Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesinin iyi tarafları da var mı?

Suriye’nin Arap Birliği’ne yeniden kabulüne yönelik itirazlar ne kadar geçerli? Suriye ile ilişkilerini normalleştiren Arap ülkelerinin beklentileri neler? Şam, bu beklentilere yanıt verebilir mi?

2011 yılında başlayan Suriye’deki iç savaşın ilerleyen safhalarında, Esad yönetiminin kalıcı olduğunu anlayan Arap devletleri Şam hükümeti ile temasları tekrar başlattı ve bu diyalog Mayıs ayında Suriye’nin Arap Birliği’ne tekrar kabul edilmesi ile sonuçlandı. Bu hareket Batı başkentlerinde eleştirilse de, Esad rejimi halkına derin acılar çektirmiş olsa da, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesinin iyi tarafları var mı?

Peki, Esad yönetimindeki Suriye’nin Arap dünyasında tekrar dahil edilmesi Suriye halkı ve bölge ülkeleri için ne anlama geliyor? Century Uluslararası Araştırmalar ve Politikalar Vakfı Analisti Sam Heller, The Foreign Affairs dergisi için kaleme aldığı yazıda bu konuyu ele alıyor.

Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri paylaşıyoruz:

“Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Arap Baharı sürecinde protestoları sert bir şekilde bastırdığı için üyeliğinin askıya alınmasından 12 yıl sonra Temmuz ayında Arap Birliği’ne bir zafer edasıyla geri döndü. Esad, Arap Birliği’nin Cidde’de gerçekleştirilen zirvesine geldiğinde Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman tarafından samimi bir şekilde karşılandı. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile el sıkıştı.

Esad, on yılı aşkın bir süredir ülke içindeki ayaklanmaları bastırmak için mücadele ederken pek çok Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkesiyle ters düşmüştü. Ancak 2018’den itibaren çeşitli Arap ülkeleri ilişkileri yeniden tesis etmeye başladı. Ardından Suudi Arabistan 2023 yılında Suriye’yi bölgeye yeniden kazandırmak için devreye girdi. İki ay süren yoğun diplomatik çabaların ardından Riyad başarılı oldu. Esad’ın Suriye’si Arap devletleri camiasına tekrar kabul edildi.

Arap ülkelerinin Suriye ile ilişkilerini yeniden canlandırması Batı’da pek çok kesimi rahatsız etti. Yetkililer ve uzmanlar Esad’ın Arap Birliği’ne tekrar kabul edilmesinin son derece yanlış olduğunu, Suriyelilerin refahını olumsuz etkilediğini ve bölgenin geri kalanını tehlikeye attığını ileri sürüyorlar.

Yine de Arap ülkelerinin Suriye ile ilişkileri normalleştirmesi doğru bir adım olacaktır. Şam’la ilişkileri düzeltmek sakıncalı görünse de bölge ülkelerinin uyguladığı boykot Esad’ı durdurmak ya da Suriye’nin acı çeken halkının hayatını iyileştirmek için hiçbir işe yaramadı. Arap devletleri Suriye ile ilişkileri yeniden tesis ederek önemli konularda Şam’la diyalog kurabilirler. Uyuşturucu kaçakçılarının dizginlenmesi için Esad’a baskı uygulayabilirler. Suriye’nin tamamen İran’ın güdümüne girmesini engelleyebilirler. En önemlisi, insani yardımların kapsamını genişleterek, temel hizmetlerin yeniden sağlanmasını sağlayarak Suriye halkının koşullarını iyileştirmek için Şam’la birlikte çalışabilirler.

Arap Birliği’nden çıktı ve geri döndü

Arap Birliği 2011 yılının Kasım ayında düzenlediği acil oturumda Suriye’nin üyeliğini askıya aldığını açıkladı. Arap Birliği’nin kararı Arap Baharı’nın ortasında ve aynı yılın başlarında Muammer Kaddafi’nin kendi halkına yönelik saldırıları nedeniyle Libya’nın üyeliğinin askıya alınması kararının ardından geldi. Esad ise Arap Birliği’nin aracılık ettiği ve protestoculara yönelik şiddeti durdurmayı ve Şam ile Suriye muhalefeti arasında diyaloğun önünü açmayı hedefleyen bir anlaşmayı reddetmişti. Bunun sonucunda Arap Birliği, Suriye’yi ihraç etmekten başka çaresi kalmadığını açıkladı.

