Erkek ve kadın beyni: Farklılıkları bilmek hayatınızı nasıl kolaylaştırır?

Erkeğin çözdüğünü bazen kadın görmez. Kadının aynı anda yaptığı üç işi erkek anlamaz. Aşk hormonu olsa da ikisinde de farklı çalışır. Peki, bir ilişkinin devamlılığı neye bağlı? Dr. Bora Küçükyazıcı yazdı.

26 yıllık mesleki deneyimim ve 22 yıllık evliliğim süresince öğrendiğim en önemli şeylerden biri şu: İlişkilerdeki temel arzumuz, eşimizin bizi anlaması, görmesi ve biraz empati göstermesidir. Eğer bu size de tanıdık geliyorsa, hoş geldiniz.

Şimdi sizlerle erkek ve kadın beyinlerinin neden ve nasıl farklı çalıştığını inceleyip, mutlu ve dengeli ilişkiler için bazı basit ipuçlarını paylaşacak, mutlu ilişkilerin kapısını aralayacağız.

Erkekler ve kadınlar arasındaki duygusal ve bilişsel farklar, yüzyıllardır tartışılan ve cevap arayan bir konu… Son yıllarda yapılan nörobilimsel araştırmalar, bu farkları anlamamıza ışık tutuyor. Mesela beyindeki hipokampus ve amigdala gibi hafıza ve duygusal işlem bölgelerinin kadınlarda daha büyük olduğunun tespit edilmesi önemli. Bu anatomik farklılık, kadınların özellikle duygusal olarak yüklü olayları daha detaylı hatırlamalarını sağlıyor. İşte bu yüzden, eşinizin 8 yıl 5 ay 4 gün önce yaşadığınız bir olayı tüm ayrıntılarıyla hatırlaması sizi şaşırtmamalı!

Kadınların beyinleri, duyusal ve duygusal bilgiyi uzun süre tutacak şekilde evrimleşmiştir

Erkekler mevcut bilgilerle belirli bir göreve odaklanmaya eğilimlidirler; bu da onların duygusal olayları daha az detaylı işlemelerine neden olur. İşte, erkeklerin bazı durumlarda neden duygusal olarak daha az uyumlu olduğunun kanıtı! Kadınların, “Sen beni hiç anlamıyorsun!” söyleminde haklılık payı olduğunu görüyoruz. Erkek, duygusal yorumları gerçekten daha sınırlı düzeyde çözüyor.

Erkek beyninde kadınlardan yedi kat daha fazla gri madde bulunurken, kadınların beyninde ise on kat daha fazla beyaz madde yer alır.

Peki, bu farkın pratikte anlamı nedir?

Gri madde, beynin belirli bir göreve odaklanmasını sağlar, bu yüzden erkekler başladıkları görev üzerinde derinleşebilirler.

Şu nüansı kaçırmayın lütfen: Belirli bir görev! Yani seçtiği ve başladığı görev! Örneğin, bir erkek evde bir şeyleri tamir ederken tamamen bu işe konsantre olur. O sırada sizi duymaz, cevap vermez, işitmez. Bu, sizinle ilgilenmiyor gibi gelebilir. Ama öyle değildir.

Beyaz madde, farklı beyin bölgeleri arasında iletişimi kolaylaştırır, bu yüzden kadınlar çoklu görevlerde daha başarılıdır. Bir kadın aynı anda hem iş yerindeki sorumlulukları, hem çocukların bakımını, hem de ev işlerini yönetebilir. Bu bilişsel farklılık, birçok kadının neden aynı anda birçok sorumluluğu yerine getirebildiğini ve erkeklerin neden tek bir göreve odaklanmayı tercih ettiğini açıklıyor.

Erkek ve kadın beyinlerinin bu farklı işleyişi, sadece günlük yaşamdaki iş bölümüyle sınırlı değildir. İletişim tarzları da bu bilişsel farklar yüzünden değişkenlik gösterir. Erkekler genellikle daha kısa ve çözüm odaklı konuşmalar yaparken, kadınlar duygusal detaylara daha fazla önem verir. Kadın beyninin geniş beyaz madde ağı, onun birçok farklı konu arasında hızlı geçişler yapmasına ve bu konuları duygusal boyutuyla birlikte ele almasına olanak tanır. Erkek beynindeki yoğun gri madde ise onu daha tek odaklı yapar; bir konuda derinleşir, ama duygusal detayları gözden kaçırabilir.

Bu farkların, günlük hayatta ve ilişkilerde nasıl ortaya çıktığını sıkça görürüz. Örneğin, bir çiftin mali sıkıntı yaşadığı bir durumu düşünelim. Kadın, maddi sorunların yarattığı endişe ve stresi paylaşmak isteyebilirken, erkek durumu düzeltmek için hemen pratik çözümler üretmeye başlar. Eğer bu beyin temelli farklar anlaşılmazsa, kadın duygusal olarak ihmal edildiğini hissederken, erkek kendini yetersiz hissedebilir ya da kadının duygusal tepkilerini gereksiz görebilir.

