Rusya nükleer silah kullanırsa ne olur?

Rusya Ukrayna’ya karşı nükleer silah kullanır mı? Böyle bir durumda ABD’li politikacıların önündeki üç seçenek ne? NATO nasıl bir tepki verir? Batı’nın ikilemi ne?

16 Temmuz 1945 yılında sabah saat 5.29’da ABD’nin New Mexico eyaletindeki Trinity test bölgesi binlerce güneşten daha parlak bir patlama ile sarsıldı ve böylece ilk nükleer silahın test edilmesi ile dünya yeni bir çağa girdi: Atom çağı. Bundan yaklaşık iki ay sonra 6 Ağustos ve 9 Ağustos tarihlerinde Hiroşima ve Nagasaki şehirleri bu korkunç silahların hedefi oldu. 29 Ağustos 1949’da Sovyetler Birliği tarafından ilk atom bombasının test edilmesi ile belki de dünyanın sonunu getirebilecek bir silahlanma yarışı başladı. Neyse ki Soğuk Savaş boyunca iki taraf arasında çıkan her türlü krize rağmen aklıselim düşünceler galip geldi.

Ancak Rusya’nın Şubat ayında Ukrayna’yı işgali ile birlikte Avrupa’da İkinci Dünya Savaş’ından bu yana ilk defa iki ülke arasında konvansiyonel bir savaş yaşanıyor. Rusya hedeflediği gibi Ukrayna’daki direnişi kıramadı. Bu da, Rusya Ukrayna’daki çıkmazı çözmek için sınırlı nükleer silah kullanımına başvurur mu, bu durumda Batı nasıl bir karşılık verir, sorularını akıllara getiriyor.

Columbia Üniversitesi’nde Savaş ve Barış Çalışmaları bölümünde görev yapan Prof. Richard K. Betts tarafından Foreign Affairs dergisi için kaleme alınan makalede, Rusya-Ukrayna savaşında nükleer silahların Rusya tarafından sınırlı bir şekilde kullanılması halinde Batı’nın neler yapabileceği tartışılıyor. Makaleden öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:

“Ukrayna’daki savaş tüm şiddetiyle devam ederken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin nükleer tehditlerde bulunuyor. Putin, muhtemel bir nükleer saldırı için uyarı mahiyetindeki birçok açıklamasının ilki olan Şubat ayındaki konuşmasında, “Bırakın ülkemiz ve halkımız için tehdit oluşturmayı, kim bizi engellemeye çalışırsa, Rusya’nın derhal karşılık vereceğini ve bunun tarihte eşi benzeri görülmemiş sonuçlara yol açacağını bilmelidir” sözlerini sarf etti.

Batılı gözlemcilerin büyük bir kısmı, boş tehdit olarak kabul ettikleri bu söylemleri görmezden geldi. Ne de olsa, nükleer silahları ilk defa kullanan taraf çok riskli bir kumar oynamış olur: Karşısındaki rakibin aynı biçimde veya daha da yıkıcı bir şekilde karşılık vermeyeceğine dair bahse girer. Bu nedenle aklı başında liderlerin kendi ülkelerinin de yok olması ile sonuçlanabilecek bir çatışma başlatması ihtimali çok düşüktür. Ancak mevzubahis nükleer silahlar olduğunda çok düşük ihtimaller yeterince iyi değil.

Rusya’nın nükleer silah kullanması ihtimaline karşı hazırlanmak bir zorunluluk; savaş kesin bir şekilde Ukrayna’nın lehine döndüğü takdirde tehlike had safaya ulaşacaktır. Rusları, Ukrayna’yı ve onu destekleyen NATO ülkelerini dehşete düşürüp durdurarak mağlubiyeti engellemek maksadıyla böyle korkunç bir riski göze almaya itecek tek mantıklı durum budur. Ruslar bunu yapmak için Ukrayna kuvvetlerine karşı bir veya birkaç tane taktik nükleer silah kullanabilir ya da mesaj vermek için boş bir arazide nükleer bomba patlatabilir.

Rusya nükleer güç kullanırsa ABD’nin üç seçeneği ne?

Rusların Ukrayna’ya karşı gerçekleştireceği nükleer bir saldırıya verilecek cevap hususunda ABD’li politikacıların önünde üç seçenek bulunuyor. ABD söz konusu nükleer silah kullanımını sözlü olarak kınamayı, ancak askeri olarak eyleme geçmemeyi tercih edebilir. Kendi nükleer silahlarını kullanabilir. Ya da nükleer bir karşı saldırıdan kaçınmak şartıyla büyük çaplı konvansiyonel hava saldırıları ve kara kuvvetlerinin harekete geçirilmesi ile savaşa doğrudan müdahil olabilir.

