Süleymani suikastının ardından İran ve Ortadoğu’yu ne bekliyor?

İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran nasıl bir strateji izleyecek? Süleymani’nin yerini doldurabilecek mi? İran iç dengeleri nasıl etkilenecek? Ortadoğu’nun şimdiki halinin oluşmasında büyük payı olan Süleymani’den sonra bölgede neler olabileceğini Dr. Gülriz Şen yazdı.

3 Ocak 2020 sabahı dünya, İran Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta, ABD’nin insansız hava aracından ateşlenen roketler ile düzenlenen bir saldırıda öldürüldüğü haberlerine uyandı. Bu büyük haberin gölgesinde kalsa da aynı saldırıda Iraklı Haşd-i Şabi güçlerinin başkan yardımcısı ve Kataib (Irak’taki) Hizbullah’ın lideri Ebu Mehdi el Mühendis de hayatını kaybetti. Süleymani ve el Mühendis, Arap isyanları sürecinde sadece Irak’ta IŞİD’e karşı değil, Suriye’de de Esad rejimini ayakta tutmak için birlikte savaşmıştı.

Kasım Süleymani kuruluşundan bu yana Devrim Muhafızları askeriydi, İran-Irak Savaşı’nda cephedeki başarısı ve stratejik planlamadaki mahareti ile göz dolduran Süleymani, 1998’de İran Devrim Muhafızları’na bağlı elit birlik Kudüs Gücü’nün komutanı oldu. 2000’li yılların başında nükleer krizin tırmanışı ve ABD’nin Irak ve Afganistan’a yaptığı müdahaleler İran-ABD gerilimini bölge sathına yayarken, Süleymani İran’ın Irak, Lübnan, Gazze ve Afganistan’daki siyasetinden sorumlu “gölge kumandan” olarak nam salmaya başlamıştı.[efn_note]Dexter Filkins, “The Shadow Commander”, The New Yorker, 23 Eylül 2013, https://www.newyorker.com/magazine/2013/09/30/the-shadow-commander[/efn_note]

2010’larda ise Suriye’deki iç savaşın derinleşmesi, IŞİD’in ortaya çıkışı ve genişlemesi ile birlikte Süleymani’nin askeri ağırlığı ve İran’ın operasyonel gücü hem Suriye’de hem de Irak’ta iyice gün yüzüne çıktı. Tahran’ın varlık gösterdiği tüm cephelerde büyük küçük pek çok operasyonu planlayan ve kumanda eden Kasım Süleymani’ydi. Rejimin ve devletin bekası açısından hayati görülen bölgesel politikaların dümeninde çoğu kez o vardı. Süleymani, bu politikaları Dini Lider Hamaney’in kendisine duyduğu büyük güven ve tanıdığı yetki, Devrim Muhafızları’nın ve Kudüs Gücü’nün kıdemli komutanları ve devrimden bu yana İran’ın bölgede kurduğu, desteklediği ve güçlendirdiği vekil aktörler sayesinde yürütüyordu. Süleymani bazı durumlarda sahada hem asker hem de bir diplomat gibi çalışıyordu.

Suikastin zamanlaması

Süleymani’ye düzenlenen suikast, Washington-Tahran geriliminin Irak üzerinden giderek daha fazla tırmandığı bir dönemde gerçekleşti. ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran’a yönelik azami baskı politikasının ülke ekonomisi üzerindeki ağır tahribatı, İran’ın ABD ve İsrail’e karşı bölgedeki direniş stratejisini perçinledi.

Süleymani’ye düzenlenen suikast, Washington-Tahran geriliminin Irak üzerinden giderek daha fazla tırmandığı bir dönemde gerçekleşti. ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran’a yönelik azami baskı politikasının ülke ekonomisi üzerindeki ağır tahribatı, İran’ın ABD ve İsrail’e karşı bölgedeki direniş stratejisini perçinledi.

İran ABD nezdinde “daha iyi bir anlaşma” için masaya dönmediği gibi ulusal güvenliğinin teminatı olarak izlediği bölgesel politikalardan da asla vazgeçmedi. Bu bağlamda Tahran’ın stratejik derinliğinin bir parçası olarak gördüğü, ekonomik manada da yaptırımları aşmak için özel önem atfettiği komşusu Irak’ta IŞİD sonrası döneme ötelenen İran-ABD gerilimi son aylarda pek çok vesileyle tırmandı.

