Erkek çocukları eğitimde neden geride kalıyor?

Eğitimin her aşamasında kızlar erkeklerden önde. Bunun sebebi ne? Finlandiya, eğitim sistemi örnek gösterilen bir ülke. Peki, niye? Başarının ardında cinsiyetler arasındaki fark olabilir mi? Bilimsel açıklama ne?

Son yıllarda eğitim alanında yapılan çalışmalar dünya genelinde kızlar ve erkekler arasında başarı açısından oldukça belirgin bir farkı gözler önüne seriyor. İlköğretimden yükseköğrenime kadar eğitimin her aşamasında kızlar erkekleri geride bırakıyor. Peki, bunun sebebi tam olarak nedir?

Orta sınıf ve eşitsizlikler üzerine çalışan araştırmacı Richard V. Reeves, The Spectator web sitesinde yayınlanan yazısında bu sorunun yanıtlarına değiniyor.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

“Finlandiya hakkında neler biliyorsunuz? Dünyanın en mutlu ülkesi olduğunu mu? Bu doğru. Okul sisteminin harika olduğunu mu? Yarı yarıya doğru. Finlandiya gerçekten de eğitimde başarı açısından uluslararası eğitim derneği sıralamasında her zaman üst sıralarda ya da üst sıralara yakın bir yerde yer alıyor, ancak bu kızlar sayesinde. OECD her üç yılda bir 15 yaşındaki gençler arasında okuma, matematik ve fen becerilerini ölçen bir çalışma yürütüyor. Buna PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) testi deniyor ve politikacıların büyük ilgisini çekiyor.

Finlandiya, eğitimde yüksek performans sergileyen bir ülke olduğundan eğitim alanında cinsiyetler arası farkları incelemek için iyi bir yer. Ancak Finli öğrenciler PISA testlerinde genel performans açısından çok üst sıralarda yer alsa da, cinsiyetler arasında büyük bir fark var: Finlandiya’daki kız öğrencilerin yüzde 20’si testte okuma alanında en yüksek puanları elde ederken, bu oran erkeklere sadece yüzde 9. En düşük okuma puanlarına sahip olanlar arasında cinsiyet farkı tersine dönüyor: erkeklerin yüzde 20’sine karşılık kızların yüzde 7’si. Çoğu ölçümde, Finli kızlar fen bilimleri ve matematikte de erkeklerden daha iyi performans gösteriyor.

Sonuç olarak, Finlandiya’nın uluslararası alanda takdir gören eğitim performansı tamamen Finlandiyalı kızların çarpıcı performansıyla açıklanıyor.

Kızlar beş yaşında okula hazır oluyor

Finlandiya’daki bu durum uluslararası bir olgunun çok canlı bir örneği. Dünyanın dört bir yanındaki ilkokullarda ve ortaokullarda kızlar erkekleri geride bırakıyor. OECD ülkelerinde okuma becerisi açısından kızlar erkeklerden yaklaşık bir yıl öndeyken, matematikte erkeklerin avantajı giderek azalıyor. Erkeklerin okullardaki üç temel ders olan matematik, okuma ve fen derslerinde başarısız olma olasılığı kızlara göre yüzde 50 daha fazla.

ABD’de kızlar onlarca yıldır okullarda daha başarılı olan cinsiyetti. Ancak şimdi, özellikle okuryazarlık ve sözel beceriler açısından daha da öne geçiyorlar. Farklılıklar erkenden ortaya çıkıyor. Örneğin, kızların beş yaşında ‘okula hazır’ olma olasılığı erkeklere göre yüzde 14 daha fazla. Bu, zengin ve yoksul çocuklar, siyahi ve beyaz çocuklar ya da okul öncesi eğitime devam eden ve etmeyen çocuklar arasındaki farktan çok daha büyük bir fark.

Dördüncü sınıfta okuma yeterliliğinde yüzde altı olan cinsiyet farkı, sekizinci sınıfın sonunda yüzde 11’e çıkıyor. Matematikte, dördüncü sınıfta erkekler lehine olan altı puanlık fark, sekizinci sınıfta bir puana düşüyor.

Liseye gelindiğinde, kızlar daha da öne geçiyor. Lise not ortalaması (GPA) bakımından kızlar, üniversiteye katılım oranları ve kariyer beklentilerindeki farklılıklar göz önüne alındığında erkeklerden daha az teşvike sahip oldukları yarım yüzyıl öncesinde bile erkeklerden daha avantajlıydı. Aradaki fark son yıllarda daha da açıldı.

Erkeklerin liseden mezun olma ihtimalinin kızlara göre daha düşük olduğunu öğrenmek artık sürpriz olmamalı. 2018’de kızların yüzde 88’i liseden zamanında (yani kayıt olduktan dört yıl sonra) mezun olurken, bu oran erkeklerde yüzde 82’ydi. Yoksul öğrenciler arasında ise erkeklerin mezuniyet oranı, yüzde 80’den yalnızca biraz daha yüksek.

İyileştirilmesi gereken hedef kitle: Erkekler

Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Grad Nation, ABD’deki genel lise mezuniyet oranını yüzde 90’a çıkarmayı hedefliyor (2017’de bu oran yüzde 85’ti). Bu harika bir hedef. Grad Nation, bunun için ‘beyaz olmayan öğrenciler, engelli öğrenciler ve düşük gelirli öğrenciler’ için eğitimde iyileştirmeler yapılması gerektiğine dikkat çekiyor. Ancak çok büyük bir hedef kitleyi kaçırıyorlar: erkekler. Sonuçta, kızlar %90’lık hedefin sadece yüzde iki uzağındayken, erkekler yüzde sekiz altında.

