Sorunlu bir çocukluk dönemi yaratıcılığı besleyebilir mi?

Sanatsal yetenekleri üst düzeyde olan ünlülerin çocuklularında sorunlar yaşamış olan kişiler olması bir tesadüf mü? Yaratıcılığın gelişiminde erken yaşlarda yaşanan zorluklar olumlu bir etki yapabilir mi?

Günümüzde hayat çok hızlı akarken ebeveynlik de zorlaşıyor. Özellikle çalışan anne-babaların çocuklarına ayırdıkları zamanın kısıtlı olmasının çocuklar üzerinde yarattığı etkiler de son zamanların tartışma konularından. Peki, çocuk gelişiminde bu etkiler her zaman olumsuz sonuçlara mı yol açıyor?

Siena Üniversitesi’nden pediatri profesörü Carlo Valerio Bellieni, The Conversation internet sitesinde yayımlanan yazısında son araştırmasından yola çıkarak çocukluk döneminde yaşanan sorunların yaratıcılığı besleyebileceği sonucuna varıyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Birçok kişi bir çocuğun yaratıcılığının ancak sevgi dolu, besleyici ve destekleyici bir evin sıcaklığında gelişebileceğine inanır. Sanatsal yetenek rahat bir ortamda gelişebilirken, araştırmalar bunun her zaman böyle olmadığını göstermiştir.

Paradoksal görünse de çalışmalar, yaratıcı kişilerin zor bir çocukluk dönemi geçirdiğini ortaya koyuyor. Nitekim tanınmış pek çok sanatçı, dehalarını, çocukluklarında yaşadıkları zorlu olaylara, yeteneklerini özgürce geliştirebilecekleri zihinsel dünyalar yaratarak bu olaylardan kurtulmalarına borçludur.

Vincent van Gogh, Franz Kafka, Edgar Allan Poe, Virginia Woolf ve Sinéad O’Connor gibi sanatsal dehalar, bahsi geçen ünlülere örnektir. Hepsi çocukluklarında zorluklarla karşılaşmış ve sonra büyük sanatsal yetenekler geliştirmişlerdir. Üzücü ama şaşırtıcı olmayan bir şekilde, yetenekleri sıklıkla nevrozlar ve diğer ruh sağlığı sorunlarıyla sağlamlaşmıştır.

Yaratıcı insanlar arasında birbirlerinde bu durumu fark edenler de vardır. Jean Paul Sartre’ın Gustave Flaubert’in çocukluğuna dair uzun biyografisinde özne, ebeveynleri tarafından zihinsel engelli olarak kabul edilen, istenmeyen, ihmal edilmiş bir çocuk olarak tanımlanmıştır. Kitabın başlığı bunun Flaubert’in kimliğinin ne kadar merkezinde olduğunu gösteriyor: L’Idiot de la famille (Ailenin Aptalı).

Çocukluk sorunlarından kaçış

Son çalışmam, insan yaratıcılığının gelişimini araştırıyor. Yaratıcılık iki şekilde gelişebilir: Bir çocuğun gelişmesi ve ilerlemesi için ilham veren, sakin ve memnun edici ebeveyn modellerinin taklidi veya bu modellerin yokluğundan kaynaklanan kaygıyı yönetmenin bir yolu olarak.

Donald Winnicott’un 1971 tarihli çığır açıcı kitabı Playing and Reality’de (Oynamak ve Gerçeklik) açıkladığı gibi, çocuklar ebeveynlerinden geçici olarak ayrılmanın yarattığı kaygıyı, ebeveynlerinin sevgi ve ilgisinin yokluğunu telafi eden nesnelerle (geçiş nesneleri olarak adlandırılır) veya davranışlarla kendilerini rahatlatarak hafifletirler.

Yokluk uzun ve zorluysa, bu davranışlar devam eder ve tekrar yoluyla yaratıcı bir beceriye dönüşebilir. Ne yazık ki yaratıcılıkla birlikte bu çocuklar bazen davranış sorunları geliştirir ve sosyal ilişkilerde zorluk çekerler.

