Geçen haftanın en çok rağbet gören haberlerinden biri, Danimarka Parlamentosu Genel Kurul toplantısında, son dört sirk filinin nasıl emekli edileceği görüşülürken milletvekilleri arasında kopan kahkaha tufanıydı.
Görüntülere gelen yorumlara bakılırsa, epey insanın Kuzey Avrupa’nın bu küçük ülkesine gidesi, hatta yerleşesi geldi.
Kişi başı milli geliri 62 bin 500 dolar olan yaklaşık 6 milyon nüfuslu Danimarka’da hayvanlar sık sık ülke gündemine geliyor. Mesela, birkaç sene önce Çiftiler Partisi, besi hayvanlarının verimliliğini arttırmak için onlara oyuncak dağıtılmasını, bunun için de bütçeden para ayrılmasını önermiş ve bu sayede Parlamento’ya girmişti. Ne de olsa Danimarka dış ticaret fazlası olan bir ülke ve bu fazlanın bir kısmı yüksek teknoloji ürünleri ve ilaç satmaktan, önemli bir kısmı da hayvansal ürün ihracından kaynaklanıyor.
Fakat hayvanlarla ilgili her vaat seçim kazandırmaya yetmiyor. Örneğin, bu yemyeşil ülkenin bol miktardaki parklarında ve göllerinde yaşayan ördekler ve Danimarka’nın ünlü yazarı Hans Christian Andersen’in masallarında çok sık adı geçen kazlar için ekmek fabrikaları kurmayı vaat eden İtinalı Çalışan Utangaç Elemanlar Partisi, uzun süre Parlamento’ya girememişti. Parti, ancak 1994’te vaatlerine yenilerini ekleyince Meclis’te sandalye sahibi olabildi. Yeni vaatleri arasında büyük bir çoğunluğu bisikletle seyahat eden seçmenlere arkalarından esecek rüzgâr, asker karavanalarının nutella’dan oluşması ve IKEA (Aslında IKEA, milliyetçi Danimarkalıların yanı sıra, ülkenin eşsiz tasarım ürünleriyle övünen kesiminin pek hoşlanmadığı bir İsveç markası) mobilyalarının daha kolay monte edilecek şekilde üretilmesi de vardı. Bu partinin lideri bir komedyendi ve gerçekten de böyle fikirlerle meclise girmeyi başarmıştı. Siyasetin çok da önemli olmadığı Danimarka’da bir süre vekillik yaptıktan sonra kendini emekli etti.
Danimarka’da yakın dönemde gündemde olan başka bir hayvan türü de vahşi kurtlardı. Geçen yaz, yaklaşık 200 yılın ardından sayıları nihayet 9’a çıkan kurtlardan birinin, kanunen yasak olmasına rağmen, insanlara saldırdığı gerekçesiyle bir vatandaş tarafından vurulmasıyla başlayan tartışmalarda, insanların bol, kurtların nadir olduğunu söylemeye getirenler bile oldu. Ne de olsa, 2005 yılında Danimarka’daki bir gazetede Hz. Muhammed içerikli karikatürler yayınlanması üzerine çıkan karikatür krizinden de bildiğimiz gibi Danimarka fikir özgürlüğü olarak tanımladıkları şeyin sınırlarını epey geniş tutan ülkelerden biri. Bir de ülkede yapacak çok fazla şey olmadığı için, ortaya atılan bir konu aylarca gündemde kalabiliyor.
İstenmeyen mültecilere özel ada
Mesela bu senenin başında gündeme gelen ve hâlâ da gündemde olan başka bir konu da, mülteciler için tahsis edilen ada.
Danimarka’nın 406 adası var. Bunlardan biri de bütün Danimarka’ya hâkim olan sakinlik havasından fazlasıyla nasibini almış, ülkenin geleneksel ev mimarisini yansıtan kırmızı tuğlalı, çocuk resimlerindeki evlerin damlarını andırırcasına sivri çatılı, bahçeli evlerin olduğu Vordingborg kasabasının birkaç kilometre açıklarındaki Lindholm adası.
Danimarka’da bu sene yapılan bir düzenlemeye göre, adadaki tehlikeli hayvan hastalıklarını araştıran bu laboratuvar kapatılacak ve ada istenmeyen mültecilere tahsis edilecek. İstenmeyen yabancı, Danimarka’da suça karışmış, mültecilik başvurusu kabul edilmemiş kişilere deniliyor.