2019’un son günlerinde İran’a yakın Haşdi Şabi güçlerinin düzenlediği roket saldırısı sözleşmeli bir ABD personelinin ölümüne ve altı Amerikan askerinin yaralanmasına yol açtı. Bunun üzerine ABD, Kataib Hizbullah’a ait Anbar Üssü’nü vurarak misilleme gerçekleştirdi. Saldırıda 25 milis ölürken, 55 milis de yaralandı. Bu saldırıda ölenler arasında İran Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri Komutanı General Emir Ali Hacızade’nin olduğu yönündeki spekülasyonlar, daha sonra komutanın Tahran’da görüntülenmesiyle son buldu. 2019’un son gününde ise ABD’ye yönelen öfke neticesinde Bağdat’taki Amerikan Büyükelçiliği önünde 1979’da Tahran’da Rehine Krizi’ni anımsatan protestolar yaşandı. Kataib Hizbullah’ın destekçileri personeli boşaltılmış elçilik binasını basarken, ABD Başkanı Donald Trump yaşananlardan İran’ı sorumlu tuttu.

3 Ocak’ta, Irak saati ile gece 1 sularında Süleymani, el Mühendis ve kendilerine eşlik eden İranlı ve Iraklı yetkilileri taşıyan iki aracı Bağdat Havaalanı’ndan ayrılırken hedef alan saldırıyı gerçekleştiren Pentagon, operasyon için Başkan Trump tarafından yetkilendirildiklerini açıkladı.

Neden şimdi?

2000’lerin başında özellikle Irak’ta, İran destekli ABD karşıtı ayaklanmaların etkin olduğu günlerde, Amerikalı komutanlar ve istihbarat yetkilileri “İran’ın Irak’taki adamı” olan Süleymani’yi öldürmeyi tartışmıştı.

2000’lerin başında özellikle Irak’ta, İran destekli ABD karşıtı ayaklanmaların etkin olduğu günlerde Amerikalı komutanlar ve istihbarat yetkilileri “İran’ın Irak’taki adamı” olan Süleymani’yi öldürmeyi tartışmış olsa da böyle bir hamlenin uluslararası hukuk ve siyaset açısından sonuçları, bölgede yaratacağı kargaşa, Amerikan askerlerine, üslerine ve müttefiklerine karşı oluşturacağı tehdit bu fikre engel olmuştu. Ancak anımsanacak olursa Nisan 2019’da Trump Yönetimi İran ordusunun bir parçası olan Devrim Muhafızları’nı terör örgütü olarak ilan etmiş ve bu kışkırtıcı adımın bölgede Amerikan güçleri ve İran askerleri arasında bir karşılaşmayı her zamankinden daha fazla mümkün kıldığı konuşulmuştu. Fakat ABD’nin doğrudan Kasım Süleymani’yi hedef alması ve öldürmesi tahayyül etmesi zor bir adımdı. Operasyon sonrası açıklamalara bakıldığında Trump yönetimi bu hamleyi İran’ın planladığı yeni saldırıları engellemek için yaptığını, ABD’nin maksadının yeni bir savaş başlatmak değil, savaşı bitirmek olduğunu iddia ediyordu.[efn_note]https://www.bbc.com/news/world-middle-east-50989745[/efn_note]

Yeni ve karanlık bir dönem

Oysa Kasım Süleymani’yi öldürmek, İran-ABD ilişkilerinde her şeyin mümkün olduğunu düşündürecek yeni ve karanlık bir dönemin kapılarını araladı.

İran’ın siyasal hafızasında, iki ülke arasında kökleri 1953’te Başbakan Musaddık’a karşı gerçekleştirilen darbeye kadar giden yaralara bir yenisini daha ekledi. İran’daki tüm siyasi cenahlar ülkelerinin en üst düzey komutanlarından birine düzenlenen bu suikastı lanetledi. Verilen tepkilerde bu hamleden tümüyle ABD’nin sorumlu olduğunun ve Süleymani’nin intikamının er ya da geç alınacağının altı çizildi.

Dini Lider Hamaney ülkede üç gün boyunca ulusal yas ilan ederken, çok uzun zamandır katılmadığı ve genellikle iki temsilcisi üzerinden takip ettiği Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin acil ve olağanüstü toplantısına bizzat katıldı. İran’ın güvenlik ve dış politikasını tayin eden bu konsey önümüzdeki süreçte İran’ın hamlelerini belirlemek üzere toplandı. Toplantı sonrasında “ABD’nin yaptığı en büyük stratejik hata” olarak anılan Süleymani suikastının intikamının “doğru zamanda doğru yerde” alınacağı duyuruldu.[efn_note]https://www.farsnews.com/news/13981013001335[/efn_note]

Muhtemelen zamana yayılacak misilleme

Süleymani’nin ardından İran’ın ne zaman, nerede ve nasıl bir karşı hamle yapacağı bilinmiyor. Ama şurası kesin, Tahran en yüksek askeri rütbe olan Zülfikar nişanına layık gördüğü ilk ve tek komutan olan Süleymani’nin öldürülmesine mutlak bir şekilde karşılık verecektir.

