Netanyahu istifa etmeli mi?

Netanyahu’nun hangi politikaları mevcut çatışmalara zemin hazırladı? Son olaylardan sonra İsrail’in güvenlik kurumları Başbakanları hakkında ne düşünüyor? Netanyahu, Hamas ile savaşı ve sonraki süreci idare edebilecek bir lider mi?

Orta Doğu ve uluslararası camia 7 Ekim günü Hamas’ın İsrail’e gerçekleştirdiği saldırı ve İsrail’in verdiği tepki ile bambaşka bir dünyaya uyandı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun iktidara gelişinden beri Filistin meselesi hususunda uyguladığı agresif politikalar bölgede barışı ve istikrarı sağlayabilecek iki devletli bir çözüme giden yolu tıkadı. Netanyahu iktidarında İsrail, askeri ve teknolojik üstünlüğüne güvenerek rehavete kapıldı, Filistin halkını görmezden geldi; Suudi Arabistan ve Ürdün gibi diğer Arap devletleri ile anlaşmaya çalıştı. Bu rehavet ise 7 Ekim saldırıları ile sonuçlandı. Peki, Netanyahu’nun hangi politikaları mevcut çatışmalara zemin hazırladı? Son olaylardan sonra İsrail’in güvenlik kurumları kendisi hakkında ne düşünüyor? Hamas ile savaşı ve sonraki süreci idare edebilecek bir lider mi? Netenyahu istifa etmeli mi?

İsrail silahlı kuvvetlerinin farklı mevkilerde görev yapmış iki emekli yetkilisi Ami Ayalon ve Gilead Şer ile İsrail’de eski bir teknoloji girişimcisi olan Orni Petruşka, The Foreign Affairs için kaleme aldıkları yazıda, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun yaptığı yanlışları eleştiriyor, bölgede barışın sağlanması için neden uygun bir lider olmadığını ele alıyor ve İsrail’in mevcut politikası yerine nasıl bir vizyon ortaya koyması gerektiğini anlatıyorlar.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

“İsrail 7 Ekim’den sonra tamamen farklı bir ülke haline geldi. İsrail’in on yıl içinde nasıl bir ülke olacağı, sadece askeri kararlara değil, şimdi yapacağı siyasi tercihlere de bağlı olacaktır. İsrail’in güvenliği ve refahı, bölgesi için yeni bir siyasi vizyon yaratıp yaratmamasına ve İsrailliler ile Filistinliler için iki devletli nihai çözüm yolunda ciddi ilerlemeler kaydedip kaydetmemesine dayanacaktır.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ne Hamas’ı yenilgiye uğratmaya yönelik savaşı ne de daha kalıcı bir barışı güvence altına almaya yönelik çabaları yönetmek için bu sürecin herhangi bir parçasını idare etmeye uygun değil. İsrail, yalnızca komşu ülkelerle gerilimi azaltmak ve bölgesini şiddete sürüklemekten kaçınmak için değil, kendi iyiliği için de daha kapsamlı bir siyasi vizyona öncelik vermelidir.

Tuz dökmek

İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un 2005 yılında Gazze’den çekilme kararı almasının ardından, 2006-2009 yılları arasında görev yapan halefi Ehud Olmert, Gazze’yi de kapsayan bir barış anlaşması için Filistin Yönetimi ile birlikte çalışmaya gayret etti. Ancak Olmert’ten görevi devraldıktan kısa bir süre sonra, pervasız ve çıkarcı bir lider olan Binyamin Netanyahu, Hamas’ın Gazze’deki elini güçlendirmeye çalıştı. Netanyahu, Hamas’ın Gazze’deki yönetiminin esasen İsrail için iyi olduğu yönünde yanlış bir düşünceye kapıldı. Netanyahu’ya göre Filistinliler arasındaki siyasi birlikten ziyade, Gazze’nin daha ılımlı Filistin Yönetimi’nin hakim olduğu Batı Şeria’dan ayrılması İsrail’in çıkarlarına daha iyi hizmet ediyordu.

