Bekleyebilmek, bırakabilmek ve kalabilmek

Yeni bir yılda ruhsal dayanıklılığınızı artırmanızı sağlayacak çok temel üç kavram var. Bekleyebilme, bırakabilme ve kalabilme. Bu becerilere sahip olursak hayat bize ne sunarsa sunsun devrilmeden ayakta kalabiliriz. Prof. Dr. Aslıhan Dönmez yazdı.

Bir yılı daha bitirdik. Yıl sonu değerlendirmeleri, özetleri, gözden geçirmeleri her yerde ve her alanda yapılıyor. Biz neden kendi kişisel hayatlarımız hakkında bir yıl sonu değerlendirmesi yapmayalım? Geçen sene sonunda yılı değerlendirmeye yardımcı olacak sorular hazırlamıştım.

Bu sene danışanlarımdan dinlediğim hikayeler sayesinde sizlerle paylaşmaya değer bulduğum bazı farkındalıklarım oldu. Yeni yıla girerken bu kavramların altını çizmeliyiz diye düşündüm. Bu kavramların önemi ruhsal dayanıklılığı sağlama konusunda çok temel taşlar olmalarından geliyor. Bu yazıda bahsedeceğim bekleyebilme, bırakabilme ve kalabilme becerilerine sahip olursak hayat bize ne sunarsa sunsun devrilmeden ayakta kalabiliriz diye düşünüyorum.

Bekleyebilmek

Hayatımız boyunca sürekli bir şeyleri bekliyoruz. Çocukken yaz tatilinin başlamasını, yazın sıkıldıkça da okulun açılmasını beklerdik. Gençliğimizde büyük sınavların sonuçlarını bekledik. Erişkinliğimizde kariyerimizle ilgili gelişmelerin gerçekleşmesini bekledik. Hayatımızın aşkının karşımıza çıkmasını bekledik. Bazılarımız bir aile kurmayı bekledi. Daha ileri yaşlarda emekliliği, torun sahibi olmayı ve nihayetinde ölümü bekleyeceğiz.

Bunlar temel bekleyiş konuları. Ama günlük hayatta da birçok irili ufaklı konular hakkında bekleyişimiz sürüyor. Kargonun gelmesini, mesajımıza cevap verilmesini, terfi almayı, o heyecan dolu buluşmayı, toplantının başlamasını, sevdiğimiz dizinin bir sonraki bölümünü, sosyal medyada takipçi sayımızın artmasını, doktor randevumuzu, indirimin başlamasını… kısacası birçok olayın olmasını bekliyoruz. Beklemek baki.

Beklemek her ne kadar pasif bir süreçmiş gibi görünse de aslında kişinin birçok açıdan sınandığı oldukça aktif bir süreçtir. Bu sınavlardan belki de en büyüğü belirsizlik karşısında nasıl bir tutum göstereceğimizle ilgilidir. Beklemek çoğunlukla belirsizlikle iç içedir. Aslında sonuçta ne olacağını tahmin etsek de tüm beklemeler bir belirsizlik içerir; belki de hiç tahmin etmediğimiz bir sonuç gelecektir. Beklerken elbette ki olası sonuçlardan birine gönlümüz daha meyillidir. Oysa hayat beklentilerimizi her zaman karşılamaz. O nedenle her bekleyiş içinde bir miktar belirsizlik içerir.

Kimisi belirsizlik karşısında telaşa kapılır. Belirsizliği sevmez. Belirsizliği bir an önce giderilmesi gereken bir tehdit gibi algılar. Bu nedenle de belirsizliği gidermek gibi bir çaba içine girer. Oysa belirsizlik hayatın bizim kontrolümüzde olmayan yanıyla ilgilidir. Dolayısıyla kişi ne kadar çalışsa, çabalasa, sorgulasa, planlasa belirsizliği gideremez. Hayatın bizim kontrolümüzde olan tarafında oldukça işimize yarayan bu stratejiler hayatın bizim kontrolümüzde olmayan belirsiz tarafında hiçbir işe yaramaz. Kişi ruhunu boş yere rendeler durur. Gereksiz endişeler, telaşlar, kuşkular içine düşer. A, B, C…. Z planları yapar oysa genellikle X olur. Kişi rendelendiğiyle kalır.

