Tükenmez kalem: Basit olan zor mudur?

Bazı şeylerin değeri ancak eksikliğinde anlaşılır. Çağın tüm diretmelerine rağmen değişmeyip yıllarca 'aynı' kalırsa hele, nadiren iltifat görür. Tükenmez kalemler içinde biri var ki... İşte böyle! Tükenmez kalemlerin en bilinen markası BİC’in hikayesini Yeşim Ağaoğlu yazdı.

Çağımızda hemen her şey hızla değişiyor. Bu değişim, bazen çağın gereği oluyor, bazen de sırf daha iyi pazarlayıp satışını arttırmak için oluyor. Örneğin, dünyanın en çok tanınan markalarından Coca-Cola içeceğinin bile şişesi (hatta içeriği) o kadar değişmiş ki, insan saymaya eriniyor. Değişim, modern olmanın neredeyse ilk şartı durumunda. Bir de benim gibi değişimden çok hoşlanmayan “tutucu” insanlar, dolayısıyla tüketiciler var.

İşte, bugün size 79 yıldır hiç değişmemiş olan ikonik bir üründen bahsedeceğim. Bu öyle bir ürün ki; adeta sosyalist ve eşitlikçi! Kahvedeki garsondan işçiye, öğrenci ya da öğretmenden plazadaki beyaz yakalı çalışana değin herkesin ortak kullanabildiği bir ürün bu.

Öyle ki; dünyaca önemli New York Modern Sanat Müzesi ve Paris’teki Centre Pompidou’nun bile sürekli koleksiyonları arasında…

Bu ürünün adı: BIC Kristal tükenmez kalemleri…

Kalemden önce parmak, sopa ve kamış…

BIC tükenmez kalemlerinin tarihçesinden önce, kalemin tarihçesine bir göz atalım.

Tuhaf gelebilir, ama doğru; kalem yazıdan çok daha önce icat edilmiş. Hepimizin bildiği gibi ilk insanlar gördüklerini, duygularını işaret parmaklarını kullanarak duvarlara resimler yaparak dışa vuruyorlardı. Sonraları, parmağın yerini sopalar, taşlar ve de kamış, fırça gibi nesneler almıştır. Daha sonraları ise fildişi kalemler ve kuş tüyleri kalem olarak kullanılmıştır.

Kaleme ait ilk taslaklara 1565 yılında İngiltere’de rastlanıyor. Bunların koyunları işaretlemek için kullanıldığı düşünülüyor. Ayrıca Antik Mısır ve Roma’da da kalem benzeri nesneler kullanılmış.

Modern kalem, 1795 yılında Fransız ressam Nicholas Jacques ve Avusturyalı mimar Josef Hardtmuth tarafından icat edilmiş.

1846 yılında ise Alonzo Townsend Cross ilk kurşun kalemi yapmış.

Sürekli sızıntı yapan, kullanım açısından zor olan, mürekkebe batırılarak kullanılan tüy kalemlerle karşılaştırıldığında, kurşun kalemin bulunuşu bir devrim olmuş. Ancak, yine de mürekkepli kaleme alternatif bir ürünün arayışı sürmüş.

Ucunda bilye bulunan mürekkepli kalem

Buluşlar sabahtan akşama yenilenip aynı hızla tarihin çöplüğüne itilmiyor o vakitler… Bu yüzden ucunda bile bulunan mürekkepli kaleme ulaşmak için 1888 yılının Ekim ayına kadar beklemek gerekmiş. Ve bunu da Amerikalı denizci John Loud bulmuş. Yakaladığı hayvanların derilerini işaretlemek için böyle bir şeye ihtiyacını varmış. Türlü denemeler sonrasında bulmuş ve ilk patentini almış.

1945 yılında gazete editörü olan Macar asıllı László József Bíró (Ladislav Biro) yazılarını yazarken kullandığı dolmakalemle sorunlar yaşıyormuş. Dolmakalemin içine sıkışan mürekkep hızlı yazı yazmasını engelliyor ve yüzeyde dağılıyormuş. Bundan rahatsızlık duyan Bíró, hızlı kuruyan ve dağılmayan mürekkep araştırmasına başlamış. Bu araştırmaları sırasında ABD’de John Loud tarafından patenti alınan mürekkepli kalemleri görmüş.

