Dünya Kupası’nın özeti Messi ve Fas’ın başarılarında gizli

Tartışmalarla başlayan, sürprizlerle süren Katar 2022 Dünya Kupası sona erdi. Suudi Arabistan’dan Almanya’ya, Japonya’dan Fas’a hangi sürprizler oldu? “Tanrı’nın ayağı” Messi’nin zaferi, Ronaldo’nun vedası… Katar’ın hesabı, Batı’nın çelişkileri… Murat Aksoy yazdı.

Meşin yuvarlağın insafı olduğuna son Dünya Kupası finalinde bir kez daha tanıklık ettik. Şöyle ki, sahada kupayı ikişer kez kazanmış iki takım vardı, üçüncü şampiyonluk için karşı karşıya gelmişlerdi. Ancak hemen hemen herkes, fikir ve gönül birliği etmişçesine tek bir şey dilediler: Bu, Messi’nin hakkı!

İşte o meşin yuvarlak da aynı kanaatte olmalı ki, normal süresi 2-2, uzatmaları 3-3 biten maç penaltılara gittiğinde, Kingsley Coman’ın şutunu kaleci Emi Martinez’in kurtarması yetmeyince, takımının üçüncü penaltısını atan Aurelien Tchouameni’yi mahcup etme pahasına da olsa, inisiyatif kullanıp kaleye bile uğramadan dışarı çıktı.

Haklısınız, biraz fantastik! Ama futbol da böyle bir şey işte. Yoksa Fransa Milli Takımı’nın teknik direktörü Didier Deschamps’ın şu açıklaması nasıl izah edilebilir ki: “Dünyadaki birçok insan ve hatta belki bazı Fransızlar bile Arjantin’in, yani Messi’nin kupayı kazanmasını istiyor. Bunun farkındayım.”

Benzer bir ifadeyi, futbol hayatına Meksika ekibi Tigres’te devam eden Fransız futbolcu André-Pierre Gignac da dile getiriyor: “Ben Fransız’ım, ama Lionel Messi’nin kupayı kazanmasını istiyorum. Çünkü kariyeri boyunca yaptıklarıyla bunu hak ediyor.”
Meşin yuvarlak insaflıydı sahiden de: Kupayı Messi’ye, gol krallığını ise Kylian Mbappe’ye teslim etti. Mbappe, attığı 8 golle hem gol kralı, yani Altın Ayakkabı’nın sahibi oldu hem de Dünya Kupası finalinde hat-trick yaparak tarihe geçti.

Bu Gol Krallığı’nı küçümsememeli. Çünkü bu ödülü iki defa kazanan başka bir oyuncu yok ve Mbappe, henüz 23 yaşında; önünde oynaması olası 2 yahut 3 turnuva daha var.

Tabii bu arada Messi’nin, iki farklı Dünya Kupası’nda da En Değerli Oyuncu (MVP) seçilen ilk oyuncu olduğunu unutmayalım.

Messi – Tanrı’nın ayağı

Arjantin’in 1986’da Meksika’da İngiltere’ye karşı oynadığı Dünya Kupası çeyrek finalini hatırlar mısınız? Ünlü Estadio Azteca’da oynanan maçın kaderini, o zamanlar gezegendeki en büyük oyuncu, Arjantin’in kaptanı ve 10 numarası Diego Maradona yazmıştı. Maradona’nın maçtaki ikinci golü, onun bir deha olduğunu kanıtlarken, ilk golü ise tartışma yaratmış ve farklı fikirlerin ocağına odun taşımıştı.

Maradona’nın İngiltere kalecisi Peter Shilton’ı avladığı ve ‘Tanrı’nın Eli’ olarak adlandırılan golden bahsediyorum. Dünya Kupası tarihinin en ‘kötü şöhretli’ golünden yani.

