Klasikler miadını doldurdu mu?

Çağ değişti. Alışkanlıklar değişti. İlgi odakları değişti. Sanata, bilgiye ulaşma yöntemleri değişti. Peki, klasikler tüm bu değişim karşısında nerede duruyor? Yakın gelecekte okuru ne bekliyor? Sadık Yemni yazdı.

Zamanımızda bilgi edinmek için ekran aracılığıyla bir şeyler okumamak mümkün değil. Ben okumayı mümkün olduğu kadar kâğıt üzerinden yapmayı sürdürüyorum. Bu benim tutkum. Ekran üzerindeki harfleri, kâğıt nehrinin çekilirken yüzeye yıvıştırdığı, ardında bıraktığı alüvyonlar gibi algılıyorum. Okuma sevgisi ve alışkanlığı yani…

Kâğıt üzerine basılmış her şeyin, romanların, klasiklerin, felsefi eserlerin vb. gün gelip külliyen efemeralaşmasının kaçınılmaz olduğunu açıkça hissedebildiğimiz zamanları yaşıyoruz. Ekrana yıvışan alüvyonlar bizi teselli edecek. O da bir süre. Bir gün onun da modası geçecek ve o da yerini bir başka algımetrik akıya terk ederek tarihin koynundaki kuytu müzeye çekilecek.

Asıl harflerin neyin üstüne kayıtlı olduğunun sezgisiyle bu yolda yürümeye devam edeceğiz.[efn_note]Ayrıntılar için bkz. Cins dergisinin 2019 Temmuz sayısında yayımlanan “Külliyen Efemera” başlıklı yazım…[/efn_note]

Fahrenheit 451 düzeni

Homo Sapiens’in son elli yılını yaşadığı tezi son yıllarda çok sıklıkla dillendiriliyor. Bu biraz abartılı bulunabilir, ama şu anda her dakika eski dünyanın bavulunu toplayıp gitmeye hazırlandığını müşahede ediyoruz. Kâğıt üzerine kayıt giderek önemini yitiriyor ve klasik türdeki yayınevleri hızla son kullanım tarihine yaklaşıyor.

Televizyon da siber uzay tarafından yutulmakta. Kocaman, pahalı ve ağır aparatlar, ışıklar, kameralar kısacası bir servete mâl olan stüdyolar sanıldığından daha hızla değişime uğrayacak. Çok değil, elli yıl önceki atlı eşekli satıcılara olduğu gibi.

Fahrenheit 451 düzeni kâğıdı yakmaya gerek kalmadan gerçekleşiyor. Kâğıt tutuşup kül olmuyor, 0 ve 1’ler tarafından kitap, dergi, gazete gibi işlevlerden azlediliyor.

Yayınevlerinde ve sahaflarda kitap kokuları arasında yazar, okur ve dostlarla icra edilen paha biçilmez sohbetlerin yerini dijital bağlantılarla icra edilen mesafeli, temassız, çaysız, kahvesiz diyaloglar alıyor.

Dijitalizm ağalarının planlı müdahalesi

Klasiklerin de bu gidişattan nasibini alması mukadderdir. İnsan hallerinin en derin, dokunaklı, zeki tasvirlerini yapan, geçmişin mirasını ustaca kucaklayan yapıları ivmelenen bir hızla hitabet gücünü yitiriyor olabilir mi? Klasiklerin yeni nesillere söyleyecek sözünün kalmamış gibi algılanması, sadece değişen zamanlara yabancılaşmalarından değil, dijitalizm ağalarının planlı müdahalesinin sonucu da olabilir mi?

Kurulacak sistemi benzersiz ve yepyeni şekilde takdim edebilmek için eskiyi unutturabilmek şart. Efsaneler, din kitapları, masalların yanı sıra bunları çeşitli ölçülerde ihtiva eden klasik eserlerin de topun ağzında olması kaçınılmaz mı?

Komplo teorisi değil. 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler’i yıkan ve bunu bir avuç terörist yaptı diye lanse eden ve dünya ahalisini ikna etmeyi pekâlâ başarmış olan dönüştürücülerden söz ediyoruz.

