“İş”in tarihsel gelişimi sanıldığı kadar uzun değildir. Hayatının çok büyük bir bölümünde avcı yahut toplayıcı olan insan, yerleşik hayata geçtikten sonra işbölümü, artık değer gibi kavramlarla tanışır. Tarım dışı üretim biçimi olarak zanaatkâr işletmelerin ve bunları denetleyen loncaların gelişmesi ile de “iş”in niteliği köklü olarak değişir.
Sanayi Devrimi öncesi büyük ölçekli üretim, sadece gemi inşa ve içecek sektörü gibi birkaç sektör ile sınırlıydı. Bugün ise ufkunu belirlemek zor. Vaktiyle “esas” uğraş kabul edilen nice şey tarihin çöplüğüne karışırken, o dönem akla dahi gelmeyecek nice uğraş, temel hale geldi.
Evde yahut ofiste, dükkânda yahut fabrikada, binlerce, milyonlarca kişi çalışıyor. Ve onların bu faaliyeti sigortadan sağlığa pek çok disiplinle ilişkili.
Bir VGN Digital GmbH kuruluşu olan Avusturya kökenli News adlı site için Renate Kromp ile Christine Lugmayr, çalışanların dünyasına bakmışlar ve pratik bazı önerilerde bulunmuşlar.
Yazıdan önemli bölümleri aktarıyoruz:
“Çoğu insan günde en az sekiz saatini işyerinde geçirir. Çalışanların birçoğu ya işlerinden ya da patronlarından mustariptir. Peki, işinizi sevmeyi nasıl öğrenebilirsiniz? Ve sevmediğiniz bir işten ne zaman ayrılıp gitmek daha iyidir?
Muhtemel ki benzer sorunları yaşayan çok: Aşırı iş yükü taşıyan, sürekli ezilen, huysuz bir patronla çalışan, iş arkadaşları kötü olan, aslında gerçekten yapmak istediği şeyi yapamayan, mücbir sebeplerle işyerlerine sıkışmış nice kişi yaşar çevremizde.
Eğer haftada birkaç kez, yataktan kalktığınızda işe gitmek istemediğinizi düşünüyorsanız, kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: İşimi sevmeyi öğrenebilir miyim? Ya da: İşimi sevmeyi öğrenmek zorunda mıyım?
Çalıştığım yerde mutlu değilsem, yaptığım iş de iyi olmayabilir
Keşke böyle bir şey mümkün olabilseydi, diyor Isabelle Kürschner. Kendisi şirketlere ve çalışanlarına tatminkâr çalışma ortamları oluşturulması konusunda danışmanlık yapıyor ve bu konuda kazanmış olduğu tüm deneyimlerini New Work (Yeni İş) adlı eserinde özetliyor: ‘Hepimiz iş yerlerimizde çok fazla zaman harcıyoruz. Eğer bu durum benim günlük yaşantımda memnuniyetimi fazlasıyla etkiliyorsa ve aklımdan sürekli olarak bir sonraki tatilin ne zaman olacağı geçiyorsa, o zaman bulunduğum konumdan ayrılarak ciddi anlamda kendi açımdan daha tatminkâr bir alternatif aramaya başlamalıyım. Çünkü eğer ben bulunduğum yerden memnun değilsem, o zaman işimi de iyi yapma olanağım yoktur.’
Beni burada rahatsız eden şey ne?
Kürschner, bu sorunun özellikle adım adım analiz edilmesi gerektiğini öneriyor: ‘İşimde sevmediğim şeyler neler? Yapmak zorunda olduğum görevler mi, iş yerindeki arkadaş çevrem mi, patronum mu, yoksa iş yerinin benimsemiş olduğu çalışma felsefesini mi sevmiyorum?’
