Bedri Rahmi’ye yeniden bakmak

Şair Bedri Rahmi, ressam Bedri Rahmi… Modern tüketim davranış kodu ne şairliğinin tadına varmamıza müsaade etti, ne de resmini anlamamıza… Bu yersiz yurtsuzluk sanat uğraşının tüm dönemlerinde peşini bırakmadı Bedri Rahmi’nin. Peki, onu tozlu raflarından indirmenin vakti gelmedi mi? W. B. Bayrıl yazdı.

Günümüzden yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce yaşamış çok ilginç bir kişilik ve şair olan Simonides’in şöyle bir tasviri vardır: “Şiir konuşan resim, resim susan şiirdir”. Çok beğenilen bu tanım, izleyen yüzyıllarda sürekli tekrarlanır birçok sanatçı tarafından.

Biraz düşününce bu iki sanatı birbirine bağlayan temel şeyin imge olduğunu fark etmemek imkânsız. Resimsel imge ile şiirsel imge, teknik olarak ne kadar farklı olsalar da alımlayıcı, okur ya da seyircide yarattıkları zihinsel etki açısından birbirine yakındırlar aslında.

Baudelaire’in ilk modern resim eleştirmeni olduğunu, bağlam modernlik olduğunda Paris sergileri için yazdığı yazıların, geçtiğimiz yüz elli yılda yazılan kitap ve makalelerde on binlerce atıf aldığını hatırlayalım. Goethe’nin şiirlerini, oyunlarını, yazılarını biliriz de meselâ üç binin üzerinde resim yaptığı hakkında pek bir şey bilmeyiz aslında. Ayrıca bir renk kuramı geliştirdiği ve uzunca bir süre bu kuramın birçok ressam tarafından hayli ciddiye alındığı da bilinmez. Da Vinci’nin çizimleri, resimleri, mühendislik tasarımları, not defterleri pek meşhurdur, fakat şiirlerinden neredeyse hiç söz edilmez. Keza Picasso’nun da şairliği göz ardı edilir. Oysa üç yüz civarında şiir yazmış, kendi desenleriyle süslediği şiir kitabı çıkarmış ve bu kitap üzerine arkadaşı ünlü şair Paul Éluard, “Şair Picasso!” başlıklı bir yazı kaleme almıştır. Yeats’in babası ressamdır. Kardeşi ile birlikte babalarından resim eğitimi almışlardır. Yeats sonradan şiir ve tiyatroya dümeni kırmış, kardeşi ise baba mesleğini sürdürüp kendi alanında meşhur olmuştur.

Resim yapan şairler

Bizim şairlerimizde de resim yapan, çizen, boyayan çok sanatçı vardır. Tevfik Fikret’i anımsayalım. Yine, annesi ressam olan Nâzım Hikmet’i de. Oktay Rifat, İlhan Berk sergiler açmışlardır. Metin Eloğlu zaten akademide resim eğitimi görmüştür. Hikâyeci, romancı, sözlükçü ve şair Hulki Aktunç da gerek askerî öğrenci olarak resim eğitimi almış gerekse de kimi zaman sergi açmış bir başka şairimizdir. Yakın zamanlara geldiğimizde şair, hikâyeci ve ressam şapkalarının hepsini aynı zamanda başında taşıyan bir Sami Baydar’ı unutursak haksızlık yapmış oluruz.

Karşı tarafta ise yakın zamanlardan birkaç örnek verelim. Ressam Komet ve şair Komet vardır aslında. İkinci Yeniciler başta olmak üzere, şair sofralarının kıdemli konuğu. Resimlerindeki çarpıcılık, sürpriz unsurlar şiirlerinde de karşımıza çıkar. O küçük ve ironi dolu kitabının adını anmak yeterli olacaktır sanırım: “Koşa Koşa Geldim, Çorabı Deldim”. Dahası yine yakınlarda kaybettiğimiz Balkan Naci’nin resme olduğu kadar derin söz’e ve şiire ne kadar yakın olduğu bilinir.

“Şiir kelimelerle yazılır”

Sırası geldi, ünlü bir anekdottur, hatırlatmadan edemedim. Ressam Degas dostu ve arkadaşı şair Mallarmé ile buluşmuştur. Keyifsiz bir haldedir. Mallarmé merakla sıkıntısının nedenini sorar. Degas yakınmaya başlar, “bütün gün şiir yazma isteğiyle doluydum, ama bir türlü istediğim konuyu bulamadım” der… Mallarmé düşünceli bir tavırla ve biraz da safiyane biçimde yanıtlar onu; “Ama sevgili Degas, şiir kelimelerle yazılır”.