Kimisi belirsizlik bekleyişler sırasında sabırsızlanır. Bir an önce belirsizlik gitsin sonuç belli olsun ister. Elbette ki bekleyişlerin bazılarının ne zaman sonlanacağı bellidir. Ama çoğunun sonlanma zamanı belli değildir. Yani bekleyişin ne kadar süreceği de belirsiz olabilir. Ne zaman biteceği belli olsa da sabırsız kişiler bu sonlanışı sabırsızlıkla beklerler. Ne zaman biteceği belirsizse bu sabırsızlık kişiyi daha da zorlayan bir hal alabilir. Oysa zamanlama konusu çoğunlukla bizim kontrolümüzde değildir. Zamanla meselesi olan kişiler belirsiz bekleyişler karşısında en çok sabırsızlanan kişilerdir. Onların bekleyişi eziyetli olur.

Belirsizlik karşısında en huzurlu bekleyişi yapanlar hayatın belirsizliğinin ne kadar büyük bir lütuf olduğunu idrak etmiş olan kişilerdir. Hiç düşündünüz mü: hayatta belirsizlik olmasaydı ne olurdu? Hepimiz boynumuzda bir levhayla doğsaydık ve o levhada bizim geleceğimizle ilgili tüm bilgiler yazılı olsaydı. Hangi okullara gideceğimiz, kariyerimizdeki önemli gelişmeler, kimlere gönlümüzün meyledeceği, bir aile kurup kurmayacağımız, kurduysak çocuğumuzun olup olmayacağı, olursa ne zaman ve nasıl bir çocuk olacağı, ne zaman öleceğimiz, sevdiklerimizin ne zaman öleceği vs. gibi hayatımızla ilgili en önemli bilgiler o levhada yazılı olsaydı. Sizce hayat nasıl olurdu? Muhtemelen hepimiz aynı fikirdeyiz: tüm eğlencesi kaçardı. Son derece sıkıcı olurdu. Üstelik bazılarımız o hayatı yaşamamayı tercih edebilirdi.

İşte bu nedenle hayatın belirsizliği aslında çok büyük bir lütuftur. Bunu idrak eden kişiler belirsizliği şükranla kabul ederler ve tatlı bir merakla kucaklarlar. İşte o zaman beklemek zahmetli ve zorlayıcı bir süreç olmaktan çıkar. Gelecek olan gelecektir, üstelik en doğru zamanda gelecektir. Henüz gelmediyse zamanı gelmedi demektir. İşte bu kabulleniş ve teslimiyet iç huzuru sağlamanın en önemli şartlarından biridir.

Bırakabilmek

Bırakabilmek beklemenin tamamlayıcı bir boyutudur ve psikolojik olarak özgürleşmeyi temsil eder. Beklemek bazen kişinin önünü tıkar. Bazı kapılar hiç açılmaz. Hiç açılmayacağı belli olan kapıların önünde beklemek ömrü boşa tüketmek demektir. Öyle zamanlarda bırakabilmek kişinin ilerlemesi için tek yoldur. Beklemeyi ne zaman bırakacağını bilmek gerekir.

Bırakabilmek kontrolümüz dışında olan konularla uğraşmayı bırakabilmeyi de içerir. Örneğin; başkalarının duygu, düşünce ve davranışları bizim kontrolümüzde değildir. Gerekçemiz doğru olsa da başkalarını kontrol etmeye çalışmak çoğunlukla ilişkinin gerilmesine ve hatta kopmasına yol açabilir. Kontrolümüzde olmayan konularda kontrol çabamızı bırakabilmek bizi büyük ve gereksiz bir yükten kurtarır.

Zaten bırakabilmek gereksiz yüklerimizi bırakabilmek demektir. Nedir bu gereksiz yükler? Beyhude bekleyişler, insanları kontrol etme çabamız, olmayacağı belli olan bir işi oldurma çabamız, vadesi dolmuş işlerimiz, vadesi dolmuş ilişkilerimiz, bitmeyen yaslarımız, bağımlılıklarımız bu gereksiz yüklere örnektir.

Aslında çoğunlukla bunların gereksiz yükler olduğunu biliriz. Biliriz bilmesine ama bir türlü bırakamayız. Bırakamamamızdaki en önemli neden batık bedel psikolojisidir. Batık bedel her ne kadar ekonomiden ve iş yönetiminden gelen bir terim olsa da psikolojide de kullanılır. Sebep olduğu bedel artık kazandırdıklarını aşmış olsa da bir süredir yapılan bir yatırımı geri çekememek anlamına gelir. Kişi gereksiz bir yük haline gelmiş olan durum her neyse ona yaptığı maddi ve manevi yatırımları göz önünde bulundurarak o yükü bir türlü bırakamaz.