Süleymani’nin ardından İran’ın ne zaman, nerede ve nasıl bir karşı hamle yapacağı bilinmese de kesin olan tek şey, Tahran’ın en yüksek askeri rütbe olan Zülfikar nişanına layık gördüğü ilk ve tek komutan olan Kasım Süleymani’nin öldürülmesine mutlak bir şekilde karşılık vereceği ve misilleme gerçekleştireceğidir.

Hem Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin verdiği karar hem de bu karar doğrultusunda İran’ın Birleşmiş Milletler’deki temasları Tahran’ın “meşru müdafaa” hakkını kullanacağı ve “uygun gördüğü zaman ve yerde” Süleymani’nin intikamını alacağı vurgusunu taşıyor. Yetkililerin demeçlerinde bu kararın ihtimamla ve duygusallıktan uzak bir tutumla alınacağının altı çiziliyor. Suikastın “devlet terörizmi” olduğu sıklıkla vurgulanıyor ve İran’ın bu saldırı karşısında kendisini savunma hakkı olduğu dile getiriliyor.[efn_note]https://en.irna.ir/news/83618603/Zarif-US-act-typical-example-of-state-terrorism[/efn_note]

İran’ın yapacağı karşı hamleyi zamana yayacağı öngörülebilir. En azından Tahran’ın misillemesinin Süleymani’nin naaşının Irak’tan İran’a getirilip, farklı şehirlerde yapılacak cenaze törenlerinin ardından Kerman’a defnedilmesinden önce gerçekleşmeyeceği kuvvetle muhtemeldir. İlk andan itibaren İranlı yetkililerin “Karşı saldırı yapılacak” vurgusu, ABD üzerindeki gerilimi ve kaygıyı tırmandırmayı hedefliyor. Zira saldırının üzerinden geçen birkaç gün zarfında ABD, vatandaşlarının Irak’ı hemen terk etmeleri konusunda uyardı ve başta Beyrut’taki elçilik olmak üzere Amerikan diplomatik misyonları olası bir saldırıya karşı alarma geçirildi.

İran, ABD’nin askeri hamlesine yine askeri bir hamle ile karşılık vereceğini ve Washington’ın her türlü ihtimale hazır olması gerektiğini vurguluyor. İran’ın BM’deki daimi temsilcisi Büyükelçi Takht-Ravanchi’nin tabiriyle, bu suikast İran’ın gözlerini kapayabileceği, unutabileceği bir olay değil.[efn_note]https://www.entekhab.ir/fa/news/521621/[/efn_note] Öyle ki, bilhassa IŞİD’le mücadele sonrası Süleymani’nin İran’da artan popülaritesi düşünüldüğünde pek çok İranlı için Süleymani’ye yapılan saldırı, İran topraklarına ve İran milletine yapılmış gibi görülüyor ve adeta bir savaş nedeni olarak sayılıyor.

Elbette İranlılar arasında bu matemi tutmayanlar, Kasım Süleymani’yi ve Devrim Muhafızları’nı 1999, 2009 ve 2019 protestolarında sivillere karşı şiddet kullanmakla suçlayanlar da vardır. Ancak suikastın ardından ülkede Süleymani’yi ulusal bir kahraman, ölümsüz bir asker olarak gören milliyetçi hislerin yeniden güç kazandığının da altını çizmek gerekir.

Bağımsız aktörler devreye girebilir

Öte yandan, bölgede gerilimi ve tedirginliği arttıran başka bir boyut, İran’dan bağımsız misilleme yapabilecek diğer aktörlerin varlığıdır. Bu aktörler kuşkusuz Süleymani’nin hayattayken etkin bir şekilde yürüttüğü asimetrik savaş doktrininin asli unsurları olan vekil milis güçlerdir.

Bu bağlamda bilhassa Irak’ta Haşdi Şabi bünyesinde komutanları öldürülen Kataib Hizbullah ya da Asaib Ahl al-Haq gibi grupların ABD birliklerine yönelik saldırıları olabilir. Mukteda el-Sadr uzun süredir eylemde bulunmayan Mehdi Ordusu’na, karşı hamle için hazırlık emri vermiştir. Bölgede korkulan senaryo gerçekleşecek olursa Lübnan Hizbullah’ı da İran ile koordineli bir şekilde eylemlere katılmaktan geri durmayacaktır.

İran’ın stratejisi ne olabilir?

Süleymani suikastının yarattığı şok ve öfkenin ardından, akılcı davrandığı takdirde İran’ın stratejisi öncelikle “ABD’yi Irak’tan kovmak” için hükümet üzerindeki baskıları artırmak olacaktır.

