Hepimizin sabah uyandığımız andan itibaren karşılaştığı bir durumdur belirsizlik; o gün neler yaşayacağımızı bilmeden güne başlarız. Aslında ömrümüzü de bu “uzun ince yolda” bir sonraki adımımızda karşımıza çıkacak durumlardan emin olamadan yaşarız.
Bazılarımız hayatın bu belirsiz yanını kabul etmekte ve kendini akışa bırakabilmekte daha başarılıyken, bazılarımızsa bu belirsizliği tolere etmekte zorlanıp belirsiz durumlar karşısında hızla kaygıya kapılır, hatta bu belirsizliği kontrol etme gibi beyhude bir çaba içerisine gireriz. İşte bu yazıda günümüz insanının belirsizliğe tahammül etmede karşılaştığı güçlüklerin nedenini ve çözümünü incelemeye çalışacağım.
Belirsizliğe tahammülsüzlük nedir? Kimlerde görülür?
Belirsizliğe tahammülsüzlük bir kişinin bir durum karşısında önemli, anahtar ya da yeterli bilgiden yoksun olması nedeniyle yaşadığı duruma katlanmadaki zorluğu olarak tanımlanır.
Psikiyatrik açıdan bu kavramın önemi ilk olarak yaygın anksiyete bozukluğu hastalarında vurgulanmış olsa da günlük hayatta birçok “sağlıklı” bireyin de yaşadığı bir durum olduğu biliniyor. Aslında hepimiz, en azından hayatımızın belirli dönemlerinde ve belirli konular hakkındaki belirsizliklere katlanmakta zorluk çekmişizdir. Üniversiteye giriş sınavının sonucunu beklerken, tahlil sonuçlarımızı merak ederken vakit bir türlü geçmezmiş gibi hissederken, bürokratik bir işimizin sonucunu almak için adeta gün sayarken veya ‘ruh eşimizi’ beklerken durumun belirsizliği karşısında sancılı bir bekleyiş yaşamışızdır. Dolayısıyla belirsizliğe tahammülsüzlük kavramı hiçbirimiz için yabancı değil.
Fakat bazılarımız daha fazla konu hakkında ve daha şiddetli bir şekilde belirsizliğe tahammülsüzlük yaşar. Ve bu durum kontrol altına alınmadığı takdirde yaygın anksiyete bozukluğu, sağlık anksiyetesi, obsesif kompulsif bozukluk ve panik bozukluk başta olmak üzere birçok kaygı bozukluğuna yol açabilir.
Belirsizliğe tahammülsüzlüğün kökenlerinde ne var?
Belirsizliğe tahammülsüzlüğün nedenlerini bireysel ve çevresel etkenler olarak ikiye ayırabiliriz.
Bireysel nedenler, kişinin doğuştan getirdiği mizaç özellikleri ve yetiştirilme tarzı nedeniyle gelişen karakter özelliklerini içerir. Sorumluluk sahibi, mükemmeliyetçi, azimli, hırslı, çalışkan, başarıya ve güce önem veren kişilerde daha fazla görülür. Çünkü bu kişiler bu özelliklerinden dolayı hayatta önemli başarılar elde etmişlerdir ve bu nedenle şu illüzyona sahiptirler: “Hayatta yeterince istersem ve çaba gösterirsem her şeyi kontrol altına alabilirim, her şeyi oldurabilirim”. Oysa hayatta her şeyi kontrol altına almak mümkün değildir.
Çevresel etkenler ise hem çağımızın bazı özelliklerini hem de kişinin içinde yaşadığı toplumun bazı özelliklerini içerir. Çağımız insanı teknoloji sayesinde birçok bilgiye ulaşabiliyor, birçok hedefi gerçekleştirebiliyor ve üstelik bunu son derece hızlı bir şekilde yapabiliyor. Bu durumun etkisiyle hayatı kontrol edebileceği ve istediği gibi yönlendirebileceği yanılgısına sahip ve beklemek konusunda sabırsız ve beceriksiz. Bu nedenle belirsiz durumlara katlanmak daha zor geliyor. Toplumsal özellikler ise kişinin belirsizliğe tahammül etmede zorlandığı konuların farklı olmasına neden oluyor.
Hayatın son derece programlanmış bir şekilde yaşandığı ve bu programın çok nadir durumlar haricinde kesinlikle aksamadığı Batı Avrupa toplumlarında (trenin gelme saati dakikası dakikasına bellidir) belirsizliğe tahammül etmede güçlük yaşanılan konular daha çok kişiler arası ilişkiler ve sağlık gibi konular olabilirken, devletin işleyişinin güvenilmez olduğu ve hayatın daha kaotik olduğu toplumlarda belirsizliğe tahammül etmekte zorlanılan konular daha çok genel yaşamla ilgili konular, ekonomik ve mesleki meseleler olabiliyor.
Kaygı salgını
Hemen her yaşam olayının ya da durumunun bizim kontrolümüz altında olan ve kontrolümüz dışında olan yanları vardır. Bu durumu güncel bir örnek olan koronavirüs salgını üzerinden örneklendirelim.