Bu alternatiflerin hiçbirinin sonu iyi olmaz, çünkü nükleer tabuların yıkılması ile başa çıkmak için düşük riskli bir seçenek yok.

Konvansiyonel savaş seçeneği, bu üç seçenek arasından kötünün iyisi olacaktır, çünkü bu seçenek daha zayıf veya daha güçlü bir misillemenin getireceği yüksek risklerden kaçınmaktadır.

Risk altındaki rekabet

Geçtiğimiz son otuz yılda, ABD’li politikacılar nükleer tırmanmanın muhtemel dinamiklerine çok az ilgi gösterdi. Buna karşın Soğuk Savaş’ta söz konusu mesele stratejik tartışmaların tam ortasındaydı. O dönemde, ilk etapta taktik nükleer silahların kullanımıyla başlayarak Sovyet istilasını durdurmak amacıyla kasıtlı tırmandırma seçeneği ilkesine güvenen taraf NATO’ydu. Tartışmalara sebep olan bu strateji, konvansiyonel kuvvetlerinin Varşova Paktı muadillerine kıyasla daha zayıf olduğunu düşünen Batı tarafından kabul edildi. Rusya’nın bugün uyguladığı “gerilimi azaltmak için tırmandır” doktrini, NATO’nun Soğuk Savaş’ta uyguladığı “esnek karşılık” konseptine benziyor.

NATO, esnek karşılık politikasını sözlü olarak destekliyordu, ancak bu fikrin stratejik temelleri her zaman sallantıdaydı. Nükleer silahları ilk kullanan taraf olmak, dünyanın sonunu getirebilecek sonu gelmeyen bir savaş ile sonuçlanabilecek karşılıklı saldırılara yol açabileceğinden, bu politikalar doğrultusunda yapılan acil durum planları üzerinde hiçbir zaman fikir birliği sağlanmadı.

Eskiden NATO’nun Nükleer Planlama Grubu’nda yer alan J. Michael Legge’in 1983 yılında RAND Corporation için yaptığı bir araştırmada belirttiği üzere, söz konusu planlama grubu, Moskova’nın benzer veya daha şiddetli bir tepki gösterebileceği korkusundan dolayı ilk etapta psikolojik etki amacıyla gerçekleştirilecek “uyarı atışı” sonrasında tam olarak hangi adımların atılabileceği hususunda mutabakata varamıyordu. Günümüzde ise söz konusu eski ikilemin, daha en başta nükleer cini şişesinden çıkartma hususunda Moskova’yı caydıracağı umuluyor.

Ancak NATO’daki karar mercileri Moskova’nın itidal göstermesine bel bağlamamalı. Putin’in bu savaşta Ukrayna’yı destekleyen nükleer silah sahibi ülkelere kıyasla kaybedeceği daha fazla şey var ve köşeye sıkıştığı takdirde buna güvenerek risk alabilir. Washington, Rus ruleti oynama konusunda kendisinden daha az istekli olacaktır. Putin, bir delilik yaparak savaşı Rusya’nın şartlarına göre sonlandırmak için nükleer şoku kabul edilebilir bir risk olarak ortaya koyabilir.

Nükleer ihtimali Batı’nın kırmızı çizgisi mi?

NATO, Rusya’nın nükleer silahlar kullanma ihtimali ile yüzleşirken ilk başta böyle bir ihtimalin Batı için gerçek bir kırmızı çizgi teşkil edip etmeyeceği sorusunu cevaplandırmalıdır. Başka bir deyişle, NATO, Rusya tarafından yapılan bir nükleer saldırı sonucunda Ukrayna’ya maddi destek sağlamanın yanı sıra çatışmalara doğrudan müdahil olur mu?

Rusya’nın taktik nükleer silahları kullanmak için bir gerekçesi de, Ukrayna’yı teslim olmaya zorlamanın yanında NATO’yu korkutarak savaşa doğrudan müdahil olmasını engellemek olacaktır. Eğer birkaç Rus nükleer silahı, ABD’nin çatışmalara doğrudan müdahil olmasına yol açmazsa, Moskova bu durumu daha fazla nükleer silah kullanmak ve Ukrayna’yı hızlı bir şekilde ezmek için verilen bir yeşil ışık olarak algılayacaktır.

