Ortadoğu’da eski düşmanlar barışırken ABD ne yapmalı?

Artık ne İsrail o eski İsrail ne de Suudi Arabistan o eski ülke. Bu iki ülke kapalı kapılar arasında hem birbiriyle hem de Çin ile daha iyi anlaşmanın yolunu arıyor. Bu duruma ABD ne diyor?

Ortadoğu siyasetinde ve toplumsal yapısındaki değişimler uluslararası tartışmaların baş gündem maddelerinden biri olmayı sürdürüyor. Kısa süre önce Katar’ın başkenti Doha, İsrail’in Tel-Aviv ve Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ı ziyaret eden New York Times yazarı Thomas Friedman da ABD’nin bölge siyasetinin değişmesi gerektiğini düşünenler kervanına katıldı. Muhabirlik deneyimleriyle uzun bir yazı kaleme alan Friedman yazısında bu üç ülkede gördüğü değişimleri aktardı ve Washington yönetimine tavsiyelerde bulundu.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Bu yolculuk, uzun süredir ikinci evim olan bir bölgede şimdiye kadar deneyimlediğim hiçbir şeye benzemiyordu ve oldukça dikkat çekici bir şeyi kavramamı sağladı: Bir zamanlar Ortadoğu’daki düşmanlar ve rakipler birbirine çok daha bağlı hale gelmenin eşiğindeler. Bu mahalledeki insanlar birbirinin ne kadar modern, laik, açık, iç içe ve demokratik olmak istediklerinin anlamaya çalışırken, daha önce hiç akla gelmeyecek ortaklıklar ve büyük iç gerilimler ortaya çıkıyor.

Amerika’nın Ortadoğu’daki en önemli iki müttefiki İsrail ve Suudi Arabistan yaşanan durumun en iyi örnekleri. Her ikisi de aynı anda kimlikleri üzerinde temel iç mücadelelerden geçiyor. Hem Suudi Arabistan’da hem de İsrail’de, kuruluşlarından bu yana dini otoriteler ile devlet arasındaki ilişkinin yasal, sosyal ve ekonomik kuralları değişime açık olmamıştı.

2017’nin sonunda Riyad’ı en son ziyaret ettiğimde Suudi kadınların araba kullanmasına izin verilmiyordu. Suudi Arabistan’da, demir yumruklu Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın (M.B.S.) yukarıdan aşağıya dayattığı toplumsal dönüşümler artık o kadar derin ki bugün kadınlar sadece direksiyonda değil ilk Arap kadın astronot Rayyanah Barnavi gibi bir SpaceX Falcon 9 roketinin de komutasında…

Bu arada, İsrail’in hem Yahudi hem de demokratik bir devlet olma arzusuna yönelik tehdit şimdi çok büyük. İsrail Yüksek Mahkemesi’nin bağımsızlığını ezmeye çalışan aşırılık yanlısı bir hükümete karşı 22 haftadır eşi benzeri görülmemiş kitlesel eylemleri düzenleniyor.

Amerika halen çıkarlarımız açısından hayati önem taşıyan iki ulusun yeniden yaratılmasında fiilen rol oynuyor. Bu iki ülke aynı zamanda gizlice birbirleriyle barışmayı tartışıyor. Ayrıca bu iki ülke, Ortadoğu’ya giderek daha fazla odaklanan Amerika’nın büyük güç rakibi Çin’e nasıl daha yakın olabileceklerinin yollarını da araştırıyorlar.

1984-1988 yılları arasında Kudüs’te New York Times büro şefiyken, İsrail ile Çin arasında diplomatik ilişki yoktu ve ofisimizin yakınında ilk koşer yani Yahudi dininin kurallarına uygun hazırlanmış yiyecekler satan Çin restoranı açıldığında çok heyecanlanmıştık. Bugün, İsrail savunma ve siber bağlantılı teknoloji girişimleriyle dolup taşarken, Pekin İsrail şirketlerini ve üniversitelerini satın alma veya onlarla ortaklık kurma çabalarını artırıyor. Öyle ki İsrail güvenlik servisleri Çinli ziyaretçiler ve diplomatları artık daha yakından takip etmek zorunda. Çin ayrıca yakın zamanda İran ile Suudi Arabistan arasındaki diplomatik ilişkileri yeniden kurmak için bir anlaşmaya aracılık etti. Suudi Arabistan şu anda Çin’in en büyük petrol tedarikçisi ve Çin de Suudi Arabistan’ın en büyük petrol müşterisi.

