Fransa’da aşırı sağ da kazandı

Fransa’da Emmanuel Macron aşırı sağcı aday Marine Le Pen’e karşı ikinci turu kazanarak cumhurbaşkanlı koltuğunu korudu. Ama Le Pen, bugüne kadarki en iyi performansını sergiledi ve aşırı sağ fikirlerinin çoğunu ana akım haline getirdi. Bu durumda, Le Pen yenilmiş sayılır mı? Fikirlerine Fransa ve Avrupa nasıl alıştı?

Fransa’da beklenen oldu ve Emmanuel Macron hafta sonunda yapılan ikinci tur seçimi kazanarak cumhurbaşkanlığı koltuğunu korudu. Ancak rakibi aşır sağcı Marine Le Pen oyların yaklaşık yüzde 41’ini alarak bugüne kadarki en yüksek oy oranına ulaştı. Bu sonuç Marine Le Pen’in Fransa’da ilk kadın cumhurbaşkanı olmaya yaklaştığı yorumlarına yol açtı. The Atlantic yazarı Yasmeen Serhan ise Le Pen’in savunduğu fikirlerin zaten sadece Fransa’da değil, tüm Avrupa’da iktidarda olduğunu düşünüyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Emmanuel Macron, beş yıl öncekinden daha zorlu bir mücadele sonunda, üst üste ikinci kez aşırı sağcı rakibi Marine Le Pen’e karşı galip geldi. Ama Le Pen yenilmiş gibi görünmüyordu. Seçim sonucunu kabul ettiğini açıkladığı konuşmasında, bugüne kadarki en iyi seçim performansı olan sonuçları “yankı getiren bir zafer” olarak övdü ve bu seçimin siyasi kariyerinin sonu olmayacağını öne sürdü. Taraftarlarına hitap ederken “bu yenilgide,” bir “umut ışığı” gördüğünü söyledi.

Böyle hissetmesi boşuna değil. Macron’un kesin zaferine rağmen, Le Pen eli boş gitmiyor. On yıldan biraz fazla bir süre içinde, partisi Ulusal Birlik’i (eski adıyla Ulusal Cephe) bir marjinal grup olmaktan çıkarıp Fransız siyasetinin en önemli oyuncularından birine dönüştürmeyi başardı. İki kez cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimine yükseldi. Ama belki de en önemlisi, İslam ve göçmenlik konusundaki aşırı sağ siyasetini normalleştirdi ve aralarında Macron’un da bulunduğu merkez siyasetçilerine kendi görüşlerini kabul ettirdi.

Bu geleneksel anlamda bir zafer değil, ama yenilgi de değil. Avrupa çapında popülist ve milliyetçi grupların kalıcı gücü, bu güçlerin amaçlarını gerçekleştirmek için mutlaka seçimleri kazanması gerekmediğini göstermişti. İngiltere’den Almanya’ya kadar, siyaseti kenardan etkileme ve hatta bazen işlerini merkezdeki partilere yaptırma konusunda yetenekli olduklarını kanıtladılar.

Partisini adım adım merkeze yaklaştırdı

Ana akım siyasette yer almak Le Pen’i değiştirmedi. Aşırı sağcı lider son birkaç yıldır partisinin imajını aşırı uçlarını yumuşatarak geçirdi. Partisinin adını değiştirdi, babasını partiden ihraç etti, ihraç etmeyi ve gündemini daha çok günlük geçim sıkıntılarına odaklamayı içeren bir siyasi detoks süreciyle genişletmeye çalışarak geçirdi (partinin milliyetçi ve İslamofobik görüşleri her zamanki gibi aşırı olmaya devam ediyor). Ayrıca, aşırı milliyetçi olarak kampanya yürüten aşırı sağcı televizyon ünlüsü Éric Zemmour ile karşılaştırıldığında, Le Pen bir zamanlar olduğundan daha ılımlı görünüyor.

Le Pen’in eskisinden daha ılımlı görünmesinin bir başka nedeni, ülkenin ılımlı partilerinin görüşlerinin giderek kendisininkine daha çok benzemesi. Macron’un 2017 zafer konuşmasında, ilk dönemini Fransız seçmenlerin “artık aşırı uçlara oy vermek için hiçbir nedeni kalmamasını” sağlamak için elinden gelen her şeyi yaparak geçirme sözü verdi. Ancak pratikte bu, göç, güvenlik ve ulusal kimlik gibi konularda sağa dönmek ve zaman zaman aşırı sağın söylemlerini papağan gibi tekrarlamak anlamına geliyordu. Terörizmi ve aşırıcılığı engellemeyi amaçlayan yeni yasalar, hükümete dini grupları takip etme ve ibadethaneleri kapatma konusunda daha fazla yetki verdi. Bu sağa kayma kasıtlıydı. Bir zamanlar Le Pen’i İslam konusunda “yumuşak davranmakla” suçlayan Macron’un içişleri bakanı Gérald Darmanin, Financial Times’a geçen yıl verdiği bir röportajda, Le Pen’in daha fazla oy almasını engellemek için Ulusal Birlik seçmenlerine kur yapmanın şart olduğunu savundu.