Eğer iş yerinde halletmeniz gereken görevler sizin canınızı sıkıyorsa, Kirschner bu konuda şirket içerisinde yeri projeler geliştirilmesini öneriyor. Şayet sorununuz meslektaşlarınızdan dolayı kaynaklanıyorsa, yapacağınız bir görüşme ile bölüm değişikliği yapmanız, motivasyonunuzu düzeltmeye yardımcı olabileceğini belirtiyor: ‘Ancak çalıştığınız iş yerini bir bütün olarak sevmiyorsanız, kendinizi oraya ait gibi hissetmiyorsanız, o zaman kendinizi yeniden yönlendirmeniz, başka bir iş yerine başvurmanız veya sektörünüzü değiştirmeniz gerekip gerekmediğini düşünmenizin zamanı gelmiş demektir. Bu konuda yapabileceğiniz en kötü hamle ise, arkanıza yaslanıp neler olacağını görmek için beklemek olacaktır.’
Çalışanların yarısı işlerinden hoşnut değil
Yukarı Avusturya İşçi Odası’nın1 çalışma ortamı endeksine göre, Avusturyalıların yüzde 30’u patronlarının yönetim tarzından memnun değil, yüzde 18’i ise sırf bu nedenden dolayı işini değiştirmek istiyor.
Bir gayrimenkul şirketi olan Immobilienscout24 adına yürütülen bir ankete göre, çalışanların yalnızca yüzde 20’sinin işyerinde sevdikleri görevlerde çalıştıklarını ve yüzde 13’ünün ise hayal kırıklığına uğramış durumda.
2020 senesinde yürütülen bir Xing araştırması, her dört kişiden birinin şu anki işinden memnun olmadığını ortaya çıkarmış. Ankete katılanların yarısından biraz azı, işte kendilerine saygılı davranıldığını düşünüyor. Yüzde 46’sı ise kendilerini iş yerinde değerli hissediyor. Yaklaşık yarısı işlerinden keyif alıyor. Yüzde 42’si ise işlerinde takındıkları zorunlu rolden hoşnut değil. Ve çoğu isteksiz olarak işlerine gidiyor.
Mutsuzluk sebebi kendimiz olabilir miyiz?
İlgi alanı iş hayatı olan meslek psikoloğu Natalia Ölsböck, bu konuya dair şu yorumda bulunuyor:
‘Aslında işimize dair olumlu düşünmek bize bağlı. Danışmanlık hizmeti verdiğim birçok firmada gördüm ki, sürekli bir şikâyet ve dedikodu hâkim. Oysa kişilerin kendilerini böylesi durumların içerisine sokmaması gerekir. Çünkü içine gireceğiniz bu sürekli stres ortamı, kişinin ruh halini doğal olarak olumsuz yönde etkileyecektir. Bu nedenle her zaman yapıp etmelerinizin farkında olmanız gerekir. Bu iş yerinde ben en çok ne yapmayı seviyorum? Burada olumlu neler var? Kendinizi bu şekilde sorgulamanız çok önemli. Bununla birlikte, her durumda, her şeyi yapmaktan büyük zevk alacağınız bir işin olmadığının da bilince olmalısınız. İşinizden ya da çalışma ortamınızdan memnun değilseniz, kendinizi sorgulamalı ve bu iş yerinden ayrılacak olursanız işinizde neleri özleyeceğinizi düşünmelisiniz.’
Ölsböck’e göre, yeni bir işe ihtiyacınız olduğu sonucuna varacak olursanız, öncelikle duygusal olarak arınmanız gerekiyor: ‘Neyin yanlış gittiğini ve bir dahaki sefere aynı şeylerin olmasını önlemek için neler yapabileceğinizi düşünün.’
En uygun işi bulmak
Gençler için, ebeveynlerinin işten stresli ve sinirli olarak eve dönmelerini görmek gerçekten göz korkutucudur. Peki, ama insan doğru yolda olduğuna nasıl karar vermelidir? Çalışan ve iş yaşamı psikoloğu Alfred Lackner bu konuda şu tavsiyelerde bulunuyor:
‘En uygun işi bulmak için genç yaşlarda çok şey denemek önemlidir. Pek çok şirketin şu anda yaptığı şey psikolojik açıdan çok sağlıksız. Bu tür şirketler genellikle 24 yaşında ve seçkin bir üniversiteyi bitirmiş, birkaç dili akıcı bir şekilde konuşabilen yüksek potansiyellere sahip kişiler arıyorlar. Bunu yaparken de bu insanların kişiliklerini geliştirmek için zamanları olmadığı gerçeğini gözden kaçırıyorlar. Bu kişilerin ihtiyacı olduğu kadar zamanı kendilerine tanıma olanakları olabilseydi, o zaman iç dünyalarını çok daha iyi geliştirme olanakları olabilirdi. Ancak bu sayede, kendini geliştirmeyi başarmış olan kişiler en geç 30 yaşına geldiklerinde hangi mesleki yönü alması gerektiği bilincine varabilir.’