Tüm bu nedenlerden dolayı, Amerika’nın tüm engellemeleri kaldırması ve İsrail ile Suudi Arabistan arasından mümkün olduğunca aktif bir rol oynaması gerekiyor. Amerika açısından Ortadoğu’dan pay koparmaya çalışmanın değil, değerlerimizi ve yumuşak güç araçlarımızı daha fazla kullanmanın zamanı.

Biden, Netanyahu’ya ne sormalı?

Başkan Joe Biden, Başbakan Binyamin Netanyahu’yu önceki tüm İsrail başbakanları gibi Oval Ofis’e davet etmeli ve iki soru sormalı. Birinci “Batı Şeria’nın kalıcı statüsünü Filistinlilerle müzakereler yoluyla çözecek misiniz yoksa İsrail’in Filistinliler üzerindeki mevcut kontrolünü asla değiştirilemeyecek kalıcı bir statü olarak görüyor musunuz?” Bir kere bunun cevabını bilmemiz gerekiyor. İkincisi, “siyasi istikrarı sağlamak için İsrail’in mahkeme sistemindeki herhangi bir büyük değişikliğin geniş halk desteğiyle hayata geçirilmesini sağlayacak mısınız?” Çünkü bölgedeki en önemli askeri müttefikinin yargı değişiklikleri yüzünden iç savaşa girmemesi ABD’nin çıkarınadır.

Son 75 yıldır İsrail, ABD’nin güvenilir ve hayati bir stratejik ortağı oldu. Ama bu ortaklık daima ortak çıkarlara ve ortak değerlere dayanıyordu. Bu değerler artık paylaşılmıyorsa bunu bilmemiz gerekir. İsrail’i bir demokrasi olarak korumak isteyen İsraillilerin arkasında durmalı ve istemeyen herkese Beyaz Saray’ın kapılarını kapalı tutmayı sürdürmeliyiz.

Suudi liderler neden desteklenmeli?

Suudi Arabistan’a gelince; Aramco’nun dünyanın en değerli şirketi olarak Apple ve Microsoft’a rakip olduğu, gençlerin rüştünü ispat ettiği ve Riyad’ın Arap dünyasının en önemli gücü olarak Kahire’nin yerini aldığı bir dönemde; Suudi Arabistan’ı dinsel açıdan daha ılımlı, kadınlara daha saygılı, tüm inançlara karşı daha hoşgörülü, ekonomik olarak daha çeşitli ve daha çeşitli hale getirmeye çalışan insanları ve liderleri teşvik etmek için Suudi liderler ve toplumla düzenli olarak etkileşimde bulunulmalı. Suudi Arabistan aynı zamanda İslam’ın en kutsal şehirleri olan Mekke ve Medine’ye ev sahipliği yapıyor. Dolayısıyla nasıl modernleştiği dünya çapında Müslüman toplulukları etkileyecektir.

İsrail’de ve bölgede çok daha fazla insanın birbirlerinden nefret etmekten yorulduğuna ve kendi toplumları içinde ve toplumları arasında siyasi ayrımları aştığına veya en azından kesinlikle bunu yapmak istediğine inanıyorum. Yaşadıkları gerçekler artık sandığınızdan çok daha iç içe geçmiş durumda.

Netayahu’nun stratejisi İsrail’i bölmek üzerine

Ne yazık ki, 1996’dan beri Netanyahu’nun seçimleri kazanma ve yönetme stratejisi, sağı soldan, Filistinli Arapları Yahudilerden, dindardan laiklerden, (Doğu ülkelerinden gelen) Sephardimleri ve Batı ülkelerinden gelen Eşkenazilerden ayrıştırmak ve ülkeyi bölerek her seçimi sadece yüzde 50.001 ile kazanmaya çalışmak oldu.

İsrail’in tek sorunu Netanyahu değil, ama o ilk galibiyetinden bu yana İsrail siyasi hayatında büyük bir figür oldu ve şimdi altıncı döneminde. Netanyahu akıllı biri ve nesilde bir kez görülen bir siyasi yetenek. Ancak onun paranoyası, düzenbazlığı ve şimdi de yolsuzluk suçlamasıyla hapse girme korkusu onu, ulusu birleştirmek yerine her ne pahasına olursa olsun gücü elinde tutmaya öncelik veren zehirli bir figür haline getirdi.

