Özellikle Kuzey Amerika ve Batı kültüründe her sene 31 Ekim’de kutlanan Cadılar Bayramı gittikçe yaygınlaşıyor. Pagan kökleri olan bu kutlamalar sırasında maskeli balolar ve korku filmi seansları düzenleniyor, perili olduğuna inanılan evlere geziler yapılıyor. Kutlamaların tam orta yerinde de hayaletler yer alıyor. Fakat dünya üzerindeki pek çok kültürde de hayaletlere inanılıyor, bu inanca sahip olanlar pek de az değiller.
Bilim ve teknoloji editörü Stephen Harris The Conversation’daki yazısında, bir hayaletin miras anlaşmazlığını çözmeye yardımcı olduğu Chaffin ailesinin hikâyesinden yola çıkıyor ve hayaletlere neden inanıldığını edebiyat, felsefe ve antropoloji disiplinlerinden bilgiler ve örneklerle açıklıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Kuzey Carolina, Monksville’den James L., 1921’de bir kaza sonucu hayatını kaybetti ve evini en sevdiği oğlu Marshall’a bıraktı. Karısı ve diğer üç çocuğu ise hiçbir şey alamadılar. Ancak bir yıl sonra Marshall da öldü. Bu durumda ev ve 480 dönümlük arazi Marshall’ın dul eşi ve oğluna kaldı.
Dört yıl sonra, en küçük oğlu James ‘Pink’ Chaffin, babasının onu ziyaret ederek mülkünü dul eşi ve hayatta kalan çocukları arasında bölüştürdüğü ikinci bir vasiyetin olduğu yere yönlendirdiği olağandışı rüyalar görmeye başladı. Dava mahkemeye taşındı ve tahmin edebileceğiniz gibi, zamanın gazeteleri hikâye için deliye döndü.
Mahkeme Pink’in lehine karar verdi ve Society for Psychical Research (Ruhsal Araştırmalar Cemiyeti -SPR), incelemeleri sonucunda Pink’in gerçekten babasının hayaleti tarafından ziyaret edildiğine kanaat getirdi. Pink de bu açıklama konusunda asla tereddüt etmedi ve ‘Babamın ruhunun beni bir yanlışı açıklamak için ziyaret ettiğine tamamen ikna oldum’ dedi.”
Yazar, hayaletlerin ve musallat olma durumlarının ana akım bir inanç alanı olduğunu söylüyor: “YouGov’un Birleşik Krallık ve ABD’de yaptığı son araştırmalara göre, nüfusun %30 ila 50’si hayaletlere inanıyor. Bu inanç aynı zamanda küresel de; dünya üzerindeki birçok kültürde, yaygın olarak kabul gören türden hayaletler var.”
Bir hayaletin tinsel (bedensiz) bir ruh veya ölü bir kişinin ya da hayvanın ruhu olarak varlığı, onları anladığımız şekliyle doğa kanunlarına aykırıdır. Dolayısıyla burada açıklama gerektiren bir şey var gibi. İnsanların buna inanmaya bu kadar istekli olmasının nedenleri için edebiyat, felsefe ve antropoloji dünyalarına göz atabiliriz.”
İntikamcı ve dost ruhlar
Harris, adalet arzusunun doğaüstü bir korumaya olan inancın insanın temel ihtiyaçlarına yönelik olduğunu ve hayaletlerin uzun zamandır adaleti sağlamada bir araç olarak görüldüğünü belirtiyor: “Shakespeare’in Hamlet’i, öldürülen ve katilinden intikam almak isteyen babasının hayaleti tarafından ziyaret edilir. Macbeth’te, öldürülen Banquo, parmağıyla işaret ederek ölümünden sorumlu olan adamı suçlar.
Bu durumun benzerlerine bugün çeşitli ülkelerde rastlayabiliyoruz. Kenya’da öldürülen bir kişi, katilinin peşinden giden ve bazen de katilin polise teslim olmasına neden olan bir ruh, yani ngoma haline gelebilir. Rusya’da rusalka, boğularak ölen ve erkekleri ölüme çeken ölü bir kadının ruhudur. (…)
Hayaletler arkadaş ve koruyucu da olabilirler. Charles Dickens’ın Bir Noel Şarkısı kitabında şimdinin, geçmişin ve geleceğin Noel hayaletleri, Ebeneezer Scrooge’un merhametsiz davranışlarını çok geç olmadan düzeltmek için ona yardım eder. Altıncı His filminde (spoiler uyarısı), Bruce Willis’in canlandırdığı hayalet karakter, genç bir çocuğun hayaletleri görme ve onların huzur bulmalarına yardımcı olma becerisini fark etmesine yardımcı olur. Birçok insan, kaybettikleri sevdiklerinin onları gözetlediğini ve belki de onlara yol gösterdiğini düşünerek rahatlar.
