Türkiye’deki cinayet olaylarında doğru bilinen yanlışlar

Türkiye’de neden cinayet işleniyor? Cinayet oranları artıyor mu? Failler kimler? Türkiye’deki cinayetler hakkında doğru bilinen yanlışlar neler? Suç araştırmaları uzmanı ve İstanbul Cinayet Büro eski dedektifi Mesut Demirbilek yazdı.

“Cinayet, asla tek başına cinayet değildir; o ülkenin ekonomisi, toplumsal yapısı, siyaseti, ahlakı, sanatı, geleneği ve göreneğidir. Bir ülkenin kültürünü anlamak için işlenen cinayetlere bakmak gerekir.”

Ünlü polisiye yazarı Ahmet Ümit 2014 yılında yayınladığımız Cinayet Sohbetleri kitabımızın arka kapak yazısında bir ülkenin kültürüyle, orada işlenen cinayetler arasındaki ilişkiyi böyle tanımlamıştı.

Ülkemizdeki cinayet olgusuna tek bir yönden bakmak bizi yanlış sonuçlara götürür ve genellikle doğru olarak bilinen yanlışları ortaya çıkarır.

Cinayet olayları, toplum hakkında bilgi vermekle kalmaz tabii, toplum üzerinde derin ve kalıcı etkiler de bırakır. Medyanın da etkisiyle bu olaylar hakkında hızla yayılan bilgiler, bazen doğru olmayan algıların oluşmasına neden olabilir. Türkiye’deki cinayet vakaları da bu durumdan nasibini alıyor hiç şüphesiz. Halk arasında yaygın olan bazı yanlış bilgiler hem toplumsal korkuları artırıyor hem de çözüm yollarını bulmayı zorlaştırıyor.

Türkiye’deki cinayet olaylarına dair bazı doğru bilinen yanlışları ele alarak, bu yanlış bilgilerin nereden kaynaklandığını ve gerçekte durumun nasıl olduğunu irdelemeye çalışacağım.

İşte bazı doğru bilinen yanlışlar…

Yanlış bilgi 1: Cinayetler sürekli artıyor

Birçok kişi, medyada sıkça yer alan haberler nedeniyle Türkiye’de cinayet oranlarının sürekli arttığına inanıyor. Oysa doğru ve objektif karşılaştırma yapabilmek için cinayet olay sayıları değil 100 bin kişiye düşen cinayet oranını baz almak gerekir.

1995 ve 2000 yılları arasını kapsayan cinayet profili araştırmamda Türkiye’de 100 bin kişiye düşen cinayet oranı 5,5’ti. Son zamanlardaysa bu rakam önemli ölçüde azalarak 1,5’un altına düştü, bu rakam Avrupa ülkelerinin de ortalaması. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, Güney Amerika ülkelerinde her 100 bin kişiye düşen cinayet oranı 20’lerin üzerinde.

İstanbul’da 1995-2000 yılları arasında cinayet oranı 5’in üzerindeyken, aynı dönemde Adana, Sakarya ve Kocaeli gibi illerde bu oran 10’ a yakındı. Şimdi bu oran İstanbul için 2’nin altına indi ancak Adana, Sakarya ve Kocaeli illerimizde halen oran yüksek.

İstanbul Cinayet Bürosu’nda çalışmaya başladığım 1987 yılında İstanbul’un nüfusu 6 milyon civarındayken yıllık cinayet olay sayısı 700 civarındaydı. Oysa 16 milyon resmî nüfusa ulaşan mega kentte 2023 yılında kayıtlara geçen cinayet olay sayısı ise 361.

Yanlış bilgi 2: Cinayetleri çoğunlukla yabancılar işliyor

Halk arasında sıkça dile getirilen bir diğer yanlış bilgi ise cinayetlerin çoğunlukla yabancılar tarafından işlendiği yönünde. Oysa gerçek veriler, cinayet faillerinin büyük çoğunluğunun yerli ve Türkiye vatandaşı olduğunu ortaya koyuyor.

2023 yılı Adalet Bakanlığı Cezaevleri Raporu, kasten öldürme faillerinin %97’sinin Türkiye vatandaşı olduğunu gösteriyor. Bu durum, suçun kökeninin sosyo-ekonomik faktörler ve bireysel sorunlarla daha ilgili olduğunu ortaya koyuyor. Yani kasten öldürmenin iki temel motivasyonu olan para (menfaat, açgözlülük, hırs, vs.) ve cinsiyetler arası ilişkiler (kıskançlık, aldatma, namus, vs.) ön planda…

Tabii ki bununla beraber Türkiye’de yaşayan yabancı uyruklu kişilerin cinayet işleme ve kurban olma sayılarında artış olduğu da ortada. Ancak bu artışı tam olarak yabancılar içerisinde oranlayabilmek için yabancı sayısının net olarak bilinmesine ihtiyaç var.