Seçim sonuçları bu stratejinin işe yaramadığını gösterdi. 2017’de Macron Fransız vatandaşlarının, tıpkı 2002’de Jacques Chirac’ın Marine Le Pen’in babası Jean-Marie Le Pen’in ikinci turda yendiği gibi, aşırı sağın yükselişini engellemek için topluca kendi lehine oy kullanacağına güveniyordu. Son seçimde, Fransız seçmeninin yaklaşık yüzde 41’i aşırı sağa oy verdi, bu 2017’de görülen yüzde 33’e göre kayda değer bir artışa işaret ediyor. Macron ile Le Pen’in aldıkları oy arasında 17 puan fark vardı. Önceki iki seçimde bu fark 30 ve 60’tı. Seçmenlerin dörtte birinden fazlası hiç oy kullanmamayı tercih etti.

Macron, Le Pen’in aşırı sağ politikalarıyla mücadele ederken bile, yine de Le Pen’in çöplüğünde kavga ediyor. Örneğin Fransa’da “başörtüsü hakkında bir tartışma olmadan” geçen ay sayısı çok nadirdir. Macron, teklife karşı çıkan soldaki hoşnutsuz seçmenleri cezbetmek için Le Pen’in kamusal alanlarda başörtüsünü yasaklama vaadinden yararlanmaya çalışırken, konu kampanyanın son günlerinde yoğun bir şekilde öne çıktı.

Aşırı görüşler Avrupa’da yeni normal oldu

Bu tür aşırı sağ normalleşme sadece Fransa’ya özgü değil. Avrupa genelinde milliyetçi ve popülist partiler, iktidara gelmeden ne kadar güçlü olabileceklerini gösterdiler. İngiltere’de, Brexit yanlısı Nigel Farage, Parlamento’da bir kez bile oturmamış olmasına rağmen, belki de on yıllardır en etkili İngiliz politikacılarından biri olarak ortaya çıktı. Farage, İngiltere’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunu başlıca tartışma konusu haline getirmeyi başardı ve İngiliz liderlerini buna zorladı. Kimsenin gerçekten olabileceğine inanmadığı bir hedefe ulaşmak için istemedikleri bir referandum düzenlediler. Kişisel siyasi kariyeri tekrarlanan başarısızlıklardan biri olsa da, ideolojik olarak büyük bir başarı elde etti.

Aynı şey, Federal Meclis’te istenmeyen kişi olarak muamele görmesine rağmen, Alman siyasetinde yerleşik bir varlık olarak ortaya çıkan aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisi [Alternative für Deutschland] için de söylenebilir. Parti, son seçimde oyların yalnızca yüzde 10’unu alsa da (2017’de büyük başarısına göre büyük kayıp), etkisi gözle görülür şekilde daha büyük oldu. Parti, göçmenlik gibi zorlu konularda tabuları yıkmayı ve ülkedeki kabul edilebilir siyasi söylemin sınırlarını test etmeyi başardı. Hem İngiltere’de hem de Almanya’da, merkezdeki politikacılar, ülkelerinin ilgili popülist ve milliyetçi dalgalarını engellemek için bariz bir girişimde, göç konusunda daha katı söylemleri benimsediler ve aslında ana akım haline getirdiler.

Le Pen’in kazanmaya ihtiyacı yok

Le Pen bu sefer kazanamadı, ama kendi başarısı ve Avrupa’daki diğer aşırı sağ partilerin başarısının gösterdiği gibi kazanmasına gerek yoktu. Ön saflarda yer alan bir siyasi figür olarak kaldığı ve ana akım partiler destekçilerine kur yapmaya devam ettiği sürece, o ve partisi Fransız siyaseti üzerinde önemli ölçüde hakimiyet kurmaya devam edecek.

Fransız kamuoyu araştırma şirketi Ipsos’un araştırma direktörü Mathieu Gallard, “Beş yıl sonra ikinci turda aynı durumla karşılaşırsak, Marine Le Pen’in veya partisinden başka birinin seçilmesi çok, çok büyük olasılık” diyor. O zamana kadar başka zafer iddialarında bulunabilir.”

Bu yazı ilk kez 28 Nisan 2022’de yayımlanmıştır.