Bunun sebebi nedir?

Bunun pek çok olası açıklaması var. Bazı akademisyenler, erkek çocukların okuldaki göreceli düşük performansını, ortaöğretim sonrası eğitim beklentilerinin daha düşük olmasına bağlıyor ki, bu da tam anlamıyla bir kısır döngünün tanımı.

Diğerleri ise her dört öğretmenden üçünün kadın olması ve bu oranın giderek artmasının erkek çocukları dezavantajlı duruma düşürdüğünden endişe ediyor. Bu elbette önemli. Ama bence daha büyük, daha basit bir açıklama gözümüzün önünde duruyor. Erkek çocukların beyinleri, özellikle ortaöğretimin en kritik yıllarında daha yavaş gelişir. Neredeyse her dört erkek çocuktan birinin (yüzde 23) ‘gelişimsel bozukluktan mustarip’ olarak sınıflandırıldığı göz önünde bulundurulduğunda, düzgün işlemeyen şeyin erkek çocuklardan ziyade eğitim kurumları olup olmadığını sorgulamak doğru olacaktır.

Laurence Steinberg, Fırsat Çağı: Yeni Ergenlik Biliminden Dersler (Age of Opportunity: Lessons from the New Science of Adolescence) adlı kitabında “lise çağındaki ergenlerin sakin, iyi dinlenmiş ve iyi seçimler yaptıklarında ödüllendirileceklerinin bilincinde olduklarında daha iyi kararlar verdiklerini” yazıyor. Çoğu ebeveyn ya da kendi gençlik yıllarını anımsayan herhangi biri buna şöyle yanıt verebilir: Bana bilmediğim bir şey söyle.

Ancak ergenlerin zihin yapıları, ‘iyi seçimler yapmayı’ zorlaştıracak şekilde. Gençken partilere gitmek için uykudan kaçarız; yaşlandığımızda ise uyumak için partilerden kaçarız. Steinberg, ergenliğin aslında beynimizin heyecan arayan kısmı (Partiye git! Okulu unut!) ile dürtüleri kontrol eden kısmı (Bu gece gerçekten ders çalışmam gerekiyor) arasındaki bir savaş olduğunu gösteriyor.

Bunları bir arabadaki gaz ve fren pedallarının psikolojideki karşılığı olarak düşünmek yardımcı olacaktır. Ergenlik yıllarında beynimiz gaza basar. Yeni ve heyecan verici deneyimler ararız. Dürtü kontrolümüz, yani frenleme mekanizmamız daha sonra gelişir. Stanford Üniversitesi’ndan biyolog ve nörolog Robert Sapolsky Davranış: İnsanların En İyi ve En Kötü Hallerinin Biyolojisi (Behave: The Biyology of Humans at Our Best and Worst) adlı kitabında şöyle yazıyor:

“Henüz olgunlaşmamış frontal korteksin böyle bir dopamin sistemine karşı koyacak gücü yoktur.” Burada ebeveynliğin ve ergenlerin otokontrol stratejilerini geliştirmelerine yardımcı olmanın önemi açıkça görülüyor.

Erkekler iki yıl daha geç olgunlaşır

Ergenlik, kendimizi dizginlemekte zorlandığımız bir dönemdir. Ancak aradaki fark erkekler için kızlardan çok daha büyük, çünkü erkekler hem daha fazla hızlanma hem de daha az frenleme gücüne sahipler.

Beynin dürtü kontrolü, planlama ve geleceğe yönelik yönelim ile ilişki olan ve bazen ‘beynin CEO’su” olarak adlandırılan kısımları çoğunlukla prefrontal kortekste bulunur ve bu kısım erkeklerde kızlara göre yaklaşık iki yıl daha geç olgunlaşır.

Örneğin beyincik, kızlar için 11 yaşında tam boyuta ulaşırken, erkekler için 15 yaşına kadar tam boyuta ulaşmaz. Nörobilim uzmanı Gökçen Akyürek’e göre, beyincik diğer işlevlerinin yanı sıra ‘duygusal, bilişsel ve kontrol kabiliyeti üzerinde düzenleyici bir etkiye sahiptir.’ Bu bulgular, ergenliğin beynin dikkat ve sosyal bilişle bağlantılı bir kısmı olan hipokampüs üzerindeki kısmi etkisi nedeniyle, en büyük cinsiyet farklılıklarının ergenlik döneminin ortalarında ortaya çıktığı dikkat ve otokontrole ilişkin yapılan araştırmaların ortaya koyduğu kanıtlar ile tutarlı.

Beynin bazı kısımlarının büyümesi gerekirken, sinirsel işlevlerin geliştirilmesi için bazı beyin liflerinin budanması gerekir. Beynimizin bazı bölümlerinin daha verimli olabilmesi için küçülmesi gerektiğini düşünmek garip, ama bu bir gerçek. Beyin esasında kendini toparlar, bunu bir çalının güzel görünmesini sağlamak için budanması gibi düşünün. Bu budama süreci ergen çocukların gelişiminde önemlidir.

