Umut, özgür düşünce ve sorgulama: İşte hümanizm

Hümanizm nedir? Özgür düşünce, sorgulama ve umut etme üzerine kurulu hümanizm dünya nasıl bakıyor? 700 yıllık bir geçmişe sahip hümanizmin modası niye hiç geçmiyor? Doç. Dr. Sebile Başok Diş yazdı.

Nasıl Yaşanır ve Varoluşlar Kahvesi gibi kitaplarıyla da bilinen günümüzün İngiliz düşünürlerinden Sarah Bakewell, 2023’de yayınlanan Hümanistler adlı kitabının alt başlığını şöyle belirlemişti: Özgür Düşünme, sorgulama ve umudun 700 yıllık tarihi. Alt başlığı böyle belirleyerek hümanizmin en temel değerlerini de sıralamış oldu.

Bu yazıda felsefe, eğitim, sanat, tarih ve kültür konularına ilgi duyan kimseler için okuması son derece keyifli ve bir o kadar da faydalı olacak olan bu eser etrafında hümanist ilkeleri ele almaya çalışacağım.

Türkçe yayımlanmış bu kitabında Bakewell, kitabının adlandırmasında bile kitapta işlediği konulara ve bu konuları nasıl işlediğine dair önemli ipuçları sunuyor. Şöyle ki metin ilerledikçe görüleceği üzere, bir insanın hümanist olmasını sağlayan temel ilkeler özgür düşünme, sorgulama ve umut. 700 yıl da hümanistlerin ilk kez ortaya çıktığı Rönesans döneminden günümüze kadar geçen süre. Yazar, en önemli hümanistleri hayatları, eserleri ve felsefî görüşleriyle anlatırken bunu geçmişten günümüze olacak şekilde kronolojik bir sıralama ile yapıyor.

Hümanizmi tanımlamanın zorluğu

Sosyal bilimlerde en önemli sorunlardan biri, bu alanlarda kullanılan kavramları herkesin üzerinde mutabık kalacağı şekilde tanımlayabilmek.

Hümanizm ve hümanist kavramları için de bu durum farklı değil, yani hümanizmi ve hümanisti tanımlamak kolay değil. Bunun önemli nedenlerinden biri de 700 yıllık uzun bir gelenek içinde kendisini hümanist olarak gören birbirinden oldukça farklı insanlar arasında ortak noktalar bulmanın güç olması.

Diğer bir güçlük ise, hümanizmin bir felsefe olarak felsefe dışında edebiyat, mimari, fotoğrafçılık, sinema ve eğitim gibi farklı sahalarda da kendisini göstererek geniş bir alanda etkili olması. Bu tarz zorluklara rağmen hümanizmin en temel yönlerini ve onu diğer felsefi görüşlerden ayıran taraflarını bu felsefeyi savunan hümanistlere bakarak ortaya koymak mümkün. İşte, Bakewell’in eseri böyle bir çabanın ürünü.

Odağa insanı almak

Bakewell’i takip edecek olursak hümanist olarak adlandırılan kimselerin hayatlarında benzer ilgilerin olduğunu görüyoruz. Bu ortaklık, “beşerî bilimler veya “insan araştırmaları” anlamına gelen studia humanitatis uzmanlığı” şeklinde ifade edilebilir.