Bibi, Yüksek Mahkemenin bağımsızlığını elinden almaya çalışarak İsrail siyasetinin kalbine bir bıçak daha soktu. Ancak bu kez yanlış düşmanlarla karşı karşıya kaldı. İsrail’in en seçkin teknoloji uzmanlarının ve askerlerinin öncülük ettiği bir koalisyon, şu anda Kaliforniya’nın Silikon Vadisi’yle rekabet ederken ya da Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nde savaşarak kazandıkları becerileri Netanyahu’yu durdurmak için kullanıyorlar.

Ancak Netanyahu’nun iktidarda kalmak için ne kadar ileri gidebileceğini asla hafife almayın. Koalisyonunu bir arada tutmak için, iki hafta önce – İsrail’in temel müfredatını reddeden aşırı muhafazakâr partili müttefiklerinin okullarına ve onların dindar öğrencilerine büyük miktarlarda paral aktaran bir bütçeyi onayladı.

Riyad’da bambaşka bir tablo

Tel Aviv tecrübesinden sonra kendimi, Suudi Arabistan Eğitim Bakanı Yusuf el Benyan’dan oturma odasında otururken, petrol sonrası çağda rekabet edebilecek kadın ve erkeklerden oluşan bir iş gücü geliştirmek için devlet okullarının ve üniversite müfredatlarının Suudi Arabistan’ın her şeyi nasıl elden geçirdiğini dinlerken bulmanın ne kadar tuhaf olduğunu bir düşünün.

Devlet okulları ders kitaplarında, diğer inançlara karşı hoşgörüsüzlüğü veya kadınlara boyun eğmeyi teşvik eden bölümler temizlendi. Hükümet, “eleştirel düşünme, problem çözme ve analitik yeteneklerin yanı sıra teknolojik yeterliliği aşılamak” amacıyla öğretmenlerin eğitimine harcadığı bütçeyi ikiye katladı. Suudi eğitim sistemini “rekabetçi uluslararası standartlarla” uyumlu hale getirmeye çalışıyorlar. Gidecek çok yolu var ama on yıl öncesine kıyasla bir eğitim devriminden söz etmek mümkün. Nitekim el Benyan da kısa süre önce ABD’deki Uluslararası Bilim ve Mühendislik Fuarı’nda 27 ödül kazanan Suudi erkek ve kadın fen ve matematik öğrencilerinden oluşan milli takımla gurur duyuyordu.

Ama aynı Suudi Arabistan, İsrail’in aksine, katı dini güçleri daha da güçlendirmeye değil onları bastırmaya çalışıyor. Ancak Suudi yönetici ailesinin telafi etmesi gereken çok şey var. Çünkü onların 1979’dan (İran İslam Devrimi çev. notu) itibaren yurtiçi ve yurtdışında finanse ettiği dini aşırılıklar, tüm Müslüman dünyasında çarpıklıklara yol açtı ve 11 Eylül’e ilham verdi.

MBS katil mi, devrimci mi?

Yaşlı babası Kral Salman kamu görevlerinin çoğundan geri çekildiği için artık etkili hükümdar olan Muhammed bin Selman (MBS), temelde 1979’u tersine çeviriyor. Dini yetkilileri ve en radikal İslamcıları sıkı bir şekilde hükümetin pençesi altına alıyor. 30 yaşın altındaki nüfusunun üçte ikisinin güçlü desteğiyle Suudi toplumunun üzerindeki ağır örtüyü kaldırıyor.

Suudi Arabistan için en büyük soru, halkın her bireyinden moderniteye giden hızlı trene binmesini isterken ülkenin istikrarını koruyup emellerinin yarısına bile ulaşıp ulaşamayacağıdır.

Hızlı tren derken neyi kastediyorum? Buraya en son 2017’nin sonlarında geldiğime MBS, Suudi kadınların futbol maçlarına taraftar olarak katılmalarına izin verileceğini açıklayarak tüm ülkeyi şaşırtmıştı. Geçen hafta geri döndüğümde, bir Suudi kadın birinci futbol liginin oluşturulduğunu ve hatta bu ligin ikinci sezonuna girdiğini öğrendim.

