6 Şubat’ta yaşanan, 11 ilde, en az 45 bin insanın ölümüne, yüzbinlerce insanın da evsiz kalmasına yol açan, toplam 14 milyon insanı etkileyen Kahramanmaraş Depremlerinin üzerinden tam bir ay geçti. İlk günlerde bölgeye yardım yağdı ama yavaş yavaş azalmaya başladı. Oysa ihtiyaç çok çok büyük. Devlet bir yandan sivil toplum ve bireyler bir yandan uğraşıyor. Ancak kısa, orta ve uzun vadede yapılması gereken çok iş var. Peki, yardımlar nasıl sürekli, düzenli ve etkin olabilir?
Türkiye, yaşadığımız toplum acil yardım konusunda çok hassas, ilk günden beri de bu hassasiyet ortada. Hem devletin kurumları hem çeşitli sivil toplum kuruluşları iş başında; halihazırda yardım edenlerle ihtiyaçları buluşturan pek çok platform var. Ama bu platformlar büyük olasılıkla sınırlı sayıda insana ulaşıyor. “Ben de deprem bölgesine yardım etmek istiyorum. Ama acaba hangi bölgeye göndersem? Nerede neye ihtiyaç var? Benim yardımımım boşa gider mi? Doğru yere ulaştığından nasıl emin olurum?” ya da “Şu an bölgeye yardım hâlâ yağıyor ama milyonlarca insan yeniden hayat kurmak zorunda kalacak, o zaman çok desteğe ihtiyaçları olacak. Ben o dönemde, bir aileyle dayanışmak mesela bir öğrenci okutmak istiyorum.” diye düşünen de var.
Bu denli büyük bir deprem sonrası yardımları daha uzun soluklu, planlı, sürdürülebilir kılmanın yolları var. İnsani yardım lojistiğinin temel ilkeleri bu konuda bizlere çözüm önerileri getiriyor.
Güncel ve çok yönlü ihtiyaç değerlendirme
İnsani yardım ve insani müdahalenin farklı aşamaları ve süreçleri vardır. Çok önemli aşamalarından biri ihtiyaç değerlendirmedir (needs assessment). Bunun da farklı fazları vardır. İlki, hızlı ihtiyaç değerlendirmedir. Genelde afet sonrasındaki ilk günler yapılır, hatta belki bir haftaya kadar uzanır. Alana ilk giden tecrübeli ekipler gözlemler yapıp, havayı koklayıp “Buralarda en acil neye ihtiyaç var?” sorularının yanıtlarını belirler. Mesela her yer yıkılmışsa ya da evler yıkılmasa da insanlar evlerine giremiyorsa, doğal olarak en belirgin ilk ihtiyaç çadırdır. Tabii ardından gıda, su, hijyen malzemeleri vs. Buna benzer ilk değerlendirme yapılır. Buna göre bir afet sonrası insani yardım tedarik zinciri tasarlanır ve hemen operasyonlar başlar, malzemeler bölgeye gönderilmek üzere harekete geçirilir. İhtiyaçlara göre, önceden konumlandırılmış stokta olan malzemeler hızlıca afetten etkilenen bölgeye gönderilir. Yeterli sayıda bulunmayan malzemeler için de için de hemen tedarikçiler belirlenir, satın almalar yapılır. Bu ilk aşamadır.
Daha sonra, zaman geçtikçe ihtiyaç değerlendirme sürer. Bunun güncel ve çok yönlü olması çok önemlidir. Sürekli yapılması ve güncel tutulması gerekir. Yani bölge ve şehir bazında gıda, barınma, sağlık, eğitim gibi farklı alanlarda sürekli değerlendirmeler yapılmalı ve bilgiler mümkünse tek elden paylaşılmalıdır. Öncelikli ihtiyaçların ne olduğunu iletmek oldukça kritik öneme sahiptir.
İhtiyaç değerlendirme aşamasında, sahaya dair bilgilerin doğruluğu çok önemlidir. Örneğin, son günlerde genelde sosyal medyada dolaşan ihtiyaçlara yönelik mesajları düşünelim. Bir bölge için su ihtiyacından söz ediliyor, mesajı görenler ellerinden geldiğince bunu karşılamak için çaba sarf ediyor. Ancak belki de bir süre sonra bu ihtiyaç gideriliyor. Bu nedenle bilgilerin doğruluğu, geçerlilik süresi hayati önem taşır. Güvenilir bir bilgi sistemi ve koordinasyon bu sürecin sağlıklı ilerlemesini sağlar. Bilgi kirliliği zamanla insanlarda bıkkınlığa sebep olur.
Nasıl bir sistem kurulabilir?
İnsani yardım operasyonlarının yönetimi konusunda ciddi bir literatür var. Özellikle Asya’da 2004’te gerçekleşen tsunamiden sonra bu konuya olan ilgi zamanla oldukça artmıştır. Bu alanda çalışan akademisyenler, devlet görevlileri, gönüllüler, sivil toplum çalışanları var.
