Pisuvardan kripto sanata giden gizemli yol: NFT

Bitcoin, Ethereum ve Ripple derken, “değiştirilemez para” çılgınlığı büyüyor. Sıra sanat eserlerine gelmiş gibi… Ancak burada satılan “eser”ler dijital ve herkes tarafından istenirse indirilip çoğaltılabilecek yapıtlar. Peki, nasıl oluyor da böylesine yapıtlara milyon dolarlar ödeyebiliyorlar? Yeşim Ağaoğlu yazdı.

Eminim birçoğumuzun henüz duymadığı, hatta konuyla ilgisi ve bilgisi olanların bile anlamakta zorluk çektiği, sanat ortamında güncel olarak yaşanan yepyeni bir oluşumla karşı karşıyayız! Kullanılan terminoloji, jargon bile neredeyse tamamiyle yabancı ve yeni. Örneğin, NFT,[efn_note]NFT (Non-Fungible Token): Değiştirilemez chip-para… Başka bir deyişle, benzersiz bir dijital öğeyi temsil edebildiği ve bu nedenle birbirinin yerine geçemeyen, blok zinciri adı verilen bir dijital defterdeki bir veri birimi… NFT’ler sanat, ses, video, video oyunlarındaki öğeler ve diğer yaratıcı çalışma biçimleri gibi dijital dosyaları temsil edebilir.[/efn_note] Crypto Art,[efn_note]Crypto Art: Kripto sanat… Blok zincir teknolojisi ile ilişkili bir sanat kategorisi… 2010’ların ortalarında Bitcoin ve Ethereum gibi blokzincir ağlarının gelişimini takiben bir sanatsal çalışma tarzı olarak ortaya çıktı. Belli, sabit bir merkezi bulunmayan bir anlayışla herkesin işlem yapabileceği; dijital sanat eserleri için alım, satım ya da birikim yapabildiği temel bir teknoloji…[/efn_note] Crypto Artist,[efn_note]Crypto Artist: Kripto sanat eseri üreten sanatçı…[/efn_note] Blockchain[efn_note]Blockchain: Bloklardan oluşan zincir… Şifrelenmiş işlem takibini sağlayan dağıtık yapıdaki bir veritabanı sistemi… Para transferlerinde her adım bir bloğu oluşturur. Örneğin göndericinin adı, gönderilen tutar gibi bilgilerden her biri bir bloktur. Transfer işlemi esnasında oluşturulan bu bloklar şifrelenir. Asla değiştirilemez ve kırılamaz hale getirilir. Bu bloklar tüm ağdaki herkese dağıtılır ve herkeste aynı şifreli bilgiler bulunur.[/efn_note] vb. gibi.

13 Ocak 2021’de New York’da kripto sanata adanmış bir festival bile düzenlenmiş. Hatta Rare Sanat adındaki bu festival (Rare Art Festival) kapsamında bir müzayede dahi yapılmış.

11 Mart tarihinde ise dijital sanat alanı için bir kilometre taşı olarak kayda geçen çok önemli bir gelişme yaşanıyor. Beeple adıyla tanınan Amerikalı grafik tasarımcısı ve animasyon sanatçısı Mike Winkelmann adındaki bir “dijital sanatçı”, tamamen dijital ortamda bulunan bir eserini, ünlü Christie’s Müzayede Evi’ne 69 milyon 300 bin dolara satarak, bir sanatçının henüz hayattayken ulaştığı en yüksek miktarı elde ediyor.

Mike Winkelmann, ABD’de Wisconsin eyaletinde doğmuş; bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun… 39 yaşındaki Beeple, ABD’de Güney Karolina eyaletinde Charleston’da yaşıyor. Sanatçının çalışmaları iki Super Bowl[efn_note]Super Bowl: ABD’de her yıl düzenlenen Amerikan futbolu ligi…[/efn_note] devre arası gösterisinde ve Kanadalı pop, R&B şarkıcısı Justin Bieber konserinde gösterilmiş, ancak “geleneksel” sanat dünyasında fazla bir tanınırlılığı ve galeri anlamında bir temsiliyeti bulunmuyor; basılı bir eseri de daha önce 100 dolara bile alıcı bulmamış.

Zaten, tıpkı Beeple gibi diğer kripto sanatçılarının da (dijital sanatçılar) ortak özellikleri, birçoğunun daha önceden, bırakın geniş kitleler tarafından tanınmayı, yerleşik sanat camiası içinde bile bilinmiyor olmaları. Hemen hemen çoğu hiçbir galeri tarafından temsil edilmeyen, hatta belli bir sanat eğitimi dahi almamış olan sanatçılar…

Burada satılan, “eser” dediğimiz şeyler, aslında tamamen dijital ve herkes tarafından istenirse indirilip çoğaltılabilecek yapıtlar. Peki, nasıl oluyor da böylesine yapıtlara birileri kalkıp milyon dolarlar ödeyebiliyor?

Türünün tek örneği: NFT sertifikası

İşte burada, NFT’lerin bir şeye kimin sahip olduğunu belgeleyen dijital sertifikalar veriyor olması devreye giriyor. Kripto sanat dünyasında bu sertifikaların her biri özgün bir sanat eserinin sahibi olabilmeyi temsil ediyor. Bunlar, tıpkı Bitcoin[efn_note]Bitcoin: Herhangi bir merkez bankası, resmi kuruluş, vs. ile ilişiği olmayan elektronik bir para birimi…[/efn_note] gibi, kripto paraların da değerini ve sahibini belirleyen Blockchain teknolojisi ile üretilen fişler şeklinde.

