Uzaktan çalışma, COVID-19 pandemisinin iş yaşamına armağanı oldu. Hastalık, çoğu iş için ofis ortamının gereksiz olduğunu gösterdi. Uzaktan çalışma işverenleri ofis masraflarından, çalışanları trafikten ve tek bir işe bağlılıktan kurtardı. İnternet üzerinde iş yürütebilmek kentlere ve hatta herhangi bir konuta bağlılığı da gereksiz kıldı. Şimdi pek çok kişi şehir ve hatta ülke dışında, yaşam maliyeti daha düşük, ama yaşam kalitesinin daha yüksek olduğu yerlerde yaşıyor ya da sürekli dünyayı geziyor. Ancak bu durum düşük gelirli ülkeler için büyük bir olumsuzluk yaratıyor olabilir. İngiltere’de bulunan University College London’da antropoloji doktorası yapan ve 8 yıldır, “dijital göçebe” olarak anılan, dünyanın çeşitli yerlerinde uzaktan çalışırken farklı ülkelerde yaşayanlar üzerinde araştırmalar yapan Dave Cook, The Conversation internet sitesi için kaleme aldığı yazıda, dijital göçebelik çağının karanlık yüzünü anlattı.
Dijital göçebeler marjinal olmaktan çıktı
“Sekiz yıldır 2000’li yılların uzaktan çalışma eğilimi olan dijital göçebelik üzerine çalışmalar yapıyorum. Gazeteciler bana sık sık bu durumun kentlerin soylulaştırılmasına1 yol açıp açmayacağını soruyor. COVID çalışma şekillerimizi altüst etmeden önce bu tür sorulara, dijital göçebelerin sayısının çok az olduğunu ve bu nedenle kesin bir yanıt vermenin mümkün olmayacağı yanıtını veriyordum. Dijital göçebelerin büyük bölümü turist vizeleriyle seyahat ediyor ve yasadışı olarak çalışıyorlardı. Bu, sınırlı bir olguydu.
Ancak pandemiyle geçen üç yılın ardından artık bundan emin değilim. En son tahminlere göre sadece ABD’de, pandemi öncesine kıyasla yüzde 131’lik afallatıcı bir artışla 16,9 milyon dijital göçebe bulunuyor.
Aynı araştırma ABD’de “koltuk göçebesi” 72 milyon kişinin gerçekten göçebe bir yaşam sürmeyi düşündüğünü de gösterdi. Uzaktan çalışmadaki bu COVID kaynaklı artış, sadece ABD ile sınırlı olmayan küresel bir fenomen haline geldi.
Dijital göçebe türleri arttı
Yaptığım röportajlar ve etnografik2 saha çalışması, bu eğilimden yararlanabilenlerin elde ettiği daha ucuz yaşam maliyeti avantajının diğerleri için dezavantaj yarattığını; profesyonellere kısa süreliğine ev kiralayan ev sahiplerinin arttığını ve bunun yerel halkı evlerinden çıkmaya zorladığını ortaya koydu.
Pandemiden önce dijital göçebeler çoğunlukla freelancer3 çalışanlardı. Araştırmam dört kategori daha belirledi: Dijital göçebe işletme sahipleri; deneysel dijital göçebeler; koltuk dijital göçebeler ve en hızlı gelişen kategori, maaşlı dijital göçebeler.
Freelancerlar genellikle çalışma koşullarına kendileri karar veren fikir işçileridir. Dijital göçebe işletme sahipleri, taşeronlar ve çalışanlarıyla veya iş altyapısıyla daha karmaşık işletmelere sahip olanlardır. Maaşlı dijital göçebeler, bir sözleşme kapsamında maaş karşılığı çalışanlardır. Deneysel dijital göçebeler, serbest çalışan veya dijital göçebe işyeri sahibi olmaya hevesli olanlar, ama henüz geliri olmayanlardır. Koltuk dijital göçmenleri uzaktan çalışan, ancak gelecek beş yılda dijital göçmen olmayı planlayanlardır.
ABD’de, 2019’da sayıları 3,2 milyon olan artık tamamen uzaktan ve tam zamanlı çalışanlardan oluşan maaşlı göçebelerin sayısının 2022’de 11,1 milyona çıktığı tahmin ediliyor. Bu muazzam büyüme, hükümetlerin de dikkatini çekmeye başladı. Geçen Eylül ayında İngiltere Hazine Bakanlığı’na “sınır ötesi çalışma” olarak tanımladıkları bu çalışma şekli hakkında bilirkişilik yaptım.
Dijital göçebe şehirleri ortaya çıkıyor
Bu olgu şehirleri yeniden şekillendiriyor. Kuzey Tayland’daki Chiang Mai, artık dünyanın dijital göçebe başkenti olarak adlandırılıyor. Kısaca Nimman veya Kahve Caddesi olarak adlandırılan Nimmanhaemin bölgesi, kafeler, ortak çalışma alanları, Airbnb’ler4 ve Batılı maaşlı insanlar için uygun fiyatlı, ancak yerel halkın çoğu için ulaşamayacağı kısa vadeli kiralık dairelerle dolu.
Pandeminin vurduğu yerel işletme sahipleri için ziyaretçilerin Chiang Mai’ye dönüşü kurtarıcı oldu. Ama bir Airbnb sahibinin bana söylediği üzere yerel halk gidişattan pek memnun değil: “Bir türlü dengeyi tutturamadık. Nimman sakin bir mahalleyken burada kendimiz yaşardık.”
