Küresel ekonominin otomasyondan önce göçmenlere ihtiyacı var

Otomasyon gerçekten verimlilik getiriyor mu? Her iş robotlara bırakılabilir mi ve buna gerçekten gerek var mı? Teknoloji işçi gelirlerini nasıl etkiledi? Robotlar yerine göçmen işçileri tercih etmek dünyayı daha iyi bir yer yapabilir mi?

Dünya yeni bir teknoloji devrimini yaşarken düzenli ve düzensiz göçmenler Türkiye dâhil pek çok ülkede toplumsal tartışmaların en üst sıralarında yer alıyor. Teknoloji daha az emek gücüyle daha fazla verimlilik sunma iddiasında, ama otomasyonun işgücü piyasalarına etkisi hâlâ tartışmalı bir konu.

İşgücü Hareketliliği konusunda araştırmalar yapan Dünya Bankası eski ekonomistlerinden Oxford Üniversitesi öğretim görevlisi Lant Pritchett, Foreign Policy’de yayınlanan makalesinde, bilişim teknolojilerinin hayatımızın kalitesi artırdığını, ama vasıfsız emeğin yerine otomasyona yönelmenin kimseye faydası olmadığını, bu tür işlere yurt içi ve yurt dışından işgücü istihdam edilmesinin herkese yarar getireceği görüşünü savunuyor.

Yazının öne çıkan bölümlerini aktarıyoruz:

“Teknoloji çağında yaşıyoruz… ya da bize öyle söyleniyor. Makineler, insan yaşamının her yönünü dönüştürmeyi vaat ediyor: Fabrikalarda robotlar çalışacak, sürücüsüz arabalar yollara hükmedecek ve silah sistemlerini yapay zekâ yönetecek… Siyasetçiler ve analistler, bu tür ilerlemelerin bireylere ve bazı sektörlere vereceği zarardan endişe duyuyorlar. Hükümetlerin, ilerlemenin maliyetlerini hafifletmesi gerektiğini savunuyorlar. Bu iddiaları dile getirenler, teknolojik değişimi doğal bir dönüşüm gibi sunuyor ve modern yaşamın bu değişime ayak uydurması gerektiğine inanıyorlar. Onlara göre değişimin hızı önlenemez ve yeni teknolojiler toplumları yeniden yaratacak. Öyleyse insanların yapabileceği tek şey, bu değişimle en iyi nasıl başa çıkacaklarını bulmak…

Bu bakış açısı, otomasyonun istihdam üzerindeki etkisi tartışmasında olduğu kadar hiçbir yerde daha belirgin değildir. Otomasyonun bazı düşük vasıflı işçileri nasıl tehdit ettiğini ve hükümetlerin yardım etmek için ne yapması gerektiğini açıklamak için birçok yazı yazıldı. Ülkelerin yeniden eğitim girişimlerini destekleyebileceği, eğitim sistemlerinin yenileyebileceği veya yeniden toplumsal işbölümünün yeniden yapılanmasına yatırım yapabileceği ileri sürüldü. Aynı zamanda birçok hükümet, makinelerin ekonomilerini demografik gerilemeden ve yaşlanmanın olumsuz sonuçlarından kurtarabileceğine inanıyor. Tekno-iyimserler, çalışma çağındaki nüfusu azalan zengin ülkelerin iş gücü açığını kapatmak için otomasyona ihtiyacı olduğunu savunuyorlar.

Ancak bu görüş çok basit bir noktayı gözden kaçırıyor. Ne kadar sarsıcı görünse de teknolojik değişim doğal bir güç değil, insanoğlunun işidir. Elbette teknoloji, insan yaşamını kökten iyileştirdi: Kimse elektriksiz, tuvaletsiz veya bir ısınma sistemi olmadan yaşamak istemez. Ancak diğer durumlarda, toplumların en çok ihtiyaç duyduğu şey yeni teknolojiler değil, yeni politikalardır.

Otomasyon bir tercihtir

Otomasyon genellikle bir çözüm, insanların yaptığı bir seçimdir. Kesinlikle kaçınılmaz bir durum veya bir gereklilik değildir. Örneğin, ABD bir kamyon şoförü kıtlığı ile karşı karşıya. Amerikan Kamyoncular Derneği 2021’de, kamyon şoförü açığının 80 bini bulduğunu, yaşlanan şoförler de göz önünde tutulduğunda gelecek 10 yılda açığın 1 milyonu bulabileceğini açıklamıştı. Bu açığı kapatmak için Amazon gibi teknoloji şirketleri sürücüsüz kamyon teknolojisine yatırım yaptı. Amazon, sürücüsüz araçların maliyetlerini düşüreceğine inanıyor. Ama sürücüsüz kamyonlar daha büyük bir ekonomik değer yaratmıyor. Oysa ABD’de kamyon kullanmaktan mutlu olacak milyonlarca insan var. Onlara çalışma izni verilmesi yeterli olacaktır.

