Geçmişte birçok salgında olduğu gibi, şehirler bu pandeminin de merkezinde yer alıyor. Virüs, Çin’in merkezindeki kalabalık bir şehirde ortaya çıktı. Şehirler arasında yayıldı ve yine şehirlerde birçok can kaybına yol açtı.
Hepimiz evlerimize sığındık. Çoğumuz bundan sonra şehirlerin nasıl olacağını bilmiyoruz. Restoranlar ayakta kalabilecek mi? İşler yeniden başlayacak mı? İnsanlar o kalabalık metrolara binmeye devam edecekler mi? Madem herkes Zoom’da; gökdelenlere, işhanlarına gerçekten lüzum var mı? Bu aralar bir çiftlikte yaşama fikri pek çok insana çok cazip geliyor.
Fakat şehirler, iş ve eğlence imkanlarının yanı sıra sınırsız mal ve hizmet seçenekleriyle ön plana çıkıyor. Peki, koronavirüs pandemisi sonrası şehirlerde hayat neye benzeyecek? Foreign Policy dergisi pandemi sonrası şehir hayatının geleceğine dair hepimizin kafasını kurcalayan sorulara cevap bulmak adına dünyanın önde gelen düşünürlerine bu konudaki tahminleri sordu.
Şehirler koronavirüs krizinden sağ salim çıkacak. Şehirlerin yıkımlarına dair tahminler hep sürprizleri de beraberinde getirir.
Richard Florida, City Lab kurucularından, Toronto Üniversitesi Rotman School of Management ve New York Üniversitesi Öğretim Üyesi
“Büyükşehirler koronavirüsten sonra ayakta kalacak. Şehirler, Gılgamış zamanlarından bu yana hep bulaşıcı hastalıkların merkezi olmuş ve bu krizlerden eskiye nazaran daha güçlü bir şekilde çıkmışlar. Orta Çağ’da veba Avrupa’daki şehirleri kırıp geçirdi, Asya’da da 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti. 1918 İspanyol Gribi dünya çapında 50 milyona yakın insanın ölümüne yol açarken, New York, Londra ve Paris’in yükselişini de beraberinde getirdi. Geçmişe baktığımızda, pandemilerin ardından şehirlerdeki nüfusun birden düşmesiyle birlikte, insanların daha iyi iş ve maaş için şehirlere göç ettiğini görüyoruz.
Pandeminin ne kadar süreceğine bağlı olarak, şehir ve metropoliten alanlarımızın bazı yönleri yeniden şekillendirilebilir. Özellikle tren ve metrolardaki yoğunluk korkusu ve daha güvenli ve mahrem alanlarda yaşama isteği kimilerini dış mahalle ve kırsala doğru yönlendirebilir. Çocuklu ve bakıma muhtaç bireylerin olduğu aileler şehirdeki apartmanlarını bahçeli bir evle takas edebilir. Elbette, bazı faktörler insanları yeniden şehir merkezine doğru sürükleyebilir. Hırslı, genç bireyler kişisel hedefleri ve iş olanakları doğrultusunda şehirlere akın etmeye devam edecektir. Virüsün yol açtığı ekonomik kriz nedeniyle düşen kiralar sayesinde sanatçı ve müzisyenler şehirlere geri dönebilir. Bu kriz, o çok pahalı ve burjuvalaşmış şehirlerimizin kendini yenilemesine ve yaratıcılığını geri kazanmasına fırsat sunabilir.
Şehirlerin yıkımına dair tahminler, hep bunun gibi sürprizleri beraberinde getirir. Ancak unutmayalım ki kentleşme her zaman bulaşıcı hastalıktan daha büyük bir güce sahiptir.
Pandeminin yeni normal olması halinde, şehirlerdeki hizmet sektöründe on milyonlarca iş de yok olacaktır.
Edward Glaeser – Harvard Üniversitesi Ekonomi Profesörü ve ‘Şehrin Zaferi: En Büyük İcadımız Bizi Nasıl daha Zengin, Akıllı, Çevreci, Sağlıklı ve Mutlu Kılıyor?’ kitabının yazarı.
“Koronavirüs pandemisinden önce, şehirlerdeki girişimcilerin robotlaştırılmış ekonomiye yönelik distopik görüşleri bertaraf edebilecek ölçüde hizmet sektöründe iş yaratabileceğini düşünüyordum. Gülümseyerek latte servisi yapan bir garsonun müşteriye verdiği memnuniyet, işsiz kimselerin iş bulduğu, güvenli bir liman olmuştur. Pandemi sıradan bir hal alırsa, insanlar arasındaki etkileşim keyiften çok korku vereceği için, bu gibi meslekler de yok olacaktır.