Duygusal hafıza ve amigdala aktivitesi

Bir diğer önemli fark, duygusal hafızanın merkezi olan amigdalanın cinsiyetler arasında farklı çalışmasıdır. Erkekler stresli ve duygusal durumlarda daha çok problem çözme ve mekânsal farkındalık için kodlanmışlardır. Kadınlar ise duyguları analiz etmekte daha iyidirler. Bu yüzden kadınlar bir durumun duygusal yönlerine daha fazla odaklanırken, erkekler çözüm üretme eğilimindedir. Kadınlar çoğu zaman, “Sen benimle hiç ilgilenmiyorsun!” derken haklıdır, çünkü erkekler, duygusal durumları daha sınırlı bir perspektifle değerlendirirler.

Kadınların amigdala ve hipokampüs bölgelerinin daha aktif çalışması, onların duygusal hafızada daha güçlü olmalarına olanak tanır. Bu, kadınların neden geçmişe dönük anıları daha detaylı hatırladığını ve bu anılara daha duygusal tepkiler verdiğini açıklar. Kadınlar için bir tartışmada geçmişte yaşanmış bir olayın etkisini hatırlamak ve tekrar gündeme getirmek, aslında o olayı hâlâ taze bir şekilde hissetmelerinden kaynaklanır. Bu da erkeklerin, “O olay bitti gitti, neden hâlâ bu konuyu açıyorsun?” serzenişlerini anlaşılır kılar.

Erkeklerin beyninde ise amigdala, genellikle o anki problemi çözmeye odaklanır ve duygusal belleği daha arka plana atar. Bu da onların aynı olayı kadınlar kadar detaylı hatırlamamalarına ve duygusal tepkilerinin daha sönük olmasına neden olur.

Beynin bu bölgesel farkları, stresle başa çıkma biçimlerimizi de doğrudan etkiler. Kadınlar stresli bir durumla karşılaştıklarında, başkalarıyla duygusal olarak bağlantı kurma ve rahatlama ihtiyacı hissederler. Bu yüzden bir kadın, kötü bir gün geçirdikten sonra arkadaşına telefon açarak yaşadıklarını anlatma eğilimindedir. Erkekler ise stres altında olduklarında genellikle yalnız kalmayı, sorunu kendi içlerinde çözmeyi tercih ederler. Bunun nedeni, erkeklerin stres altında beynin daha lokalize alanlarına odaklanması ve bu alanların sorunu çözmeye yönelik olmasıdır. Dolayısıyla bir erkek stres altındayken, duygusal desteğe değil, yalnız kalmaya ihtiyaç duyabilir.

Beyin yapısı: Hemisferik aktivite ve korpus kallozum

Beynin sol ve sağ yarımkürelerini bağlayan korpus kallozum, kadınlarda daha büyüktür. Bu durum, kadınların her iki beyin yarımküresi arasında daha iyi iletişim kurmalarını sağlar. Bu nedenle kadınlar, hem duygusal hem de mantıksal süreçleri aynı anda daha etkili bir şekilde yönetebilirler. Erkekler ise genellikle beynin belirli bölgelerine odaklanarak, daha güçlü hemisferik aktivite gösterirler. Bu da onların daha dar bir odakla problem çözmeye yönelmelerini sağlar.

Kadınların hemisferik bağlantılarının daha güçlü olması, onların çoklu görev yeteneklerine de yansır. Bir kadın, aynı anda birçok farklı işle uğraşabilir ve bunları başarıyla yönetebilir. Örneğin, bir yandan çocuklarla ilgilenirken diğer yandan işyerindeki projelerini organize edebilir ve sosyal ilişkilerini sürdürebilir. Erkekler ise genellikle tek bir işe odaklanmayı tercih ederler ve bu iş üzerinde derinleşirler. Bu durum, onların aynı anda birçok işi yürütmekte zorlanmalarına neden olur. Erkekler genellikle, bir iş bittiğinde diğerine geçmeyi tercih ederler. Bu fark, ev içinde ya da işyerinde karşılaşılan birçok küçük sürtüşmenin de temelini oluşturur.

Bu bilişsel farklılıkların günlük hayata etkilerini basit bir örnekle inceleyelim. Örneğin, bir çiftin evde sorumlulukları paylaşması gerektiği bir durumda, kadın bir yandan çocuklarla ilgilenip bir yandan da ev işleriyle uğraşırken, erkek kendini tek bir göreve odaklanmış bulabilir. Kadın, bir anda birden fazla iş yapmakta zorlanmazken, erkek bu durumun neden bu kadar karmaşık olduğunu anlamakta zorlanabilir. Bu durum, ilişkideki çatışmaları körükleyebilir. Ancak bu farkları anlamak, çiftlerin birbirlerine daha fazla empati göstermelerini ve sorumlulukları daha dengeli bir şekilde paylaşmalarını sağlar.