 

Yasmeen Serhan’ın The Atlantic’te yayınlanan “Macron kazandı. Aşırı Sağ da kazandı” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayın hazırlanmıştır. Yazının orijinali için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz. https://www.theatlantic.com/international/archive/2022/04/macron-wins-french-election-marine-le-pen/629666/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Fransa’da aşırı sağ da kazandı

Fransa’da Emmanuel Macron aşırı sağcı aday Marine Le Pen’e karşı ikinci turu kazanarak cumhurbaşkanlı koltuğunu korudu. Ama Le Pen, bugüne kadarki en iyi performansını sergiledi ve aşırı sağ fikirlerinin çoğunu ana akım haline getirdi. Bu durumda, Le Pen yenilmiş sayılır mı? Fikirlerine Fransa ve Avrupa nasıl alıştı?

Fransa’da beklenen oldu ve Emmanuel Macron hafta sonunda yapılan ikinci tur seçimi kazanarak cumhurbaşkanlığı koltuğunu korudu. Ancak rakibi aşır sağcı Marine Le Pen oyların yaklaşık yüzde 41’ini alarak bugüne kadarki en yüksek oy oranına ulaştı. Bu sonuç Marine Le Pen’in Fransa’da ilk kadın cumhurbaşkanı olmaya yaklaştığı yorumlarına yol açtı. The Atlantic yazarı Yasmeen Serhan ise Le Pen’in savunduğu fikirlerin zaten sadece Fransa’da değil, tüm Avrupa’da iktidarda olduğunu düşünüyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Emmanuel Macron, beş yıl öncekinden daha zorlu bir mücadele sonunda, üst üste ikinci kez aşırı sağcı rakibi Marine Le Pen’e karşı galip geldi. Ama Le Pen yenilmiş gibi görünmüyordu. Seçim sonucunu kabul ettiğini açıkladığı konuşmasında, bugüne kadarki en iyi seçim performansı olan sonuçları “yankı getiren bir zafer” olarak övdü ve bu seçimin siyasi kariyerinin sonu olmayacağını öne sürdü. Taraftarlarına hitap ederken “bu yenilgide,” bir “umut ışığı” gördüğünü söyledi.

Böyle hissetmesi boşuna değil. Macron’un kesin zaferine rağmen, Le Pen eli boş gitmiyor. On yıldan biraz fazla bir süre içinde, partisi Ulusal Birlik’i (eski adıyla Ulusal Cephe) bir marjinal grup olmaktan çıkarıp Fransız siyasetinin en önemli oyuncularından birine dönüştürmeyi başardı. İki kez cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimine yükseldi. Ama belki de en önemlisi, İslam ve göçmenlik konusundaki aşırı sağ siyasetini normalleştirdi ve aralarında Macron’un da bulunduğu merkez siyasetçilerine kendi görüşlerini kabul ettirdi.

Bu geleneksel anlamda bir zafer değil, ama yenilgi de değil. Avrupa çapında popülist ve milliyetçi grupların kalıcı gücü, bu güçlerin amaçlarını gerçekleştirmek için mutlaka seçimleri kazanması gerekmediğini göstermişti. İngiltere’den Almanya’ya kadar, siyaseti kenardan etkileme ve hatta bazen işlerini merkezdeki partilere yaptırma konusunda yetenekli olduklarını kanıtladılar.

Partisini adım adım merkeze yaklaştırdı

Ana akım siyasette yer almak Le Pen’i değiştirmedi. Aşırı sağcı lider son birkaç yıldır partisinin imajını aşırı uçlarını yumuşatarak geçirdi. Partisinin adını değiştirdi, babasını partiden ihraç etti, ihraç etmeyi ve gündemini daha çok günlük geçim sıkıntılarına odaklamayı içeren bir siyasi detoks süreciyle genişletmeye çalışarak geçirdi (partinin milliyetçi ve İslamofobik görüşleri her zamanki gibi aşırı olmaya devam ediyor). Ayrıca, aşırı milliyetçi olarak kampanya yürüten aşırı sağcı televizyon ünlüsü Éric Zemmour ile karşılaştırıldığında, Le Pen bir zamanlar olduğundan daha ılımlı görünüyor.

Le Pen’in eskisinden daha ılımlı görünmesinin bir başka nedeni, ülkenin ılımlı partilerinin görüşlerinin giderek kendisininkine daha çok benzemesi. Macron’un 2017 zafer konuşmasında, ilk dönemini Fransız seçmenlerin “artık aşırı uçlara oy vermek için hiçbir nedeni kalmamasını” sağlamak için elinden gelen her şeyi yaparak geçirme sözü verdi. Ancak pratikte bu, göç, güvenlik ve ulusal kimlik gibi konularda sağa dönmek ve zaman zaman aşırı sağın söylemlerini papağan gibi tekrarlamak anlamına geliyordu. Terörizmi ve aşırıcılığı engellemeyi amaçlayan yeni yasalar, hükümete dini grupları takip etme ve ibadethaneleri kapatma konusunda daha fazla yetki verdi. Bu sağa kayma kasıtlıydı. Bir zamanlar Le Pen’i İslam konusunda “yumuşak davranmakla” suçlayan Macron’un içişleri bakanı Gérald Darmanin, Financial Times’a geçen yıl verdiği bir röportajda, Le Pen’in daha fazla oy almasını engellemek için Ulusal Birlik seçmenlerine kur yapmanın şart olduğunu savundu.