ABD’de bir kamyon şoförü saatte 23 dolar kazanırken gelişmekte olan ülkelerde bu 4 dolara kadar düşüyor. Ama göçmenlik kısıtlamaları nedeniyle şirketler yurtdışından işçi alamıyor. Bu nedenle ABD’deki işverenler, makineleri tercih etmek ve teknoloji kullanarak işleri istihdamı azaltmak zorunda kalıyor. Ulusal kısıtlamalar, işletmeleri kimsenin gerçekten ihtiyaç duymadığı teknolojilere yatırım yapmaya yönlendiriyor.

Kaynaklar israf ediliyor

Göçmenlik önündeki engeller, kaynakların korkunç bir şekilde yanlış yönlendirilmesine neden oluyor. Dünyanın en üretken ekonomilerinde, iş dünyasının liderleri, bilim insanları ve mühendisler sermayelerini ya da enerjilerini gezegendeki en bol kaynaklardan biri olan işgücünün kullanımını en aza indirecek teknolojilerin geliştirilmesine harcıyor.

Emek, dünyadaki düşük gelirli insanların sahip olduğu en önemli (ve genellikle tek) varlıktır. İnsanların kolayca yerine getirebileceği işleri makinelere yaptırma dürtüsü yalnızca parayı boşa harcamakla kalmaz, aynı zamanda en yoksulların yoksulluklarından kurtulmasına engel olur.

Kuşkusuz, ekonomik göçmenlerin ülkeler arası hareketine, bu akışların kontrolüne, göçün yerli işçilere etkisine ve yaratabileceği toplumsal gerginliklere ilişkin kaygılar meşrudur. İnsan hakları savunucuları da göçmen işçilerin sömürülmesine ilişkin endişelerinde haklıdır. Özel sektör açısından bakıldığında, yapay zekânın bir kamyonu sürmesini sağlamak, göçmenlik kısıtlamalarının bürokratik engellerini azaltmaktan daha kolaydır.

Ancak insanların yerine cihazları tercih etmek bir hatadır. Bu, insanların yerini alabilecek makineler icat etmeye çalışmak yerine insanların ihtiyaç duydukları yere gitmelerine izin vermenin getireceği gerçek ekonomik ve insani kazanımların kaçırılmasına neden oluyor. İnsanların ekonomik göçmenler olarak ulusal sınırları aşmasına, özellikle de yalnızca temel işgücü becerileri gerektiren işlerde çalışmasına izin verilmemesi herkesin, özellikle dünyanın yoksullarının durumunu kötüleştirerek, teknolojik değişimin de gidişatını sekteye uğratıyor.

Teknoloji düşük vasıflı işlerde insanın yerini alamadı

Batı’da yaygın olan bir görüş, zengin toplumların hükümetlerinin ülkelerine daha fazla işçi getirmesine gerek olmadığı yönündedir. Teknolojik ilerleme sözde düşük beceri gerektiren işleri ortadan kaldırdığı için sınır engellerini rahatça yükseltebilirler. Ama durum böyle değil.

Bazı teknolojik değişiklikler, temel bilimdeki ilerlemeden güç alır. Emeğin geleceğiyle ilgili tartışmalarda genellikle, teknolojik değişimin çalışanlar üzerindeki etkilerinin bilimsel ilerlemenin doğal sonucu olduğu varsayılır. Ancak ekonomistler, teknolojinin işgücü ve ücretler üzerindeki etkisine ilişkin yeni bir anlayışa sahip.

Standart iktisadi yorum, bilişim teknolojilerindeki ilerlemelerin yüksek eğitimli işçilerin gelirlerini artırmaya yardımcı olurken daha az eğitimli, düşük vasıflı tüm işçilerin gelirlerini azaltacağı şeklindeydi. Ama öyle olmadı: ABD’de 1979’dan bu yana yüksek vasıflıların maaşları orta gelirlilere göre artmış olsa da geleneksel olarak düşük ücretli mesleklerdeki ücretler de yüzde olarak orta gelirlilerden ve hatta dönem dönem üsttekiler kadar arttı.

Ekonomistler David Autor ve David Dorn liderliğinde bir ekip tarafından yapılan araştırmaya göre aşçılık, temizlik, hijyen işleri, sağlık-bakım hizmetleri ve güvenlik gibi talebin yüksek olduğu, manuel yapılması gereken ve rutin olmayan işler, işçinin doğrudan fiziksel varlığını gerektirdiğinden teknolojideki gelişmelerden etkilenmedi ve ücretler yükseldi. Böyle dijitalleştirilmeyecek veya taşeronlaştırılmayacak çok sayıda iş var.

Kuşkusuz, insanların iletişim kurma, bilgi arama, verileri işleme ve kendilerini eğlendirme şekillerinde gerçekten devrim niteliğinde değişiklikler meydana geldi. Ancak son yıllarda bazı sektörlerde yaşanan hızlı teknolojik değişimin tüm ekonominin dönüşümünü hızlandırdığı fikri yanlış. Gerçekte sanayileşmiş ülkelerde “toplam faktör üretkenliği” 1980’lerden bu yana çok yavaş artıyor. Bu arada sanayileşmiş ülkelerde düşük doğurganlık ve artan eğitim düzeyi nedeniyle kol gücü gerektiren işlere arz da azaldı. Bu arz 2040’lara doğru daha da azalacak.

