Gerçekçi bir iyimserlik ışığında Türkiye-Mısır ilişkilerinden ne beklemeliyiz?

Türkiye-Mısır yakınlaşması bölgede yeni bir ivme ve hatta yeni bir bölgesel eksen yaratabilir mi? Bu ne kadar mümkün? Ankara-Kahire ilişkilerinden ne beklemeliyiz? İki ülkeyi bekleyen zorluklar ve iş birliği yapabilecekleri alanlar ve konular neler? Nebahat Tanrıverdi Yaşar yazdı.

Türkiye ve Mısır 2020’den bu yana, 2013 yılında Mısır Cumhurbaşkanı El Sisi liderliğindeki Mısır ordusunun, Türkiye’nin desteğini alan dönemin cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi görevden alması nedeniyle kopan bağlarını onarmaya çalışıyorlar. Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 yıl aradan sonra ilk kez 14 Şubat 2024’te Mısır‘a bir ziyarette bulunuyor.

Bu ziyaretten önce yapılan temaslarda ticaret, enerji ve güvenlik ön plana çıktı. Hatta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bir röportajda yaptığı açıklamaya göre Mısır’a insansız hava araçları satışı bile gündemde.

Kimi analizlerde Türkiye-Mısır yakınlaşmasının jeopolitik dinamiklerin etkisiyle gerçekleştiği, bölgede yeni bir ivme ve hatta yeni bir bölgesel eksen yaratabileceği iddia ediliyor. Peki bu ne kadar mümkün?

Savunma sanayi ilişkilerde koçbaşı olabilir mi?

Ankara’nın savunma sanayi ihracatı konusundaki bu istekliliğinin pratik gerekçesi, Mısır’ın özellikle son yıllarda askerî olarak Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile yakın ilişkiler tesis etmesi ve dolayısıyla Akdeniz’de askerî anlamda Mısır’ın en azından tarafsızlığını ve en iyi ihtimalle de Türkiye ile güvenlik iş birliği içeren yeni bir bağlam oluşturmak gibi görünüyor.

Mısır ise son yıllarda batı ile güney sınırında komşu ülkelerinde yaşanan bir dizi gelişmeden ötürü askerî modernizasyon kapsamında ordusuna İHA’lar da dahi olmak üzere yeni savunma sistemleri ve kabiliyetleri temin etmeye çalışıyor. Afrika kıtası genelinde artan bir silahlanma trendi var. İHA’lar Afrika’da hızla çoğalıyor ve savaş alanındaki güç dengesini değiştiriyorlar. Etiyopya’dan Mısır’a, Tunus’tan Fas’a pek çok ülkenin İHA’sı var ya da siparişini verdi. Mısır da bu konuda oldukça istekli. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’nün (SIPRI) verilerine göre, 42 silahlı İHA ile kıtanın en büyük filosuna sahip. Mısır, İsrail’le yapılan barış anlaşması çerçevesinde ABD yardımlarından elde ettikleriyle sınırlı kalmadı, Fransa, Rusya ve birçok ülkeden silah almaya başladı. IHA ve SIHA’ların yanı sıra, ordunun yanı sıra polis birimlerine de hizmet edecek Türk hafif zırhlı araçlarının satın alınması da oldukça pragmatik bir tercih olurdu.

Hatta bir adım da ötesinde kendi İHA’larını üretmeye çalışan, savunma sanayisine yatırım yapma konusunda istekli olan Mısır ve Türkiye “ideal” birer sanayi ortağı bile olabilir, ortak üretim konusunda ciddi iş birliği bekleyebilirdik. Özellikle hızlı artan talep karşısında üretimin yetişmediği düşünüldüğünde ucuz iş gücü, teknik yeterlilik ve benzer üretim tecrübesine sahip alternatif partner olarak Mısır’ın Afrika pazarına da yakınlığı olumlu bir çarpan olabilirdi.

Ama tüm bu iyimser senaryolar ve beklentiler, bana kalırsa, böyle bir iş birliğinin stratejik uyum gerektirdiğini, dahası Türkiye ve Mısır’ın ziyadesiyle Akdeniz’de, Afrika Boynuzu ve Kuzey Afrika’daki rekabete dayalı politikalar izlediklerini göz ardı ediyor. Bu nedenle de gerçekçi bir iyimserlikle olası iş birliği alanlarını tespit edebilmek için Mısır’ın, normalleşmeden muradını iyi tahlil etmek gerekiyor.

Ankara-Kahire hattında güvenlik işbirliğinde bölgesel bir eksen mümkün mü?

Libya, Doğu Akdeniz ve Afrika‘da rekabet devam ederken, Türkiye ile Mısır’ın bölgesel bir eksen oluşturabilmesi de oldukça zor görünüyor. Elbette ki engeller kalıcı değildir, aşılabilir. Türkiye’nin bu engellerin aşılabilmesi adına, Mısır’la normalleşmenin başlamasıyla birlikte özellikle güvenlik alanında bir yakınlaşmanın temellerini inşa etmeye çalıştığını görüyoruz.