Üzerinde sanat eserinin yaratıcısı, ne zaman ve kime satıldığı bilgileri de yer alıyor. Dolayısıyla, her ne kadar isteyen herkes bir sanat eserinin görüntüsünü internetten kopyalayabilirse de, o eserin sahibinin sadece bu NFT sertifikasını alan kişi olduğu anlamına geliyor. NFT’ler özel bir kliptografik token (jeton, fiş); kopyalanamaz ve türünün tek örneği. Bunların özgün ve biricik olması nedeniyle de kendi türünden başka bir token ile takası yapılamıyor. Yani, NFT’ye aktarılan bir sanat eserinin özgünlüğü kolayca doğrulanabiliyor ve bu yolla eserlerin kopyalanmasının önüne geçilebiliyor.

Bu yeni kripto sanat sistemi, galeri, müzayede şirketleri gibi aracıları ortadan kaldırarak doğrudan satılan eserin ederinin sanatçıya kalmasını sağlıyor. Bu fişler ya da dijital sertifikalar rahatlıkla satılabiliyor; yani, eserin sahipliği el değiştirebiliyor. Burada sanatçı açısından iyi olan şey, her satıştan sanatçının yeniden pay alıyor olması ki, yerleşik sanat piyasasında ne yazık ki durum böyle değil.

Dijital sanat piyasasında “altına hücum” yaşanıyor!

Yüzyıllardır sanat eserleri koleksiyonerler tarafından alınıp satılıyor. Ancak, eserlerin özgünlüğünden her zaman emin olmak o denli kolay olmuyor. Son 10 yıldır farklı teknikler kullanılarak bu özgünlük ispatlanabilir hale geldi gerçi… Ancak yine de bu kullanılan teknikler her zaman eserin özgünlüğünü kanıtlamada yeterli ol(a)mayabiliyor. Örneğin, Louvre Müzesi bile taklit eser alma gafletine düşebiliyor. Keza, bizim yerli sanat piyasamızda da zaman zaman çok tanınmış ressamların eserlerinin sahtelerinin müzayedelerde satışa sunulduğuna dair haberler okuyoruz.

NFT sertifikalı satışlarda yaşanan patlamalar grafiklere bile yansıyor. Ancak, internetin anonim bir mecra olmasının açık arttırmalar üzerinde bir kuşku yarattığı da kesin. Fiyatlar, anonim kişilerce yükseltilebiliyor şaibesi de yaygın. Attack of the 50 Foot Blockchain (Blok Zinciri Canavarının Saldırısı) isimli kitabın yazarı David Gerard da aslında NFT satan kişilerin bir tür “kripto dolandırıcılar” olduğunu savunuyor.

Şu anda dijital sanat piyasasında bir “altına hücum” durumu yaşandığı söylenebilir. Pek çok sektörde olduğu gibi sanat sektörünün geleceği de dünyanın içinde bulunduğu durum, değişen, ilerleyen teknoloji ve tüketicilerin tercihleriyle birlikte evriliyor elbette.

Murat Pak, Tarık Tolunay ve diğerleri…

Kripto sanat piyasasının en üretken, en popüler ve en çok kazanan kripto sanatçısı Beeple’ın yanı sıra birkaç kripto sanatçı ismi daha anılabilir. Mesela, hayatı boyunca sanatla uğraşmış, ama bir türlü çalışmalarını geleneksel sanat mecralarında sergileyememiş Alana Edgington, 16 tablosunun dijital imajlarını yaklaşık 80 bin dolara satmış. Bilimkurgu ve 3 boyutlu sanatla uğraşan Darius Puia, 37 yaşındaki Arjantinli sanatçı Bruno Nacif, Hindistan’dan kolaj sanatçısı ve fotoğrafçısı Cysiber Shakdi ve nicesi… Ülkemizden de örnek verelim: kendisini bir “kentçizer” olarak tanımlayan, eserlerini binlerce dolara satan Tarık Tolunay ile kripto sanat satışlarından 2020 yılında rekor sayabileceğimiz 1 milyon dolar kazanç elde eden Murat Pak… Her ikisi de bu alanda dünyaca ön plana çıkan isimler.

Adını andığımız bu sanatçıların hemen hemen hepsi de ilginç bir biçimde geniş kitleler ya da sanat çevrelerinde bugüne değin pek fazla isimlerini duymadığımız kişiler. Ancak, kimi tanınmış isimler de bu alana yeni yeni el attılar diyebiliriz. Bunların en başta geleni ünlü İngiliz sanatçı Damien Hirst. Hirst, kendi NFT’lerini yaparak dijital sanat dünyasında bir süredir. Sanatçı, The Currency ismini verdiği çalışması için 5 yıldır gizlice uğraştığını ve hayata geçirmek üzere olduğunu itiraf etti geçenlerde. Öte yandan FRS, mühendis, endüstriyel tasarımcı, teknoloji girişimcisi ve hayırsever Elon Musk ve müzisyen eşi Grimes de 10 parçalık bir sanat eseri serisinin NFT’lerini 6 milyon dolara satmış. Zaten Musk, kripto para ve diğer tüm blok zinciri teknolojilerinin en önde gelen savunucularından.