Sanal âlemde kahramanlaşma

Özgür iradenin esaretini konu alan Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı, George Orwell’in 1984’ü, Herman Melville’in arkasından koştuğu beyaz balina tarafından alt edilen Kaptan Ahab’ın serüveni olan Moby Dick’i, Kafka’nın insanın böceğe dönüşmesi öyküsü benzeri eserler arka planda dururken, ön plana Kral Arthur’un kendi gibi hayali olan şövalyesi Parsifal’in avatarı çıkartılıyor. Spielberg’in Ready Player One – Başlat (2018) filminde olduğu gibi. Iason’un Altın Post’u bulmasını da bu kategoriye dahil edebiliriz. Dijital Kafes’in içerisinde mutlak esareti yaşayan insanlığa sanal âlemde kahramanlaşma özgürlüğü bahşedileceği günlere doğru yaklaşıyor olabiliriz.

İlahi Komedya’da tasvir edilen cehennem

Metaverse, Paraverse, Darkverse zamanları geliyor. 2012 yılında basılan Zihin İşgalcileri adlı kitabımda “Ahir@” şeklinde bir terim kullanmıştım. Şimdilerde dizilere girdi. Upload dizisinde ölmeden önce kendine ücretli cennet ayarlayan, insanların parası kadar lüks bir cennette kalabildikleri bir dünya anlatılıyor artık.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda tasvir ettiği cehennem, e-cehennem şeklinde metaversel âleme taşınırsa hiç şaşırmam. Belki yazarın avatarı o ortamda hayali sevgilisi Beatrice de kavuşacaktır.

Cep telefonlarıyla yetişmiş izleyiciler

West Side Story 1961 versiyonunu zamanında iki kez izledim. Nostaljik bir kayıttır beynimde. Batı Yakası’nın Hikâyesi’nin altmış yıl sonra Spielberg tarafından yeniden çekilen versiyonu ise umulan ilgiyi görmedi.

Ridley Scott’ın 1977’de çektiği ilk uzun metrajlı filmi olan The Duelist’i çok beğenmiştim. Bir film klasiğidir. 2021’de yapılan remake bende de umduğum etkiyi yapmadı. Büyük bir kasa felaketi yaşandı. Yüz milyon masraf yapıldı, on milyon gelir elde edilebildi. Scott bunu şöyle izah etti:

“Sanırım asıl mesele bu kahrolası cep telefonlarıyla yetişmiş izleyiciler. Cep telefonunda söylemediğiniz sürece hiçbir şeyin öğretilmesini istemeyen Y kuşağı…”

Y kuşağı değilim, ama zaman içinde bende de bir değişiklik oldu. Neydi o değişiklik? İşte bunu izah edebilirsek Klasiklerin akıbeti üzerine daha düzgün sözler edebiliriz.

Samsa Kapısı – Faust Kapısı

Bana göre modernite zarflı kapitalist düzen içerisindeki aidiyet kapılarının sayısı üçtür.[efn_note]Ayrıntılar için bkz. İtibar dergisinde 2016 yılında yayımlanan “3. Kapı” adlı makalem.[/efn_note] Bunlara birer ad yakıştırdım: Samsa Kapısı, Faust Kapısı ve Sözde Kurtuluş Kapısı. Yaklaşan dördüncü endüstri devriminden hareketle Samsa Kapısı 3.0’dan Samsa Kapısı 4.0’a geçiş söz konusu.[efn_note]Bkz. 2018 Kasım tarihli Cins dergisindeki “Kapı Meseli” başlıklı yazım.[/efn_note] Çünkü yakın gelecekteki en büyük değişim, belki de bir kitlesel felaket şeklinde bu kapı merkezli yaşanacak. Sonrasında deneyimlediğimiz pandemi, sahte kıtlık, organize savaşlar, karbon ayak izi desisesi gibi olaylar bu beklentimi doğruladı diye düşünüyorum. Birileri bizi cümbür cemaat yeni bir düzene doğru itekliyor.

Şimdi klasik eser kahramanlarının adlarının kullanıldığı kapıların ne olduğuna kısaca değineceğim. Bu vesileyle değişim curcunasının içerisinde hep aynı kalan tözün yapısına dokunmayı deneyeceğim.

