Oyunlar, antik zar oyunlarından eğlence sektörüne hâkim olan modern video oyunlarına kadar binlerce yıldır insanlığı büyüledi. Peki, bunu nasıl yaptı?
Kaliforniya Üniversitesi’nde nörobilim ve biyofizik alanlarında uzmanlaşan Doçent Doktor Kelly Clancy, Scientific American için kaleme aldığı yazısında oyunların sadece bir eğlence olmaktan öte, sosyalleşme, öğrenme ve hatta ahlaki eğitim için nasıl derin araçlar olarak hizmet ettiğini, modern oyun tasarımının davranışlarımızı ve kararlarımızı nasıl incelikle etkilediğini, gördüğümüz reklamlardan girdiğimiz işlere kadar her şeyi nasıl belirlediğini ele alıyor.
Yazının öne çıkan bazı kısımlarını paylaşıyoruz:
“Eski bir Hindu ilahisinde zar oyunu bağımlılık yapan bir uyuşturucuya benzetilmişti. Üç bin yıl sonra, Rönesans dönemi Venedik’inde dünyanın ilk kumarhanesi faaliyete geçtiğinde, kumar yüzünden iflas eden yönetici sınıf neredeyse çökmek üzereydi.
Bizi büyüleyen şeyleri inceleyerek bir tür olarak kendimiz hakkında çok şey öğrenebiliriz. İnsanlar binlerce yıldır oyunların büyüsüne kapıldılar ve bugün oyun piyasası diğer tüm eğlence biçimlerinin toplamı kadar büyük. Oyun oynamak genellikle önemsiz bir şey olarak görülür, ancak evrimsel olarak çok eskiye dayanır. Memelilerin çoğu ve bazı kuşlar, sürüngenler, balıklar ve hatta böcekler oyun oynar. Nörobilimciler için üzerinde çalışılması en zor davranışlardan biri olmuştur çünkü bastırılması çok zordur. Bir farenin kabuk benzeri korteksini (yüksek zekâdan sorumlu olduğuna inanılan yapı) cerrahi olarak kesip çıkarırsanız, hayvan yine de oynamaya devam edecektir.
Bu davranış neden bu kadar derinlere kök salmış durumda? Beyin, olayları öngörmek için dünyanın modellerini oluşturur, ancak oyunlar tamamen belirsizlikle ilgilidir. Öngörülemeyen olaylar özellikle büyüleyicidir, çünkü öngörülememeleri beynin dünya modelinde bir şeylerin eksik olduğu anlamına gelir. Belirsizlik, öğrenilecek daha çok şey olduğunu gösteren bir uyarıcı gibidir. Çocuklar, doğru oynandığında her zaman berabere bittiğini fark ettiklerinde X-O-X oynamayı bırakırlar. Oyunlar sayesinde bilinmeyenle nasıl başa çıkacağımızı öğreniriz.
Oyun çocuklara kurallara uymayı öğretir
Birçok hayvan yaşadıkları çevreyi keşfetmek için oyun oynar, sosyal hayvanlar ise birbirlerini anlamak için oyun oynar. Araştırmacılar, genç sıçanları akranlarından izole ederek, oyunun beyin gelişimine nasıl katkıda bulunduğuna dair bir fikir edindiler. Yetişkin olduklarında, oyundan mahrum bırakılan sıçanlar daha agresif olma ve akranlarının sosyal işaretlerine daha az uyum sağlama eğilimindeler. Oyun, başkalarıyla iyi geçinmeyi ve birbirimizin sınırlarını keşfetmeyi öğrenmemizin yoludur. Örneğin, yavru kediler oyun oynarken pençelerini geri çekmeyi ve itidalli bir şekilde ısırmayı öğrenirler. Arkadaşımın dikkatini onu incitmeden nasıl çekebilirim? Gelecekteki yavrularımı enselerinden tutup taşırken ne kadar güç kullanmalıyım?
Nörobilimciler oyunun sosyal öğrenmedeki rolünü incelemeden çok önce Platon, çocuklara kurallara uymayı öğrettiği için oyunların hayati önem taşıdığını savunuyordu. Böylece bu çocuklar gelecekte vatandaş olarak yasalara saygı duyacaklardı. Ortaçağ aristokratlarının satranç öğrenmeleri gerekiyordu, çünkü satrancın kişinin karakteri için bir ayna görevi gördüğü düşünülüyordu. Böylece asilzadeler kendileri hakkında bilgi edineceklerdi. Filozoflar da benzer şekilde antik Go oyununu oyuncuların içgörülerini geliştirdiği için takdir etmişlerdir. Rekabetçi oyunlar nihayetinde işbirliği ile ilgilidir. Bizi kurallara uyma ve keyfi hedeflere adil ve sosyal olarak kabul görmüş bir şekilde ulaşma konusunda eğitirler. Oyunlar bir tür evcilleştirmedir.