Dünya üzerindeki pek çok kültür, ölülerin yaşayanlarla iletişim kurabileceğine dair inançlara sahiptir. Spiritüalizm fenomeni ise genellikle özel yetenekli medyumlar aracılığıyla ölülerin ruhlarıyla iletişim kurabileceğimizi varsayar.
Aslında tehlikede olmadığımızı bildiğimiz sürece korkmayı da severiz. Cadılar Bayramı TV programları, genellikle gençlerden oluşan bir grup gönüllünün perili bir evde geçirdikleri geceyi anlatan ve korkunç sonuçları olan filmlerle doludur. Tehlike illüzyonu hoşumuza gidiyor; hayalet hikâyeleri ise bize bu türden bir heyecan sunabiliyor.
Beden ve ruh
Hayaletlere olan inanç, doğal olarak fiziksel varlığın bilinçten ayrı olduğuna inanan ve uzun süredir varlığını sürdüren, insanların saf düalist olduğuna ilişkin felsefi düşüncede destek bulur. Kendimizle ilgili bu bakış sayesinde zihnimizin bedenimizden ayrı bir varoluşa sahip olabileceği fikrini değerlendirmemiz kolaylaşır, ölümden sağ çıkabileceğine ve belki de bir hayalet haline gelebileceğine inanmamıza kapı aralar.
Beynin nasıl çalıştığına bakıldığında ise halüsinasyon deneyiminin birçok insanın düşündüğünden çok daha yaygın olduğu görülüyor. 1882’de kurulan Ruhsal Araştırmalar Cemiyeti (SPR), yakın zamanda ölen bir kişinin görsel veya işitsel halüsinasyonlarına dair doğrulanmış binlerce ilk elden rapor topladı örneğin.”
Yazar, daha yeni araştırmaların, yas tutan yaşlı insanların çoğunun, hayatını kaybetmiş sevdiklerine ilişkin görsel veya işitsel halüsinasyonları birkaç ay boyunca deneyimleyebileceğini gösterdiğini vurguluyor.
Uyku felci
Halüsinasyonların bir başka kaynağı da uykuya dalma veya uyanma sırasında yaşanabilen uyku felci olgusu: “Bu geçici felce bazen doğaüstü varlık olarak yorumlanabilecek bir figürün halüsinasyonu eşlik eder. Bunun doğaüstü bir ziyaret olabileceği fikrinin anlaşılması, inandığımız bir fenomeni deneyimleme olasılığımızın daha yüksek olduğunu düşünmemizle kolaylaşır.
Geceleri hayaletli olduğu söylenen bir evde olsaydınız ve gözünüzün ucuna hareket eden bir şey takılsaydı neler olabileceğini bir düşünün. Hayaletlere inanıyorsanız, gördüğünüzü hayalet olarak yorumlayabilirsiniz. Bu, görmeyi beklediğimiz şeyin gördüğümüzü etkilediği yukarıdan aşağıya bir algı örneğidir. Karanlıkta, düzgün görmenin zor olabileceği bir yerde, beynimiz yapabileceği en iyi çıkarımı yapar, bu da mümkün olduğunu düşündüğümüz şeye bağlıdır ve bu bir hayalet olabilir.
Hollandalı filozof Baruch Spinoza’ya göre inanç hızlı ve doğal bir şekilde gelirken, şüphecilik yavaştır ve doğal değildir. Sinirsel aktivite üzerine yapılan bir çalışmada Harris ve meslektaşları ise bir ifadeye inanmanın, inanmamaktan daha az çaba gerektirdiğini keşfettiler.
Hayaletlere inanmamız için bahsi geçen nedenleri göz önüne alınınca, bu inancın uzun yıllar bizimle olması muhtemel görünüyor.”
Bu yazı ilk kez 5 Kasım 2020’de yayımlanmıştır.