Bir tweet gelecekte Mona Lisa eder mi?

Elon Musk, bir tweetini, bir sanat eseri olarak görüp 1 milyon 100 bin doların üzerinde satışa çıkarmış. Söz konusu tweet mesajı Twitter’da kalmayı sürdürecek, ancak açık arttırmayı kazanan kişi Musk’ın imzalayıp onaylayacağı NFT’nin sahibi olacak. Eğer yakın zamanda Elon Musk’ı bir kripto sanatçı olarak görürsek şaşmayalım.

Ayrıca, Twitter’ın kurucularından Jack Dorsey de 2006 yılında paylaşmış olduğu ilk tweetini bir NFT olarak 2 milyon 9000 bin dolara satmış. Tweet üç ay önce hayata geçen ve “tweet pazarı” olarak nitelendirilen Cent tarafından satışa çıkarılmış. Bu tweeti, Malezya’da yaşayan bir iş insanı, Sina Estavi almış. Alış gerekçesi ise şu: “Bu sadece bir tweet değil. Bence yıllar sonra insanlar bu tweetin gerçek değerini anlayacak, Mona Lisa tablosunda olduğu gibi.”

Bu dijital sanat ya da kripto sanat rüzgârının esintisinden nasibini alan bir diğer isim de “kasap” ya da “etçi” olarak bildiğimiz Nusret Gökçe. Nusret, altın kaplı etlerin yer aldığı bir video tweetini kısa bir süre önce Valuables platformu üzerinden yaklaşık 6 bin dolara satmış. Diğer tweetlerine ise 200 bin dolara kadar teklif verildiği söyleniyor.

Anlaşılacağı üzere, dijital sanat ortamında satılan eserler bir resim ya da heykel gibi fiziksel varlığı olan işler değil. Satılan eserler tabiri caizse imajın imajı!

Ayrıca, kripto sanat sadece bu resim ve çizimlerin, fotoğrafların ya da kolajların görsellerinin satılmasından oluşmuyor. GIF’ler, kısa video ve müzikler gibi internet ve sosyal medyada kullanılan diğer şeyler de satılabiliyor.

Sanatın özüne ve ruhuna zarar

NFT’nin bu kısa tarihi aslında birkaç yıla dayanıyor. 2017-18 yılında “CryptoKitties”’in, şu sevimli kedi yavrularının dijital çizim imajlarının satılmasıyla başlamış.

Biliyorum, buraya kadar tüm bu yazılanlar birçoğunuza gerçekdışı gelecek; bu konuda size hak veriyorum. En azından sanatçıların her ne olursa olsun yararına olabilecek bir durum söz konusuyken, internetten hepimizin indirebileceği bu görüntülere sahip olmak için binlerce, milyonlarca dolar harcamanın koleksiyonerler açısından ne gibi bir getirisi olabilir, diye düşünmeniz gayet doğal.

Bana göre, klasik anlamda bildiğimiz sanata, sanatın özüne ve ruhuna zarar verebilecek bu yeni mecra sanatçıya aslında maddi açıdan tahayyül bile edilemeyecek bir katkı sunarken, aynı zamanda sanat aracıları ya da simsarları diyebileceğimiz kesimi dışarıda bırakıp sanatçının doğrudan eseri üzerinde hak sahibi olabilmesine olanak tanıyor. NFT’nin el değiştirmesi halinde bile sanatçıya yeniden bir ödeme yapılabilmesini olanaklı kılması büyük bir avantaj…

Öte yandan sanatçılar lehine daha “demokratik” bir ortam sağlıyor gibi de görünüyor. Henüz başlayan NFT’lerin şimdilik güçlü bir yatırım aracı olduğu, geleceğin piyasalarını da uzun zaman meşgul edeceği, önemli bir parçası haline geleceği neredeyse kesin gibi. Her türlü borsa yatırımı gibi bu da kesinlikle riskli olacaktır. Şimdilik şişirilmiş fiyatlar olduğu için ileride elbette büyük paralar kaybetmek de mümkün görünüyor.

Ama tıpkı, dünyada savaş zamanlarında birçok hisse senedi değer kaybederken, ekonomi kötüye giderken sanat eserlerinin değerinin düşmemesi (hatta artması) gibi belki de uzun bir süre kripto sanat da yatırımcıları için çok geniş imkânlar sağlayacak, kim bilir…

Elbette, reel sanat piyasasında olduğu gibi, bu sanal piyasayı da idare eden, manipüle eden dinamikler ve kişiler var. Hatta bana göre Musk gibi isimler bir yandan satıcı gibi görünürlerken öte yandan belki de kendi eserlerini kendileri bile satın almış olabilirler! Bunu yapmaktaki amaç, elbette sanat piyasasını yakından tanıyanlar için anlaşılacağı üzere piyasayı kızıştırarak yükseltmek. Ancak, yine de örneğin tıpkı bir antika koleksiyonerinin bir antika esere para yatırıp ona reel olarak sahip olma arzusu ile Twitter’ın kurucusunun ya da Elon Musk’ın attığı ilk tweete sanal olarak da olsa onların imzasıyla sahip olma isteği belki biraz daha anlaşılabilir.

