Bugünlerde TikTok’ta sıkça karşımıza çıkan Witchtok, İngilizce cadı anlamına gelen “witch” ile TikTok’un “tok” kısmının birleştirilmesiyle üretilen bir kelime.
Kendilerini cadı ve çağdaş pagan olarak tanımayan içerik üreticileri nasıl büyü yapılacağını, gerekli malzemelerin nereden bulanabileceğini anlattıkları videoları bu etiketle paylaşıyorlar.
Bu paylaşımlar o kadar dikkat çekiyor ve yayılıyor ki, TikTok cadıları witchtoklar, maneviyatın viral hâli gibiler.
Bu witchtoklar meselesini anlayabilmek için, biraz geri çekilip, geniş bir perspektiften bakmak gerektiğini düşünüyorum.
Dijitalleşme ve mistizm
Hayatımızın son yüz yılda, bilimsel gelişmeler sayesinde binlerce yıl öncesinde olduğundan daha fazla değiştiği söylenebilir.
Bilimin gelişmesinin bir barış ve refah çağını başlatacağı umuluyordu, ancak olmadı.
Bilim muazzam bir güç üretti; ama sevgi, şefkat ve kardeşlik duygusunda anlamlı bir üretim olmadı.
Geçen yüzyılda, daha önceki yüzyıllarda eşi benzeri olmayan savaşlarda birkaç milyon insan öldürüldü.
Tanrı ve dinler ise söylemde öldürüldü.
Söylemde öldürülen Tanrı ve dinler yerine insanlık başka inançlar koymaya başladı.
Dijitalleşme ile bu inançlar çeşitlendi, hızına yetişemediğimiz TikTok mecrası da bundan nasibini aldı ve orada da mistik arayışlar yaygınlaştı.
Pagan gelenekler
Mistisizm çerçevesiyle üretilen içeriklerde yok, yok. Bunların önemli bir kısmı witchtok etiketi ile paylaşılıyor.
Bu etiket aynı zamanda şemsiye bir etiket de.
Toprak Ana ve Gökyüzü Baba olarak kişileştirilen Doğa’ya tapanların pagan dini Wicca, bilgelikleri nedeniyle övülen yine pagan Kelt rahiplerinin adı Druidry ve Hristiyanlık öncesi Alman toplumlarının pagan inanışlarından üretilmiş Heathenry gibi gelenekler için kullanılan etiketler de witchtok etiketine eşlik ediyor.
Adeta maneviyatın viral hâli olan içerikler, 2020 Haziran ayında izlenme rekorları kırarken, 2021 yılına kadar 10,5 milyar kez görüntülendi.
Görüntüleyenlerin coğrafyasını tespit etmek mümkün olmamakla beraber, içeriklerde kullanılan dillere bakılarak hâkim bölgenin dünyanın batısı olduğunu söylemek mümkün.
Cadı videolarında ne var?
TikTok’taki bu modern cadılar, başka bir gezegenden dünyaya iyilik yapmak için gelen Selena ve sihirlerini iyilik için kullanan Betüş gibi Türk dizileri kahramanlarına birazcık benziyorlar ama hepsi bu kahramanlar kadar sevimli değil.
TikTok cadıları bambaşka dünyalara kapı açıyorlar. 45 saniye ile 3 dakika arasındaki videolarda cadılık manifestini gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Cadılığa özgü ilkeler olarak özetlenebilecek WitchTok manifestinin görünür olduğu yer ise giyimleri ve aksesuarları.
Genelde kristal veya benzeri bir kolye takan ve yanan iki tütsü çubuğu tutan içerik üreticisine mutlaka ezoterik müzikler eşlik ediyor.
Bir sunağı hatta bezen şapkası ve süpürgesi de var. Büyülerinde vazgeçemediği ise mumlar, bebekler, iğneler…
Bir bakışta anlaşılmayan cadılar
Videoların görünen yüzü böyle ama bir de bir bakışta anlaşılamayan yaklaşımlar da var.