Yanlış bilgi 3: Kadın cinayetleri aile içi şiddetten kaynaklanır

Buradaki yanlış bilgiyi düzeltmeden önce belki de kadın cinayeti nedir sorusunu ele almalıyız. Bir cinayette kurban erkek olsaydı, aynı gerekçe ile öldürülür müydü, sorusu kadın cinayetlerini anlamak için önemli bir soru. Erkeklerin, “Düzgün pantolon ütüsü yapmadı”, ”Biriyle flörtleşti” ya da “Radyodan şarkı istedi” gibi bahanelerle öldürüldüğüne pek rastlamıyoruz.

Dünya Sağlık Örgütü de kadın cinayetlerini, kadınların cinsiyetleri nedeniyle öldürülmesi olarak tanımlıyor. Elbette, aile içi şiddet ya da kadına yönelik şiddet, kadın cinayetlerinin önemli bir nedeni ama yine de tüm vakaları bu çerçeveye oturtmak yanıltıcı olabilir.

Kadınların öldürüldüğü cinayetlerde failler genellikle mevcut eş, eski eş, aile, sürekli görüştüğü akraba, arkadaş, romantik ilişkide bulunduğu kişi gibi %97 oranında birinci halkada bulunuyorlar. Ancak, kadınların iş hayatına daha aktif katılımı, ekonomik ve sosyal alanlarda daha fazla yer almasının faillerin ikinci halkadan da olmasına yol açmaya başladığını da belirtmek gerekir.

1990 ve 2000 yıllarında cinayetlerdeki kadın kurban oranları yüzde 15 iken günümüzde yüzde 20’ye yaklaştı. Bu açıdan baktığımızda kadınların cinayet olaylarında kurban olma oranlarının geçmişe göre arttığı ortada.

Diğer yandan enteresan gelecek başka bir bilgiyi de paylaşmak isterim. Dünyada kadınların kurban olduğu cinayet oranlarında en yüksek ülkeler başta Kuzey Avrupa ülkeleri ve Japonya’dır, oranın neredeyse yüzde 50/50 olduğunu söyleyebilirim. Hatta Norveç’te bu oran kadın kurbanlar açısından yüzde 51 seviyesinde. Kapalı ve aşırı muhafazakâr olan toplamlarda ise bu oran yüzde 3’lere kadar düşüyor. Sebebini tahmin etmek pek zor değil, çünkü kadınların evin içinde olma dışında ne sosyal hayatta ne de iş hayatında yerinin olmadığı yerler olarak tanımlayabiliriz buraları.

Cinayetler ve medyanın rolü

Ülkemizde cinayet olaylarının motivasyonu büyük oranda üç temele dayanır; ekonomik sorunlar (maddi menfaat), kadın erkek ilişkilerinden kaynaklananlar ve psikolojik rahatsızlıklar sonucu meydana gelenler.

Ancak bilimsel gerçeklerin yanı sıra toplumdaki cinayet algısında medyanın rolü çok daha fazla ön planda. Çünkü medyanın cinayet olaylarını ele alış şekli, toplumun bu olaylara dair algısını büyük ölçüde şekillendiriyor. Medyanın abartılı ve sansasyonel haberleri, kamuoyunda yanlış bilgi ve korku yayılmasına neden olabiliyor.

Bundan 20 yıl öncesine kadar cinayet olayları büyük oranda gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde yer alırken, günümüzde hangi şehirde olursa olsun anında sosyal medyada ve internet haber sitelerinde yer alıyor. Diğer taraftan ilgili adalet ve kolluk birimleri yeterli bilgilendirme yapmadıkları için oluşan algı medyadaki kontrolsüz bilgileri derinleştiriyor ve yaygınlaştırıyor. Bunun sonucunda da doğal olarak doğru olarak bilinen yanlışların sayısı artıyor.

Ne yapmalı?