Örnekler uçsuz bucaksız. Ama ana olgu olduğu yerde duruyor. Ressamların şiirleri, şairlerin resimleri güme gider genellikle. Neden?

Belki, ama belki, bir ilk gözlem, giriş gözlemi olarak şunu söylemek mümkün; bölmeli, kompartmanlaşmış bir zihinsel yapıya sahibiz biz modern insanlar. Yatay değil, dikey düşünmeye meyilliyiz. Dahası bu bölmeli zihinsel yapımızı aşıp, sanatçının total üretimi üzerinde kapsayıcı ve oradaki bağlantıları görecek kadar geniş bir kültürel arka plana sahip değiliz. Zihnimiz kıyas ve fark üzerine inşa edildiğinden yatay bağlantıları izleyip, yorumlayacak ve bunları birbirine bağlayacak teorik dikkatten de uzağız.

Sanatsal hazza maruz kalmak

Sanatçıların sanat dalları ve formları arasındaki gidiş gelişlerinin ve bu alanlardaki praksislerinin ne gibi etkiler yarattığını, nasıl keşiflere, farkındalıklara yol açtığı konusunda pek az şey biliyoruz. Karşılaştıkları zorluklar, kısıtlar karşısında yeni alanların onlara sunduğu genişlik üzerine tefekkür etmeyi de pek beceremiyoruz. Sanatsal hazza maruz kalıp ruhumuzu şenlendirmek ya da uyarmakla yetiniyoruz genellikle. Bu hazzın tefekküre dönme kısmı bizleri pek ilgilendirmiyor eni konu. Modern tüketim davranış kodu hepimizi teslim almış durumda adeta.

Bedri Rahmi’nin şairliği de bu talihsizlikten payını almış durumda, dün olduğu gibi bugün de. Sözü ona bırakayım: “Ressamlara sorarsanız benim için o şair, şairlere sorarsanız o ressam derler. Her iki kesimde de pek yerim yoktur.” Bu yersiz yurtsuzluk sanat uğraşının tüm dönemlerinde peşini bırakmaz Bedri Rahmi’nin. Oysa daha lise öğrencisiyken şiirleri, yazıları dergilerde yayınlanmaya başlamıştır aslında. (1911 doğumludur ve ilk şiirleri 1928’de Muhit dergisinde yayınlanmıştır.) Liseden Güzel Sanatlar Akademisi’ne geçer ve resim serüveni başlar. Fransa’ya gider, müzelerde ustalardan kopyalar yapar, döner. Sonraki gidişinde André Lhote atölyesinde eğitim alır. İzleyen yıllarda Akademi’de Leopold Levy’nin asistanı olarak görevlendirilir. Sanatçılığına bir de eğitimci kimliği ekler. Bu uğraşını emekli olana kadar sürdürür. “Şairliğim, ressamlığım hakkındaki her türlü görüş ve eleştiriye açığımdır. Dinlerim, kimini kabul ederim, kimini etmem. Ama hocalığıma laf söyletmem.” diyerek eğitimci kimliğinin altını kalınca çizer. Atölyesinden geçen geleceğin sanatçıları onun coşku ve tutku dolu öğreticiliğine dair birçok tanıklığı ve anıyı paylaşırlar yıllar boyu. Etkilendiği kadar, etkiler dağıtmayı, bilgisini, sevincini, coşkusunu paylaşmayı hiç ihmal etmez.

Dönelim şairliğine. Resim yaparken bir yandan da şiirler yayınlar. Etraf, yakınları, tanıdıkları sık sık uyarır: “Karar ver, ressam mı olacaksın, şair mi? Birini seç.” Görülen o ki, Bedri Rahmi bu telkinlere pek aldırmaz. İki kanatlı olarak uçmak ona daha iyi gelmektedir. Otuzlarda zaten Garip şiiri ortaya çıkmıştır. Günlük dile ve anlık espriye dayanan, gücünü yalınlık ve söyleyişten alan bir şiir. Şiir ortamımızda yeni bir alan açmıştır. Birçok dergide görünür Bedri Rahmi: Yeni Adım, Tan, Ses, Gün, İnsan, Büyük Doğu, Varlık, Yeditepe gibi. Dönemin hatırı sayılır dergileridir bunlar. Diğer taraftan resim, görsel sanatlar yolculuğunu tutkuyla sürdürür.