Geçen yüzyılda bilgi işlem gücündeki trilyon kattan fazla artış, insanların rutin ve tekrarlayan işler yaptığı meslekleri kökten değiştirdi. Uzaya çıkmak için yapılan hesaplamalar artık elle değil, çok daha verimli bilgisayarlarla yapılıyor. Ancak bilgi işlem gücündeki artış, bazı işleri makinelerin yerine getirmesini daha uygun hale getirmez. Makineler kişisel bakımda daha iyi değildir, makineler daha iyi aşçı değildir ve makinelerin kamyon sürmekte insanlardan daha iyi olacağı garanti değildir. Firmalar yine de otomasyonu tercih ediyor, çünkü otomatik kontrol makineleri ve sürücüsüz araçların çözmeye çalıştıkları sorunlar gibi çok zor teknik sorunları bile çözmek, ülkelerin göçmen işçi kabulü önündeki sosyal ve politik engelleri aşmalarından çok daha kolay.

Doğduğun yer kaderin mi?

Doğum tarihi, milliyet ve vatandaşlık gibi mutlak gerçekler, insanların yaşamlarını derinden etkiler. Esasen insanların nerede doğdukları ve nereye taşınabilecekleri, yaşamları boyunca ne kadar para kazanabileceklerini şekillendirir. İnsanların sınır ötesi hareketini kısıtlamak, eşit derecede üretken işçiler arasında büyük bir gelir farkı yaratır.

42 ülkede doğup eğitim görmüş işçilerin kazançlarına ilişkin bir araştırma, diğer ülkelerdeki eşit derecede üretken işçilerin ABD’deki işçilerden iki ila 10 kat daha az kazandıklarını ortaya koydu. Farklı ülkelerdeki eşit derecede üretken insanların ücretlerindeki bu uçurum, bugün dünyada (ve muhtemelen tüm insanlık tarihinde) siyasetin neden olduğu en büyük ücret çarpıklığıdır. Göçün önündeki engeller yapay bir emek kıtlığı yaratır. ABD’de pek çok endüstri, karşılayabilecekleri işçilik maliyetleriyle işçi bulmakta zorlanıyor. Bu açık, şirketleri gereksiz ve verimsiz otomasyon ve diğer teknolojiler yoluyla çözüm aramaya teşvik ediyor.

Yanlış ihtiyaca aptalca çözüm

Tüm icatlar ihtiyaçtan doğar, ancak yanlış ihtiyaçlar aptalca icatları doğurur. ABD’de 20’nci yüzyılın başlarında uygulanan içki yasağı kaçak içki patlamasına yol açmış, kaçakçılar mallarını tüketicilere ulaştırmak için türlü yollara başvurmuştu.

Göçün engellenmesini savunanlar vatandaşların ücretlerini korumak için bunun gerekli olduğunda ısrar ediyorlar, ancak bu doğru değil. Geçen yüzyılda hükümetlerin, ülkelerinin vatandaşlarına yeterli iş sağlayamayacağından endişe duydukları zamanlar oldu, ancak zengin endüstriyel dünyanın değişen demografisi bu mantığı tamamen boşa çıkardı. Öngörülebilir gelecekte zorluk, mevcut işleri dolduracak kadar işçi bulmak olacaktır. Japonya gibi geleneksel olarak göçmenleri hoş karşılamayan ülkeler bile artık yurt dışından işçi alıyor. Ekonomik açıdan, göçmenler yerli işçisinin işini elinden almıyor, aksine daha fazla göçmen, vatandaşların ortalama ücretini yükseltiyor. Örneğin, daha fazla yardımcıya sahip olmak, hemşireler gibi vasıflı işçilerin ücretlerini düşürmez, tersine yükseltir ve onların benzersiz becerilerini gerektiren işlere daha fazla zaman ayırmasına imkân tanır.

Yoksula balık tutmayı öğretme, ona iş ver

Zengin ülkelerin emek hareketliliğine getirdiği kısıtlamalardan kaybedenler, dünyanın yoksullarıdır. Onlarca yıllık iyi niyetli kalkınma programları ve yardım girişimleri, fakir bir ülkede yaşayan bir kişiye, daha zengin ve daha üretken bir ülkede çalışmasına izin verilmesinden daha faydalı değildir.

Örneğin, 2015’te Science dergisinde yayınlanan bir makalede, altı yoksul ülkede kronik yoksul ailelerin gelirini artırmak amacıyla, onlara çiftlik hayvanları sağlayan bir yoksullukla mücadele programının etkileri ele alındı. Programın ilk iki yılında hane başına 4 bin 545 dolar harcadı. Üçüncü yılda, programın olumlu sonuçlar verdiği altı ülkenin beşinde (Etiyopya, Gana, Hindistan, Pakistan ve Peru) yıllık hane halkı tüketimi ortalama sadece 344 dolar artmıştı. Altıncı ülke Honduras’ta ise neredeyse tüm çiftlik hayvanları öldü. Benzer projeler yoluyla yoksulların gelirlerini artırmaya yönelik pek çok girişimin başarısızlıkla sonuçlandığını göz önünde tutan araştırma yazarları, 4 bin 545 dolar harcayarak yıllık hane halkı tüketiminde elde edilen bu 344 dolarlık mütevazı kazancı büyük başarı olarak gördüler.