Misal, büyüyü yapan cadı, tipik bir otorite gibi davranıyor.
Nereden mi anlıyoruz?
Örneğin, renklerin cadılıkta neyi temsil ettiğini anlatan bir videoya yapılan bir yorumda bilginin yanlış olduğu söyleniyor. Cadı, yorumu ve bilgilerini paylaştığı için kullanıcıya teşekkür ederken, geleneğe bağlı olarak anlamların değişebileceğini de insanlara hatırlatıyor.
40 saniyede aktarılan bu kutsal bilgi, bu kadar kısa olmasına rağmen rağmen, görsel ve işitsel cazibe desteğiyle 348 bin hesap tarafından beğenilmiş milyonlarca görüntülenmiş.
Bazı içeriklerde cadılar, Hristiyan uzmanlarla konuştukları kısa videolar da çekiyorlar.
Hristiyanların onları suçlamalarına kendilerince ironik cevaplar veriyorlar.
200 milyon izlenen bir videoda cadı, statükoyu temsil eden Hristiyan’a şöyle sesleniyor:
“Paganizmin, Hristiyanlıktan çok önce bir şey olduğunun farkındasın, değil mi?”
Bunu takiben muhatabı sanki bu bilgiden habersiz gibi gösterecek şekilde canlandırılıyor.
Böylece Hristiyanların dinleri hakkında bilgisiz oldukları ve daha üstü örtülü olarak da cadının bilgi düzeyinin daha iyi olduğu duygusu oluşturuluyor.
Aktivist cadılar
Kendisine ritüelist diyen bazı dijital cadılar ise “cadı” isminin, kadınları şeytanlıkla suçlamak için icat edildiğini söylüyor.
Mesela bunlardan birinde 2,5 dakikalık videonun altına geren yorumlara hesap sahibinin yaptığı yorumlar okununca kadınları küçük düşürmek üzere 17. yüzyılda Amerika’daki cadı mahkemeleri olan Salem mahkemelerinden beri üretilen söylemi kabul etmediğini görüyoruz.
Bu yönden cadılığın aktivist tarafının olduğu da söylenebilir. En azından konuyla ilgili derinlemesine bilgi sahibi olan az sayıda cadıdan bahsedilebilir.
Kendilerini post-kolonyal dönemin feminsti olarak tanımlayan TikTok cadıları da var. Bunların birinin videosunda, yaşı 60’ın üzerinde cadı kadının arka planında kuru kafa tablosu asılı. Kadın biriyle sohbet ederek büyüler anlatıyor.
Yazıyla videoya post kolonyal döneminin savaşçısı yazılı. 561 K izlenen videoya, beş bine yakın yorum yapılmış.
Salem’daki son cadı mahkemelerine kadar geçen sürede dokuz milyon kadının cadılık suçlaması ile öldürülmesi, Yahudi mitolojisine göre Hz. Adem’in Hz. Havva’dan önceki eşi Lilith tasviri, büyücülükle ilişkilendirilen pagan Tanrıça Hekate tasviri bu kısa anlatmalarda hem yazı hem görüntü hem de videolarda veriliyor.
Gizli toplumların dijital versiyonlarından biri cadılık mı?
“Mistisizm” barındırdığı anlam itibari ile kaygan bir kelime.
İnsanlar, bu kelimeyi Orta Çağ Hıristiyan azizlerinin Tanrı ile paydaşlığını, Hint mitolojisinin 3000 yıllık Vedik metinlerini veya yirmi birinci yüzyıl Wiccan büyüsünü ifade etmek için kullanabilir.
Bazıları ise mistisizm ifadesini mantıksız veya ciddiyetsiz buldukları dini uygulamalara saldırmak için kullanır.
En azından elitlerin mistisizm kelimesini kullanımı böyle.
Fakat kitleler, mistisizm kelimesini ancak 19. yüzyılın ortalarında, ilahi olanı deneyimleme arayışındaki bireylerin çabalarını tanımlamak için kullanmaya başladılar.