Bedri Rahmi’nin şiirsel uğraşı tıpkı resmi gibi halk şiiri, türküler, halk şairlerinin deyişlerini, folklorik malzemeyi kaynak alır çoğunlukla. Nasıl nakışa, minyatüre, çarşı ressamlarına, dokuma ve yazmalara, hat istiflerine, kaşık, boyacı sandığı, at arabası ve fayton süslemelerinde kullanılan anonim nitelikli el sanatlarının naif renk armonisine merakla, şevkle bakıyorsa, yerel türkülere, halk ozanlarının, tekke şairlerinin şiir ve deyişlerine de aynı heyecanla sarılmıştır.

“Biraz derviş, biraz mistik, kafası kızınca isyancı…”

Şükran Kurdakul iki döneme ayırır Bedri Rahmi’nin şiirini; “Ses ve Yeni Ses dergilerinde (1938-1940) yayımladığı ilk yaratılarında söyleyişi, buluşları, özellikle resimleme gücü taşıyan sözcükleriyle onu üç ustanın (Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Tanpınar) dışında görürüz. Girişimcidir, ama biçimsel sınırlamalara kafa tutarken zorlamaz kendini. Ve yerlidir. Halk ozanını, türkülerini çok iyi bilir. Ama kalıplaştırmaz. Aksine çağdaş beğeni ölçüleri içinde geliştirmeye çalışır. Yüzde yüz coşkudur onu şiire götüren. Çoğu dizesinde kanatlanmak ister gibidir. Hem kendine hem dış dünyaya doğru. Gördüğü, kokusunu duyduğu her şeyi eksiksiz yansıtmak ister. Yedi kat göğün ardını ararken biraz derviş, biraz mistik, kafası kızınca isyancıdır… İkinci dönemi sayılabilecek 1945-55 yıllarında verimliliğini koruyan Bedri Rahmi’nin Karadut (1948) Tuz (1952) kitaplarında şiiri iyice belirmeye başlar… Genellikle doğa ve insan iç içedir Bedri Rahmi’de. Belirgin özelliklerinden biri de betimlemeleridir. Çok değişik betimlemeler yapmayı sevdiği için renkleri ve belirleyen sıfatları fazla kullanır.”

İkinci Yeni sahada

Bedri Rahmi’nin şiirinin iyice oturduğu zamanlarda Türk şiirinde başka bir yönelim belirmiştir. En parlak örneklerini Cahit Külebi’de bulan halk şiiri ve folklordan kaynaklanan Anadolu hümanizminin şairlerine karşın, “folklor şiire düşman” diye bayrak açan İkinci Yeni sahaya çıkmıştır. Modern şiirimizde 60’ların sonlarına kadar baskın hale gelen İkinci Yeni kendisinden önceki birkaç kuşağın şiirini yenilemesi, dönüştürmesine yol açmıştır. Attila İlhan, Dağlarca, Anday ve Oktay Rifat gibi kendi doğrultusunda şiirini sürdürenler de çıkmıştır elbet. Bedri Rahmi de olgunlaştırdığı şiirsel doğrultusunu terk etmemiştir. 70’lerin kaotik siyasal şiiri hem İkinci Yenicileri hem de Bedri Rahmi gibi kendi hümanist şiirsel doğrultusunda giden şairleri geri plana itmiştir haliyle.

Bedri Rahmi, 1975’de öldüğünde şiir ortamının hali pür melali bu durumdadır. Ardından 80’li yıllar şiiri geldiğinde İkinci Yeni yeniden keşfedilse, hatırlansa, örnek alınsa da, Bedri Rahmi’nin şiiri daha çok antolojilerde ve şarkı sözlerinde kalmıştır çoğunlukla. Memet Fuat yerinde bir hatır bilirlikle, ilk basımı 1985’te yapılan Çağdaş Türk Antolojisi’nde Bedri Rahmi’nin on bir şiirine yer verir. Yine de bir antolojide hapis kalmış gibidir günümüzde Bedri Rahmi’nin şiiri.