Geçtiğimiz yüzyılda, Batı’daki şehirler sağlıklı ve huzurlu idi. Halbuki, Perikles’in sonunu getiren Atina’daki vebadan bu yana, bulaşıcı hastalığın şehrin geleceğini belirlediğini unutmuştuk. Bu yüzyılda, iş sektörü çiftliklerden fabrikalara oradan da şu an Amerika’da çalışanların %80’ini teşkil eden hizmet sektörüne doğru kaydı.
Yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde perakende, eğlence, konaklama ve catering sektörlerinde 32 milyon iş imkânı bulunuyor. Bu sektörler pandemi karşısında ön cephede yer alıyor. Son yapılan bir araştırma, COVID-19 krizinin dört ay ve daha fazla sürmesi halinde küçük restoranların %70’inin kalıcı olarak kapanacağını gösteriyor. Pandeminin yeni normal olması halinde, şehirlerdeki hizmet sektöründe var olan on milyonlarca iş de yok olacaktır. İş piyasasındaki bu savaşın önüne geçmenin tek yolu, pandemiye karşı sağlık hizmetleri altyapısına milyarlarca dolar yatırım yaparak, bu korkunç salgının tek seferlik bir anormallik olmasını sağlamaktan geçiyor.”
Daha iyi şehirler inşa etme fırsatı
Robert Muggah – Igarapé Enstitüsü ve SecDev Grup’un kurucusu.
“Koronavirüs pandemisi şehirleri dönüştürüyor. Hastaneleri istila ediyor, ticareti çökertiyor, kamusal alanlara erişimi kısıtlıyor, ruhsal sağlık sorunlarını artırıyor ve insanları evlere hapsediyor. Aşı bulunmadığı takdirde, bu aksamaların hepsi kalıcı hale gelebilir. Zaten pandemi öncesinde de şehirler gelir yetersizliği ve bütçe açığı gibi problemlerle karşı karşıya idi. Şu anki öncelik, hayatların kurtarılması, temel hizmetlerin sağlanması ve kanun ve nizamın sağlanmasından ibaret. Bu husus özellikle açlık ve toplumsal huzursuzluk tehdidiyle karşı karşıya olan gelişmekte olan dünya şehirleri ve gayri resmi yerleşim yerleri için önemli.
Belediye başkanları, bir sonraki pandemiyi önlemek üzere halihazırda kent planlarını gözden geçiriyor. Kısa vadede, birçok yönetici geniş çaplı testler ve dijital temas takibi gibi uygulamaları devreye sokacak, sosyal mesafelenme için binaları ve kamusal alanları güçlendirme çalışmaları yürütecek ve gelecekteki tehditlerle başa çıkmak için sağlık sistemleri geliştireceklerdir.
Pandemi aynı zamanda, ticaretin dijitalleşmesi, nakitsiz ekonomiye geçiş, uzaktan çalışmaya yönelim, hizmetlerin internet üzerinden teslimi ve sokakların yayalaştırılması gibi şehirleri derinden etkileyen, uzun vadeli yönelimleri de hızlandırıyor. Toplu taşıma, sosyal mesafelenme düzenlemeleri olmaksızın yolcu sayısını korumada zorluk yaşayacak. Sürücüsüz arabalar ve küçük hareketlilik planları oldukça önemli hale gelebilir.
Ayrıca, pandemi küresel şehirlerimizdeki yönetişimin kalitesini ve eşitsizliklerin derecesini de açığa çıkarıyor. Tabii aynı zamanda şehir planlayıcılara ve girişimcilere de şehirleri yeniden daha iyi inşa etme fırsatı sunuyor. Bunlardan bazıları akıllı yoğunluk ve yeşile olan yatırımı artırmak amacıyla imar ve tedarik planlarını da gözden geçiriyor. Şehirler, yenilikleri test etmek için harika mekanlar. Amsterdam, Bristol ve Melbourne gibi girişimci şehirler, döngüsel ekonomiyi destekleyen, iklim değişikliğine karşı esnek ve eşitsizlikleri tolere etmeyen planlar geliştirmeye başladı.”