Bu bireyler, evrensel bir maneviyatın hizmetinde olduğu söylenen diğer kültürlerden çeşitli uygulamaları denemeye hevesli kozmopolit bir gruptu.
Bu çabalar, liberal Protestanların mezhepçilikten arınmış ve -en azından teoride- dünyanın tüm dinlerine eşit derecede açık bir gelecek hayal edilmesine yardımcı oldu.
19. yüzyılın sonunda yaşamış Amerikalı din adamı Octavius Fronthingham, mistisizmin “ortodoks ve heterodoks, Protestanlar ve Katolikler, Paganlar ve Hıristiyanlar, Yunanlılar ve Hindular, Eski Dünya halkı ve Yeni Dünya halkı arasında eşit olarak bulunduğunu” ilan etmişti.
Aslında Fronthingham, bugün sosyal araştırmacıların New Age olarak tanımladığı noktayı açıklamaya çalışmıştı.
Etkili bir Avrupa etnoloji okuluna liderlik eden Alman antropolog ve Roma Katolik rahibi Schmidt (1868-1954), bilimsel rasyonalizmin pek çok dini iddiaya meydan okuduğu bir zamanda, mistik deneyimin sezgisel, indirgenemez doğasının, aynı zamanda tamamen materyalist bir dünya görüşüne karşı “entelektüel bir kalkan” olduğunu yazdığında oldukça dikkat çekmişti.
Nihayetinde de kurumsal dinlere karşın kurumsallaşmamış maneviyatın yükselişi, bugün gelinen dijital maneviyatın kökenini oluşturdu.
Modern insanın dinsel ikon tasarımı
Bilincin sınırlarında deneyler yapan modern insan, yerleşik bir dini anlamdan yoksun, ruhsal enerjiyi spesifik olmayan bir şekilde çağıran bir dini ikon tasarlıyor.
Bununla birlikte, katı materyalizmin kendisi tuhaf bir geç-modern hurafesidir. Katı materyalizmin sunduğu gibi Evren rastgele değil insanlar da bir illüzyona sahip gen aktarım makineleri değildir, hakikidir ve rasyoneldir.
Evet, insan varoluşunun ve deneyiminin temel modeli, insan araştırmasına olağanüstü sırlar veren ve sözde büyüden kurtulmuş çağımızda bile (hatta bazen profesyonel şüpheciler için bile) her türlü vahşi ruhani deneyimi sağlayan düzenli ve matematiksel olarak güzel bir kozmostur.
Ve bu, özellikle evrenin gizemleriyle karşılaşmanızı yapılandırmak için hiçbir teolojik geleneğiniz, dini yetiştirilme tarzınız yoksa – bugünlerde pek çok insan gibi yeni başlıyorsanız – doğrudur.
Tehlikelere işaret eden veriler
Tehlikelere işaret edecek pek çok ham veri var: Her ölüme yakın deneyim cennet gibi değildir; halüsünatik ilaç kullanıcılarının bir kısmı travma geçirmiş olarak geri dönüyor; falcılar, astrologlar umudun karaborsasını kuruyor.
Parıldayan her şey altın değildir ve belirli güçlerin sizi kandırmak veya kullanmak için çıktığı fikri, dini kültürlerde (ve bugün U.F.O. deneyimi etrafındaki yarı-dini kültürde) tekrarlanır.
Ancak akılcılık büyülü evreni ortadan kaldırmaz. Homo sum, humani nihil a me alienum puto (Ben insanım, insani hiçbir şeyi bana yabancı saymam).
Laboratuvar kapısına asılı at nalı
Büyülü şeylere karşı tavrım, büyük fizikçi Niels Bohr’a atfedilene çok benziyor.
Laboratuvarının kapısının üzerinde asılı duran at nalı sorulduğunda, onun işe yaradığına inanmadığını söylediği iddia edilmiş, ancak kendisine inansa da inanmasa da işe yaradığı söylenmişti.