Yaşları dört ila 40 arasında değişen 121 kişinin beyin görüntülemesine dayanan bir araştırma, söz konusu sürecin kızlarda erkeklere kıyasla daha erken gerçekleştiğini gösteriyor. Erkekler ve kızlar arasındaki fark en fazla 16 yaş civarında ortaya çıkıyor. Bilim gazetecisi Krystnell Storr, bu bulguların ‘beyin söz konusu olduğunda cinsiyet farklılıklarını inceleyen ve giderek artan araştırmalara eklendiğini’ yazıyor… Bilim, beyinlerimizin gelişiminde bir farklılığa işaret ediyor.

Akademik başarıda cinsiyet farkı

Her zaman olduğu gibi burada da ortalamalardan bahsettiğimizi unutmamak gerekir. Ancak bu bulguların pek çok ebeveyni şaşırtacağını sanmıyorum. Pennsylvania Üniversitesi Perelman Tıp Fakültesi’nde nöroloji bölümü başkanı olan Frances Jensen, “Ergenlik döneminde, kızların sinaps sayısı ve sinapsların arasındaki bağlantılar açısından erkeklerden yaklaşık iki ila üç yıl daha gelişmiştir” diyor. “15 yaşındaki erkek ve kız çocuklarını düşündüğümüzde bu gerçek çoğu insanı şaşırtmıyor.”

Akademik başarı için en önemli beceri ve özelliklerin gelişmesindeki cinsiyet farkı, tam da öğrencilerin not ortalamaları hakkında endişelenmeleri, sınavlara hazırlanmaları ve beladan uzak durmaları gereken zamanda en belirgin halini alıyor. ABD Fen Bilimleri, Mühendislik ve Tıp Millî Akademileri’nin yeni ortaya çıkan ergenlik biliminin önemine ilişkin 2019 tarihli bir raporu, “beyin gelişimi ve ergenlik arasındaki ilişkide cinsiyet farklılıklarının ergenlik döneminde öne çıkan cinsiyetler arasındaki farklılıkların anlaşılması ile ilgili olduğunu” öne sürüyor. Ancak, özellikle ergenlik döneminde beyin gelişiminde cinsiyetler arasındaki farklılıklar üzerine ortaya çıkan bu bilim dalının şu ana kadar eğitim politikaları üzerinde hiçbir etkisi olmadı. Örneğin, Millî Akademiler raporunun eğitimle ilgili bölümü, cinsiyetler arasında tespit edilen farklılıklara ilişkin özel bir öneri içermiyor.

Cinsiyetler arasındaki nörolojik farklılıkların önemi üzerinde oldukça şiddetli bir şekilde süregelen tartışmalar, eğitim söz konusu olduğunda oldukça yanlış bir çerçeveye oturtuluyor. Elbette erkek ve kadın psikolojisinde ergenlikten sonra da devam eden biyolojik temelli bazı farklılıklar var. Ancak en büyük fark, kadın ve erkek beyinlerinin nasıl değil, ne zaman geliştiğidir. Buradaki en önemli husus, kronolojik yaş ile gelişimsel yaş arasındaki ilişkinin kızlar ve erkekler için çok farklı olmasıdır. Nörobilimsel bir açıdan bakıldığında, eğitim sistemi kız çocukları lehine kurulu. Niyetin bu olmadığını söylemeye bile gerek yok. Ne de olsa eğitim sistemini yaratanlar çoğunlukla erkekler; erkekleri dezavantajlı duruma düşürmek için yüzyıllık bir feminist komplo söz konusu değil. Kız çocukları yükseköğrenim veya kariyer hedeflerinden caydırılıp ev içindeki rollere yönlendirildiğinde eğitim sistemindeki cinsiyet yanlılığını görmek daha zordu. Kadın hareketinin bu fırsatları kız çocuklarına ve kadınlara açmasıyla birlikte, kadınların doğal avantajları her geçen yıl daha da belirgin hale geldi.

Kampüste kadın egemenliği

Yükseköğretimde cinsiyetler arasındaki fark daha da açılıyor. ABD’de üniversite diplomalarının yüzde 57’sini artık kadınlar elde ediyor, işletme mezunlarının neredeyse yarısını (yüzde 47) ve hukuk mezunlarının çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor.

Kadınlar her beş yüksek lisans ve ön lisans derecesinden üçünü elde ediyor ve mesleki derecelerdeki artış daha da çarpıcı. Diş hekimliği, tıp veya hukuk alanlarında kadınların elde ettiği doktora derecelerinin oranı 1972’de yüzde 7 iken 2019’da yüzde 50’ye yükseldi.

Kampüsteki kadın egemenliği akademik olmayan alanlarda da kendini gösteriyor. 2020 yılında, en iyi on altı hukuk fakültesinin her birinde hukuk dergilerinin baş editörü bir kadındı.

Mühendislik, bilgisayar bilimleri ve matematik gibi bazı bölümlerde hâlâ erkeklerin ağırlıkta olduğu doğrudur. Bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında erkekler ve kadınlar arasındaki uçurumu kapatmak için üniversiteler, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve politikacılar tarafından önemli çabalar sarf ediliyor ve yatırımlar yapılıyor. Şu anda bu alanlarda üniversiteden mezun olanların yüzde 36’sı kadınlardan oluşurken, bu oran fen bilimlerinde yüzde 41, matematik ve istatistikte ise yüzde 42’dir.