Buna karşılık, yaptığım bir araştırma, lise diploması bile olmayan işçilerin, söz konusu beş ülkedeki meslektaşlarına göre ABD’de yılda ortalama 13 bin 119 dolar daha fazla kazanacağını ve etkili, iyi tasarlanmış ve iyi uygulanmış bir yoksullukla mücadele programının sağladığından 35 kat daha fazla gelir artışı sağladığını göstermişti.

Bugün küresel yoksulluk, “yoksul insanlardan” çok, hareketlerini sınırlayan engeller nedeniyle ayrılamayan “yoksul yerlere hapsolmuş” insanlar sorunudur. Bazıları alaycı biçimde, bu insanların “beşeri sermayeden yoksun oldukları” için yoksul olduğunu öne sürüyor. Oysa gelişmekte olan ülkelerde eğitim muazzam ölçüde ilerledi. Bugün Haiti’de bir yetişkin 1970’lerin Fransa’sındakinden daha eğitimli. Ama Haiti, insan sermayesini kullanmak için kaotik ve üretkenliği düşük bir yer. Bu nedenle, yoksulluktan kurtulan Haitililerin çoğu, bunu ülkelerini terk ederek yaptı.

Bazıları, fakir bir ülkenin nitelikli beşerî sermayesini yitirmesinden ve “beyin göçü” nedeniyle daha da fakirleşeceğinden endişeleniyor. Bu sahte bir endişedir. Genel olarak bakıldığında dışa göçün bir ülkenin geleceğine zarar verdiğine dair hiçbir kanıt yoktur. Danimarka, İtalya, Norveç, İspanya ve İsveç dâhil bugün dünyanın en zengin ülkelerinin çoğunun 19’uncu yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında en yüksek oranda göç veren ülkeler olduğunu hatırlamakta fayda var.

Ücret farklılıkları, ulusal sınırları aşmak için derin bir istek yaratır. Kamuoyu araştırma şirketi Gallup, 2015 ile 2017 arasında dünyanın dört bir yanındaki insanlara, yapabilseler başka bir ülkeye kalıcı olarak taşınıp taşınmayacaklarını ve eğer öyleyse hangi ülkeye taşınacaklarını sordu. Anket, yaklaşık 750 milyon insanın mümkün olsa ülkelerini terk edeceğini ve bunlardan 158 milyonunun ABD’yi tercih edeceğini gösterdi. Avustralya, Kanada, Fransa, Almanya ve İngiltere’nin her biri yaklaşık 30 milyon kişinin tercihi oldu. Bu, bu ülkelerin bu kadar çok göçmeni barındırması gerektiği veya barındıracağı anlamına gelmez, ancak bu, zengin ülkelerde çalışmaya hazır insan sıkıntısı olmadığını gösteriyor. Otomasyon kaçınılmaz değil, ama yapay emek kıtlığı işvereni otomasyona yönlendiriyor.

Ekonomik göç için uluslararası düzenleme gerekli

Ülkelerin dünyadaki mevcut işgücü potansiyelini nasıl gerçekleştirebileceklerini anlamak elbette kolay olmayacak. BM, IMF ve Dünya Bankası gibi küresel kurumlar, mal ve sermaye piyasalarının küreselleşmesini harekete geçirdi, ama emek hareketini teşvik etmek için anlamlı bir altyapı oluşturmadılar. Para ve konteynerler sınırlardan serbestçe geçiyor, ama insanlar bunu yapamıyor.

Günümüzde büyük ülkeler, yüksek maliyetleri göze alarak yabancı uyrukluların girişine istediği kısıtlamaları getiriyor. 2022’de ABD, sınır denetimlerine 26 milyar dolar harcadı. Ülkeler kaynaklarını sınır denetimlerine ya da istihdamı öldüren teknolojinin hayal ürünü arayışına akıtmak yerine, işgücü hareketliliğini sağlamak için küresel bir mekanizmanın yaratılmasına harcamalı. İşçiler adil bir şekilde işe alınmalı ve sözleşmelere dayalı olarak yeteneklerine uygun işlere yerleştirmeli, sömürülmekten korunmalı ve ülkelerine geri dönüşleri kolaylaştırılmalıdır. İş isteyen insanları onlara ihtiyaç duyan işletmelerle eşleştiren iyi işleyen, etik bir küresel endüstri herkesin yararına olacaktır.

Zengin ve demokratik toplumların, dünya çapında tam olarak bol olan şeylerden tasarruf sağlayan teknolojik ilerlemeleri körü körüne takip etmeyi bırakmaları gerekiyor. Zengin ülkeler, makineleri insanlara tercih etmeleri için firmalara güçlü teşvikler sundular. Şimdi insanlar için insanlar tarafından bir gelecek yaratmanın zamanıdır.”

Bu yazı ilk kez 19 Nisan 2023’te yayımlanmıştır.