Ancak en nihayetinde Esad ayakta kaldı. Sonunda İran ve Rusya’nın yardımıyla düşmanlarının çoğunu yenilgiye uğrattı. Suriye ordusu 2018 yılının Temmuz ayına gelindiğinde orta ve güney Suriye’de isyancıların elindeki son bölgeleri de geri almıştı. İç savaş hâlâ devam ediyor, ancak ülkenin yalnızca birkaç uzak bölgesi Şam’ın otoritesinin dışında kaldı.

Esad’ın kazandığı zaferleri takip eden aylarda, daha önce Suriye’deki muhalefeti destekleyen Bahreyn, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap ülkeleri Suriye lideriyle ilişkileri yeniden tesis etmeye başladı. Örneğin Ürdün, Suriye ile olan ana sınır kapısını yeniden açtı. Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri Şam’daki büyükelçiliklerini yeniden açtı.

Şam ve Riyad 2021’de birtakım sınırlı resmî temasları yeniden tesis etti, ancak Suudi Arabistan kamuoyu önünde çoğunlukla sert bir tutum sergiledi. Ardından Şubat 2023’te Suriye’nin kuzeyi yıkıcı bir depremle sarsıldı. Tahminen 6,000 Suriyelinin ölümüne yol açan bu felaket, Riyad da dahil olmak üzere Arap dünyasının dört bir yanından ülkeye insani yardım yağmasına yol açtı. Suudi yetkililer, Arap dünyasının Esad rejimiyle doğrudan diyaloğa giderek daha sıcak baktığını ifade etmeye başladı. Mart ayında Suudi Arabistan ve Suriye konsolosluk hizmetlerini yeniden başlatma konusunda anlaştı. Birkaç hafta içinde bu anlaşma kapsamlı bir diplomatik açılıma dönüştü.

Suudi Arabistan daha sonra Suriye’nin Arap Birliği’ne geri kabul edilmesine öncülük etti. Riyad 1 Mayıs’ta Ürdün’ün başkenti Amman’da Suudi, Mısır, Ürdün, Irak ve Suriye dışişleri bakanlarının bir araya geldiği bir toplantı gerçekleştirilmesine katkıda bulundu. Altı gün sonra Suudi Arabistan’ın teşvikiyle Arap Birliği ülkelerinin dışişleri bakanları Suriye’nin yeniden üyeliğe kabul edilmesi yönünde oy kullandı. Esad, 19 Mayıs’ta birliğin Cidde’deki zirvesinde resmen Arap Birliği’ne geri döndü.

Şeytanla anlaşmak

Esad’ın tekrar Arap Birliği’ne kabul edilmesine yönelik hoşnutsuzluk anlaşılabilir olsa da yersiz. İlişkiler basit bir nedenden ötürü er ya da geç normalleşecekti: Gerçek şu ki, Esad Suriye’de hüküm sürmeye devam edecek. Şam hükümeti, birçok uluslararası aktörün Suriye muhalefetini desteklemek için gösterdiği çabalara rağmen ülkedeki isyanı bastırdı. Ürdün, Suudi Arabistan ve BAE yıllarca Suriye’deki muhalefeti silahlandırdıktan sonra pes edip Şam’la ilişkilerini yeniden kurdular. Suriye’yi birkaç yıl daha dışlamanın Esad rejimini sarsmak için yeterli olmayacağını anladılar.

Öte yandan mevcut durum, sıradan Suriyeliler de dahil olmak üzere neredeyse herkes için hayatı daha da kötü hale getiriyordu. Şam hükümetinin dışlanması, büyük ölçüde kendi hataları olmaksızın enkaza dönmüş bir ülkede sıkışıp kalmış olan ülke halkının daha da perişan olmasına yol açtı. Şubat ayındaki depremden önce bile Suriye halkının insani yardım ihtiyacı tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmıştı. Milyonlarca insan savaşın en yoğun olduğu dönemde ülkeyi terk etti, ancak şu anda bile Suriye halkı, devletlerinin harap olmuş ekonomisinden kaçmak ve askere gitmemek için ülkeyi terk etmeye devam ediyor. Suriye’nin yasadışı uyuşturucu ihracatı için müsait bir ülke ve İran destekli paramiliter güçlerin üssü haline gelmesi de Suriye halkına ya da Arap devletlerine hiçbir fayda sağlamıyor. Dolayısıyla Arap devletlerinin Şam’la anlaşmaktan başka çaresi yoktu.