Ancak, öğretmenlik veya hemşirelik gibi genel olarak kadınların tercih ettiği ve ileride önemli istihdam artışı görülmesi beklenen alanlarda erkekler için eşdeğer bir kazanım görülmedi.

OECD’deki her ülkede, artık lisans derecesine sahip genç kadın sayısı genç erkek sayısından daha fazla. Bildiğim kadarıyla, hiç kimse kadınların erkekleri bu kadar hızlı, bu kadar kapsamlı ve dünya çapında bu kadar tutarlı bir şekilde geride bırakacağını tahmin etmemişti.

ABD’deki hemen hemen her üniversitede artık çoğunlukla kız öğrenciler var. Erkek egemenliğinin son kaleleri Ivy League üniversiteleriydi, ancak şimdi her biri kadınların çoğunlukta olduğu üniversiteler haline geldi.

Üniversite düzeyindeki farklar büyük ölçüde lisedeki farkları yansıtıyor. Üniversiteye erken girişteki farklılıklar, örneğin lise not ortalamasındaki farklılıklarla açıklanabilir. Okuma ve sözle beceriler üniversiteye girme oranlarını güçlü bir şekilde etkiliyor ve bu alanlar erkeklerin kızların en çok gerisinde kaldığı alanlar. Esteban Aucejo ve Jonathan James tarafından yapılan bir araştırma, 16 yaşında erkekler ve kızlar arasındaki sözel becerilerin eşitlenmesinin İngiltere’de üniversiteye girişlerde cinsiyetler arasındaki farkı kapatacağını öne sürüyor.

Erkeklerin eğitimlerine ara verme olasılıkları yüksek

Daha fazla erkeğin üniversiteye gitmesini sağlamak bunun yalnızca ilk adımı. Ayrıca üniversiteyi tamamlamak için de desteğe ihtiyaçları var. Artık çoğu öğrenci bir şekilde üniversite gidiyor, bu yüzden buradaki en büyük zorluk üniversite eğitimini tamamlamak. Bu hususta da cinsiyetler arasında bir fark söz konusu. Erkek öğrencilerin eğitimlerine ara verme olasılıkları daha yüksek ve ayrıca ‘okulu bırakma’ ve mezun olamama olasılıkları da daha fazla. Bu, hafife alınacak bir fark değil: Dört yıllık bir devlet üniversitesine kaydolan kız öğrencilerin yüzde 46’sı dört yıl sonra mezun oldu; erkek öğrenciler için bu oran yüzde 35. (Altı yıllık mezuniyet oranları için fark biraz azalıyor).

Ancak erkeklerin üniversitedeki düşük performansının sebebi gizemini koruyor. Dünya çapında önde gelen akademisyenler, erkeklerin üniversite öğrenimine başlama ve bunu bitirme oranlarının düşüklüğü üzerine kafa yordu, veri biriktirdi ve regresyon modelleri kurdu. Bu çalışmaları okudum ve birçok akademisyenle konuştum. Vardıkları sonuçların kısa özeti şu: “Bilmiyoruz.” Ekonomik teşvikler bir cevap vermiyor. Üniversite eğitiminin değeri erkekler için de en az kadınlar kadar yüksek.

Bu tartışmalarda çok az dikkat çeken bir etken de erkek ve kızların gelişimindeki farklar; erkeklerin prefrontal korteksinin gelişimi yirmili yaşların başında kadınların prefrontal korteksine yetişiyor. Bana göre, kızların ve kadınların tıpkı lisede olduğu gibi üniversitede başarılı olmak için her zaman daha donanımlı oldukları ve bu durumun üniversite eğitimine ilişkin cinsiyetçi varsayımların ortadan kalkmasıyla daha belirginleştiği oldukça açık.

Bence burada isteklilik konusunda da farklılık var. Bugün genç kadınların çoğu eğitimin ne kadar önemli olduğunu biliyor ve finansal açıdan bağımsız olmak istiyor. Erkek sınıf arkadaşlarına kıyasla geleceklerini daha net görüyorlar.

Ücretsiz üniversite öğrenimi de dâhil olmak üzere birçok eğitim desteğinin kadınlara erkeklerden daha fazla fayda sağlamasının nedeni de bu olabilir; kadınların başarıya olan iştahı daha yüksek. Kızlar ve kadınlar, kadınlara yönelik ayrımcılık ile mücadele etmek zorunda kaldılar. Erkekler ise şimdi kendi içlerinde motivasyon mücadelesi veriyor.

Eğitimde cinsiyetler arasındaki uçurumun tersine dönmesi son derece hızlı oldu. Birdenbire cinsiyet eşitliği için çalışmak, kızlardan ziyade erkeklere odaklanmak anlamına gelmeye başladı. Bu durum en hafif tabiriyle kafa karıştırıcı. Yasalarımızın, kurumlarımızın, hatta tutumlarımızın bile henüz bu duruma ayak uyduramamış olması şaşırtıcı değil. Ancak ayak uydurmak zorundalar.”

Bu yazı ilk kez 27 Ekim 2022’de yayımlanmıştır.

Richard V. Reeves’in The Spectator web sitesinde yayınlanan “Why boys fall behind” başlıklı yazısından bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.spectator.co.uk/article/why-boys-fall-behind

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Erkek çocukları eğitimde neden geride kalıyor?