Süleymani suikastının yarattığı şok ve öfkenin ardından, akılcı davrandığı takdirde İran’ın stratejisi öncelikle “ABD’yi Irak’tan kovmak” için hükümet üzerindeki baskıları artırmak olacaktır. Tahran, Irak’ta ABD karşıtı protestoları ve askeri eylemleri zinde tutmak ve son aylarda hem ülke içinde hem de dışında özellikle Lübnan ve Irak’taki protestolarda da görülen kendisine yönelik öfkeyi yeniden Amerika’ya çevirmeye de çalışacaktır. Bütün bu süreç içinde, Tahran uluslararası alanda ve bölgede kendisini yalnızlaştıracak bir hamle yapmamak adına yalnızca ABD’yi doğrudan hedef alacak bir plan kurabilir, ABD’ye bölgedeki müttefikleri üzerinden bir cevap verme yoluna şimdilik gitmeyebilir.

İran’da siyasi cenahlar arasındaki rekabet düşünüldüğünde, dış politikada ılımlı duruşu önceleyen pragmatik ve reformcu kesim için, siyasetin ve karar mekanizmalarının yeni konjonktürde daha radikal görüş ve eylemleri savunabilecek kesime kaptırılmaması için teyakkuz halinde olmak ve İran’ın adımlarının uluslararası hukuk ve normlar üzerinden temellendirilmesi önem kazanıyor.

Suikastın yarattığı şok ve ulusal kenetlenme hissinin şubat sonunda yapılacak Meclis seçimlerine de yansımaları olacaktır. Yükselen ABD karşıtlığı ve milliyetçi hisler, Kasım 2019’daki benzin zammı protestolarının sert bir şekilde bastırılması ile derinleşen devlet-toplum ilişkilerindeki fay hatlarını onarmak için kullanılacaktır. Müesses nizam toplumsal öfkenin ABD’ye yönelmesi için çabalarken, seçimlere katılımın yüksek olması daha fazla önem arz edecektir. Mevcut siyasi atmosferden, söylem ve politikalarını ABD’ye hiçbir zaman güvenilemeyeceği iddiası üzerine kuran muhafazakâr cenahın daha başarılı çıkacağı, yerleşen güvenlik ikliminin de daha önce olduğu gibi ılımlı fraksiyonları ve toplumun sosyo-ekonomik sorunlarını baskılama işlevi göreceği öngörülebilir.

Kasım Süleymani’nin yokluğu Devrim Muhafızları ve Kudüs Gücü’nü hem moral hem de stratejik anlamda sarssa da İran’ın bölgedeki politikalarının kişileri aştığını ve fazlasıyla kurumsallaştığını iddia etmek yanlış olmayacaktır. Kudüs Gücü’nün yeni komutanı olarak atanan, Süleymani’nin yardımcısı kıdemli kumandan İsmail Kaani’nin de onun izinden giderek ülkenin bölgesel siyasetini takip etmeye devam edeceği öngörülebilir. Elbette Kaani’nin Süleymani’nin bıraktığı boşluğu doldurması kolay olmayacaktır. Ancak bu geçiş sürecinde sahadaki aktörlerin İran ile uyumu ve daha önce inşa edilen ideolojik ve maddi ilişkilerin gücü önemli rol oynayacaktır. İran ve ABD arasında 1979’dan beri süren eski oyun ise yeni aktörler ile daha çetin ve öngörülemeyen bir konjonktürde devam edecek, Süleymani suikastı Ortadoğu’da 2020’li yıllara yön verecek en kritik olaylardan biri olacaktır.

Twitter’dan takip edin: @laninadelagua

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Ocak 2020’de yayımlanmıştır.

Gülriz Şen
Gülriz Şen
Dr. Gülriz Şen - TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi. Lisans eğitimini 2004 yılında ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlayan Dr. Şen, yüksek lisansını 2004-2005 yılları arasında Jean Monnet bursiyeri olarak bulunduğu Belçika Katolik Leuven Üniversitesi Çatışma ve Sürdürülebilir Barış Programında yaptı. Doktora derecesini 2013 yılında ODTÜ Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan aldı. Akademik ilgi alanları arasında Ortadoğu’da devlet, toplum ve siyaset, İran dış politikası, Körfez ve Levant ülkelerinin uluslararası ilişkileri bulunuyor. Dr. Şen’in ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Yılın Doktora Tezi Ödülü ve Kalbiye Tansel Vakfı Yayın Ödülü kazanan doktora çalışması, Devrimden Günümüze İran’ın ABD Politikası: Tarihsel Sosyolojik Bir Analiz adıyla kitaplaştırıldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Süleymani suikastının ardından İran ve Ortadoğu’yu ne bekliyor?

İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran nasıl bir strateji izleyecek? Süleymani’nin yerini doldurabilecek mi? İran iç dengeleri nasıl etkilenecek? Ortadoğu’nun şimdiki halinin oluşmasında büyük payı olan Süleymani’den sonra bölgede neler olabileceğini Dr. Gülriz Şen yazdı.

3 Ocak 2020 sabahı dünya, İran Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta, ABD’nin insansız hava aracından ateşlenen roketler ile düzenlenen bir saldırıda öldürüldüğü haberlerine uyandı. Bu büyük haberin gölgesinde kalsa da aynı saldırıda Iraklı Haşd-i Şabi güçlerinin başkan yardımcısı ve Kataib (Irak’taki) Hizbullah’ın lideri Ebu Mehdi el Mühendis de hayatını kaybetti. Süleymani ve el Mühendis, Arap isyanları sürecinde sadece Irak’ta IŞİD’e karşı değil, Suriye’de de Esad rejimini ayakta tutmak için birlikte savaşmıştı.

Kasım Süleymani kuruluşundan bu yana Devrim Muhafızları askeriydi, İran-Irak Savaşı’nda cephedeki başarısı ve stratejik planlamadaki mahareti ile göz dolduran Süleymani, 1998’de İran Devrim Muhafızları’na bağlı elit birlik Kudüs Gücü’nün komutanı oldu. 2000’li yılların başında nükleer krizin tırmanışı ve ABD’nin Irak ve Afganistan’a yaptığı müdahaleler İran-ABD gerilimini bölge sathına yayarken, Süleymani İran’ın Irak, Lübnan, Gazze ve Afganistan’daki siyasetinden sorumlu “gölge kumandan” olarak nam salmaya başlamıştı.[efn_note]Dexter Filkins, “The Shadow Commander”, The New Yorker, 23 Eylül 2013, https://www.newyorker.com/magazine/2013/09/30/the-shadow-commander[/efn_note]

2010’larda ise Suriye’deki iç savaşın derinleşmesi, IŞİD’in ortaya çıkışı ve genişlemesi ile birlikte Süleymani’nin askeri ağırlığı ve İran’ın operasyonel gücü hem Suriye’de hem de Irak’ta iyice gün yüzüne çıktı. Tahran’ın varlık gösterdiği tüm cephelerde büyük küçük pek çok operasyonu planlayan ve kumanda eden Kasım Süleymani’ydi. Rejimin ve devletin bekası açısından hayati görülen bölgesel politikaların dümeninde çoğu kez o vardı. Süleymani, bu politikaları Dini Lider Hamaney’in kendisine duyduğu büyük güven ve tanıdığı yetki, Devrim Muhafızları’nın ve Kudüs Gücü’nün kıdemli komutanları ve devrimden bu yana İran’ın bölgede kurduğu, desteklediği ve güçlendirdiği vekil aktörler sayesinde yürütüyordu. Süleymani bazı durumlarda sahada hem asker hem de bir diplomat gibi çalışıyordu.

Suikastin zamanlaması

Süleymani’ye düzenlenen suikast, Washington-Tahran geriliminin Irak üzerinden giderek daha fazla tırmandığı bir dönemde gerçekleşti. ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran’a yönelik azami baskı politikasının ülke ekonomisi üzerindeki ağır tahribatı, İran’ın ABD ve İsrail’e karşı bölgedeki direniş stratejisini perçinledi.

Süleymani’ye düzenlenen suikast, Washington-Tahran geriliminin Irak üzerinden giderek daha fazla tırmandığı bir dönemde gerçekleşti. ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran’a yönelik azami baskı politikasının ülke ekonomisi üzerindeki ağır tahribatı, İran’ın ABD ve İsrail’e karşı bölgedeki direniş stratejisini perçinledi.

İran ABD nezdinde “daha iyi bir anlaşma” için masaya dönmediği gibi ulusal güvenliğinin teminatı olarak izlediği bölgesel politikalardan da asla vazgeçmedi. Bu bağlamda Tahran’ın stratejik derinliğinin bir parçası olarak gördüğü, ekonomik manada da yaptırımları aşmak için özel önem atfettiği komşusu Irak’ta IŞİD sonrası döneme ötelenen İran-ABD gerilimi son aylarda pek çok vesileyle tırmandı.