Beşerî bilimler veya insan araştırmaları hümanistler için hayati öneme sahip çünkü onların odağında insan var. Hümanistler, özellikle “yaşamın insani boyutuna” ilgi duyuyorlar. Bu ilgi ahlaki bir boyut taşır. Şöyle ki bu ilgi ahlaki bir içerime sahip olan insan esenliğini esas alır. Başkaları ile ilişkimiz ve onların iyiliğine yönelik kaygılarımız ahlakın kapsamı içinde yer alır. Bu nedenle hümanist yaklaşımın salt entelektüel bir arayış olmadığını, onun ahlaki bir yöne de sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Diğer yandan hümanistler, beşerî bilimler veya insani araştırmaların insanlara hem eğitim açısından hem de ahlaki bakımdan katkıda bulunacağına inanıyorlar. Onlara göre böyle çalışmalar, insanların diğerlerinin bakış açılarına karşı daha duyarlı olmalarına, siyasi ve tarihi olayların nasıl geliştiğini daha iyi kavramalarına ve genel olarak hayata karşı daha sağduyulu yaklaşabilmelerine katkı sağlıyor. Diğer yandan onlar, beşeri bilimler veya insan araştırmaları ile insan olmak anlamına gelen hümanizmden daha fazlasını da hedefliyorlar; “görgülü, bilgili, kendini ifade edebilen, cömert ve iyi huylu bir insan olmayı kasteden humanitas’a ulaşmayı.

Bu hümanist hedefler şu an herkes için peşinde koşulmaya değer hedefler gibi görünseler de geçmişte birçok hümanist içinde yaşadığı toplumdan dışlanmıştı. Örneğin Lorenza Valla, Voltaire, Malesherbes, Thomas Moore gibi hümanistler yaşamlarında çeşitli güçlüklerle karşılaşmıştır.

“Ben insanım”

Hümanistlerin odağında insan ve insan yaşamı olduğundan muhtemelen en çok alıntıladıkları sözlerden biri, Roma’da ün kazanan bir komedi yazarı olan Publius Terentius’un karakterlerinden birine söylettiği “Ben insanım ve insani olan hiçbir şey bana yabancı değildir” sözü.

Bu söz hümanistler arasında o kadar yaygın bir şekilde kullanılmaktaydı ki hümanizmin önemli temsilcilerinden biri olan Montaigne, kitap koleksiyonunun bulunduğu kulenin en gözde tavan kirişine bu sözü yazdırmıştı. Ancak Bakewell, özenli araştırmasıyla sözü ilk söyleyen komedi karakterinin bu sözü hiç de insanın, insan olmaktan ötürü başkalarına yakın olduğu fikrini ifade etmek üzere kullanmadığı bilgisini veriyor. Bakewell’in ifadesi ile “Bu satır aslında bir şakadır. Meraklı bir komşu olmasıyla tanınan karakter, neden kendi işine bakmadığını soranlara böyle cevap veriyor.”

Diğer yandan hümanistlerin bu söze sıkça atıfta bulunması boşuna değil. Söz kendi başına alındığında, insanlığın bir parçası olduğumuz için birbirimize ne kadar yakın ve aşina olduğumuzu, aramızdaki ortak bağların ne kadar güçlü olduğunu dile getiriyor. İnsanın toplumsallığına, işbirliği yapma becerisine, toplumun geliştirilebileceğine inanan hümanistler özellikle insanın değerine ve başarılarına dikkat çekiyorlar.

Umut etmek neden önemli?

Hümanistler insan doğasına son derece olumlu bakıyorlar. Bu olumlu bakış onlar için temel değerlerden biri olan umudun kaynağı. Bakewell, bu umudu şu sözlerle açıklıyor: “Çünkü hümanistler… dünya üzerindeki kısa varlığımız sırasında değerli şeyler başarmamızın insani olarak mümkün olduğunu düşünürler.”

Ancak umut, üç temel hümanist ilkenin yalnızca biri. Bu ilkenin diğer iki ilkeyle tamamlanması gerekir ki bunlardan biri, özgür düşünme. Özgür düşünme, otoritelere atıfta bulunarak karar vermek yerine, kişinin yaşamını vicdanına, kanıtlara ya da sahip olduğu sosyal ve politik yükümlülüklere göre belirmesi demek.

Yine bir diğer ilke de sorgulama. Yalnızca özgür düşünebilen kimseler sorgulayabileceği için bu ilke doğrudan özgür düşünme ilkesiyle bağlantılı. Sorgulama, çalışmaya ve eğitime inanmayı gerektiriyor ve eleştirel akıl yürütmeyle gerçekleşiyor.