Oyunlar bizi insanlar hakkında düşünmeye zorlar
Oyunun güçlü bir sosyalleşme aracı olarak rolü göz önüne alındığında, oyunların ahlaki dersler için de bir araç olarak hizmet etmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Bir Hint azizinin karmanın nasıl işlediğini göstermek için Yılanlar ve Merdivenler’i icat ettiği söylenir. Antik masa oyunu Senet, Mısırlı oyunculara ölümden sonraki yaşamda yollarını nasıl bulacaklarını öğretir. Günümüzün Hayat Oyunu’nun (Game of Life) öncüsü olan Mutluluk Konağı (The Mansion of Happiness), Viktorya dönemi çocuklarına erdemlerin ve kötü alışkanlıkların hayatlarının gidişatını nasıl değiştirebileceğini öğretmiştir. Oyunlar bizi diğer insanlar hakkında düşünmeye, ne istediklerini ve bunu nasıl elde etmeye çalışacaklarını düşünmeye zorlar. Bu empati ile aynı şey değildir, ancak empatinin temelini oluşturur.
Oyunlar aynı zamanda gerçeklikle ilgili derin hakikatleri de ortaya çıkarıyordu – ya da en azından öyle görünüyordu. Rönesans Avrupası’nda kumarhaneler popüler hale geldikçe, üstünlük peşinde koşan kumarbazlar zarların nasıl işlediğini inceledi. Kumarı matematikselleştirme çabaları, deneyciliğin en şaşırtıcı erken başarılarından biri olan olasılık teorisinin doğmasına yol açtı. O zamanlar Tanrı’nın kaprisini yansıttığı düşünülen şans, aslında incelenebilir ve sistematik hale getirilebilirdi. Şans, yasalara göre işliyordu. Zar atmanın öngörülemezliğinin formüle edilebilmesi devrim niteliğindeydi.
İş dünyası olasılık teorisini ana dili olarak kullanıyor
İnsanın bilmediği şeyleri ifade etmeye uygun bir dil olarak olasılık teorisi, bilimsel devrimi körüklemeye yardımcı oldu. Yine de zarların rastlantısallığı, gerçek olaylarınkinden çok daha az dağınık, düzenli bir rastlantısallık türü. Bu soyut bir sorun gibi görünse de, bilimdeki replikasyon krizlerinden kısmen sorumlu olduğu düşünülüyor çünkü araştırmacılar deney sonuçlarını nitelemek için yanlış bir şekilde oyun parçalarına daha uygun olan istatistikler kullanabiliyorlar.
Bugün iş dünyası olasılık teorisini ana dili olarak kullanıyor ve ekonomik girişimler bahisler olarak tanımlanıyor. Bunun sonuçları günümüzün hisse senedi piyasalarına ve sayısız finansal türevlerine kadar uzanıyor. Aralarındaki bağlantı bundan daha da derine gidiyor. Oyunlar davranışlarımızı şekillendirmede çok iyi oldukları için, modern sosyal ve ekonomik sistemlerimizin çoğunun tasarımında kullanıldılar. Artık oyun tasarımı, sosyal medya akışlarımızda gezinirken bize hangi reklamların sunulacağını, flört uygulamalarında nasıl eşleştirileceğimizi ve hangi iş fırsatlarıyla karşılaşacağımızı belirliyor.
Oyunlar bizimle oynuyor mu?
Oyun tasarımcısı Reiner Knizia, puanlama sisteminin bir oyun yaratmada önemli bir unsur olduğunu öne sürüyor. Puanlama sistemi, oyunun nasıl oynandığını belirler. Tasarımcılar ödülleri kullanarak oyuncuların davranışlarını kontrol edebilir ve oyunların amaçlandığı gibi çalışmasını sağlayabilir. Örneğin Monopoly’de bir oyuncu, kişisel görüşleri ne olursa olsun kazanmak için acımasız bir kapitalist gibi davranmalıdır. Şirketler tarafından tasarlanan oyunlar, bu oyunların kuralları çoğunlukla bizim için gizli kalsa bile, hayatlarımıza nüfuz ediyor. Bu nedenle, bu oyunların bizi nasıl etkilediğini anlamamız, böylece gerçek değerlerimizi tasarımcılarınkinden ayırabilmemiz çok önemlidir. Aksi takdirde, oyunlar bizimle oynuyor demektir.”
Bu yazı ilk kez 14 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.