Bazı akademisyenler bu olguyu açıklamak için bir model önermişlerdir: Ebeveynlerden bir seviyede ayrılık veya ihmal, yetenek geliştirme kapasitesini artırır; ancak belirli bir sınırın ötesinde bu azalır ve sosyal davranıştaki değişiklikler daha şiddetli hale gelir.

Dolayısıyla yetişkinliğimizde gurur duyacağımız yeteneklerimizin hayatımızın ilk birkaç ayında kök salması muhtemeldir. Hayatımızın geri kalanını, bebekken öğrendiğimiz veya sığındığımız yaratıcı davranışları geliştirmekle geçiririz.

Psikolog Mary Ainsworth, küçük çocukları yakından gözlemleyerek bağlanma tarzımızın 1 yaşında tanımlandığını tespit etmişti. Başka çalışmalar, diğer zihinsel beceriler için de benzer bir erken zamanlamanın olduğunu ortaya koydu ve bu muhtemelen yaratıcılık için de geçerli. Erken terk edilme veya ihmal korkunç sonuçlara yol açabilir, ancak aynı zamanda çocukların hayatta kalmasına yardımcı olduğu için yaratıcılığın kaynağı da olabilir.

Modern ebeveynliğin zorlukları

Günümüzde ebeveynler ve çocuklar arasındaki duygusal ilişkiler giderek daha sorunlu hale geliyor. Kültürel değişimler, modern ebeveynlerin bebeklerine ya çok az ya da aşırı odaklanmalarına yol açıyor. Çalışma alışkanlıklarının değişmesi de bebeklerin gelişimlerinin en erken evrelerinde ebeveynlerinden daha sık ayrı kalması anlamına geliyor.

Bu nedenle günümüzde küçük çocukların ebeveynlerinin ilgisinin yerini alan veya onu tamamlayan paralel bir dünyaya, yani genellikle önemli yaratıcı yetenekler ve beceriler geliştirdikleri bir dünyaya kaçmaları şaşırtıcı değil: Bilgisayarlar ve video oyunları. Ancak ekran süresinin, özellikle ergenliğe girişte daha yüksek stres, kaygı ve izolasyon seviyeleriyle bağlantılı olduğu da biliniyor.

Bakımın yerini tutamaz

Zorluklar her zaman olumsuz etkilere yol açmaz ve bakım verenler çocukların yaratıcı yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı olmalıdır; ancak bu, gerekli bakım ve ilginin yerini kesinlikle tutmaz.”

Yazar, çalışmaların, destekleyici bir tutumun okulun ilk yıllarından itibaren önemli olduğunu gösterdiğini, ancak ebeveynlerin sıklıkla fiziksel ya da zihinsel olarak çocuklarından uzakta olabileceğini belirtiyor: “Bu, bir dizi ruh sağlığı sorununa neden olabilir, çünkü bir çocuğun ilk ve en belirleyici bilişsel haritaları hayatının en erken evrelerinde çizilir; geç müdahale daha az etkilidir.

İyi haber şu ki bu araştırma, çocuğun sorun yaşadığını tespit etmeye ve müdahalede bulunmaya yardımcı olabilir. Ayrıca çocukların ve hatta yetişkinlerin yeteneklerinin ve yaratıcılığının derin ve erken önemlerde oluşan psikolojik önemini de vurguluyor.

Bu yazı ilk kez 11 Mart 2025’te yayımlanmıştır.

Carlo Valerio Bellieni’nin The Conversastion’da yayımlanan “How a troubled childhood can foster creative talent – new study” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://theconversation.com/how-a-troubled-childhood-can-foster-creative-talent-new-study-249548

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Sorunlu bir çocukluk dönemi yaratıcılığı besleyebilir mi?

Sanatsal yetenekleri üst düzeyde olan ünlülerin çocuklularında sorunlar yaşamış olan kişiler olması bir tesadüf mü? Yaratıcılığın gelişiminde erken yaşlarda yaşanan zorluklar olumlu bir etki yapabilir mi?