Faust Kapısı, Mefisto nam-ı diğer iblisle kontrat imzalamış az sayıdaki seçilmiş kimselere tahsis edilmiş bir kapıdır. Bu kapıdan giriş yapanlar dünya nimetlerinin en nadide parçalarına erişim hakkına sahiptir. Oswald Spengler’ın 1915’te yayınladığı Batının Çöküşü[efn_note]Oswald Sprengler, Batının Çöküşü, Çev.: Nuray Sengebli, Dergâh Yayınları, 1997 (2. Baskı)[/efn_note] kitabında Batı’nın Faustvari Kışını yaşadığını söyler. Faust Kapısı essahtır yani.

Samsa Kapısı modern kölelere tahsis edilmiştir. En alt düzey işçiden beyaz yakalısına kadar buradaki kast sisteminde barınırlar. Daha fazla maaş alan kendini aşmış, yırtmış gibi hissetmek üzere programlanmıştır. Orta sınıf buna inanmasa Faustiyan sömürü sistemi asla çalışamazdı. Yalnız yakında hayatımıza daha yoğun girecek olan robotlar ve yapay zekânın işsiz bırakacağı kitleler daha bir istekle Kurtuluş Kapısı’na yönelecekler.

Das Kapital – Das Global

Bu iki kapıdan buyur edilen sistemlerde yer bulamayan ya da kendilerini rahatsız hissedenlere Kurtuluş Kapısı tahsis edilecek gibi. Bu kapının sabit bir ismi yok. Marksizm, Sosyalizm, Komünizm, Leninizm, Fordizm, Neoliberalizm, Maoizm gibi o sıralardaki en popüler akımlar tarafından belirleniyor. Das Kapital çağı geride kaldı. Bu kapının benim yakıştırdığım isimle Das Global olarak tanımlanacağını düşünüyorum. Mülksüzleştirme, hiçbir şeye sahip olmadan mutlu olma çağında Kurtuluş Kapısı’nın ismi Das Global olacak sanki. Yığınlar bir süreliğine bu kapı eşiğinde avutulacak.

Yani aslında kapılar iki adet. Kifayet derecesi sıkça sorgulandığı hâlde Sözde Kurtuluş Kapısı’nın hâlâ popülerliğini sürdürdüğüne bakılırsa ne kadar başarıyla dizayn edildiği anlaşılır. İnşası süren tek dünya devleti, tek din, tek tebacı küreselci elitler benzer modelle devam etmek niyetinde gibi çünkü.

Peki, gerçek bir Kurtuluş Kapısı var mı? Var. Hakikat Kapısı. Tek bir dinle çerçevelemiyor, uyanabilmiş olmak koşuluyla bütün dünya ahalisine açık duran bir eşiği kastediyorum. Kula kulluk etmeyen, bütün mazlumları kucaklayanların yeri. Aydınlık ve karanlığın çatışmasıyla işleyen evren motoru zekâ sahibi varlıkları bu üç kapıdan buyur eder.

Sonumuz helâk edilmiş eski kavimlerinkine benzemezse, bugünün gençlerinin bazıları Endüstri 5.0’ı da deneyimleyecek. Elitler için akıllı şehirler, kredisi düşük yığınlara tahsis edilmiş tapon şehirler, seyrelmiş dünya nüfusu, uçan arabalar, cyborglar, androidler, yapay zekâ-insan hibritleri vb. ne denli büyük değişiklikler meydana gelirse gelsin Kapı Meseli gündemden düşmeyecek.

Cesur Yeni Dünya

Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sında kitap okumak ayıp, anne baba sevgisi de tiksinti vericidir. Cesur Yeni Dünya, Habis Tek Dünya düzeni kurgulayıcılarının başucu kitabıdır.

Klasik eserlerin söz gelişi yüksek kulelerde kilit altında ya da bulutlarda erişilmez durumda tutulacağı karanlık bir devrin inşası sürüyor.