2017’de MBS, kadınlara araba kullanma hakkının verileceğini duyurmuştu. Geçen hafta geri döndüğümde, Mart 2022’de yarışçı Aseel al-Hamad’ın Suudi Arabistan’da Formula 1 arabasını kullanan ilk Suudi kadın olduğunu ve Reema Juffali’nin uluslararası bir yarış serisinde yarışan ilk Suudi kadın olduğunu öğrendim.

Suudi toplumundaki değişimin hızı ve kapsamı, Covid sırasında çok az yabancı muhabirin bu ülkeyi ziyaret etmesi ve yabancı medyanın bu ülke hakkındaki önyargıları nedeniyle yeterince dünyaya duyurulmadı. Bu ön yargıların temelinde ise Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2018’de MBS tarafından vahşi biçimde katledilmesi yol açtı.

Ahlaken tutarlılık aramak için yanlış mahalle

Biden yönetimi her ikisini de unutmamalı. MBS’nin adamlarının Kaşıkçı’ya yaptıklarını bir kenara bırakmak ahlaksızlık ve Amerikan değerleriyle tutarsız olur. Aynı şekilde, bu tutum Suudilerin herhangi bir konuda liderliğe yönelik herhangi bir muhalefet veya eleştiri ifadesini kısıtlamaya devam etmesine yol açar. Ama bu büyük ve hızlı değişim döneminde Suudilerin sesinin daha fazla duyulmasına izin vermek faydalı olacaktır.

Ancak Amerikalı yetkililerin Suudi Arabistan ile ilişkileri askıda tutması sorumsuzca olur. MBS’nin yaptığı kapsamlı ve toplumsal reformları görmezden ABD’nin çıkarlarına uygun değil.

Bu gerilim MBS iktidarda oluğu sürece sürecektir. Sadece ahlaki çelişkileri olmayan ülkelerle ilişki kurmak istiyorsanız, yanlış mahalleye geldiniz demektir.”

Bu yazı ilk kez 16 Haziran 2023’te yayımlanmıştır.

 

Thomas Friedman’ın New York Times’da yayınlanan, “Tel Aviv’den Riyad’a başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinali için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz. https://www.nytimes.com/2023/06/06/opinion/israel-saudi-arabia.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Ortadoğu’da eski düşmanlar barışırken ABD ne yapmalı?

Artık ne İsrail o eski İsrail ne de Suudi Arabistan o eski ülke. Bu iki ülke kapalı kapılar arasında hem birbiriyle hem de Çin ile daha iyi anlaşmanın yolunu arıyor. Bu duruma ABD ne diyor?

Ortadoğu siyasetinde ve toplumsal yapısındaki değişimler uluslararası tartışmaların baş gündem maddelerinden biri olmayı sürdürüyor. Kısa süre önce Katar’ın başkenti Doha, İsrail’in Tel-Aviv ve Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ı ziyaret eden New York Times yazarı Thomas Friedman da ABD’nin bölge siyasetinin değişmesi gerektiğini düşünenler kervanına katıldı. Muhabirlik deneyimleriyle uzun bir yazı kaleme alan Friedman yazısında bu üç ülkede gördüğü değişimleri aktardı ve Washington yönetimine tavsiyelerde bulundu.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Bu yolculuk, uzun süredir ikinci evim olan bir bölgede şimdiye kadar deneyimlediğim hiçbir şeye benzemiyordu ve oldukça dikkat çekici bir şeyi kavramamı sağladı: Bir zamanlar Ortadoğu’daki düşmanlar ve rakipler birbirine çok daha bağlı hale gelmenin eşiğindeler. Bu mahalledeki insanlar birbirinin ne kadar modern, laik, açık, iç içe ve demokratik olmak istediklerinin anlamaya çalışırken, daha önce hiç akla gelmeyecek ortaklıklar ve büyük iç gerilimler ortaya çıkıyor.

Amerika’nın Ortadoğu’daki en önemli iki müttefiki İsrail ve Suudi Arabistan yaşanan durumun en iyi örnekleri. Her ikisi de aynı anda kimlikleri üzerinde temel iç mücadelelerden geçiyor. Hem Suudi Arabistan’da hem de İsrail’de, kuruluşlarından bu yana dini otoriteler ile devlet arasındaki ilişkinin yasal, sosyal ve ekonomik kuralları değişime açık olmamıştı.

