ‘O bir sorun değil, onun bir sorunu var’ ya da ‘Kötü değil’ yerine ‘kendini çok mutsuz hissediyor’ diyebilir.

Alışılmış yol, yargıyı gerçek olarak görmektir. Varsayımlarınızın yalnızca bir durumu görme biçiminiz olduğunu kabul etmelisiniz. İhtiyaç duyulan şey gerçeklerin gözlemlenmesi ve empatidir. Psikolog Martin Seligman, The Optimistic Child (İyimser Çocuk, 1995) adlı kitabında, ‘İnancınızda bir gerçek varsa, onu göz ardı etmeyin. Ama gerçeğin özünü felaket saçmalığından ayırmak çok önemlidir.’

Bir çocuğun kardeşine vurduğunu izlemek, bir ebeveynin hemen şunu düşünmesine neden olabilir: ‘O çok kötü.’ Bu düşünceye karşı çıkmak zor gelebilir, ama çıkmalısınız. ‘O çok kötü’, doğal olarak bağırmaya, kontrol etmeye, tehdit etmeye ve suçlamaya yol açan korku ve öfkeyi kışkırtan bir varsayım, bir yargıdır. Tepkinizi değiştirmek için önce varsayımınızı değiştirmelisiniz. ‘Kız kardeşi Lego gemisini kırdı. Öfkeliydi ve o yüzden kontrolünü kaybetti’ demek, anlayışı teşvik eden daha gerçekçi bir varsayım. Bu, dövmenin iyi olduğu anlamına gelmez. Bu, onunla daha etkili bir şekilde başa çıkacağınız anlamına gelir.

Yargılamak yerine gözlemlemeye ve anlamaya çalışmak, varsayımlarınıza farklı bir açıdan bakmanıza yardımcı olabilir. Yargıyı görebilir ve gerçeklere dayalı bir yoruma varabilirsiniz. ‘Neden hiç laf dinlemiyor veya istediğim hiçbir şeyi yapamıyor?’ (düşüncede gizli olan duyguya dikkat edin) gibi bir düşünceyi ‘Yaptığı işe dalmış’ ya da ‘Duyduklarından hoşlanmıyor’ veya ‘Ona seçenekler ve zaman verdiğimde istediğimi yapıyor’ gibi bir düşünceyle değiştirebilirsiniz. Benzer şekilde, ‘Ben berbat bir ebeveynim’ (ki bu kişinin kendini umutsuz hissetmesine yol açar) gibi kendine odaklı bir varsayımı, ‘Çok yorgunum ve yardıma ihtiyacım var’ (ki bu da öz-şefkati teşvik eder) haline dönüştürebilirsiniz.”

Bu yazı ilk kez 21 Ekim 2021’de yayımlanmıştır.

Bonnie Harris’in, Psyche’de yayınlanan “Çocuklarınıza bağırmaya nasıl son verebilirsiniz?” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://psyche.co/guides/how-to-stop-yelling-at-your-kids-when-they-push-your-buttons

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2
0
Would love your thoughts, please comment.x