Rusya, 24 Şubat’ta Ukrayna’ya yönelik büyük çaplı bir işgal harekâtı başlattığında, uluslararası hukukun en temel normunu, yani silahlı saldırıya karşı kendini savunma hakkının kullanılması dışında uluslararası güce başvurma yasağını açıkça ihlal etmiş oldu.
Evet, NATO, Soğuk Savaş dönemi ittifakının Soğuk Savaş bittiği, Sovyet tehdidi ortadan kalktığı ve Batılı liderler genişlememe sözü verdiği halde durmadan genişlemesi gibi, Moskova kanadında makul sayılabilecek güvenlik kaygıları uyandıran bir dizi sorumsuzca provokasyonda bulundu. Bu tür jeopolitik davranışlar, özellikle Rusya’nın düşman güçler tarafından kuşatılma endişesi göz önüne alındığında, Batı’nın devlet yönetiminde ihtiyatsız davrandığı anlamına geliyordu. Nitekim George Kennan, ABD’nin saygıdeğer eski Rusya büyükelçisi Jack Matlock ve Henry Kissinger gibi önemli isimler bu yönde uyarılarda bulundular, ancak Washington bunları kulak ardı etti.
İki katmanlı savaş
Ukrayna Savaşı’nı en iyi tanımlayan tabir, “iki katmanlı bir savaş” olacaktır. Alt katmanda, Rusya ile Ukrayna arasında yıkıcı bir savaş var. Gittikçe derinleşen bir insani krize yol açan bu savaşta bir yanda askerî güçler karada ve havada savaşırken, diğer yanda da hem yurtdışına büyük çaplı bir mülteci akını yaşanıyor hem de ülke içinde siviller kitleler halinde yerlerinden ediliyor.
Bu mücadeleye ek olarak, bir de bununla etkileşim halinde devam eden Rusya-ABD vekâlet savaşı var. Bu savaşta Rusya, Ukrayna ile ABD’ye kendi iradesini dayatmaya çalışırken, ABD de, tıpkı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, Sovyet Rusya korkusu ve nefretine dayalı Rus karşıtı duyguları alevlendirerek NATO’yu canlandırıp güçlendirmek ve Avrupa’yı seferber etmek gibi bir takım jeopolitik hedefler peşinde. Bu iki katmanlı savaşın stratejik hedefleri için ne mantıklı ne de tutarlı diyebiliriz.
Hem Batı’nın hem Rusya’nın Ukraynalılara ödettiği bedel
Görünüşte, Rusya, Ukrayna üzerinden yakın çevresi üzerindeki etki alanını yeniden kurmaya çalışırken, ABD de Ukraynalılara yüksek bir bedel ödetmek pahasına Rusların bu amacına ulaşmasını engellemek istiyor. Bunu da, Ukraynalıların Ruslara karşı daha etkili bir şekilde direnebilmesine yardımcı olmak için onlara silah ve başka yardımlar göndererek yapıyor. Diğer yandan, Rusya’yı yolundan döndürmek için Moskova ve Putin üzerinde yeterli düzeyde ekonomik ve siyasi baskı yaratma niyetiyle Rusya’ya ciddi yaptırımlar uygulanıyor. Söz konusu zorlayıcı politikaların etkisini daha da artırmak için Putin’e bilhassa kışkırtıcı bir dille saldıran Biden’ın bu tutumu, kısa bir süre önce Polonya ziyareti sırasındaki “Tanrı aşkına, bu adam iktidarda kalamaz” çıkışıyla zirveye ulaştı.
Bu savaş stratejilerinin her ikisini de işlevsiz ve tehlikeli buluyorum. Rusya’nın iradesini bu şekilde dayatmasının başarılı bir sonuç üretmesi pek mümkün değil; zira bu tutum, Ukrayna’ya ve Ukraynalılara olduğu kadar, yaptırımlar ve diplomatik tecrit nedeniyle Ruslara da büyük zarar veriyor. Mesela, bu kapsamda Putin’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasını sağlamak için harekete geçildi. Ayrıca, BM’ye İkinci Dünya Savaşı sonrasında hayatta kalan Nazi liderlerinin yargılandığı Nürnberg Mahkemesine benzer bir mahkeme kurulması çağrısında bulunuldu.
Farklı bir açıdan bakacak olursak da, ABD’nin Rusya’ya karşı bu şekilde militarist bir strateji izlemesi, öfke ve tehlikeye, uzun vadeli insani sorunlara, Orta Doğu genelinde şimdiden zam ve kıtlıkla kendini göstermeye başlayan gıda güvencesizliği gibi tehlikeli yan etkilere, enerji bağımsızlığı için nükleer enerjiye ve fosil yakıtlara yönelinmesi yönündeki baskıların yeniden artmasına, ciddi bir ekonomik durgunluğa ve Batı’nın Rusya ve muhtemelen Çin ile arasındaki jeopolitik gerilimlerinin tırmanmasına neden olabilecek bir yol seçmek anlamına geliyor. Diğer bir deyişle, jeopolitik çatışma katmanındaki bu rakipler, tehlikeli bir ihtilafa doğru ilerliyorlar. İçlerinden bir tek Çin, krizin en başından bu yana ihtiyatlı davranıyor. Pekin, Ukrayna’nın toprak egemenliğinin ihlali konusunda Rusya’ya yardım da onay da vermezken, Moskova’ya yönelik yaptırımlara ve cezalandırıcı eylemlere de karşı bir tutum içinde.