Şehir hayatının küçük zevklerine duyulan özlem
Thomas J. Campanella – Cornell Üniversitesi’nde Şehir Planlamacı, Kentsel ve Bölgesel Çalışmalar Programı Direktörü.
“Şehirler tarih boyunca korkunç pandemilere göğüs germiş, hatta sonrasında daha da gelişip büyümüşlerdir. COVID-19 sonrası şehir hayatının küçüleceğine yönelik endişeler ABD gibi şehirleşme karşıtı bir kültürün olduğu yerlerde bile geçici bir süreliğine var olacaktır. Kırsalla kıyaslandığında şehirlerin yozlaşma ve gayri ahlaki durumu temsil ettiği düşünülür; bu da bizi neticede kenar mahallelere götüren bir düşünce aslında. ABD’nin planlanmış ilk büyük şehri Philadelphia bile o devasa arazileriyle Eski Dünya’nın yoğunluk tehlikelerini uzak tutmuştur. Şehrin mimarı William Penn, vebadan ve 1660’lar Londra’sındaki yangından sağ kurtulmuş, bunların hiçbirinin kendi kentinde olmasını istememiştir.
Mevcut pandemi, uzmanların ‘şehrin ölümü’ne dair öngörülerde bulunduğu en yeni tarihsel dönüm noktasını oluşturuyor. Atom çağında şehirler, birdenbire Soğuk Savaş sırasında yerinden yönetim hareketine yol açan yeni ve sıcak merkezler haline geldi.
COVID-19 sonrası şehirlerimiz nasıl olacak? Çok sevdiğimiz bar, restoran ve kafeler gidecek ve yerlerine yenileri gelecek. Yaşlılar ve bağışıklık yetmezliği yaşayanlar bir süreliğine şehir alanlarından uzak durabilir, bunun yerine geçici bir süreliğine daha genç, dinamik ve risk toleransı yüksek bir nüfus şehir merkezine yerleşebilir. O bitmeyen hastalık kapma korkusuna, karantinanın yoksunluk etkisiyle bir karşılık verilebilir: İnsanlar, kalabalık bir caddede birbirlerine karşı korku duymadan yakın durmak gibi basit zevklere duydukları özlemle karantinadan çıkmaya gayret edeceklerdir.”
Tersine şehirleşme başlayabilir
Rebecca Katz – Georgetown Üniversitesi Tıp Merkezi Küresel Sağlık Bilimi ve Güvenlik Merkezi Direktörü.
“Bütün dünyada, gençler iş ve eğitim, kendi yaşıtlarıyla etkileşime geçme imkanları ve kültür – sanatta yeni deneyimlerde bulunmak amacıyla şehirlere akın etti. Koronavirüsün yayılması ve bulaşıcı hastalığın risklerine karşı oluşan farkındalıkla birlikte, nüfus yoğunluğu birden cazibesini yitirdi. Yeni gelenlerin şehri keşfetmesi için oldukça ekonomik bir başlangıç sunan apartmanlar, karantina altında birdenbire klastrofobik mekanlara dönüştü. Aynı zamanda, farklı şehirlerde burjuvalaşan kentli zenginlerin de yazlıklarına kaçtığına tanık olduk. Birçoğu tercihlerini kalıcı bir süre için yeniden gözden geçirebilir.
Pek çoğumuz sayısız Zoom telekonferanslarıyla yeni uzaktan çalışma rutinleri geliştirdiğimize göre, şehirden daha kırsal alanlara doğru büyük bir göçe şahit olabiliriz. Yeni normalin nasıl olacağını kestirmek imkânsız olsa da belki tersine şehirleşme gerçekleşebilir.
Tabii aynı zamanda belediye başkanlarının hastalığa hazırlıklı olma ve müdahale etme konusunda olağanüstü başarı göstereceğini de düşünebiliriz. Mali olarak yeterince desteklenmemiş ve personel yetersizliği olan sağlık bölümleri daha güçlü olacaktır. İnsan sağlığını korumaya yönelik daha etkili uygulamalar geliştirdikçe, şehirler de cazip mekanlar olmaya devam edecektir.”
Kimsenin arkada bırakılmadığı daha iyi bir kentsel gelecek yaratabiliriz
Maimunah Mohd Sharif, Birleşmiş Milletler İnsani yerleşimler Programı Direktörü.
