2024 yılının en etkileyici filmlerinden biri olduğu düşünülen ve Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü alan The Substance (Cevher) isimli filmle gündeme gelen kadınların gençlik ve güzellik takıntısı, adeta tüm dünyayı etkisi altına almış bir salgın niteliğinde…
2017 Dove Global Genç Kızların Güzellik ve Özgüven Raporu’na göre (2017 Dove Global Girls Beauty and Confidence Report)[1] dünya genelinde genç kızların %54’ü düşük beden özgüvenine sahip ve bu durum uzun vadede mutluluk ve yaşam memnuniyetleri üzerinde olumsuz etki yaratıyor.
2022 yılında Butterfly Foundation tarafından yapılan bir ankette Avustralyalı gençlerin %90’ının bedenleri hakkında endişe duydukları, %45’nin ise beden görünümlerinden memnun olmadıkları görülüyor.[2]
2020 yılında Türkiye’de okuyan kadın üniversite öğrencileriyle yapılan bir araştırmaya göreyse, katılımcıların yaklaşık %50’si zayıf bir bedene sahip olmayı önemsiyor ve beden imajı gençlerin yaşamında benlik değerinin önemli bir parçası…[3]
Bu rakamlar kadınların çok genç yaşlardan itibaren bedenlerini beğenmemeye başladıklarını net bir şekilde göz önüne seriyor. Bu durum beğenilmeyen bedeni değiştirme ve güncel güzellik ideallerine uydurma çabasını da beraberinde getiriyor. Bu çaba gençleştirici ve güzelleştirici kozmetik ürünlerin kullanımından dış görünüşü tamamen değiştiren estetik cerrahi ameliyatlarına kadar geniş bir yelpazeye sahip. Bu ürünlerin ve ameliyatların sayesinde ortalıkta yıllara meydan okuyan, yaşlanmayan, hatta giderek gençleşen kadınların bulunması diğer kadınlar için de bu yöntemleri cazip hale getiriyor. Sonuçta genç ve güzel görünmek bir takıntı, bu takıntı da zamanla birçok kadını etkileyen bir salgın halini alıyor.
Peki, genç ve güzel görünme isteği her zaman problemli bir durum mudur? Eğer değilse ipin ucu ne zaman kaçıyor? Bu durum nasıl oluyor da ırk, yaş, sosyoekonomik durum, meslek, eğitim durumu fark etmeksizin tüm kadınları bir salgın misali kırıp geçiriyor? Hangi kadınlar bu salgına karşı daha dayanıksız? Bu salgının olası psikolojik riskleri neler? Peki, bu salgına karşı kendimizi nasıl koruyabilir, bağışıklığımızı nasıl güçlendirebiliriz?
Bu yazının amacı, kadınların güzellik takıntısı hakkındaki bu soruları cevaplamak…
Ayna ayna söyle bana; güzellik kadınlar için neden bu kadar önemli?
Güzel görünmek insanlık tarihinin en eski zamanlarından beri kadınların gündeminde olmuştur. Antik Yunan ve Roma dönemindeki kadınların makyaj malzemeleri olarak doğal bitki özlerini, saç bakımlarında da aromatik yağlar kullandıkları biliniyor. Her dönemin kendine has ideal güzellik ölçütleri bulunur. Örneğin; Rönesans döneminde resmedilen kadınların daha dolgun bedene ve yuvarlak hatlara sahip olduğunu, 19. yüzyıldan itibaren ise incelik ve zarafetin idealleştirildiğini görmekteyiz. Dolayısıyla kadınların güzelliğe verdiği önemin bu döneme özgül olmadığını, kadın doğasının neredeyse ayrılmaz bir parçası olduğunu söyleyebiliriz.
Bu durum elbette ki birçok sektör açısından kadınları en önemli hedef kitle haline getiriyor. Kozmetikten estetiğe, diyet ürünlerden yaşlanma karşıtı kremlere kadar birçok sektör kadınların güzellik takıntısından para kazanıyor. Güzellikle ilgili sektörlerin çoğalması ve önemli bir pazar haline gelmesiyle birlikte medyanın yaygın kullanılmaya başlanmasının da etkisiyle genç ve güzel görünme çabası kadınlar için adeta bir salgın haline gelmiş durumda. Görsel ve sosyal medyada iyi görünen kadınların aldığı beğeniler, güzellik sayesinde gelen ün ve popülarite gibi ödüller ve reklamlarla bu ödüllerin aslında elde edilebilir, ulaşılabilir ödüller olduğu algısının yaratılması kadınların giderek zamanlarını, paralarını ve emeklerini daha genç ve güzel görünmeye yatırmalarına neden oluyor.
