Avrupa Birliği’nde (AB) artık dijital ve yeşil dönüşüm ayrı ayrı değil, “İkiz Dönüşüm” adı altında konuşuluyor. 2019 yılında Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı yayınlayan AB, 2020 yılında Covid-19’un ortaya çıkması ve akabinde gerçekleşen hızlı ve zorunlu bir dijitalleşmeye paralel olarak ‘ikiz dönüşüm’ kavramını kullanmaya başladı.
Endüstri 4.0 veya dijital dönüşüm, tam 10 yıl önce 2011’de, ilk kez Almanya’da Hannover fuarında gündeme getirildi. İlk etapta Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığı’nın (BMBF) Geleceğin Yüksek Teknolojileri 2020 projesinin bir parçası iken, zamanla tek başına bir amaç haline geldi. Federal Almanya Ulusal Bilim ve Araştırma Akademisi (Acatech) liderliğinde Endüstri 4.0 Strateji Belgesi hazırlandı ve 2013’te Hannover Fuarı’nda Almanya’nın dijital dönüşüm stratejisi ilan edildi.
Almanya yaşlanan nüfus, dünyadaki jeopolitik riskler ve enerji arz güvenliği sorunları ile baş etmek zorunda. İşte bu nedenle de Endüstri 4.0 kavramını geleceğe yapılan bir yatırım olarak görüyor, Doğu ülkelerinin sahip olduğu ucuz iş gücü avantajına karşın teknoloji avantajını kullanarak az insanla daha çok, daha kaliteli ve kişiye özel ürünler ortaya çıkarmayı ve geleceğin akıllı ürün pazarlarından büyük bir pay kapmayı planlıyor.
2011’den bu yana neler yaşandı?
2011 ile 2019 yılları arasında dijital dönüşüm ajandası hem Almanya hem de AB ülkeleri için önemli bir yer tuttu. 2020 yılının başından itibaren dünya genelinde Koronavirüs kaynaklı gerçekleşen kapanmalar dijitalleşme yolculuğuna zorunlu bir ivme kazandırdı. Dijital dönüşümün ana arterleri olan nesnelerin interneti, sensörler, bulut, artırılmış gerçeklik ve yapay zekâ gibi alanlara yapılan yatırımlar arttı. Türkiye de dahil pek çok ülke dijital dönüşüm yol haritalarını yayınladı. 2015 yılında Paris Anlaşması’nın kabul edilmesi ile birlikte tüm dünyanın gündemine oturan iklim değişikliği ve küresel ısınma sorunu ülkeleri yeşil dönüşüm konusunda da adımlar atmaya zorladı.
2020 yılında baş gösteren pandemi dijital dönüşümün ne kadar elzem olduğunu gösterirken, aynı zamanda ortaya çıkan ekonomik sıkıntılar dijital dönüşüme yapılan yatırımları büyük oranda baltaladı. Pandeminin sosyal ve ekonomik etkilerini azaltmak amacıyla devletler pek çok kurtarma paketleri açıkladı. Uzun vadeli bir dijital ve yeşil dönüşüm vizyonu olan AB, 750 milyar Avroluk kurtarma paketinde önemli bir şart koştu: Sadece yeşil ve dijital dönüşüme hizmet eden projelerin finanse edilmesi. AB işte bu yöntemle dijital ve yeşil dönüşüm yolculuğundan pandemiye rağmen vazgeçmek istemediğinin altını çizdi.
Üretimde model değişikliği şart
Paris Anlaşması sonucunda her ülkenin karbon ayak izini azaltmak için verdiği sözler göz önüne alınırsa dünya genelinde üretimin lineer modelden döngüsel modele geçmesi bir zorunluluk. Lineer ekonomi modelinde hammaddeler kullanılarak üretim yapılır ve tüketim sonunda atık oluşur. Bu model kısaca ‘kullan-at’ şeklinde de tarif edilebilir. Buna karşılık döngüsel ekonomi modeli ürünlerin kaliteli bir şekilde üretilerek uzun süre kullanılmasını ve tüketim ömrü sonunda tekrar hammadde olarak yeni bir üründe kullanılmasını öngören bir sistem. Böylece hiçbir ürün ve atık ziyan edilmez ve daha az kaynak kullanılarak üretime devam edilir. Üretimi yeniden düzenleyecek mevzuat değişiklikleri gerçekleştiği takdirde de yeşil dönüşüm ‘olursa güzel olur’dan (nice-to-have) ‘olmak zorunda’ kategorisine geçecek.