İş yerinde gerçekten düzgün bir konuma gelmeniz ve bunun doğru iş olup olmadığına karar vermeniz yaklaşık üç yıl sürer. Lackner, ‘Şayet doğru yerde olmadığınızı düşünüyorsanız, o zaman oradan kesinlikle ayırılıp, yolunuza başka bir yerde devam etmelisiniz’ diye öneride bulunuyor.
Madencilik stratejisi
Bu tavsiyelerin çoğunun kulağa neredeyse ilişkilere bağlı ipuçları gibi geldiği dikkat çekicidir. Ancak; işlerinden bıkmış insanlara tavsiyelerde bulunan iş koçu Christine Bauer-Jelinek, ‘İşinizi sevmek zorunda değilsiniz!’ diyor ve ekliyor: ‘Bu, 1990’lardan kalma Retro bir izlenim. Biz koçların amacı ise zihindeki arzu ile gerçeklik arasındaki uyuşmazlığı gidermek.’
Yani denmek isteniyor ki, işi sevmiyorsanız da işe en azından pragmatik ve tarafsız bir duyguyla gidebilmelisiniz. ‘Günümüzde insanların iş değiştirmesi artık o kadar da kolay değil. Para kazanmak istiyorsanız koşullara uyum sağlamanız gerekiyor’ diyor Bauer-Jelinek ve bu konuda yardımcı olabilecek üç adım önerisinde bulunuyor.
Birincisi: ‘Madencilik stratejisini’ takip edin. Sabah erkenden madene giriyorsunuz, taşları kırıyorsunuz, akşam yeniden madenden çıkıyorsunuz ve hakkınız olan maaş zarfınızı alıyorsunuz. Bu süreçte kendinizi yıpratmıyorsunuz. İşten çıktıktan sonra ise sizin için gerçekten mantıklı ve anlamlı olabilecek bir şeyler yapıyorsunuz. Örneğin manevi anlamda kendinizi rahatlatacağını düşündüğünüz gönüllü bir iş yapabilirsiniz.
İkinci adım: Beklentilerinizi gözden geçirin. Patronunuz sizi mutlu etmek zorunda değil. İş arkadaşlarınız sizden hoşlanmak zorunda değil. Hassas olduğunuz konularda, başınızın çaresine bakmayı öğrenmelisiniz.
Üçüncü adım: Sonuç odaklı bir şekilde iletişim kurmaya çalışın. İş başvurusu yapmış olduğunuz firmayla görüşmeye gitmeden önce, gerçekten ne istediğinizi düşünün. Bunun için stratejik olarak kendinizi hazırlayın. Çünkü oraya vardığınızda birçok konuda konuşabilir ve sizin için önemli olan hususların konuşulmaması daha sonrasında sinirlerinizi bozabilir. Şayet insan kendisine bir amaç koyar ve sonrasında bu amaca ulaşacak olursa, kendisini çok daha iyi hissedecektir.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak
Bauer-Jelinek, hayal kırıklığına uğramış insanlara hayatları boyunca kulaklarına küpe edebilecekleri bir uyarıda bulunuyor:
‘Şunun kesinlikle farkında olun; bir sonraki şirkette de durum farklı olmayabilir. Şayet koşullarınızı aynı kategoride tutarak değişim yapacak olursanız, sadece yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş olursunuz. Ve günümüzde artık maaşlar eskisi kadar çok iyi durumda da olmadığından, bu sizin çok fazla enerji ve para kaybetmenize neden olur.’
Kısacası, kişisel olarak dünyanızı ve meslektaşlarınızı değiştirmek istiyorsanız, o zaman ‘kendi işinizi kurmalısınız.’
Bu yazı ilk kez 20 Ocak 2022’de yayımlanmıştır.