İşte Messi, tam 36 yıl sonra, karakterine de yakışır bir şekilde, tangocuların kaptanı olarak, Maradona’yı tashih ediyor. Ünlü spor yazarı Lusail Javier Cáceres’in yakıştırmasıyla ‘Tanrı’nın ayağı’ olarak kupa tarihine geçiyor.

Tabii yine de ardında tartışmaya açık bir kapıyı aralık bırakıyor. Nedir o? Hemen söyleyeyim: Katar Emiri’nin Messi’ye “bişt” yahut bir tür mişlaḥ giydirmesi, bunu yaparken de yanında FIFA Başkanı Gianni Infantino’nun bulunması. Nitekim daha şimdiden fitilin ucu tutuşturulmuş gibi. SPOX editörü Jochen Tittmar da bunlardan biri. Tittmar, Katarlılar’ın bu jestte kesinlikle iyi niyetli olduklarını kabul etmekle birlikte, bunun spor tarihindeki en güzel anı mahvettiği görüşünde: “Benmerkezci davranışlarıyla Emir ve Infantino, kendilerine kurban olarak Messi’yi seçtiler; onu kendi amaçları için sömürdüler ve neredeyse o büyük ve güzel anı mahvettiler. Bu doğru değil. Dünya Kupası tarihinde daha önce hiçbir zaman, kupayı gökyüzüne kaldırdığında, dünya şampiyonu bir kaptanın forması kısmen örtülmemişti.”

Dünya Kupası’nın Katar’a verilmesine yönelik eleştiriler karşısında Infantino, futbolun siyasallaştırılmaması gerektiğini vurgulamıştı her defasında. Ne var ki Messi, platforma çıktığında olan tam da buydu. Messi’nin bu durumdan duyduğu rahatsızlığı anlamak için yüzüne bakmak yeter.

Dünya Kupası’nın kazananları ve kaybedenleri

SPORT1’in haber direktörü Julian Meissner, bakış açımızı değiştirmeye niyetli. Diyor ki: “Spor açısından, Katar’daki Dünya Kupası’nın sunabileceği çok şey vardı. Bu fırsat kaçtı. Turnuva asla tarihin en iyisi olarak görülmemeli.”

Ona göre Katar’ın ve FIFA’nın hesabı işe yaradı. Şov kazandı.

Şurası açık: Bu kupada kitleleri harekete geçiren hikâyeler gördük. Bunlardan birini Suudi Arabistan yazdı. Belki de Arjantin’e Dünya Kupası’nı, daha önce bu turnuvaya 5 kez katılan, 1930 ile 1974 yılları arasındaki turnuvalarda yer almayan ise 1994’e kadar elemeleri geçemeyen Suudi Arabistan yenilgisi kazandırdı. 2-1’lik yenilgi soğuk duş etkisi yaratmış olmalı ki, kalan maçlarda hiçbir takım bileğini bükemedi tangocuların.

İkinci hikâyenin altında Japonya’nın imzası var. Japonya, E Grubu’ndaki üçüncü maçında İspanya’yı 2-1 mağlup etti ve lider olarak son 16 turuna yükseldi.

Üçüncü hikâye panzerlerden geldi. Dünya Kupası’nın favorilerinden biri olarak geldikleri Katar’da, grup aşamasında turnuvaya veda eden Almanya, hayal kırıklığı yarattı.

Dördüncü hikâye hazin! Çeyrek finalde elenen Portekiz Milli Takımı’nın yıldızı, rekor ve ödül oburu Cristiano Ronaldo, yaşı sebebiyle belki de son Dünya Kupası’na katıldı. Dünya Kupası hayaline veda etmek zorunda kalan Ronaldo, sosyal medya hesabından bir paylaşımda bulundu: “Arkadaşlarıma ve ülkeme sırtımı hiçbir zaman dönmedim. Ancak rüya bitti!”