Toplumsal algının dönüşümü ve yanlış bilgilerle mücadelede toplumsal bilinçlenme ve eğitim önemli bir rol oynar. Bunun için ilgili kamu birimleri, sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler işbirliği halinde birlikte hareket etmelidir. İş birliği yerine, veri kıskançlığı ve başkalarıyla bilgi paylaşımından kaçınan silo zihniyetiyle etmek ancak herkesin kendi penceresinden baktığı toplumsal bilinci ve algıyı ortaya koyuyor.

Sonuç olarak bu makalemde ele aldığım doğru bilinen yanlışların bazılarından bahsederek Türkiye’deki cinayet vakalarına dair yaygın yanlış bilgilerin gerçekte nasıl olduğunu anlatmaya çalıştım.

Unutmayalım ki doğru bilgilerin yayılması, toplumun bu tür olaylara karşı daha bilinçli ve sağduyulu olmasını sağlar. Bunun için de toplumsal dayanışma ve bilinçlenme yanlış bilgilerin yayılmasını ve yanlış algıların oluşmasını önlemek için en etkili yollardır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 27 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.

Mesut Demirbilek
Mesut Demirbilek
Mesut Demirbilek - Suç Araştırmaları Uzmanı, My Security Analytics Yönetim Kurulu Başkanı. Demirbilek Polis Koleji ve Polis Akademisinden mezun olduktan sonra 9 yıl kadar İstanbul Cinayet Bürosunda dedektif olarak çeşitli rütbelerde görev yaptı. Bu süre zarfında çok sayıda cinayet olayının soruşturulmasında ve soruşturmaların yönetilmesinde yer aldı. ABD’de John Jay College of Criminal Justice Suç Bilimleri Fakültesi’nde "Suç araştırmaları ve teknolojileri" üzerine yüksek lisans yaptı. Tez konusu olan “İstanbul Cinayetlerinin Profili ve Diğer Yabancı Metropoller ile Karşılaştırılması” için yaptığı bilimsel çalışma halen dünyada referans olarak kullanılıyor. Dönüşünün akabinde Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığında (KOM) Merkez Organize Suçlar Şube Müdürü olarak atandı ve bunun yanı sıra şimdiki adı Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı olarak bilinen "Yüksek Teknoloji Suçları ve Bilişim Sistemleri Merkezi'nin” ilk kurucusu oldu. Sonraki yıllarda Kriminal Polis Laboratuvarları Daire Başkanlığındaki Merkez Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Bölümünün başına geçerek ülke çapında olay yeri inceleme birimlerinin yapılandırılması ve yönetilmesi çalışmalarını yürüttü. 2005’te emekli oldu, özel sektörde çalışmaya başladı. Veri analitiği ve veri biliminin güvenlik, suçla mücadele ve savunma alanlarında yaygın olarak kullanılmaya başlaması üzerine çalışmalarını bu yöne kaydırdı. Suç analitiği, suistimal analitiği, siber güvenlik analitiği ve fiziksel güvenlik analitiği alanlarında analitik platformlar ve uygulamalar üreterek kurumların zararlı risklerini yönetmesi ve suçla mücadelesi için hizmetlerini sürdürüyor. Güvenlik, suçla mücadele, geleceğin suçları ve polislik mesleği ile ilgili çeşitli alanlarda ülkemizde ve yurt dışında hakemli dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunuyor. Uluslararası yazılı ve görsel medyada çok sayıda program ve röportajda özellikle cinayet suçları ve araştırmaları üzerine tecrübelerini ve değerlendirmelerini paylaşıyor. Cinayet Sohbetleri (Cesetler yalnızca kendisiyle konuşmasını bilene fısıldar) ile Cinayet Sohbetleri (Hepimiz Katiliz)” isimli söyleşi kitaplarıyla gerçek cinayet olaylarını ve soruşturmalarını polisiye sohbetlere taşıdı. 2022 ve 2023 yıllarında Polisiye Yazarı ve Çevirmen Algan Sezgintüredi ile birlikte kaleme aldıkları ve bir dönem polisiyesi olan Kavgaz - Çantacı ve Kavgaz – Pilot isimli romanları polisiye severlerle buluştu. Suç araştırmaları ve mücadele üzerine birçok üniversitedeki misafir öğretim üyeliğinin yanı sıra 2017 – 2021 yılları arasında Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsünde yüksek lisans öğrencilerine “öldürme suçlarının soruşturulması ile sorgulama teknikleri üzerine dersler” verdi. 2020 yılından bu yana da Siber Güvenlik Federasyonu Yönetim Kurulu Başkan Vekili olarak üyeliğine devam ediyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Türkiye’deki cinayet olaylarında doğru bilinen yanlışlar

Türkiye’de neden cinayet işleniyor? Cinayet oranları artıyor mu? Failler kimler? Türkiye’deki cinayetler hakkında doğru bilinen yanlışlar neler? Suç araştırmaları uzmanı ve İstanbul Cinayet Büro eski dedektifi Mesut Demirbilek yazdı.