Uğur tılsımlarına, melek isimlerinin işlendiği yüzüklere, sihirli kareli tılsımlara inanmak söz konusu olduğunda, onu savunmak mümkün değil, akılcı gerekçelerle ona saldırmak da saçmadır, çünkü aklın işlediği türden bir malzeme değildir. Sebep, yanlış araçtır.
Hurafeleri akılla anlamaya çalışmak, tahtadan yapılmış bir şeyi mıknatısla almaya çalışmak gibidir.
Aydınlanma, inançlara karşı sistematik bir gaddarlık ve dehşet uygulamasıydı: Kıta Avrupası’nda, Britanya Adaları’nda ve Kuzey Amerika kolonilerinde yaklaşık 10.000 büyücülük davası açıldı.
Birçok insanın başarısızlığının aksine, bu tamamen aptallığın sonucu değildi. Pek çok zeki insan, büyücülüğün var olduğuna ve onu uygulayanları öldürerek ortadan kaldırmanın doğru ve uygun olduğuna inanıyordu. Bu zihin yapısı da güvenli bir şekilde geçmişe gömülmedi.
Şiire sığınmak
18. yüzyılda yaşamış İngiliz deli-dahi şair William Blake’in ironik biçimde ifade ettiği “gözle değil, gözle baktığımızda” gördüğümüz şeyi kastettiği “İkili Vizyon” kavramında olduğu gibi “görebildiğimiz zihin durumu” söz konusudur maneviyat arayışlarında.
Bu noktayı belirtmek için şiire sığınıyorum çünkü şiirin kendisinin bir tür büyü olduğunu düşünüyorum.
Belirli çizgilerin ve görüntülerin üzerimizde yaratabileceği etki, onları modern Türkçeye çevirerek açıklayamayız. Biçim, anlamın bir parçasıdır ve şiirin çıkardığı ses, yalnızca zihnimizde değil, duyularımızda da bir büyü gibi çalışır.
Ama bu sadece şiir için geçerli değil.
İnsan yaşamına dokunan her şey, bilinmeyene kadar uzanan bir çağrışımlar, anılar, yankılar ve yazışmalarla çevrilidir. Olayları bu şekilde görme biçiminde, dünya ince anlam lifleriyle doludur ve bu gölgeli varlıkları görmeye çalışmanın en kötü yolu, onlara ışık tutmaktır.
Gizemler, şüpheler içinde, gerçeğe ve mantığa herhangi bir asabiyetle ulaşmadan yaşayabildiği durum hayal gücünün evde olduğu yerdir ve öyle de hayaletler ve rüyalar ve tanrılar ve şeytanlar ve cadılar vardır. Orada olanaklar sınırsızdır ve hiçbir şey yasak değildir.
Modernleşme ile akıl ve bilim bu denli keskin inançların karşısında konumlandırılmasının nihayetinde sonuç bugünkü dijital mistisizm olmuştur.
Bugün büyük bir hızla dijital mecralarda görünür olan maneviyat arayışlarının herhangi birinin ne ölçüde inanç olarak adlandırılabileceği tartışmalı bir konu.
Belki bu gerçek değil ama ya gerçekse
Zaten bu tür uygulamalara yönelenlerin bir kısmı “Bu gerçek değil ama eğlenceli”, “Belki bu gerçek değil ama ya gerçekse” ya ve “Bu aslında gerçek ama kim ne anlama geldiğini biliyor mu?” gibi duyguların içinde.
Bu kişiler genelde bir ritüel yaşamak isteyenlerdir ve keşif kültürünün katılımcılarıdır.
Aslında modern insan bir dini uygulamaktan çok, dinin doğaüstü temellerini keşfetmeye ve bulduklarından ve gördüklerinden kişisel bir teoloji oluşturmaya çalışıyor.
Ancak şu da unutulmamalıdır, bireysel ilişkiler üzerinden temellenen sırlı inançlar, kabilelerden masonlara ve bugün de merkezi politik güçlere uzanmaktadır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 12 Eylül 2023’te yayımlanmıştır.