Özgür iradenin iyice uyuşuklaştırıldığı böyle bir ortamda zaten bırakın klasik eserleri, sıradan bir kitaba bile talep olmayacaktır. Peki, bu mutlak bir sonuç mudur? Tabii ki, hayır; klasik eserleri muhafaza etmek isteyenler hep var olacak ve bin bir yöntemle bu eserler kullanıma açık halde tutulacaktır.

Anna Karenina, Raskolnikov, Don Kişot, Turgut Özben, Hamlet cinsinden karakterlerin bize anlattığı şeyler, aktardığı tecrübeler, yakın gelecekte nasıl değerlendirilecek? Yapay Zekâ bütün klasikleri önce hatmedecek, sonra iyice öğütecek ve vardığı sonuçları en yeni zamanın diliyle ortama sunacak. Leopold Bloom’un dilinin şifresi kırılacak, zamanın diliyle kısa bir özet şeklinde beş yaşındaki çocukların bilgisine sunulacak. Geçmişte yayınlanmış klasiklerin tamamının sütü sağılacak ve bir tutam peynir şekline indirgenerek yeni kuşakların bilgi dağarcığına eklemlenecektir. Kerrat cetvelini bilmek kadar sıradan bir süreç olacak.

Güneşin altında yeni bir şey söz yok

Sonuç olarak önümüzdeki yıllarda klasik eserleri okuldaki mecburiyetler dışında okuyanların sayısı giderek azalacak. Kitap okuyanlar da öyle. Daha sonra transhümanizm ve posthümanizm aşamalarında da yukarıda anlattığım şekilde ya klasikler bir yerde kapalı tutulacak ya da insanlığın kültür mirası usaresi olarak yoluna devam edecek. Üç Kapı’dan hangisinin eşiğine ayak bastıysanız, ona uygun bir muamele ile karşı karşıya kalacaksınız.

İnsanlara has tutku, ihtiras, kıskançlık, aşk, sevgi, kin, nefret benzeri eğilimler cyborglarda, yapay zekâ destekli robotik ya da holografik bedenli zeki yaratıklarda da aynen devam edecek. Onların yaşadığı deneyimler, yarattıkları eserler neyin üzerine kayıt edilirse edilsin en temelde bizimkilere benzeyecek ve bunların bazıları klasik eser olarak nitelendirilecek. Güneşin altında yeni bir şey yok sözü belki tüm evren için de geçerlidir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 23 Eylül 2022’de yayımlanmıştır.

Sadık Yemni
Sadık Yemni
Sadık Yemni – Roman ve öykü yazarı, denemeci. 2 Ocak 1951, İstanbul doğumlu. Tunus göçmeni memur Enver Bey ile Girit göçmeni, Bektaşi kökenli Nevin Hanım'ın oğlu. İlk ve ortaöğrenimini İzmir’de tamamladı. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Göztepe’de (İzmir) geçti. Lise öğrencisiyken, iflas etmiş bir laboratuvardan aldığı kimyasal araç gereçlerle roketler yaptığı için adı Roketçi Sadık’a çıktı. Ege Üniversitesi’ndeki kimya mühendisliği öğrenimini yarıda bırakarak 1975 yılında Hollanda’ya yerleşti. Amsterdam’da demiryollarında köprücülük başta olmak üzere çeşitli işlerde çalıştı. Döner satıcılığı, börekçi çıraklığı, gece kulübü kapıcılığı ve barmenlik yaptığı işlerden bazıları. 1985’te İlke dergisinde yazarlık ve jüri üyeliği yaptı. 2005’te Hollanda Türk Yazarlar Birliği başkanı seçildi. Hollanda Sağlık Bakanlığı'nın direktifiyle skeçler, çocuk oyunları yazdı. Amsterdam’da dört oyunu sahnelendi. 2012'de İzmir'e döndü. Romanlarının bir bölümü polisiye, bazıları fantastik bilimkurgu tarzında. Başlıca eserleri: “Muska”, “Öte Yer”, “Çözücü”, “Ölümsüz”, “Yatır”, “Zihin İşgalcileri”, “Akisfer”, “Sokaklar Benim Yeniden”, “Sınav Hortlağı”, “Ağrıyan”, “Alsancak Börekçisi”, “Hayalet Kapısı”…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Klasikler miadını doldurdu mu?