Şu anda uzak bir ihtimalden ibaret olan bu meydan okuma en nihayetinde gerçekleştiğinde, nükleer bir savaşa girmek Amerikalıların uzak durmak isteyeceği bir tecrübe olabilir. Bu nedenle, politikacıların en zayıf seçeneği tercih etmesi oldukça gerçekçi bir olasılıktır: Ruslar tarafından gerçekleştirilen eylemin akıl almaz barbarlığı hakkında dert yanmak ve herhangi bir askeri adım atmadan henüz uygulanmayan tüm ekonomik yaptırımları uygulamak.

Böyle bir durum, Moskova’nın Ukrayna savunmalarının imha edilmesi için daha fazla nükleer silahın kullanılması da dahil olmak üzere askeri olarak tam hareket özgürlüğüne sahip olduğunu ve Rus zaferinin kabullenildiğini gösterir. Böyle bir teslimiyet her ne kadar şahinler için onur kırıcı olsa da, zamanı geldiğinde Amerikalılar için oldukça cazip bir seçenek olacaktır, zira bu teslimiyet ülkenin tamamen yok olması riskini barındırmayacaktır.

Bu seçeneğin cazibesinin, nükleer silahları kullanmanın karşılığını verdiği çığır açan bir emsal oluşturmanın yarattığı uzun vadeli riskler ile dengelenmesi gerekiyor. Batı geri adım atmayacaksa veya daha da önemlisi Putin’i nükleer kumardan caydırmak istiyorsa, hükümetler Rusya’nın nükleer silah kullanımının NATO’yı yıldırmaktan ziyade kışkırtacağını mümkün olduğunca açık bir şekilde belli etmelidir.

NATO karşılık verirse ne yapar?

NATO, Ukrayna adına karşılık verme kararı aldığı takdirde akıllarda daha fazla soru beliriyor: Nükleer silahları kullanacak mı? Eğer kullanılacaksa nasıl kullanacak?

Nükleer silahların kullanılmasındaki en yaygın fikir, Rusların ilk başta vurduğu hedeflere karşılık benzer Rus hedeflerini yok eden kısasa kısas bir nükleer karşı saldırı başlatmaktır. Bu akla gelen ilk seçenektir, ancak iki tarafın da pes etmediği ve sonunda mahvolduğu yavaş çekim bir nükleer savaşa davetiye çıkardığından cazip değildir.

Washington, alternatif olarak Rusya’nın nükleer silahları kullanan ilk taraf olması durumunda daha büyük ölçekte nükleer saldırılar ile karşılık verebilir ve nükleer saldırılara devam etmesi halinde Moskova’yı orantısız kayıplarla tehdit edebilir.

Bu daha ağır seçenekle ilgili birkaç sorun var. Birincisi, nükleer silahlar Ukrayna içindeki Rus kuvvetlerine karşı kullanıldığı takdirde ABD’nin müttefiklerine de zarar verebilir.

Rusya’nın ABD’den daha fazla taktik nükleer silahı var

Karşılıklı nükleer saldırılar ile ilgili ikinci bir sorun ise Rusya’nın ABD’den daha fazla taktik nükleer silaha sahip olması nedeniyle avantajlı olmasıdır. Bu eşitsizlik, ABD’li politikacıların üstünlük sağlamak için stratejik kuvvetlere (kıtalararası füzeler veya bombardıman uçakları) daha erken başvurmasını gerektirecektir. Bu da, büyük güçlerin kendi anavatanlarının tamamen yıkıma uğraması riskini beraberinde getirecektir. Bu nedenle, hem kısasa kısas hem de orantısız misilleme seçenekleri dehşet verici yüksek riskler oluşturuyor.

Rusya tarafından yapılacak bir nükleer saldırıya, Rus askeri hedeflerine karşı yalnızca konvansiyonel mühimmatlar kullanarak bir hava harekatı başlatarak ve Ukrayna’daki muharebelerde potansiyel olarak konuşlandırılması için kara kuvvetlerini harekete geçirerek yanıt vermek daha az tehlikeli bir seçenek olacaktır. Bu seçenek ile birlikte kamuoyuna yönelik iki güçlü açıklama yapılacaktır. İlk olarak, NATO’daki karar mercileri daha düşük seviyedeki bu misillemenin zayıf olduğu yönündeki görüşleri gidermek için modern hassas silahların, önceden yalnızca ayrım gözetmeyen kitle imha silahları ile yok edilebileceği düşünülen hedefleri etkili bir şekilde vurmak için taktik nükleer silahları gereksiz kıldığını vurgulayacaktır. Böyle bir açıklama, nükleer silah kullanımının yalnızca Rusya’nın barbarlığının değil, aynı zamanda askeri geriliğinin de bir başka kanıtı olarak ortaya koyacaktır.