Bu salgın, Çin’de yayılmaya başladığı günden beri hepimizin zihnini meşgul eden, bazılarımızın psikolojisini oldukça olumsuz etkileyen bir durum. Ve artık ülkemizde de vakalar bildirilmeye başlandı. Tam bir belirsizlik söz konusu; uzmanlar temas yoluyla ve damlacık olarak havadan bulaştığını söylüyor fakat kuluçka dönemi 14 gün gibi uzun bir süre ve ateş çıkana kadar kim hasta bilemiyoruz. Dolayısıyla her an tehdit altında olabiliriz, hatta belki de virüs bize çoktan bulaşmış olabilir. Konuda uzman olmayan kişilerin verdiği yanlış bilgiler ve öneriler de havada uçuşuyor ve bu durum maalesef insanların kafasındaki belirsizliği daha da arttırıyor.
Peki, koronavirüs ile ilgili bizim kontrol edebileceğimiz ne var? Konuyu uzman kişilerden dinlemek, bu konuda yetki ve bilgi sahibi olduğunu bildiğimiz kuruluşların (Dünya Sağlık Örgütü gibi) verdiği haberleri takip etmek, el ve ağız hijyenine, beslenmemize ve uykumuza dikkat etmek, mümkün olduğunca kapalı ve kalabalık ortamdan uzak durmak, öksüren, hapşıran kişilere 1 metreden fazla yaklaşmamak. Bu konularda elimizden gelenleri yapalım.
Ancak bu konular dışında maalesef koronavirüs ile ilgili kontrol edebileceğimiz bir durum yok. Oysa birçok kişi kontrol edemeyeceği alanlarla ilgili kurgular, felaket senaryoları, faydasız hatta zararlı olabilecek stratejiler kullanmaya başladı bile. Bunun sonucunda da giderek daha fazla kaygı yaşıyorlar ve bu durum bir süre sonra bir virüs salgınından çok, bir kaygı salgını ile karşılaşma olasılığımızı arttırıyor.
Hayatın kontrol edilemez yanını ‘bırakmak’ neden zor?
Çağımızın başarmaya ve iş bitirmeye alışmış insanı için hayatın belirsiz ve kontrol edilemez yanını kabul etmek ve bu kısmı bırakabilmek bazen güç olabiliyor. Özellikle sağlık ve romantik ilişkiler gibi konulardaki belirsizlikler, çağımız insanını daha çok kaygılandıran ve dolayısıyla beyhude kontrol çabası içerisine girmesine neden olan konular.
Başarıya alışmış olan insan, çoğunlukla bu başarıyı hayatın kontrol edilebilir yanıyla ilgili üzerine düşen görevleri son derece azimli bir biçimde gerçekleştirdiği için elde etmiştir. Bu konularda genelde onu başarıya götüren stratejiler; çalışmak, üzerinde detaylı bir şekilde düşünmek, plan yapmak ve stratejik davranmak gibi taktiklerdir. Başarıya alışmış olan kişiler, aynı stratejilerin hayatın kontrol edilemez yanında da işe yarayacağı yanılgısına kapılırlar.
Örneğin; bu durumla ilgili olabilecek bütün senaryoları (felaket senaryoları dahil) zihinlerinde sorgular ve kurgularlar ve böylelikle kendilerini her olası sonuca hazırlamış olduklarını zannederler. Oysa ki, bu kurgular çoğunlukla kaygı yaratmak dışında bir işe yaramaz, çünkü hayat kendi bildiğini okumaya devam eder ve akar gider. Planlar, kurgular, stratejiler bu akışı değiştiremez.
Ne yapmak gerekir?
Öncelikle hayatın kontrol edilemez bir yanı olduğunu kabullenmek gerekli. Herhangi bir durumla karşılaştığımızda kendimize şunu sormalıyız: Bu durumla ilgili benim kontrolümde olan neler var?
Genellikle kendi davranışlarımız ve seçimlerimiz dışında kontrol edebileceğimiz bir şey yoktur. Bu konularda elimizden geleni yapalım. Bunlar dışında kalan hiçbir şeyin (örneğin; diğer insanların duyguları, düşünceleri, davranışları, seçimleri, hayatın bize sunacakları gibi) bizim kontrolümüzde olmadığını kabullenelim ve o kısmı kontrol etmeye çalışmak gibi bir çaba içerisine girmeyelim.
Aslında en güzeli kontrol edebileceğimiz konularda elimizden geleni yapmak, sonra da huşu içerisinde arkamıza yaslanıp kontrol edemeyeceğimiz konulardaki akışa kendimizi bırakabilmektir. Hayatın bize bu alanda neler sunduğuna bakalım, sunduklarına göre yeni bir durum değerlendirmesi yaparız, diyebilmek en güzelidir ve iç huzurumuz büyük ölçüde bunu yapabilme, yani belirsizliğe tahammül edebilme derecemizle doğru orantılıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 23 Mart 2020’de yayımlanmıştır.