Netanyahu Katar’ın Hamas’ı mali olarak desteklemesine izin verdi ve esir alınan bir İsrail askeri olan Gilad Shalit karşılığında binden fazla Hamas mahkûmunu serbest bıraktı. Netanyahu son 12 yıl boyunca Dünya Bankası gibi kuruluşların Gazze’yi yeniden inşa etme çabalarını, söz konusu çabalara Filistin Yönetimi de dahil olacağından engelledi.

Netanyahu, Batı Şeria ve Gazze arasındaki siyasi bağların koparılmasının iki devletli bir çözüm sağlayabilecek herhangi bir barış sürecini engelleyeceğine inanıyordu. Bu süreci yıkma arzusunun ardında daha da yüksek bir hırs yatıyordu: Egemen bir Filistin devletinin ortaya çıkmasını ve Kutsal Toprakların bölünmesini engellemek.

Aptalca oyunlar

Netanyahu’nun 2009 yılında iktidara gelmesinden kısa bir süre önce Dahaf Enstitüsü tarafından yapılan bir ankete göre İsraillilerin yüzde 78’i bu sürdürülemez durumun iki devletli bir çözümle ortadan kaldırılmasına sıcak bakıyordu. Ancak Netanyahu, iki devletli barış planıyla ilgilenmek yerine İsraillileri bir fiyaskoya dönüşen stratejik bir oyunda rol almaya zorladı. İsrailliler uzun yıllar boyunca Hamas tarafından şehirlerine ve köylerine yöneltilen kesintisiz roket saldırılarına katlandılar. Başka pek az ülke böyle bir duruma müsamaha gösterirdi. Netanyahu İsraillilerden, roket atışlarından kaynaklanan zararı en aza indirmek için ABD ile birlikte geliştirilen Demir Kubbe hava savunma sistemi gibi teknolojilere güvenmelerini istedi.

Tüm bunlar meydana gelirken Netanyahu, Katarlı diplomatların milyonlarca dolar nakit parayla dolu bavullarla düzenli olarak Gazze’ye girmesine izin verdi. Buna karşılık Gazze’yi “kısık ateşte” tuttuğunu, bu sırada Gazze’nin öfkeyle kaynadığını, ancak vaziyetin hiçbir zaman tam anlamıyla bir insani krize dönüşmediğini düşündü. Netanyahu, Hamas’ın hayatta kalmasına izin verdi ve silahlanmaya devam etmesine göz yumdu. Ayrıca Filistinlileri yok sayarak Suudi Arabistan ile bir barış anlaşması yapmaya çalıştı.

Bu plan, kendisini 2022’nin sonlarında yeniden iktidara getiren aşırı sağcı, ilhak yanlısı koalisyonu korumayı amaçlıyordu. Netanyahu bu sayede yargı sisteminin gözünü korkuttu ve uzun yıllardır süregelen ve yolsuzlukla suçlandığı davada mahkumiyet almaktan kurtuldu. Netanyahu’nun sağcı koalisyonu, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerini genişletmeye ve iki devletli çözüm olasılığını ortadan kaldırmaya odaklanmış durumda. Geçtiğimiz yıllarda Yahudi yerleşimciler Batı Şeria’daki Filistinlileri giderek daha fazla taciz etmeye, korkutmaya ve yıldırmaya başladılar. Netanyahu hükümeti ise bu eylemleri neredeyse tamamen görmezden gelerek bunların olağan hale gelmesine izin verdi.

Filistinlilerin mevcut statükoya yönelik her türlü tehdidini bertaraf ettiğini düşünen Netanyahu, son dönemde yargıda köklü değişikliklere odaklanarak İsrail ordusunu da bilinçli bir şekilde zayıflattı. Netanyahu, General Moşe Ya’alon ve General Amos Malka gibi İsrail’in güvenlik kurumlarının tecrübeli isimlerinin yanı sıra, pek çok grubun, reform kisvesi altındaki bu rejim değişikliğinin kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırarak, güvenlik güçlerini zayıflatarak, ekonomiyi baltalayarak ve İsrail toplumunu bir arada tutan temel değerlere zarar vererek İsrail’in ulusal güvenliğine zarar verebileceği yönündeki güçlü uyarılarını görmezden geldi.
Bu oyun için kurulan sahne şimdi enkaz halinde yatıyor.