2017’nin sonunda Riyad’ı en son ziyaret ettiğimde Suudi kadınların araba kullanmasına izin verilmiyordu. Suudi Arabistan’da, demir yumruklu Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın (M.B.S.) yukarıdan aşağıya dayattığı toplumsal dönüşümler artık o kadar derin ki bugün kadınlar sadece direksiyonda değil ilk Arap kadın astronot Rayyanah Barnavi gibi bir SpaceX Falcon 9 roketinin de komutasında…

Bu arada, İsrail’in hem Yahudi hem de demokratik bir devlet olma arzusuna yönelik tehdit şimdi çok büyük. İsrail Yüksek Mahkemesi’nin bağımsızlığını ezmeye çalışan aşırılık yanlısı bir hükümete karşı 22 haftadır eşi benzeri görülmemiş kitlesel eylemleri düzenleniyor.

Amerika halen çıkarlarımız açısından hayati önem taşıyan iki ulusun yeniden yaratılmasında fiilen rol oynuyor. Bu iki ülke aynı zamanda gizlice birbirleriyle barışmayı tartışıyor. Ayrıca bu iki ülke, Ortadoğu’ya giderek daha fazla odaklanan Amerika’nın büyük güç rakibi Çin’e nasıl daha yakın olabileceklerinin yollarını da araştırıyorlar.

1984-1988 yılları arasında Kudüs’te New York Times büro şefiyken, İsrail ile Çin arasında diplomatik ilişki yoktu ve ofisimizin yakınında ilk koşer yani Yahudi dininin kurallarına uygun hazırlanmış yiyecekler satan Çin restoranı açıldığında çok heyecanlanmıştık. Bugün, İsrail savunma ve siber bağlantılı teknoloji girişimleriyle dolup taşarken, Pekin İsrail şirketlerini ve üniversitelerini satın alma veya onlarla ortaklık kurma çabalarını artırıyor. Öyle ki İsrail güvenlik servisleri Çinli ziyaretçiler ve diplomatları artık daha yakından takip etmek zorunda. Çin ayrıca yakın zamanda İran ile Suudi Arabistan arasındaki diplomatik ilişkileri yeniden kurmak için bir anlaşmaya aracılık etti. Suudi Arabistan şu anda Çin’in en büyük petrol tedarikçisi ve Çin de Suudi Arabistan’ın en büyük petrol müşterisi.

Tüm bu nedenlerden dolayı, Amerika’nın tüm engellemeleri kaldırması ve İsrail ile Suudi Arabistan arasından mümkün olduğunca aktif bir rol oynaması gerekiyor. Amerika açısından Ortadoğu’dan pay koparmaya çalışmanın değil, değerlerimizi ve yumuşak güç araçlarımızı daha fazla kullanmanın zamanı.

Biden, Netanyahu’ya ne sormalı?

Başkan Joe Biden, Başbakan Binyamin Netanyahu’yu önceki tüm İsrail başbakanları gibi Oval Ofis’e davet etmeli ve iki soru sormalı. Birinci “Batı Şeria’nın kalıcı statüsünü Filistinlilerle müzakereler yoluyla çözecek misiniz yoksa İsrail’in Filistinliler üzerindeki mevcut kontrolünü asla değiştirilemeyecek kalıcı bir statü olarak görüyor musunuz?” Bir kere bunun cevabını bilmemiz gerekiyor. İkincisi, “siyasi istikrarı sağlamak için İsrail’in mahkeme sistemindeki herhangi bir büyük değişikliğin geniş halk desteğiyle hayata geçirilmesini sağlayacak mısınız?” Çünkü bölgedeki en önemli askeri müttefikinin yargı değişiklikleri yüzünden iç savaşa girmemesi ABD’nin çıkarınadır.

Son 75 yıldır İsrail, ABD’nin güvenilir ve hayati bir stratejik ortağı oldu. Ama bu ortaklık daima ortak çıkarlara ve ortak değerlere dayanıyordu. Bu değerler artık paylaşılmıyorsa bunu bilmemiz gerekir. İsrail’i bir demokrasi olarak korumak isteyen İsraillilerin arkasında durmalı ve istemeyen herkese Beyaz Saray’ın kapılarını kapalı tutmayı sürdürmeliyiz.

Suudi liderler neden desteklenmeli?