Çağ değişti. Alışkanlıklar değişti. İlgi odakları değişti. Sanata, bilgiye ulaşma yöntemleri değişti. Peki, klasikler tüm bu değişim karşısında nerede duruyor? Yakın gelecekte okuru ne bekliyor? Sadık Yemni yazdı.

Zamanımızda bilgi edinmek için ekran aracılığıyla bir şeyler okumamak mümkün değil. Ben okumayı mümkün olduğu kadar kâğıt üzerinden yapmayı sürdürüyorum. Bu benim tutkum. Ekran üzerindeki harfleri, kâğıt nehrinin çekilirken yüzeye yıvıştırdığı, ardında bıraktığı alüvyonlar gibi algılıyorum. Okuma sevgisi ve alışkanlığı yani…

Kâğıt üzerine basılmış her şeyin, romanların, klasiklerin, felsefi eserlerin vb. gün gelip külliyen efemeralaşmasının kaçınılmaz olduğunu açıkça hissedebildiğimiz zamanları yaşıyoruz. Ekrana yıvışan alüvyonlar bizi teselli edecek. O da bir süre. Bir gün onun da modası geçecek ve o da yerini bir başka algımetrik akıya terk ederek tarihin koynundaki kuytu müzeye çekilecek.

Asıl harflerin neyin üstüne kayıtlı olduğunun sezgisiyle bu yolda yürümeye devam edeceğiz.[efn_note]Ayrıntılar için bkz. Cins dergisinin 2019 Temmuz sayısında yayımlanan “Külliyen Efemera” başlıklı yazım…[/efn_note]

Fahrenheit 451 düzeni

Homo Sapiens’in son elli yılını yaşadığı tezi son yıllarda çok sıklıkla dillendiriliyor. Bu biraz abartılı bulunabilir, ama şu anda her dakika eski dünyanın bavulunu toplayıp gitmeye hazırlandığını müşahede ediyoruz. Kâğıt üzerine kayıt giderek önemini yitiriyor ve klasik türdeki yayınevleri hızla son kullanım tarihine yaklaşıyor.

Televizyon da siber uzay tarafından yutulmakta. Kocaman, pahalı ve ağır aparatlar, ışıklar, kameralar kısacası bir servete mâl olan stüdyolar sanıldığından daha hızla değişime uğrayacak. Çok değil, elli yıl önceki atlı eşekli satıcılara olduğu gibi.

Fahrenheit 451 düzeni kâğıdı yakmaya gerek kalmadan gerçekleşiyor. Kâğıt tutuşup kül olmuyor, 0 ve 1’ler tarafından kitap, dergi, gazete gibi işlevlerden azlediliyor.

Yayınevlerinde ve sahaflarda kitap kokuları arasında yazar, okur ve dostlarla icra edilen paha biçilmez sohbetlerin yerini dijital bağlantılarla icra edilen mesafeli, temassız, çaysız, kahvesiz diyaloglar alıyor.

Dijitalizm ağalarının planlı müdahalesi

Klasiklerin de bu gidişattan nasibini alması mukadderdir. İnsan hallerinin en derin, dokunaklı, zeki tasvirlerini yapan, geçmişin mirasını ustaca kucaklayan yapıları ivmelenen bir hızla hitabet gücünü yitiriyor olabilir mi? Klasiklerin yeni nesillere söyleyecek sözünün kalmamış gibi algılanması, sadece değişen zamanlara yabancılaşmalarından değil, dijitalizm ağalarının planlı müdahalesinin sonucu da olabilir mi?

Kurulacak sistemi benzersiz ve yepyeni şekilde takdim edebilmek için eskiyi unutturabilmek şart. Efsaneler, din kitapları, masalların yanı sıra bunları çeşitli ölçülerde ihtiva eden klasik eserlerin de topun ağzında olması kaçınılmaz mı?

Komplo teorisi değil. 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler’i yıkan ve bunu bir avuç terörist yaptı diye lanse eden ve dünya ahalisini ikna etmeyi pekâlâ başarmış olan dönüştürücülerden söz ediyoruz.