Yeni rant kapısı yarattı
Lizbon da, Chiang Mai gibi, daha iyi hava koşulları ve daha düşük yaşam maliyetleri sunduğu için dijital göçebelerin gözde şehirlerinden biri oldu. Bu tür yerlerin dijital göçebelerin hayat tarzlarına neden uygun olduğunu açıklamak için sıklıkla “döngüsel ekonomi” ve paylaşım ekonomisi” gibi moda ifadeler kullanılıyor. Bu tür ifadeler, hareketlilik, binaların kullanımı ve yeniden kullanımının yanı sıra yenilikçi işbirliği gibi kentsel yaşama yeni yaklaşımları tanımlıyor.
Ancak diğer birçok şehir merkezi gibi Portekiz başkenti de bir konut krizinin pençesine düştü. Portekiz konut hakları örgütü Habita’dan Rita Silva gibi aktivistler, bu akının yerel halk için durumu daha da kötüleştirdiğini söylüyor: “Biz küçük bir ülkeyiz ve Lizbon küçük bir şehir ama yabancı nüfus artıyor. Dolu kafeler, restoranlar bunun bariz göstergesi.”
Silva’ya göre, “döngüsel ekonomi saçmalığı”, sahada neler olup bittiğini doğru şekilde açıklamıyor. Silva, “Şehrin bazı yerlerinde artık Portekizce değil İngilizce duyuyorsunuz” diye yakınıyor. Bu durum, Barrio Alto ve Principe Real gibi popüler turistik bölgelerin dışında da yaşam maliyetlerini artırıyor.
Ortak çalışma alanları ve yaratıcı merkezler artık daha çok eskiden işçi daha önce geleneksel olan işçi sınıfı mahallelerinde ortaya çıkıyor. Portekiz’deki ortalama maaş 20 bin doların altında olduğu için, bunların yerel halkı hedef almadığı açık. Bu dijital göçebe noktalarındaki tek yatak odalı bir daire, yaklaşık olarak halkın ortama maaşının en yüzde 63’üne denk geliyor. Bu Avrupa’daki en yüksek oranlardan biri.
Dijital göçebelik etik mi?
Yazar ve podcast5 programı sunucusu Timothy Ferriss, 2007’de yayınlanan çok satan kitabı “4 Saatlik Hafta: Az Çalış, Çok Kazan ve İyi Yaşa”da yüksek gelirli ülkelerden (ABD, Avrupa, Güney Kore) gelen insanların maaşlarını, daha düşük yaşam maliyetli ülkelerde kullanmaları olgusunu tanımlamak için “coğrafi arbitraj” terimini türetmişti.
Bazı göçebeler için bu, hayatı kolaylaştıran bir durum olarak çok önemlidir. Diğerleri için ise bu küreselleşmenin kutuplaştırıcı gerçekliğini temsil ediyor. Onlara göre tüm dünya açık bir serbest bir pazar olarak işlemeli. Ama birçoğu bunları etik bulmuyor.
Kent sosyoloğu Max Holleran olan bitendeki “inanılmaz ironiye” dikkat çekiyor: “Bazı insanlar, kendi ülkelerindeki konut fiyatları nedeniyle aslında dijital göçebeler haline geliyor. Dijital göçebelerin refahı daha düşük yerlerde küçük bir grup olarak varlıkları bile Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki gelişmekte olan ülkelerde yerlerinden edilenler için konut piyasasını daraltıyor.“
Holleran, dijital göçebe sayısındaki artışın destinasyonlar arasındaki rekabeti artırdığını da dikkat çekiyor: “Portekiz “Göçebelerden bıktık” derse ve vizeleri sıkılaştırırsa, İspanya “Ah, buraya gelin” diyebilir. Ardından diğer düşük milli gelirli ülkeler gelecektir.”
Silva, dijital göçebelerin sahip oldukları etkinin farkında olmaları gerektiğini söylüyor ve Portekiz hükümetini anlamlı düzenleyici adımlar atmaya çağırıyor: “Airbnb’lerin çoğu, birden çok mülkü kontrol eden şirketlere ait. Konutların gerçek insanların yaşayabileceği yerler olmasını istiyoruz.”
Bu yazı ilk kez 11 Nisan 2023’te yayımlanmıştır.
Remote working: how a surge in digital nomads is pricing out local communities around the world (theconversation.com)
- Dar gelirlilerin yaşadığı, kent içerisindeki köhneleşmekte olan konut alanlarına, daha üst sınıfların yerleşmeye başlaması süreci. (Çev.n.)
- Kültür ve günlük hayatı anlamaya odaklı bir araştırma yöntemi. (Çev.n.)
- Belli bir işe uzun vadeli sözleşme ile bağlı olmadan, kendilerinin belirledikleri yerler ve sürelerde çalışanlar. (Çev.n.)
- Airbnb uygulamasıyla kısa süreliğine takas edilen veya kiralanan konutlar. (Çev.n.)
- Ç.N. çoğunlukla dizi hâlindeki sayısal ses ve dijital medya ürünlerinin internet üzerinden -genellikle bildirim yoluyla- bilgisayar ve taşınabilir cihazlara indirilebilecek şekilde yayınlanması