2019’un son günlerinde İran’a yakın Haşdi Şabi güçlerinin düzenlediği roket saldırısı sözleşmeli bir ABD personelinin ölümüne ve altı Amerikan askerinin yaralanmasına yol açtı. Bunun üzerine ABD, Kataib Hizbullah’a ait Anbar Üssü’nü vurarak misilleme gerçekleştirdi. Saldırıda 25 milis ölürken, 55 milis de yaralandı. Bu saldırıda ölenler arasında İran Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri Komutanı General Emir Ali Hacızade’nin olduğu yönündeki spekülasyonlar, daha sonra komutanın Tahran’da görüntülenmesiyle son buldu. 2019’un son gününde ise ABD’ye yönelen öfke neticesinde Bağdat’taki Amerikan Büyükelçiliği önünde 1979’da Tahran’da Rehine Krizi’ni anımsatan protestolar yaşandı. Kataib Hizbullah’ın destekçileri personeli boşaltılmış elçilik binasını basarken, ABD Başkanı Donald Trump yaşananlardan İran’ı sorumlu tuttu.

3 Ocak’ta, Irak saati ile gece 1 sularında Süleymani, el Mühendis ve kendilerine eşlik eden İranlı ve Iraklı yetkilileri taşıyan iki aracı Bağdat Havaalanı’ndan ayrılırken hedef alan saldırıyı gerçekleştiren Pentagon, operasyon için Başkan Trump tarafından yetkilendirildiklerini açıkladı.

Neden şimdi?

2000’lerin başında özellikle Irak’ta, İran destekli ABD karşıtı ayaklanmaların etkin olduğu günlerde, Amerikalı komutanlar ve istihbarat yetkilileri “İran’ın Irak’taki adamı” olan Süleymani’yi öldürmeyi tartışmıştı.

2000’lerin başında özellikle Irak’ta, İran destekli ABD karşıtı ayaklanmaların etkin olduğu günlerde Amerikalı komutanlar ve istihbarat yetkilileri “İran’ın Irak’taki adamı” olan Süleymani’yi öldürmeyi tartışmış olsa da böyle bir hamlenin uluslararası hukuk ve siyaset açısından sonuçları, bölgede yaratacağı kargaşa, Amerikan askerlerine, üslerine ve müttefiklerine karşı oluşturacağı tehdit bu fikre engel olmuştu. Ancak anımsanacak olursa Nisan 2019’da Trump Yönetimi İran ordusunun bir parçası olan Devrim Muhafızları’nı terör örgütü olarak ilan etmiş ve bu kışkırtıcı adımın bölgede Amerikan güçleri ve İran askerleri arasında bir karşılaşmayı her zamankinden daha fazla mümkün kıldığı konuşulmuştu. Fakat ABD’nin doğrudan Kasım Süleymani’yi hedef alması ve öldürmesi tahayyül etmesi zor bir adımdı. Operasyon sonrası açıklamalara bakıldığında Trump yönetimi bu hamleyi İran’ın planladığı yeni saldırıları engellemek için yaptığını, ABD’nin maksadının yeni bir savaş başlatmak değil, savaşı bitirmek olduğunu iddia ediyordu.[efn_note]https://www.bbc.com/news/world-middle-east-50989745[/efn_note]

Yeni ve karanlık bir dönem

Oysa Kasım Süleymani’yi öldürmek, İran-ABD ilişkilerinde her şeyin mümkün olduğunu düşündürecek yeni ve karanlık bir dönemin kapılarını araladı.

İran’ın siyasal hafızasında, iki ülke arasında kökleri 1953’te Başbakan Musaddık’a karşı gerçekleştirilen darbeye kadar giden yaralara bir yenisini daha ekledi. İran’daki tüm siyasi cenahlar ülkelerinin en üst düzey komutanlarından birine düzenlenen bu suikastı lanetledi. Verilen tepkilerde bu hamleden tümüyle ABD’nin sorumlu olduğunun ve Süleymani’nin intikamının er ya da geç alınacağının altı çizildi.

Dini Lider Hamaney ülkede üç gün boyunca ulusal yas ilan ederken, çok uzun zamandır katılmadığı ve genellikle iki temsilcisi üzerinden takip ettiği Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin acil ve olağanüstü toplantısına bizzat katıldı. İran’ın güvenlik ve dış politikasını tayin eden bu konsey önümüzdeki süreçte İran’ın hamlelerini belirlemek üzere toplandı. Toplantı sonrasında “ABD’nin yaptığı en büyük stratejik hata” olarak anılan Süleymani suikastının intikamının “doğru zamanda doğru yerde” alınacağı duyuruldu.[efn_note]https://www.farsnews.com/news/13981013001335[/efn_note]

Muhtemelen zamana yayılacak misilleme

Süleymani’nin ardından İran’ın ne zaman, nerede ve nasıl bir karşı hamle yapacağı bilinmiyor. Ama şurası kesin, Tahran en yüksek askeri rütbe olan Zülfikar nişanına layık gördüğü ilk ve tek komutan olan Süleymani’nin öldürülmesine mutlak bir şekilde karşılık verecektir.