“COVID-19 hastalarının yaklaşık yüzde 95’i kentsel alanlarda yaşıyor. Hastalık şehir ve kasabalarımızdaki bazı temel sert biçimde gün yüzüne çıkardı. COVID-19 en savunmasız insanları en sert şekilde vuracak. Bu kesimlere kaçak konutlar ve gecekondularda yaşayanlar kadar yeterli, uygun fiyatlı ve güvenli konutlara erişimi olmayan 1 milyar insan dahil… Eviniz yoksa ‘evde kal’ çağrısını dikkate alamazsınız. Güvenli barınma ve temel hizmetlere erişim yoksa sokağa çıkma yasağının anlamı yoktur.
Bu salgın, köklü eşitsizliklerin yok edilmemesi ve temel insan haklarını garanti altına alınamamasının yol açtığı kentsel bölünmeyi daha da ağırlaştırıyor. COVID-19 sonrasında bu başarısızlıkların üzerine gidilmesi gerekecektir. Tüm kent sakinlerinin haysiyetiyle yaşayabilmesini ve bir sonraki küresel krize hazırlıklı olmasını sağlamak için temel hizmetler, özellikle sağlık ve barınma hizmetlerinin sağlanması şart olacaktır. Eşitsizlikleri azaltacak politikalar merkezi hükümetlerin kentler ve kentlerde de yaşayanların elastikiyetini artıracak programlarının desteğiyle ama yerel yönetimlerin eliyle yürütülmelidir. İçimdeki sonsuz iyimserlikle, geride hiç kimsenin ve hiçbir yerin kalmadığı daha iyi bir kentsel geleceğe inanıyorum.”
“Hindistan’ın şehirleri yavaşlayacak, daha temiz ve daha az kalabalık olacak”
Kiran Bedi, Hindistan’ın Puduçeri Eyaleti Vali Yardımcısı.
“Şehirler daha az kalabalıklaşacak ve büyüme hızları yavaşlayacak. Hindistan’da olduğu gibi kırdan kente göç aynı hızda devam edemez. İnsanlar tarıma dönmeyi düşünmeye başlayabilir.
Şehirler çeşitliliklerinin ve sosyal yaşamlarının bir kısmını kaybedecek. Dışarıda daha az yemek yenecek, evlere daha çok sipariş verilecek ve lüks tüketim azalacak. Sinemalar yerlerini ev sinemalarına bırakacak. Spor salonları ve kuaförlere bir süre, hiç değilse sosyal mesafelendirme iyi uygulandığı süre zarfında, talep olmayacak. Seks ticareti kepenk indirecek.
Toplu ulaşım, sosyal mesafelendirme önlemlerinden ötürü daha bireysel olacaktır. Seyahat her yerde azalacak ve uluslararası seyahat çok daha pahalı hale gelecektir.
Şehirlerde çalışma şeklimiz de değişecektir. Kamu çalışanları dahil herkes için evde çalışmak, telekonferans ve bulut tabanlı paylaşımın da desteğiyle, ciddi bir seçenek olacaktır. Ofiste çalışma oranı da düşecektir.
Şehirlerin havası çok daha temiz olacak ve kentte yaşam daha ucuz hale gelecektir.”
Öteden beri ihtiyacımız olan güvenli ve elastikiyete sahip şehri yaratın
Janette Sadik-Khan, Şehirlerde yaşam kalitesini artıran çözümlere danışmanlık veren Bloomberg Associates’in Müdürü
“Bu salgından kurtulmanın yolu caddelerimizden geçiyor. Trafik, trafik sıkışıklığı, kirlilik ve trafik kazalarında ölen 1,3 milyon insanı geri getirmeden şehirleri geri kazanabiliriz. Kent sakinlerini yürümeye, bisiklet sürmeye veya toplu taşımayı kullanmaya yönlendirerek sokaklarımızı geri alabilir ve fabrika ayarlarına döndürebiliriz. Ve bunu onlar şehrin neresinde yaşarsa yaşasın kolayca, güvenli ve çok pahalıya mal olmadan yapabiliriz. Ayrıca dünyanın dört bir yanındaki şehir sakinlerine gerçek ulaşım bağımsızlığı, yani onlara bir otomobil sahibi olmadan rahatça kentte gezinebilme özgürlüğü verme fırsatına sahibiz.
Salgın, şehirlerin zorunlu ihtiyaçları karşılayan hizmetlere ne kadar bağımlı olduğunu ortaya koydu. Aynı zamanda zorunlu ihtiyaçları karşılayan işçilerin hastaneler, marketler ve tedarik zincirinin diğer halkalarındaki işletmelere ulaşmak için toplu taşımaya ne kadar bağımlı olduğunu gördük.