“Cinayet, asla tek başına cinayet değildir; o ülkenin ekonomisi, toplumsal yapısı, siyaseti, ahlakı, sanatı, geleneği ve göreneğidir. Bir ülkenin kültürünü anlamak için işlenen cinayetlere bakmak gerekir.”

Ünlü polisiye yazarı Ahmet Ümit 2014 yılında yayınladığımız Cinayet Sohbetleri kitabımızın arka kapak yazısında bir ülkenin kültürüyle, orada işlenen cinayetler arasındaki ilişkiyi böyle tanımlamıştı.

Ülkemizdeki cinayet olgusuna tek bir yönden bakmak bizi yanlış sonuçlara götürür ve genellikle doğru olarak bilinen yanlışları ortaya çıkarır.

Cinayet olayları, toplum hakkında bilgi vermekle kalmaz tabii, toplum üzerinde derin ve kalıcı etkiler de bırakır. Medyanın da etkisiyle bu olaylar hakkında hızla yayılan bilgiler, bazen doğru olmayan algıların oluşmasına neden olabilir. Türkiye’deki cinayet vakaları da bu durumdan nasibini alıyor hiç şüphesiz. Halk arasında yaygın olan bazı yanlış bilgiler hem toplumsal korkuları artırıyor hem de çözüm yollarını bulmayı zorlaştırıyor.

Türkiye’deki cinayet olaylarına dair bazı doğru bilinen yanlışları ele alarak, bu yanlış bilgilerin nereden kaynaklandığını ve gerçekte durumun nasıl olduğunu irdelemeye çalışacağım.

İşte bazı doğru bilinen yanlışlar…

Yanlış bilgi 1: Cinayetler sürekli artıyor

Birçok kişi, medyada sıkça yer alan haberler nedeniyle Türkiye’de cinayet oranlarının sürekli arttığına inanıyor. Oysa doğru ve objektif karşılaştırma yapabilmek için cinayet olay sayıları değil 100 bin kişiye düşen cinayet oranını baz almak gerekir.

1995 ve 2000 yılları arasını kapsayan cinayet profili araştırmamda Türkiye’de 100 bin kişiye düşen cinayet oranı 5,5’ti. Son zamanlardaysa bu rakam önemli ölçüde azalarak 1,5’un altına düştü, bu rakam Avrupa ülkelerinin de ortalaması. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, Güney Amerika ülkelerinde her 100 bin kişiye düşen cinayet oranı 20’lerin üzerinde.

İstanbul’da 1995-2000 yılları arasında cinayet oranı 5’in üzerindeyken, aynı dönemde Adana, Sakarya ve Kocaeli gibi illerde bu oran 10’ a yakındı. Şimdi bu oran İstanbul için 2’nin altına indi ancak Adana, Sakarya ve Kocaeli illerimizde halen oran yüksek.

İstanbul Cinayet Bürosu’nda çalışmaya başladığım 1987 yılında İstanbul’un nüfusu 6 milyon civarındayken yıllık cinayet olay sayısı 700 civarındaydı. Oysa 16 milyon resmî nüfusa ulaşan mega kentte 2023 yılında kayıtlara geçen cinayet olay sayısı ise 361.

Yanlış bilgi 2: Cinayetleri çoğunlukla yabancılar işliyor

Halk arasında sıkça dile getirilen bir diğer yanlış bilgi ise cinayetlerin çoğunlukla yabancılar tarafından işlendiği yönünde. Oysa gerçek veriler, cinayet faillerinin büyük çoğunluğunun yerli ve Türkiye vatandaşı olduğunu ortaya koyuyor.

2023 yılı Adalet Bakanlığı Cezaevleri Raporu, kasten öldürme faillerinin %97’sinin Türkiye vatandaşı olduğunu gösteriyor. Bu durum, suçun kökeninin sosyo-ekonomik faktörler ve bireysel sorunlarla daha ilgili olduğunu ortaya koyuyor. Yani kasten öldürmenin iki temel motivasyonu olan para (menfaat, açgözlülük, hırs, vs.) ve cinsiyetler arası ilişkiler (kıskançlık, aldatma, namus, vs.) ön planda…

Tabii ki bununla beraber Türkiye’de yaşayan yabancı uyruklu kişilerin cinayet işleme ve kurban olma sayılarında artış olduğu da ortada. Ancak bu artışı tam olarak yabancılar içerisinde oranlayabilmek için yabancı sayısının net olarak bilinmesine ihtiyaç var.