Esad elbette ideal bir ortak değil. Ancak Arap devletleri, yeniden tesis edilen ilişkilerin kendi çıkarlarına hizmet edebileceğini düşünmekte haksız değiller. Örneğin, ilişkilerin yeniden tesis edilmesi Şam’ı Tahran’a daha az bağımlı hale getirebilir ve İran’ın Suriye’deki etkisini azaltabilir. Ayrıca Arap ülkeleri, uyuşturucu kaçakçılığının durdurulması konusunda Suriye ile işbirliği sağlamış gibi görünüyor. O tarihten bu yana Ürdün ve Suriye uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele konusunda ortak bir çalışma grubu oluşturdu ve Suriye güvenlik güçleri Ürdün-Suriye sınırı boyunca uyuşturucuyla mücadele operasyonları yürüttü.

Daha da önemlisi, Arap ülkelerinin Suriye ile ilişkileri normalleştirmesi Suriye halkının da yararına olacaktır. Örneğin Amman bildirisinde Mısır, Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan, Suriye ile bir dizi ortak insani yardım girişimleri üzerinde anlaştı. Bu girişimler arasında Suriyeli yetkililerin, Şam tarafından çıkarılan kararnameler çerçevesinde yurtdışındaki hangi Suriyeli mültecilerin af kapsamına alınacağını netleştirmeye yönelik adımlar da yer alıyor. Bildiride ayrıca Suriyeli tutukluların serbest bırakılması ve kayıp Suriyelilerin bulunması için beş ülke arasında daha fazla işbirliği yapılması çağrısında bulunuluyor. Ayrıca bildiri, Şam’ın mültecilerin gönüllü geri dönüşünü kolaylaştırma çabalarını, insanların yerleştirileceği bölgelerde altyapı ve temel hizmetlerin sağlanmasına yönelik Arap ülkelerinin katkıları ve uluslararası yardımlarla ilişkilendiriyor. Bu amaçla bildiride, bildiriyi imzalayan tarafların Suriye’de okul ve hastane inşaatlarının hızlandırılması ve Suriye halkına ekonomik imkânların sağlanması için uluslararası yardım kuruluşları ve BM kuruluşları ile birlikte çalışacakları belirtiliyor.

Şam’ın gerçekten bu hedeflere sadık kalıp kalmayacağı henüz kesin değil. Ancak Şam hükümeti bir takım iyi niyet gösterilerinde bulundu. Örneğin Amman’daki toplantıdan bu yana Şam hükümeti, BM’nin muhaliflerin kontrolündeki kuzey Suriye’ye insani yardım amaçlı erişimini kolaylaştırdı. O halde Arap ülkelerinin Suriye ile diyalogda bulunması Suriye halkının hayatını şimdiden kolaylaştırıyor olabilir.

Rahatsız edici gerçek

İlişkilerin normalleştirilmesine karşı çıkan bazı kesimler, Arap ülkeleri ile Suriye arasında ilişkilerin tekrar kurulmasının Suriye’yi daha yaşanabilir bir ülke haline getireceğini kabul ediyor. Ancak bu değişimin insan hakları açısından kabul edilemez bir bedeli olacağını öne sürüyorlar.