Eğitimin her aşamasında kızlar erkeklerden önde. Bunun sebebi ne? Finlandiya, eğitim sistemi örnek gösterilen bir ülke. Peki, niye? Başarının ardında cinsiyetler arasındaki fark olabilir mi? Bilimsel açıklama ne?

Son yıllarda eğitim alanında yapılan çalışmalar dünya genelinde kızlar ve erkekler arasında başarı açısından oldukça belirgin bir farkı gözler önüne seriyor. İlköğretimden yükseköğrenime kadar eğitimin her aşamasında kızlar erkekleri geride bırakıyor. Peki, bunun sebebi tam olarak nedir?

Orta sınıf ve eşitsizlikler üzerine çalışan araştırmacı Richard V. Reeves, The Spectator web sitesinde yayınlanan yazısında bu sorunun yanıtlarına değiniyor.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

“Finlandiya hakkında neler biliyorsunuz? Dünyanın en mutlu ülkesi olduğunu mu? Bu doğru. Okul sisteminin harika olduğunu mu? Yarı yarıya doğru. Finlandiya gerçekten de eğitimde başarı açısından uluslararası eğitim derneği sıralamasında her zaman üst sıralarda ya da üst sıralara yakın bir yerde yer alıyor, ancak bu kızlar sayesinde. OECD her üç yılda bir 15 yaşındaki gençler arasında okuma, matematik ve fen becerilerini ölçen bir çalışma yürütüyor. Buna PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) testi deniyor ve politikacıların büyük ilgisini çekiyor.

Finlandiya, eğitimde yüksek performans sergileyen bir ülke olduğundan eğitim alanında cinsiyetler arası farkları incelemek için iyi bir yer. Ancak Finli öğrenciler PISA testlerinde genel performans açısından çok üst sıralarda yer alsa da, cinsiyetler arasında büyük bir fark var: Finlandiya’daki kız öğrencilerin yüzde 20’si testte okuma alanında en yüksek puanları elde ederken, bu oran erkeklere sadece yüzde 9. En düşük okuma puanlarına sahip olanlar arasında cinsiyet farkı tersine dönüyor: erkeklerin yüzde 20’sine karşılık kızların yüzde 7’si. Çoğu ölçümde, Finli kızlar fen bilimleri ve matematikte de erkeklerden daha iyi performans gösteriyor.

Sonuç olarak, Finlandiya’nın uluslararası alanda takdir gören eğitim performansı tamamen Finlandiyalı kızların çarpıcı performansıyla açıklanıyor.

Kızlar beş yaşında okula hazır oluyor

Finlandiya’daki bu durum uluslararası bir olgunun çok canlı bir örneği. Dünyanın dört bir yanındaki ilkokullarda ve ortaokullarda kızlar erkekleri geride bırakıyor. OECD ülkelerinde okuma becerisi açısından kızlar erkeklerden yaklaşık bir yıl öndeyken, matematikte erkeklerin avantajı giderek azalıyor. Erkeklerin okullardaki üç temel ders olan matematik, okuma ve fen derslerinde başarısız olma olasılığı kızlara göre yüzde 50 daha fazla.

ABD’de kızlar onlarca yıldır okullarda daha başarılı olan cinsiyetti. Ancak şimdi, özellikle okuryazarlık ve sözel beceriler açısından daha da öne geçiyorlar. Farklılıklar erkenden ortaya çıkıyor. Örneğin, kızların beş yaşında ‘okula hazır’ olma olasılığı erkeklere göre yüzde 14 daha fazla. Bu, zengin ve yoksul çocuklar, siyahi ve beyaz çocuklar ya da okul öncesi eğitime devam eden ve etmeyen çocuklar arasındaki farktan çok daha büyük bir fark.

Dördüncü sınıfta okuma yeterliliğinde yüzde altı olan cinsiyet farkı, sekizinci sınıfın sonunda yüzde 11’e çıkıyor. Matematikte, dördüncü sınıfta erkekler lehine olan altı puanlık fark, sekizinci sınıfta bir puana düşüyor.

Liseye gelindiğinde, kızlar daha da öne geçiyor. Lise not ortalaması (GPA) bakımından kızlar, üniversiteye katılım oranları ve kariyer beklentilerindeki farklılıklar göz önüne alındığında erkeklerden daha az teşvike sahip oldukları yarım yüzyıl öncesinde bile erkeklerden daha avantajlıydı. Aradaki fark son yıllarda daha da açıldı.

Erkeklerin liseden mezun olma ihtimalinin kızlara göre daha düşük olduğunu öğrenmek artık sürpriz olmamalı. 2018’de kızların yüzde 88’i liseden zamanında (yani kayıt olduktan dört yıl sonra) mezun olurken, bu oran erkeklerde yüzde 82’ydi. Yoksul öğrenciler arasında ise erkeklerin mezuniyet oranı, yüzde 80’den yalnızca biraz daha yüksek.

İyileştirilmesi gereken hedef kitle: Erkekler

Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Grad Nation, ABD’deki genel lise mezuniyet oranını yüzde 90’a çıkarmayı hedefliyor (2017’de bu oran yüzde 85’ti). Bu harika bir hedef. Grad Nation, bunun için ‘beyaz olmayan öğrenciler, engelli öğrenciler ve düşük gelirli öğrenciler’ için eğitimde iyileştirmeler yapılması gerektiğine dikkat çekiyor. Ancak çok büyük bir hedef kitleyi kaçırıyorlar: erkekler. Sonuçta, kızlar %90’lık hedefin sadece yüzde iki uzağındayken, erkekler yüzde sekiz altında.