İşte tam bu noktada karbon ayak izini azaltmak, tüm süreçleri döngüsel ekonomi düzlemine taşımak ve geleceğin pazarlarında yer almak isteyen ülke ve işletmelerin ‘Dijital’in desteğine ne kadar çok ihtiyaçları olduğu ortaya çıkıyor. Karbon ayak izini azaltmak isteyenin karbon emisyon miktarını öncelikle ölçmesi gerekiyor. Ölçemediğiniz şeyi azaltamazsınız. Ölçümler de ancak Endüstri 4.0’ın bizlere sunduğu akıllı teknolojiler yolu ile yapılabilir.
Gezegenimize saygılı bir şekilde, kaynakları sömürmeden üretim yapmak ve gelecekte hâlâ piyasada olmak isteyen işletmelerin belirli standartları sağlaması gerekiyor. Standart denildiğinde de akla önce ölçüm geliyor. Sensörlü lambaların elektrik tasarrufu, sensörlü muslukların da su tasarrufu sağladığı ölçümlerle kanıtlanıyor. Benzer şekilde üretim süreçlerinde dijital ve akıllı teknolojilerin kullanılması, küresel emisyonların azaltılmasına büyük katkı sağlayabilir. Dijital teknolojilerin 2030 yılına kadar küresel karbondioksit emisyonlarını yüzde 20 oranında azaltma potansiyeli olduğu bir araştırma sonucunda tespit edildi. Viyana’da uygulanan bir akıllı şehir projesi, büyük bir konut binasında CO2 emisyonlarında yüzde 71’lik bir azalma sağlıyor. Rotterdam Limanı’nda, yapay zekâ ve yenilikçi dijital teknolojilerin bir kombinasyonu kullanılarak rota planlaması yapılıyor ve gemilerin yanaşması optimize ediliyor, bu optimizasyonun 2030 yılına kadar gemilerin karbon emisyonlarını yüzde 50 oranında azaltması bekleniyor.
Endüstri 4.0 teknolojilerinin yeşil dönüşümü mümkün kılacak yegâne araç olacağını söylemek abartı olmaz. Dijital dönüşüm, süreçleri ölçmemizi ve optimize etmemizi sağlayacak. Ancak dijital ve akıllı teknolojiler yardımıya üretim süreçlerini bir yandan iyileştirirken, diğer yandan da çevreye duyarlı bir üretime geçilmesi için olmazsa olmaz bir unsur daha var: İnsan kaynağı. Bahsedilen karmaşık tasarımların yapılması, yüksek kaliteli bir iş gücü gereksinimini ortaya çıkarıyor.
Dijital teknolojiler yeşil dönüşümü nasıl destekler?
AB’de binalar enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 40’ını ve sera gazı emisyonlarının yüzde 36’sını üretiyor. Her şeyin İnterneti (Internet of Things) ve yapay zekâ gibi dijital teknolojiler, bina yönetimi konusunda çok cazip imkânlar sunuyor. Binalardan yayılan sera gazlarının yaklaşık dörtte üçü ısıtma ve soğutma sistemlerinden kaynaklanıyor. Sensörler, akıllı sayaçlar, uçtan uca bilgi işleme ve enerji yönetimi çözümlerinden oluşan bir ağ aracılığıyla binaların enerji tüketimi azaltılabilir ve verimlilik maksimum düzeye çekilebilir.
İmalat sanayinde de nesnelerin interneti, uzaktan izleme, endüstriyel robotlar, üç boyutlu baskı, büyük veri analizi ve yapay zekâ gibi dijital teknolojiler, geleneksel üretimi daha güvenli, daha verimli, daha sürdürülebilir ve daha uygun maliyetli hale getirmeyi vaat ediyor. Dijital teknolojilerin çelik fabrikası karbon emisyonlarını kullanılabilir yakıtlara ve plastiklere dönüştürdüğü de biliniyor.
Üretirken daha düşük enerji tüketmek için dijital çözümler bulma konusunda çalışan Arçelik, Accenture ve Siemens ile ortak olduğu bir projede veri analitiği, veri görselleştirme, akıllı algoritmalar ve her şeyin interneti (IoT) teknolojilerini kullanarak optimizasyon yapıyor ve ürün başına enerji tüketimini azaltıyor. Menşei Almanya olan SAP şirketi, ürün karbon ayak izinin hesaplanmasını sağlayan bir bulut uygulaması geliştiriyor. SAP Ürün Ayak İzi Yönetimi, ürün yaşam döngüsü ve tedarik zinciri boyunca ürün ayak izlerinin periyodik olarak hesaplanmasını sağlayarak şirketlerin karbon emisyonlarını düşürmelerine ve ürünlerini daha sürdürülebilir hale getirmelerine olanak sağlayacak. Ölçülen karbon ayak izleri tüm paydaşlara ürünlerin çevresel etkilerine ilişkin bilgi sağlayacak.