Süleymani’nin ardından İran’ın ne zaman, nerede ve nasıl bir karşı hamle yapacağı bilinmese de kesin olan tek şey, Tahran’ın en yüksek askeri rütbe olan Zülfikar nişanına layık gördüğü ilk ve tek komutan olan Kasım Süleymani’nin öldürülmesine mutlak bir şekilde karşılık vereceği ve misilleme gerçekleştireceğidir.

Hem Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin verdiği karar hem de bu karar doğrultusunda İran’ın Birleşmiş Milletler’deki temasları Tahran’ın “meşru müdafaa” hakkını kullanacağı ve “uygun gördüğü zaman ve yerde” Süleymani’nin intikamını alacağı vurgusunu taşıyor. Yetkililerin demeçlerinde bu kararın ihtimamla ve duygusallıktan uzak bir tutumla alınacağının altı çiziliyor. Suikastın “devlet terörizmi” olduğu sıklıkla vurgulanıyor ve İran’ın bu saldırı karşısında kendisini savunma hakkı olduğu dile getiriliyor.[efn_note]https://en.irna.ir/news/83618603/Zarif-US-act-typical-example-of-state-terrorism[/efn_note]

İran’ın yapacağı karşı hamleyi zamana yayacağı öngörülebilir. En azından Tahran’ın misillemesinin Süleymani’nin naaşının Irak’tan İran’a getirilip, farklı şehirlerde yapılacak cenaze törenlerinin ardından Kerman’a defnedilmesinden önce gerçekleşmeyeceği kuvvetle muhtemeldir. İlk andan itibaren İranlı yetkililerin “Karşı saldırı yapılacak” vurgusu, ABD üzerindeki gerilimi ve kaygıyı tırmandırmayı hedefliyor. Zira saldırının üzerinden geçen birkaç gün zarfında ABD, vatandaşlarının Irak’ı hemen terk etmeleri konusunda uyardı ve başta Beyrut’taki elçilik olmak üzere Amerikan diplomatik misyonları olası bir saldırıya karşı alarma geçirildi.

İran, ABD’nin askeri hamlesine yine askeri bir hamle ile karşılık vereceğini ve Washington’ın her türlü ihtimale hazır olması gerektiğini vurguluyor. İran’ın BM’deki daimi temsilcisi Büyükelçi Takht-Ravanchi’nin tabiriyle, bu suikast İran’ın gözlerini kapayabileceği, unutabileceği bir olay değil.[efn_note]https://www.entekhab.ir/fa/news/521621/[/efn_note] Öyle ki, bilhassa IŞİD’le mücadele sonrası Süleymani’nin İran’da artan popülaritesi düşünüldüğünde pek çok İranlı için Süleymani’ye yapılan saldırı, İran topraklarına ve İran milletine yapılmış gibi görülüyor ve adeta bir savaş nedeni olarak sayılıyor.

Elbette İranlılar arasında bu matemi tutmayanlar, Kasım Süleymani’yi ve Devrim Muhafızları’nı 1999, 2009 ve 2019 protestolarında sivillere karşı şiddet kullanmakla suçlayanlar da vardır. Ancak suikastın ardından ülkede Süleymani’yi ulusal bir kahraman, ölümsüz bir asker olarak gören milliyetçi hislerin yeniden güç kazandığının da altını çizmek gerekir.

Bağımsız aktörler devreye girebilir

Öte yandan, bölgede gerilimi ve tedirginliği arttıran başka bir boyut, İran’dan bağımsız misilleme yapabilecek diğer aktörlerin varlığıdır. Bu aktörler kuşkusuz Süleymani’nin hayattayken etkin bir şekilde yürüttüğü asimetrik savaş doktrininin asli unsurları olan vekil milis güçlerdir.

Bu bağlamda bilhassa Irak’ta Haşdi Şabi bünyesinde komutanları öldürülen Kataib Hizbullah ya da Asaib Ahl al-Haq gibi grupların ABD birliklerine yönelik saldırıları olabilir. Mukteda el-Sadr uzun süredir eylemde bulunmayan Mehdi Ordusu’na, karşı hamle için hazırlık emri vermiştir. Bölgede korkulan senaryo gerçekleşecek olursa Lübnan Hizbullah’ı da İran ile koordineli bir şekilde eylemlere katılmaktan geri durmayacaktır.

İran’ın stratejisi ne olabilir?

Süleymani suikastının yarattığı şok ve öfkenin ardından, akılcı davrandığı takdirde İran’ın stratejisi öncelikle “ABD’yi Irak’tan kovmak” için hükümet üzerindeki baskıları artırmak olacaktır.