Ancak ilişkilerin normalleştirilmesinin Esad’ı daha da baskıcı hale getireceğine dair hiçbir kanıt yok. Suriye’nin güvenlik teşkilatları muhalifleri ve istenmeyen kişi olarak gördükleri kişileri hedef almak için diğer ülkelerden herhangi bir izin beklemiyor. Uzmanlar, ilişkilerin normalleştirilmesinin Esad’ın Şam’ın kontrolü dışında kalan az sayıdaki bölgeyi ele geçirmesini sağlayacağından endişe duyuyor olabilir ancak bu endişeler mantıklı bir bakış açısına dayanmıyor. Esad’ın mutlak zaferinin önündeki en büyük engel Arap ülkeleri değil, Suriye’nin kuzey ve doğusundaki Türk ve ABD güçlerinin varlığıdır. Arap ülkelerinin Suriye ile ilişkileri normalleştirmesinin bu devletlerden herhangi birini geri adım atmaya mecbur bırakacağını düşünmek için bir neden yok.

ABD ve Batılı müttefiklerinin çoğu Esad’la uzlaşmaya henüz çok sıcak bakmıyor ve Şam’la ilişkilerin yeniden kurulmasına kararlılıkla karşı çıkıyor. Ancak neyse ki ABD Başkanı Biden, Arap mevkidaşlarının neden farklı bir yol izlediğini anlamış gibi görünüyor. Biden yönetimi Arap Birliği’nin Şam’ı yeniden kabul etme kararını eleştirmiş olsa da, bu Arap ülkelerinin Suriye’de ABD ile aynı hedefleri paylaştığını vurguladı ve Arap ülkelerini geri adım atmaya zorlamadı.

En ideali, hiç kimsenin Suriye’de Esad yönetiminin yaptıkları için hesap vermesi ile Suriye halkının refahı arasında bir seçim yapmak zorunda kalmamasıdır. Ancak gerçekler, dünyanın önceliklerini belirlemesi gerektiği anlamına geliyor. Esad kalıcı ve bu yüzden Orta Doğu’nun geneli onun varlığını kabul etmek zorunda. Dolayısıyla Arap dünyasının Şam’ı soğukkanlılıkla tekrar kabul etme kararı kaçınılmaz olduğu kadar mantıklıydı da.”

Bu yazı ilk kez 18 Ağustos 2023’te yayımlanmıştır.

 

Sam Heller’in The Foreign Affairs dergisinde yayınlanan “The Upsides of Syrian Normalization” başlıklı yazısından bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/syria/upsides-syrian-normalization-assad

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesinin iyi tarafları da var mı?

Suriye’nin Arap Birliği’ne yeniden kabulüne yönelik itirazlar ne kadar geçerli? Suriye ile ilişkilerini normalleştiren Arap ülkelerinin beklentileri neler? Şam, bu beklentilere yanıt verebilir mi?

2011 yılında başlayan Suriye’deki iç savaşın ilerleyen safhalarında, Esad yönetiminin kalıcı olduğunu anlayan Arap devletleri Şam hükümeti ile temasları tekrar başlattı ve bu diyalog Mayıs ayında Suriye’nin Arap Birliği’ne tekrar kabul edilmesi ile sonuçlandı. Bu hareket Batı başkentlerinde eleştirilse de, Esad rejimi halkına derin acılar çektirmiş olsa da, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesinin iyi tarafları var mı?

Peki, Esad yönetimindeki Suriye’nin Arap dünyasında tekrar dahil edilmesi Suriye halkı ve bölge ülkeleri için ne anlama geliyor? Century Uluslararası Araştırmalar ve Politikalar Vakfı Analisti Sam Heller, The Foreign Affairs dergisi için kaleme aldığı yazıda bu konuyu ele alıyor.

Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri paylaşıyoruz:

“Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Arap Baharı sürecinde protestoları sert bir şekilde bastırdığı için üyeliğinin askıya alınmasından 12 yıl sonra Temmuz ayında Arap Birliği’ne bir zafer edasıyla geri döndü. Esad, Arap Birliği’nin Cidde’de gerçekleştirilen zirvesine geldiğinde Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman tarafından samimi bir şekilde karşılandı. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile el sıkıştı.

Esad, on yılı aşkın bir süredir ülke içindeki ayaklanmaları bastırmak için mücadele ederken pek çok Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkesiyle ters düşmüştü. Ancak 2018’den itibaren çeşitli Arap ülkeleri ilişkileri yeniden tesis etmeye başladı. Ardından Suudi Arabistan 2023 yılında Suriye’yi bölgeye yeniden kazandırmak için devreye girdi. İki ay süren yoğun diplomatik çabaların ardından Riyad başarılı oldu. Esad’ın Suriye’si Arap devletleri camiasına tekrar kabul edildi.