Kadın ve erkek için ipuçları

Erkekler, kadınların beyinlerinin duygusal hafıza ve çoklu görev için kodlanmış olduğunu fark ettiklerinde, duygu yüklü konuşmalar sırasında daha sabırlı olabilirler. Benzer şekilde, erkeklerin duyguları tartışmaktan çok problem çözmeye odaklanabileceğini anlayan kadınlar, çatışma çözümüne farklı bir şekilde yaklaşabilirler. Bu, bir cinsiyetin daha iyi ya da daha kötü olmasıyla ilgili değil, her birinin masaya getirdiği benzersiz güçlü yönleri tanımakla ilgilidir.

Bir çiftin finansal stresle karşı karşıya kaldığı bir senaryo hayal edin. Kadın endişelerini konuşmak isteyebilirken, erkek acil çözümler üretme ihtiyacı hisseder. Bu beyin temelli eğilimleri anlamazlarsa, kadın duygusal olarak ihmal edilmiş hissedebilirken, erkek “gereksiz” konuşma gibi görünen şeylerden dolayı, kendisini eşine karşı bunalmış hissedebilir.

Cinsiyete özgü davranışlarda nörotransmiterlerin ve hormonların rolü

Erkeklerin ve kadınların hayatın zorluklarına, stres faktörlerine ve çatışmalarına tepki verme biçimleri genellikle tamamen farklı görülebilir. Bunun nedeni beynimizi besleyen kimyasallar, nörotransmiterler ve hormonların düzeyindeki farklılıklardır. Hem erkekler hem de kadınlar dopamin, serotonin ve oksitosin gibi ortak nörokimyasalları paylaşırken, bu kimyasalları farklı şekilde işlerler. Testosteron ve östrojen gibi hormonların belirgin etkisi, davranışları, duygusal tepkileri ve hatta başkalarıyla nasıl bağlantı kurduğumuzu şekillendirmede önemli bir rol oynar.

Oksitosin, genellikle “bağlanma hormonu” ya da “aşk hormonu” olarak adlandırılır ve kadınlarda erkeklere oranla daha yüksek seviyelerde bulunur. Bu hormon, kadınların ilişkilerde daha besleyici, şefkatli ve duygusal olarak daha uyumlu olmasını sağlar. Kadınlar stresli anlarda duygusal destek ve bağlantı ararken, oksitosin düzeylerindeki bu farklılık onları daha empatik ve sosyal yapar. Örneğin, bir kadın stresli bir gün geçirdikten sonra yakın bir arkadaşına ulaşır ve yaşadığı duyguları paylaşma ihtiyacı hisseder. Bu yüz yüze etkileşim ve paylaşım, kadınların stresle başa çıkma yöntemlerinin temelini oluşturur.

Erkeklerde ise baskın hormon testosterondur. Testosteron, erkeklerin stresli ya da çatışmalı durumlarda daha fazla agresyon ve rekabet eğiliminde olmalarına yol açar. Stresle karşı karşıya kaldıklarında, erkekler genellikle “savaş ya da kaç” tepkisini gösterirler. Bir tartışma sırasında duygularını paylaşmaktan çok, sorunu çözmeye ve durumu kontrol altına almaya çalışırlar. Bu da genellikle kadınların empati ve duygusal paylaşım arayışını anlamamalarına neden olur.

Bu hormonal farklar, ilişkilerdeki bazı temel yanlış anlamaları da beraberinde getirir. Kadınlar stresli bir durumda duygusal bağlantı ve rahatlama ararken, erkekler hemen çözümler üretmeye ve “sorunu ortadan kaldırmaya” yönelirler. Bu da kadınların kendilerini dinlenmemiş veya önemsenmemiş hissetmesine neden olabilirken, erkekler ise kadınların duygusal olarak aşırı tepkisel olduklarını düşünebilirler. Oysa ki bu sadece farklı beyin yapıları ve hormonal işleyişlerin doğal bir sonucudur.

Empatiyle cinsiyet farklılıklarını aşmak

Beyin yapısı, hormonlar ve nörokimyasal farklar ilişkilerdeki dinamikleri doğrudan etkiler. Bu farkları anlamak, yalnızca çatışmaların kaynağını belirlemekle kalmaz, aynı zamanda bu çatışmaları çözmek için empatiyi bir araç olarak kullanmamıza da yardımcı olur. Kadınların ve erkeklerin beyinlerinin nasıl çalıştığını bilmek, bir çiftin birbirini anlamasında büyük rol oynar. Kadınlar, erkeklerin duygusal paylaşım yerine sorunu çözme eğiliminde olduklarını anladıklarında, eşlerinin bu tepkilerini kişisel bir kopukluk olarak algılamaktan kaçınabilirler. Aynı şekilde, erkekler de kadınların duygusal paylaşım ve empati arayışlarının onları daha güçlü ve dengeli kıldığını fark edebilirler.