2014 yılında Amerika’da yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre kadınlar günde 55 dakikalarını güzel görünmek için yaptıkları hazırlıklara harcıyor.[4] Bu süre bir yılda iki haftaya denk geliyor.
Feminist yazar Naomi Wolf, 1990 yılında yayınlanan The Beauty Myth (Güzellik Miti) isimli kitabında medya, moda ve kozmetik endüstrisinin güzellik standartları oluşturarak kadınların enerjisini, zamanını ve parasını tüketmeye çalıştıklarını, asıl amacın kadınların güçlerini bu alana yatırmalarını sağlayarak kadınları güçsüzleştirmek ve hatta kadınlar arasında rekabeti teşvik ederek kadın dayanışmasını zayıflatmak olduğunu söylüyor.[5]
Gerçekten de kadınları dış görünüşleri, beden şekilleri, kıyafetleri, saçları ve makyajları gibi konularda en fazla ve en acımasızca eleştiren genellikle yine kadınlar oluyor.
Güzellikle ilgili bu uğraş her ne kadar ırk, yaş, sosyoekonomik durum, eğitim, meslek, medeni durum ayırt etmeden tüm kadınları etkisi altına almış olsa da tüm kadınların bu salgından eşit derecede etkilendiğini söyleyemeyiz. Bazı kadınlar için güzel görünmek günlük özbakımlarının rutin bir parçası olmaktan öteye gitmezken, bazı kadınlar için adeta bir takıntı ve hastalık düzeyine ulaşabilen, her açıdan tüketici bir durum raddesine gelebiliyor.
Şimdi hangi kadınların bu salgına karşı daha dayanıksız olduklarına bakalım.
Güzellik salgını karşısında kadınları dayanıksız hale getiren deneyim ve davranışlar
Kadınların güzellik salgınına karşı dirençlerini belirleyen belki de en önemli etken kendi beden algılarının nasıl olduğudur.
Beden algısı dediğimiz kavram kişinin kendi dış görünüşü hakkında zihninde var olan resimdir. Kişinin nasıl göründüğü hakkındaki fikirlerini içerir. Dolayısıyla fiziksel görünümden daha farklıdır, yani kişinin gerçek fiziksel görünümüyle beden algısı birbirinden farklı olabilir. Örneğin; aslında birçok insan tarafından güzel olarak nitelendirilen birinin olumsuz bir beden algısı olabilir veya bunun tam tersi de geçerlidir.
Kişinin beden algısının gelişiminde geçmiş kişisel deneyimler, çevresindeki insanların bu konuda ona ilettikleri ve hatta en yakınındaki insanların kendi bedenleriyle kurdukları ilişkinin doğası oldukça önemlidir. Eğer kişinin çevresindeki insanlar ona bedeniyle ilgili olumsuz geri bildirimler verdiyse, onu bedeninden dolayı yargılayıp eleştirdiyse, hatta okul çağında bedeninin görünüşü ile alakalı zorbalığa uğradıysa olumsuz bir beden algısı geliştirme ihtimali yükselecektir. Kişinin çevresinde kendine rol model olarak aldığı büyüklerinin kendi bedenleriyle kurdukları ilişki de sosyal öğrenme yoluyla beden algısı gelişiminde önemli olacaktır. Örneğin; bedenini tüm kusurlarıyla birlikte kabul etmiş, bedeniyle barışık bir anneye sahip bir kız çocuğunun beden algısı bedeninin sürekli eleştiren, bedeniyle takıntılı bir uğraş içinde olan bir anneyle büyümüş bir kız çocuğundan daha olumlu olacaktır.
Bir kadının beden algısının temelleri çocukluk çağında atılmış olsa da hayatının ileri dönemlerinde bedeniyle ilişkisinde gösterdiği davranışlar beden algısını etkileyecektir.