1997 yılında insani yardım alanında uzun süre çalışmış profesyonellerin bir araya gelerek oluşturduğu Sphere standards, gerek devletler gerek insani yardım kuruluşları için insani yardım süreçlerinde olması gerekenleri, minimum standartları koyan uluslararası bir çerçeve oluşturmuştur. Yani neler yapılması gerektiği belirlenmiş durumda, sadece planlanıp uygulanması gerekiyor.
Mesela şöyle bir hayal kuralım, depremden etkilenen tüm bölgelerin ve bölgede çalışan tüm ilgili kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının bir arada bulunduğu bir bilgi sistemi ve haritamız olsa… O haritada depremden etkilenen tüm ilçe, köy, mahalleler işaretlenmiş olsa… Her noktanın üstüne gittiğimizde, o an orada kaç kişi olduğu, kaçının çadırda kaçının konteynırda kaldığı, orada hangi STK’ların çalıştığı ve neye ihtiyaç olduğu; önümüzdeki bir hafta, bir ay için öngörülen planlar görülebilse… İnsanlar da kendi yardımlarını ona göre planlayıp, oradaki STK’lara yönlendirebilir. Aslında yakın zamanda kurulmuş ve birçok STK’yı bir araya getiren ve koordineli çalışmalarını destekleyen Afet Platformu gibi girişimler bulunmakta. Ancak ihtiyaçların ve yardımların bilgisinin tek elden sunulduğu bir bilgi sistemi henüz mevcut değil.
Belki daha somut bir örnekle gitmek yol gösterici olabilir. Diyelim ki ben Hataylıyım, halen orada yaşayan yakınım yok ama yine de oraya yardım göndermek istiyorum. Bu haritaya bakıyorum, Hatay’daki tüm ilçe ve köylerdeki ihtiyacı ve orada hangi STK’ların çalıştığını görebilirim ve oraya yardım yapacağımı belirtebilirim. Mesela bir köydeki100 koli sabun ihtiyacının 10 kolisini karşıladığımda otomatik olarak bilgi sisteminde, o bölgedeki sabun ihtiyacı 90 koliye düşer. Böylece benden sonra gelip de oraya bakan kişi 90 kolilik ihtiyacı görür. Böylece hiçbir yardım heba olmaz. Oradaki tüm ihtiyaçlar gün gün görünür.
Kısa, orta ve uzun vadeli planlar
İnsani yardım ve insani müdahale organizasyonlarında, ikinci olarak kısa, orta, uzun vadeli, gerçekçi, çok paydaşlı, koordineli planlar yapmak ve bunu görünür kılmak önemli.
Yine bir örnekle gidelim. Hangi konuda olursa olsun, üniversitede bir akademisyen, diyelim ki üç yıllık küçük çaplı fon gerektiren bir araştırması proje yapmak istediğinde, o üç yıl boyunca her ay ne yapılacağını, hangi ekiplerin hangi işlerde yer alacağını, ne gibi ihtiyaçların olacağını öngörerek bir plan yapıyor, sonra da bir şeyler yolunda gitmezse güncelliyor.
Bu deprem sonrası dönemde de, yardımları bu şekilde kısa, orta ve uzun vadeli planlar şeklinde organize etmeliyiz. Ayrıca, önümüzdeki süreçte, bu yardımların uzun dönemde depremzedelerin hayata kazandırılmalarıyla ilgili olarak da planlanması gerekiyor. Bunları da en baştan düşünmeliyiz.
Yardımları sürdürülebilir ve sürekli kılmaktan söz ederken, afet bölgelerine sürekli bir şişe su göndermek değil, orada bir su kaynağı var mı ve o kaynak nasıl bir işletme olmalı, nasıl bir işletmeye dönüştürülebilir gibi planlar yapmak gerekiyor. Veyahut içme suyu pisse, o nasıl hızla arıtılabilir, alt yapı en hızlı şekilde nasıl yenilenebilir, bunun planlarını yapmak, kalıcı çözümler getirmek gerekiyor.
Uzun dönemli planlama yapmak ve bununla ilgili gerekli bütçeyi de düşünmek çok önemli. İş, zaman, bütçe planı olmadan uzun dönemde koordinasyonlu ve etkin şekilde hareket etmek oldukça zor.
Şeffaflık
İnsanların yardım faaliyetlerine ilgisinin ve katkısının devam etmesi için bir planı şeffaf kılmak önemli. İnsanlar uzun dönemde oraya bir maddi yardım yapacaklarsa, düzenli bir şekilde, o yardımın (belki tam olarak birebir ne alınacağının bilinmesine gerek yok ama) hangi projede (eğitim, sağlık, barınma) kullanılacağını bilmeleri yararlı olabilir, yardımların sürekliliğini sağlayabilir, insanlarda motivasyon yaratabilir ve devam ettirebilir.