Bunu söyleyen, Portekiz formasıyla 196’ıncı milli maçına çıkan Ronaldo. Milli formayla en çok maça çıkan oyuncu unvanını elinde bulunduran Kuveytli Bader Al-Mutawa‘nın rekoruna ortak. Eğer bir maça daha çıkarsa, tüm zamanların en çok milli maç oynayan oyuncusu olacak.

Oysa turnuvada yedek bırakıldı, küçümsendi ve 38’ine basamak dayamış bir futbolcudan, 18’indeki performans beklenildi. Bu da futbolun ne kadar hoyrat olduğunu kanıtladı.

Fas’ın başarısı

Lakin Fas’ın yazdığı peri masalı, tüm hikâyelerin üzerini örttü. “Atlas Aslanları” lakabıyla bilinen Fas Milli Takımı’nın yarı finale kadar yükselerek Fransa ile eşleşmesi, tarihi rekabetin futbola taşındığı yorumlarını beraberinde getirdi. Fas’ın başında, Fransa doğumlu bir teknik adam vardı: Walid Regragui. Üstelik bu görev ona turnuvadan sadece 4 ay önce verilmişti.

Fas’ın İspanya, Portekiz gibi “sömürgeci ülke”leri yenip, bir başka sömürgeci Fransa’ya mağlup olması, futbol dışı yorumlara açık bir durumdu. Tam da bu bağlamda, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, “İslam, dünyanın her yerinde kriz yaşıyor” ve “Fransa’da, cumhuriyetin ortağı olması için İslam’ın yapılandırılması gerekiyor” açıklamalarını hatırlamak gerekiyor.

Batı ve çelişkileri

Biraz ezberlerden uzaklaşalım. Bu Dünya Kupası, Hamburger Abendblatt’ın genel yayın yönetmeni Lars Haider’in de ifade ettiği gibi, “Batının söyledikleri ile yaptıkları arasında çelişki olduğunu bir kez daha gösterdi” bize.

Haider diyor ki: “Biz zaten öğüt vermede dünya şampiyonuyuz; her yerde kendi ahlaki değerlerimizi doğal olarak dikte ediyoruz. Şu ya da bu devlet ya da rejim hakkında sevmediğimiz şeyleri çok açık bir şekilde eleştiriyoruz. Bu doğru olsa bile her zaman samimi değil.”

Haider’in şu sorusu da oldukça çarpıcı: “Katar’daki insanlar, şikâyet edecek çok şeyi olan, ancak sonunda ucuza gaz almak için sabırsızlanan bir misafir hakkında ne düşünecekler?”

Sporun farklı ten rengine sahipleri, farklı dilleri bir araya getirmede “lehim” görevi gördüğü ve “küreselleşme”ye ciddi katkıları olduğu, her zamankinden daha net olarak görüldü.

Eğer Rusya, Ukrayna’yı işgal teşebbüsünde bulunmasaydı, Çin yahut Hindistan bayrağı da Katar göğünde sallansaydı, çok farklı ortakların entegrasyonu muhteşem bir fırsat sunabilirdi.

Yine de hafife almamak gerek olup bitenleri. Katar’ın rüşvetle yahut dalavere ile kupayı aldığı, yüz binlerce işçiyi sigortasız ve düşük ücretlerle çalıştırdığı, inşaatlarda işçilerin öldüğü gerçeğini bir kenara bırakmak mümkünse eğer, bırakıp, şunu sormak anlamlı olabilir: Turnuva sonrası Katar’da ne değişecek? Onca tantanası yapılan turnuva nihayet bitti; Batı, oryantalist bularak küçümsediği Yakındoğu ve Uzakdoğu toplumlarının kültürlerine ve dillerine karşı bir hoşgörü geliştirebilecek mi?

Haider’in özeleştirisini bu bağlamda okumak gerek sanırım: “Bazen diğer ülkeleri düşük ücretler veya sefil çalışma koşulları gibi şeyler için eleştiriyoruz ki bunlar olmadan Almanya’da sahip olduğumuz refah var olmazdı. Dünya Kupası’na yönelik tartışmalara soyunduğumuzda ve ahlakî kazanan gibi davrandığımızda bunu unutmamalıyız.”