Yeni bir fikir

Hamas’ı yenmek için meskun mahalde zorlu çatışmalar yaşanması gerekebilir. İsrail ordusu başarılı olabilir. Ancak herhangi bir kara harekâtının iyi hesaplanması ve “ertesi gün” ne olacağına dair sağlam bir plan yapılması gerekir. Kamuoyu baskısı ya da intikam arzusu nedeniyle aceleye getirilemez.

Hamas’ın saldırısından birkaç gün sonra, aralarında eski Savunma Bakanı Benny Gantz ve eski İsrail Savunma Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı General Gadi Eisenkot’un da bulunduğu bazı merkezdeki İsrailli liderler Netanyahu hükümetinde yer alarak bir savaş kabinesi oluşturdu. İsrail hükümetinde daha sağduyulu isimlerin yer alması olumlu bir işaret. Ancak Gazze’deki yoğun çatışmaların Batı Şeria ve İsrail’in Lübnan sınırı gibi başka bölgelere sıçrama riski de var. Dikkatsizce yürütülen ve çok sayıda sivilin ölümüne neden olan ya da insani bir kriz yaratan bir Gazze harekâtı, Filistinlilerin mücadelesine ve çektiği acılara sempati duyan binlerce Müslümanı daha sokaklara dökebilir ve İsrail’in Arap komşularını istikrarsızlaştırabilir.

Daha iyi bir fikir, daha cazip bir fikir ortaya çıkmalı, Yahudilerin ve Arapların Orta Doğu’da hiçbir kazananın olmadığı bir oyunda kilitlendiğini varsaymayan, her iki taraftaki insanların da kazanacağı bir senaryo sunan bir fikir.

İsrail bu fikri sağlamalıdır. İsrailli liderler, Gazze’de yaşayanlar da dahil olmak üzere Filistinlilere, ulusal onurlarını koruyacak gerçek bir barış umudu sunmalıdır. Netanyahu’nun destekçileri, Filistin tarafında müzakere edecek bir muhatap bulamadığı için başka bir politika seçeneği olmadığını iddia ediyor. Bu kesinlikle doğru değil. Hamas kendisini her zaman herhangi bir uzlaşmaya karşı konumlandırmış olsa da Filistin Yönetimi uzun zamandır iki devletli bir çözümü destekliyor. Filistin Otoritesi lideri Mahmud Abbas, zaaflarına rağmen barışçıl bir paylaşıma kendini adamış bir ortak olabilirdi ve hala da olabilir.

Savaştan barışa

Hamas’ın silahlı kuvvetlerinin etkisiz hale getirilmesi Gazze’de siyasi bir boşluk yaratacaktır. İsrail’in oradaki Filistinli halk üzerinde yeniden kontrol kurmak gibi bir niyeti olmayacaktır. Bunun yerine İsrail, Filistin Yönetimi ve ABD tarafından koordine edilen uluslararası bir gücün -Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi komşu Arap ülkelerinin işbirliğiyle- geçiş döneminin sorumluluğunu üstleneceği, kamu düzenini yeniden tesis edeceği ve altyapıyı onaracağı bir sürecin planlanmasına yardımcı olmalıdır. Bu geçiş, 2002 Arap Barış Girişimi’ni model alan iki devletli bir plan için müzakereleri, değişikliklere tabi olarak hızlandırabilir.

Bu girişim, İsrail’in Batı Şeria’dan ve Kudüs’ün Arap egemenliğindeki bölgelerinden çekilmesi karşılığında tüm Arap dünyasıyla barışın sağlanmasını öngörüyordu. Bu konuda makul bir değişiklik, yeniden yerleştirilmesi gereken İsrailli yerleşimci sayısını 100 bine indirecek sınırlı bir toprak değişikliğini, gerekli güvenlik düzenlemelerini ve 1948’de İsrail topraklarını terk eden Filistinliler meselesinin nasıl çözüleceğine dair bir anlaşmayı içerecektir. Bu, İsraillilerin ve Filistinlilerin barış içinde yaşamalarını ve refahlarını güvence altına almalarını sağlayabilecek tek olası çözümdür.