Kendini imha eden tablo

Her ne kadar tüm bu olanlar bana saadet zincirlerini, ülkemizde birkaç yıl önce yaşanan Çiftlik Bank vurgununu anımsatıyor olsa dahi, kendi adıma İtalyan sanatçı Maurizio Cattelan’ın kısaca “bantlı muz” diye tanımlayabileceğimiz Komedyen adlı işini 2019 yılında 120 bin dolara sattığında, sanat piyasasında işin buraya (kripto sanata) varacağını öngörmüş ve hatta bu yöndeki görüşlerimi kendi sosyal medyamdan da paylaşmıştım. Komedyen adındaki bu “iş”, kısaca bildiğimiz sıradan bir muzun koli bandı ile duvara yapıştırılmasından ibaretti ve aslında sanat piyasasına karşı ironik bir eleştiriydi.

Yine, sanatçı Banksy’nin Kırmızı Balonlu Kız adlı eseri de 2018 yılında 1 milyon sterline alıcı bulmuştu. Bir teknik kullanılarak (tablonun içine öğütücü yerleştirilmiş) oluşturulan bu iş, satıştan kısa bir süre sonra sürpriz bir şekilde çerçevesinden ayrılarak yok oldu ve kendini öğüttü! Bu nedenle de “kendini imha eden tablo” olarak anılıyor.

Buraya kadar anlattıklarımla pek ilgili gibi görünmese de, aslında sanal bir eylem olması nedeni ile bağ kurduğum, anılmaya değer bir şey daha var. Bu da 2014 yılının Ocak ayında, İzmir’deki bir aday tanıtım toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplantıya katılamayacağı için 3 metre boyunda bir hologramının yerleştirilmesiydi. Özellikle dış basında hayli ilgi çekmiş (nedense bizim medyada fazla üzerinde durulmamıştı) ve çeşitli ilginç yorumlara neden olmuştu. Bu bile bugün ve gelecek yaşantımız hakkında oldukça fazla ipuçları barındırıyor aslında!

Yeni normal düzende sanat piyasası

Konuyu toparlayacak olursak… Nasıl ki, uzun yıllar yaşamımızdan plaklar, kasetler, hatta CD’ler bile çıktığı halde aslında hiçbirisi tamamen ortadan kalkmadılar, hatta bugünlerde plaklar yeniden basılıyor ve eskileri de çeşitli ölçütlere göre çok yüksek fiyatlara alıcı buluyorsa (aynı durum kitaplar için de geçerli) bugüne değin bildiğimiz anlamdaki sanat da bana göre dijital sanatla birlikte paralel bir şekilde yol alacak. Hatta, öyle görünüyor ki, kripto sanat piyasası diğer sanatçılara da maddi açıdan dolaylı katkılar sağlayacak. Unutmayalım ki, 1917 yılında Marcel Duchamp’ın sıradan bir pisuvara (Fountain-Çeşme) imzasını atarak müzede sergilemesinin üzerinden bir asır geçtiği halde çağdaş sanatı hâlâ anlamayanlar, eleştirenler, içine sinderemeyenler çoğunlukta.

Bu arada şimdiden edebiyat dünyasında da hangi şairin dizelerinin milyonlarca dolara alıcı bulacağını merak etmeye başladım bile… Neden olmasın?

Tüm bunlar ve Bitcoin gibi daha birçok yenilik de, kısa bir süre öncesine kadar yaşamımızda yeri olmayan, ancak bugünlerin habercisiydi diyebileceğimiz gelişmeler. Kanımca, sanat piyasasında bu yaşananların Korona salgını ve karantina altında süregelen yeni bir yaşam formuyla da çok yakın bir ilişkisi bulunuyor. Maskeler ardında suretimizi gizleyerek yaşadığımız, hemen her eylemimizi evlerimizde, kapalı kapılar ardında, elektronik ortamda gerçekleştirdiğimiz bugünlerde paranın ve sanatın da böyle gizli ve sanal olması pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Çünkü bugünlerde sık sık yinelenen “yeni normal” düzenin çeşitli boyutlarıyla ne yazık ki kalıcı olacağını düşünüyorum.

Yararlanılan medya kaynakları:

https://www.theguardian.com

https://www.independent.co.uk

https://tr.euronews.com

https://www.bbc.com

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 30 Mart 2021’de yayımlanmıştır.

Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu – İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitiminin ardından, yine aynı üniversitenin İletişim Fakültesi’nde Radyo-TV-Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. 1996 yılında UPSD derneğinin düzenlediği “Genç Etkinlik II” sergisinde “şiir enstalasyon”u gerçekleştirdi. Takibinde kişisel ve karma olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası sergilere, bienallere, sanat festivallerine katıldı. Çeşitli sanatçı konaklama programlarında burslu olarak yer aldı. Yurtiçi ve yurtdışındaki birçok katalog ve sanat kitabında çalışmaları bulunmakta… Galerilerin yanı sıra, çeşitli müzelerde de işleri sergilenmekte… Sergi açtığı ülkeler arasında Norveç, Almanya, Avusturya, İtalya, İspanya, Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Moskova, Saraybosna, Bulgaristan, Hindistan gibi ülkeler sayılabilir. Öte yandan, ulusal ve uluslararası edebiyat ve şiir festivallerine de katılan Ağaoğlu’nun şiirleri, başta İngilizce, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Japonca, Rusça olmak üzere birçok yabancı dile çevrilmiş. Ve bir dönem Türkiye PEN Yazarlar Derneği’nin Kadın Yazarlar Komitesi Başkanlığını da yapmış.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Pisuvardan kripto sanata giden gizemli yol: NFT

Bitcoin, Ethereum ve Ripple derken, “değiştirilemez para” çılgınlığı büyüyor. Sıra sanat eserlerine gelmiş gibi… Ancak burada satılan “eser”ler dijital ve herkes tarafından istenirse indirilip çoğaltılabilecek yapıtlar. Peki, nasıl oluyor da böylesine yapıtlara milyon dolarlar ödeyebiliyorlar? Yeşim Ağaoğlu yazdı.