Bunun sebebi nedir?

Bunun pek çok olası açıklaması var. Bazı akademisyenler, erkek çocukların okuldaki göreceli düşük performansını, ortaöğretim sonrası eğitim beklentilerinin daha düşük olmasına bağlıyor ki, bu da tam anlamıyla bir kısır döngünün tanımı.

Diğerleri ise her dört öğretmenden üçünün kadın olması ve bu oranın giderek artmasının erkek çocukları dezavantajlı duruma düşürdüğünden endişe ediyor. Bu elbette önemli. Ama bence daha büyük, daha basit bir açıklama gözümüzün önünde duruyor. Erkek çocukların beyinleri, özellikle ortaöğretimin en kritik yıllarında daha yavaş gelişir. Neredeyse her dört erkek çocuktan birinin (yüzde 23) ‘gelişimsel bozukluktan mustarip’ olarak sınıflandırıldığı göz önünde bulundurulduğunda, düzgün işlemeyen şeyin erkek çocuklardan ziyade eğitim kurumları olup olmadığını sorgulamak doğru olacaktır.

Laurence Steinberg, Fırsat Çağı: Yeni Ergenlik Biliminden Dersler (Age of Opportunity: Lessons from the New Science of Adolescence) adlı kitabında “lise çağındaki ergenlerin sakin, iyi dinlenmiş ve iyi seçimler yaptıklarında ödüllendirileceklerinin bilincinde olduklarında daha iyi kararlar verdiklerini” yazıyor. Çoğu ebeveyn ya da kendi gençlik yıllarını anımsayan herhangi biri buna şöyle yanıt verebilir: Bana bilmediğim bir şey söyle.

Ancak ergenlerin zihin yapıları, ‘iyi seçimler yapmayı’ zorlaştıracak şekilde. Gençken partilere gitmek için uykudan kaçarız; yaşlandığımızda ise uyumak için partilerden kaçarız. Steinberg, ergenliğin aslında beynimizin heyecan arayan kısmı (Partiye git! Okulu unut!) ile dürtüleri kontrol eden kısmı (Bu gece gerçekten ders çalışmam gerekiyor) arasındaki bir savaş olduğunu gösteriyor.

Bunları bir arabadaki gaz ve fren pedallarının psikolojideki karşılığı olarak düşünmek yardımcı olacaktır. Ergenlik yıllarında beynimiz gaza basar. Yeni ve heyecan verici deneyimler ararız. Dürtü kontrolümüz, yani frenleme mekanizmamız daha sonra gelişir. Stanford Üniversitesi’ndan biyolog ve nörolog Robert Sapolsky Davranış: İnsanların En İyi ve En Kötü Hallerinin Biyolojisi (Behave: The Biyology of Humans at Our Best and Worst) adlı kitabında şöyle yazıyor:

“Henüz olgunlaşmamış frontal korteksin böyle bir dopamin sistemine karşı koyacak gücü yoktur.” Burada ebeveynliğin ve ergenlerin otokontrol stratejilerini geliştirmelerine yardımcı olmanın önemi açıkça görülüyor.

Erkekler iki yıl daha geç olgunlaşır

Ergenlik, kendimizi dizginlemekte zorlandığımız bir dönemdir. Ancak aradaki fark erkekler için kızlardan çok daha büyük, çünkü erkekler hem daha fazla hızlanma hem de daha az frenleme gücüne sahipler.

Beynin dürtü kontrolü, planlama ve geleceğe yönelik yönelim ile ilişki olan ve bazen ‘beynin CEO’su” olarak adlandırılan kısımları çoğunlukla prefrontal kortekste bulunur ve bu kısım erkeklerde kızlara göre yaklaşık iki yıl daha geç olgunlaşır.

Örneğin beyincik, kızlar için 11 yaşında tam boyuta ulaşırken, erkekler için 15 yaşına kadar tam boyuta ulaşmaz. Nörobilim uzmanı Gökçen Akyürek’e göre, beyincik diğer işlevlerinin yanı sıra ‘duygusal, bilişsel ve kontrol kabiliyeti üzerinde düzenleyici bir etkiye sahiptir.’ Bu bulgular, ergenliğin beynin dikkat ve sosyal bilişle bağlantılı bir kısmı olan hipokampüs üzerindeki kısmi etkisi nedeniyle, en büyük cinsiyet farklılıklarının ergenlik döneminin ortalarında ortaya çıktığı dikkat ve otokontrole ilişkin yapılan araştırmaların ortaya koyduğu kanıtlar ile tutarlı.

Beynin bazı kısımlarının büyümesi gerekirken, sinirsel işlevlerin geliştirilmesi için bazı beyin liflerinin budanması gerekir. Beynimizin bazı bölümlerinin daha verimli olabilmesi için küçülmesi gerektiğini düşünmek garip, ama bu bir gerçek. Beyin esasında kendini toparlar, bunu bir çalının güzel görünmesini sağlamak için budanması gibi düşünün. Bu budama süreci ergen çocukların gelişiminde önemlidir.