NATO’nun savaşa konvansiyonel seviyede doğrudan müdahil olması Batı’daki paniği gidermeyecektir. Ancak bu, Rusya’nın konvansiyonel olarak çok daha üstün olan, nükleer misilleme kabiliyetine sahip ve Rusya nükleer saldırılarını Ukrayna kuvvetleri yerine ABD’ye karşı yönlendirmesi durumunda söz konusu misilleme kabiliyetini kullanma ihitmali olan bir NATO ile savaşma ihtimaliyle karşı karşıya kalacağı anlamına gelir. Rusya’nın daha fazla nükleer silah kullanması halinde Amerika’nın nükleer misilleme ile karşılık vereceği, vurgulanması gereken ikinci önemli mesaj olacaktır.

Konvansiyonel savaş seçeneği de pek cazip değil. Büyük güçler arasında herhangi bir seviyede başlayan doğrudan bir savaş toplu yıkıma sebep olabilir. Böyle bir strateji nükleer bir misillemeden daha zayıf görünecektir ve Rusya’nın mağlubiyet hususundaki çaresizliğini gidermekten ziyade daha kötü hale getirecektir. Böylece Rusların inatlaşarak daha fazla nükleer silah kullanması ihtimali ile birlikte gerilimin tırmanmasına sebep olan gerekçeler bir yere kaybolmayacaktır. Bu, NATO askeri müdahalesi ile birlikte mümkün olduğu kadar sembolik taviz içeren “onurlu bir barış” adı altında Rusya’ya bir çözüm önerisi sunmayı zorunlu kılacaktır. Konvansiyonel savaş seçeneğinin en büyük avantajı, hiçbir şey yapmama veya nükleer misilleme ile karşılık verme seçenekleri kadar riskli olmamasıdır.

Batı’nın ikilemi

Rusya tarafından nükleer silahların kullanılması halinde, NATO’nun birbiriyle çelişen iki amacı olacaktır. İttifak, bir yandan Moskova’nın nükleer silah kullanımından elde edebileceği herhangi bir stratejik avantajı ortadan kaldırmak isterken, aynı zamanda daha fazla tırmanmanın önüne geçmek isteyecektir. Bu ikilem, Moskova’yı daha en başta nükleer silahları kullanmaktan caydırmayı bariz bir şekilde zorunlu kılıyor.

Bu amaçla, NATO yalnızca inandırıcı misilleme tehditlerinde bulunmakla kalmamalı, aynı zamanda Putin’in Batı tarafına katılmasını engellemek istediği üçüncü taraflardan destek sağlamalıdır. Çin, Hindistan ve diğer ülkelerin Batı’nın dayattığı yaptırımlara tam olarak katılmayı reddetmesi şimdiye kadar Moskova’nın moralini yükseltiyordu. Bununla birlikte, nükleer dengenin sürdürülmesi bu tarafsız ülkelerin çıkarınadır. Bu ülkeler, Rusya ile ekonomik işbirliğinin devamının nükleer silahların kullanılmamasına bağlı olduğunu beyan etmeye ikna edilebilirler.

Washington, beyan ettiği tehditleri ve stratejileri esneklik ve olası bir kaçış yolu sağlamak için her zaman belirsiz tutacaktır. Yine de, Putin nükleer tehditlerde bulunmaya devam ettiği takdirde, Washington Putin’in bildiği ancak kendisini Batı’nın artık unuttuğuna inandırdığı basit ancak etkili bir gerçeği hatırlamalıdır: Rusya, nükleer bir misillemeye karşı tamamen savunmasızdır, ve her iki taraftaki düşünürler ve politikacıların nesiller boyunca tekrarladığı üzere nükleer savaşın kazananı yoktur.”

Bu yazı ilk kez 7 Temmuz 2022’de yayımlanmıştır.

 

Richard K. Betts’in Foreign Affairs web sitesinde yayınlanan “Thinking About the Unthinkable in Ukraine?” başlıklı yazısından bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/articles/russian-federation/2022-07-04/thinking-about-unthinkable-ukraine

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Rusya nükleer silah kullanırsa ne olur?