Hümanist kadınlar

Hümanizm, sadece erkeklerin değil, kadınların da özgürleşmesine katkı sağladı.

Her ne kadar 14. ve 15. yüzyıllar, hatta 20. yüzyıla kadarki dönem kadınların rasyonel güçlerini göstermek bakımında elverişli zamanlar olmasa da sorgulama ve özgür düşünme imkânından faydalanan bazı hümanist kadınlar da oldu.

Bunlardan en ünlüsü Christine de Pizan.

Yine o dönemlerde hümanist yazarlardan Thomas Moore’un kendi kızlarını eğitmesi, hümanistlerin cinsiyet farkı gözetmeksizin insana insan olarak bakabildiklerini gösteriyor.

Hümanistleri hangi düşünce ve inançlar hümanist yaptı?

Bakewell, çalışmasının başında hümanist ilkeler hakkında genel bilgiler verdikten sonra Petrarca’dan başlayarak kronolojik olarak önemli hümanistlerin hayatlarından kesitler sunuyor ve onları hümanist yapan düşünce ve inançları ortaya koyuyor.

Petrarca, Boccaccio, Dante, Thomas Moore, Erasmus, Montaigne gibi önemli hümanistlerin hemen hepsinde en dikkat çekici yönlerden biri, kitaba ve bilgiye olan yoğun tutkuları. Bu ilgi, onları hem yazmaya hem de kendi kişisel kütüphanelerini kurmaya ve de bu amaçla kitaplar toplamaya sevk etti. Bunun böyle olması son derece anlaşılır çünkü hümanistler için edebiyat, retorik, tarih ve ahlak konularını öğrenmek iyi yaşamı mümkün kılan unsurlar.

Pek tabii bu konular kitaplarda işleniyor. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki hümanistler eğitimi hiçbir zaman salt zihinsel birikim elde etmek olarak düşünmediler. Onlara göre insan zihnen olduğu kadar sosyal ve ahlaki bakımdan da gelişmeli. Bu nedenle hümanistler görgü kurallarını, adabı ve sosyal olmayı da eğitimin birer parçası olarak görüyorlar. Bu minvalde “Görgü, insanı insan yapar” sözü boşuna söylenmiş bir söz değil.

Hümanizmi hatırlamak neden önemli?

İnsanın her geçen gün değerinin azaldığı, başa gelen kötülüklerin neredeyse kanıksandığı şu günlerde hümanistler, insana verdikleri değer ve hümanist ilkeler özellikle hatırlanmaya değer.

Hepimizin hümanist değerlerden biri olan umuda, insanın iyi ve güzel şeyler başarabileceğine, içinde bulunduğu durumdan çıkarak mükemmelleşebileceğine dair bir umuda ihtiyacı var.

Ancak bu umut tek başına yeterli gelmiyor. Bu yüzden içinde yaşadığımız koşulları iyileştirmek için sahip olduğumuz en önemli güçlerden olan sorgulama ve özgür düşünme becerilerini de hayata geçirmemiz gerekiyor ki bunlar da umudu tamamlayan diğer hümanist ilkeler.

Diğer yandan bu ilkelerle birlikte hümanist eğitim anlayışına bakmak, piyasada talep gören becerilerin kazandırılmasına indirgenmiş bir eğitim anlayışının yetersiz kaldığı noktaları görmemize imkân sağlayacaktır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 13 Kasım 2024’te yayımlanmıştır.

Sebile Başok Diş
Sebile Başok Diş
Sebile BAŞOK DİŞ - 1980 yılında Kayseri Pınarbaşı’nda doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini burada aldı. Lisansını Marmara Üniversitesi’nde, Yüksek Lisansını Sakarya Üniversitesi’nde, Doktorasını Atatürk Üniversitesi Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalında tamamladı. Bir süre öğretmen olarak görev yaptı. 2010-2017 yılları arasında Artvin Çoruh Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olarak çalıştı. 2017 yılından itibaren Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Felsefe Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Umut, özgür düşünce ve sorgulama: İşte hümanizm

Hümanizm nedir? Özgür düşünce, sorgulama ve umut etme üzerine kurulu hümanizm dünya nasıl bakıyor? 700 yıllık bir geçmişe sahip hümanizmin modası niye hiç geçmiyor? Doç. Dr. Sebile Başok Diş yazdı.