Adada, şu anda tehlikeli hayvan hastalıklarını araştıran bir laboratuvardan başka hiç bir şey yok ama Danimarka’da bu sene yapılan bir düzenlemeye göre, bu laboratuvar kapatılacak ve istenmeyen mültecilere tahsis edilecek. İstenmeyen yabancı, Danimarka’da suça karışmış, mültecilik başvurusu kabul edilmemiş kişilere deniliyor. Fakat insan haklarına pek saygılı olmakla övünen Danimarka, bu kişilerin ülkelerinde idam cezası ya da işkence iddiası varsa, geri de gönderemiyor. Onun yerine buldukları çözüm, istenmeyen yabancıları varsa aileleriyle birlikte bu adaya toplamak. Yapılan düzenlemeye göre, buraya gönderilecek kişiler, geceyi mutlaka adada geçirecek ve eğer ana karaya çıkmak isterlerse, kendi feribot biletlerini kendileri ödeyecekler.
Danimarka’da adalara ulaşım ya upuzun köprülerle sağlanıyor ya da feribotlarla. Bazı adalar, otantik yapıları bozulur ya da yabancılar sık ve kolay gelir diye, köprü bağlantısı istemiyorlar. Feribotların bir kısmı tren alacak kadar büyükken, bu tip küçük adalara gidenler en fazla beş –altı araba alacak kadar geniş. Bir araba için bile seferler yapılıyor, hatta bazı yerlerde gecenin bir yarısı nöbetçi feribotu aranırsa, kişiye özel sefer bile mümkün. Ama belki de bu yüzden feribot biletleri Danimarka ölçeğinde bile biraz pahalı sayılabilir. Mülteci adasına gidecek ve adı virüs adlı feribotun biletlerinin daha da pahalı olması, böylece mültecileri adada kalmaya zorlaması da uygulamaya konulacak önlemlerden biri.
Yardım mı insan kaçakçılığı mı?
Danimarkalıların sirk fili ya da pasaportsuz dolaşan vahşi kurtlar dışındaki yabancılara pek müsamaha göstermek istememesinin başka bir örneği de, bir çocuk ombudsmanının birkaç sene önce başına gelenler.
Danimarka, kamu denetçiliği anlamına gelen ombudsman kavramının yaratıcısı. Bir konuda hakkınızın çiğnendiğini düşünüyorsanız, meseleyi rahatlıkla ombudsmana taşıyabiliyorsunuz. Çocukların şikâyetlerine bakan eski ombudsmanlardan biri, Almanya’dan arabasıyla dönerken ve henüz sınır kontrolleri sıkı değilken yanında çocukları olan Suriyeli bir aileyi arabasına alıp, evinde çay ikram edip, İsveç’e giden bir trene bindirdiği için 2015 yılında insan kaçakçılığı yapmakla suçlanıp ceza almıştı. Ombudsmanın “ama evimde yatırmadım bile” yönündeki savunması da kabul görmemişti.
Çocuk demişken, Danimarka’daki çocuklu ailelerin yüzde 30’u tek ebeveyn ile yaşıyor. Bu Avrupa’daki en yüksek rakam. Fakat sosyal devlet sistemi ve ülkedeki çalışma şartları da bu gerçeğe göre şekillendirilmiş durumda; Cuma günleri genelde yarım gün çalışılıyor. Cumartesi eğlence ve alışveriş ama pazar günü avm’ler bile çoğu zaman kapalı. Açık olan tek yer, Türklerin işlettiği küçük büfeler.
Çocuk eğitiminde erken yaşlarda en önem verilen konulardan biri de el sıkışmak. Çoğu anaokulundaki uygulamaya göre, öğrenciler sınıfa geldiklerinde arkadaşlarının gözlerinin içine bakarak, el sıkışıp günaydın demek zorunda. Bu tören yeteri kadar iyi olmamışsa baştan tekrarlanıyor.
El sıkışma eğitimi
Çocuk eğitiminde erken yaşlarda en önem verilen konulardan biri de el sıkışmak. Çoğu anaokulundaki uygulamaya göre, öğrenciler sınıfa geldiklerinde arkadaşlarının gözlerinin içine bakarak, el sıkışıp günaydın demek zorunda. Bu tören yeteri kadar iyi olmamışsa baştan tekrarlanıyor. Selamlaşma meselesinin bu kadar önemli olduğu Danimarka’da göz göze geldiğiniz yabancıların size gülümseyerek, selamlama sözleri sarf etmesi, eğer koyu renk saçlı değilseniz tabii, son derece normal. Koyu renk saçlıysanız, sizinle karşılaşmamak için kaldırım değiştirmeleri, ya da çantalarına daha sıkı sarılmaları da rastlayabileceğiniz tepkiler.