Tabii unutmamamız gereken bir şey daha var: Kimse kendini aldatmamalı; “Dünya Kupası dört yılda bir yazın düzenlenir” nakaratı artık şekerini kaybetmiş bir sakız gibi. Ayrıca, kabul etmekte zorlansak da Katar, turnuvayı izlenir kılmıştır.

Şurası da mühim tabii: Emirlik uzun zamandır 2036 Olimpiyatları’nın peşinde koşuyor. Bu da bambaşka bir hikâye!

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Aralık 2022’de yayımlanmıştır.

Murat Aksoy
Murat Aksoy
Murat Aksoy – Çevirmen, yazar ve eski futbolcu… 1968’de Ankara’da doğdu. İlk, orta ve yükseköğrenimini Almanya’da yaptı. Torna tesviye ve teknik resim eğitimi gördü. FC Schwarz Weiss’ta futbol oynamaya başladı. Sonra Münih Türkgücü takımına transfer oldu. İran Milli Takımı’nın kalecisi Nasır, Galatasaray’da haklı bir üne kavuşan Erhan Önal ve Savaş Koç’la birlikte oynadı. Gözünde çıkan bir rahatsızlık sonucu futbolu bıraktı. Özel bir kuruluşta, Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş işçilere Almanca öğretti. Turizm bürolarında rehberlik, tercüme bürolarında ise çevirmenlik yaptı. 1988 yılında Türkiye’ye döndü. Bir süre dersanelerde Almanca dersleri verdi. Doğan Egmont, Bordo Siyah, Turkuaz ve İkarus gibi yayınevlerine 100’ün üzerinde kitap çevirdi. “Futbolun Devleri” adında yaklaşık 20 kitaptan oluşan biyografi dizisinin yazarı…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Dünya Kupası’nın özeti Messi ve Fas’ın başarılarında gizli

Tartışmalarla başlayan, sürprizlerle süren Katar 2022 Dünya Kupası sona erdi. Suudi Arabistan’dan Almanya’ya, Japonya’dan Fas’a hangi sürprizler oldu? “Tanrı’nın ayağı” Messi’nin zaferi, Ronaldo’nun vedası… Katar’ın hesabı, Batı’nın çelişkileri… Murat Aksoy yazdı.

Meşin yuvarlağın insafı olduğuna son Dünya Kupası finalinde bir kez daha tanıklık ettik. Şöyle ki, sahada kupayı ikişer kez kazanmış iki takım vardı, üçüncü şampiyonluk için karşı karşıya gelmişlerdi. Ancak hemen hemen herkes, fikir ve gönül birliği etmişçesine tek bir şey dilediler: Bu, Messi’nin hakkı!

İşte o meşin yuvarlak da aynı kanaatte olmalı ki, normal süresi 2-2, uzatmaları 3-3 biten maç penaltılara gittiğinde, Kingsley Coman’ın şutunu kaleci Emi Martinez’in kurtarması yetmeyince, takımının üçüncü penaltısını atan Aurelien Tchouameni’yi mahcup etme pahasına da olsa, inisiyatif kullanıp kaleye bile uğramadan dışarı çıktı.

Haklısınız, biraz fantastik! Ama futbol da böyle bir şey işte. Yoksa Fransa Milli Takımı’nın teknik direktörü Didier Deschamps’ın şu açıklaması nasıl izah edilebilir ki: “Dünyadaki birçok insan ve hatta belki bazı Fransızlar bile Arjantin’in, yani Messi’nin kupayı kazanmasını istiyor. Bunun farkındayım.”