Suudi Arabistan’a gelince; Aramco’nun dünyanın en değerli şirketi olarak Apple ve Microsoft’a rakip olduğu, gençlerin rüştünü ispat ettiği ve Riyad’ın Arap dünyasının en önemli gücü olarak Kahire’nin yerini aldığı bir dönemde; Suudi Arabistan’ı dinsel açıdan daha ılımlı, kadınlara daha saygılı, tüm inançlara karşı daha hoşgörülü, ekonomik olarak daha çeşitli ve daha çeşitli hale getirmeye çalışan insanları ve liderleri teşvik etmek için Suudi liderler ve toplumla düzenli olarak etkileşimde bulunulmalı. Suudi Arabistan aynı zamanda İslam’ın en kutsal şehirleri olan Mekke ve Medine’ye ev sahipliği yapıyor. Dolayısıyla nasıl modernleştiği dünya çapında Müslüman toplulukları etkileyecektir.

İsrail’de ve bölgede çok daha fazla insanın birbirlerinden nefret etmekten yorulduğuna ve kendi toplumları içinde ve toplumları arasında siyasi ayrımları aştığına veya en azından kesinlikle bunu yapmak istediğine inanıyorum. Yaşadıkları gerçekler artık sandığınızdan çok daha iç içe geçmiş durumda.

Netayahu’nun stratejisi İsrail’i bölmek üzerine

Ne yazık ki, 1996’dan beri Netanyahu’nun seçimleri kazanma ve yönetme stratejisi, sağı soldan, Filistinli Arapları Yahudilerden, dindardan laiklerden, (Doğu ülkelerinden gelen) Sephardimleri ve Batı ülkelerinden gelen Eşkenazilerden ayrıştırmak ve ülkeyi bölerek her seçimi sadece yüzde 50.001 ile kazanmaya çalışmak oldu.

İsrail’in tek sorunu Netanyahu değil, ama o ilk galibiyetinden bu yana İsrail siyasi hayatında büyük bir figür oldu ve şimdi altıncı döneminde. Netanyahu akıllı biri ve nesilde bir kez görülen bir siyasi yetenek. Ancak onun paranoyası, düzenbazlığı ve şimdi de yolsuzluk suçlamasıyla hapse girme korkusu onu, ulusu birleştirmek yerine her ne pahasına olursa olsun gücü elinde tutmaya öncelik veren zehirli bir figür haline getirdi.

Bibi, Yüksek Mahkemenin bağımsızlığını elinden almaya çalışarak İsrail siyasetinin kalbine bir bıçak daha soktu. Ancak bu kez yanlış düşmanlarla karşı karşıya kaldı. İsrail’in en seçkin teknoloji uzmanlarının ve askerlerinin öncülük ettiği bir koalisyon, şu anda Kaliforniya’nın Silikon Vadisi’yle rekabet ederken ya da Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nde savaşarak kazandıkları becerileri Netanyahu’yu durdurmak için kullanıyorlar.

Ancak Netanyahu’nun iktidarda kalmak için ne kadar ileri gidebileceğini asla hafife almayın. Koalisyonunu bir arada tutmak için, iki hafta önce – İsrail’in temel müfredatını reddeden aşırı muhafazakâr partili müttefiklerinin okullarına ve onların dindar öğrencilerine büyük miktarlarda paral aktaran bir bütçeyi onayladı.

Riyad’da bambaşka bir tablo

Tel Aviv tecrübesinden sonra kendimi, Suudi Arabistan Eğitim Bakanı Yusuf el Benyan’dan oturma odasında otururken, petrol sonrası çağda rekabet edebilecek kadın ve erkeklerden oluşan bir iş gücü geliştirmek için devlet okullarının ve üniversite müfredatlarının Suudi Arabistan’ın her şeyi nasıl elden geçirdiğini dinlerken bulmanın ne kadar tuhaf olduğunu bir düşünün.

Devlet okulları ders kitaplarında, diğer inançlara karşı hoşgörüsüzlüğü veya kadınlara boyun eğmeyi teşvik eden bölümler temizlendi. Hükümet, “eleştirel düşünme, problem çözme ve analitik yeteneklerin yanı sıra teknolojik yeterliliği aşılamak” amacıyla öğretmenlerin eğitimine harcadığı bütçeyi ikiye katladı. Suudi eğitim sistemini “rekabetçi uluslararası standartlarla” uyumlu hale getirmeye çalışıyorlar. Gidecek çok yolu var ama on yıl öncesine kıyasla bir eğitim devriminden söz etmek mümkün. Nitekim el Benyan da kısa süre önce ABD’deki Uluslararası Bilim ve Mühendislik Fuarı’nda 27 ödül kazanan Suudi erkek ve kadın fen ve matematik öğrencilerinden oluşan milli takımla gurur duyuyordu.