İlişkilerde normalleşmenin başlamasından bu yana, Ankara, Kahire’yi üç defa ortak tatbikatlarına davet etmiş ancak olumlu bir cevap alamamıştı. Ankara’nın bu yöndeki davetinin geri planında kuşkusuz, Mısır’ın yıllardır Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile Akdeniz’de ortak tatbikatlar yapması yatıyor. Bu tatbikatlara Fransa ve BAE gibi ülkelerin de dahil edilmesi, daha geniş jeopolitik ortamda Akdeniz güvenliğinde Mısır’a yeni bir rol sağlıyor. Doğu Akdeniz’de Mısır’ın Yunanistan ve Kıbrıs ile güvenlik endişelerini paylaştığını ve bunun da üçlü arasındaki güvenlik ve siyasi iş birliğinin temelini oluşturduğunu unutmamak gerekiyor. Üç ülke arasındaki ilişkiler, Akdeniz Gazı Bölgesel Örgütü olarak bilinen ve faaliyetleri belirginleşen Doğu Akdeniz Gaz Forumu bağlamında gelişti. Öyle ki Mısır, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya ve Ürdün de Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu bölgesel bir örgüt haline getirdi.

Dahası, Mısır da Türkiye gibi bölgesel güç projeksiyon kapasitesini göstermek hem de müttefikleriyle askerî iş birliğini geliştirebilmek adına askerî tatbikatları kullanıyor. Mısır bu tatbikatlarına Afrikalı ülkeleri de dahil etmeye çalışarak askerî eğitim konusunda bölgesel bir alternatif olmayı hedefliyor. Hem AB üyeleri hem de bölge devletleri ile geliştirdiği güvenlik temelli bu rolü, bölgesel statüsünü yeniden tesis etmek için dış politikasına tahvil etmek isteyen Mısır’ın, inşa ettiği bu ilişkiler pahasına Türkiye ile güvenlik alanında yakınlaşması oldukça zor.

Peki Mısır neden Türkiye ile yakınlaşıyor?

Çok kutupluluğun etkisiyle, bölgedeki devletler artan bir biçimde büyük güçlerden birini seçmeden mümkün olduğunda çok sayıda iş birliği ilişkileri geliştirmeyi benimsedikleri bir dış politikaya yöneliyorlar. İlişkilerde kompartmanlaşma daha belirgin hale geliyor. Örneğin Mısır bir yandan Almanya, İtalya, Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi AB üyeleri ile stratejik ilişkilerini derinleştiriyor; ABD ile özellikle güvenlik alanındaki ilişkilerini onarmaya çalışıyor, diğer yandan Rusya ile de yakın ilişkiler geliştirmeye devam ediyor. Ya da Sudan’da olduğu gibi önemli müttefiki Körfez ülkesi BAE ile rakip siyasi aktörleri desteklemesine rağmen açık bir askerî ya da siyasi gerilimden kaçınıyor.

Dahası, Mısır ve BAE, Afrika Boynuzu ve Libya’da başta olmak üzere komşu coğrafyasında dış politikaları farklılaşsa da, ekonomik ilişkilerde ve diğer bölgesel meselelerde bu ayrışma gerilime dönüşmüyor. Onun yerine Mısır, Türkiye ile yakınlaşarak Körfez’in dış politikadaki etkisini ve özellikle komşu coğrafyalarında olası bir Türkiye-Körfez yakınlaşmasının Mısır’ın bölgesel çıkarları açısından yaratabileceği riskleri yumuşatmaya çalışıyor.

İki ülkenin çok sayıda bölgesel uyuşmazlıkların çözümünde çarpıcı bir şekilde yapıcı rol oynayabilme olanaklarına sahip. Bir vakitler, Kahire-Ankara hattında siyasi yakınlaşmasının önündeki en önemli engel Mısır’ın da Müslüman Kardeşler bir ulusal güvenlik tehdidi olarak görmesinden mütevellit Türkiye’nin bölgede Müslüman Kardeşler’e verdiği destekti. Bu engel, kısmen Ankara’nı bu desteğini çekmesi kısmen de Kahire’nin Müslüman Kardeşler’i ülke içinde marjinalize etmesi ve kısmen de Müslüman Kardeşler’in bölge genelinde etkisini ve toplumsal desteğini yitirmesi nedeniyle aşıldı. Bu yüzden de iki ülkenin Libya’da, Doğu Akdeniz’de ve Afrika Boynuzu’nda anlaşmazlıkların çözümünde ve istikrarın tesisinde ortak hareket etme siyasi iradesi ve becerisi geliştirmesi beklentisi artmış durumda. Bunların gerçekleşebilmesi için Türkiye ile Mısır arasında bölgesel uyuşmazlıkların çözülmesi ya da en azından çözüm yönünde ortak bir yol haritasında mutabık kalınması gerekiyor.

İş birliği sınırları nereye kadar?