Rusya Ukrayna’ya karşı nükleer silah kullanır mı? Böyle bir durumda ABD’li politikacıların önündeki üç seçenek ne? NATO nasıl bir tepki verir? Batı’nın ikilemi ne?

16 Temmuz 1945 yılında sabah saat 5.29’da ABD’nin New Mexico eyaletindeki Trinity test bölgesi binlerce güneşten daha parlak bir patlama ile sarsıldı ve böylece ilk nükleer silahın test edilmesi ile dünya yeni bir çağa girdi: Atom çağı. Bundan yaklaşık iki ay sonra 6 Ağustos ve 9 Ağustos tarihlerinde Hiroşima ve Nagasaki şehirleri bu korkunç silahların hedefi oldu. 29 Ağustos 1949’da Sovyetler Birliği tarafından ilk atom bombasının test edilmesi ile belki de dünyanın sonunu getirebilecek bir silahlanma yarışı başladı. Neyse ki Soğuk Savaş boyunca iki taraf arasında çıkan her türlü krize rağmen aklıselim düşünceler galip geldi.

Ancak Rusya’nın Şubat ayında Ukrayna’yı işgali ile birlikte Avrupa’da İkinci Dünya Savaş’ından bu yana ilk defa iki ülke arasında konvansiyonel bir savaş yaşanıyor. Rusya hedeflediği gibi Ukrayna’daki direnişi kıramadı. Bu da, Rusya Ukrayna’daki çıkmazı çözmek için sınırlı nükleer silah kullanımına başvurur mu, bu durumda Batı nasıl bir karşılık verir, sorularını akıllara getiriyor.

Columbia Üniversitesi’nde Savaş ve Barış Çalışmaları bölümünde görev yapan Prof. Richard K. Betts tarafından Foreign Affairs dergisi için kaleme alınan makalede, Rusya-Ukrayna savaşında nükleer silahların Rusya tarafından sınırlı bir şekilde kullanılması halinde Batı’nın neler yapabileceği tartışılıyor. Makaleden öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:

“Ukrayna’daki savaş tüm şiddetiyle devam ederken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin nükleer tehditlerde bulunuyor. Putin, muhtemel bir nükleer saldırı için uyarı mahiyetindeki birçok açıklamasının ilki olan Şubat ayındaki konuşmasında, “Bırakın ülkemiz ve halkımız için tehdit oluşturmayı, kim bizi engellemeye çalışırsa, Rusya’nın derhal karşılık vereceğini ve bunun tarihte eşi benzeri görülmemiş sonuçlara yol açacağını bilmelidir” sözlerini sarf etti.

Batılı gözlemcilerin büyük bir kısmı, boş tehdit olarak kabul ettikleri bu söylemleri görmezden geldi. Ne de olsa, nükleer silahları ilk defa kullanan taraf çok riskli bir kumar oynamış olur: Karşısındaki rakibin aynı biçimde veya daha da yıkıcı bir şekilde karşılık vermeyeceğine dair bahse girer. Bu nedenle aklı başında liderlerin kendi ülkelerinin de yok olması ile sonuçlanabilecek bir çatışma başlatması ihtimali çok düşüktür. Ancak mevzubahis nükleer silahlar olduğunda çok düşük ihtimaller yeterince iyi değil.

Rusya’nın nükleer silah kullanması ihtimaline karşı hazırlanmak bir zorunluluk; savaş kesin bir şekilde Ukrayna’nın lehine döndüğü takdirde tehlike had safaya ulaşacaktır. Rusları, Ukrayna’yı ve onu destekleyen NATO ülkelerini dehşete düşürüp durdurarak mağlubiyeti engellemek maksadıyla böyle korkunç bir riski göze almaya itecek tek mantıklı durum budur. Ruslar bunu yapmak için Ukrayna kuvvetlerine karşı bir veya birkaç tane taktik nükleer silah kullanabilir ya da mesaj vermek için boş bir arazide nükleer bomba patlatabilir.

Rusya nükleer güç kullanırsa ABD’nin üç seçeneği ne?

Rusların Ukrayna’ya karşı gerçekleştireceği nükleer bir saldırıya verilecek cevap hususunda ABD’li politikacıların önünde üç seçenek bulunuyor. ABD söz konusu nükleer silah kullanımını sözlü olarak kınamayı, ancak askeri olarak eyleme geçmemeyi tercih edebilir. Kendi nükleer silahlarını kullanabilir. Ya da nükleer bir karşı saldırıdan kaçınmak şartıyla büyük çaplı konvansiyonel hava saldırıları ve kara kuvvetlerinin harekete geçirilmesi ile savaşa doğrudan müdahil olabilir.