 

Lant Pritchett’in Foreign Policy’de yayınlanan “Robotlardan çok İnsanlar: Küresel Ekonominin Otomasyondan Önce Göçmenlere İhtiyacı var” başlıklı yazısından bazı bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz:
People Over Robots: The Global Economy Needs Immigration Before Automation (foreignaffairs.com)

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Küresel ekonominin otomasyondan önce göçmenlere ihtiyacı var

Otomasyon gerçekten verimlilik getiriyor mu? Her iş robotlara bırakılabilir mi ve buna gerçekten gerek var mı? Teknoloji işçi gelirlerini nasıl etkiledi? Robotlar yerine göçmen işçileri tercih etmek dünyayı daha iyi bir yer yapabilir mi?

Dünya yeni bir teknoloji devrimini yaşarken düzenli ve düzensiz göçmenler Türkiye dâhil pek çok ülkede toplumsal tartışmaların en üst sıralarında yer alıyor. Teknoloji daha az emek gücüyle daha fazla verimlilik sunma iddiasında, ama otomasyonun işgücü piyasalarına etkisi hâlâ tartışmalı bir konu.

İşgücü Hareketliliği konusunda araştırmalar yapan Dünya Bankası eski ekonomistlerinden Oxford Üniversitesi öğretim görevlisi Lant Pritchett, Foreign Policy’de yayınlanan makalesinde, bilişim teknolojilerinin hayatımızın kalitesi artırdığını, ama vasıfsız emeğin yerine otomasyona yönelmenin kimseye faydası olmadığını, bu tür işlere yurt içi ve yurt dışından işgücü istihdam edilmesinin herkese yarar getireceği görüşünü savunuyor.

Yazının öne çıkan bölümlerini aktarıyoruz:

“Teknoloji çağında yaşıyoruz… ya da bize öyle söyleniyor. Makineler, insan yaşamının her yönünü dönüştürmeyi vaat ediyor: Fabrikalarda robotlar çalışacak, sürücüsüz arabalar yollara hükmedecek ve silah sistemlerini yapay zekâ yönetecek… Siyasetçiler ve analistler, bu tür ilerlemelerin bireylere ve bazı sektörlere vereceği zarardan endişe duyuyorlar. Hükümetlerin, ilerlemenin maliyetlerini hafifletmesi gerektiğini savunuyorlar. Bu iddiaları dile getirenler, teknolojik değişimi doğal bir dönüşüm gibi sunuyor ve modern yaşamın bu değişime ayak uydurması gerektiğine inanıyorlar. Onlara göre değişimin hızı önlenemez ve yeni teknolojiler toplumları yeniden yaratacak. Öyleyse insanların yapabileceği tek şey, bu değişimle en iyi nasıl başa çıkacaklarını bulmak…

Bu bakış açısı, otomasyonun istihdam üzerindeki etkisi tartışmasında olduğu kadar hiçbir yerde daha belirgin değildir. Otomasyonun bazı düşük vasıflı işçileri nasıl tehdit ettiğini ve hükümetlerin yardım etmek için ne yapması gerektiğini açıklamak için birçok yazı yazıldı. Ülkelerin yeniden eğitim girişimlerini destekleyebileceği, eğitim sistemlerinin yenileyebileceği veya yeniden toplumsal işbölümünün yeniden yapılanmasına yatırım yapabileceği ileri sürüldü. Aynı zamanda birçok hükümet, makinelerin ekonomilerini demografik gerilemeden ve yaşlanmanın olumsuz sonuçlarından kurtarabileceğine inanıyor. Tekno-iyimserler, çalışma çağındaki nüfusu azalan zengin ülkelerin iş gücü açığını kapatmak için otomasyona ihtiyacı olduğunu savunuyorlar.

Ancak bu görüş çok basit bir noktayı gözden kaçırıyor. Ne kadar sarsıcı görünse de teknolojik değişim doğal bir güç değil, insanoğlunun işidir. Elbette teknoloji, insan yaşamını kökten iyileştirdi: Kimse elektriksiz, tuvaletsiz veya bir ısınma sistemi olmadan yaşamak istemez. Ancak diğer durumlarda, toplumların en çok ihtiyaç duyduğu şey yeni teknolojiler değil, yeni politikalardır.

Otomasyon bir tercihtir

Otomasyon genellikle bir çözüm, insanların yaptığı bir seçimdir. Kesinlikle kaçınılmaz bir durum veya bir gereklilik değildir. Örneğin, ABD bir kamyon şoförü kıtlığı ile karşı karşıya. Amerikan Kamyoncular Derneği 2021’de, kamyon şoförü açığının 80 bini bulduğunu, yaşlanan şoförler de göz önünde tutulduğunda gelecek 10 yılda açığın 1 milyonu bulabileceğini açıklamıştı. Bu açığı kapatmak için Amazon gibi teknoloji şirketleri sürücüsüz kamyon teknolojisine yatırım yaptı. Amazon, sürücüsüz araçların maliyetlerini düşüreceğine inanıyor. Ama sürücüsüz kamyonlar daha büyük bir ekonomik değer yaratmıyor. Oysa ABD’de kamyon kullanmaktan mutlu olacak milyonlarca insan var. Onlara çalışma izni verilmesi yeterli olacaktır.