Sanal âlemde kahramanlaşma

Özgür iradenin esaretini konu alan Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı, George Orwell’in 1984’ü, Herman Melville’in arkasından koştuğu beyaz balina tarafından alt edilen Kaptan Ahab’ın serüveni olan Moby Dick’i, Kafka’nın insanın böceğe dönüşmesi öyküsü benzeri eserler arka planda dururken, ön plana Kral Arthur’un kendi gibi hayali olan şövalyesi Parsifal’in avatarı çıkartılıyor. Spielberg’in Ready Player One – Başlat (2018) filminde olduğu gibi. Iason’un Altın Post’u bulmasını da bu kategoriye dahil edebiliriz. Dijital Kafes’in içerisinde mutlak esareti yaşayan insanlığa sanal âlemde kahramanlaşma özgürlüğü bahşedileceği günlere doğru yaklaşıyor olabiliriz.

İlahi Komedya’da tasvir edilen cehennem

Metaverse, Paraverse, Darkverse zamanları geliyor. 2012 yılında basılan Zihin İşgalcileri adlı kitabımda “Ahir@” şeklinde bir terim kullanmıştım. Şimdilerde dizilere girdi. Upload dizisinde ölmeden önce kendine ücretli cennet ayarlayan, insanların parası kadar lüks bir cennette kalabildikleri bir dünya anlatılıyor artık.

Dante’nin İlahi Komedyası’nda tasvir ettiği cehennem, e-cehennem şeklinde metaversel âleme taşınırsa hiç şaşırmam. Belki yazarın avatarı o ortamda hayali sevgilisi Beatrice de kavuşacaktır.

Cep telefonlarıyla yetişmiş izleyiciler

West Side Story 1961 versiyonunu zamanında iki kez izledim. Nostaljik bir kayıttır beynimde. Batı Yakası’nın Hikâyesi’nin altmış yıl sonra Spielberg tarafından yeniden çekilen versiyonu ise umulan ilgiyi görmedi.

Ridley Scott’ın 1977’de çektiği ilk uzun metrajlı filmi olan The Duelist’i çok beğenmiştim. Bir film klasiğidir. 2021’de yapılan remake bende de umduğum etkiyi yapmadı. Büyük bir kasa felaketi yaşandı. Yüz milyon masraf yapıldı, on milyon gelir elde edilebildi. Scott bunu şöyle izah etti:

“Sanırım asıl mesele bu kahrolası cep telefonlarıyla yetişmiş izleyiciler. Cep telefonunda söylemediğiniz sürece hiçbir şeyin öğretilmesini istemeyen Y kuşağı…”

Y kuşağı değilim, ama zaman içinde bende de bir değişiklik oldu. Neydi o değişiklik? İşte bunu izah edebilirsek Klasiklerin akıbeti üzerine daha düzgün sözler edebiliriz.

Samsa Kapısı – Faust Kapısı

Bana göre modernite zarflı kapitalist düzen içerisindeki aidiyet kapılarının sayısı üçtür.[efn_note]Ayrıntılar için bkz. İtibar dergisinde 2016 yılında yayımlanan “3. Kapı” adlı makalem.[/efn_note] Bunlara birer ad yakıştırdım: Samsa Kapısı, Faust Kapısı ve Sözde Kurtuluş Kapısı. Yaklaşan dördüncü endüstri devriminden hareketle Samsa Kapısı 3.0’dan Samsa Kapısı 4.0’a geçiş söz konusu.[efn_note]Bkz. 2018 Kasım tarihli Cins dergisindeki “Kapı Meseli” başlıklı yazım.[/efn_note] Çünkü yakın gelecekteki en büyük değişim, belki de bir kitlesel felaket şeklinde bu kapı merkezli yaşanacak. Sonrasında deneyimlediğimiz pandemi, sahte kıtlık, organize savaşlar, karbon ayak izi desisesi gibi olaylar bu beklentimi doğruladı diye düşünüyorum. Birileri bizi cümbür cemaat yeni bir düzene doğru itekliyor.

Şimdi klasik eser kahramanlarının adlarının kullanıldığı kapıların ne olduğuna kısaca değineceğim. Bu vesileyle değişim curcunasının içerisinde hep aynı kalan tözün yapısına dokunmayı deneyeceğim.