Arap ülkelerinin Suriye ile ilişkilerini yeniden canlandırması Batı’da pek çok kesimi rahatsız etti. Yetkililer ve uzmanlar Esad’ın Arap Birliği’ne tekrar kabul edilmesinin son derece yanlış olduğunu, Suriyelilerin refahını olumsuz etkilediğini ve bölgenin geri kalanını tehlikeye attığını ileri sürüyorlar.

Yine de Arap ülkelerinin Suriye ile ilişkileri normalleştirmesi doğru bir adım olacaktır. Şam’la ilişkileri düzeltmek sakıncalı görünse de bölge ülkelerinin uyguladığı boykot Esad’ı durdurmak ya da Suriye’nin acı çeken halkının hayatını iyileştirmek için hiçbir işe yaramadı. Arap devletleri Suriye ile ilişkileri yeniden tesis ederek önemli konularda Şam’la diyalog kurabilirler. Uyuşturucu kaçakçılarının dizginlenmesi için Esad’a baskı uygulayabilirler. Suriye’nin tamamen İran’ın güdümüne girmesini engelleyebilirler. En önemlisi, insani yardımların kapsamını genişleterek, temel hizmetlerin yeniden sağlanmasını sağlayarak Suriye halkının koşullarını iyileştirmek için Şam’la birlikte çalışabilirler.

Arap Birliği’nden çıktı ve geri döndü

Arap Birliği 2011 yılının Kasım ayında düzenlediği acil oturumda Suriye’nin üyeliğini askıya aldığını açıkladı. Arap Birliği’nin kararı Arap Baharı’nın ortasında ve aynı yılın başlarında Muammer Kaddafi’nin kendi halkına yönelik saldırıları nedeniyle Libya’nın üyeliğinin askıya alınması kararının ardından geldi. Esad ise Arap Birliği’nin aracılık ettiği ve protestoculara yönelik şiddeti durdurmayı ve Şam ile Suriye muhalefeti arasında diyaloğun önünü açmayı hedefleyen bir anlaşmayı reddetmişti. Bunun sonucunda Arap Birliği, Suriye’yi ihraç etmekten başka çaresi kalmadığını açıkladı.

Ancak en nihayetinde Esad ayakta kaldı. Sonunda İran ve Rusya’nın yardımıyla düşmanlarının çoğunu yenilgiye uğrattı. Suriye ordusu 2018 yılının Temmuz ayına gelindiğinde orta ve güney Suriye’de isyancıların elindeki son bölgeleri de geri almıştı. İç savaş hâlâ devam ediyor, ancak ülkenin yalnızca birkaç uzak bölgesi Şam’ın otoritesinin dışında kaldı.

Esad’ın kazandığı zaferleri takip eden aylarda, daha önce Suriye’deki muhalefeti destekleyen Bahreyn, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap ülkeleri Suriye lideriyle ilişkileri yeniden tesis etmeye başladı. Örneğin Ürdün, Suriye ile olan ana sınır kapısını yeniden açtı. Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri Şam’daki büyükelçiliklerini yeniden açtı.

Şam ve Riyad 2021’de birtakım sınırlı resmî temasları yeniden tesis etti, ancak Suudi Arabistan kamuoyu önünde çoğunlukla sert bir tutum sergiledi. Ardından Şubat 2023’te Suriye’nin kuzeyi yıkıcı bir depremle sarsıldı. Tahminen 6,000 Suriyelinin ölümüne yol açan bu felaket, Riyad da dahil olmak üzere Arap dünyasının dört bir yanından ülkeye insani yardım yağmasına yol açtı. Suudi yetkililer, Arap dünyasının Esad rejimiyle doğrudan diyaloğa giderek daha sıcak baktığını ifade etmeye başladı. Mart ayında Suudi Arabistan ve Suriye konsolosluk hizmetlerini yeniden başlatma konusunda anlaştı. Birkaç hafta içinde bu anlaşma kapsamlı bir diplomatik açılıma dönüştü.