Olumsuz beden algısının beslenmesine neden olan davranışları üç temel gruba ayırabiliriz:
Bedeni aşırı inceleme davranışları: Bu davranış grubunda kişilerin bedenleriyle takıntılı diyebileceğimiz düzeyde bir uğraş içerisine girdiklerini gösteren davranışları toplayabiliriz. Bedeni inceleme davranışları aynaların önünde uzun vakitler geçirme veya bedeni sık sık ölçme değerlendirme şeklinde olabilir. Aynaların önünde geçirilen uzun vakitlerde beden en küçük detayına kadar incelenir, hatta fotoğraflar çekilerek büyütülerek bakılır. Burada kişinin amacı adeta kusur aramaktır. Çünkü kişi bedeninin beğendiği kısımlarındansa beğenmediği kısımları daha ayrıntılı inceler ve tahmin edebildiğiniz gibi kusur arayan kusur bulur. Bu nedenle aynada yapılan ayrıntılı inceleme olumsuz beden algısının daha da çok beslenmesine neden olur. Bedeni sık ölçme ve değerlendirme davranışları sık tartılma, bel çevresini sık sık ölçme ve/veya el-ayak bileklerinin çevresini ellerle ölçme şeklinde olabilir. Sık yapılan bu değerlendirmeler gerçeği yansıtmadıkları için (örneğin tartıdaki değerler gün içerisinde gerçek kilodan bağımsız olacak şekilde sık değişiklikler gösterebilir) kişinin kafasının daha da karışmasına ve bedeniyle takıntılı bir uğraş içerisine girmesine neden olabilir.
Bedeni diğer bedenlerle kıyaslama davranışı: Bu davranış grubunda kişinin kendi bedenini kıyasladığı bedenler çevresindeki insanların, sokaktaki insanların veya medya yoluyla gördüğü insanların bedeni olabilir. Tahmin edebileceğiniz gibi daha çok beğendiği bedenlerle kendi bedenini kıyasladığı için bu kıyaslama bedenini daha da az beğenmesiyle sonuçlanır. Özellikle medyada görüp kıyasladığı bedenler çoğunlukla güzel ve fit görünümlü ünlü kişilerin bedenleridir. Hatta kişi kendi bedenini bu ünlü kişilerin bedenlerine benzetmek için gereksiz cerrahi müdahalelere bile başvurabilir. Bazen de kişi kendi bedenini “eski” bedeniyle kıyaslar; özellikle hayatının en zayıf olduğu dönemdeki bedeniyle. O dönem çektirdiği fotoğraflarla şimdiki fotoğraflarını kıyaslayabilir, o dönemki kilosuna düşmek için takıntılı bir uğraş içine girebilir.
Bedeni görmek ve göstermekten kaçınma: Olumsuz beden algısı kişinin bedeninden utanmasına yol açabilir. Bu nedenle kişi bedenini saklama eğilimi içine girebilir. Bu başlık altındaki davranışlar içerisinde; aynalara bakmama, tartılmama, bedenin kıvrımlarını belli etmemek için bol ve koyu renkli kıyafetler giyme, fotoğraf çektirmeme, soyunma odalarını kullanmama, havuzdan çıkar çıkmaz havluyla bedeni saklama, karanlıkta giyinme soyunma, cinsel temastan kaçınma gibi davranışlar yer alır. Kaçınma kişiyi o an için rahatlatır; bedeni görmemiş veya göstermemiş olduğu için kendini iyi hisseder. Fakat uzun vadede sorunun sürmesine katkıda bulunur. Çünkü kişi “iyi ki bedenimi görmedim/göstermedim, yoksa çok kötü sonuçlar ortaya çıkabilirdi” diye düşünmeye devam eder ve bu düşünce bedeninden daha da fazla nefret etmesine yol açar.
Sağlıksız mükemmeliyetçiliğin güzellik takıntısını arttırıcı etkisi
Bir kadını güzellik salgını karşısında dayanıksız yapan bir diğer özellik bedenine karşı geliştirdiği sağlıksız mükemmeliyetçi tutumdur.