Oysa bazı bağları izlediğimizde ilginç buluşmalara da tanık olabiliriz Bedri Rahmi’nin şiirlerinde. Bir örnek olması için işaret edeyim. En ünlü şiirlerinden biri Karadut, hikayesiyle ilgi çekse de Bedri Rahmi’nin genel kalıtı içinde ayrıksı bir yer tutar. Şiir bir divan şairinin, Muhibbi’nin yani Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’a yazdığı bir gazeli örnek alınarak yazılmıştır aslında. Hatırlayalım Muhibbi’nin gazelinin girişini;

Celîs-i halvetim, varım, habîbim mâh-ı tâbânım
Enîsim, mahremim, varım, güzeller şâhı sultânım

Hayâtım, hâsılım, ömrüm, şarâb-ı kevserim, adnim
Bahârım, behçetim, rûzum, nigârım verd-i handânım

Muhibbi’nin tüm beyitlerinde zincirleme giden sıfat tamlamaları ve ritm ve söyleyiş Karadut’da bildiğimiz dizelere dönüşür:

Karadutum, çatal karam, çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem

Yıllar sonra Muhibbi’nin bu gazeline atıf yapan bir başka şiir daha çıkar ortaya. Oktay Rifat’ın büyük dönüşümünün anıtsal bir işareti olan Şiirler’de yer alan Hürrem Sultan’a Gazel başlıklı şiiri de hatırlayalım. Söz dizimi dışında, Muhibbi’nin edâsı da devreye girmiştir Oktay Rifat’ın şiirinde:

Bu dünyayı seninle sevmişim, Hürrem!
Öldürür diriltirsin, Mesih’im, Zühre’m!

Karun’ca mal yığsam ben neylerim sensiz,
Neylenir saltanat sensiz, gözüm, gözdem!

Kısacası, şairlerin birbirleriyle kurdukları bağlar ve gezindikleri köksaplar ağı böyle hiç umulmadık karşılaşmalar sunar kimi zaman okura.

Bedri Rahmi bütüncül bakışla yeniden fark edilmeyi hak eden bir sanatçıdır. Şiiri, resmi, sanatsal etkisi, erişmeye çalıştığı ve şimdilerde çoktan unuttuğumuz yerel/evrensel sentez arayışlarıyla. Hele de zamanımızda “yerli ve milli” kelimelerinin sık sık tekrarlandığı popüler siyasi kültür ortamında.

Yazıyı adeta bir itiraf niteliği taşıyan, büyük romancımız Yaşar Kemal’den bir alıntıyla tamamlayalım:

“Ben size bir şey söyleyeyim mi, biz daha Bedri Rahmi’nin tadına varamadık. Ne kişiliğinin, ne sıcaklığının, ne yalınlığının, ne şiirinin, ne resminin. Ona varmak olanaklarımız da kısıtlıydı yazık. Biliyorum ama gene de yazık… Daha sağlıkla gelecek kuşaklar, onun rüzgârından gelecek kuşaklar, onu daha iyi anlayacaklar, daha çok sevecekler. Bedri Rahmi çağında yaşamanın mutluluğunun tadını daha çok çıkarabilirdik. Ama suç bizim değil.”

Sizce de Bedri Rahmi’nin kalıtının, toplumsal hafızanın ve unutmanın tozlu raflarından indirilmesinin zamanı gelmedi mi hâlâ?

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Eylül 2024’te yayımlanmıştır.

Vural Bahadır Bayrıl
Vural Bahadır Bayrıl
W. B. BAYRIL (Vural Bahadır Bayrıl) – Şair, yazar ve reklamcı. 14 Nisan 1962’de Manisa’da doğdu. bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ismiyle eğitimine devam eden İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Temel Sanat ve Bilimler Bölümü’nü bitirdi. Reklamcılığa başladı. 1986 yılında Şiir Atı Yayıncılık’ı kurdu. İlk yazısı 1982 yılında yayınlandı. Şiirleri, yazıları ve röportajları Şiir Atı, Est&Non Birikimler, Rind, Mühür, Üç Çiçek, Kaşgar, Sombahar, Gösteri gibi dergilerde yayınlandı. Ayrıca Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Zaman gibi gazetelerde yazıları ve söyleşileri çıktı. 1983’te Yarın Dergisi Genç Eleştirmenler Yarışması’nda mansiyon, 1986’da Anka Sanat Vakfı Şiir Yarışması’nda (Melih Cevdet Anday, Necati Cumalı, Hulki Aktunç, Şavkar Altınel ile birlikte) mansiyon, 1992 yılında Melek Geçti adlı yapıtıyla Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü, 2000 yılında ise Şer Cisimler kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği’nin Yılın Şiir Kitabı ödülü aldı. Başlıca eserleri: Melek Geçti (Şiir Atı, 1992), Arzuda Tenha (Mühür, 2009), Elmas Sıkıntı (Mühür, 2016), Her Zaman Şiir (Mühür, 2017)

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Bedri Rahmi’ye yeniden bakmak

Şair Bedri Rahmi, ressam Bedri Rahmi… Modern tüketim davranış kodu ne şairliğinin tadına varmamıza müsaade etti, ne de resmini anlamamıza… Bu yersiz yurtsuzluk sanat uğraşının tüm dönemlerinde peşini bırakmadı Bedri Rahmi’nin. Peki, onu tozlu raflarından indirmenin vakti gelmedi mi? W. B. Bayrıl yazdı.