Oysa zararın neresinden dönülürse kârdır. Artık bir faydası olmayacak yatırımları yapmak yerine enerjiyi oradan çekip daha faydalı alanlara akıtmak daha mantıklı olacaktır. İşte bırakabilmek batık bedel psikolojisiyle faydasız bir durumu sürdürmek yerine o durumun yarattığı yükü bırakıp özgürleşmektir. Bu nedenle de kişisel gelişimin önemli bir parçasıdır.

Kalabilmek

Tüm canlılar olumlu bir duygu oluşturan uyarana yaklaşma, olumsuz bir duygu oluşturan uyarandansa uzaklaşma güdüsüyle programlanmıştır. Elbette ki insanoğlu da bu güdüden payını almıştır. Fakat hayat her zaman bize olumlu duygular yaşatmaz. Keder, yas, üzüntü gibi birçok olumsuz duygu hayatımızın ayrılmaz birer parçasıdır. Bazen hayat bu duygular içinde kalmamızı gerektirebilir.

Örneğin yas. Yas bir kayıp karşısında yaşanan bir duygudur ve bizim için önemli bir kişiyi, durumu, nesneyi kaybettiğimiz zaman yas süreci içine gireriz. Önemli bir kayıp karşısında kişi yas sürecinden kaçarsa, yas zamanla depresyon gibi daha büyük olumsuz süreçlere evrilebilir. O yüzden yas süreci her ne kadar acı verici ve zorlayıcı olsa da yaşanmalıdır. Üstelik mümkün olan tüm ritüelleriyle, usulüyle.

İşte kişi bazen her ne kadar olumsuz duygular yaratsa da bazı zorlayıcı süreçlerin içinde kalabilmelidir. Üstelik kendine yakışacak bir zarafetle kalabilmelidir. Bazı kişiler olumsuz duygu veya durumda kalmak yerine bu duyguyu veya durumu görmezden gelmeyi, halı altına süpürmeyi tercih ederler. Oysa görmezden gelinen duygu yok olmaz. Ruhunuzun bodrum katına tıktığınız olumsuz duygular orada barfiks çalışarak karşınıza daha da güçlenmiş olarak gelirler. Bu nedenle olumsuz bir duygu geldiğinde onun rehberliğine izin vermek gerekir. Bu duygu bana ne anlatmaya çalışıyor? Neyi işaret ediyor? Neden ortaya çıktı? Ne tetikledi? Hangi düşüncelerim bu duyguya yol açtı? Bunlar gibi sorularla duygunun kaynağını bulmak hayat yolculuğunda ilerlememiz açısından önemlidir.

Kalabilmek hayat bize ne sunarsa sunsun gelen misafiri zarafetle karşılayabilmek ve buyur etmek demektir. O misafir bir an önce gitsin diye telaşlanmadan, misafir davetsiz geldi diye ekşimeden kalabilmek gerekir.

Bazı kişiler hayatın ona sunduğu zorluklar karşısında ekşirler; ruhlarının özü, içlerindeki çürükler ortaya çıkar. Daha önce görmezden geldikleri yaraları kanar, iltihap kapar. Zaten zor olan süreç onlar için daha da zor hale gelir. Zorluğun yanına bir de gereksiz cepheleri kendileri açarlar. Bazıları ise gelen misafir istenmeyen bir misafir dahi olsa zarafetle kabul edip buyur ederler. Çünkü bilirler: hayatın bize yolladığı misafiri kabul etmemek gibi bir şansımız yoktur. Bu misafirin geliş nedenini anlamaya, çözmeye çalışırlar. Onun gelişinden bir anlam çıkarırlar. Gelen misafirden neler öğrenebileceklerine bakarlar. Bunu yapabilmek içinse o misafirle bir süre aynı ortamda kalabilmek gerekir.

Eğer izin verirsek hayat tarafından bize yollanan tüm misafirlerin bize anlatacağı önemli öğretiler vardır.

2025 yılında hayatın kapınıza yolladığı tüm misafirleri zarafetle karşılamanız ve öğretilerini almanız ümidiyle…

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.