Bu salgına dayanma kabiliyetimiz, yolcuları ve toplu taşıma çalışanlarının sağlığını korumak için yeni güvenlik protokollerine ve bir sonraki krizin yönetilmesini kolaylaştırmak için gerekli kamu hizmeti yatırımlarına bağlı…
Karşılaştığımız bu zorluk, şehirlerin bildiğimiz gibi hayatta kalıp kalamayacağı değildir. Asıl soru, sokakları dönüştürmek ve ihtiyaç duyduğumuz, daha güvenli, daha erişilebilir ve şoklara karşı daha fazla elastikiyete sahip şehirler yaratmak için hayal gücümüze ve vizyona sahip olup olamayacağımızdır.”
Yeni kurumlar şehirleri geri getirecek
Bruce Katz, Drexel Üniversitesi’nin Finans Laboratuarı Kurucu Direktörü
“Tarih bize krizlerin genellikle, yeni devlet kurum ve kuruluşlarını getirdiğini gösteriyor. ABD, 11 Eylül saldırılarının ardından İç Güvenlik Bakanlığı’nı, 2008-2009 mortgage krizinden sonra ise Tüketici Mali Koruma Bürosu’nu kurdu. Bu nedenle koronavirüs pandemisinin, şehirlerde ekonomik yıkımı önlemek amacıyla yeni kurumların ortaya çıkması muhtemeldir.
Küçük işletmelerin, özellikle dezavantajlı gruplar ve azınlıklara ait işletmelerin, yaşadığı büyük çöküşün ardından, mali zorluklar yaşayan işletmeler kamunun veya kâr amacı gütmeyen başka kurumların yardımına, yeni işletmeler ise gelişmiş mesleki eğitime ihtiyaç duyacaktır. Yeni girişimciler için melek yatırımlar çoktan beri var… Şimdi küçük işletmelerin işlerini yeniden canlandırmaya yardımcı olacak yatırımcılara ihtiyacımız var. Bu kuruluşlar, sadece daha fazla borç vermek yerine, özkaynağa dayalı finansal ürünlere erişim sağlamalıdır. Aynı zamanda, emlak piyasasının toparlanması ve canlanmanın hızlandırılmasına imkân tanıyan kamu emlak bankaları ile kâr amacı gütmeyen kalkınma kuruluşları önem kazanacaktır.
Kopenhag’ın Şehri ve Liman Geliştirme Şirketi veya Cincinnati’nin Merkezi Şehir Geliştirme Şirketi gibi, uzun zamandır hayranlık duyulan ancak sayıları artırılmayan model kuruluşlar, kentlerin krizin etkilerinden kurtulmasında asli rol oynayacaktır. Kökten kurumsal değişim olmadan, şehirlerin herkesi kapsayacak biçimde toparlanması çok uzun zaman alacaktır.”
Kentlerde barınma daha ucuz olacak
Joel Kotkin, Chapman Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Kentsel Reform Enstitüsü Başkanı
“Şehirlerin toplumlar için hayati önemi sürecek ancak değişmeleri gerekiyor. Koronavirüs ve kentsel yoğunlaşma başlangıçtan beri kol kola gitti.
Ne yapılabilir sorusuna verilecek cevaplar arasında şehir çeperinde daha faza büyüme sağlanması yer alabilir. Ancak bunun için, arazi kullanımına ilişkin imar düzenlemelerinde kapsamlı değişiklikler gerekiyor. Mümkünse uzaktan çalışmanın teşvik edilmesi ve insanları kalabalık metrolara zorlamak yerine kişisel ve nihayetinde özerk ulaşım sistemleri geliştirmesi de verilebilecek yanıtlar arasındadır.
20. yüzyılın başlarında kentler pandeminin pençesine düştüğünde toplumun tepkisi nüfus yoğunluğu düşük yerlere kaçmak olmuştu. 1920’de nüfusu yaklaşık 2,5 milyon olan New York’un 1970’teki nüfusu 1,5 milyondu. Londra ve Paris’in merkezinde de benzer bir süreç yaşandı. Çevreye daha fazla insan taşındıkça şehirler daha güvenli ve daha hijyenik hale geldi. Benzer bir strateji gelecekte bize yardımcı olacaktır. Nüfusun bir miktar dağılımı işyerlerinin yayılmasına ve kentlerde barınma maliyetlerin düşmesine neden olabilir. Bununla birlikte, yeni nesil banliyöler, daha düşük emisyonlar, daha fazla evden çalışmaya ve daha kısa günlük seyahatlere göre tasarlanmalıdır.”