Alıp incelemiş: Hayvan derilerini işaretlemek için geliştirilen bu kalemlerin ucunda büyük bir bilye bulunuyor. Bilye döndükçe üzerindeki mürekkeple birlikte deride işaretleme yapıyor. Kalem yalnız bu deri yüzeylerde işe yarıyor, diğer yüzeylerde ise yine dağılma yapıyor. Bir de sürekli mürekkep doldurmak gerekiyor, mürekkep de sızdırıyor.

Tükenmez kaleme niçin tükenmez kalem deniyor?

Bíró, eksiğine rağmen Loud’un bu buluşundan etkileniyor. Eksiklerini tamamlamak için kollarını sıvıyor. Öncelikli olarak, hızlı kuruyan bir mürekkep bulmaya çalışıyor. Gazete matbaasında kullanılan mürekkep olumlu sonuç veriyor. Mürekkep işini hallettikten sonra geriye kalan şey, işe yarar bilyeler yapmak… Bu konuda kardeşi olan kimyager George Bíró’dan yardım alıyor. Tükenmez kalemin icadı işte böyle gerçekleşiyor.

Sonunda mükemmel kombinasyon bulunuyor: Viskoz bir mürekkep, mürekkebin kurumasını önleyen ve akışını kontrol eden, serbestçe dönen küçük bir bilyeli bir uç.

Buluşlarını 1931’de Budapeşte Uluslararası Fuarı’nda sunuyorlar. 1938’de patentini alıyorlar, ancak hemen pazarlamıyorlar.

Bu arada küçük bir bilgi: Tükenmez kaleme tükenmez denmesinin nedeni, kalemle yaklaşık iki üç km uzunluğunda bir çizgi çizilebiliyor olması.

Tükenmez kalem, içindeki boncuktaki özel ve koyu kıvamdaki mürekkebi ucunda bulunan bilye sayesinde yüzeye aktaran modern bir yazım aracı… Tasarruf özelliği biraz da bundan kaynaklanıyor.

BIC’in Arjantin serüveni

Hikâye dönelim: Bíró kardeşler, icat ettikleri kalemi yalnız kendileri kullanmıyor. Eşlerine dostlarına da veriyorlar.

Tabii ekmek paralarını kazanmaya da devam ediyorlar.

İşte bu işleri gereği tanıştıkları Arjantin Başbakanı Augustine Justo’ya da bir kalem hediye ediyorlar.

Kalem, Justo’nun o kadar hoşuna gidiyor ki, kardeşleri Arjantin’de fabrika kurmaları için teşvik ediyor. Ve üretim başlıyor.

II. Dünya Savaşı sırasında Amerikan Hava Kuvvetleri bile, uçuş personeli için bu tükenmez kalemleri tercih ediyor. Çünkü 3 bin metre yüksekteki basınçta diğer kalemlerin mürekkebi akıtıyor. Sanırım ‘pilot kalem’ ismi de buradan geliyor.

İmalat hakları Marcel Bich’e geçince BIC doğuyor

Tükenmez kalemin icadı sonrasında bu yeni yazı aracını ABD pazarına taşıyan kişi Milton Reynolds oluyor.

Kalemler ABD pazarında çok büyük ilgi görüyor. Ancak, Bíró Kardeşler bu yoğun talebi karşılamakta zorlanıyor. Zorlandıkça yönetimi konusunda sorunlar yaşıyorlar.

Bunun üzerine, tükenmez kalemlerin imalat hakları 1950 yılında Marcel Bich’e ait Fransız şirketine satılıyor. Marcel Bich, soyadlarından “h” harfini atarak bu kalemlere BIC adını veriyor.

Bu satın alma işlemiyle birlikte BIC dünya yazı araç ve gereç pazarında çok önemli stratejik bir üstünlük elde ediyor. BIC, ürünü sekiz parçaya bölerek üretim maliyetinde ciddi bir azalma sağlıyor. Ayrıca, tükenmez kalemin icadı sonrasında bu ürünlerin tutuşunu, kavrayışı kolaylaştıran da yine BIC oluyor. Kısa bir süre içinde cirosunda yüksek bir hacme ulaşan bu ürünler BIC’ı dünyanın en büyük kalem üreticilerinden biri haline getiriyor.