Empati, bu cinsiyet temelli farklılıkları köprüleyebilir. Bir erkek, eşinin konuşma sırasında çözümden ziyade duygusal bir bağlantı aradığını anlayabilirse, sohbet esnasında biraz daha sabırlı olabilir. Aynı şekilde, kadınlar da erkeklerin duygularını çözüm üretme süreciyle birleştirdiklerini bilirse, bu farklılıkları anlamak onları birbirlerine daha yakınlaştırabilir.

Basit bir çözüm önerisi olarak, bir kadın, “Sadece dinlemeni istiyorum, şu an çözüm istemiyorum!” diyerek erkeğe duygusal desteğin yeterli olduğunu belirtebilir. Erkek ise eşinin duygularına hemen cevap vermek yerine, sadece onunla empati kurmaya çalışabilir. Bu tür küçük ama etkili ipuçları, ilişkilerin daha dengeli ve sağlıklı bir şekilde ilerlemesine yardımcı olacaktır.

Sağlıklı ilişkiler için ekip olma bilinci

Kadınlar ve erkekler arasındaki beyin yapısı ve işleyiş farklarını anlamak, ilişkilere dair daha derin bir perspektif kazandırır. Empati, anlayış ve doğru iletişim ile bu farklılıklar birer zayıflık değil, ilişkiyi güçlendiren unsurlar haline gelebilir. Kadınların çoklu görev yetenekleri ve duygusal zekâsı, erkeklerin problem çözme becerileri ve odaklanmış dikkat yetenekleriyle birleştiğinde, bir ekip olarak hareket etmek mümkün olur.

Özellikle uzun süreli ilişkilerde ve evliliklerde, her iki tarafın da kendi güçlü yönlerini fark etmesi ve bunları ortak yaşamın yararına kullanması gereklidir. Erkekler problem çözme becerileriyle ön plana çıkarken, kadınlar duygusal destek sağlama ve ilişkileri yönlendirme konusunda daha başarılı olabilirler. Ancak bu beceriler, birbirini tamamlayan unsurlar olarak değerlendirildiğinde, ilişkiler çok daha sağlam ve sağlıklı olacaktır.

Eğer çiftler bu doğal farklılıkları kabul eder ve birbirlerini olduğu gibi anlamaya çalışırlarsa, karşılıklı güven, saygı ve sevgi içinde dengeli bir ilişki sürdürebilirler. Kadınlar ve erkekler, beyin yapılarından kaynaklanan farklılıklarını, ilişkilerini daha uyumlu ve güçlü hale getirmek için birer avantaj olarak kullanabilirler.

Kadın ve erkek beyinlerinin nörokimyasal ve anatomik farklılıkları, ilişkilerdeki davranış biçimlerini ve duygusal tepkileri büyük ölçüde şekillendirir. Bu farklılıkları anlamak, karşılıklı empati ve anlayış geliştirmek açısından kritik öneme sahiptir. İlişkilerde çatışmaların çözümü, birbirinin doğasını kabul etmek ve bu doğanın gerektirdiği şekilde davranmakla mümkündür. Erkeklerin problem çözme odaklı beyin yapıları, kadınların ise duygusal zekâya dayalı çoklu görev becerileri, bir araya geldiğinde daha güçlü ve sağlıklı bir ilişki dinamiği yaratabilir.

Unutmayın, mutlu bir ilişki, birbirini anlayarak ve farklılıkları kabul ederek kurulur.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Eylül 2024’te yayımlanmıştır.

Bora Küçükyazıcı
Bora Küçükyazıcı
Dr. Bora Küçükyazıcı – Klinik psikolog ve aile danışmanı. 1973 yılında İstanbul'da doğmuş. Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nden mezun olmuş, tıp hekimliği eğitimini Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi tamamlamış. Anadolu’nun birçok yerinde çalıştıktan sonra Actavis’te medikal yönetici, biyo-teknoloji şirketi USA Genzyme’de ise Business Unit Manager (iş birikimi yöneticisi) olarak görev yapmış. Katıldığı uluslararası eğitim ve yönetim toplantılarında Türkiye`yi birçok defa temsil etmiş. “Farklılaştırma Stratejisi ve İletişim” konulu çalışması ile yurt dışında “En Başarılı Uygulama” ödülünü almış. St. Clement’s Üniversitesi Klinik Psikoloji alanında doktora programında tamamladığı çalışmalar şöyle: Çocuk ve Yetişkin Psikolojisi, Yaşlılık Psikolojisi, Sosyal Psikoloji, Günümüzde Psikoterapi, Aile Sosyolojisi, Çocuk Psikopatolojisi, İletişim Psikolojisi. Ayrıca Philadelphia University, Yale University, The State University of New York, Maltepe Üniversitesi’nde eğitim programlarına katılmış, sertifikalar almış. biyo-teknoloji, dijital ebeveynlik dönüşümü ve Z Kuşağı çocuk yetiştirme konularında çalışmaları var. Yayımlanan ilk kitabı: “Çocuk Büyütürken En Sık Sorulan 100 Soru ve Cevap”…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Erkek ve kadın beyni: Farklılıkları bilmek hayatınızı nasıl kolaylaştırır?