Ancak bu noktada bu beklentiler, önemli bir soruna yeterince ilgi göstermiyor. Türkiye’nin bölgedeki politikalarında son yıllardaki yumuşamaya rağmen Türkiye hâlâ Kuzey Afrika’da ve Afrika Boynuzu’nda aktif ve Doğu Akdeniz politikasında da yapısal bir revizyon yok. Buna mukabil Mısır ise, Türkiye’nin kendi nüfuz alanı olarak gördüğü yakın çevresinde izlediği bu politikaları, bölgesel güç rekabeti bağlamında görmeye devam ediyor. Bölgesel jeopolitik ve güç mücadelesindeki rolü nedeniyle, Kahire açısından güvenliğin bağlamı da içerden bölgeye kaymış durumda.

Bu meselelerin de başında Libya geliyor. Öte yandan bugün, Mısır için Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığı, dengelenmesi icap eden jeopolitik bir gelişmedir, güvenlik riskidir. Örneğin, Ekim 2022’de Al-Arabiya’ya verdiği bir röportajda Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri, Türkiye’nin Libya’da askerî varlığını devam ettirmesinin Mısır ile ilişkilerin normalleşmesi önündeki en ciddi engellerden biri olduğunu yeniden dile getirmişti. Mısır, Türkiye’nin Vatiyye Hava Üssü’nü donatması ve işlevsel hale getirmesinden ve Libya kıyılarında bir deniz üssünün geliştirilmesinden endişe ediyor. Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ziyaretinin hemen ardından aynı gün içinde Mısır’dan kalkan savaş uçaklarının Vatiyye Üssü’nü vurması o dönem Türkiye’ye en üst perdeden verilmiş askerî bir mesajdı. Mısır ayrıca yeni inşa ettiği Gargoub’da deniz üssü üzerinden Libya kıyılarındaki Türk nüfuzunu kontrol altına alabilmeyi de hedefliyor. Türkiye’nin askerî varlığına ek olarak, Libya’da Türkiye’nin sağladığı savunma eğitimleri ve yardımları, orta ve uzun vadede Mısır tarafından karşı önlemler alması gereken bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’nin Afrika Boynuzu’nda artan güvenlik angajmanı da Kahire tarafından benzer bir zaviyeden değerlendiriliyor. Mısır’ın güneyden komşusu olan bu bölgede Türkiye’nin geliştirdiği güvenlik faaliyetleri hem çok yönlü hem de bölgedeki nüfuzunu genişletme konusundaki stratejik ilgisini ortaya koyuyor. Mısır, Türkiye’nin Afrika Boynuzu’ndaki aktivizmini, özellikle Sudan’la ilişkilerini ve Büyük Etiyopya Rönesans Barajı anlaşmazlığına verdiği desteği kendi çıkarlarına bir meydan okuma olarak algılıyor. Mısır özellikle Türkiye ile Sudan arasındaki olası askerî ortaklıklardan endişe duyuyor. Bu durum Kahire ile Ankara arasındaki ilişkileri açısından ciddi zorluklar ortaya çıkarıyor.

Çatışmalı işbirliği mi yoksa kazan-kazan modeline geçiş mi?

Buraya kadar bahsettiğimiz zorlukların kısa vadede aşılması kolay değil. Ancak bazı jeopolitik dinamikler Mısır ve Türkiye’nin uzlaşmazlıkları konusunda fazla inatçı olmalarını engelleyecek gibi.

Ukrayna’da savaşın uzatılmış savaşa dönmesiyle birlikte, Avrupa’nın enerji ihtiyacını Rusya dışı alternatiflerinden karşılama arzusu hiç olmadığı kadar arttı. Bu nedenle de Kuzey Afrika üzerinden alternatif rotalar müzakere ediliyor. Kuzey Afrika’da Cezayir ve Fas arasında alternatif doğalgaz boru hatları üzerinden çetin bir rekabet başladı bile. Buna ek olarak yenilenebilir enerji yatırımlarını çekmek adına da bölge genelinde rekabet gözlemliyoruz. Bu denklemde, bundan birkaç yıl önce büyük bir momentum yakalamış olan Doğu Akdeniz gaz yatakları, anlaşmazlıklar yüzünden gündemde arka sıralara geriledi. Mevcut anlaşmazlıkları çözmeden, bölgenin doğal kaynaklarını Avrupa’ya ulaştırmak gerçekçi değil. Bölgenin enerji politiği bu kadar hızlı değişirken, krizin çözümünün zamana yayılması da bölgede bir enerji merkezi haline gelmek isteyen ve oldukça ciddi ekonomik sorunlarla mücadele eden Mısır için iyi bir senaryo değil. Bu nedenle de Mısır, geçtiğimiz yıllara kıyasla krizin çözümü konusunda daha istekli bir pozisyon benimseyebilir.

Her hâlükârda Ankara’nın bu yöndeki çabaları, başarılı olsun ya da olmasınlar, Yunanistan ve Güney Kıbrıs için bir rahatsızlık kaynağı olacaktır ve Mısır ile ilişkilerinde gündeme gelecektir. Mısır bu nedenle, Türkiye ile ilişkilerinde bu kısıtla hareket etmek zorunda kalmakla beraber, Ankara ile müzakerelerinde güçlü bir pazarlık üstünlüğüne sahip olacaktır.