Seçim sonuçları bu stratejinin işe yaramadığını gösterdi. 2017’de Macron Fransız vatandaşlarının, tıpkı 2002’de Jacques Chirac’ın Marine Le Pen’in babası Jean-Marie Le Pen’in ikinci turda yendiği gibi, aşırı sağın yükselişini engellemek için topluca kendi lehine oy kullanacağına güveniyordu. Son seçimde, Fransız seçmeninin yaklaşık yüzde 41’i aşırı sağa oy verdi, bu 2017’de görülen yüzde 33’e göre kayda değer bir artışa işaret ediyor. Macron ile Le Pen’in aldıkları oy arasında 17 puan fark vardı. Önceki iki seçimde bu fark 30 ve 60’tı. Seçmenlerin dörtte birinden fazlası hiç oy kullanmamayı tercih etti.

Macron, Le Pen’in aşırı sağ politikalarıyla mücadele ederken bile, yine de Le Pen’in çöplüğünde kavga ediyor. Örneğin Fransa’da “başörtüsü hakkında bir tartışma olmadan” geçen ay sayısı çok nadirdir. Macron, teklife karşı çıkan soldaki hoşnutsuz seçmenleri cezbetmek için Le Pen’in kamusal alanlarda başörtüsünü yasaklama vaadinden yararlanmaya çalışırken, konu kampanyanın son günlerinde yoğun bir şekilde öne çıktı.

Aşırı görüşler Avrupa’da yeni normal oldu

Bu tür aşırı sağ normalleşme sadece Fransa’ya özgü değil. Avrupa genelinde milliyetçi ve popülist partiler, iktidara gelmeden ne kadar güçlü olabileceklerini gösterdiler. İngiltere’de, Brexit yanlısı Nigel Farage, Parlamento’da bir kez bile oturmamış olmasına rağmen, belki de on yıllardır en etkili İngiliz politikacılarından biri olarak ortaya çıktı. Farage, İngiltere’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunu başlıca tartışma konusu haline getirmeyi başardı ve İngiliz liderlerini buna zorladı. Kimsenin gerçekten olabileceğine inanmadığı bir hedefe ulaşmak için istemedikleri bir referandum düzenlediler. Kişisel siyasi kariyeri tekrarlanan başarısızlıklardan biri olsa da, ideolojik olarak büyük bir başarı elde etti.

Aynı şey, Federal Meclis’te istenmeyen kişi olarak muamele görmesine rağmen, Alman siyasetinde yerleşik bir varlık olarak ortaya çıkan aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisi [Alternative für Deutschland] için de söylenebilir. Parti, son seçimde oyların yalnızca yüzde 10’unu alsa da (2017’de büyük başarısına göre büyük kayıp), etkisi gözle görülür şekilde daha büyük oldu. Parti, göçmenlik gibi zorlu konularda tabuları yıkmayı ve ülkedeki kabul edilebilir siyasi söylemin sınırlarını test etmeyi başardı. Hem İngiltere’de hem de Almanya’da, merkezdeki politikacılar, ülkelerinin ilgili popülist ve milliyetçi dalgalarını engellemek için bariz bir girişimde, göç konusunda daha katı söylemleri benimsediler ve aslında ana akım haline getirdiler.

Le Pen’in kazanmaya ihtiyacı yok

Le Pen bu sefer kazanamadı, ama kendi başarısı ve Avrupa’daki diğer aşırı sağ partilerin başarısının gösterdiği gibi kazanmasına gerek yoktu. Ön saflarda yer alan bir siyasi figür olarak kaldığı ve ana akım partiler destekçilerine kur yapmaya devam ettiği sürece, o ve partisi Fransız siyaseti üzerinde önemli ölçüde hakimiyet kurmaya devam edecek.

Fransız kamuoyu araştırma şirketi Ipsos’un araştırma direktörü Mathieu Gallard, “Beş yıl sonra ikinci turda aynı durumla karşılaşırsak, Marine Le Pen’in veya partisinden başka birinin seçilmesi çok, çok büyük olasılık” diyor. O zamana kadar başka zafer iddialarında bulunabilir.”

Bu yazı ilk kez 28 Nisan 2022’de yayımlanmıştır.

 

Yasmeen Serhan’ın The Atlantic’te yayınlanan “Macron kazandı. Aşırı Sağ da kazandı” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayın hazırlanmıştır. Yazının orijinali için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz. https://www.theatlantic.com/international/archive/2022/04/macron-wins-french-election-marine-le-pen/629666/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x