Eminim birçoğumuzun henüz duymadığı, hatta konuyla ilgisi ve bilgisi olanların bile anlamakta zorluk çektiği, sanat ortamında güncel olarak yaşanan yepyeni bir oluşumla karşı karşıyayız! Kullanılan terminoloji, jargon bile neredeyse tamamiyle yabancı ve yeni. Örneğin, NFT,[efn_note]NFT (Non-Fungible Token): Değiştirilemez chip-para… Başka bir deyişle, benzersiz bir dijital öğeyi temsil edebildiği ve bu nedenle birbirinin yerine geçemeyen, blok zinciri adı verilen bir dijital defterdeki bir veri birimi… NFT’ler sanat, ses, video, video oyunlarındaki öğeler ve diğer yaratıcı çalışma biçimleri gibi dijital dosyaları temsil edebilir.[/efn_note] Crypto Art,[efn_note]Crypto Art: Kripto sanat… Blok zincir teknolojisi ile ilişkili bir sanat kategorisi… 2010’ların ortalarında Bitcoin ve Ethereum gibi blokzincir ağlarının gelişimini takiben bir sanatsal çalışma tarzı olarak ortaya çıktı. Belli, sabit bir merkezi bulunmayan bir anlayışla herkesin işlem yapabileceği; dijital sanat eserleri için alım, satım ya da birikim yapabildiği temel bir teknoloji…[/efn_note] Crypto Artist,[efn_note]Crypto Artist: Kripto sanat eseri üreten sanatçı…[/efn_note] Blockchain[efn_note]Blockchain: Bloklardan oluşan zincir… Şifrelenmiş işlem takibini sağlayan dağıtık yapıdaki bir veritabanı sistemi… Para transferlerinde her adım bir bloğu oluşturur. Örneğin göndericinin adı, gönderilen tutar gibi bilgilerden her biri bir bloktur. Transfer işlemi esnasında oluşturulan bu bloklar şifrelenir. Asla değiştirilemez ve kırılamaz hale getirilir. Bu bloklar tüm ağdaki herkese dağıtılır ve herkeste aynı şifreli bilgiler bulunur.[/efn_note] vb. gibi.

13 Ocak 2021’de New York’da kripto sanata adanmış bir festival bile düzenlenmiş. Hatta Rare Sanat adındaki bu festival (Rare Art Festival) kapsamında bir müzayede dahi yapılmış.

11 Mart tarihinde ise dijital sanat alanı için bir kilometre taşı olarak kayda geçen çok önemli bir gelişme yaşanıyor. Beeple adıyla tanınan Amerikalı grafik tasarımcısı ve animasyon sanatçısı Mike Winkelmann adındaki bir “dijital sanatçı”, tamamen dijital ortamda bulunan bir eserini, ünlü Christie’s Müzayede Evi’ne 69 milyon 300 bin dolara satarak, bir sanatçının henüz hayattayken ulaştığı en yüksek miktarı elde ediyor.

Mike Winkelmann, ABD’de Wisconsin eyaletinde doğmuş; bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun… 39 yaşındaki Beeple, ABD’de Güney Karolina eyaletinde Charleston’da yaşıyor. Sanatçının çalışmaları iki Super Bowl[efn_note]Super Bowl: ABD’de her yıl düzenlenen Amerikan futbolu ligi…[/efn_note] devre arası gösterisinde ve Kanadalı pop, R&B şarkıcısı Justin Bieber konserinde gösterilmiş, ancak “geleneksel” sanat dünyasında fazla bir tanınırlılığı ve galeri anlamında bir temsiliyeti bulunmuyor; basılı bir eseri de daha önce 100 dolara bile alıcı bulmamış.

Zaten, tıpkı Beeple gibi diğer kripto sanatçılarının da (dijital sanatçılar) ortak özellikleri, birçoğunun daha önceden, bırakın geniş kitleler tarafından tanınmayı, yerleşik sanat camiası içinde bile bilinmiyor olmaları. Hemen hemen çoğu hiçbir galeri tarafından temsil edilmeyen, hatta belli bir sanat eğitimi dahi almamış olan sanatçılar…

Burada satılan, “eser” dediğimiz şeyler, aslında tamamen dijital ve herkes tarafından istenirse indirilip çoğaltılabilecek yapıtlar. Peki, nasıl oluyor da böylesine yapıtlara birileri kalkıp milyon dolarlar ödeyebiliyor?

Türünün tek örneği: NFT sertifikası

İşte burada, NFT’lerin bir şeye kimin sahip olduğunu belgeleyen dijital sertifikalar veriyor olması devreye giriyor. Kripto sanat dünyasında bu sertifikaların her biri özgün bir sanat eserinin sahibi olabilmeyi temsil ediyor. Bunlar, tıpkı Bitcoin[efn_note]Bitcoin: Herhangi bir merkez bankası, resmi kuruluş, vs. ile ilişiği olmayan elektronik bir para birimi…[/efn_note] gibi, kripto paraların da değerini ve sahibini belirleyen Blockchain teknolojisi ile üretilen fişler şeklinde.