Ama aynı Suudi Arabistan, İsrail’in aksine, katı dini güçleri daha da güçlendirmeye değil onları bastırmaya çalışıyor. Ancak Suudi yönetici ailesinin telafi etmesi gereken çok şey var. Çünkü onların 1979’dan (İran İslam Devrimi çev. notu) itibaren yurtiçi ve yurtdışında finanse ettiği dini aşırılıklar, tüm Müslüman dünyasında çarpıklıklara yol açtı ve 11 Eylül’e ilham verdi.

MBS katil mi, devrimci mi?

Yaşlı babası Kral Salman kamu görevlerinin çoğundan geri çekildiği için artık etkili hükümdar olan Muhammed bin Selman (MBS), temelde 1979’u tersine çeviriyor. Dini yetkilileri ve en radikal İslamcıları sıkı bir şekilde hükümetin pençesi altına alıyor. 30 yaşın altındaki nüfusunun üçte ikisinin güçlü desteğiyle Suudi toplumunun üzerindeki ağır örtüyü kaldırıyor.

Suudi Arabistan için en büyük soru, halkın her bireyinden moderniteye giden hızlı trene binmesini isterken ülkenin istikrarını koruyup emellerinin yarısına bile ulaşıp ulaşamayacağıdır.

Hızlı tren derken neyi kastediyorum? Buraya en son 2017’nin sonlarında geldiğime MBS, Suudi kadınların futbol maçlarına taraftar olarak katılmalarına izin verileceğini açıklayarak tüm ülkeyi şaşırtmıştı. Geçen hafta geri döndüğümde, bir Suudi kadın birinci futbol liginin oluşturulduğunu ve hatta bu ligin ikinci sezonuna girdiğini öğrendim.

2017’de MBS, kadınlara araba kullanma hakkının verileceğini duyurmuştu. Geçen hafta geri döndüğümde, Mart 2022’de yarışçı Aseel al-Hamad’ın Suudi Arabistan’da Formula 1 arabasını kullanan ilk Suudi kadın olduğunu ve Reema Juffali’nin uluslararası bir yarış serisinde yarışan ilk Suudi kadın olduğunu öğrendim.

Suudi toplumundaki değişimin hızı ve kapsamı, Covid sırasında çok az yabancı muhabirin bu ülkeyi ziyaret etmesi ve yabancı medyanın bu ülke hakkındaki önyargıları nedeniyle yeterince dünyaya duyurulmadı. Bu ön yargıların temelinde ise Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2018’de MBS tarafından vahşi biçimde katledilmesi yol açtı.

Ahlaken tutarlılık aramak için yanlış mahalle

Biden yönetimi her ikisini de unutmamalı. MBS’nin adamlarının Kaşıkçı’ya yaptıklarını bir kenara bırakmak ahlaksızlık ve Amerikan değerleriyle tutarsız olur. Aynı şekilde, bu tutum Suudilerin herhangi bir konuda liderliğe yönelik herhangi bir muhalefet veya eleştiri ifadesini kısıtlamaya devam etmesine yol açar. Ama bu büyük ve hızlı değişim döneminde Suudilerin sesinin daha fazla duyulmasına izin vermek faydalı olacaktır.

Ancak Amerikalı yetkililerin Suudi Arabistan ile ilişkileri askıda tutması sorumsuzca olur. MBS’nin yaptığı kapsamlı ve toplumsal reformları görmezden ABD’nin çıkarlarına uygun değil.

Bu gerilim MBS iktidarda oluğu sürece sürecektir. Sadece ahlaki çelişkileri olmayan ülkelerle ilişki kurmak istiyorsanız, yanlış mahalleye geldiniz demektir.”

Bu yazı ilk kez 16 Haziran 2023’te yayımlanmıştır.

 

Thomas Friedman’ın New York Times’da yayınlanan, “Tel Aviv’den Riyad’a başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinali için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz. https://www.nytimes.com/2023/06/06/opinion/israel-saudi-arabia.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x