Benzer bir ifadeyi, futbol hayatına Meksika ekibi Tigres’te devam eden Fransız futbolcu André-Pierre Gignac da dile getiriyor: “Ben Fransız’ım, ama Lionel Messi’nin kupayı kazanmasını istiyorum. Çünkü kariyeri boyunca yaptıklarıyla bunu hak ediyor.”
Meşin yuvarlak insaflıydı sahiden de: Kupayı Messi’ye, gol krallığını ise Kylian Mbappe’ye teslim etti. Mbappe, attığı 8 golle hem gol kralı, yani Altın Ayakkabı’nın sahibi oldu hem de Dünya Kupası finalinde hat-trick yaparak tarihe geçti.

Bu Gol Krallığı’nı küçümsememeli. Çünkü bu ödülü iki defa kazanan başka bir oyuncu yok ve Mbappe, henüz 23 yaşında; önünde oynaması olası 2 yahut 3 turnuva daha var.

Tabii bu arada Messi’nin, iki farklı Dünya Kupası’nda da En Değerli Oyuncu (MVP) seçilen ilk oyuncu olduğunu unutmayalım.

Messi – Tanrı’nın ayağı

Arjantin’in 1986’da Meksika’da İngiltere’ye karşı oynadığı Dünya Kupası çeyrek finalini hatırlar mısınız? Ünlü Estadio Azteca’da oynanan maçın kaderini, o zamanlar gezegendeki en büyük oyuncu, Arjantin’in kaptanı ve 10 numarası Diego Maradona yazmıştı. Maradona’nın maçtaki ikinci golü, onun bir deha olduğunu kanıtlarken, ilk golü ise tartışma yaratmış ve farklı fikirlerin ocağına odun taşımıştı.

Maradona’nın İngiltere kalecisi Peter Shilton’ı avladığı ve ‘Tanrı’nın Eli’ olarak adlandırılan golden bahsediyorum. Dünya Kupası tarihinin en ‘kötü şöhretli’ golünden yani.

İşte Messi, tam 36 yıl sonra, karakterine de yakışır bir şekilde, tangocuların kaptanı olarak, Maradona’yı tashih ediyor. Ünlü spor yazarı Lusail Javier Cáceres’in yakıştırmasıyla ‘Tanrı’nın ayağı’ olarak kupa tarihine geçiyor.

Tabii yine de ardında tartışmaya açık bir kapıyı aralık bırakıyor. Nedir o? Hemen söyleyeyim: Katar Emiri’nin Messi’ye “bişt” yahut bir tür mişlaḥ giydirmesi, bunu yaparken de yanında FIFA Başkanı Gianni Infantino’nun bulunması. Nitekim daha şimdiden fitilin ucu tutuşturulmuş gibi. SPOX editörü Jochen Tittmar da bunlardan biri. Tittmar, Katarlılar’ın bu jestte kesinlikle iyi niyetli olduklarını kabul etmekle birlikte, bunun spor tarihindeki en güzel anı mahvettiği görüşünde: “Benmerkezci davranışlarıyla Emir ve Infantino, kendilerine kurban olarak Messi’yi seçtiler; onu kendi amaçları için sömürdüler ve neredeyse o büyük ve güzel anı mahvettiler. Bu doğru değil. Dünya Kupası tarihinde daha önce hiçbir zaman, kupayı gökyüzüne kaldırdığında, dünya şampiyonu bir kaptanın forması kısmen örtülmemişti.”

Dünya Kupası’nın Katar’a verilmesine yönelik eleştiriler karşısında Infantino, futbolun siyasallaştırılmaması gerektiğini vurgulamıştı her defasında. Ne var ki Messi, platforma çıktığında olan tam da buydu. Messi’nin bu durumdan duyduğu rahatsızlığı anlamak için yüzüne bakmak yeter.

Dünya Kupası’nın kazananları ve kaybedenleri

SPORT1’in haber direktörü Julian Meissner, bakış açımızı değiştirmeye niyetli. Diyor ki: “Spor açısından, Katar’daki Dünya Kupası’nın sunabileceği çok şey vardı. Bu fırsat kaçtı. Turnuva asla tarihin en iyisi olarak görülmemeli.”