Üzerinde sanat eserinin yaratıcısı, ne zaman ve kime satıldığı bilgileri de yer alıyor. Dolayısıyla, her ne kadar isteyen herkes bir sanat eserinin görüntüsünü internetten kopyalayabilirse de, o eserin sahibinin sadece bu NFT sertifikasını alan kişi olduğu anlamına geliyor. NFT’ler özel bir kliptografik token (jeton, fiş); kopyalanamaz ve türünün tek örneği. Bunların özgün ve biricik olması nedeniyle de kendi türünden başka bir token ile takası yapılamıyor. Yani, NFT’ye aktarılan bir sanat eserinin özgünlüğü kolayca doğrulanabiliyor ve bu yolla eserlerin kopyalanmasının önüne geçilebiliyor.

Bu yeni kripto sanat sistemi, galeri, müzayede şirketleri gibi aracıları ortadan kaldırarak doğrudan satılan eserin ederinin sanatçıya kalmasını sağlıyor. Bu fişler ya da dijital sertifikalar rahatlıkla satılabiliyor; yani, eserin sahipliği el değiştirebiliyor. Burada sanatçı açısından iyi olan şey, her satıştan sanatçının yeniden pay alıyor olması ki, yerleşik sanat piyasasında ne yazık ki durum böyle değil.

Dijital sanat piyasasında “altına hücum” yaşanıyor!

Yüzyıllardır sanat eserleri koleksiyonerler tarafından alınıp satılıyor. Ancak, eserlerin özgünlüğünden her zaman emin olmak o denli kolay olmuyor. Son 10 yıldır farklı teknikler kullanılarak bu özgünlük ispatlanabilir hale geldi gerçi… Ancak yine de bu kullanılan teknikler her zaman eserin özgünlüğünü kanıtlamada yeterli ol(a)mayabiliyor. Örneğin, Louvre Müzesi bile taklit eser alma gafletine düşebiliyor. Keza, bizim yerli sanat piyasamızda da zaman zaman çok tanınmış ressamların eserlerinin sahtelerinin müzayedelerde satışa sunulduğuna dair haberler okuyoruz.

NFT sertifikalı satışlarda yaşanan patlamalar grafiklere bile yansıyor. Ancak, internetin anonim bir mecra olmasının açık arttırmalar üzerinde bir kuşku yarattığı da kesin. Fiyatlar, anonim kişilerce yükseltilebiliyor şaibesi de yaygın. Attack of the 50 Foot Blockchain (Blok Zinciri Canavarının Saldırısı) isimli kitabın yazarı David Gerard da aslında NFT satan kişilerin bir tür “kripto dolandırıcılar” olduğunu savunuyor.

Şu anda dijital sanat piyasasında bir “altına hücum” durumu yaşandığı söylenebilir. Pek çok sektörde olduğu gibi sanat sektörünün geleceği de dünyanın içinde bulunduğu durum, değişen, ilerleyen teknoloji ve tüketicilerin tercihleriyle birlikte evriliyor elbette.

Murat Pak, Tarık Tolunay ve diğerleri…

Kripto sanat piyasasının en üretken, en popüler ve en çok kazanan kripto sanatçısı Beeple’ın yanı sıra birkaç kripto sanatçı ismi daha anılabilir. Mesela, hayatı boyunca sanatla uğraşmış, ama bir türlü çalışmalarını geleneksel sanat mecralarında sergileyememiş Alana Edgington, 16 tablosunun dijital imajlarını yaklaşık 80 bin dolara satmış. Bilimkurgu ve 3 boyutlu sanatla uğraşan Darius Puia, 37 yaşındaki Arjantinli sanatçı Bruno Nacif, Hindistan’dan kolaj sanatçısı ve fotoğrafçısı Cysiber Shakdi ve nicesi… Ülkemizden de örnek verelim: kendisini bir “kentçizer” olarak tanımlayan, eserlerini binlerce dolara satan Tarık Tolunay ile kripto sanat satışlarından 2020 yılında rekor sayabileceğimiz 1 milyon dolar kazanç elde eden Murat Pak… Her ikisi de bu alanda dünyaca ön plana çıkan isimler.

Adını andığımız bu sanatçıların hemen hemen hepsi de ilginç bir biçimde geniş kitleler ya da sanat çevrelerinde bugüne değin pek fazla isimlerini duymadığımız kişiler. Ancak, kimi tanınmış isimler de bu alana yeni yeni el attılar diyebiliriz. Bunların en başta geleni ünlü İngiliz sanatçı Damien Hirst. Hirst, kendi NFT’lerini yaparak dijital sanat dünyasında bir süredir. Sanatçı, The Currency ismini verdiği çalışması için 5 yıldır gizlice uğraştığını ve hayata geçirmek üzere olduğunu itiraf etti geçenlerde. Öte yandan FRS, mühendis, endüstriyel tasarımcı, teknoloji girişimcisi ve hayırsever Elon Musk ve müzisyen eşi Grimes de 10 parçalık bir sanat eseri serisinin NFT’lerini 6 milyon dolara satmış. Zaten Musk, kripto para ve diğer tüm blok zinciri teknolojilerinin en önde gelen savunucularından.