Günümüzden yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce yaşamış çok ilginç bir kişilik ve şair olan Simonides’in şöyle bir tasviri vardır: “Şiir konuşan resim, resim susan şiirdir”. Çok beğenilen bu tanım, izleyen yüzyıllarda sürekli tekrarlanır birçok sanatçı tarafından.

Biraz düşününce bu iki sanatı birbirine bağlayan temel şeyin imge olduğunu fark etmemek imkânsız. Resimsel imge ile şiirsel imge, teknik olarak ne kadar farklı olsalar da alımlayıcı, okur ya da seyircide yarattıkları zihinsel etki açısından birbirine yakındırlar aslında.

Baudelaire’in ilk modern resim eleştirmeni olduğunu, bağlam modernlik olduğunda Paris sergileri için yazdığı yazıların, geçtiğimiz yüz elli yılda yazılan kitap ve makalelerde on binlerce atıf aldığını hatırlayalım. Goethe’nin şiirlerini, oyunlarını, yazılarını biliriz de meselâ üç binin üzerinde resim yaptığı hakkında pek bir şey bilmeyiz aslında. Ayrıca bir renk kuramı geliştirdiği ve uzunca bir süre bu kuramın birçok ressam tarafından hayli ciddiye alındığı da bilinmez. Da Vinci’nin çizimleri, resimleri, mühendislik tasarımları, not defterleri pek meşhurdur, fakat şiirlerinden neredeyse hiç söz edilmez. Keza Picasso’nun da şairliği göz ardı edilir. Oysa üç yüz civarında şiir yazmış, kendi desenleriyle süslediği şiir kitabı çıkarmış ve bu kitap üzerine arkadaşı ünlü şair Paul Éluard, “Şair Picasso!” başlıklı bir yazı kaleme almıştır. Yeats’in babası ressamdır. Kardeşi ile birlikte babalarından resim eğitimi almışlardır. Yeats sonradan şiir ve tiyatroya dümeni kırmış, kardeşi ise baba mesleğini sürdürüp kendi alanında meşhur olmuştur.

Resim yapan şairler

Bizim şairlerimizde de resim yapan, çizen, boyayan çok sanatçı vardır. Tevfik Fikret’i anımsayalım. Yine, annesi ressam olan Nâzım Hikmet’i de. Oktay Rifat, İlhan Berk sergiler açmışlardır. Metin Eloğlu zaten akademide resim eğitimi görmüştür. Hikâyeci, romancı, sözlükçü ve şair Hulki Aktunç da gerek askerî öğrenci olarak resim eğitimi almış gerekse de kimi zaman sergi açmış bir başka şairimizdir. Yakın zamanlara geldiğimizde şair, hikâyeci ve ressam şapkalarının hepsini aynı zamanda başında taşıyan bir Sami Baydar’ı unutursak haksızlık yapmış oluruz.

Karşı tarafta ise yakın zamanlardan birkaç örnek verelim. Ressam Komet ve şair Komet vardır aslında. İkinci Yeniciler başta olmak üzere, şair sofralarının kıdemli konuğu. Resimlerindeki çarpıcılık, sürpriz unsurlar şiirlerinde de karşımıza çıkar. O küçük ve ironi dolu kitabının adını anmak yeterli olacaktır sanırım: “Koşa Koşa Geldim, Çorabı Deldim”. Dahası yine yakınlarda kaybettiğimiz Balkan Naci’nin resme olduğu kadar derin söz’e ve şiire ne kadar yakın olduğu bilinir.

“Şiir kelimelerle yazılır”

Sırası geldi, ünlü bir anekdottur, hatırlatmadan edemedim. Ressam Degas dostu ve arkadaşı şair Mallarmé ile buluşmuştur. Keyifsiz bir haldedir. Mallarmé merakla sıkıntısının nedenini sorar. Degas yakınmaya başlar, “bütün gün şiir yazma isteğiyle doluydum, ama bir türlü istediğim konuyu bulamadım” der… Mallarmé düşünceli bir tavırla ve biraz da safiyane biçimde yanıtlar onu; “Ama sevgili Degas, şiir kelimelerle yazılır”.