Ona göre Katar’ın ve FIFA’nın hesabı işe yaradı. Şov kazandı.

Şurası açık: Bu kupada kitleleri harekete geçiren hikâyeler gördük. Bunlardan birini Suudi Arabistan yazdı. Belki de Arjantin’e Dünya Kupası’nı, daha önce bu turnuvaya 5 kez katılan, 1930 ile 1974 yılları arasındaki turnuvalarda yer almayan ise 1994’e kadar elemeleri geçemeyen Suudi Arabistan yenilgisi kazandırdı. 2-1’lik yenilgi soğuk duş etkisi yaratmış olmalı ki, kalan maçlarda hiçbir takım bileğini bükemedi tangocuların.

İkinci hikâyenin altında Japonya’nın imzası var. Japonya, E Grubu’ndaki üçüncü maçında İspanya’yı 2-1 mağlup etti ve lider olarak son 16 turuna yükseldi.

Üçüncü hikâye panzerlerden geldi. Dünya Kupası’nın favorilerinden biri olarak geldikleri Katar’da, grup aşamasında turnuvaya veda eden Almanya, hayal kırıklığı yarattı.

Dördüncü hikâye hazin! Çeyrek finalde elenen Portekiz Milli Takımı’nın yıldızı, rekor ve ödül oburu Cristiano Ronaldo, yaşı sebebiyle belki de son Dünya Kupası’na katıldı. Dünya Kupası hayaline veda etmek zorunda kalan Ronaldo, sosyal medya hesabından bir paylaşımda bulundu: “Arkadaşlarıma ve ülkeme sırtımı hiçbir zaman dönmedim. Ancak rüya bitti!”

Bunu söyleyen, Portekiz formasıyla 196’ıncı milli maçına çıkan Ronaldo. Milli formayla en çok maça çıkan oyuncu unvanını elinde bulunduran Kuveytli Bader Al-Mutawa‘nın rekoruna ortak. Eğer bir maça daha çıkarsa, tüm zamanların en çok milli maç oynayan oyuncusu olacak.

Oysa turnuvada yedek bırakıldı, küçümsendi ve 38’ine basamak dayamış bir futbolcudan, 18’indeki performans beklenildi. Bu da futbolun ne kadar hoyrat olduğunu kanıtladı.

Fas’ın başarısı

Lakin Fas’ın yazdığı peri masalı, tüm hikâyelerin üzerini örttü. “Atlas Aslanları” lakabıyla bilinen Fas Milli Takımı’nın yarı finale kadar yükselerek Fransa ile eşleşmesi, tarihi rekabetin futbola taşındığı yorumlarını beraberinde getirdi. Fas’ın başında, Fransa doğumlu bir teknik adam vardı: Walid Regragui. Üstelik bu görev ona turnuvadan sadece 4 ay önce verilmişti.

Fas’ın İspanya, Portekiz gibi “sömürgeci ülke”leri yenip, bir başka sömürgeci Fransa’ya mağlup olması, futbol dışı yorumlara açık bir durumdu. Tam da bu bağlamda, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, “İslam, dünyanın her yerinde kriz yaşıyor” ve “Fransa’da, cumhuriyetin ortağı olması için İslam’ın yapılandırılması gerekiyor” açıklamalarını hatırlamak gerekiyor.

Batı ve çelişkileri

Biraz ezberlerden uzaklaşalım. Bu Dünya Kupası, Hamburger Abendblatt’ın genel yayın yönetmeni Lars Haider’in de ifade ettiği gibi, “Batının söyledikleri ile yaptıkları arasında çelişki olduğunu bir kez daha gösterdi” bize.