Netanyahu bu sürecin hiçbir kısmını, ne barış sürecini ne de savaşı, yönetemez. Sadece düşmanlarının değil, artık pek çok dostunun da güvenini tamamen kaybetti. Hatta son zamanlarda İsrail güvenlik teşkilatının en üst kademelerindeki kişilerin bile güvenini kaybetti. 29 Ekim’de gece geç saatlerde attığı bir tweetle kaos yarattı ve Hamas’ın saldırısının işaretlerini kaçırdıkları için İsrail istihbarat kurumlarını suçladı. Daha sonra bu tweet’i sildi ve özür diledi, ancak gayretli yetkilileri baltalayan ve ulusal birlik hükümetini tehlikeye atan bu tür fevri ve saldırganca çıkışlar tekrarlanabilir. En önemlisi, Netanyahu, İsrail’in Filistinlilerle olan çatışmasının yönünü değiştirme fırsatını yakalamasını gerektiren eşsiz bir anda İsrail’e liderlik edemez. İsrail’in güvenliği, ekonomisi ve toplumu üzerinde yarattığı yıkımdan kurtulma şansı olması için derhal istifa etmelidir.

Filistinlilere ulusal arzularını gerçekleştirebilecekleri, kendi kaderlerini tayin edebilecekleri ve işgalden uzak yaşayabilecekleri kendilerine ait bir devletin kurulması için somut bir takvimi içeren bir vizyon sunmak, sadece Filistinlilere değil, uluslararası topluma ve İsrail’in Arap komşularına da olumlu bir mesaj gönderecektir.”

Bu yazı ilk kez 3 Kasım 2023’te yayımlanmıştır.

 

Ami Ayalon, Gilead Şer, ve Orni Petruschka’nın Foreign Affairs internet sitesinde yayınlanan “‘Why Netanyahu Must Go” başlıklı yazıdan öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/israel/why-netanyahu-must-go

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Netanyahu istifa etmeli mi?

Netanyahu’nun hangi politikaları mevcut çatışmalara zemin hazırladı? Son olaylardan sonra İsrail’in güvenlik kurumları Başbakanları hakkında ne düşünüyor? Netanyahu, Hamas ile savaşı ve sonraki süreci idare edebilecek bir lider mi?

Orta Doğu ve uluslararası camia 7 Ekim günü Hamas’ın İsrail’e gerçekleştirdiği saldırı ve İsrail’in verdiği tepki ile bambaşka bir dünyaya uyandı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun iktidara gelişinden beri Filistin meselesi hususunda uyguladığı agresif politikalar bölgede barışı ve istikrarı sağlayabilecek iki devletli bir çözüme giden yolu tıkadı. Netanyahu iktidarında İsrail, askeri ve teknolojik üstünlüğüne güvenerek rehavete kapıldı, Filistin halkını görmezden geldi; Suudi Arabistan ve Ürdün gibi diğer Arap devletleri ile anlaşmaya çalıştı. Bu rehavet ise 7 Ekim saldırıları ile sonuçlandı. Peki, Netanyahu’nun hangi politikaları mevcut çatışmalara zemin hazırladı? Son olaylardan sonra İsrail’in güvenlik kurumları kendisi hakkında ne düşünüyor? Hamas ile savaşı ve sonraki süreci idare edebilecek bir lider mi? Netenyahu istifa etmeli mi?