Sağlıksız mükemmeliyetçilikte kişi kendine ulaşamayacağı kadar yüksek standartlar koyar ve özgüveni ve özdeğeri bu yüksek standartları tutturmaya endekslidir. Bu yüksek standartlar hep ya da hiç ilkesine dayalıdır. Yani kişi ya o yüksek standardı tutturur ya da başarısız demektir. Sağlıksız mükemmeliyetçiler için yaşam siyah ve beyazlardan ibarettir; grinin tonları yoktur. Bedenine karşı sağlıksız mükemmeliyetçi tutum geliştiren kişi için bedeni beğenmesi ancak belli standartları tutturmasına bağlıdır. Örneğin; sadece belli kiloya düşerse kendini güzel hisseder. Veya beden ölçüleri ideal olarak tanımlanan ölçülere yakınsa güzeldir. Aksi takdirde çirkindir. Bu kişiler bu standartları tutturmak için oldukça fazla zaman, emek ve para harcayabilir, gereksiz birçok estetik ameliyat geçirebilirler.
Üstelik bu kadınların özgüven ve özdeğerleri bu yüksek standartları tutturmaya endekslidir. Bu standartları tutturduğunu düşündüğünde (ki standartları çoğunlukla aşırı yüksek olduğu için sıklıkla tutturamazlar) kendini sever, beğenir, kendine güvenir. Tutturamadığında ise özgüven ve özdeğer çöker. Bu kadınların bir diğer önemli özelliği özgüven ve özdeğerin dışarıdan gelecek onay ve takdire bağımlı olmasıdır. Bir övgü aldıklarında kendilerine güvenleri artar. Ama eleştiriye karşı çok hassastırlar; yapılan eleştirinin haklı veya haksız olmasına bakmaksızın olumsuz etkilenirler ve özgüvenleri düşer.
Güzellik salgınının ruh sağlığına etkileri
Covid 19 pandemisini hatırlarsınız. Hastalığı bulaştıran aynı mikrop olmasına rağmen bazı kişiler enfeksiyonu hafif atlatırken bazıları ağır geçirmişti. İşte güzellik salgını da her kadında aynı şiddette seyretmiyor. Kimisi bu salgını daha hafif atlatabilirken az önce bahsettiğim deneyimlere, davranışlara ve özelliklere sahip kişiler iyice hastalanıyor. Güzellik takıntısı nedeniyle kişide gelişebilecek psikiyatrik hastalıkları birlikte gözden geçirelim.
Yeme bozuklukları: Genel toplumda en sık bilinen yeme bozuklukları olan anoreksiya nervoza ve bulimia nervoza başta olmak üzere güzellik takıntısı fazla olan kişilerde yeme bozuklukları gelişebilir. Adından da anlaşılabileceği gibi sağlıksız yeme davranışlarının eşlik ettiği bu klinik tablolar ölüm riski de içermelerinden dolayı mutlaka ciddiye alınması gereken, tedavi gerektiren psikiyatrik hastalıklardır. Bu kişiler için zayıflık çoğunlukla başarı, kontrollü olma ve güzellik kavramlarıyla birleştirilmiştir. Bu nedenle kilo vermek isterler ve bu amaçla sıkı diyetler yaparlar. Anoreksiyada bu diyet yapma hali kronik bir hal alırken, bulimiyada tıkınma atakları ve bu ataklarda alınan kalorilerden kurtulmak için geliştirdikleri telafi edici davranışlar söz konusudur. Kusma, tükürme, bağırsak hızlandırıcı ve idrar sökücülerin aşırı kullanımı, metabolizmayı hızlandıran ilaçların aşırı kullanımı ve aşırı egzersiz yapma telafi edici davranışlar kategorisine giren davranışlardır.
Beden algı bozukluğu (beden dismorfik bozukluk da denir): Bu hastalıkta kişi dış görünüşüyle ilgili diğer insanlar tarafından fark edilmeyen ya da çok küçük olan bir kusur ile aşırı derecede meşguldür. Algıladığı bu kusurla ilgili takıntılı bir davranış ve düşünce sürecine girer. Örneğin; aynada sürekli bu kusuru inceler, örtmeye çalışır, başkalarından sürekli bu konuda onay almak ister. Kişi bu algılanan kusur nedeniyle gereksiz bir sürü estetik operasyon geçirebilir.
Depresyon: Karamsarlık, isteksizlik, yaşama sevincinin kaybı, düşük motivasyon ve enerji, düşük özgüven gibi belirtilerle seyreden bir klinik tablodur. Özellikle dış görünüşleri konusunda yukarıda bahsettiğim sağlıksız mükemmeliyetçiliğe sahip olan kişilerin özgüveni bu yüksek standartları tutturamadıklarında düşebilir ve kişi depresyona sürüklenebilir. Depresyon az önce bahsettiğim yeme bozuklukları ve beden algı bozukluğuna da sıklıkla eşlik eder.