Uçları küresel ve bir elmastan daha sert

Başta demiştik: Hemen hemen her şey değişiyor. Ama BIC’in masada yuvarlanmasını engelleyen köşeli formu hiçbir zaman değişmiyor. Mürekkebi ise çok daha kaliteli bir düzeye getiriliyor Çok ilginçtir ki; ucundaki bilyeler ülkelerin yazma kültürlerine göre de farklılıklar gösteriyor.

Yine ilginçtir ki; bu kalemlerin kapaklarında bulunan delikli yapı da boğulmalara karşı alınmış bir önlem… Çünkü raporlara göre, Amerika’da her yıl ortalama 100 kişi kalem kapaklarının soluk borusuna kaçması yüzünden hayatını kaybediyor. İşte bundan dolayı, kalemlerin bilyeleri mükemmel bir şekilde küreseldir ve neredeyse bir elmastan daha serttir.

Diğer dikkat çeken bir nokta ise, işgücü maliyetinin düşük olduğu ülkelerde üretim yapılabilecekken, BIC’ın üretiminin %48’inin hâlâ Fransa’da yapılıyor olması ve de bunu kaliteden ödün vermeden yapmaları.

Ne yazık ki; Clichy’deki tarihi fabrika artık yok. 2000 yılında yeni bir fabrika kurulmuş, burada her gün 2 milyon adet tükenmez kalem üretiliyor. Kalemlerin %80’i Avrupa ülkelerine dağıtılıyor, mürekkebin tamamı Fransa’da üretiliyor.

Bu arada BIC’in fabrikasında üretilen diğer ürünler ise logosu ezbere bildiğimiz kullan at çakmaklar ve tıraş bıçakları.

Ucuz, kullanışlı, ama ‘çevreci’ değil

Toparlayacak olursak, BIC tükenmez kalemleri, endüstriyel tasarımcı Dieter Rams’ın, “iyi tasarım, mümkün olduğunca az tasarımdır” sözünün adeta vücut bulmuş hali.

Tasarımı basit, ama buna karşın çok kullanışlı.

Fiyatı ucuz, buna mukabil kaliteli.

Ayrıca teknolojik gelişmelere açık. Mesela kalemin mürekkebi artık yeni silgiler sayesinde silinebiliyor.

Galiba biraz da 79 yılda BIC kalemleri ile birlikte yaşamımızda nelerin değişmediğine bakmamız gerekir. Değişmeyen çok şey bulabileceğimizi sanmıyorum.

Tam da burada, hoşgörünüze sığınarak, önemli saydığım bir eleştiri getirmek istiyorum: Fiyatı ve tüm kalitesine karşın, BIC markasının kalemi dahil tüm ürünleri (çakmak, tıraş bıçağı) ne yazık ki “kullan at” ürünler olduğu için çevreci değiller. Bu da aslında küçük sayabileceğimiz bir “kabahat”… Umarım ürünlerinin tasarımlarını değiştirmeseler bile uzun ömürlü ürünlere geçiş yaparlar.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 26 Temmuz 2024’te yayımlanmıştır.

Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu – İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitiminin ardından, yine aynı üniversitenin İletişim Fakültesi’nde Radyo-TV-Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. 1996 yılında UPSD derneğinin düzenlediği “Genç Etkinlik II” sergisinde “şiir enstalasyon”u gerçekleştirdi. Takibinde kişisel ve karma olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası sergilere, bienallere, sanat festivallerine katıldı. Çeşitli sanatçı konaklama programlarında burslu olarak yer aldı. Yurtiçi ve yurtdışındaki birçok katalog ve sanat kitabında çalışmaları bulunmakta… Galerilerin yanı sıra, çeşitli müzelerde de işleri sergilenmekte… Sergi açtığı ülkeler arasında Norveç, Almanya, Avusturya, İtalya, İspanya, Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Moskova, Saraybosna, Bulgaristan, Hindistan gibi ülkeler sayılabilir. Öte yandan, ulusal ve uluslararası edebiyat ve şiir festivallerine de katılan Ağaoğlu’nun şiirleri, başta İngilizce, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Japonca, Rusça olmak üzere birçok yabancı dile çevrilmiş. Ve bir dönem Türkiye PEN Yazarlar Derneği’nin Kadın Yazarlar Komitesi Başkanlığını da yapmış.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Tükenmez kalem: Basit olan zor mudur?