ABD’de bir kamyon şoförü saatte 23 dolar kazanırken gelişmekte olan ülkelerde bu 4 dolara kadar düşüyor. Ama göçmenlik kısıtlamaları nedeniyle şirketler yurtdışından işçi alamıyor. Bu nedenle ABD’deki işverenler, makineleri tercih etmek ve teknoloji kullanarak işleri istihdamı azaltmak zorunda kalıyor. Ulusal kısıtlamalar, işletmeleri kimsenin gerçekten ihtiyaç duymadığı teknolojilere yatırım yapmaya yönlendiriyor.

Kaynaklar israf ediliyor

Göçmenlik önündeki engeller, kaynakların korkunç bir şekilde yanlış yönlendirilmesine neden oluyor. Dünyanın en üretken ekonomilerinde, iş dünyasının liderleri, bilim insanları ve mühendisler sermayelerini ya da enerjilerini gezegendeki en bol kaynaklardan biri olan işgücünün kullanımını en aza indirecek teknolojilerin geliştirilmesine harcıyor.

Emek, dünyadaki düşük gelirli insanların sahip olduğu en önemli (ve genellikle tek) varlıktır. İnsanların kolayca yerine getirebileceği işleri makinelere yaptırma dürtüsü yalnızca parayı boşa harcamakla kalmaz, aynı zamanda en yoksulların yoksulluklarından kurtulmasına engel olur.

Kuşkusuz, ekonomik göçmenlerin ülkeler arası hareketine, bu akışların kontrolüne, göçün yerli işçilere etkisine ve yaratabileceği toplumsal gerginliklere ilişkin kaygılar meşrudur. İnsan hakları savunucuları da göçmen işçilerin sömürülmesine ilişkin endişelerinde haklıdır. Özel sektör açısından bakıldığında, yapay zekânın bir kamyonu sürmesini sağlamak, göçmenlik kısıtlamalarının bürokratik engellerini azaltmaktan daha kolaydır.

Ancak insanların yerine cihazları tercih etmek bir hatadır. Bu, insanların yerini alabilecek makineler icat etmeye çalışmak yerine insanların ihtiyaç duydukları yere gitmelerine izin vermenin getireceği gerçek ekonomik ve insani kazanımların kaçırılmasına neden oluyor. İnsanların ekonomik göçmenler olarak ulusal sınırları aşmasına, özellikle de yalnızca temel işgücü becerileri gerektiren işlerde çalışmasına izin verilmemesi herkesin, özellikle dünyanın yoksullarının durumunu kötüleştirerek, teknolojik değişimin de gidişatını sekteye uğratıyor.

Teknoloji düşük vasıflı işlerde insanın yerini alamadı

Batı’da yaygın olan bir görüş, zengin toplumların hükümetlerinin ülkelerine daha fazla işçi getirmesine gerek olmadığı yönündedir. Teknolojik ilerleme sözde düşük beceri gerektiren işleri ortadan kaldırdığı için sınır engellerini rahatça yükseltebilirler. Ama durum böyle değil.

Bazı teknolojik değişiklikler, temel bilimdeki ilerlemeden güç alır. Emeğin geleceğiyle ilgili tartışmalarda genellikle, teknolojik değişimin çalışanlar üzerindeki etkilerinin bilimsel ilerlemenin doğal sonucu olduğu varsayılır. Ancak ekonomistler, teknolojinin işgücü ve ücretler üzerindeki etkisine ilişkin yeni bir anlayışa sahip.

Standart iktisadi yorum, bilişim teknolojilerindeki ilerlemelerin yüksek eğitimli işçilerin gelirlerini artırmaya yardımcı olurken daha az eğitimli, düşük vasıflı tüm işçilerin gelirlerini azaltacağı şeklindeydi. Ama öyle olmadı: ABD’de 1979’dan bu yana yüksek vasıflıların maaşları orta gelirlilere göre artmış olsa da geleneksel olarak düşük ücretli mesleklerdeki ücretler de yüzde olarak orta gelirlilerden ve hatta dönem dönem üsttekiler kadar arttı.

Ekonomistler David Autor ve David Dorn liderliğinde bir ekip tarafından yapılan araştırmaya göre aşçılık, temizlik, hijyen işleri, sağlık-bakım hizmetleri ve güvenlik gibi talebin yüksek olduğu, manuel yapılması gereken ve rutin olmayan işler, işçinin doğrudan fiziksel varlığını gerektirdiğinden teknolojideki gelişmelerden etkilenmedi ve ücretler yükseldi. Böyle dijitalleştirilmeyecek veya taşeronlaştırılmayacak çok sayıda iş var.

Kuşkusuz, insanların iletişim kurma, bilgi arama, verileri işleme ve kendilerini eğlendirme şekillerinde gerçekten devrim niteliğinde değişiklikler meydana geldi. Ancak son yıllarda bazı sektörlerde yaşanan hızlı teknolojik değişimin tüm ekonominin dönüşümünü hızlandırdığı fikri yanlış. Gerçekte sanayileşmiş ülkelerde “toplam faktör üretkenliği” 1980’lerden bu yana çok yavaş artıyor. Bu arada sanayileşmiş ülkelerde düşük doğurganlık ve artan eğitim düzeyi nedeniyle kol gücü gerektiren işlere arz da azaldı. Bu arz 2040’lara doğru daha da azalacak.