Ukrayna krizini çözmenin yolu
Ukrayna krizini çözmenin daha iyi, alternatif bir yolu var. Rusya, Afganistan işgalinden dersini almış ve askerî üstünlüğün, hele ki dışarıdan destekleniyorsa, kararlı bir ulusal direnişin üstesinden gelemeyeceğini öğrenmiş olmalıydı. 2003 Irak Savaşı’nın sonucunun bir kez daha net bir şekilde ortaya koyduğu üzere, ABD de ne Vietnam Savaşı’ndan ne de akabindeki Ukrayna benzeri diğer rejim değiştirme amaçlı savaşlardan gereken dersi çıkardı.
ABD, diğer taraftan Soğuk Savaş’ın sona ermesinden itibaren jeopolitik sahada sürekli el yükseltti. Moskova, Varşova Paktı’nı lağvettiğinde NATO’yu dağıtmak yerine, hem Rusya sınırı boyunca Rus karşıtı siyasi güçleri destekledi hem de NATO’yu genişleyen bir saldırı ittifakına dönüştürüp, tartışmalı Amerikan dış politika girişimlerinin kanunsuzluğuna kolektif bir kılıf gibi kullandı. Bu bakımdan, ABD’nin stratejik dikkatini ikinci katmandan birinci katmana çevirmesinde kendisi açısından büyük yarar var. Yani ABD, Rusya’ya sıkıntı yaratmak ve Putin’i tehdit etmek yerine, diplomasi ve siyasi uzlaşmayı tercih ederek insani krizi çözmeye çalışmalı, her şeyden önce ölümleri durdurmaya odaklanmalı ve birinci katmandaki savaşın daha da tırmanıp uzamasından kaynaklanabilecek nükleer tehlikeleri hafifletmeye yönelik hareket etmeli. İkinci katmandaki jeopolitik dahlinden bu şekilde vazgeçmesi, savaşın Ukrayna dışına dışına taşarak gıda, enerji ve ticaret politikası üzerinde yaratabileceği olumsuz etkilerin en aza indirilmesi bakımından da büyük bir avantaj sağlayacaktır.
Gıda güvenliğinden iklim krizine Ukrayna sorunu
Ancak şu anda her iki taraf da yapıcı yönde hareket etmeye hazır görünmüyor. Biden, mevcut ikinci katman stratejisini, Ukrayna’nın başarılı bir direniş savaşı sürdürebilmesi için ülkenin askerî kabiliyetlerinin güçlendirilmesi çerçevesinde tanımlarken, Rusya’ya Putin’in gitmesi gerektiğini kabul edip sınır ötesi eylemlerine gerekçe gösterdiği tüm güvenlik iddialarından vazgeçecek noktaya gelene kadar baskı yapmaya çalışıyor.
Putin’i bu şekilde köşeye sıkıştırma hamlesi geri tepecek ve gerilim muhtemelen nükleer savaş eşiğine hiç olmadığı kadar yakın bir noktaya tırmanacak, bu da Batı’da Ukrayna’nın aktif savunmasına dâhil olma eğilimi yaratacaktır. Tansiyonun bu şekilde yükseltilmesi, nükleer savaş tehlikesinin artması, ikinci bir soğuk savaşın başlaması ve 3. Dünya Savaşı riskinin önemsenmediği anlamına geliyor.
Bu arada, iklim değişikliğinin getirdiği sorunlar da, tüm aciliyetine rağmen, 2020’den bu yana devam eden COVID pandemisi sırasında olduğu gibi, bir kez daha uluslararası kamuoyunun gündeminde alt sıralara düşmüş durumda. Özetle söylemek gerekirse, ABD tek kutuplu bir dünyanın polisi olmak isterken, Rusya ve Çin de, farklı biçimlerde, coğrafi olarak birbirine yakın nüfuz alanlarını içeren çok kutuplu jeopolitik bir düzende ısrar ediyor.
BM kenara itildi, uluslararası hukuk ihlal edildi ve ölümler devam ediyor. Bu durumda ancak ana jeopolitik rakiplerin içinden çıkma sivil toplumun yaratacağı kamuoyu baskısı, iki ülkenin aklını başına getirip bu iki katmanlı korkunç savaşa son verebilir. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birkaç ülke, Ukrayna Savaşı’nın birinci katmanını sona erdirmek için barış müzakerelerine arabuluculuk edebilir, ancak ikinci katmanın rakipleri, inatla kaybet/kaybet modeline takılmış durumda gibi görünüyor. Bu böyle olduğu sürece Ukraynalılar ölmeye, dünya halkları da işlevsiz jeopolitiğin ceremesini çekmeye devam edecek.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 4 Nisan 2022’de yayımlanmıştır.