Erkeğin çözdüğünü bazen kadın görmez. Kadının aynı anda yaptığı üç işi erkek anlamaz. Aşk hormonu olsa da ikisinde de farklı çalışır. Peki, bir ilişkinin devamlılığı neye bağlı? Dr. Bora Küçükyazıcı yazdı.

26 yıllık mesleki deneyimim ve 22 yıllık evliliğim süresince öğrendiğim en önemli şeylerden biri şu: İlişkilerdeki temel arzumuz, eşimizin bizi anlaması, görmesi ve biraz empati göstermesidir. Eğer bu size de tanıdık geliyorsa, hoş geldiniz.

Şimdi sizlerle erkek ve kadın beyinlerinin neden ve nasıl farklı çalıştığını inceleyip, mutlu ve dengeli ilişkiler için bazı basit ipuçlarını paylaşacak, mutlu ilişkilerin kapısını aralayacağız.

Erkekler ve kadınlar arasındaki duygusal ve bilişsel farklar, yüzyıllardır tartışılan ve cevap arayan bir konu… Son yıllarda yapılan nörobilimsel araştırmalar, bu farkları anlamamıza ışık tutuyor. Mesela beyindeki hipokampus ve amigdala gibi hafıza ve duygusal işlem bölgelerinin kadınlarda daha büyük olduğunun tespit edilmesi önemli. Bu anatomik farklılık, kadınların özellikle duygusal olarak yüklü olayları daha detaylı hatırlamalarını sağlıyor. İşte bu yüzden, eşinizin 8 yıl 5 ay 4 gün önce yaşadığınız bir olayı tüm ayrıntılarıyla hatırlaması sizi şaşırtmamalı!

Kadınların beyinleri, duyusal ve duygusal bilgiyi uzun süre tutacak şekilde evrimleşmiştir

Erkekler mevcut bilgilerle belirli bir göreve odaklanmaya eğilimlidirler; bu da onların duygusal olayları daha az detaylı işlemelerine neden olur. İşte, erkeklerin bazı durumlarda neden duygusal olarak daha az uyumlu olduğunun kanıtı! Kadınların, “Sen beni hiç anlamıyorsun!” söyleminde haklılık payı olduğunu görüyoruz. Erkek, duygusal yorumları gerçekten daha sınırlı düzeyde çözüyor.

Erkek beyninde kadınlardan yedi kat daha fazla gri madde bulunurken, kadınların beyninde ise on kat daha fazla beyaz madde yer alır.

Peki, bu farkın pratikte anlamı nedir?

Gri madde, beynin belirli bir göreve odaklanmasını sağlar, bu yüzden erkekler başladıkları görev üzerinde derinleşebilirler.

Şu nüansı kaçırmayın lütfen: Belirli bir görev! Yani seçtiği ve başladığı görev! Örneğin, bir erkek evde bir şeyleri tamir ederken tamamen bu işe konsantre olur. O sırada sizi duymaz, cevap vermez, işitmez. Bu, sizinle ilgilenmiyor gibi gelebilir. Ama öyle değildir.

Beyaz madde, farklı beyin bölgeleri arasında iletişimi kolaylaştırır, bu yüzden kadınlar çoklu görevlerde daha başarılıdır. Bir kadın aynı anda hem iş yerindeki sorumlulukları, hem çocukların bakımını, hem de ev işlerini yönetebilir. Bu bilişsel farklılık, birçok kadının neden aynı anda birçok sorumluluğu yerine getirebildiğini ve erkeklerin neden tek bir göreve odaklanmayı tercih ettiğini açıklıyor.

Erkek ve kadın beyinlerinin bu farklı işleyişi, sadece günlük yaşamdaki iş bölümüyle sınırlı değildir. İletişim tarzları da bu bilişsel farklar yüzünden değişkenlik gösterir. Erkekler genellikle daha kısa ve çözüm odaklı konuşmalar yaparken, kadınlar duygusal detaylara daha fazla önem verir. Kadın beyninin geniş beyaz madde ağı, onun birçok farklı konu arasında hızlı geçişler yapmasına ve bu konuları duygusal boyutuyla birlikte ele almasına olanak tanır. Erkek beynindeki yoğun gri madde ise onu daha tek odaklı yapar; bir konuda derinleşir, ama duygusal detayları gözden kaçırabilir.

Bu farkların, günlük hayatta ve ilişkilerde nasıl ortaya çıktığını sıkça görürüz. Örneğin, bir çiftin mali sıkıntı yaşadığı bir durumu düşünelim. Kadın, maddi sorunların yarattığı endişe ve stresi paylaşmak isteyebilirken, erkek durumu düzeltmek için hemen pratik çözümler üretmeye başlar. Eğer bu beyin temelli farklar anlaşılmazsa, kadın duygusal olarak ihmal edildiğini hissederken, erkek kendini yetersiz hissedebilir ya da kadının duygusal tepkilerini gereksiz görebilir.