Yine de Mısır’ın hem kendi ulusal çıkarları hem de bölgesel rolü bağlamında başarısı, büyük oranda kendisini anlaşmazlığın tarafından ziyade müzakerecisi olarak konumlayabilme yeteneğine bağlı olacaktır.  Özellikle Sisi, Türkiye ile diğer kıyı devletler arasındaki anlaşmazlıkların çözülmesine yardımcı olabilirse, Doğu Akdeniz’de hidrokarbonların çıkarılmasında büyük bir iş birliği potansiyeli olduğu açıktır.

İki ülkenin birlikte hareket etmesini hızlandırma olasılığının yüksek olduğu bir diğer bölgesel mesele ise Libya. Yukarda bahsettiğimiz bölgenin enerji jeopolitiğindeki hızlı dönüşümünde Libya’nın treni kaçırmaması büyük oranda istikrara kavuşmasına bağlı. Mısır ve Türkiye’nin Libya’da diplomatik bir atak içinde bulunmaları, ortak bir gündem yaratabilmelerine zemin hazırlayabilir. Her iki aktör de Libya’da diplomatik bağlarını genişletmeye çalışıyor. Mısır, Trablus’taki hükümet ve batı Libya’daki aktörler ile bağlar kurmaya çalışırken, Türkiye de Bingazi’ye uzanıyor. Bu sürecin sonunca, her iki taraf da göreceli olarak Libya’daki çıkarlarını kısmen güvence altına aldıklarına kanaat getirebilirlerse, ülkede seçimlerin gerçekleşebilmesi adına birlikte çalışabilirler.

Türkiye ve Mısır, Gazze’deki dramın hafifletilmesi ve ateşkesin sağlanması konusunda birlikte çalışıyorlar. Türkiye için Gazze’de siyasi bir çözümün ve ateşkesin sağlanmasında alacağı rol, uzun zamandır askerileşmiş bölgesel politikalarında yeniden diplomasi boyutunun güçlendireceği için önemli bir dış politik hedef. Ankara’nın Kahire ziyareti öncesinde yoğun bir diplomasi mesaisine girişmesi, Gazze konusunda geniş katılımlı bir çabaya işaret ediyor.

Öte yandan Mısır için durum daha öncelikli. Gazze’deki İsrail saldırılarının Kahire üzerinde yarattığı politik ve ekonomik baskılara ek olarak, İsrail’in askerî operasyonlarını Mısır sınırına doğru genişletmesi ve hatta Gazze’deki Filistin nüfusunun Sina’ya itme arzusu, güvenlik kaygılarına da neden oluyor.

Sonuç itibariyle tarafların önümüzdeki süreçte büyük olasılıkla çatışmalı bir işbirliği modeli içerisinde bu bölgesel uyuşmazlıkların çözümünde birlikte çalışması en olası senaryo.

Ekonomik ilişkiler en güçlü sütun

İlişkilerdeki en üçlü sütun ise ekonomi. Son on yılda siyasi açıdan yaşanan sürtüşmeye rağmen iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler hız kesmeden devam etti.

2020’den itibaren ilişkilerin normalleşmesi, ekonomik ilişkileri daha da güçlendirdi. 2022’de iki ülke arasındaki ticaret %14, Mısır’daki Türk yatırımı %30,3 ve Mısır’ın Türkiye’ye üretimi %32,3 arttı. Mısır’daki Türk yatırımları da hız kesmeden devam etti. Türk şirketleri Mısır’da çeşitli sektörlerde 790 şirket aracılığıyla 2,5 milyar doları bulan önemli yatırımlar gerçekleştirdi. Bu yatırımlar birden fazla sektörü kapsıyor ve Türkiye’nin Mısır pazarına olan ilgisinin boyutunu gösteriyor.

Bu yatırımlar, ikili ticaret ve ekonomik iş birliğini geliştirmeye yönelik stratejik bir değişimi yansıtıyor; her iki ülke de önümüzdeki yıllarda ticaret hacmini önemli ölçüde artırmayı hedefliyor. Bu ekonomik girişim, siyasi anlaşmazlıkların üstesinden gelmeyi ve enerji, tekstil, hazır giyim, eczacılık ürünleri, elektrikli ev aletleri ve endüstriyel park geliştirme dahil olmak üzere çeşitli sektörlerdeki bağları güçlendirmeyi amaçlayan Türkiye ile Mısır arasındaki daha geniş bir uzlaşma sürecinin bir parçası olabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Şubat 2024’te yayımlanmıştır.

Nebahat Tanrıverdi Yaşar
Nebahat Tanrıverdi Yaşar
Nebahat Tanrıverdi Yaşar - Bağımsız Araştırmacı olarak Tunus, Libya ve Mısır üzerine çalışmalar yapan Yaşar, aynı zamanda Berlin'deki Alman düşünce kuruluşu SWP’nin Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Çalışmaları (CATS) Programında IPC-Stiftung Mercator misafir araştırmacı. 2015 yılından itibaren bağımsız araştırmacı olarak çalışmalarına devam Tanrıverdi Yaşar, daha önce Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nde (ORSAM) ve dış politikası dergisi Panaroma’da çalıştı. Tanrıverdi Yaşar, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Orta Doğu Çalışmaları alanında yüksek lisans derecesine sahip ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktora adayı olarak eğitimine devam ediyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Gerçekçi bir iyimserlik ışığında Türkiye-Mısır ilişkilerinden ne beklemeliyiz?