Bu el sıkışma konusu, neredeyse hayat memat meselesi. Doğma büyüme Danimarkalıların bile cevaplamakta zorlandığı sınav sorularıyla dolu (Ör: 1870 yılında Danimarka Parlamentosu’nda işçi sınıfını hangi siyasi parti temsil ediyordu?) vatandaşlık testini geçebilen, tabii oraya kadar gelinceye kadar başka bir çok zorunluluğu da yerine getiren yabancıların vatandaşlığa kabulünde son aşamada el sıkışmak da var. Karşı cinsten ve halkoyuyla seçilmiş bir yetkilinin örneğin belediye başkanının ya da yerel meclis üyesinin elini sıkmak, vatandaşlığa kabul için zorunlu.
Yabancılara 24 yaşından önce evlenmek yasak
Yabancılar için geçerli olan başka bir düzenleme de evlenme yaşının 18 olduğu Danimarka’da, 24 yaşından önce evlenseniz bile eşinizi ülkeye getirememek ve mutlaka evlenilecek kişiyle aşk mektuplarının, yazışmaların yetkili makamlara sunulması. Zira Danimarka yabancılar için görücü usulü evliliği yasakladığını sanan bir ülke.
Yabancılar için geçerli olan başka bir düzenleme de evlenme yaşının 18 olduğu Danimarka’da, 24 yaşından önce evlenseniz bile eşinizi ülkeye getirememek ve mutlaka evlenilecek kişiyle aşk mektuplarının, yazışmaların yetkili makamlara sunulması. Zira Danimarka yabancılar için görücü usulü evliliği yasakladığını sanan bir ülke.
Bütün bu önlemlerin arkasındaysa Danimarkalılara göre, kendi kültürlerini korumak ve sahip oldukları iyi yaşam koşullarının devamını sağlamak var. Zenginliklerini biraz da kendilerine yetecek kadar petrolleri olmasına borçlu Danimarkalılar, uğruna ağır vergiler ödedikleri sosyal devletlerinin devamını istiyorlar.
Danimarka sosyal devleti, bütün üniversite öğrencisi vatandaşlarını maaşa bağlamaktan tutun da her yaşlının bir düğmeye basarak eve bakıcı çağırabilmesine kadar hizmetler veren, neredeyse kişiye özel çözüm üreten bir yapı. Ama “Biz bir çocuğa bile bakamazken, yedi çocuklu yabancı aileler, bizim verdiğimiz çocuk paralarıyla, kendi ülkelerinde saray yavrusu evler yaptırıyor” serzenişleri hiç bitmiyor.
‘Kültürüme dokundurmam’ politikası
Kendi karakteristik özelliklerini koruma konusundaki ısrarlı Danimarka, Avrupa Birliği’ne üyeliğe de bu konuda yapılan ikinci referandumda çok az bir farkla ‘evet’ demişti. Zaten ülkede, değeri tamamıyla Euro’nun değerine bağlı olsa da Danimarka para birimi Kron hâlâ kullanılmaya devam ediyor.
Danimarkalılar hem kültürleri hem de dilleri konusunda hassas, Danca diline de epey yatırım yapılıyor. Yazarlar, şairler devletten destek alıyorlar. Yayın kuruluşları da sübvanse ediliyor. Danimarkalıların atası olan Vikingler, İngiltere’yi işgal ederken, kendi dillerini de götürdükleri için, Danca, bugünkü İngilizcenin temel taşlarından biri. Yazı biçimde İngilizceye benzeyen Danca’nın telaffuzu ise hiç de kolay değil. Hatta Danimarkalıların bile birbirini anlamakta zorlandığından şüphelenmek için nedenler var; mesela biraz kulak kabartıldığında bir yabancının sık duyduğu için ilk önce öğreneceği cümlelerden biri “hvad sagde du?” yani ‘ne dedin’? En çok duyulan diğer iki kelimeden biri de teşekkürler anlamındaki “tak” ve içki içmeyi pek seven ülkede elbette bol bol sarf edilen şerefe anlamındaki skal. Skal aslında kafatası demek, Vikinglerin içkilerini düşmanlarının kafataslarında, o kafataslarını birbirine tokuşturarak içtiği günlerden kalma bir alışkanlık.