Duygusal hafıza ve amigdala aktivitesi

Bir diğer önemli fark, duygusal hafızanın merkezi olan amigdalanın cinsiyetler arasında farklı çalışmasıdır. Erkekler stresli ve duygusal durumlarda daha çok problem çözme ve mekânsal farkındalık için kodlanmışlardır. Kadınlar ise duyguları analiz etmekte daha iyidirler. Bu yüzden kadınlar bir durumun duygusal yönlerine daha fazla odaklanırken, erkekler çözüm üretme eğilimindedir. Kadınlar çoğu zaman, “Sen benimle hiç ilgilenmiyorsun!” derken haklıdır, çünkü erkekler, duygusal durumları daha sınırlı bir perspektifle değerlendirirler.

Kadınların amigdala ve hipokampüs bölgelerinin daha aktif çalışması, onların duygusal hafızada daha güçlü olmalarına olanak tanır. Bu, kadınların neden geçmişe dönük anıları daha detaylı hatırladığını ve bu anılara daha duygusal tepkiler verdiğini açıklar. Kadınlar için bir tartışmada geçmişte yaşanmış bir olayın etkisini hatırlamak ve tekrar gündeme getirmek, aslında o olayı hâlâ taze bir şekilde hissetmelerinden kaynaklanır. Bu da erkeklerin, “O olay bitti gitti, neden hâlâ bu konuyu açıyorsun?” serzenişlerini anlaşılır kılar.

Erkeklerin beyninde ise amigdala, genellikle o anki problemi çözmeye odaklanır ve duygusal belleği daha arka plana atar. Bu da onların aynı olayı kadınlar kadar detaylı hatırlamamalarına ve duygusal tepkilerinin daha sönük olmasına neden olur.

Beynin bu bölgesel farkları, stresle başa çıkma biçimlerimizi de doğrudan etkiler. Kadınlar stresli bir durumla karşılaştıklarında, başkalarıyla duygusal olarak bağlantı kurma ve rahatlama ihtiyacı hissederler. Bu yüzden bir kadın, kötü bir gün geçirdikten sonra arkadaşına telefon açarak yaşadıklarını anlatma eğilimindedir. Erkekler ise stres altında olduklarında genellikle yalnız kalmayı, sorunu kendi içlerinde çözmeyi tercih ederler. Bunun nedeni, erkeklerin stres altında beynin daha lokalize alanlarına odaklanması ve bu alanların sorunu çözmeye yönelik olmasıdır. Dolayısıyla bir erkek stres altındayken, duygusal desteğe değil, yalnız kalmaya ihtiyaç duyabilir.

Beyin yapısı: Hemisferik aktivite ve korpus kallozum

Beynin sol ve sağ yarımkürelerini bağlayan korpus kallozum, kadınlarda daha büyüktür. Bu durum, kadınların her iki beyin yarımküresi arasında daha iyi iletişim kurmalarını sağlar. Bu nedenle kadınlar, hem duygusal hem de mantıksal süreçleri aynı anda daha etkili bir şekilde yönetebilirler. Erkekler ise genellikle beynin belirli bölgelerine odaklanarak, daha güçlü hemisferik aktivite gösterirler. Bu da onların daha dar bir odakla problem çözmeye yönelmelerini sağlar.

Kadınların hemisferik bağlantılarının daha güçlü olması, onların çoklu görev yeteneklerine de yansır. Bir kadın, aynı anda birçok farklı işle uğraşabilir ve bunları başarıyla yönetebilir. Örneğin, bir yandan çocuklarla ilgilenirken diğer yandan işyerindeki projelerini organize edebilir ve sosyal ilişkilerini sürdürebilir. Erkekler ise genellikle tek bir işe odaklanmayı tercih ederler ve bu iş üzerinde derinleşirler. Bu durum, onların aynı anda birçok işi yürütmekte zorlanmalarına neden olur. Erkekler genellikle, bir iş bittiğinde diğerine geçmeyi tercih ederler. Bu fark, ev içinde ya da işyerinde karşılaşılan birçok küçük sürtüşmenin de temelini oluşturur.

Bu bilişsel farklılıkların günlük hayata etkilerini basit bir örnekle inceleyelim. Örneğin, bir çiftin evde sorumlulukları paylaşması gerektiği bir durumda, kadın bir yandan çocuklarla ilgilenip bir yandan da ev işleriyle uğraşırken, erkek kendini tek bir göreve odaklanmış bulabilir. Kadın, bir anda birden fazla iş yapmakta zorlanmazken, erkek bu durumun neden bu kadar karmaşık olduğunu anlamakta zorlanabilir. Bu durum, ilişkideki çatışmaları körükleyebilir. Ancak bu farkları anlamak, çiftlerin birbirlerine daha fazla empati göstermelerini ve sorumlulukları daha dengeli bir şekilde paylaşmalarını sağlar.