Bazı şeylerin değeri ancak eksikliğinde anlaşılır. Çağın tüm diretmelerine rağmen değişmeyip yıllarca 'aynı' kalırsa hele, nadiren iltifat görür. Tükenmez kalemler içinde biri var ki... İşte böyle! Tükenmez kalemlerin en bilinen markası BİC’in hikayesini Yeşim Ağaoğlu yazdı.

Çağımızda hemen her şey hızla değişiyor. Bu değişim, bazen çağın gereği oluyor, bazen de sırf daha iyi pazarlayıp satışını arttırmak için oluyor. Örneğin, dünyanın en çok tanınan markalarından Coca-Cola içeceğinin bile şişesi (hatta içeriği) o kadar değişmiş ki, insan saymaya eriniyor. Değişim, modern olmanın neredeyse ilk şartı durumunda. Bir de benim gibi değişimden çok hoşlanmayan “tutucu” insanlar, dolayısıyla tüketiciler var.

İşte, bugün size 79 yıldır hiç değişmemiş olan ikonik bir üründen bahsedeceğim. Bu öyle bir ürün ki; adeta sosyalist ve eşitlikçi! Kahvedeki garsondan işçiye, öğrenci ya da öğretmenden plazadaki beyaz yakalı çalışana değin herkesin ortak kullanabildiği bir ürün bu.

Öyle ki; dünyaca önemli New York Modern Sanat Müzesi ve Paris’teki Centre Pompidou’nun bile sürekli koleksiyonları arasında…

Bu ürünün adı: BIC Kristal tükenmez kalemleri…

Kalemden önce parmak, sopa ve kamış…

BIC tükenmez kalemlerinin tarihçesinden önce, kalemin tarihçesine bir göz atalım.

Tuhaf gelebilir, ama doğru; kalem yazıdan çok daha önce icat edilmiş. Hepimizin bildiği gibi ilk insanlar gördüklerini, duygularını işaret parmaklarını kullanarak duvarlara resimler yaparak dışa vuruyorlardı. Sonraları, parmağın yerini sopalar, taşlar ve de kamış, fırça gibi nesneler almıştır. Daha sonraları ise fildişi kalemler ve kuş tüyleri kalem olarak kullanılmıştır.

Kaleme ait ilk taslaklara 1565 yılında İngiltere’de rastlanıyor. Bunların koyunları işaretlemek için kullanıldığı düşünülüyor. Ayrıca Antik Mısır ve Roma’da da kalem benzeri nesneler kullanılmış.

Modern kalem, 1795 yılında Fransız ressam Nicholas Jacques ve Avusturyalı mimar Josef Hardtmuth tarafından icat edilmiş.

1846 yılında ise Alonzo Townsend Cross ilk kurşun kalemi yapmış.

Sürekli sızıntı yapan, kullanım açısından zor olan, mürekkebe batırılarak kullanılan tüy kalemlerle karşılaştırıldığında, kurşun kalemin bulunuşu bir devrim olmuş. Ancak, yine de mürekkepli kaleme alternatif bir ürünün arayışı sürmüş.

Ucunda bilye bulunan mürekkepli kalem

Buluşlar sabahtan akşama yenilenip aynı hızla tarihin çöplüğüne itilmiyor o vakitler… Bu yüzden ucunda bile bulunan mürekkepli kaleme ulaşmak için 1888 yılının Ekim ayına kadar beklemek gerekmiş. Ve bunu da Amerikalı denizci John Loud bulmuş. Yakaladığı hayvanların derilerini işaretlemek için böyle bir şeye ihtiyacını varmış. Türlü denemeler sonrasında bulmuş ve ilk patentini almış.

1945 yılında gazete editörü olan Macar asıllı László József Bíró (Ladislav Biro) yazılarını yazarken kullandığı dolmakalemle sorunlar yaşıyormuş. Dolmakalemin içine sıkışan mürekkep hızlı yazı yazmasını engelliyor ve yüzeyde dağılıyormuş. Bundan rahatsızlık duyan Bíró, hızlı kuruyan ve dağılmayan mürekkep araştırmasına başlamış. Bu araştırmaları sırasında ABD’de John Loud tarafından patenti alınan mürekkepli kalemleri görmüş.