Türkiye-Mısır yakınlaşması bölgede yeni bir ivme ve hatta yeni bir bölgesel eksen yaratabilir mi? Bu ne kadar mümkün? Ankara-Kahire ilişkilerinden ne beklemeliyiz? İki ülkeyi bekleyen zorluklar ve iş birliği yapabilecekleri alanlar ve konular neler? Nebahat Tanrıverdi Yaşar yazdı.

Türkiye ve Mısır 2020’den bu yana, 2013 yılında Mısır Cumhurbaşkanı El Sisi liderliğindeki Mısır ordusunun, Türkiye’nin desteğini alan dönemin cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi görevden alması nedeniyle kopan bağlarını onarmaya çalışıyorlar. Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 yıl aradan sonra ilk kez 14 Şubat 2024’te Mısır‘a bir ziyarette bulunuyor.

Bu ziyaretten önce yapılan temaslarda ticaret, enerji ve güvenlik ön plana çıktı. Hatta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bir röportajda yaptığı açıklamaya göre Mısır’a insansız hava araçları satışı bile gündemde.

Kimi analizlerde Türkiye-Mısır yakınlaşmasının jeopolitik dinamiklerin etkisiyle gerçekleştiği, bölgede yeni bir ivme ve hatta yeni bir bölgesel eksen yaratabileceği iddia ediliyor. Peki bu ne kadar mümkün?

Savunma sanayi ilişkilerde koçbaşı olabilir mi?

Ankara’nın savunma sanayi ihracatı konusundaki bu istekliliğinin pratik gerekçesi, Mısır’ın özellikle son yıllarda askerî olarak Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile yakın ilişkiler tesis etmesi ve dolayısıyla Akdeniz’de askerî anlamda Mısır’ın en azından tarafsızlığını ve en iyi ihtimalle de Türkiye ile güvenlik iş birliği içeren yeni bir bağlam oluşturmak gibi görünüyor.

Mısır ise son yıllarda batı ile güney sınırında komşu ülkelerinde yaşanan bir dizi gelişmeden ötürü askerî modernizasyon kapsamında ordusuna İHA’lar da dahi olmak üzere yeni savunma sistemleri ve kabiliyetleri temin etmeye çalışıyor. Afrika kıtası genelinde artan bir silahlanma trendi var. İHA’lar Afrika’da hızla çoğalıyor ve savaş alanındaki güç dengesini değiştiriyorlar. Etiyopya’dan Mısır’a, Tunus’tan Fas’a pek çok ülkenin İHA’sı var ya da siparişini verdi. Mısır da bu konuda oldukça istekli. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’nün (SIPRI) verilerine göre, 42 silahlı İHA ile kıtanın en büyük filosuna sahip. Mısır, İsrail’le yapılan barış anlaşması çerçevesinde ABD yardımlarından elde ettikleriyle sınırlı kalmadı, Fransa, Rusya ve birçok ülkeden silah almaya başladı. IHA ve SIHA’ların yanı sıra, ordunun yanı sıra polis birimlerine de hizmet edecek Türk hafif zırhlı araçlarının satın alınması da oldukça pragmatik bir tercih olurdu.

Hatta bir adım da ötesinde kendi İHA’larını üretmeye çalışan, savunma sanayisine yatırım yapma konusunda istekli olan Mısır ve Türkiye “ideal” birer sanayi ortağı bile olabilir, ortak üretim konusunda ciddi iş birliği bekleyebilirdik. Özellikle hızlı artan talep karşısında üretimin yetişmediği düşünüldüğünde ucuz iş gücü, teknik yeterlilik ve benzer üretim tecrübesine sahip alternatif partner olarak Mısır’ın Afrika pazarına da yakınlığı olumlu bir çarpan olabilirdi.

Ama tüm bu iyimser senaryolar ve beklentiler, bana kalırsa, böyle bir iş birliğinin stratejik uyum gerektirdiğini, dahası Türkiye ve Mısır’ın ziyadesiyle Akdeniz’de, Afrika Boynuzu ve Kuzey Afrika’daki rekabete dayalı politikalar izlediklerini göz ardı ediyor. Bu nedenle de gerçekçi bir iyimserlikle olası iş birliği alanlarını tespit edebilmek için Mısır’ın, normalleşmeden muradını iyi tahlil etmek gerekiyor.

Ankara-Kahire hattında güvenlik işbirliğinde bölgesel bir eksen mümkün mü?

Libya, Doğu Akdeniz ve Afrika‘da rekabet devam ederken, Türkiye ile Mısır’ın bölgesel bir eksen oluşturabilmesi de oldukça zor görünüyor. Elbette ki engeller kalıcı değildir, aşılabilir. Türkiye’nin bu engellerin aşılabilmesi adına, Mısır’la normalleşmenin başlamasıyla birlikte özellikle güvenlik alanında bir yakınlaşmanın temellerini inşa etmeye çalıştığını görüyoruz.