Yaşları dört ila 40 arasında değişen 121 kişinin beyin görüntülemesine dayanan bir araştırma, söz konusu sürecin kızlarda erkeklere kıyasla daha erken gerçekleştiğini gösteriyor. Erkekler ve kızlar arasındaki fark en fazla 16 yaş civarında ortaya çıkıyor. Bilim gazetecisi Krystnell Storr, bu bulguların ‘beyin söz konusu olduğunda cinsiyet farklılıklarını inceleyen ve giderek artan araştırmalara eklendiğini’ yazıyor… Bilim, beyinlerimizin gelişiminde bir farklılığa işaret ediyor.

Akademik başarıda cinsiyet farkı

Her zaman olduğu gibi burada da ortalamalardan bahsettiğimizi unutmamak gerekir. Ancak bu bulguların pek çok ebeveyni şaşırtacağını sanmıyorum. Pennsylvania Üniversitesi Perelman Tıp Fakültesi’nde nöroloji bölümü başkanı olan Frances Jensen, “Ergenlik döneminde, kızların sinaps sayısı ve sinapsların arasındaki bağlantılar açısından erkeklerden yaklaşık iki ila üç yıl daha gelişmiştir” diyor. “15 yaşındaki erkek ve kız çocuklarını düşündüğümüzde bu gerçek çoğu insanı şaşırtmıyor.”

Akademik başarı için en önemli beceri ve özelliklerin gelişmesindeki cinsiyet farkı, tam da öğrencilerin not ortalamaları hakkında endişelenmeleri, sınavlara hazırlanmaları ve beladan uzak durmaları gereken zamanda en belirgin halini alıyor. ABD Fen Bilimleri, Mühendislik ve Tıp Millî Akademileri’nin yeni ortaya çıkan ergenlik biliminin önemine ilişkin 2019 tarihli bir raporu, “beyin gelişimi ve ergenlik arasındaki ilişkide cinsiyet farklılıklarının ergenlik döneminde öne çıkan cinsiyetler arasındaki farklılıkların anlaşılması ile ilgili olduğunu” öne sürüyor. Ancak, özellikle ergenlik döneminde beyin gelişiminde cinsiyetler arasındaki farklılıklar üzerine ortaya çıkan bu bilim dalının şu ana kadar eğitim politikaları üzerinde hiçbir etkisi olmadı. Örneğin, Millî Akademiler raporunun eğitimle ilgili bölümü, cinsiyetler arasında tespit edilen farklılıklara ilişkin özel bir öneri içermiyor.

Cinsiyetler arasındaki nörolojik farklılıkların önemi üzerinde oldukça şiddetli bir şekilde süregelen tartışmalar, eğitim söz konusu olduğunda oldukça yanlış bir çerçeveye oturtuluyor. Elbette erkek ve kadın psikolojisinde ergenlikten sonra da devam eden biyolojik temelli bazı farklılıklar var. Ancak en büyük fark, kadın ve erkek beyinlerinin nasıl değil, ne zaman geliştiğidir. Buradaki en önemli husus, kronolojik yaş ile gelişimsel yaş arasındaki ilişkinin kızlar ve erkekler için çok farklı olmasıdır. Nörobilimsel bir açıdan bakıldığında, eğitim sistemi kız çocukları lehine kurulu. Niyetin bu olmadığını söylemeye bile gerek yok. Ne de olsa eğitim sistemini yaratanlar çoğunlukla erkekler; erkekleri dezavantajlı duruma düşürmek için yüzyıllık bir feminist komplo söz konusu değil. Kız çocukları yükseköğrenim veya kariyer hedeflerinden caydırılıp ev içindeki rollere yönlendirildiğinde eğitim sistemindeki cinsiyet yanlılığını görmek daha zordu. Kadın hareketinin bu fırsatları kız çocuklarına ve kadınlara açmasıyla birlikte, kadınların doğal avantajları her geçen yıl daha da belirgin hale geldi.

Kampüste kadın egemenliği

Yükseköğretimde cinsiyetler arasındaki fark daha da açılıyor. ABD’de üniversite diplomalarının yüzde 57’sini artık kadınlar elde ediyor, işletme mezunlarının neredeyse yarısını (yüzde 47) ve hukuk mezunlarının çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor.

Kadınlar her beş yüksek lisans ve ön lisans derecesinden üçünü elde ediyor ve mesleki derecelerdeki artış daha da çarpıcı. Diş hekimliği, tıp veya hukuk alanlarında kadınların elde ettiği doktora derecelerinin oranı 1972’de yüzde 7 iken 2019’da yüzde 50’ye yükseldi.

Kampüsteki kadın egemenliği akademik olmayan alanlarda da kendini gösteriyor. 2020 yılında, en iyi on altı hukuk fakültesinin her birinde hukuk dergilerinin baş editörü bir kadındı.

Mühendislik, bilgisayar bilimleri ve matematik gibi bazı bölümlerde hâlâ erkeklerin ağırlıkta olduğu doğrudur. Bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında erkekler ve kadınlar arasındaki uçurumu kapatmak için üniversiteler, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve politikacılar tarafından önemli çabalar sarf ediliyor ve yatırımlar yapılıyor. Şu anda bu alanlarda üniversiteden mezun olanların yüzde 36’sı kadınlardan oluşurken, bu oran fen bilimlerinde yüzde 41, matematik ve istatistikte ise yüzde 42’dir.