Süleymani suikastının yarattığı şok ve öfkenin ardından, akılcı davrandığı takdirde İran’ın stratejisi öncelikle “ABD’yi Irak’tan kovmak” için hükümet üzerindeki baskıları artırmak olacaktır. Tahran, Irak’ta ABD karşıtı protestoları ve askeri eylemleri zinde tutmak ve son aylarda hem ülke içinde hem de dışında özellikle Lübnan ve Irak’taki protestolarda da görülen kendisine yönelik öfkeyi yeniden Amerika’ya çevirmeye de çalışacaktır. Bütün bu süreç içinde, Tahran uluslararası alanda ve bölgede kendisini yalnızlaştıracak bir hamle yapmamak adına yalnızca ABD’yi doğrudan hedef alacak bir plan kurabilir, ABD’ye bölgedeki müttefikleri üzerinden bir cevap verme yoluna şimdilik gitmeyebilir.

İran’da siyasi cenahlar arasındaki rekabet düşünüldüğünde, dış politikada ılımlı duruşu önceleyen pragmatik ve reformcu kesim için, siyasetin ve karar mekanizmalarının yeni konjonktürde daha radikal görüş ve eylemleri savunabilecek kesime kaptırılmaması için teyakkuz halinde olmak ve İran’ın adımlarının uluslararası hukuk ve normlar üzerinden temellendirilmesi önem kazanıyor.

Suikastın yarattığı şok ve ulusal kenetlenme hissinin şubat sonunda yapılacak Meclis seçimlerine de yansımaları olacaktır. Yükselen ABD karşıtlığı ve milliyetçi hisler, Kasım 2019’daki benzin zammı protestolarının sert bir şekilde bastırılması ile derinleşen devlet-toplum ilişkilerindeki fay hatlarını onarmak için kullanılacaktır. Müesses nizam toplumsal öfkenin ABD’ye yönelmesi için çabalarken, seçimlere katılımın yüksek olması daha fazla önem arz edecektir. Mevcut siyasi atmosferden, söylem ve politikalarını ABD’ye hiçbir zaman güvenilemeyeceği iddiası üzerine kuran muhafazakâr cenahın daha başarılı çıkacağı, yerleşen güvenlik ikliminin de daha önce olduğu gibi ılımlı fraksiyonları ve toplumun sosyo-ekonomik sorunlarını baskılama işlevi göreceği öngörülebilir.

Kasım Süleymani’nin yokluğu Devrim Muhafızları ve Kudüs Gücü’nü hem moral hem de stratejik anlamda sarssa da İran’ın bölgedeki politikalarının kişileri aştığını ve fazlasıyla kurumsallaştığını iddia etmek yanlış olmayacaktır. Kudüs Gücü’nün yeni komutanı olarak atanan, Süleymani’nin yardımcısı kıdemli kumandan İsmail Kaani’nin de onun izinden giderek ülkenin bölgesel siyasetini takip etmeye devam edeceği öngörülebilir. Elbette Kaani’nin Süleymani’nin bıraktığı boşluğu doldurması kolay olmayacaktır. Ancak bu geçiş sürecinde sahadaki aktörlerin İran ile uyumu ve daha önce inşa edilen ideolojik ve maddi ilişkilerin gücü önemli rol oynayacaktır. İran ve ABD arasında 1979’dan beri süren eski oyun ise yeni aktörler ile daha çetin ve öngörülemeyen bir konjonktürde devam edecek, Süleymani suikastı Ortadoğu’da 2020’li yıllara yön verecek en kritik olaylardan biri olacaktır.

Twitter’dan takip edin: @laninadelagua

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Ocak 2020’de yayımlanmıştır.

Gülriz Şen
Gülriz Şen
Dr. Gülriz Şen - TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi. Lisans eğitimini 2004 yılında ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlayan Dr. Şen, yüksek lisansını 2004-2005 yılları arasında Jean Monnet bursiyeri olarak bulunduğu Belçika Katolik Leuven Üniversitesi Çatışma ve Sürdürülebilir Barış Programında yaptı. Doktora derecesini 2013 yılında ODTÜ Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan aldı. Akademik ilgi alanları arasında Ortadoğu’da devlet, toplum ve siyaset, İran dış politikası, Körfez ve Levant ülkelerinin uluslararası ilişkileri bulunuyor. Dr. Şen’in ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Yılın Doktora Tezi Ödülü ve Kalbiye Tansel Vakfı Yayın Ödülü kazanan doktora çalışması, Devrimden Günümüze İran’ın ABD Politikası: Tarihsel Sosyolojik Bir Analiz adıyla kitaplaştırıldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x