Danca dilini düzgün telaffuz etmeyi öğrenmenin pratik bir yolu da var; ülkedeki yaygın inanışa göre, çok sıcak, yeni haşlanmış bir patatesi ağzınıza atıp, konuşmaya çalışmak bu konuda epey yardımcı olabilir. En azından Danimarkalılar öyle söylüyorlar.
Kuzey Avrupa’nın İtalyanları: Danimarkalılar
Danimarkalıların bir yabancıyı kendilerinden biri olarak görmeleri için, işte bu zor sayılabilecek dili tam olarak telaffuz etmesi gerek. Belki de sirk fillerinin şansı da konuşma yetenekleri olmadığı için böyle bir beklentiye maruz kalmamaları. Ancak Danca dilini düzgün telaffuz etmeyi öğrenmenin pratik bir yolu da var; ülkedeki yaygın inanışa göre, çok sıcak, yeni haşlanmış bir patatesi ağzınıza atıp, konuşmaya çalışmak bu konuda epey yardımcı olabilir. En azından Danimarkalılar öyle söylüyorlar. Kendilerine Kuzey Avrupa’nın İtalyanları diyerek, aslında sıcakkanlı olduklarını ima etmeye çalışan Danimarkalıların, kendilerine özgü bir espri anlayışları da var; kara komedi ya da acı alay diyebileceğimiz bir anlayış daha çok.
Dil hassasiyeti olan ülkede doğal olarak birçok kitap yayınlanıyor. Danimarka, İzlanda’dan sonra kişi başı en çok kitap yayınlayan ikinci ülke. Kütüphane kullanımı da çok yaygın. Teknolojik yenilikleri de seven Danimarkalılar geçen yıl, yalnızca kütüphanelerden 280 bin kadar sesli kitap ödünç almışlar mesela. Fakat ülkedeki en ince kitapların Danimarka mutfağına ilişkin kitaplar olduğunu da söylemek mümkün.
Pasaport kontrolünden önce sosisçi
Pastane ürünleri de dünyaca ünlü Danimarkalılar, en çok sosis yemeyi seviyorlar. Kopenhag havaalanının uluslararası uçaklarının indiği alanda, pasaport kontrolünden bile önce karşınıza çıkan sosisçi dükkânına hücum etmek, seyahat etmeyi de çok seven Danimarkalıların alışkanlıklarından biri. Fakat yine de ayaküstü yemek kültüründense, ülkenin de soğuk olmasının etkisiyle, Danimarkalılar, evlerde toplanıp, uzun uzun yemek yemeyi seviyorlar. Her türlü balık, köfte, tatlı salatalık turşusu, kavrulmuş soğan, tabii ki bol haşlanmış patates ve peynir gibi yiyeceklerin durduğu bu sofralarda uzun uzun konuşulan konuların başında da futbol var.
Fakat son yıllarda çevre sorunları, küresel ısınma gibi meseleler sofra gündemlerini çok daha fazla meşgul ediyor. Eskiden, Vientam’da gittikleri yemek kurslarını birbirlerine anlatırken, şimdiki moda konu, trenle gidilebilecek yerler. Çünkü uçakların küresel ısınmaya katkısı Danimarkalıları gerçekten de çok endişelendiriyor. Marketlerdeki ürünlerin büyük bir kısmında da ekolojik damgası var. Çevre meselelerinde pek hassaslar yani. Sofraların vazgeçilmez sohbet konularından biri de tabii ki yabancılar ve entegrasyon politikaları. Fakat yerleşmeye değil de, ziyarete ülkelerine gitmişseniz ve kurallarına da az çok uyuyorsanız, egzotik buldukları yabancıları sofralarında ağırlamaktan çok memnun oluyorlar. Ancak bu egzotik tanımlamasının hakaret mi iltifat mı olduğuysa birçok yabancı için hâlâ muamma.
Özetle ziyaret için Danimarka’ya, vize alabilirseniz tabii, mutlaka gidin. Görülmeye değer bir ülke ama egzotik bir fil değilseniz, yerleşmek için gitmeyi bir kere daha düşünmelisiniz.
Twitter: @aysekarabat
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 22 Ekim 2019’da yayımlanmıştır.