Faust Kapısı, Mefisto nam-ı diğer iblisle kontrat imzalamış az sayıdaki seçilmiş kimselere tahsis edilmiş bir kapıdır. Bu kapıdan giriş yapanlar dünya nimetlerinin en nadide parçalarına erişim hakkına sahiptir. Oswald Spengler’ın 1915’te yayınladığı Batının Çöküşü[efn_note]Oswald Sprengler, Batının Çöküşü, Çev.: Nuray Sengebli, Dergâh Yayınları, 1997 (2. Baskı)[/efn_note] kitabında Batı’nın Faustvari Kışını yaşadığını söyler. Faust Kapısı essahtır yani.

Samsa Kapısı modern kölelere tahsis edilmiştir. En alt düzey işçiden beyaz yakalısına kadar buradaki kast sisteminde barınırlar. Daha fazla maaş alan kendini aşmış, yırtmış gibi hissetmek üzere programlanmıştır. Orta sınıf buna inanmasa Faustiyan sömürü sistemi asla çalışamazdı. Yalnız yakında hayatımıza daha yoğun girecek olan robotlar ve yapay zekânın işsiz bırakacağı kitleler daha bir istekle Kurtuluş Kapısı’na yönelecekler.

Das Kapital – Das Global

Bu iki kapıdan buyur edilen sistemlerde yer bulamayan ya da kendilerini rahatsız hissedenlere Kurtuluş Kapısı tahsis edilecek gibi. Bu kapının sabit bir ismi yok. Marksizm, Sosyalizm, Komünizm, Leninizm, Fordizm, Neoliberalizm, Maoizm gibi o sıralardaki en popüler akımlar tarafından belirleniyor. Das Kapital çağı geride kaldı. Bu kapının benim yakıştırdığım isimle Das Global olarak tanımlanacağını düşünüyorum. Mülksüzleştirme, hiçbir şeye sahip olmadan mutlu olma çağında Kurtuluş Kapısı’nın ismi Das Global olacak sanki. Yığınlar bir süreliğine bu kapı eşiğinde avutulacak.

Yani aslında kapılar iki adet. Kifayet derecesi sıkça sorgulandığı hâlde Sözde Kurtuluş Kapısı’nın hâlâ popülerliğini sürdürdüğüne bakılırsa ne kadar başarıyla dizayn edildiği anlaşılır. İnşası süren tek dünya devleti, tek din, tek tebacı küreselci elitler benzer modelle devam etmek niyetinde gibi çünkü.

Peki, gerçek bir Kurtuluş Kapısı var mı? Var. Hakikat Kapısı. Tek bir dinle çerçevelemiyor, uyanabilmiş olmak koşuluyla bütün dünya ahalisine açık duran bir eşiği kastediyorum. Kula kulluk etmeyen, bütün mazlumları kucaklayanların yeri. Aydınlık ve karanlığın çatışmasıyla işleyen evren motoru zekâ sahibi varlıkları bu üç kapıdan buyur eder.

Sonumuz helâk edilmiş eski kavimlerinkine benzemezse, bugünün gençlerinin bazıları Endüstri 5.0’ı da deneyimleyecek. Elitler için akıllı şehirler, kredisi düşük yığınlara tahsis edilmiş tapon şehirler, seyrelmiş dünya nüfusu, uçan arabalar, cyborglar, androidler, yapay zekâ-insan hibritleri vb. ne denli büyük değişiklikler meydana gelirse gelsin Kapı Meseli gündemden düşmeyecek.

Cesur Yeni Dünya

Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sında kitap okumak ayıp, anne baba sevgisi de tiksinti vericidir. Cesur Yeni Dünya, Habis Tek Dünya düzeni kurgulayıcılarının başucu kitabıdır.

Klasik eserlerin söz gelişi yüksek kulelerde kilit altında ya da bulutlarda erişilmez durumda tutulacağı karanlık bir devrin inşası sürüyor.