Alıp incelemiş: Hayvan derilerini işaretlemek için geliştirilen bu kalemlerin ucunda büyük bir bilye bulunuyor. Bilye döndükçe üzerindeki mürekkeple birlikte deride işaretleme yapıyor. Kalem yalnız bu deri yüzeylerde işe yarıyor, diğer yüzeylerde ise yine dağılma yapıyor. Bir de sürekli mürekkep doldurmak gerekiyor, mürekkep de sızdırıyor.

Tükenmez kaleme niçin tükenmez kalem deniyor?

Bíró, eksiğine rağmen Loud’un bu buluşundan etkileniyor. Eksiklerini tamamlamak için kollarını sıvıyor. Öncelikli olarak, hızlı kuruyan bir mürekkep bulmaya çalışıyor. Gazete matbaasında kullanılan mürekkep olumlu sonuç veriyor. Mürekkep işini hallettikten sonra geriye kalan şey, işe yarar bilyeler yapmak… Bu konuda kardeşi olan kimyager George Bíró’dan yardım alıyor. Tükenmez kalemin icadı işte böyle gerçekleşiyor.

Sonunda mükemmel kombinasyon bulunuyor: Viskoz bir mürekkep, mürekkebin kurumasını önleyen ve akışını kontrol eden, serbestçe dönen küçük bir bilyeli bir uç.

Buluşlarını 1931’de Budapeşte Uluslararası Fuarı’nda sunuyorlar. 1938’de patentini alıyorlar, ancak hemen pazarlamıyorlar.

Bu arada küçük bir bilgi: Tükenmez kaleme tükenmez denmesinin nedeni, kalemle yaklaşık iki üç km uzunluğunda bir çizgi çizilebiliyor olması.

Tükenmez kalem, içindeki boncuktaki özel ve koyu kıvamdaki mürekkebi ucunda bulunan bilye sayesinde yüzeye aktaran modern bir yazım aracı… Tasarruf özelliği biraz da bundan kaynaklanıyor.

BIC’in Arjantin serüveni

Hikâye dönelim: Bíró kardeşler, icat ettikleri kalemi yalnız kendileri kullanmıyor. Eşlerine dostlarına da veriyorlar.

Tabii ekmek paralarını kazanmaya da devam ediyorlar.

İşte bu işleri gereği tanıştıkları Arjantin Başbakanı Augustine Justo’ya da bir kalem hediye ediyorlar.

Kalem, Justo’nun o kadar hoşuna gidiyor ki, kardeşleri Arjantin’de fabrika kurmaları için teşvik ediyor. Ve üretim başlıyor.

II. Dünya Savaşı sırasında Amerikan Hava Kuvvetleri bile, uçuş personeli için bu tükenmez kalemleri tercih ediyor. Çünkü 3 bin metre yüksekteki basınçta diğer kalemlerin mürekkebi akıtıyor. Sanırım ‘pilot kalem’ ismi de buradan geliyor.

İmalat hakları Marcel Bich’e geçince BIC doğuyor

Tükenmez kalemin icadı sonrasında bu yeni yazı aracını ABD pazarına taşıyan kişi Milton Reynolds oluyor.

Kalemler ABD pazarında çok büyük ilgi görüyor. Ancak, Bíró Kardeşler bu yoğun talebi karşılamakta zorlanıyor. Zorlandıkça yönetimi konusunda sorunlar yaşıyorlar.

Bunun üzerine, tükenmez kalemlerin imalat hakları 1950 yılında Marcel Bich’e ait Fransız şirketine satılıyor. Marcel Bich, soyadlarından “h” harfini atarak bu kalemlere BIC adını veriyor.

Bu satın alma işlemiyle birlikte BIC dünya yazı araç ve gereç pazarında çok önemli stratejik bir üstünlük elde ediyor. BIC, ürünü sekiz parçaya bölerek üretim maliyetinde ciddi bir azalma sağlıyor. Ayrıca, tükenmez kalemin icadı sonrasında bu ürünlerin tutuşunu, kavrayışı kolaylaştıran da yine BIC oluyor. Kısa bir süre içinde cirosunda yüksek bir hacme ulaşan bu ürünler BIC’ı dünyanın en büyük kalem üreticilerinden biri haline getiriyor.