İlişkilerde normalleşmenin başlamasından bu yana, Ankara, Kahire’yi üç defa ortak tatbikatlarına davet etmiş ancak olumlu bir cevap alamamıştı. Ankara’nın bu yöndeki davetinin geri planında kuşkusuz, Mısır’ın yıllardır Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile Akdeniz’de ortak tatbikatlar yapması yatıyor. Bu tatbikatlara Fransa ve BAE gibi ülkelerin de dahil edilmesi, daha geniş jeopolitik ortamda Akdeniz güvenliğinde Mısır’a yeni bir rol sağlıyor. Doğu Akdeniz’de Mısır’ın Yunanistan ve Kıbrıs ile güvenlik endişelerini paylaştığını ve bunun da üçlü arasındaki güvenlik ve siyasi iş birliğinin temelini oluşturduğunu unutmamak gerekiyor. Üç ülke arasındaki ilişkiler, Akdeniz Gazı Bölgesel Örgütü olarak bilinen ve faaliyetleri belirginleşen Doğu Akdeniz Gaz Forumu bağlamında gelişti. Öyle ki Mısır, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya ve Ürdün de Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu bölgesel bir örgüt haline getirdi.

Dahası, Mısır da Türkiye gibi bölgesel güç projeksiyon kapasitesini göstermek hem de müttefikleriyle askerî iş birliğini geliştirebilmek adına askerî tatbikatları kullanıyor. Mısır bu tatbikatlarına Afrikalı ülkeleri de dahil etmeye çalışarak askerî eğitim konusunda bölgesel bir alternatif olmayı hedefliyor. Hem AB üyeleri hem de bölge devletleri ile geliştirdiği güvenlik temelli bu rolü, bölgesel statüsünü yeniden tesis etmek için dış politikasına tahvil etmek isteyen Mısır’ın, inşa ettiği bu ilişkiler pahasına Türkiye ile güvenlik alanında yakınlaşması oldukça zor.

Peki Mısır neden Türkiye ile yakınlaşıyor?

Çok kutupluluğun etkisiyle, bölgedeki devletler artan bir biçimde büyük güçlerden birini seçmeden mümkün olduğunda çok sayıda iş birliği ilişkileri geliştirmeyi benimsedikleri bir dış politikaya yöneliyorlar. İlişkilerde kompartmanlaşma daha belirgin hale geliyor. Örneğin Mısır bir yandan Almanya, İtalya, Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi AB üyeleri ile stratejik ilişkilerini derinleştiriyor; ABD ile özellikle güvenlik alanındaki ilişkilerini onarmaya çalışıyor, diğer yandan Rusya ile de yakın ilişkiler geliştirmeye devam ediyor. Ya da Sudan’da olduğu gibi önemli müttefiki Körfez ülkesi BAE ile rakip siyasi aktörleri desteklemesine rağmen açık bir askerî ya da siyasi gerilimden kaçınıyor.

Dahası, Mısır ve BAE, Afrika Boynuzu ve Libya’da başta olmak üzere komşu coğrafyasında dış politikaları farklılaşsa da, ekonomik ilişkilerde ve diğer bölgesel meselelerde bu ayrışma gerilime dönüşmüyor. Onun yerine Mısır, Türkiye ile yakınlaşarak Körfez’in dış politikadaki etkisini ve özellikle komşu coğrafyalarında olası bir Türkiye-Körfez yakınlaşmasının Mısır’ın bölgesel çıkarları açısından yaratabileceği riskleri yumuşatmaya çalışıyor.

İki ülkenin çok sayıda bölgesel uyuşmazlıkların çözümünde çarpıcı bir şekilde yapıcı rol oynayabilme olanaklarına sahip. Bir vakitler, Kahire-Ankara hattında siyasi yakınlaşmasının önündeki en önemli engel Mısır’ın da Müslüman Kardeşler bir ulusal güvenlik tehdidi olarak görmesinden mütevellit Türkiye’nin bölgede Müslüman Kardeşler’e verdiği destekti. Bu engel, kısmen Ankara’nı bu desteğini çekmesi kısmen de Kahire’nin Müslüman Kardeşler’i ülke içinde marjinalize etmesi ve kısmen de Müslüman Kardeşler’in bölge genelinde etkisini ve toplumsal desteğini yitirmesi nedeniyle aşıldı. Bu yüzden de iki ülkenin Libya’da, Doğu Akdeniz’de ve Afrika Boynuzu’nda anlaşmazlıkların çözümünde ve istikrarın tesisinde ortak hareket etme siyasi iradesi ve becerisi geliştirmesi beklentisi artmış durumda. Bunların gerçekleşebilmesi için Türkiye ile Mısır arasında bölgesel uyuşmazlıkların çözülmesi ya da en azından çözüm yönünde ortak bir yol haritasında mutabık kalınması gerekiyor.

İş birliği sınırları nereye kadar?