Aslıhan Dönmez
Aslıhan Dönmez
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez - Psikiyatri uzmanı ve nörobilim doktoru. Çalışma alanları kaygı bozuklukları, depresyon ve yeme bozuklukları. Uzmanlık alanı Bilişsel Davranışçı Terapi. Halen Boğaziçi Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Bekleyebilmek, bırakabilmek ve kalabilmek

Yeni bir yılda ruhsal dayanıklılığınızı artırmanızı sağlayacak çok temel üç kavram var. Bekleyebilme, bırakabilme ve kalabilme. Bu becerilere sahip olursak hayat bize ne sunarsa sunsun devrilmeden ayakta kalabiliriz. Prof. Dr. Aslıhan Dönmez yazdı.

Bir yılı daha bitirdik. Yıl sonu değerlendirmeleri, özetleri, gözden geçirmeleri her yerde ve her alanda yapılıyor. Biz neden kendi kişisel hayatlarımız hakkında bir yıl sonu değerlendirmesi yapmayalım? Geçen sene sonunda yılı değerlendirmeye yardımcı olacak sorular hazırlamıştım.

Bu sene danışanlarımdan dinlediğim hikayeler sayesinde sizlerle paylaşmaya değer bulduğum bazı farkındalıklarım oldu. Yeni yıla girerken bu kavramların altını çizmeliyiz diye düşündüm. Bu kavramların önemi ruhsal dayanıklılığı sağlama konusunda çok temel taşlar olmalarından geliyor. Bu yazıda bahsedeceğim bekleyebilme, bırakabilme ve kalabilme becerilerine sahip olursak hayat bize ne sunarsa sunsun devrilmeden ayakta kalabiliriz diye düşünüyorum.

Bekleyebilmek

Hayatımız boyunca sürekli bir şeyleri bekliyoruz. Çocukken yaz tatilinin başlamasını, yazın sıkıldıkça da okulun açılmasını beklerdik. Gençliğimizde büyük sınavların sonuçlarını bekledik. Erişkinliğimizde kariyerimizle ilgili gelişmelerin gerçekleşmesini bekledik. Hayatımızın aşkının karşımıza çıkmasını bekledik. Bazılarımız bir aile kurmayı bekledi. Daha ileri yaşlarda emekliliği, torun sahibi olmayı ve nihayetinde ölümü bekleyeceğiz.

Bunlar temel bekleyiş konuları. Ama günlük hayatta da birçok irili ufaklı konular hakkında bekleyişimiz sürüyor. Kargonun gelmesini, mesajımıza cevap verilmesini, terfi almayı, o heyecan dolu buluşmayı, toplantının başlamasını, sevdiğimiz dizinin bir sonraki bölümünü, sosyal medyada takipçi sayımızın artmasını, doktor randevumuzu, indirimin başlamasını… kısacası birçok olayın olmasını bekliyoruz. Beklemek baki.

Beklemek her ne kadar pasif bir süreçmiş gibi görünse de aslında kişinin birçok açıdan sınandığı oldukça aktif bir süreçtir. Bu sınavlardan belki de en büyüğü belirsizlik karşısında nasıl bir tutum göstereceğimizle ilgilidir. Beklemek çoğunlukla belirsizlikle iç içedir. Aslında sonuçta ne olacağını tahmin etsek de tüm beklemeler bir belirsizlik içerir; belki de hiç tahmin etmediğimiz bir sonuç gelecektir. Beklerken elbette ki olası sonuçlardan birine gönlümüz daha meyillidir. Oysa hayat beklentilerimizi her zaman karşılamaz. O nedenle her bekleyiş içinde bir miktar belirsizlik içerir.

Kimisi belirsizlik karşısında telaşa kapılır. Belirsizliği sevmez. Belirsizliği bir an önce giderilmesi gereken bir tehdit gibi algılar. Bu nedenle de belirsizliği gidermek gibi bir çaba içine girer. Oysa belirsizlik hayatın bizim kontrolümüzde olmayan yanıyla ilgilidir. Dolayısıyla kişi ne kadar çalışsa, çabalasa, sorgulasa, planlasa belirsizliği gideremez. Hayatın bizim kontrolümüzde olan tarafında oldukça işimize yarayan bu stratejiler hayatın bizim kontrolümüzde olmayan belirsiz tarafında hiçbir işe yaramaz. Kişi ruhunu boş yere rendeler durur. Gereksiz endişeler, telaşlar, kuşkular içine düşer. A, B, C…. Z planları yapar oysa genellikle X olur. Kişi rendelendiğiyle kalır.