Bir tweet gelecekte Mona Lisa eder mi?

Elon Musk, bir tweetini, bir sanat eseri olarak görüp 1 milyon 100 bin doların üzerinde satışa çıkarmış. Söz konusu tweet mesajı Twitter’da kalmayı sürdürecek, ancak açık arttırmayı kazanan kişi Musk’ın imzalayıp onaylayacağı NFT’nin sahibi olacak. Eğer yakın zamanda Elon Musk’ı bir kripto sanatçı olarak görürsek şaşmayalım.

Ayrıca, Twitter’ın kurucularından Jack Dorsey de 2006 yılında paylaşmış olduğu ilk tweetini bir NFT olarak 2 milyon 9000 bin dolara satmış. Tweet üç ay önce hayata geçen ve “tweet pazarı” olarak nitelendirilen Cent tarafından satışa çıkarılmış. Bu tweeti, Malezya’da yaşayan bir iş insanı, Sina Estavi almış. Alış gerekçesi ise şu: “Bu sadece bir tweet değil. Bence yıllar sonra insanlar bu tweetin gerçek değerini anlayacak, Mona Lisa tablosunda olduğu gibi.”

Bu dijital sanat ya da kripto sanat rüzgârının esintisinden nasibini alan bir diğer isim de “kasap” ya da “etçi” olarak bildiğimiz Nusret Gökçe. Nusret, altın kaplı etlerin yer aldığı bir video tweetini kısa bir süre önce Valuables platformu üzerinden yaklaşık 6 bin dolara satmış. Diğer tweetlerine ise 200 bin dolara kadar teklif verildiği söyleniyor.

Anlaşılacağı üzere, dijital sanat ortamında satılan eserler bir resim ya da heykel gibi fiziksel varlığı olan işler değil. Satılan eserler tabiri caizse imajın imajı!

Ayrıca, kripto sanat sadece bu resim ve çizimlerin, fotoğrafların ya da kolajların görsellerinin satılmasından oluşmuyor. GIF’ler, kısa video ve müzikler gibi internet ve sosyal medyada kullanılan diğer şeyler de satılabiliyor.

Sanatın özüne ve ruhuna zarar

NFT’nin bu kısa tarihi aslında birkaç yıla dayanıyor. 2017-18 yılında “CryptoKitties”’in, şu sevimli kedi yavrularının dijital çizim imajlarının satılmasıyla başlamış.

Biliyorum, buraya kadar tüm bu yazılanlar birçoğunuza gerçekdışı gelecek; bu konuda size hak veriyorum. En azından sanatçıların her ne olursa olsun yararına olabilecek bir durum söz konusuyken, internetten hepimizin indirebileceği bu görüntülere sahip olmak için binlerce, milyonlarca dolar harcamanın koleksiyonerler açısından ne gibi bir getirisi olabilir, diye düşünmeniz gayet doğal.

Bana göre, klasik anlamda bildiğimiz sanata, sanatın özüne ve ruhuna zarar verebilecek bu yeni mecra sanatçıya aslında maddi açıdan tahayyül bile edilemeyecek bir katkı sunarken, aynı zamanda sanat aracıları ya da simsarları diyebileceğimiz kesimi dışarıda bırakıp sanatçının doğrudan eseri üzerinde hak sahibi olabilmesine olanak tanıyor. NFT’nin el değiştirmesi halinde bile sanatçıya yeniden bir ödeme yapılabilmesini olanaklı kılması büyük bir avantaj…

Öte yandan sanatçılar lehine daha “demokratik” bir ortam sağlıyor gibi de görünüyor. Henüz başlayan NFT’lerin şimdilik güçlü bir yatırım aracı olduğu, geleceğin piyasalarını da uzun zaman meşgul edeceği, önemli bir parçası haline geleceği neredeyse kesin gibi. Her türlü borsa yatırımı gibi bu da kesinlikle riskli olacaktır. Şimdilik şişirilmiş fiyatlar olduğu için ileride elbette büyük paralar kaybetmek de mümkün görünüyor.

Ama tıpkı, dünyada savaş zamanlarında birçok hisse senedi değer kaybederken, ekonomi kötüye giderken sanat eserlerinin değerinin düşmemesi (hatta artması) gibi belki de uzun bir süre kripto sanat da yatırımcıları için çok geniş imkânlar sağlayacak, kim bilir…

Elbette, reel sanat piyasasında olduğu gibi, bu sanal piyasayı da idare eden, manipüle eden dinamikler ve kişiler var. Hatta bana göre Musk gibi isimler bir yandan satıcı gibi görünürlerken öte yandan belki de kendi eserlerini kendileri bile satın almış olabilirler! Bunu yapmaktaki amaç, elbette sanat piyasasını yakından tanıyanlar için anlaşılacağı üzere piyasayı kızıştırarak yükseltmek. Ancak, yine de örneğin tıpkı bir antika koleksiyonerinin bir antika esere para yatırıp ona reel olarak sahip olma arzusu ile Twitter’ın kurucusunun ya da Elon Musk’ın attığı ilk tweete sanal olarak da olsa onların imzasıyla sahip olma isteği belki biraz daha anlaşılabilir.