Ancak bu noktada bu beklentiler, önemli bir soruna yeterince ilgi göstermiyor. Türkiye’nin bölgedeki politikalarında son yıllardaki yumuşamaya rağmen Türkiye hâlâ Kuzey Afrika’da ve Afrika Boynuzu’nda aktif ve Doğu Akdeniz politikasında da yapısal bir revizyon yok. Buna mukabil Mısır ise, Türkiye’nin kendi nüfuz alanı olarak gördüğü yakın çevresinde izlediği bu politikaları, bölgesel güç rekabeti bağlamında görmeye devam ediyor. Bölgesel jeopolitik ve güç mücadelesindeki rolü nedeniyle, Kahire açısından güvenliğin bağlamı da içerden bölgeye kaymış durumda.

Bu meselelerin de başında Libya geliyor. Öte yandan bugün, Mısır için Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığı, dengelenmesi icap eden jeopolitik bir gelişmedir, güvenlik riskidir. Örneğin, Ekim 2022’de Al-Arabiya’ya verdiği bir röportajda Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri, Türkiye’nin Libya’da askerî varlığını devam ettirmesinin Mısır ile ilişkilerin normalleşmesi önündeki en ciddi engellerden biri olduğunu yeniden dile getirmişti. Mısır, Türkiye’nin Vatiyye Hava Üssü’nü donatması ve işlevsel hale getirmesinden ve Libya kıyılarında bir deniz üssünün geliştirilmesinden endişe ediyor. Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ziyaretinin hemen ardından aynı gün içinde Mısır’dan kalkan savaş uçaklarının Vatiyye Üssü’nü vurması o dönem Türkiye’ye en üst perdeden verilmiş askerî bir mesajdı. Mısır ayrıca yeni inşa ettiği Gargoub’da deniz üssü üzerinden Libya kıyılarındaki Türk nüfuzunu kontrol altına alabilmeyi de hedefliyor. Türkiye’nin askerî varlığına ek olarak, Libya’da Türkiye’nin sağladığı savunma eğitimleri ve yardımları, orta ve uzun vadede Mısır tarafından karşı önlemler alması gereken bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’nin Afrika Boynuzu’nda artan güvenlik angajmanı da Kahire tarafından benzer bir zaviyeden değerlendiriliyor. Mısır’ın güneyden komşusu olan bu bölgede Türkiye’nin geliştirdiği güvenlik faaliyetleri hem çok yönlü hem de bölgedeki nüfuzunu genişletme konusundaki stratejik ilgisini ortaya koyuyor. Mısır, Türkiye’nin Afrika Boynuzu’ndaki aktivizmini, özellikle Sudan’la ilişkilerini ve Büyük Etiyopya Rönesans Barajı anlaşmazlığına verdiği desteği kendi çıkarlarına bir meydan okuma olarak algılıyor. Mısır özellikle Türkiye ile Sudan arasındaki olası askerî ortaklıklardan endişe duyuyor. Bu durum Kahire ile Ankara arasındaki ilişkileri açısından ciddi zorluklar ortaya çıkarıyor.

Çatışmalı işbirliği mi yoksa kazan-kazan modeline geçiş mi?

Buraya kadar bahsettiğimiz zorlukların kısa vadede aşılması kolay değil. Ancak bazı jeopolitik dinamikler Mısır ve Türkiye’nin uzlaşmazlıkları konusunda fazla inatçı olmalarını engelleyecek gibi.

Ukrayna’da savaşın uzatılmış savaşa dönmesiyle birlikte, Avrupa’nın enerji ihtiyacını Rusya dışı alternatiflerinden karşılama arzusu hiç olmadığı kadar arttı. Bu nedenle de Kuzey Afrika üzerinden alternatif rotalar müzakere ediliyor. Kuzey Afrika’da Cezayir ve Fas arasında alternatif doğalgaz boru hatları üzerinden çetin bir rekabet başladı bile. Buna ek olarak yenilenebilir enerji yatırımlarını çekmek adına da bölge genelinde rekabet gözlemliyoruz. Bu denklemde, bundan birkaç yıl önce büyük bir momentum yakalamış olan Doğu Akdeniz gaz yatakları, anlaşmazlıklar yüzünden gündemde arka sıralara geriledi. Mevcut anlaşmazlıkları çözmeden, bölgenin doğal kaynaklarını Avrupa’ya ulaştırmak gerçekçi değil. Bölgenin enerji politiği bu kadar hızlı değişirken, krizin çözümünün zamana yayılması da bölgede bir enerji merkezi haline gelmek isteyen ve oldukça ciddi ekonomik sorunlarla mücadele eden Mısır için iyi bir senaryo değil. Bu nedenle de Mısır, geçtiğimiz yıllara kıyasla krizin çözümü konusunda daha istekli bir pozisyon benimseyebilir.

Her hâlükârda Ankara’nın bu yöndeki çabaları, başarılı olsun ya da olmasınlar, Yunanistan ve Güney Kıbrıs için bir rahatsızlık kaynağı olacaktır ve Mısır ile ilişkilerinde gündeme gelecektir. Mısır bu nedenle, Türkiye ile ilişkilerinde bu kısıtla hareket etmek zorunda kalmakla beraber, Ankara ile müzakerelerinde güçlü bir pazarlık üstünlüğüne sahip olacaktır.