Ancak, öğretmenlik veya hemşirelik gibi genel olarak kadınların tercih ettiği ve ileride önemli istihdam artışı görülmesi beklenen alanlarda erkekler için eşdeğer bir kazanım görülmedi.

OECD’deki her ülkede, artık lisans derecesine sahip genç kadın sayısı genç erkek sayısından daha fazla. Bildiğim kadarıyla, hiç kimse kadınların erkekleri bu kadar hızlı, bu kadar kapsamlı ve dünya çapında bu kadar tutarlı bir şekilde geride bırakacağını tahmin etmemişti.

ABD’deki hemen hemen her üniversitede artık çoğunlukla kız öğrenciler var. Erkek egemenliğinin son kaleleri Ivy League üniversiteleriydi, ancak şimdi her biri kadınların çoğunlukta olduğu üniversiteler haline geldi.

Üniversite düzeyindeki farklar büyük ölçüde lisedeki farkları yansıtıyor. Üniversiteye erken girişteki farklılıklar, örneğin lise not ortalamasındaki farklılıklarla açıklanabilir. Okuma ve sözle beceriler üniversiteye girme oranlarını güçlü bir şekilde etkiliyor ve bu alanlar erkeklerin kızların en çok gerisinde kaldığı alanlar. Esteban Aucejo ve Jonathan James tarafından yapılan bir araştırma, 16 yaşında erkekler ve kızlar arasındaki sözel becerilerin eşitlenmesinin İngiltere’de üniversiteye girişlerde cinsiyetler arasındaki farkı kapatacağını öne sürüyor.

Erkeklerin eğitimlerine ara verme olasılıkları yüksek

Daha fazla erkeğin üniversiteye gitmesini sağlamak bunun yalnızca ilk adımı. Ayrıca üniversiteyi tamamlamak için de desteğe ihtiyaçları var. Artık çoğu öğrenci bir şekilde üniversite gidiyor, bu yüzden buradaki en büyük zorluk üniversite eğitimini tamamlamak. Bu hususta da cinsiyetler arasında bir fark söz konusu. Erkek öğrencilerin eğitimlerine ara verme olasılıkları daha yüksek ve ayrıca ‘okulu bırakma’ ve mezun olamama olasılıkları da daha fazla. Bu, hafife alınacak bir fark değil: Dört yıllık bir devlet üniversitesine kaydolan kız öğrencilerin yüzde 46’sı dört yıl sonra mezun oldu; erkek öğrenciler için bu oran yüzde 35. (Altı yıllık mezuniyet oranları için fark biraz azalıyor).

Ancak erkeklerin üniversitedeki düşük performansının sebebi gizemini koruyor. Dünya çapında önde gelen akademisyenler, erkeklerin üniversite öğrenimine başlama ve bunu bitirme oranlarının düşüklüğü üzerine kafa yordu, veri biriktirdi ve regresyon modelleri kurdu. Bu çalışmaları okudum ve birçok akademisyenle konuştum. Vardıkları sonuçların kısa özeti şu: “Bilmiyoruz.” Ekonomik teşvikler bir cevap vermiyor. Üniversite eğitiminin değeri erkekler için de en az kadınlar kadar yüksek.

Bu tartışmalarda çok az dikkat çeken bir etken de erkek ve kızların gelişimindeki farklar; erkeklerin prefrontal korteksinin gelişimi yirmili yaşların başında kadınların prefrontal korteksine yetişiyor. Bana göre, kızların ve kadınların tıpkı lisede olduğu gibi üniversitede başarılı olmak için her zaman daha donanımlı oldukları ve bu durumun üniversite eğitimine ilişkin cinsiyetçi varsayımların ortadan kalkmasıyla daha belirginleştiği oldukça açık.

Bence burada isteklilik konusunda da farklılık var. Bugün genç kadınların çoğu eğitimin ne kadar önemli olduğunu biliyor ve finansal açıdan bağımsız olmak istiyor. Erkek sınıf arkadaşlarına kıyasla geleceklerini daha net görüyorlar.

Ücretsiz üniversite öğrenimi de dâhil olmak üzere birçok eğitim desteğinin kadınlara erkeklerden daha fazla fayda sağlamasının nedeni de bu olabilir; kadınların başarıya olan iştahı daha yüksek. Kızlar ve kadınlar, kadınlara yönelik ayrımcılık ile mücadele etmek zorunda kaldılar. Erkekler ise şimdi kendi içlerinde motivasyon mücadelesi veriyor.

Eğitimde cinsiyetler arasındaki uçurumun tersine dönmesi son derece hızlı oldu. Birdenbire cinsiyet eşitliği için çalışmak, kızlardan ziyade erkeklere odaklanmak anlamına gelmeye başladı. Bu durum en hafif tabiriyle kafa karıştırıcı. Yasalarımızın, kurumlarımızın, hatta tutumlarımızın bile henüz bu duruma ayak uyduramamış olması şaşırtıcı değil. Ancak ayak uydurmak zorundalar.”

Bu yazı ilk kez 27 Ekim 2022’de yayımlanmıştır.

Richard V. Reeves’in The Spectator web sitesinde yayınlanan “Why boys fall behind” başlıklı yazısından bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.spectator.co.uk/article/why-boys-fall-behind

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x