Bu alternatiflerin hiçbirinin sonu iyi olmaz, çünkü nükleer tabuların yıkılması ile başa çıkmak için düşük riskli bir seçenek yok.

Konvansiyonel savaş seçeneği, bu üç seçenek arasından kötünün iyisi olacaktır, çünkü bu seçenek daha zayıf veya daha güçlü bir misillemenin getireceği yüksek risklerden kaçınmaktadır.

Risk altındaki rekabet

Geçtiğimiz son otuz yılda, ABD’li politikacılar nükleer tırmanmanın muhtemel dinamiklerine çok az ilgi gösterdi. Buna karşın Soğuk Savaş’ta söz konusu mesele stratejik tartışmaların tam ortasındaydı. O dönemde, ilk etapta taktik nükleer silahların kullanımıyla başlayarak Sovyet istilasını durdurmak amacıyla kasıtlı tırmandırma seçeneği ilkesine güvenen taraf NATO’ydu. Tartışmalara sebep olan bu strateji, konvansiyonel kuvvetlerinin Varşova Paktı muadillerine kıyasla daha zayıf olduğunu düşünen Batı tarafından kabul edildi. Rusya’nın bugün uyguladığı “gerilimi azaltmak için tırmandır” doktrini, NATO’nun Soğuk Savaş’ta uyguladığı “esnek karşılık” konseptine benziyor.

NATO, esnek karşılık politikasını sözlü olarak destekliyordu, ancak bu fikrin stratejik temelleri her zaman sallantıdaydı. Nükleer silahları ilk kullanan taraf olmak, dünyanın sonunu getirebilecek sonu gelmeyen bir savaş ile sonuçlanabilecek karşılıklı saldırılara yol açabileceğinden, bu politikalar doğrultusunda yapılan acil durum planları üzerinde hiçbir zaman fikir birliği sağlanmadı.

Eskiden NATO’nun Nükleer Planlama Grubu’nda yer alan J. Michael Legge’in 1983 yılında RAND Corporation için yaptığı bir araştırmada belirttiği üzere, söz konusu planlama grubu, Moskova’nın benzer veya daha şiddetli bir tepki gösterebileceği korkusundan dolayı ilk etapta psikolojik etki amacıyla gerçekleştirilecek “uyarı atışı” sonrasında tam olarak hangi adımların atılabileceği hususunda mutabakata varamıyordu. Günümüzde ise söz konusu eski ikilemin, daha en başta nükleer cini şişesinden çıkartma hususunda Moskova’yı caydıracağı umuluyor.

Ancak NATO’daki karar mercileri Moskova’nın itidal göstermesine bel bağlamamalı. Putin’in bu savaşta Ukrayna’yı destekleyen nükleer silah sahibi ülkelere kıyasla kaybedeceği daha fazla şey var ve köşeye sıkıştığı takdirde buna güvenerek risk alabilir. Washington, Rus ruleti oynama konusunda kendisinden daha az istekli olacaktır. Putin, bir delilik yaparak savaşı Rusya’nın şartlarına göre sonlandırmak için nükleer şoku kabul edilebilir bir risk olarak ortaya koyabilir.

Nükleer ihtimali Batı’nın kırmızı çizgisi mi?

NATO, Rusya’nın nükleer silahlar kullanma ihtimali ile yüzleşirken ilk başta böyle bir ihtimalin Batı için gerçek bir kırmızı çizgi teşkil edip etmeyeceği sorusunu cevaplandırmalıdır. Başka bir deyişle, NATO, Rusya tarafından yapılan bir nükleer saldırı sonucunda Ukrayna’ya maddi destek sağlamanın yanı sıra çatışmalara doğrudan müdahil olur mu?

Rusya’nın taktik nükleer silahları kullanmak için bir gerekçesi de, Ukrayna’yı teslim olmaya zorlamanın yanında NATO’yu korkutarak savaşa doğrudan müdahil olmasını engellemek olacaktır. Eğer birkaç Rus nükleer silahı, ABD’nin çatışmalara doğrudan müdahil olmasına yol açmazsa, Moskova bu durumu daha fazla nükleer silah kullanmak ve Ukrayna’yı hızlı bir şekilde ezmek için verilen bir yeşil ışık olarak algılayacaktır.