Geçen yüzyılda bilgi işlem gücündeki trilyon kattan fazla artış, insanların rutin ve tekrarlayan işler yaptığı meslekleri kökten değiştirdi. Uzaya çıkmak için yapılan hesaplamalar artık elle değil, çok daha verimli bilgisayarlarla yapılıyor. Ancak bilgi işlem gücündeki artış, bazı işleri makinelerin yerine getirmesini daha uygun hale getirmez. Makineler kişisel bakımda daha iyi değildir, makineler daha iyi aşçı değildir ve makinelerin kamyon sürmekte insanlardan daha iyi olacağı garanti değildir. Firmalar yine de otomasyonu tercih ediyor, çünkü otomatik kontrol makineleri ve sürücüsüz araçların çözmeye çalıştıkları sorunlar gibi çok zor teknik sorunları bile çözmek, ülkelerin göçmen işçi kabulü önündeki sosyal ve politik engelleri aşmalarından çok daha kolay.

Doğduğun yer kaderin mi?

Doğum tarihi, milliyet ve vatandaşlık gibi mutlak gerçekler, insanların yaşamlarını derinden etkiler. Esasen insanların nerede doğdukları ve nereye taşınabilecekleri, yaşamları boyunca ne kadar para kazanabileceklerini şekillendirir. İnsanların sınır ötesi hareketini kısıtlamak, eşit derecede üretken işçiler arasında büyük bir gelir farkı yaratır.

42 ülkede doğup eğitim görmüş işçilerin kazançlarına ilişkin bir araştırma, diğer ülkelerdeki eşit derecede üretken işçilerin ABD’deki işçilerden iki ila 10 kat daha az kazandıklarını ortaya koydu. Farklı ülkelerdeki eşit derecede üretken insanların ücretlerindeki bu uçurum, bugün dünyada (ve muhtemelen tüm insanlık tarihinde) siyasetin neden olduğu en büyük ücret çarpıklığıdır. Göçün önündeki engeller yapay bir emek kıtlığı yaratır. ABD’de pek çok endüstri, karşılayabilecekleri işçilik maliyetleriyle işçi bulmakta zorlanıyor. Bu açık, şirketleri gereksiz ve verimsiz otomasyon ve diğer teknolojiler yoluyla çözüm aramaya teşvik ediyor.

Yanlış ihtiyaca aptalca çözüm

Tüm icatlar ihtiyaçtan doğar, ancak yanlış ihtiyaçlar aptalca icatları doğurur. ABD’de 20’nci yüzyılın başlarında uygulanan içki yasağı kaçak içki patlamasına yol açmış, kaçakçılar mallarını tüketicilere ulaştırmak için türlü yollara başvurmuştu.

Göçün engellenmesini savunanlar vatandaşların ücretlerini korumak için bunun gerekli olduğunda ısrar ediyorlar, ancak bu doğru değil. Geçen yüzyılda hükümetlerin, ülkelerinin vatandaşlarına yeterli iş sağlayamayacağından endişe duydukları zamanlar oldu, ancak zengin endüstriyel dünyanın değişen demografisi bu mantığı tamamen boşa çıkardı. Öngörülebilir gelecekte zorluk, mevcut işleri dolduracak kadar işçi bulmak olacaktır. Japonya gibi geleneksel olarak göçmenleri hoş karşılamayan ülkeler bile artık yurt dışından işçi alıyor. Ekonomik açıdan, göçmenler yerli işçisinin işini elinden almıyor, aksine daha fazla göçmen, vatandaşların ortalama ücretini yükseltiyor. Örneğin, daha fazla yardımcıya sahip olmak, hemşireler gibi vasıflı işçilerin ücretlerini düşürmez, tersine yükseltir ve onların benzersiz becerilerini gerektiren işlere daha fazla zaman ayırmasına imkân tanır.

Yoksula balık tutmayı öğretme, ona iş ver

Zengin ülkelerin emek hareketliliğine getirdiği kısıtlamalardan kaybedenler, dünyanın yoksullarıdır. Onlarca yıllık iyi niyetli kalkınma programları ve yardım girişimleri, fakir bir ülkede yaşayan bir kişiye, daha zengin ve daha üretken bir ülkede çalışmasına izin verilmesinden daha faydalı değildir.

Örneğin, 2015’te Science dergisinde yayınlanan bir makalede, altı yoksul ülkede kronik yoksul ailelerin gelirini artırmak amacıyla, onlara çiftlik hayvanları sağlayan bir yoksullukla mücadele programının etkileri ele alındı. Programın ilk iki yılında hane başına 4 bin 545 dolar harcadı. Üçüncü yılda, programın olumlu sonuçlar verdiği altı ülkenin beşinde (Etiyopya, Gana, Hindistan, Pakistan ve Peru) yıllık hane halkı tüketimi ortalama sadece 344 dolar artmıştı. Altıncı ülke Honduras’ta ise neredeyse tüm çiftlik hayvanları öldü. Benzer projeler yoluyla yoksulların gelirlerini artırmaya yönelik pek çok girişimin başarısızlıkla sonuçlandığını göz önünde tutan araştırma yazarları, 4 bin 545 dolar harcayarak yıllık hane halkı tüketiminde elde edilen bu 344 dolarlık mütevazı kazancı büyük başarı olarak gördüler.