Suudi Arabistan daha sonra Suriye’nin Arap Birliği’ne geri kabul edilmesine öncülük etti. Riyad 1 Mayıs’ta Ürdün’ün başkenti Amman’da Suudi, Mısır, Ürdün, Irak ve Suriye dışişleri bakanlarının bir araya geldiği bir toplantı gerçekleştirilmesine katkıda bulundu. Altı gün sonra Suudi Arabistan’ın teşvikiyle Arap Birliği ülkelerinin dışişleri bakanları Suriye’nin yeniden üyeliğe kabul edilmesi yönünde oy kullandı. Esad, 19 Mayıs’ta birliğin Cidde’deki zirvesinde resmen Arap Birliği’ne geri döndü.

Şeytanla anlaşmak

Esad’ın tekrar Arap Birliği’ne kabul edilmesine yönelik hoşnutsuzluk anlaşılabilir olsa da yersiz. İlişkiler basit bir nedenden ötürü er ya da geç normalleşecekti: Gerçek şu ki, Esad Suriye’de hüküm sürmeye devam edecek. Şam hükümeti, birçok uluslararası aktörün Suriye muhalefetini desteklemek için gösterdiği çabalara rağmen ülkedeki isyanı bastırdı. Ürdün, Suudi Arabistan ve BAE yıllarca Suriye’deki muhalefeti silahlandırdıktan sonra pes edip Şam’la ilişkilerini yeniden kurdular. Suriye’yi birkaç yıl daha dışlamanın Esad rejimini sarsmak için yeterli olmayacağını anladılar.

Öte yandan mevcut durum, sıradan Suriyeliler de dahil olmak üzere neredeyse herkes için hayatı daha da kötü hale getiriyordu. Şam hükümetinin dışlanması, büyük ölçüde kendi hataları olmaksızın enkaza dönmüş bir ülkede sıkışıp kalmış olan ülke halkının daha da perişan olmasına yol açtı. Şubat ayındaki depremden önce bile Suriye halkının insani yardım ihtiyacı tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmıştı. Milyonlarca insan savaşın en yoğun olduğu dönemde ülkeyi terk etti, ancak şu anda bile Suriye halkı, devletlerinin harap olmuş ekonomisinden kaçmak ve askere gitmemek için ülkeyi terk etmeye devam ediyor. Suriye’nin yasadışı uyuşturucu ihracatı için müsait bir ülke ve İran destekli paramiliter güçlerin üssü haline gelmesi de Suriye halkına ya da Arap devletlerine hiçbir fayda sağlamıyor. Dolayısıyla Arap devletlerinin Şam’la anlaşmaktan başka çaresi yoktu.

Esad elbette ideal bir ortak değil. Ancak Arap devletleri, yeniden tesis edilen ilişkilerin kendi çıkarlarına hizmet edebileceğini düşünmekte haksız değiller. Örneğin, ilişkilerin yeniden tesis edilmesi Şam’ı Tahran’a daha az bağımlı hale getirebilir ve İran’ın Suriye’deki etkisini azaltabilir. Ayrıca Arap ülkeleri, uyuşturucu kaçakçılığının durdurulması konusunda Suriye ile işbirliği sağlamış gibi görünüyor. O tarihten bu yana Ürdün ve Suriye uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele konusunda ortak bir çalışma grubu oluşturdu ve Suriye güvenlik güçleri Ürdün-Suriye sınırı boyunca uyuşturucuyla mücadele operasyonları yürüttü.

Daha da önemlisi, Arap ülkelerinin Suriye ile ilişkileri normalleştirmesi Suriye halkının da yararına olacaktır. Örneğin Amman bildirisinde Mısır, Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan, Suriye ile bir dizi ortak insani yardım girişimleri üzerinde anlaştı. Bu girişimler arasında Suriyeli yetkililerin, Şam tarafından çıkarılan kararnameler çerçevesinde yurtdışındaki hangi Suriyeli mültecilerin af kapsamına alınacağını netleştirmeye yönelik adımlar da yer alıyor. Bildiride ayrıca Suriyeli tutukluların serbest bırakılması ve kayıp Suriyelilerin bulunması için beş ülke arasında daha fazla işbirliği yapılması çağrısında bulunuluyor. Ayrıca bildiri, Şam’ın mültecilerin gönüllü geri dönüşünü kolaylaştırma çabalarını, insanların yerleştirileceği bölgelerde altyapı ve temel hizmetlerin sağlanmasına yönelik Arap ülkelerinin katkıları ve uluslararası yardımlarla ilişkilendiriyor. Bu amaçla bildiride, bildiriyi imzalayan tarafların Suriye’de okul ve hastane inşaatlarının hızlandırılması ve Suriye halkına ekonomik imkânların sağlanması için uluslararası yardım kuruluşları ve BM kuruluşları ile birlikte çalışacakları belirtiliyor.