Yanlış bilgi 3: Kadın cinayetleri aile içi şiddetten kaynaklanır

Buradaki yanlış bilgiyi düzeltmeden önce belki de kadın cinayeti nedir sorusunu ele almalıyız. Bir cinayette kurban erkek olsaydı, aynı gerekçe ile öldürülür müydü, sorusu kadın cinayetlerini anlamak için önemli bir soru. Erkeklerin, “Düzgün pantolon ütüsü yapmadı”, ”Biriyle flörtleşti” ya da “Radyodan şarkı istedi” gibi bahanelerle öldürüldüğüne pek rastlamıyoruz.

Dünya Sağlık Örgütü de kadın cinayetlerini, kadınların cinsiyetleri nedeniyle öldürülmesi olarak tanımlıyor. Elbette, aile içi şiddet ya da kadına yönelik şiddet, kadın cinayetlerinin önemli bir nedeni ama yine de tüm vakaları bu çerçeveye oturtmak yanıltıcı olabilir.

Kadınların öldürüldüğü cinayetlerde failler genellikle mevcut eş, eski eş, aile, sürekli görüştüğü akraba, arkadaş, romantik ilişkide bulunduğu kişi gibi %97 oranında birinci halkada bulunuyorlar. Ancak, kadınların iş hayatına daha aktif katılımı, ekonomik ve sosyal alanlarda daha fazla yer almasının faillerin ikinci halkadan da olmasına yol açmaya başladığını da belirtmek gerekir.

1990 ve 2000 yıllarında cinayetlerdeki kadın kurban oranları yüzde 15 iken günümüzde yüzde 20’ye yaklaştı. Bu açıdan baktığımızda kadınların cinayet olaylarında kurban olma oranlarının geçmişe göre arttığı ortada.

Diğer yandan enteresan gelecek başka bir bilgiyi de paylaşmak isterim. Dünyada kadınların kurban olduğu cinayet oranlarında en yüksek ülkeler başta Kuzey Avrupa ülkeleri ve Japonya’dır, oranın neredeyse yüzde 50/50 olduğunu söyleyebilirim. Hatta Norveç’te bu oran kadın kurbanlar açısından yüzde 51 seviyesinde. Kapalı ve aşırı muhafazakâr olan toplamlarda ise bu oran yüzde 3’lere kadar düşüyor. Sebebini tahmin etmek pek zor değil, çünkü kadınların evin içinde olma dışında ne sosyal hayatta ne de iş hayatında yerinin olmadığı yerler olarak tanımlayabiliriz buraları.

Cinayetler ve medyanın rolü

Ülkemizde cinayet olaylarının motivasyonu büyük oranda üç temele dayanır; ekonomik sorunlar (maddi menfaat), kadın erkek ilişkilerinden kaynaklananlar ve psikolojik rahatsızlıklar sonucu meydana gelenler.

Ancak bilimsel gerçeklerin yanı sıra toplumdaki cinayet algısında medyanın rolü çok daha fazla ön planda. Çünkü medyanın cinayet olaylarını ele alış şekli, toplumun bu olaylara dair algısını büyük ölçüde şekillendiriyor. Medyanın abartılı ve sansasyonel haberleri, kamuoyunda yanlış bilgi ve korku yayılmasına neden olabiliyor.

Bundan 20 yıl öncesine kadar cinayet olayları büyük oranda gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde yer alırken, günümüzde hangi şehirde olursa olsun anında sosyal medyada ve internet haber sitelerinde yer alıyor. Diğer taraftan ilgili adalet ve kolluk birimleri yeterli bilgilendirme yapmadıkları için oluşan algı medyadaki kontrolsüz bilgileri derinleştiriyor ve yaygınlaştırıyor. Bunun sonucunda da doğal olarak doğru olarak bilinen yanlışların sayısı artıyor.

Ne yapmalı?