Örnekler uçsuz bucaksız. Ama ana olgu olduğu yerde duruyor. Ressamların şiirleri, şairlerin resimleri güme gider genellikle. Neden?

Belki, ama belki, bir ilk gözlem, giriş gözlemi olarak şunu söylemek mümkün; bölmeli, kompartmanlaşmış bir zihinsel yapıya sahibiz biz modern insanlar. Yatay değil, dikey düşünmeye meyilliyiz. Dahası bu bölmeli zihinsel yapımızı aşıp, sanatçının total üretimi üzerinde kapsayıcı ve oradaki bağlantıları görecek kadar geniş bir kültürel arka plana sahip değiliz. Zihnimiz kıyas ve fark üzerine inşa edildiğinden yatay bağlantıları izleyip, yorumlayacak ve bunları birbirine bağlayacak teorik dikkatten de uzağız.

Sanatsal hazza maruz kalmak

Sanatçıların sanat dalları ve formları arasındaki gidiş gelişlerinin ve bu alanlardaki praksislerinin ne gibi etkiler yarattığını, nasıl keşiflere, farkındalıklara yol açtığı konusunda pek az şey biliyoruz. Karşılaştıkları zorluklar, kısıtlar karşısında yeni alanların onlara sunduğu genişlik üzerine tefekkür etmeyi de pek beceremiyoruz. Sanatsal hazza maruz kalıp ruhumuzu şenlendirmek ya da uyarmakla yetiniyoruz genellikle. Bu hazzın tefekküre dönme kısmı bizleri pek ilgilendirmiyor eni konu. Modern tüketim davranış kodu hepimizi teslim almış durumda adeta.

Bedri Rahmi’nin şairliği de bu talihsizlikten payını almış durumda, dün olduğu gibi bugün de. Sözü ona bırakayım: “Ressamlara sorarsanız benim için o şair, şairlere sorarsanız o ressam derler. Her iki kesimde de pek yerim yoktur.” Bu yersiz yurtsuzluk sanat uğraşının tüm dönemlerinde peşini bırakmaz Bedri Rahmi’nin. Oysa daha lise öğrencisiyken şiirleri, yazıları dergilerde yayınlanmaya başlamıştır aslında. (1911 doğumludur ve ilk şiirleri 1928’de Muhit dergisinde yayınlanmıştır.) Liseden Güzel Sanatlar Akademisi’ne geçer ve resim serüveni başlar. Fransa’ya gider, müzelerde ustalardan kopyalar yapar, döner. Sonraki gidişinde André Lhote atölyesinde eğitim alır. İzleyen yıllarda Akademi’de Leopold Levy’nin asistanı olarak görevlendirilir. Sanatçılığına bir de eğitimci kimliği ekler. Bu uğraşını emekli olana kadar sürdürür. “Şairliğim, ressamlığım hakkındaki her türlü görüş ve eleştiriye açığımdır. Dinlerim, kimini kabul ederim, kimini etmem. Ama hocalığıma laf söyletmem.” diyerek eğitimci kimliğinin altını kalınca çizer. Atölyesinden geçen geleceğin sanatçıları onun coşku ve tutku dolu öğreticiliğine dair birçok tanıklığı ve anıyı paylaşırlar yıllar boyu. Etkilendiği kadar, etkiler dağıtmayı, bilgisini, sevincini, coşkusunu paylaşmayı hiç ihmal etmez.

Dönelim şairliğine. Resim yaparken bir yandan da şiirler yayınlar. Etraf, yakınları, tanıdıkları sık sık uyarır: “Karar ver, ressam mı olacaksın, şair mi? Birini seç.” Görülen o ki, Bedri Rahmi bu telkinlere pek aldırmaz. İki kanatlı olarak uçmak ona daha iyi gelmektedir. Otuzlarda zaten Garip şiiri ortaya çıkmıştır. Günlük dile ve anlık espriye dayanan, gücünü yalınlık ve söyleyişten alan bir şiir. Şiir ortamımızda yeni bir alan açmıştır. Birçok dergide görünür Bedri Rahmi: Yeni Adım, Tan, Ses, Gün, İnsan, Büyük Doğu, Varlık, Yeditepe gibi. Dönemin hatırı sayılır dergileridir bunlar. Diğer taraftan resim, görsel sanatlar yolculuğunu tutkuyla sürdürür.