Şu anda uzak bir ihtimalden ibaret olan bu meydan okuma en nihayetinde gerçekleştiğinde, nükleer bir savaşa girmek Amerikalıların uzak durmak isteyeceği bir tecrübe olabilir. Bu nedenle, politikacıların en zayıf seçeneği tercih etmesi oldukça gerçekçi bir olasılıktır: Ruslar tarafından gerçekleştirilen eylemin akıl almaz barbarlığı hakkında dert yanmak ve herhangi bir askeri adım atmadan henüz uygulanmayan tüm ekonomik yaptırımları uygulamak.

Böyle bir durum, Moskova’nın Ukrayna savunmalarının imha edilmesi için daha fazla nükleer silahın kullanılması da dahil olmak üzere askeri olarak tam hareket özgürlüğüne sahip olduğunu ve Rus zaferinin kabullenildiğini gösterir. Böyle bir teslimiyet her ne kadar şahinler için onur kırıcı olsa da, zamanı geldiğinde Amerikalılar için oldukça cazip bir seçenek olacaktır, zira bu teslimiyet ülkenin tamamen yok olması riskini barındırmayacaktır.

Bu seçeneğin cazibesinin, nükleer silahları kullanmanın karşılığını verdiği çığır açan bir emsal oluşturmanın yarattığı uzun vadeli riskler ile dengelenmesi gerekiyor. Batı geri adım atmayacaksa veya daha da önemlisi Putin’i nükleer kumardan caydırmak istiyorsa, hükümetler Rusya’nın nükleer silah kullanımının NATO’yı yıldırmaktan ziyade kışkırtacağını mümkün olduğunca açık bir şekilde belli etmelidir.

NATO karşılık verirse ne yapar?

NATO, Ukrayna adına karşılık verme kararı aldığı takdirde akıllarda daha fazla soru beliriyor: Nükleer silahları kullanacak mı? Eğer kullanılacaksa nasıl kullanacak?

Nükleer silahların kullanılmasındaki en yaygın fikir, Rusların ilk başta vurduğu hedeflere karşılık benzer Rus hedeflerini yok eden kısasa kısas bir nükleer karşı saldırı başlatmaktır. Bu akla gelen ilk seçenektir, ancak iki tarafın da pes etmediği ve sonunda mahvolduğu yavaş çekim bir nükleer savaşa davetiye çıkardığından cazip değildir.

Washington, alternatif olarak Rusya’nın nükleer silahları kullanan ilk taraf olması durumunda daha büyük ölçekte nükleer saldırılar ile karşılık verebilir ve nükleer saldırılara devam etmesi halinde Moskova’yı orantısız kayıplarla tehdit edebilir.

Bu daha ağır seçenekle ilgili birkaç sorun var. Birincisi, nükleer silahlar Ukrayna içindeki Rus kuvvetlerine karşı kullanıldığı takdirde ABD’nin müttefiklerine de zarar verebilir.

Rusya’nın ABD’den daha fazla taktik nükleer silahı var

Karşılıklı nükleer saldırılar ile ilgili ikinci bir sorun ise Rusya’nın ABD’den daha fazla taktik nükleer silaha sahip olması nedeniyle avantajlı olmasıdır. Bu eşitsizlik, ABD’li politikacıların üstünlük sağlamak için stratejik kuvvetlere (kıtalararası füzeler veya bombardıman uçakları) daha erken başvurmasını gerektirecektir. Bu da, büyük güçlerin kendi anavatanlarının tamamen yıkıma uğraması riskini beraberinde getirecektir. Bu nedenle, hem kısasa kısas hem de orantısız misilleme seçenekleri dehşet verici yüksek riskler oluşturuyor.

Rusya tarafından yapılacak bir nükleer saldırıya, Rus askeri hedeflerine karşı yalnızca konvansiyonel mühimmatlar kullanarak bir hava harekatı başlatarak ve Ukrayna’daki muharebelerde potansiyel olarak konuşlandırılması için kara kuvvetlerini harekete geçirerek yanıt vermek daha az tehlikeli bir seçenek olacaktır. Bu seçenek ile birlikte kamuoyuna yönelik iki güçlü açıklama yapılacaktır. İlk olarak, NATO’daki karar mercileri daha düşük seviyedeki bu misillemenin zayıf olduğu yönündeki görüşleri gidermek için modern hassas silahların, önceden yalnızca ayrım gözetmeyen kitle imha silahları ile yok edilebileceği düşünülen hedefleri etkili bir şekilde vurmak için taktik nükleer silahları gereksiz kıldığını vurgulayacaktır. Böyle bir açıklama, nükleer silah kullanımının yalnızca Rusya’nın barbarlığının değil, aynı zamanda askeri geriliğinin de bir başka kanıtı olarak ortaya koyacaktır.