İsrail silahlı kuvvetlerinin farklı mevkilerde görev yapmış iki emekli yetkilisi Ami Ayalon ve Gilead Şer ile İsrail’de eski bir teknoloji girişimcisi olan Orni Petruşka, The Foreign Affairs için kaleme aldıkları yazıda, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun yaptığı yanlışları eleştiriyor, bölgede barışın sağlanması için neden uygun bir lider olmadığını ele alıyor ve İsrail’in mevcut politikası yerine nasıl bir vizyon ortaya koyması gerektiğini anlatıyorlar.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

“İsrail 7 Ekim’den sonra tamamen farklı bir ülke haline geldi. İsrail’in on yıl içinde nasıl bir ülke olacağı, sadece askeri kararlara değil, şimdi yapacağı siyasi tercihlere de bağlı olacaktır. İsrail’in güvenliği ve refahı, bölgesi için yeni bir siyasi vizyon yaratıp yaratmamasına ve İsrailliler ile Filistinliler için iki devletli nihai çözüm yolunda ciddi ilerlemeler kaydedip kaydetmemesine dayanacaktır.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ne Hamas’ı yenilgiye uğratmaya yönelik savaşı ne de daha kalıcı bir barışı güvence altına almaya yönelik çabaları yönetmek için bu sürecin herhangi bir parçasını idare etmeye uygun değil. İsrail, yalnızca komşu ülkelerle gerilimi azaltmak ve bölgesini şiddete sürüklemekten kaçınmak için değil, kendi iyiliği için de daha kapsamlı bir siyasi vizyona öncelik vermelidir.

Tuz dökmek

İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un 2005 yılında Gazze’den çekilme kararı almasının ardından, 2006-2009 yılları arasında görev yapan halefi Ehud Olmert, Gazze’yi de kapsayan bir barış anlaşması için Filistin Yönetimi ile birlikte çalışmaya gayret etti. Ancak Olmert’ten görevi devraldıktan kısa bir süre sonra, pervasız ve çıkarcı bir lider olan Binyamin Netanyahu, Hamas’ın Gazze’deki elini güçlendirmeye çalıştı. Netanyahu, Hamas’ın Gazze’deki yönetiminin esasen İsrail için iyi olduğu yönünde yanlış bir düşünceye kapıldı. Netanyahu’ya göre Filistinliler arasındaki siyasi birlikten ziyade, Gazze’nin daha ılımlı Filistin Yönetimi’nin hakim olduğu Batı Şeria’dan ayrılması İsrail’in çıkarlarına daha iyi hizmet ediyordu.

Netanyahu Katar’ın Hamas’ı mali olarak desteklemesine izin verdi ve esir alınan bir İsrail askeri olan Gilad Shalit karşılığında binden fazla Hamas mahkûmunu serbest bıraktı. Netanyahu son 12 yıl boyunca Dünya Bankası gibi kuruluşların Gazze’yi yeniden inşa etme çabalarını, söz konusu çabalara Filistin Yönetimi de dahil olacağından engelledi.

Netanyahu, Batı Şeria ve Gazze arasındaki siyasi bağların koparılmasının iki devletli bir çözüm sağlayabilecek herhangi bir barış sürecini engelleyeceğine inanıyordu. Bu süreci yıkma arzusunun ardında daha da yüksek bir hırs yatıyordu: Egemen bir Filistin devletinin ortaya çıkmasını ve Kutsal Toprakların bölünmesini engellemek.

Aptalca oyunlar

Netanyahu’nun 2009 yılında iktidara gelmesinden kısa bir süre önce Dahaf Enstitüsü tarafından yapılan bir ankete göre İsraillilerin yüzde 78’i bu sürdürülemez durumun iki devletli bir çözümle ortadan kaldırılmasına sıcak bakıyordu. Ancak Netanyahu, iki devletli barış planıyla ilgilenmek yerine İsraillileri bir fiyaskoya dönüşen stratejik bir oyunda rol almaya zorladı. İsrailliler uzun yıllar boyunca Hamas tarafından şehirlerine ve köylerine yöneltilen kesintisiz roket saldırılarına katlandılar. Başka pek az ülke böyle bir duruma müsamaha gösterirdi. Netanyahu İsraillilerden, roket atışlarından kaynaklanan zararı en aza indirmek için ABD ile birlikte geliştirilen Demir Kubbe hava savunma sistemi gibi teknolojilere güvenmelerini istedi.