Güzellik salgınından korunmanın yolları
Yazının başında da bahsettiğim gibi kadınlar çok eski çağlardan beri güzel görünmek istiyor. Dolayısıyla güzel görünme isteği kadının doğasında var ve bundan vazgeçmek söz konusu değil. Bu nedenle bu salgından kadınların kendilerini korumaları için salgının varlığını inkâr eden, görmezden gelen bir tutum çok gerçekçi olmayacaktır. Kadınlara “Ey, kadınlar. Kendinizi güzelleştirme çabanızdan vazgeçin, siz böyle de güzelsiniz” demek işe yaramaz. Aslında kadınları güzellik salgınına karşı daha dayanıklı hale getirmenin yolu olumsuz beden algısını besleyen damarları kesmek ve bedenle yeniden barışmanın yollarını açmaktır. Bunu sağlamanıza yardımcı olacağını ümit ettiğim önerilerim şunlardır.
Toplumsal baskının nereden kaynaklandığını idrak edin ve bu oyunun bir parçası olmaktan vazgeçin.
Kadınların güzellik arayışının takıntılı bir salgına çevrilmesinde çeşitli sektörlerin ve medyanın yarattığı etkiden bahsettim. Sizler de kadını bedene indirgeyen ve kendi belirlediği güzellik normlarını dayatan bu ideolojiyi görerek bu oyunun dışına çıkabilir ve bu değişime katkıda bulunabilirsiniz. Bu ideolojiyi sürdüren markalarının ürünlerini almamak, sosyal medya aracılığıyla bu ideolojiyi destekleyenlerin zorbalığına tepki göstermek bu katkının örnekleridir.
Çevrenizdekilerinin bu konuda yaptığı sosyal baskıya karşı direncinizi arttırın.
Maalesef bazen çevremizdeki en yakın kişilerden de beden aşağılama söylemlerine maruz kalabiliyoruz. Bu baskılara eleştirel gözle bakmaya başlayıp, kendi içinizde dalga geçebilirsiniz. Bu söylemlerde bulunan kişilerle münakaşaya girmeden onları savuşturmak için aşağıdaki cümlelerden beğendiklerinizi kullanabilirsiniz:
- Bu, değişik bir bakış açısıymış.
- İzin ver, bu fikri içimde biraz olgunlaştırayım.
- Söylediklerini biraz düşüneceğim.
- Paylaşım için teşekkürler ama benim görüşüme uymadı.
Aynalarla ve tartıyla seviyeli bir ilişki kurun.
Aynalara sık bakmak, hem de kusur bulmak için bakmak olumsuz beden algınızı besleyecektir. Sık tartılmak da öyle. Üstelik her ikisi de aslında size dış görünüşünüz hakkında doğru bilgiyi vermez; aynalar sizi olduğunuzdan daha kısa gösterir ve tartıdaki rakam kilonuz dışındaki birçok etkenden etkilenebilir. Bu nedenle her ikisiyle de kurduğunuz ilişkiyi azaltmakta fayda var. Aynaya sadece gerekli durumlarda, birkaç saniyeden uzun sürmeyecek kadar bakın. Haftada birden daha sık tartılmayın.
Bedeninizi eski halinizle ve başkalarının bedenleriyle kıyaslamayı bırakın. İnsanoğlunun bedeni büyür-gelişir-yaşlanır. Bu, doğanın kanunudur. Bedeninizi daha genç halinizdeki bedeninizle kıyaslamanız bu nedenle mantıksızdır. Bedenlerle ilgili bir doğa kanunu daha vardır; herkesin bedeni farklıdır. Bu nedenle de kendi bedeninizi başkalarının bedeniyle kıyaslamak da mantıksızdır. Üstelik bedeninizi başkalarının bedeniyle kıyaslarken ortada aslında haksız bir rekabet olduğunu da unutmayın. Genelde bu kıyaslamayı bedenini beğendiğiniz ünlü kişilerle, sosyal medya fenomenleriyle, “influencer”larla yapıyorsunuz öyle değil mi? Bu kişilerin popüler hale gelmelerinde dış görünümlerinin önemli bir payı var. Bu nedenle bu kişiler zamanlarının, paralarının ve çabalarının önemli bir kısmını iyi görünmeye harcayan kişiler. Onlar gibi görünmüyor olmanız çok şaşırtıcı değil. Ayrıca bu kişilerin medyada paylaşılan birçok görüntüsünde fotomontaj etkisinin olduğunu tahmin etmek yanlış olmaz.