Buna karşılık, yaptığım bir araştırma, lise diploması bile olmayan işçilerin, söz konusu beş ülkedeki meslektaşlarına göre ABD’de yılda ortalama 13 bin 119 dolar daha fazla kazanacağını ve etkili, iyi tasarlanmış ve iyi uygulanmış bir yoksullukla mücadele programının sağladığından 35 kat daha fazla gelir artışı sağladığını göstermişti.

Bugün küresel yoksulluk, “yoksul insanlardan” çok, hareketlerini sınırlayan engeller nedeniyle ayrılamayan “yoksul yerlere hapsolmuş” insanlar sorunudur. Bazıları alaycı biçimde, bu insanların “beşeri sermayeden yoksun oldukları” için yoksul olduğunu öne sürüyor. Oysa gelişmekte olan ülkelerde eğitim muazzam ölçüde ilerledi. Bugün Haiti’de bir yetişkin 1970’lerin Fransa’sındakinden daha eğitimli. Ama Haiti, insan sermayesini kullanmak için kaotik ve üretkenliği düşük bir yer. Bu nedenle, yoksulluktan kurtulan Haitililerin çoğu, bunu ülkelerini terk ederek yaptı.

Bazıları, fakir bir ülkenin nitelikli beşerî sermayesini yitirmesinden ve “beyin göçü” nedeniyle daha da fakirleşeceğinden endişeleniyor. Bu sahte bir endişedir. Genel olarak bakıldığında dışa göçün bir ülkenin geleceğine zarar verdiğine dair hiçbir kanıt yoktur. Danimarka, İtalya, Norveç, İspanya ve İsveç dâhil bugün dünyanın en zengin ülkelerinin çoğunun 19’uncu yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında en yüksek oranda göç veren ülkeler olduğunu hatırlamakta fayda var.

Ücret farklılıkları, ulusal sınırları aşmak için derin bir istek yaratır. Kamuoyu araştırma şirketi Gallup, 2015 ile 2017 arasında dünyanın dört bir yanındaki insanlara, yapabilseler başka bir ülkeye kalıcı olarak taşınıp taşınmayacaklarını ve eğer öyleyse hangi ülkeye taşınacaklarını sordu. Anket, yaklaşık 750 milyon insanın mümkün olsa ülkelerini terk edeceğini ve bunlardan 158 milyonunun ABD’yi tercih edeceğini gösterdi. Avustralya, Kanada, Fransa, Almanya ve İngiltere’nin her biri yaklaşık 30 milyon kişinin tercihi oldu. Bu, bu ülkelerin bu kadar çok göçmeni barındırması gerektiği veya barındıracağı anlamına gelmez, ancak bu, zengin ülkelerde çalışmaya hazır insan sıkıntısı olmadığını gösteriyor. Otomasyon kaçınılmaz değil, ama yapay emek kıtlığı işvereni otomasyona yönlendiriyor.

Ekonomik göç için uluslararası düzenleme gerekli

Ülkelerin dünyadaki mevcut işgücü potansiyelini nasıl gerçekleştirebileceklerini anlamak elbette kolay olmayacak. BM, IMF ve Dünya Bankası gibi küresel kurumlar, mal ve sermaye piyasalarının küreselleşmesini harekete geçirdi, ama emek hareketini teşvik etmek için anlamlı bir altyapı oluşturmadılar. Para ve konteynerler sınırlardan serbestçe geçiyor, ama insanlar bunu yapamıyor.

Günümüzde büyük ülkeler, yüksek maliyetleri göze alarak yabancı uyrukluların girişine istediği kısıtlamaları getiriyor. 2022’de ABD, sınır denetimlerine 26 milyar dolar harcadı. Ülkeler kaynaklarını sınır denetimlerine ya da istihdamı öldüren teknolojinin hayal ürünü arayışına akıtmak yerine, işgücü hareketliliğini sağlamak için küresel bir mekanizmanın yaratılmasına harcamalı. İşçiler adil bir şekilde işe alınmalı ve sözleşmelere dayalı olarak yeteneklerine uygun işlere yerleştirmeli, sömürülmekten korunmalı ve ülkelerine geri dönüşleri kolaylaştırılmalıdır. İş isteyen insanları onlara ihtiyaç duyan işletmelerle eşleştiren iyi işleyen, etik bir küresel endüstri herkesin yararına olacaktır.

Zengin ve demokratik toplumların, dünya çapında tam olarak bol olan şeylerden tasarruf sağlayan teknolojik ilerlemeleri körü körüne takip etmeyi bırakmaları gerekiyor. Zengin ülkeler, makineleri insanlara tercih etmeleri için firmalara güçlü teşvikler sundular. Şimdi insanlar için insanlar tarafından bir gelecek yaratmanın zamanıdır.”

Bu yazı ilk kez 19 Nisan 2023’te yayımlanmıştır.

 

Lant Pritchett’in Foreign Policy’de yayınlanan “Robotlardan çok İnsanlar: Küresel Ekonominin Otomasyondan Önce Göçmenlere İhtiyacı var” başlıklı yazısından bazı bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz:
People Over Robots: The Global Economy Needs Immigration Before Automation (foreignaffairs.com)

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x