Kendini imha eden tablo

Her ne kadar tüm bu olanlar bana saadet zincirlerini, ülkemizde birkaç yıl önce yaşanan Çiftlik Bank vurgununu anımsatıyor olsa dahi, kendi adıma İtalyan sanatçı Maurizio Cattelan’ın kısaca “bantlı muz” diye tanımlayabileceğimiz Komedyen adlı işini 2019 yılında 120 bin dolara sattığında, sanat piyasasında işin buraya (kripto sanata) varacağını öngörmüş ve hatta bu yöndeki görüşlerimi kendi sosyal medyamdan da paylaşmıştım. Komedyen adındaki bu “iş”, kısaca bildiğimiz sıradan bir muzun koli bandı ile duvara yapıştırılmasından ibaretti ve aslında sanat piyasasına karşı ironik bir eleştiriydi.

Yine, sanatçı Banksy’nin Kırmızı Balonlu Kız adlı eseri de 2018 yılında 1 milyon sterline alıcı bulmuştu. Bir teknik kullanılarak (tablonun içine öğütücü yerleştirilmiş) oluşturulan bu iş, satıştan kısa bir süre sonra sürpriz bir şekilde çerçevesinden ayrılarak yok oldu ve kendini öğüttü! Bu nedenle de “kendini imha eden tablo” olarak anılıyor.

Buraya kadar anlattıklarımla pek ilgili gibi görünmese de, aslında sanal bir eylem olması nedeni ile bağ kurduğum, anılmaya değer bir şey daha var. Bu da 2014 yılının Ocak ayında, İzmir’deki bir aday tanıtım toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplantıya katılamayacağı için 3 metre boyunda bir hologramının yerleştirilmesiydi. Özellikle dış basında hayli ilgi çekmiş (nedense bizim medyada fazla üzerinde durulmamıştı) ve çeşitli ilginç yorumlara neden olmuştu. Bu bile bugün ve gelecek yaşantımız hakkında oldukça fazla ipuçları barındırıyor aslında!

Yeni normal düzende sanat piyasası

Konuyu toparlayacak olursak… Nasıl ki, uzun yıllar yaşamımızdan plaklar, kasetler, hatta CD’ler bile çıktığı halde aslında hiçbirisi tamamen ortadan kalkmadılar, hatta bugünlerde plaklar yeniden basılıyor ve eskileri de çeşitli ölçütlere göre çok yüksek fiyatlara alıcı buluyorsa (aynı durum kitaplar için de geçerli) bugüne değin bildiğimiz anlamdaki sanat da bana göre dijital sanatla birlikte paralel bir şekilde yol alacak. Hatta, öyle görünüyor ki, kripto sanat piyasası diğer sanatçılara da maddi açıdan dolaylı katkılar sağlayacak. Unutmayalım ki, 1917 yılında Marcel Duchamp’ın sıradan bir pisuvara (Fountain-Çeşme) imzasını atarak müzede sergilemesinin üzerinden bir asır geçtiği halde çağdaş sanatı hâlâ anlamayanlar, eleştirenler, içine sinderemeyenler çoğunlukta.

Bu arada şimdiden edebiyat dünyasında da hangi şairin dizelerinin milyonlarca dolara alıcı bulacağını merak etmeye başladım bile… Neden olmasın?

Tüm bunlar ve Bitcoin gibi daha birçok yenilik de, kısa bir süre öncesine kadar yaşamımızda yeri olmayan, ancak bugünlerin habercisiydi diyebileceğimiz gelişmeler. Kanımca, sanat piyasasında bu yaşananların Korona salgını ve karantina altında süregelen yeni bir yaşam formuyla da çok yakın bir ilişkisi bulunuyor. Maskeler ardında suretimizi gizleyerek yaşadığımız, hemen her eylemimizi evlerimizde, kapalı kapılar ardında, elektronik ortamda gerçekleştirdiğimiz bugünlerde paranın ve sanatın da böyle gizli ve sanal olması pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Çünkü bugünlerde sık sık yinelenen “yeni normal” düzenin çeşitli boyutlarıyla ne yazık ki kalıcı olacağını düşünüyorum.

Yararlanılan medya kaynakları:

https://www.theguardian.com

https://www.independent.co.uk

https://tr.euronews.com

https://www.bbc.com

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 30 Mart 2021’de yayımlanmıştır.

Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu
Yeşim Ağaoğlu – İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitiminin ardından, yine aynı üniversitenin İletişim Fakültesi’nde Radyo-TV-Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. 1996 yılında UPSD derneğinin düzenlediği “Genç Etkinlik II” sergisinde “şiir enstalasyon”u gerçekleştirdi. Takibinde kişisel ve karma olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası sergilere, bienallere, sanat festivallerine katıldı. Çeşitli sanatçı konaklama programlarında burslu olarak yer aldı. Yurtiçi ve yurtdışındaki birçok katalog ve sanat kitabında çalışmaları bulunmakta… Galerilerin yanı sıra, çeşitli müzelerde de işleri sergilenmekte… Sergi açtığı ülkeler arasında Norveç, Almanya, Avusturya, İtalya, İspanya, Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Moskova, Saraybosna, Bulgaristan, Hindistan gibi ülkeler sayılabilir. Öte yandan, ulusal ve uluslararası edebiyat ve şiir festivallerine de katılan Ağaoğlu’nun şiirleri, başta İngilizce, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Japonca, Rusça olmak üzere birçok yabancı dile çevrilmiş. Ve bir dönem Türkiye PEN Yazarlar Derneği’nin Kadın Yazarlar Komitesi Başkanlığını da yapmış.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x