Yine de Mısır’ın hem kendi ulusal çıkarları hem de bölgesel rolü bağlamında başarısı, büyük oranda kendisini anlaşmazlığın tarafından ziyade müzakerecisi olarak konumlayabilme yeteneğine bağlı olacaktır.  Özellikle Sisi, Türkiye ile diğer kıyı devletler arasındaki anlaşmazlıkların çözülmesine yardımcı olabilirse, Doğu Akdeniz’de hidrokarbonların çıkarılmasında büyük bir iş birliği potansiyeli olduğu açıktır.

İki ülkenin birlikte hareket etmesini hızlandırma olasılığının yüksek olduğu bir diğer bölgesel mesele ise Libya. Yukarda bahsettiğimiz bölgenin enerji jeopolitiğindeki hızlı dönüşümünde Libya’nın treni kaçırmaması büyük oranda istikrara kavuşmasına bağlı. Mısır ve Türkiye’nin Libya’da diplomatik bir atak içinde bulunmaları, ortak bir gündem yaratabilmelerine zemin hazırlayabilir. Her iki aktör de Libya’da diplomatik bağlarını genişletmeye çalışıyor. Mısır, Trablus’taki hükümet ve batı Libya’daki aktörler ile bağlar kurmaya çalışırken, Türkiye de Bingazi’ye uzanıyor. Bu sürecin sonunca, her iki taraf da göreceli olarak Libya’daki çıkarlarını kısmen güvence altına aldıklarına kanaat getirebilirlerse, ülkede seçimlerin gerçekleşebilmesi adına birlikte çalışabilirler.

Türkiye ve Mısır, Gazze’deki dramın hafifletilmesi ve ateşkesin sağlanması konusunda birlikte çalışıyorlar. Türkiye için Gazze’de siyasi bir çözümün ve ateşkesin sağlanmasında alacağı rol, uzun zamandır askerileşmiş bölgesel politikalarında yeniden diplomasi boyutunun güçlendireceği için önemli bir dış politik hedef. Ankara’nın Kahire ziyareti öncesinde yoğun bir diplomasi mesaisine girişmesi, Gazze konusunda geniş katılımlı bir çabaya işaret ediyor.

Öte yandan Mısır için durum daha öncelikli. Gazze’deki İsrail saldırılarının Kahire üzerinde yarattığı politik ve ekonomik baskılara ek olarak, İsrail’in askerî operasyonlarını Mısır sınırına doğru genişletmesi ve hatta Gazze’deki Filistin nüfusunun Sina’ya itme arzusu, güvenlik kaygılarına da neden oluyor.

Sonuç itibariyle tarafların önümüzdeki süreçte büyük olasılıkla çatışmalı bir işbirliği modeli içerisinde bu bölgesel uyuşmazlıkların çözümünde birlikte çalışması en olası senaryo.

Ekonomik ilişkiler en güçlü sütun

İlişkilerdeki en üçlü sütun ise ekonomi. Son on yılda siyasi açıdan yaşanan sürtüşmeye rağmen iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler hız kesmeden devam etti.

2020’den itibaren ilişkilerin normalleşmesi, ekonomik ilişkileri daha da güçlendirdi. 2022’de iki ülke arasındaki ticaret %14, Mısır’daki Türk yatırımı %30,3 ve Mısır’ın Türkiye’ye üretimi %32,3 arttı. Mısır’daki Türk yatırımları da hız kesmeden devam etti. Türk şirketleri Mısır’da çeşitli sektörlerde 790 şirket aracılığıyla 2,5 milyar doları bulan önemli yatırımlar gerçekleştirdi. Bu yatırımlar birden fazla sektörü kapsıyor ve Türkiye’nin Mısır pazarına olan ilgisinin boyutunu gösteriyor.

Bu yatırımlar, ikili ticaret ve ekonomik iş birliğini geliştirmeye yönelik stratejik bir değişimi yansıtıyor; her iki ülke de önümüzdeki yıllarda ticaret hacmini önemli ölçüde artırmayı hedefliyor. Bu ekonomik girişim, siyasi anlaşmazlıkların üstesinden gelmeyi ve enerji, tekstil, hazır giyim, eczacılık ürünleri, elektrikli ev aletleri ve endüstriyel park geliştirme dahil olmak üzere çeşitli sektörlerdeki bağları güçlendirmeyi amaçlayan Türkiye ile Mısır arasındaki daha geniş bir uzlaşma sürecinin bir parçası olabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Şubat 2024’te yayımlanmıştır.

Nebahat Tanrıverdi Yaşar
Nebahat Tanrıverdi Yaşar
Nebahat Tanrıverdi Yaşar - Bağımsız Araştırmacı olarak Tunus, Libya ve Mısır üzerine çalışmalar yapan Yaşar, aynı zamanda Berlin'deki Alman düşünce kuruluşu SWP’nin Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Çalışmaları (CATS) Programında IPC-Stiftung Mercator misafir araştırmacı. 2015 yılından itibaren bağımsız araştırmacı olarak çalışmalarına devam Tanrıverdi Yaşar, daha önce Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nde (ORSAM) ve dış politikası dergisi Panaroma’da çalıştı. Tanrıverdi Yaşar, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Orta Doğu Çalışmaları alanında yüksek lisans derecesine sahip ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktora adayı olarak eğitimine devam ediyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x