Tüm bunlar meydana gelirken Netanyahu, Katarlı diplomatların milyonlarca dolar nakit parayla dolu bavullarla düzenli olarak Gazze’ye girmesine izin verdi. Buna karşılık Gazze’yi “kısık ateşte” tuttuğunu, bu sırada Gazze’nin öfkeyle kaynadığını, ancak vaziyetin hiçbir zaman tam anlamıyla bir insani krize dönüşmediğini düşündü. Netanyahu, Hamas’ın hayatta kalmasına izin verdi ve silahlanmaya devam etmesine göz yumdu. Ayrıca Filistinlileri yok sayarak Suudi Arabistan ile bir barış anlaşması yapmaya çalıştı.

Bu plan, kendisini 2022’nin sonlarında yeniden iktidara getiren aşırı sağcı, ilhak yanlısı koalisyonu korumayı amaçlıyordu. Netanyahu bu sayede yargı sisteminin gözünü korkuttu ve uzun yıllardır süregelen ve yolsuzlukla suçlandığı davada mahkumiyet almaktan kurtuldu. Netanyahu’nun sağcı koalisyonu, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerini genişletmeye ve iki devletli çözüm olasılığını ortadan kaldırmaya odaklanmış durumda. Geçtiğimiz yıllarda Yahudi yerleşimciler Batı Şeria’daki Filistinlileri giderek daha fazla taciz etmeye, korkutmaya ve yıldırmaya başladılar. Netanyahu hükümeti ise bu eylemleri neredeyse tamamen görmezden gelerek bunların olağan hale gelmesine izin verdi.

Filistinlilerin mevcut statükoya yönelik her türlü tehdidini bertaraf ettiğini düşünen Netanyahu, son dönemde yargıda köklü değişikliklere odaklanarak İsrail ordusunu da bilinçli bir şekilde zayıflattı. Netanyahu, General Moşe Ya’alon ve General Amos Malka gibi İsrail’in güvenlik kurumlarının tecrübeli isimlerinin yanı sıra, pek çok grubun, reform kisvesi altındaki bu rejim değişikliğinin kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırarak, güvenlik güçlerini zayıflatarak, ekonomiyi baltalayarak ve İsrail toplumunu bir arada tutan temel değerlere zarar vererek İsrail’in ulusal güvenliğine zarar verebileceği yönündeki güçlü uyarılarını görmezden geldi.
Bu oyun için kurulan sahne şimdi enkaz halinde yatıyor.

Yeni bir fikir

Hamas’ı yenmek için meskun mahalde zorlu çatışmalar yaşanması gerekebilir. İsrail ordusu başarılı olabilir. Ancak herhangi bir kara harekâtının iyi hesaplanması ve “ertesi gün” ne olacağına dair sağlam bir plan yapılması gerekir. Kamuoyu baskısı ya da intikam arzusu nedeniyle aceleye getirilemez.

Hamas’ın saldırısından birkaç gün sonra, aralarında eski Savunma Bakanı Benny Gantz ve eski İsrail Savunma Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı General Gadi Eisenkot’un da bulunduğu bazı merkezdeki İsrailli liderler Netanyahu hükümetinde yer alarak bir savaş kabinesi oluşturdu. İsrail hükümetinde daha sağduyulu isimlerin yer alması olumlu bir işaret. Ancak Gazze’deki yoğun çatışmaların Batı Şeria ve İsrail’in Lübnan sınırı gibi başka bölgelere sıçrama riski de var. Dikkatsizce yürütülen ve çok sayıda sivilin ölümüne neden olan ya da insani bir kriz yaratan bir Gazze harekâtı, Filistinlilerin mücadelesine ve çektiği acılara sempati duyan binlerce Müslümanı daha sokaklara dökebilir ve İsrail’in Arap komşularını istikrarsızlaştırabilir.

Daha iyi bir fikir, daha cazip bir fikir ortaya çıkmalı, Yahudilerin ve Arapların Orta Doğu’da hiçbir kazananın olmadığı bir oyunda kilitlendiğini varsaymayan, her iki taraftaki insanların da kazanacağı bir senaryo sunan bir fikir.