Kentlerin ekonomik modellerini yeniden düşünmeye çağrı
Chan Heng Chee, Singapur Teknoloji ve Tasarım Üniversitesi Profesörlerinden ve Lee Kuan Yew Yenilikçi Şehirler Merkezi Başkanı
“Koronavirüs pandemisi, dünyanın dört bir yanındaki şehirlerin kentsel planlamayı sağlık güvenliği ile yeniden öncelikli olarak yeniden düşünmeye çağırmaktadır. Singapur’da sağlık sistemi 2003 SARS salgını sonrasında yeniden organize edildi, ancak bu koronavirüs farklı… Kırsal bir hinterlanda bulunmayan, tıbbi malzeme ve gıda tedarik zincirleri zayıf kentlerde sağlık güvenliğini tehlikeye atabilecek birçok husus vardır.
Singapur gibi bir şehirdeki diğer bir önemli husus da, şehri inşa etmeye ve sürdürmeye yardımcı olan çok sayıda göçmen yabancı işçinin sağlığını güvence altına almaktır. Singapur’un 5,7 milyonluk toplam nüfusun yaklaşık 1 milyonu yarı vasıflı veya vasıfsız işçilerdir ve bunlar arasında ev işçileri de vardır. Yaklaşık 300 bin göçmen ise inşaat işlerinde çalışıyor. Çoğu devasa boyutlardaki yatakhanelerde barınıyorlar. Bu yakın toplumsal yaşam ve kalabalık çalışma sahaları, bu salgındaki birçok işçinin enfeksiyon kapmasını kolaylaştırdı. Koronavirüs sonrası, yurtların tasarımı kesinlikle yeniden gözden geçirilecek ve protokoller güçlendirilecektir.
Dahası büyüme ve gelişme için büyük ölçüde göçmen işçilere dayanan mevcut ekonomik modelin yeniden gözden geçirileceği neredeyse kesin… Hükümetin uzun zamandır savunduğu gibi kol gücüne bağımlılık azaltılırken verimliliğin artırılması için teknolojinin teşvik edilmesine yönelik adımlar sıklaşacaktır.”
Yoğun yaşam güvenliğine güveni yeniden sağlamalıyız
Dan Doctoroff, Sidewalk Labs CEO’su ve New York eski Belediye Başkan Yardımcısı
“Şehirler pandemi sonrası hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde geri dönecek. Ancak bunu yaptıkları zaman, kapsayıcılığı, sürdürülebilirliği ve ekonomik fırsatı vurgulayan yeni bir büyüme modeli tarafından yönlendirilecektir. Dünyadaki kentsel topluluklar, krizden önce de daha düşük yaşam maliyetleri ve iklim değişikliği ile mücadele için daha güçlü planlar talep ediyorlardı. New York gibi bazı pahalı şehirler, sakinlerinin ayrıldığını görüyordu.
Pandemi sonrası kentsel nüfus artışının yeniden canlanması ancak kentin halk sağlığı ve nüfus yoğun yaşam güvenliğin yeniden sağlamasına bağlıdır. Ancak geçmişte olduğu gibi insanların kentlere geri döndüklerinde, kentsel yaşamı daha ucuz ve sürdürülebilir hale getirmek için yeni politikalar ve teknolojiler kullanmalıyız.
Uzun ahşap inşaat gibi daha ucuz ve daha esnek bina yöntemleri, konut maliyetini düşürebilir ve yeni binaların karbon ayak izini önemli ölçüde azaltabilir. Yeni şehir için seyahat seçenekleri ve toplu taşıma sistemlerinin genişletilmesi, kent sakinlerinin işlerine araba sahibi olmalarına gerek kalmadan ulaşmalarına yardımcı olabilir. Enerji alanındaki yenilikleri, cep yakan elektrik faturalarına neden olmadan iklim değişikliğinin etkilerini azaltan yüzde yüz elektrikli mahallelerin oluşmasını sağlayabilir.
Bu fırsatı daha iyi kentler inşa etmek için kullanırsak, şehirler sadece iyileşmekle kalmayacak, koronavirüs krizi öncesinden bile daha büyük olanaklar sunacaktır.”
Bu yazı ilk kez 7 Mayıs 2020’de yayımlanmıştır.