Nasıl Yaşanır ve Varoluşlar Kahvesi gibi kitaplarıyla da bilinen günümüzün İngiliz düşünürlerinden Sarah Bakewell, 2023’de yayınlanan Hümanistler adlı kitabının alt başlığını şöyle belirlemişti: Özgür Düşünme, sorgulama ve umudun 700 yıllık tarihi. Alt başlığı böyle belirleyerek hümanizmin en temel değerlerini de sıralamış oldu.

Bu yazıda felsefe, eğitim, sanat, tarih ve kültür konularına ilgi duyan kimseler için okuması son derece keyifli ve bir o kadar da faydalı olacak olan bu eser etrafında hümanist ilkeleri ele almaya çalışacağım.

Türkçe yayımlanmış bu kitabında Bakewell, kitabının adlandırmasında bile kitapta işlediği konulara ve bu konuları nasıl işlediğine dair önemli ipuçları sunuyor. Şöyle ki metin ilerledikçe görüleceği üzere, bir insanın hümanist olmasını sağlayan temel ilkeler özgür düşünme, sorgulama ve umut. 700 yıl da hümanistlerin ilk kez ortaya çıktığı Rönesans döneminden günümüze kadar geçen süre. Yazar, en önemli hümanistleri hayatları, eserleri ve felsefî görüşleriyle anlatırken bunu geçmişten günümüze olacak şekilde kronolojik bir sıralama ile yapıyor.

Hümanizmi tanımlamanın zorluğu

Sosyal bilimlerde en önemli sorunlardan biri, bu alanlarda kullanılan kavramları herkesin üzerinde mutabık kalacağı şekilde tanımlayabilmek.

Hümanizm ve hümanist kavramları için de bu durum farklı değil, yani hümanizmi ve hümanisti tanımlamak kolay değil. Bunun önemli nedenlerinden biri de 700 yıllık uzun bir gelenek içinde kendisini hümanist olarak gören birbirinden oldukça farklı insanlar arasında ortak noktalar bulmanın güç olması.

Diğer bir güçlük ise, hümanizmin bir felsefe olarak felsefe dışında edebiyat, mimari, fotoğrafçılık, sinema ve eğitim gibi farklı sahalarda da kendisini göstererek geniş bir alanda etkili olması. Bu tarz zorluklara rağmen hümanizmin en temel yönlerini ve onu diğer felsefi görüşlerden ayıran taraflarını bu felsefeyi savunan hümanistlere bakarak ortaya koymak mümkün. İşte, Bakewell’in eseri böyle bir çabanın ürünü.

Odağa insanı almak

Bakewell’i takip edecek olursak hümanist olarak adlandırılan kimselerin hayatlarında benzer ilgilerin olduğunu görüyoruz. Bu ortaklık, “beşerî bilimler veya “insan araştırmaları” anlamına gelen studia humanitatis uzmanlığı” şeklinde ifade edilebilir.