O planın uzun vadeye yayılmış, önceliklendirme yapılmış olması ve güncel veri ve bilgi akışıyla desteklenmesi de çok önemli. Bu ihtiyaç değerlendirme sisteminde, aslında sadece toplumun geneli için gerekli ihtiyaçlar değil, özel gereksinimi olan toplum gruplarının da ihtiyaçları yer almalı. Mesela kadın, çocuk, engelli, bakım hastaları gibi kesimlerin ve onlarla çalışan STK’ların ihtiyaçları belirtilebilir. İhtiyaçlar en detaylı halleriyle olmasa da genel hatlarıyla bile belirtilse yararlı olur.
Yardımlar tek elde toplanabilir mi?
Devletin ilgili kurumlarının yanı sıra yardım toplamak için çalışan pek çok platform, STK ya da birey var. Peki, bunlar tek elde toplanabilir mi?
Yardım çabalarını tek elde toplamak, bu kadar büyük bölge ve bu kadar uzun sürecek bir müdahale ve toparlanma aşaması için çok kolay olmayabilir.
Ama sürecin sağlıklı ilerlemesi ve kaynakların etkin kullanımı açısından her bölgenin bir koordinatörü olabilir.
Mesela depremin ilk günlerinde devlet tarafından Hatay bölgesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle eşleştirildi. Yine bunlar gibi bir eşleştirme ya da koordinatör belirlemeyle etkin bir çalışma yürütülebilir. Mesela Hatay’a gelecek yardımların ağı, Hatay’daki güncel ihtiyaçlar, yardımların dağıtılması vs hepsi oraya atanan ya da oraya eşleştirilen yerel koordinasyon ekibi tarafından takip edilebilir. Bilgi akışı sağlayan web sayfası gibi bir planlama en azından tek elden bütünleşik olursa yardımların sürekliliğini sağlamada etkili olabilir.
Depremden etkilenmemiş farklı belediyeler deprem bölgelerindeki belediyelerle eşleştirilebilir. Eşleştirilen bölgedeki ihtiyaçlar takip edilerek yardım göndermek isteyenlerle buluşturulabilir, belediyeler arası yardım ağı koordinasyonunu yapabilir. Kardeş belediye, kardeş il belirlenebilir, atanabilir ve onlar aralarında koordine olabilir. Deprem bölgesinde konteyner kentler, çadır kentler oluşuyor. Onların da bir listesi çıkarılarak onların da uzun dönem ihtiyaçlarını görmek önemli olabilir. Mesela bir ilçe bir bölgedeki bir konteyner kentin belirli ihtiyaçlarını karşılamayı üstlenebilir.
Böylece en azından bölgesel olarak şeffaf bilgi akışı sağlanabilir ve bölgesel ağlar oluşabilir. Kısacası, yerel mekanizmaların aktif ve etkin olduğu ve doğrulanmış bilginin de şeffaf bir şekilde merkezi şekilde erişebildiği bir sistemden bahsediyorum.
Güven
Süreklilik için önemli bir kavram, güven. Güven için de şeffaflık çok önemli.
İnsanlarda eğer güven konusunda bir kırılma, tereddüt oluşursa, yardımlar bir süre sonra iyice azalacaktır.
Burada güven telkin edecek kişiler belli. Otoriteler insanlara “Şurada şunu yapıyoruz. Bakın, şu kadar yardım geldi, şu bölgeye yönlendirildi” gibi bilgilendirilmeler yapılabilir.
Açık, şeffaf bir şekilde, bütçeler, ihtiyaçlar, harcamalar gösterilirse dayanışma ve yardım devam eder.
Umutsuzluğa gerek yok
Afet yönetiminde hep kabul edilen bir prensip vardır: Hiçbir afet hiçbirine benzemez; her zaman bölgeden, afetin türünden, zamandan ötürü koşullar farklı olabilir. Depreme hazırlıklısınızdır ama mesela kış şartlarını düşünmemişsinizdir.
Veyahut Japonya hep depreme hazırlıklı olmasıyla bilinir ama 2011’de nükleer santrale kadar gideceği düşünülmemişti, ardından tsunami geldi. Hazırlıklı olunmayacak durumlar hep olabilir.
Amaç, insani yardıma hiç ihtiyaç olmaması, ama tamamen hazırlanmak gibi bir şey söz konusu olmayabilir. Bu bir süreç, sürekli senaryoları değerlendirip geliştirmek gerekiyor. Dünyanın en şiddetli depremini 1960’da yaşayan Şili’nin o günlerden bugüne uzanan hikayesi de önümüzde depremlere dirençli bir ülke olmak için ulaşılabilir bir örnek…
Bu nedenle önümüzdeki yolu imkansız gibi görmemek gerekiyor; planlama, hazırlık, yolda ilerlememizi sağlayacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 6 Mart 2023’te yayımlanmıştır.