İsrail bu fikri sağlamalıdır. İsrailli liderler, Gazze’de yaşayanlar da dahil olmak üzere Filistinlilere, ulusal onurlarını koruyacak gerçek bir barış umudu sunmalıdır. Netanyahu’nun destekçileri, Filistin tarafında müzakere edecek bir muhatap bulamadığı için başka bir politika seçeneği olmadığını iddia ediyor. Bu kesinlikle doğru değil. Hamas kendisini her zaman herhangi bir uzlaşmaya karşı konumlandırmış olsa da Filistin Yönetimi uzun zamandır iki devletli bir çözümü destekliyor. Filistin Otoritesi lideri Mahmud Abbas, zaaflarına rağmen barışçıl bir paylaşıma kendini adamış bir ortak olabilirdi ve hala da olabilir.

Savaştan barışa

Hamas’ın silahlı kuvvetlerinin etkisiz hale getirilmesi Gazze’de siyasi bir boşluk yaratacaktır. İsrail’in oradaki Filistinli halk üzerinde yeniden kontrol kurmak gibi bir niyeti olmayacaktır. Bunun yerine İsrail, Filistin Yönetimi ve ABD tarafından koordine edilen uluslararası bir gücün -Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi komşu Arap ülkelerinin işbirliğiyle- geçiş döneminin sorumluluğunu üstleneceği, kamu düzenini yeniden tesis edeceği ve altyapıyı onaracağı bir sürecin planlanmasına yardımcı olmalıdır. Bu geçiş, 2002 Arap Barış Girişimi’ni model alan iki devletli bir plan için müzakereleri, değişikliklere tabi olarak hızlandırabilir.

Bu girişim, İsrail’in Batı Şeria’dan ve Kudüs’ün Arap egemenliğindeki bölgelerinden çekilmesi karşılığında tüm Arap dünyasıyla barışın sağlanmasını öngörüyordu. Bu konuda makul bir değişiklik, yeniden yerleştirilmesi gereken İsrailli yerleşimci sayısını 100 bine indirecek sınırlı bir toprak değişikliğini, gerekli güvenlik düzenlemelerini ve 1948’de İsrail topraklarını terk eden Filistinliler meselesinin nasıl çözüleceğine dair bir anlaşmayı içerecektir. Bu, İsraillilerin ve Filistinlilerin barış içinde yaşamalarını ve refahlarını güvence altına almalarını sağlayabilecek tek olası çözümdür.

Netanyahu bu sürecin hiçbir kısmını, ne barış sürecini ne de savaşı, yönetemez. Sadece düşmanlarının değil, artık pek çok dostunun da güvenini tamamen kaybetti. Hatta son zamanlarda İsrail güvenlik teşkilatının en üst kademelerindeki kişilerin bile güvenini kaybetti. 29 Ekim’de gece geç saatlerde attığı bir tweetle kaos yarattı ve Hamas’ın saldırısının işaretlerini kaçırdıkları için İsrail istihbarat kurumlarını suçladı. Daha sonra bu tweet’i sildi ve özür diledi, ancak gayretli yetkilileri baltalayan ve ulusal birlik hükümetini tehlikeye atan bu tür fevri ve saldırganca çıkışlar tekrarlanabilir. En önemlisi, Netanyahu, İsrail’in Filistinlilerle olan çatışmasının yönünü değiştirme fırsatını yakalamasını gerektiren eşsiz bir anda İsrail’e liderlik edemez. İsrail’in güvenliği, ekonomisi ve toplumu üzerinde yarattığı yıkımdan kurtulma şansı olması için derhal istifa etmelidir.

Filistinlilere ulusal arzularını gerçekleştirebilecekleri, kendi kaderlerini tayin edebilecekleri ve işgalden uzak yaşayabilecekleri kendilerine ait bir devletin kurulması için somut bir takvimi içeren bir vizyon sunmak, sadece Filistinlilere değil, uluslararası topluma ve İsrail’in Arap komşularına da olumlu bir mesaj gönderecektir.”

Bu yazı ilk kez 3 Kasım 2023’te yayımlanmıştır.

 

Ami Ayalon, Gilead Şer, ve Orni Petruschka’nın Foreign Affairs internet sitesinde yayınlanan “‘Why Netanyahu Must Go” başlıklı yazıdan öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/israel/why-netanyahu-must-go

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x