Bedri Rahmi’nin şiirsel uğraşı tıpkı resmi gibi halk şiiri, türküler, halk şairlerinin deyişlerini, folklorik malzemeyi kaynak alır çoğunlukla. Nasıl nakışa, minyatüre, çarşı ressamlarına, dokuma ve yazmalara, hat istiflerine, kaşık, boyacı sandığı, at arabası ve fayton süslemelerinde kullanılan anonim nitelikli el sanatlarının naif renk armonisine merakla, şevkle bakıyorsa, yerel türkülere, halk ozanlarının, tekke şairlerinin şiir ve deyişlerine de aynı heyecanla sarılmıştır.

“Biraz derviş, biraz mistik, kafası kızınca isyancı…”

Şükran Kurdakul iki döneme ayırır Bedri Rahmi’nin şiirini; “Ses ve Yeni Ses dergilerinde (1938-1940) yayımladığı ilk yaratılarında söyleyişi, buluşları, özellikle resimleme gücü taşıyan sözcükleriyle onu üç ustanın (Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Tanpınar) dışında görürüz. Girişimcidir, ama biçimsel sınırlamalara kafa tutarken zorlamaz kendini. Ve yerlidir. Halk ozanını, türkülerini çok iyi bilir. Ama kalıplaştırmaz. Aksine çağdaş beğeni ölçüleri içinde geliştirmeye çalışır. Yüzde yüz coşkudur onu şiire götüren. Çoğu dizesinde kanatlanmak ister gibidir. Hem kendine hem dış dünyaya doğru. Gördüğü, kokusunu duyduğu her şeyi eksiksiz yansıtmak ister. Yedi kat göğün ardını ararken biraz derviş, biraz mistik, kafası kızınca isyancıdır… İkinci dönemi sayılabilecek 1945-55 yıllarında verimliliğini koruyan Bedri Rahmi’nin Karadut (1948) Tuz (1952) kitaplarında şiiri iyice belirmeye başlar… Genellikle doğa ve insan iç içedir Bedri Rahmi’de. Belirgin özelliklerinden biri de betimlemeleridir. Çok değişik betimlemeler yapmayı sevdiği için renkleri ve belirleyen sıfatları fazla kullanır.”

İkinci Yeni sahada

Bedri Rahmi’nin şiirinin iyice oturduğu zamanlarda Türk şiirinde başka bir yönelim belirmiştir. En parlak örneklerini Cahit Külebi’de bulan halk şiiri ve folklordan kaynaklanan Anadolu hümanizminin şairlerine karşın, “folklor şiire düşman” diye bayrak açan İkinci Yeni sahaya çıkmıştır. Modern şiirimizde 60’ların sonlarına kadar baskın hale gelen İkinci Yeni kendisinden önceki birkaç kuşağın şiirini yenilemesi, dönüştürmesine yol açmıştır. Attila İlhan, Dağlarca, Anday ve Oktay Rifat gibi kendi doğrultusunda şiirini sürdürenler de çıkmıştır elbet. Bedri Rahmi de olgunlaştırdığı şiirsel doğrultusunu terk etmemiştir. 70’lerin kaotik siyasal şiiri hem İkinci Yenicileri hem de Bedri Rahmi gibi kendi hümanist şiirsel doğrultusunda giden şairleri geri plana itmiştir haliyle.

Bedri Rahmi, 1975’de öldüğünde şiir ortamının hali pür melali bu durumdadır. Ardından 80’li yıllar şiiri geldiğinde İkinci Yeni yeniden keşfedilse, hatırlansa, örnek alınsa da, Bedri Rahmi’nin şiiri daha çok antolojilerde ve şarkı sözlerinde kalmıştır çoğunlukla. Memet Fuat yerinde bir hatır bilirlikle, ilk basımı 1985’te yapılan Çağdaş Türk Antolojisi’nde Bedri Rahmi’nin on bir şiirine yer verir. Yine de bir antolojide hapis kalmış gibidir günümüzde Bedri Rahmi’nin şiiri.