Uçları küresel ve bir elmastan daha sert

Başta demiştik: Hemen hemen her şey değişiyor. Ama BIC’in masada yuvarlanmasını engelleyen köşeli formu hiçbir zaman değişmiyor. Mürekkebi ise çok daha kaliteli bir düzeye getiriliyor Çok ilginçtir ki; ucundaki bilyeler ülkelerin yazma kültürlerine göre de farklılıklar gösteriyor.

Yine ilginçtir ki; bu kalemlerin kapaklarında bulunan delikli yapı da boğulmalara karşı alınmış bir önlem… Çünkü raporlara göre, Amerika’da her yıl ortalama 100 kişi kalem kapaklarının soluk borusuna kaçması yüzünden hayatını kaybediyor. İşte bundan dolayı, kalemlerin bilyeleri mükemmel bir şekilde küreseldir ve neredeyse bir elmastan daha serttir.

Diğer dikkat çeken bir nokta ise, işgücü maliyetinin düşük olduğu ülkelerde üretim yapılabilecekken, BIC’ın üretiminin %48’inin hâlâ Fransa’da yapılıyor olması ve de bunu kaliteden ödün vermeden yapmaları.

Ne yazık ki; Clichy’deki tarihi fabrika artık yok. 2000 yılında yeni bir fabrika kurulmuş, burada her gün 2 milyon adet tükenmez kalem üretiliyor. Kalemlerin %80’i Avrupa ülkelerine dağıtılıyor, mürekkebin tamamı Fransa’da üretiliyor.

Bu arada BIC’in fabrikasında üretilen diğer ürünler ise logosu ezbere bildiğimiz kullan at çakmaklar ve tıraş bıçakları.

Ucuz, kullanışlı, ama ‘çevreci’ değil

Toparlayacak olursak, BIC tükenmez kalemleri, endüstriyel tasarımcı Dieter Rams’ın, “iyi tasarım, mümkün olduğunca az tasarımdır” sözünün adeta vücut bulmuş hali.

Tasarımı basit, ama buna karşın çok kullanışlı.

Fiyatı ucuz, buna mukabil kaliteli.

Ayrıca teknolojik gelişmelere açık. Mesela kalemin mürekkebi artık yeni silgiler sayesinde silinebiliyor.

Galiba biraz da 79 yılda BIC kalemleri ile birlikte yaşamımızda nelerin değişmediğine bakmamız gerekir. Değişmeyen çok şey bulabileceğimizi sanmıyorum.

Tam da burada, hoşgörünüze sığınarak, önemli saydığım bir eleştiri getirmek istiyorum: Fiyatı ve tüm kalitesine karşın, BIC markasının kalemi dahil tüm ürünleri (çakmak, tıraş bıçağı) ne yazık ki “kullan at” ürünler olduğu için çevreci değiller. Bu da aslında küçük sayabileceğimiz bir “kabahat”… Umarım ürünlerinin tasarımlarını değiştirmeseler bile uzun ömürlü ürünlere geçiş yaparlar.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 26 Temmuz 2024’te yayımlanmıştır.

Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu – İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitiminin ardından, yine aynı üniversitenin İletişim Fakültesi’nde Radyo-TV-Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. 1996 yılında UPSD derneğinin düzenlediği “Genç Etkinlik II” sergisinde “şiir enstalasyon”u gerçekleştirdi. Takibinde kişisel ve karma olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası sergilere, bienallere, sanat festivallerine katıldı. Çeşitli sanatçı konaklama programlarında burslu olarak yer aldı. Yurtiçi ve yurtdışındaki birçok katalog ve sanat kitabında çalışmaları bulunmakta… Galerilerin yanı sıra, çeşitli müzelerde de işleri sergilenmekte… Sergi açtığı ülkeler arasında Norveç, Almanya, Avusturya, İtalya, İspanya, Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Moskova, Saraybosna, Bulgaristan, Hindistan gibi ülkeler sayılabilir. Öte yandan, ulusal ve uluslararası edebiyat ve şiir festivallerine de katılan Ağaoğlu’nun şiirleri, başta İngilizce, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Japonca, Rusça olmak üzere birçok yabancı dile çevrilmiş. Ve bir dönem Türkiye PEN Yazarlar Derneği’nin Kadın Yazarlar Komitesi Başkanlığını da yapmış.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x