Özgür iradenin iyice uyuşuklaştırıldığı böyle bir ortamda zaten bırakın klasik eserleri, sıradan bir kitaba bile talep olmayacaktır. Peki, bu mutlak bir sonuç mudur? Tabii ki, hayır; klasik eserleri muhafaza etmek isteyenler hep var olacak ve bin bir yöntemle bu eserler kullanıma açık halde tutulacaktır.

Anna Karenina, Raskolnikov, Don Kişot, Turgut Özben, Hamlet cinsinden karakterlerin bize anlattığı şeyler, aktardığı tecrübeler, yakın gelecekte nasıl değerlendirilecek? Yapay Zekâ bütün klasikleri önce hatmedecek, sonra iyice öğütecek ve vardığı sonuçları en yeni zamanın diliyle ortama sunacak. Leopold Bloom’un dilinin şifresi kırılacak, zamanın diliyle kısa bir özet şeklinde beş yaşındaki çocukların bilgisine sunulacak. Geçmişte yayınlanmış klasiklerin tamamının sütü sağılacak ve bir tutam peynir şekline indirgenerek yeni kuşakların bilgi dağarcığına eklemlenecektir. Kerrat cetvelini bilmek kadar sıradan bir süreç olacak.

Güneşin altında yeni bir şey söz yok

Sonuç olarak önümüzdeki yıllarda klasik eserleri okuldaki mecburiyetler dışında okuyanların sayısı giderek azalacak. Kitap okuyanlar da öyle. Daha sonra transhümanizm ve posthümanizm aşamalarında da yukarıda anlattığım şekilde ya klasikler bir yerde kapalı tutulacak ya da insanlığın kültür mirası usaresi olarak yoluna devam edecek. Üç Kapı’dan hangisinin eşiğine ayak bastıysanız, ona uygun bir muamele ile karşı karşıya kalacaksınız.

İnsanlara has tutku, ihtiras, kıskançlık, aşk, sevgi, kin, nefret benzeri eğilimler cyborglarda, yapay zekâ destekli robotik ya da holografik bedenli zeki yaratıklarda da aynen devam edecek. Onların yaşadığı deneyimler, yarattıkları eserler neyin üzerine kayıt edilirse edilsin en temelde bizimkilere benzeyecek ve bunların bazıları klasik eser olarak nitelendirilecek. Güneşin altında yeni bir şey yok sözü belki tüm evren için de geçerlidir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 23 Eylül 2022’de yayımlanmıştır.

Sadık Yemni
Sadık Yemni
Sadık Yemni – Roman ve öykü yazarı, denemeci. 2 Ocak 1951, İstanbul doğumlu. Tunus göçmeni memur Enver Bey ile Girit göçmeni, Bektaşi kökenli Nevin Hanım'ın oğlu. İlk ve ortaöğrenimini İzmir’de tamamladı. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Göztepe’de (İzmir) geçti. Lise öğrencisiyken, iflas etmiş bir laboratuvardan aldığı kimyasal araç gereçlerle roketler yaptığı için adı Roketçi Sadık’a çıktı. Ege Üniversitesi’ndeki kimya mühendisliği öğrenimini yarıda bırakarak 1975 yılında Hollanda’ya yerleşti. Amsterdam’da demiryollarında köprücülük başta olmak üzere çeşitli işlerde çalıştı. Döner satıcılığı, börekçi çıraklığı, gece kulübü kapıcılığı ve barmenlik yaptığı işlerden bazıları. 1985’te İlke dergisinde yazarlık ve jüri üyeliği yaptı. 2005’te Hollanda Türk Yazarlar Birliği başkanı seçildi. Hollanda Sağlık Bakanlığı'nın direktifiyle skeçler, çocuk oyunları yazdı. Amsterdam’da dört oyunu sahnelendi. 2012'de İzmir'e döndü. Romanlarının bir bölümü polisiye, bazıları fantastik bilimkurgu tarzında. Başlıca eserleri: “Muska”, “Öte Yer”, “Çözücü”, “Ölümsüz”, “Yatır”, “Zihin İşgalcileri”, “Akisfer”, “Sokaklar Benim Yeniden”, “Sınav Hortlağı”, “Ağrıyan”, “Alsancak Börekçisi”, “Hayalet Kapısı”…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

1
0
Would love your thoughts, please comment.x
keetcnjp