Haider diyor ki: “Biz zaten öğüt vermede dünya şampiyonuyuz; her yerde kendi ahlaki değerlerimizi doğal olarak dikte ediyoruz. Şu ya da bu devlet ya da rejim hakkında sevmediğimiz şeyleri çok açık bir şekilde eleştiriyoruz. Bu doğru olsa bile her zaman samimi değil.”

Haider’in şu sorusu da oldukça çarpıcı: “Katar’daki insanlar, şikâyet edecek çok şeyi olan, ancak sonunda ucuza gaz almak için sabırsızlanan bir misafir hakkında ne düşünecekler?”

Sporun farklı ten rengine sahipleri, farklı dilleri bir araya getirmede “lehim” görevi gördüğü ve “küreselleşme”ye ciddi katkıları olduğu, her zamankinden daha net olarak görüldü.

Eğer Rusya, Ukrayna’yı işgal teşebbüsünde bulunmasaydı, Çin yahut Hindistan bayrağı da Katar göğünde sallansaydı, çok farklı ortakların entegrasyonu muhteşem bir fırsat sunabilirdi.

Yine de hafife almamak gerek olup bitenleri. Katar’ın rüşvetle yahut dalavere ile kupayı aldığı, yüz binlerce işçiyi sigortasız ve düşük ücretlerle çalıştırdığı, inşaatlarda işçilerin öldüğü gerçeğini bir kenara bırakmak mümkünse eğer, bırakıp, şunu sormak anlamlı olabilir: Turnuva sonrası Katar’da ne değişecek? Onca tantanası yapılan turnuva nihayet bitti; Batı, oryantalist bularak küçümsediği Yakındoğu ve Uzakdoğu toplumlarının kültürlerine ve dillerine karşı bir hoşgörü geliştirebilecek mi?

Haider’in özeleştirisini bu bağlamda okumak gerek sanırım: “Bazen diğer ülkeleri düşük ücretler veya sefil çalışma koşulları gibi şeyler için eleştiriyoruz ki bunlar olmadan Almanya’da sahip olduğumuz refah var olmazdı. Dünya Kupası’na yönelik tartışmalara soyunduğumuzda ve ahlakî kazanan gibi davrandığımızda bunu unutmamalıyız.”

Tabii unutmamamız gereken bir şey daha var: Kimse kendini aldatmamalı; “Dünya Kupası dört yılda bir yazın düzenlenir” nakaratı artık şekerini kaybetmiş bir sakız gibi. Ayrıca, kabul etmekte zorlansak da Katar, turnuvayı izlenir kılmıştır.

Şurası da mühim tabii: Emirlik uzun zamandır 2036 Olimpiyatları’nın peşinde koşuyor. Bu da bambaşka bir hikâye!

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Aralık 2022’de yayımlanmıştır.

Murat Aksoy
Murat Aksoy
Murat Aksoy – Çevirmen, yazar ve eski futbolcu… 1968’de Ankara’da doğdu. İlk, orta ve yükseköğrenimini Almanya’da yaptı. Torna tesviye ve teknik resim eğitimi gördü. FC Schwarz Weiss’ta futbol oynamaya başladı. Sonra Münih Türkgücü takımına transfer oldu. İran Milli Takımı’nın kalecisi Nasır, Galatasaray’da haklı bir üne kavuşan Erhan Önal ve Savaş Koç’la birlikte oynadı. Gözünde çıkan bir rahatsızlık sonucu futbolu bıraktı. Özel bir kuruluşta, Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş işçilere Almanca öğretti. Turizm bürolarında rehberlik, tercüme bürolarında ise çevirmenlik yaptı. 1988 yılında Türkiye’ye döndü. Bir süre dersanelerde Almanca dersleri verdi. Doğan Egmont, Bordo Siyah, Turkuaz ve İkarus gibi yayınevlerine 100’ün üzerinde kitap çevirdi. “Futbolun Devleri” adında yaklaşık 20 kitaptan oluşan biyografi dizisinin yazarı…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x