Şam’ın gerçekten bu hedeflere sadık kalıp kalmayacağı henüz kesin değil. Ancak Şam hükümeti bir takım iyi niyet gösterilerinde bulundu. Örneğin Amman’daki toplantıdan bu yana Şam hükümeti, BM’nin muhaliflerin kontrolündeki kuzey Suriye’ye insani yardım amaçlı erişimini kolaylaştırdı. O halde Arap ülkelerinin Suriye ile diyalogda bulunması Suriye halkının hayatını şimdiden kolaylaştırıyor olabilir.

Rahatsız edici gerçek

İlişkilerin normalleştirilmesine karşı çıkan bazı kesimler, Arap ülkeleri ile Suriye arasında ilişkilerin tekrar kurulmasının Suriye’yi daha yaşanabilir bir ülke haline getireceğini kabul ediyor. Ancak bu değişimin insan hakları açısından kabul edilemez bir bedeli olacağını öne sürüyorlar.

Ancak ilişkilerin normalleştirilmesinin Esad’ı daha da baskıcı hale getireceğine dair hiçbir kanıt yok. Suriye’nin güvenlik teşkilatları muhalifleri ve istenmeyen kişi olarak gördükleri kişileri hedef almak için diğer ülkelerden herhangi bir izin beklemiyor. Uzmanlar, ilişkilerin normalleştirilmesinin Esad’ın Şam’ın kontrolü dışında kalan az sayıdaki bölgeyi ele geçirmesini sağlayacağından endişe duyuyor olabilir ancak bu endişeler mantıklı bir bakış açısına dayanmıyor. Esad’ın mutlak zaferinin önündeki en büyük engel Arap ülkeleri değil, Suriye’nin kuzey ve doğusundaki Türk ve ABD güçlerinin varlığıdır. Arap ülkelerinin Suriye ile ilişkileri normalleştirmesinin bu devletlerden herhangi birini geri adım atmaya mecbur bırakacağını düşünmek için bir neden yok.

ABD ve Batılı müttefiklerinin çoğu Esad’la uzlaşmaya henüz çok sıcak bakmıyor ve Şam’la ilişkilerin yeniden kurulmasına kararlılıkla karşı çıkıyor. Ancak neyse ki ABD Başkanı Biden, Arap mevkidaşlarının neden farklı bir yol izlediğini anlamış gibi görünüyor. Biden yönetimi Arap Birliği’nin Şam’ı yeniden kabul etme kararını eleştirmiş olsa da, bu Arap ülkelerinin Suriye’de ABD ile aynı hedefleri paylaştığını vurguladı ve Arap ülkelerini geri adım atmaya zorlamadı.

En ideali, hiç kimsenin Suriye’de Esad yönetiminin yaptıkları için hesap vermesi ile Suriye halkının refahı arasında bir seçim yapmak zorunda kalmamasıdır. Ancak gerçekler, dünyanın önceliklerini belirlemesi gerektiği anlamına geliyor. Esad kalıcı ve bu yüzden Orta Doğu’nun geneli onun varlığını kabul etmek zorunda. Dolayısıyla Arap dünyasının Şam’ı soğukkanlılıkla tekrar kabul etme kararı kaçınılmaz olduğu kadar mantıklıydı da.”

Bu yazı ilk kez 18 Ağustos 2023’te yayımlanmıştır.

 

Sam Heller’in The Foreign Affairs dergisinde yayınlanan “The Upsides of Syrian Normalization” başlıklı yazısından bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/syria/upsides-syrian-normalization-assad

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x