Kadın ve erkek için ipuçları

Erkekler, kadınların beyinlerinin duygusal hafıza ve çoklu görev için kodlanmış olduğunu fark ettiklerinde, duygu yüklü konuşmalar sırasında daha sabırlı olabilirler. Benzer şekilde, erkeklerin duyguları tartışmaktan çok problem çözmeye odaklanabileceğini anlayan kadınlar, çatışma çözümüne farklı bir şekilde yaklaşabilirler. Bu, bir cinsiyetin daha iyi ya da daha kötü olmasıyla ilgili değil, her birinin masaya getirdiği benzersiz güçlü yönleri tanımakla ilgilidir.

Bir çiftin finansal stresle karşı karşıya kaldığı bir senaryo hayal edin. Kadın endişelerini konuşmak isteyebilirken, erkek acil çözümler üretme ihtiyacı hisseder. Bu beyin temelli eğilimleri anlamazlarsa, kadın duygusal olarak ihmal edilmiş hissedebilirken, erkek “gereksiz” konuşma gibi görünen şeylerden dolayı, kendisini eşine karşı bunalmış hissedebilir.

Cinsiyete özgü davranışlarda nörotransmiterlerin ve hormonların rolü

Erkeklerin ve kadınların hayatın zorluklarına, stres faktörlerine ve çatışmalarına tepki verme biçimleri genellikle tamamen farklı görülebilir. Bunun nedeni beynimizi besleyen kimyasallar, nörotransmiterler ve hormonların düzeyindeki farklılıklardır. Hem erkekler hem de kadınlar dopamin, serotonin ve oksitosin gibi ortak nörokimyasalları paylaşırken, bu kimyasalları farklı şekilde işlerler. Testosteron ve östrojen gibi hormonların belirgin etkisi, davranışları, duygusal tepkileri ve hatta başkalarıyla nasıl bağlantı kurduğumuzu şekillendirmede önemli bir rol oynar.

Oksitosin, genellikle “bağlanma hormonu” ya da “aşk hormonu” olarak adlandırılır ve kadınlarda erkeklere oranla daha yüksek seviyelerde bulunur. Bu hormon, kadınların ilişkilerde daha besleyici, şefkatli ve duygusal olarak daha uyumlu olmasını sağlar. Kadınlar stresli anlarda duygusal destek ve bağlantı ararken, oksitosin düzeylerindeki bu farklılık onları daha empatik ve sosyal yapar. Örneğin, bir kadın stresli bir gün geçirdikten sonra yakın bir arkadaşına ulaşır ve yaşadığı duyguları paylaşma ihtiyacı hisseder. Bu yüz yüze etkileşim ve paylaşım, kadınların stresle başa çıkma yöntemlerinin temelini oluşturur.

Erkeklerde ise baskın hormon testosterondur. Testosteron, erkeklerin stresli ya da çatışmalı durumlarda daha fazla agresyon ve rekabet eğiliminde olmalarına yol açar. Stresle karşı karşıya kaldıklarında, erkekler genellikle “savaş ya da kaç” tepkisini gösterirler. Bir tartışma sırasında duygularını paylaşmaktan çok, sorunu çözmeye ve durumu kontrol altına almaya çalışırlar. Bu da genellikle kadınların empati ve duygusal paylaşım arayışını anlamamalarına neden olur.

Bu hormonal farklar, ilişkilerdeki bazı temel yanlış anlamaları da beraberinde getirir. Kadınlar stresli bir durumda duygusal bağlantı ve rahatlama ararken, erkekler hemen çözümler üretmeye ve “sorunu ortadan kaldırmaya” yönelirler. Bu da kadınların kendilerini dinlenmemiş veya önemsenmemiş hissetmesine neden olabilirken, erkekler ise kadınların duygusal olarak aşırı tepkisel olduklarını düşünebilirler. Oysa ki bu sadece farklı beyin yapıları ve hormonal işleyişlerin doğal bir sonucudur.

Empatiyle cinsiyet farklılıklarını aşmak

Beyin yapısı, hormonlar ve nörokimyasal farklar ilişkilerdeki dinamikleri doğrudan etkiler. Bu farkları anlamak, yalnızca çatışmaların kaynağını belirlemekle kalmaz, aynı zamanda bu çatışmaları çözmek için empatiyi bir araç olarak kullanmamıza da yardımcı olur. Kadınların ve erkeklerin beyinlerinin nasıl çalıştığını bilmek, bir çiftin birbirini anlamasında büyük rol oynar. Kadınlar, erkeklerin duygusal paylaşım yerine sorunu çözme eğiliminde olduklarını anladıklarında, eşlerinin bu tepkilerini kişisel bir kopukluk olarak algılamaktan kaçınabilirler. Aynı şekilde, erkekler de kadınların duygusal paylaşım ve empati arayışlarının onları daha güçlü ve dengeli kıldığını fark edebilirler.