Kimisi belirsizlik bekleyişler sırasında sabırsızlanır. Bir an önce belirsizlik gitsin sonuç belli olsun ister. Elbette ki bekleyişlerin bazılarının ne zaman sonlanacağı bellidir. Ama çoğunun sonlanma zamanı belli değildir. Yani bekleyişin ne kadar süreceği de belirsiz olabilir. Ne zaman biteceği belli olsa da sabırsız kişiler bu sonlanışı sabırsızlıkla beklerler. Ne zaman biteceği belirsizse bu sabırsızlık kişiyi daha da zorlayan bir hal alabilir. Oysa zamanlama konusu çoğunlukla bizim kontrolümüzde değildir. Zamanla meselesi olan kişiler belirsiz bekleyişler karşısında en çok sabırsızlanan kişilerdir. Onların bekleyişi eziyetli olur.

Belirsizlik karşısında en huzurlu bekleyişi yapanlar hayatın belirsizliğinin ne kadar büyük bir lütuf olduğunu idrak etmiş olan kişilerdir. Hiç düşündünüz mü: hayatta belirsizlik olmasaydı ne olurdu? Hepimiz boynumuzda bir levhayla doğsaydık ve o levhada bizim geleceğimizle ilgili tüm bilgiler yazılı olsaydı. Hangi okullara gideceğimiz, kariyerimizdeki önemli gelişmeler, kimlere gönlümüzün meyledeceği, bir aile kurup kurmayacağımız, kurduysak çocuğumuzun olup olmayacağı, olursa ne zaman ve nasıl bir çocuk olacağı, ne zaman öleceğimiz, sevdiklerimizin ne zaman öleceği vs. gibi hayatımızla ilgili en önemli bilgiler o levhada yazılı olsaydı. Sizce hayat nasıl olurdu? Muhtemelen hepimiz aynı fikirdeyiz: tüm eğlencesi kaçardı. Son derece sıkıcı olurdu. Üstelik bazılarımız o hayatı yaşamamayı tercih edebilirdi.

İşte bu nedenle hayatın belirsizliği aslında çok büyük bir lütuftur. Bunu idrak eden kişiler belirsizliği şükranla kabul ederler ve tatlı bir merakla kucaklarlar. İşte o zaman beklemek zahmetli ve zorlayıcı bir süreç olmaktan çıkar. Gelecek olan gelecektir, üstelik en doğru zamanda gelecektir. Henüz gelmediyse zamanı gelmedi demektir. İşte bu kabulleniş ve teslimiyet iç huzuru sağlamanın en önemli şartlarından biridir.

Bırakabilmek

Bırakabilmek beklemenin tamamlayıcı bir boyutudur ve psikolojik olarak özgürleşmeyi temsil eder. Beklemek bazen kişinin önünü tıkar. Bazı kapılar hiç açılmaz. Hiç açılmayacağı belli olan kapıların önünde beklemek ömrü boşa tüketmek demektir. Öyle zamanlarda bırakabilmek kişinin ilerlemesi için tek yoldur. Beklemeyi ne zaman bırakacağını bilmek gerekir.

Bırakabilmek kontrolümüz dışında olan konularla uğraşmayı bırakabilmeyi de içerir. Örneğin; başkalarının duygu, düşünce ve davranışları bizim kontrolümüzde değildir. Gerekçemiz doğru olsa da başkalarını kontrol etmeye çalışmak çoğunlukla ilişkinin gerilmesine ve hatta kopmasına yol açabilir. Kontrolümüzde olmayan konularda kontrol çabamızı bırakabilmek bizi büyük ve gereksiz bir yükten kurtarır.

Zaten bırakabilmek gereksiz yüklerimizi bırakabilmek demektir. Nedir bu gereksiz yükler? Beyhude bekleyişler, insanları kontrol etme çabamız, olmayacağı belli olan bir işi oldurma çabamız, vadesi dolmuş işlerimiz, vadesi dolmuş ilişkilerimiz, bitmeyen yaslarımız, bağımlılıklarımız bu gereksiz yüklere örnektir.

Aslında çoğunlukla bunların gereksiz yükler olduğunu biliriz. Biliriz bilmesine ama bir türlü bırakamayız. Bırakamamamızdaki en önemli neden batık bedel psikolojisidir. Batık bedel her ne kadar ekonomiden ve iş yönetiminden gelen bir terim olsa da psikolojide de kullanılır. Sebep olduğu bedel artık kazandırdıklarını aşmış olsa da bir süredir yapılan bir yatırımı geri çekememek anlamına gelir. Kişi gereksiz bir yük haline gelmiş olan durum her neyse ona yaptığı maddi ve manevi yatırımları göz önünde bulundurarak o yükü bir türlü bırakamaz.