Bedeni görme ve göstermekle ilgili kaçınma davranışlarınızı bırakın. Kaçınma davranışları sizi anlık olarak rahatlatan, fakat uzun vadede sorunun sürmesine neden olan ve hayatınızı ciddi anlamda kısıtlayan davranışlardır. Bu nedenle olumsuz beden algısını gidermek için kaçınma davranışlarınızdan da kurtulmanız gerekiyor. Olumsuz beden algınız nedeniyle kaçındığınız durum, ortam ve insanların listesini yapıp sizde yarattığı kaygı derecesini düşükten yükseğe doğru puanlayın. Önce düşük puanlardan başlayarak bu durum, ortam ve insanlarla yüzleşin.
Benlik saygınızı besleyen yeni alanlar keşfedin.
Bedenleriyle aşırı uğraşan kişilerde genellikle benlik saygısı büyük oranda nasıl göründüklerine bağlıdır. İstedikleri kiloya ulaştıklarında özgüvenleri artar, kendilerini daha çok beğenirler ve kendilerine daha çok saygı duyarlar. İstedikleri kiloda veya dış görünüşte olmadıklarında ise benlik saygıları azalır; özgüvenleri ve özsaygıları düşer. Bu sorunun çözümü için benlik saygısını arttıracak başka alanları belirleyip o alanlarda da zenginleşmek çabası içerisine girmek gerekir. Örneğin; akademik başarıyı arttırmak için ders çalışmaya başlayabilirsiniz. Sosyal ilişkilerdeki doyumu arttırmak için eski arkadaşlarınızla tekrar görüşmeye başlayabilir, yeni insanlar tanıyabileceğiniz ortamları araştırabilirsiniz. Yeni hobiler edinebilir veya ne zamandır vakit ayırmadığınız eski hobilerinize tekrar vakit ayırmaya başlayabilirsiniz.
Bedeninizle dış görünüşü sağlama özelliği dışında bir ilişki kurun.
Olumsuz beden algısı olan kişilerin çoğu bedenin sadece dış görünüşü sağlama özelliğine odaklanırlar. Ve bu işlevi istedikleri gibi yerine getirmediğini düşündüklerinde bedenlerine kızarlar, onu eleştirirler ve acımasız davranırlar. Oysa beden bunun çok ötesinde ve mükemmel bir yapıdır. Bu kadar özenle tasarlanmış bu muhteşem yapıyla sadece dış görünüşü sağlıyormuşçasına yüzeysel bir ilişki kurmak büyük bir acımasızlık. Bedenle kurulan ilişki şefkat ve şükür dolu bir ilişki olursa, kişi bedene daha fazla özen göstermeye başlar. Bu ilişkideki amaç ona iyi bakmak dışında, ona işlevlerini yerine getirmesi açısından yardım etmek olmaya başlar. Ve bu çok daha sağlıklı bir ilişkidir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 5 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.
Kaynaklar:
1– Dove. 2018. New Dove Research Finds Beauty Pressures Up, and Women and Girls Calling for Change. https://www.prnewswire.com/news-releases/new-dove-research-finds-beauty-pressures-up-and-women-and-girls-calling-for-change-583743391.html
2– https://butterfly.org.au/news/more-than-90-of-young-people-in-australia-have-some-concern-about-their-body-image/
3– Saraç E, Aynacı G. Üniversitedeki genç kızlarda güzelliğin algılanması; Türkiye’de güzelliğin geniş kavramsallaştırılması. Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi 2020; 15 (23), 1829-1848. DOI: 10.26466/opus.657169.
4– https://www.aol.com/article/2014/02/24/loveyourselfie/20836450/
5– Wolf N. The Beauty Myth. Chatto & Windus, 1990.
Okuma önerisi:
Engeln R. Beauty Sick: How the Cultural Obsession with Appearance Hurts Girls and Women. Harper-Collins, 2017.
İzleme önerisi:
The Beauty Game | Renee Engeln | TEDxNorthwesternU. https://www.youtube.com/watch?v=U-cZWCP3zQQ