Hangi sektör dijital teknolojilerden nasıl faydalanabilir?
Dijital teknolojileri kullanmaya başlayan öncü sektör ise enerji. Hemen hemen her sektöre girdi olan enerjinin güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir ve temiz yöntemlerle üretiliyor olması, tüm sektörlerde karbon ayak izini düşürmeye yardımcı olabilir. Akıllı bir elektrik şebekesi, dijital kontrol ve veri analitik modellerinden yararlanarak enerji depolama potansiyellerini artırır ve CO2 emisyonlarını azaltılmasına olanak sağlar. Yalnızca AB’de, 2040 yılında dijital teknolojilerin enerji sektörüne entegre edilmesi sonucunda 30 milyon ton CO2 emisyonunun önlenebileceği öngörülüyor.
Dijital teknolojiler ulaşım sektöründe hem güvenliği artıran hem de emisyonları düşüren çözümler sunuyor. Hayvan sağlığı ve büyümesinin gelişmiş yöntemlerle izlenmesi, gübrelerin veya gıda takviyelerinin bitki veya hayvana özel olarak verilmesini, sulamanın optimize edilerek su israfının azaltılmasını, kirliliğin önlenmesini ve nihai olarak tarım ve hayvancılık sektörlerinde verimliliği artırabilir.
Atık yönetimi konusunda yapay zekâ kullanarak atık sınıflandırmasını iyileştirmek ve geri dönüştürülmüş malzeme zincirine şeffaflık kazandırmak için Dijital Ürün Pasaportu çıkarmayı planlayan projeler de şu an AB’de finanse ediliyor. Malzemeleri algılayan sensörlere sahip ‘akıllı çöp kutuları’ gibi teknolojiler, yeni dijital görüntüleme teknikleri ve yenilikçi iş modelleri atık yönetiminde dijital teknolojilerin ne kadar önemli bir araç olduğunu kanıtlıyor. Robotlar, insanlara göre atıkların sınıflandırılmasında sağlık ve güvenlik risklerini bertaraf eden yeni alternatifler olarak ortaya çıkıyor.
İkiz Dönüşüm için önce vizyon sonra para gerekiyor
Birbirinden ayrı vakitlerde ortaya çıkan, ancak zamanla birbirini tamamlayan iki önemli kavram haline gelen yeşil ve dijital dönüşüm, yeni adıyla İkiz Dönüşüm, varılacak bir yer veya nokta değil, uzun soluklu bir dönüşüm süreci.
AB, ABD ve Çin gibi ülkelerin bu dönüşüm yoluna çok uzun zamandır girdiği ve yüksek miktarda yatırımlarla girişimcilerini destekledikleri biliniyor.
İlk etapta uzun vadeli bir vizyon gerektiren bu dönüşüm, ikinci etapta da devasa miktarda yatırım ve finansman gerektiriyor. 2011 yılından bu yana şekillenen bu yeni dünyada herkesin önünde iki yol var. Birincisi, adapte olan ve satın olan konumunda olmak, ikincisi ise oyunun kurallarını belirleyen ve pazarın ürünlerini sunan ülke olmak.
Küresel ısınmaya karşı açılan topyekûn savaşta her ülke az veya çok karbon emisyonlarını azaltmak zorunda. Yeşil dönüşümü başarmak ve atıkları akıllı bir sistemle geri dönüştürmek için dijital dönüşümün bir araç olarak kullanılması gerekiyor. Akıllı sistemler olmadan sürdürülebilir bir fabrika, sürdürülebilir şehirler veya ürünler geliştirmek imkânsız.
Bu yolculukta kimseyi geride bırakmamak mottosuyla hareket eden AB’nin ikiz dönüşüm yolculuğunun iyi incelenmesi ve Türkiye’nin kendi şartlarını dikkate alarak kendine uygun bir yol haritası belirlemesi gerekiyor. Dönüşüm beraberinde kazanan ve kaybedenleri getirecek, bu noktada da kapsayıcı bir dönüşüm stratejisinin belirlenmesi, dönüşüm neticesinde işini veya konumunu kaybedenlerin yeni dijital yeteneklerle donatılması büyük önem taşıyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 8 Aralık 2021’de yayımlanmıştır.