NATO’nun savaşa konvansiyonel seviyede doğrudan müdahil olması Batı’daki paniği gidermeyecektir. Ancak bu, Rusya’nın konvansiyonel olarak çok daha üstün olan, nükleer misilleme kabiliyetine sahip ve Rusya nükleer saldırılarını Ukrayna kuvvetleri yerine ABD’ye karşı yönlendirmesi durumunda söz konusu misilleme kabiliyetini kullanma ihitmali olan bir NATO ile savaşma ihtimaliyle karşı karşıya kalacağı anlamına gelir. Rusya’nın daha fazla nükleer silah kullanması halinde Amerika’nın nükleer misilleme ile karşılık vereceği, vurgulanması gereken ikinci önemli mesaj olacaktır.

Konvansiyonel savaş seçeneği de pek cazip değil. Büyük güçler arasında herhangi bir seviyede başlayan doğrudan bir savaş toplu yıkıma sebep olabilir. Böyle bir strateji nükleer bir misillemeden daha zayıf görünecektir ve Rusya’nın mağlubiyet hususundaki çaresizliğini gidermekten ziyade daha kötü hale getirecektir. Böylece Rusların inatlaşarak daha fazla nükleer silah kullanması ihtimali ile birlikte gerilimin tırmanmasına sebep olan gerekçeler bir yere kaybolmayacaktır. Bu, NATO askeri müdahalesi ile birlikte mümkün olduğu kadar sembolik taviz içeren “onurlu bir barış” adı altında Rusya’ya bir çözüm önerisi sunmayı zorunlu kılacaktır. Konvansiyonel savaş seçeneğinin en büyük avantajı, hiçbir şey yapmama veya nükleer misilleme ile karşılık verme seçenekleri kadar riskli olmamasıdır.

Batı’nın ikilemi

Rusya tarafından nükleer silahların kullanılması halinde, NATO’nun birbiriyle çelişen iki amacı olacaktır. İttifak, bir yandan Moskova’nın nükleer silah kullanımından elde edebileceği herhangi bir stratejik avantajı ortadan kaldırmak isterken, aynı zamanda daha fazla tırmanmanın önüne geçmek isteyecektir. Bu ikilem, Moskova’yı daha en başta nükleer silahları kullanmaktan caydırmayı bariz bir şekilde zorunlu kılıyor.

Bu amaçla, NATO yalnızca inandırıcı misilleme tehditlerinde bulunmakla kalmamalı, aynı zamanda Putin’in Batı tarafına katılmasını engellemek istediği üçüncü taraflardan destek sağlamalıdır. Çin, Hindistan ve diğer ülkelerin Batı’nın dayattığı yaptırımlara tam olarak katılmayı reddetmesi şimdiye kadar Moskova’nın moralini yükseltiyordu. Bununla birlikte, nükleer dengenin sürdürülmesi bu tarafsız ülkelerin çıkarınadır. Bu ülkeler, Rusya ile ekonomik işbirliğinin devamının nükleer silahların kullanılmamasına bağlı olduğunu beyan etmeye ikna edilebilirler.

Washington, beyan ettiği tehditleri ve stratejileri esneklik ve olası bir kaçış yolu sağlamak için her zaman belirsiz tutacaktır. Yine de, Putin nükleer tehditlerde bulunmaya devam ettiği takdirde, Washington Putin’in bildiği ancak kendisini Batı’nın artık unuttuğuna inandırdığı basit ancak etkili bir gerçeği hatırlamalıdır: Rusya, nükleer bir misillemeye karşı tamamen savunmasızdır, ve her iki taraftaki düşünürler ve politikacıların nesiller boyunca tekrarladığı üzere nükleer savaşın kazananı yoktur.”

Bu yazı ilk kez 7 Temmuz 2022’de yayımlanmıştır.

 

Richard K. Betts’in Foreign Affairs web sitesinde yayınlanan “Thinking About the Unthinkable in Ukraine?” başlıklı yazısından bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/articles/russian-federation/2022-07-04/thinking-about-unthinkable-ukraine

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x