Oysa bazı bağları izlediğimizde ilginç buluşmalara da tanık olabiliriz Bedri Rahmi’nin şiirlerinde. Bir örnek olması için işaret edeyim. En ünlü şiirlerinden biri Karadut, hikayesiyle ilgi çekse de Bedri Rahmi’nin genel kalıtı içinde ayrıksı bir yer tutar. Şiir bir divan şairinin, Muhibbi’nin yani Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’a yazdığı bir gazeli örnek alınarak yazılmıştır aslında. Hatırlayalım Muhibbi’nin gazelinin girişini;

Celîs-i halvetim, varım, habîbim mâh-ı tâbânım
Enîsim, mahremim, varım, güzeller şâhı sultânım

Hayâtım, hâsılım, ömrüm, şarâb-ı kevserim, adnim
Bahârım, behçetim, rûzum, nigârım verd-i handânım

Muhibbi’nin tüm beyitlerinde zincirleme giden sıfat tamlamaları ve ritm ve söyleyiş Karadut’da bildiğimiz dizelere dönüşür:

Karadutum, çatal karam, çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem

Yıllar sonra Muhibbi’nin bu gazeline atıf yapan bir başka şiir daha çıkar ortaya. Oktay Rifat’ın büyük dönüşümünün anıtsal bir işareti olan Şiirler’de yer alan Hürrem Sultan’a Gazel başlıklı şiiri de hatırlayalım. Söz dizimi dışında, Muhibbi’nin edâsı da devreye girmiştir Oktay Rifat’ın şiirinde:

Bu dünyayı seninle sevmişim, Hürrem!
Öldürür diriltirsin, Mesih’im, Zühre’m!

Karun’ca mal yığsam ben neylerim sensiz,
Neylenir saltanat sensiz, gözüm, gözdem!

Kısacası, şairlerin birbirleriyle kurdukları bağlar ve gezindikleri köksaplar ağı böyle hiç umulmadık karşılaşmalar sunar kimi zaman okura.

Bedri Rahmi bütüncül bakışla yeniden fark edilmeyi hak eden bir sanatçıdır. Şiiri, resmi, sanatsal etkisi, erişmeye çalıştığı ve şimdilerde çoktan unuttuğumuz yerel/evrensel sentez arayışlarıyla. Hele de zamanımızda “yerli ve milli” kelimelerinin sık sık tekrarlandığı popüler siyasi kültür ortamında.

Yazıyı adeta bir itiraf niteliği taşıyan, büyük romancımız Yaşar Kemal’den bir alıntıyla tamamlayalım:

“Ben size bir şey söyleyeyim mi, biz daha Bedri Rahmi’nin tadına varamadık. Ne kişiliğinin, ne sıcaklığının, ne yalınlığının, ne şiirinin, ne resminin. Ona varmak olanaklarımız da kısıtlıydı yazık. Biliyorum ama gene de yazık… Daha sağlıkla gelecek kuşaklar, onun rüzgârından gelecek kuşaklar, onu daha iyi anlayacaklar, daha çok sevecekler. Bedri Rahmi çağında yaşamanın mutluluğunun tadını daha çok çıkarabilirdik. Ama suç bizim değil.”

Sizce de Bedri Rahmi’nin kalıtının, toplumsal hafızanın ve unutmanın tozlu raflarından indirilmesinin zamanı gelmedi mi hâlâ?

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Eylül 2024’te yayımlanmıştır.

Vural Bahadır Bayrıl
Vural Bahadır Bayrıl
W. B. BAYRIL (Vural Bahadır Bayrıl) – Şair, yazar ve reklamcı. 14 Nisan 1962’de Manisa’da doğdu. bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ismiyle eğitimine devam eden İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Temel Sanat ve Bilimler Bölümü’nü bitirdi. Reklamcılığa başladı. 1986 yılında Şiir Atı Yayıncılık’ı kurdu. İlk yazısı 1982 yılında yayınlandı. Şiirleri, yazıları ve röportajları Şiir Atı, Est&Non Birikimler, Rind, Mühür, Üç Çiçek, Kaşgar, Sombahar, Gösteri gibi dergilerde yayınlandı. Ayrıca Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Zaman gibi gazetelerde yazıları ve söyleşileri çıktı. 1983’te Yarın Dergisi Genç Eleştirmenler Yarışması’nda mansiyon, 1986’da Anka Sanat Vakfı Şiir Yarışması’nda (Melih Cevdet Anday, Necati Cumalı, Hulki Aktunç, Şavkar Altınel ile birlikte) mansiyon, 1992 yılında Melek Geçti adlı yapıtıyla Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü, 2000 yılında ise Şer Cisimler kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği’nin Yılın Şiir Kitabı ödülü aldı. Başlıca eserleri: Melek Geçti (Şiir Atı, 1992), Arzuda Tenha (Mühür, 2009), Elmas Sıkıntı (Mühür, 2016), Her Zaman Şiir (Mühür, 2017)

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x