Toplumsal algının dönüşümü ve yanlış bilgilerle mücadelede toplumsal bilinçlenme ve eğitim önemli bir rol oynar. Bunun için ilgili kamu birimleri, sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler işbirliği halinde birlikte hareket etmelidir. İş birliği yerine, veri kıskançlığı ve başkalarıyla bilgi paylaşımından kaçınan silo zihniyetiyle etmek ancak herkesin kendi penceresinden baktığı toplumsal bilinci ve algıyı ortaya koyuyor.

Sonuç olarak bu makalemde ele aldığım doğru bilinen yanlışların bazılarından bahsederek Türkiye’deki cinayet vakalarına dair yaygın yanlış bilgilerin gerçekte nasıl olduğunu anlatmaya çalıştım.

Unutmayalım ki doğru bilgilerin yayılması, toplumun bu tür olaylara karşı daha bilinçli ve sağduyulu olmasını sağlar. Bunun için de toplumsal dayanışma ve bilinçlenme yanlış bilgilerin yayılmasını ve yanlış algıların oluşmasını önlemek için en etkili yollardır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 27 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.

Mesut Demirbilek
Mesut Demirbilek
Mesut Demirbilek - Suç Araştırmaları Uzmanı, My Security Analytics Yönetim Kurulu Başkanı. Demirbilek Polis Koleji ve Polis Akademisinden mezun olduktan sonra 9 yıl kadar İstanbul Cinayet Bürosunda dedektif olarak çeşitli rütbelerde görev yaptı. Bu süre zarfında çok sayıda cinayet olayının soruşturulmasında ve soruşturmaların yönetilmesinde yer aldı. ABD’de John Jay College of Criminal Justice Suç Bilimleri Fakültesi’nde "Suç araştırmaları ve teknolojileri" üzerine yüksek lisans yaptı. Tez konusu olan “İstanbul Cinayetlerinin Profili ve Diğer Yabancı Metropoller ile Karşılaştırılması” için yaptığı bilimsel çalışma halen dünyada referans olarak kullanılıyor. Dönüşünün akabinde Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığında (KOM) Merkez Organize Suçlar Şube Müdürü olarak atandı ve bunun yanı sıra şimdiki adı Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı olarak bilinen "Yüksek Teknoloji Suçları ve Bilişim Sistemleri Merkezi'nin” ilk kurucusu oldu. Sonraki yıllarda Kriminal Polis Laboratuvarları Daire Başkanlığındaki Merkez Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Bölümünün başına geçerek ülke çapında olay yeri inceleme birimlerinin yapılandırılması ve yönetilmesi çalışmalarını yürüttü. 2005’te emekli oldu, özel sektörde çalışmaya başladı. Veri analitiği ve veri biliminin güvenlik, suçla mücadele ve savunma alanlarında yaygın olarak kullanılmaya başlaması üzerine çalışmalarını bu yöne kaydırdı. Suç analitiği, suistimal analitiği, siber güvenlik analitiği ve fiziksel güvenlik analitiği alanlarında analitik platformlar ve uygulamalar üreterek kurumların zararlı risklerini yönetmesi ve suçla mücadelesi için hizmetlerini sürdürüyor. Güvenlik, suçla mücadele, geleceğin suçları ve polislik mesleği ile ilgili çeşitli alanlarda ülkemizde ve yurt dışında hakemli dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunuyor. Uluslararası yazılı ve görsel medyada çok sayıda program ve röportajda özellikle cinayet suçları ve araştırmaları üzerine tecrübelerini ve değerlendirmelerini paylaşıyor. Cinayet Sohbetleri (Cesetler yalnızca kendisiyle konuşmasını bilene fısıldar) ile Cinayet Sohbetleri (Hepimiz Katiliz)” isimli söyleşi kitaplarıyla gerçek cinayet olaylarını ve soruşturmalarını polisiye sohbetlere taşıdı. 2022 ve 2023 yıllarında Polisiye Yazarı ve Çevirmen Algan Sezgintüredi ile birlikte kaleme aldıkları ve bir dönem polisiyesi olan Kavgaz - Çantacı ve Kavgaz – Pilot isimli romanları polisiye severlerle buluştu. Suç araştırmaları ve mücadele üzerine birçok üniversitedeki misafir öğretim üyeliğinin yanı sıra 2017 – 2021 yılları arasında Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsünde yüksek lisans öğrencilerine “öldürme suçlarının soruşturulması ile sorgulama teknikleri üzerine dersler” verdi. 2020 yılından bu yana da Siber Güvenlik Federasyonu Yönetim Kurulu Başkan Vekili olarak üyeliğine devam ediyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x