Beşerî bilimler veya insan araştırmaları hümanistler için hayati öneme sahip çünkü onların odağında insan var. Hümanistler, özellikle “yaşamın insani boyutuna” ilgi duyuyorlar. Bu ilgi ahlaki bir boyut taşır. Şöyle ki bu ilgi ahlaki bir içerime sahip olan insan esenliğini esas alır. Başkaları ile ilişkimiz ve onların iyiliğine yönelik kaygılarımız ahlakın kapsamı içinde yer alır. Bu nedenle hümanist yaklaşımın salt entelektüel bir arayış olmadığını, onun ahlaki bir yöne de sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Diğer yandan hümanistler, beşerî bilimler veya insani araştırmaların insanlara hem eğitim açısından hem de ahlaki bakımdan katkıda bulunacağına inanıyorlar. Onlara göre böyle çalışmalar, insanların diğerlerinin bakış açılarına karşı daha duyarlı olmalarına, siyasi ve tarihi olayların nasıl geliştiğini daha iyi kavramalarına ve genel olarak hayata karşı daha sağduyulu yaklaşabilmelerine katkı sağlıyor. Diğer yandan onlar, beşeri bilimler veya insan araştırmaları ile insan olmak anlamına gelen hümanizmden daha fazlasını da hedefliyorlar; “görgülü, bilgili, kendini ifade edebilen, cömert ve iyi huylu bir insan olmayı kasteden humanitas’a ulaşmayı.

Bu hümanist hedefler şu an herkes için peşinde koşulmaya değer hedefler gibi görünseler de geçmişte birçok hümanist içinde yaşadığı toplumdan dışlanmıştı. Örneğin Lorenza Valla, Voltaire, Malesherbes, Thomas Moore gibi hümanistler yaşamlarında çeşitli güçlüklerle karşılaşmıştır.

“Ben insanım”

Hümanistlerin odağında insan ve insan yaşamı olduğundan muhtemelen en çok alıntıladıkları sözlerden biri, Roma’da ün kazanan bir komedi yazarı olan Publius Terentius’un karakterlerinden birine söylettiği “Ben insanım ve insani olan hiçbir şey bana yabancı değildir” sözü.

Bu söz hümanistler arasında o kadar yaygın bir şekilde kullanılmaktaydı ki hümanizmin önemli temsilcilerinden biri olan Montaigne, kitap koleksiyonunun bulunduğu kulenin en gözde tavan kirişine bu sözü yazdırmıştı. Ancak Bakewell, özenli araştırmasıyla sözü ilk söyleyen komedi karakterinin bu sözü hiç de insanın, insan olmaktan ötürü başkalarına yakın olduğu fikrini ifade etmek üzere kullanmadığı bilgisini veriyor. Bakewell’in ifadesi ile “Bu satır aslında bir şakadır. Meraklı bir komşu olmasıyla tanınan karakter, neden kendi işine bakmadığını soranlara böyle cevap veriyor.”

Diğer yandan hümanistlerin bu söze sıkça atıfta bulunması boşuna değil. Söz kendi başına alındığında, insanlığın bir parçası olduğumuz için birbirimize ne kadar yakın ve aşina olduğumuzu, aramızdaki ortak bağların ne kadar güçlü olduğunu dile getiriyor. İnsanın toplumsallığına, işbirliği yapma becerisine, toplumun geliştirilebileceğine inanan hümanistler özellikle insanın değerine ve başarılarına dikkat çekiyorlar.

Umut etmek neden önemli?

Hümanistler insan doğasına son derece olumlu bakıyorlar. Bu olumlu bakış onlar için temel değerlerden biri olan umudun kaynağı. Bakewell, bu umudu şu sözlerle açıklıyor: “Çünkü hümanistler… dünya üzerindeki kısa varlığımız sırasında değerli şeyler başarmamızın insani olarak mümkün olduğunu düşünürler.”

Ancak umut, üç temel hümanist ilkenin yalnızca biri. Bu ilkenin diğer iki ilkeyle tamamlanması gerekir ki bunlardan biri, özgür düşünme. Özgür düşünme, otoritelere atıfta bulunarak karar vermek yerine, kişinin yaşamını vicdanına, kanıtlara ya da sahip olduğu sosyal ve politik yükümlülüklere göre belirmesi demek.

Yine bir diğer ilke de sorgulama. Yalnızca özgür düşünebilen kimseler sorgulayabileceği için bu ilke doğrudan özgür düşünme ilkesiyle bağlantılı. Sorgulama, çalışmaya ve eğitime inanmayı gerektiriyor ve eleştirel akıl yürütmeyle gerçekleşiyor.