Empati, bu cinsiyet temelli farklılıkları köprüleyebilir. Bir erkek, eşinin konuşma sırasında çözümden ziyade duygusal bir bağlantı aradığını anlayabilirse, sohbet esnasında biraz daha sabırlı olabilir. Aynı şekilde, kadınlar da erkeklerin duygularını çözüm üretme süreciyle birleştirdiklerini bilirse, bu farklılıkları anlamak onları birbirlerine daha yakınlaştırabilir.

Basit bir çözüm önerisi olarak, bir kadın, “Sadece dinlemeni istiyorum, şu an çözüm istemiyorum!” diyerek erkeğe duygusal desteğin yeterli olduğunu belirtebilir. Erkek ise eşinin duygularına hemen cevap vermek yerine, sadece onunla empati kurmaya çalışabilir. Bu tür küçük ama etkili ipuçları, ilişkilerin daha dengeli ve sağlıklı bir şekilde ilerlemesine yardımcı olacaktır.

Sağlıklı ilişkiler için ekip olma bilinci

Kadınlar ve erkekler arasındaki beyin yapısı ve işleyiş farklarını anlamak, ilişkilere dair daha derin bir perspektif kazandırır. Empati, anlayış ve doğru iletişim ile bu farklılıklar birer zayıflık değil, ilişkiyi güçlendiren unsurlar haline gelebilir. Kadınların çoklu görev yetenekleri ve duygusal zekâsı, erkeklerin problem çözme becerileri ve odaklanmış dikkat yetenekleriyle birleştiğinde, bir ekip olarak hareket etmek mümkün olur.

Özellikle uzun süreli ilişkilerde ve evliliklerde, her iki tarafın da kendi güçlü yönlerini fark etmesi ve bunları ortak yaşamın yararına kullanması gereklidir. Erkekler problem çözme becerileriyle ön plana çıkarken, kadınlar duygusal destek sağlama ve ilişkileri yönlendirme konusunda daha başarılı olabilirler. Ancak bu beceriler, birbirini tamamlayan unsurlar olarak değerlendirildiğinde, ilişkiler çok daha sağlam ve sağlıklı olacaktır.

Eğer çiftler bu doğal farklılıkları kabul eder ve birbirlerini olduğu gibi anlamaya çalışırlarsa, karşılıklı güven, saygı ve sevgi içinde dengeli bir ilişki sürdürebilirler. Kadınlar ve erkekler, beyin yapılarından kaynaklanan farklılıklarını, ilişkilerini daha uyumlu ve güçlü hale getirmek için birer avantaj olarak kullanabilirler.

Kadın ve erkek beyinlerinin nörokimyasal ve anatomik farklılıkları, ilişkilerdeki davranış biçimlerini ve duygusal tepkileri büyük ölçüde şekillendirir. Bu farklılıkları anlamak, karşılıklı empati ve anlayış geliştirmek açısından kritik öneme sahiptir. İlişkilerde çatışmaların çözümü, birbirinin doğasını kabul etmek ve bu doğanın gerektirdiği şekilde davranmakla mümkündür. Erkeklerin problem çözme odaklı beyin yapıları, kadınların ise duygusal zekâya dayalı çoklu görev becerileri, bir araya geldiğinde daha güçlü ve sağlıklı bir ilişki dinamiği yaratabilir.

Unutmayın, mutlu bir ilişki, birbirini anlayarak ve farklılıkları kabul ederek kurulur.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Eylül 2024’te yayımlanmıştır.

Bora Küçükyazıcı
Bora Küçükyazıcı
Dr. Bora Küçükyazıcı – Klinik psikolog ve aile danışmanı. 1973 yılında İstanbul'da doğmuş. Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nden mezun olmuş, tıp hekimliği eğitimini Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi tamamlamış. Anadolu’nun birçok yerinde çalıştıktan sonra Actavis’te medikal yönetici, biyo-teknoloji şirketi USA Genzyme’de ise Business Unit Manager (iş birikimi yöneticisi) olarak görev yapmış. Katıldığı uluslararası eğitim ve yönetim toplantılarında Türkiye`yi birçok defa temsil etmiş. “Farklılaştırma Stratejisi ve İletişim” konulu çalışması ile yurt dışında “En Başarılı Uygulama” ödülünü almış. St. Clement’s Üniversitesi Klinik Psikoloji alanında doktora programında tamamladığı çalışmalar şöyle: Çocuk ve Yetişkin Psikolojisi, Yaşlılık Psikolojisi, Sosyal Psikoloji, Günümüzde Psikoterapi, Aile Sosyolojisi, Çocuk Psikopatolojisi, İletişim Psikolojisi. Ayrıca Philadelphia University, Yale University, The State University of New York, Maltepe Üniversitesi’nde eğitim programlarına katılmış, sertifikalar almış. biyo-teknoloji, dijital ebeveynlik dönüşümü ve Z Kuşağı çocuk yetiştirme konularında çalışmaları var. Yayımlanan ilk kitabı: “Çocuk Büyütürken En Sık Sorulan 100 Soru ve Cevap”…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x