Oysa zararın neresinden dönülürse kârdır. Artık bir faydası olmayacak yatırımları yapmak yerine enerjiyi oradan çekip daha faydalı alanlara akıtmak daha mantıklı olacaktır. İşte bırakabilmek batık bedel psikolojisiyle faydasız bir durumu sürdürmek yerine o durumun yarattığı yükü bırakıp özgürleşmektir. Bu nedenle de kişisel gelişimin önemli bir parçasıdır.

Kalabilmek

Tüm canlılar olumlu bir duygu oluşturan uyarana yaklaşma, olumsuz bir duygu oluşturan uyarandansa uzaklaşma güdüsüyle programlanmıştır. Elbette ki insanoğlu da bu güdüden payını almıştır. Fakat hayat her zaman bize olumlu duygular yaşatmaz. Keder, yas, üzüntü gibi birçok olumsuz duygu hayatımızın ayrılmaz birer parçasıdır. Bazen hayat bu duygular içinde kalmamızı gerektirebilir.

Örneğin yas. Yas bir kayıp karşısında yaşanan bir duygudur ve bizim için önemli bir kişiyi, durumu, nesneyi kaybettiğimiz zaman yas süreci içine gireriz. Önemli bir kayıp karşısında kişi yas sürecinden kaçarsa, yas zamanla depresyon gibi daha büyük olumsuz süreçlere evrilebilir. O yüzden yas süreci her ne kadar acı verici ve zorlayıcı olsa da yaşanmalıdır. Üstelik mümkün olan tüm ritüelleriyle, usulüyle.

İşte kişi bazen her ne kadar olumsuz duygular yaratsa da bazı zorlayıcı süreçlerin içinde kalabilmelidir. Üstelik kendine yakışacak bir zarafetle kalabilmelidir. Bazı kişiler olumsuz duygu veya durumda kalmak yerine bu duyguyu veya durumu görmezden gelmeyi, halı altına süpürmeyi tercih ederler. Oysa görmezden gelinen duygu yok olmaz. Ruhunuzun bodrum katına tıktığınız olumsuz duygular orada barfiks çalışarak karşınıza daha da güçlenmiş olarak gelirler. Bu nedenle olumsuz bir duygu geldiğinde onun rehberliğine izin vermek gerekir. Bu duygu bana ne anlatmaya çalışıyor? Neyi işaret ediyor? Neden ortaya çıktı? Ne tetikledi? Hangi düşüncelerim bu duyguya yol açtı? Bunlar gibi sorularla duygunun kaynağını bulmak hayat yolculuğunda ilerlememiz açısından önemlidir.

Kalabilmek hayat bize ne sunarsa sunsun gelen misafiri zarafetle karşılayabilmek ve buyur etmek demektir. O misafir bir an önce gitsin diye telaşlanmadan, misafir davetsiz geldi diye ekşimeden kalabilmek gerekir.

Bazı kişiler hayatın ona sunduğu zorluklar karşısında ekşirler; ruhlarının özü, içlerindeki çürükler ortaya çıkar. Daha önce görmezden geldikleri yaraları kanar, iltihap kapar. Zaten zor olan süreç onlar için daha da zor hale gelir. Zorluğun yanına bir de gereksiz cepheleri kendileri açarlar. Bazıları ise gelen misafir istenmeyen bir misafir dahi olsa zarafetle kabul edip buyur ederler. Çünkü bilirler: hayatın bize yolladığı misafiri kabul etmemek gibi bir şansımız yoktur. Bu misafirin geliş nedenini anlamaya, çözmeye çalışırlar. Onun gelişinden bir anlam çıkarırlar. Gelen misafirden neler öğrenebileceklerine bakarlar. Bunu yapabilmek içinse o misafirle bir süre aynı ortamda kalabilmek gerekir.

Eğer izin verirsek hayat tarafından bize yollanan tüm misafirlerin bize anlatacağı önemli öğretiler vardır.

2025 yılında hayatın kapınıza yolladığı tüm misafirleri zarafetle karşılamanız ve öğretilerini almanız ümidiyle…

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.

Aslıhan Dönmez
Aslıhan Dönmez
Prof. Dr. Aslıhan Dönmez - Psikiyatri uzmanı ve nörobilim doktoru. Çalışma alanları kaygı bozuklukları, depresyon ve yeme bozuklukları. Uzmanlık alanı Bilişsel Davranışçı Terapi. Halen Boğaziçi Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olarak dersler veriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x