Hümanist kadınlar

Hümanizm, sadece erkeklerin değil, kadınların da özgürleşmesine katkı sağladı.

Her ne kadar 14. ve 15. yüzyıllar, hatta 20. yüzyıla kadarki dönem kadınların rasyonel güçlerini göstermek bakımında elverişli zamanlar olmasa da sorgulama ve özgür düşünme imkânından faydalanan bazı hümanist kadınlar da oldu.

Bunlardan en ünlüsü Christine de Pizan.

Yine o dönemlerde hümanist yazarlardan Thomas Moore’un kendi kızlarını eğitmesi, hümanistlerin cinsiyet farkı gözetmeksizin insana insan olarak bakabildiklerini gösteriyor.

Hümanistleri hangi düşünce ve inançlar hümanist yaptı?

Bakewell, çalışmasının başında hümanist ilkeler hakkında genel bilgiler verdikten sonra Petrarca’dan başlayarak kronolojik olarak önemli hümanistlerin hayatlarından kesitler sunuyor ve onları hümanist yapan düşünce ve inançları ortaya koyuyor.

Petrarca, Boccaccio, Dante, Thomas Moore, Erasmus, Montaigne gibi önemli hümanistlerin hemen hepsinde en dikkat çekici yönlerden biri, kitaba ve bilgiye olan yoğun tutkuları. Bu ilgi, onları hem yazmaya hem de kendi kişisel kütüphanelerini kurmaya ve de bu amaçla kitaplar toplamaya sevk etti. Bunun böyle olması son derece anlaşılır çünkü hümanistler için edebiyat, retorik, tarih ve ahlak konularını öğrenmek iyi yaşamı mümkün kılan unsurlar.

Pek tabii bu konular kitaplarda işleniyor. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki hümanistler eğitimi hiçbir zaman salt zihinsel birikim elde etmek olarak düşünmediler. Onlara göre insan zihnen olduğu kadar sosyal ve ahlaki bakımdan da gelişmeli. Bu nedenle hümanistler görgü kurallarını, adabı ve sosyal olmayı da eğitimin birer parçası olarak görüyorlar. Bu minvalde “Görgü, insanı insan yapar” sözü boşuna söylenmiş bir söz değil.

Hümanizmi hatırlamak neden önemli?

İnsanın her geçen gün değerinin azaldığı, başa gelen kötülüklerin neredeyse kanıksandığı şu günlerde hümanistler, insana verdikleri değer ve hümanist ilkeler özellikle hatırlanmaya değer.

Hepimizin hümanist değerlerden biri olan umuda, insanın iyi ve güzel şeyler başarabileceğine, içinde bulunduğu durumdan çıkarak mükemmelleşebileceğine dair bir umuda ihtiyacı var.

Ancak bu umut tek başına yeterli gelmiyor. Bu yüzden içinde yaşadığımız koşulları iyileştirmek için sahip olduğumuz en önemli güçlerden olan sorgulama ve özgür düşünme becerilerini de hayata geçirmemiz gerekiyor ki bunlar da umudu tamamlayan diğer hümanist ilkeler.

Diğer yandan bu ilkelerle birlikte hümanist eğitim anlayışına bakmak, piyasada talep gören becerilerin kazandırılmasına indirgenmiş bir eğitim anlayışının yetersiz kaldığı noktaları görmemize imkân sağlayacaktır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 13 Kasım 2024’te yayımlanmıştır.

Sebile Başok Diş
Sebile Başok Diş
Sebile BAŞOK DİŞ - 1980 yılında Kayseri Pınarbaşı’nda doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini burada aldı. Lisansını Marmara Üniversitesi’nde, Yüksek Lisansını Sakarya Üniversitesi’nde, Doktorasını Atatürk Üniversitesi Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim Dalında tamamladı. Bir süre öğretmen olarak görev yaptı. 2010-2017 yılları arasında Artvin Çoruh Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olarak çalıştı. 2017 yılından itibaren Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Felsefe Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x