Günümüzde hayat çok hızlı akarken ebeveynlik de zorlaşıyor. Özellikle çalışan anne-babaların çocuklarına ayırdıkları zamanın kısıtlı olmasının çocuklar üzerinde yarattığı etkiler de son zamanların tartışma konularından. Peki, çocuk gelişiminde bu etkiler her zaman olumsuz sonuçlara mı yol açıyor?

Siena Üniversitesi’nden pediatri profesörü Carlo Valerio Bellieni, The Conversation internet sitesinde yayımlanan yazısında son araştırmasından yola çıkarak çocukluk döneminde yaşanan sorunların yaratıcılığı besleyebileceği sonucuna varıyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Birçok kişi bir çocuğun yaratıcılığının ancak sevgi dolu, besleyici ve destekleyici bir evin sıcaklığında gelişebileceğine inanır. Sanatsal yetenek rahat bir ortamda gelişebilirken, araştırmalar bunun her zaman böyle olmadığını göstermiştir.

Paradoksal görünse de çalışmalar, yaratıcı kişilerin zor bir çocukluk dönemi geçirdiğini ortaya koyuyor. Nitekim tanınmış pek çok sanatçı, dehalarını, çocukluklarında yaşadıkları zorlu olaylara, yeteneklerini özgürce geliştirebilecekleri zihinsel dünyalar yaratarak bu olaylardan kurtulmalarına borçludur.

Vincent van Gogh, Franz Kafka, Edgar Allan Poe, Virginia Woolf ve Sinéad O’Connor gibi sanatsal dehalar, bahsi geçen ünlülere örnektir. Hepsi çocukluklarında zorluklarla karşılaşmış ve sonra büyük sanatsal yetenekler geliştirmişlerdir. Üzücü ama şaşırtıcı olmayan bir şekilde, yetenekleri sıklıkla nevrozlar ve diğer ruh sağlığı sorunlarıyla sağlamlaşmıştır.

Yaratıcı insanlar arasında birbirlerinde bu durumu fark edenler de vardır. Jean Paul Sartre’ın Gustave Flaubert’in çocukluğuna dair uzun biyografisinde özne, ebeveynleri tarafından zihinsel engelli olarak kabul edilen, istenmeyen, ihmal edilmiş bir çocuk olarak tanımlanmıştır. Kitabın başlığı bunun Flaubert’in kimliğinin ne kadar merkezinde olduğunu gösteriyor: L’Idiot de la famille (Ailenin Aptalı).

Çocukluk sorunlarından kaçış

Son çalışmam, insan yaratıcılığının gelişimini araştırıyor. Yaratıcılık iki şekilde gelişebilir: Bir çocuğun gelişmesi ve ilerlemesi için ilham veren, sakin ve memnun edici ebeveyn modellerinin taklidi veya bu modellerin yokluğundan kaynaklanan kaygıyı yönetmenin bir yolu olarak.

Donald Winnicott’un 1971 tarihli çığır açıcı kitabı Playing and Reality’de (Oynamak ve Gerçeklik) açıkladığı gibi, çocuklar ebeveynlerinden geçici olarak ayrılmanın yarattığı kaygıyı, ebeveynlerinin sevgi ve ilgisinin yokluğunu telafi eden nesnelerle (geçiş nesneleri olarak adlandırılır) veya davranışlarla kendilerini rahatlatarak hafifletirler.

Yokluk uzun ve zorluysa, bu davranışlar devam eder ve tekrar yoluyla yaratıcı bir beceriye dönüşebilir. Ne yazık ki yaratıcılıkla birlikte bu çocuklar bazen davranış sorunları geliştirir ve sosyal ilişkilerde zorluk çekerler.

Bazı akademisyenler bu olguyu açıklamak için bir model önermişlerdir: Ebeveynlerden bir seviyede ayrılık veya ihmal, yetenek geliştirme kapasitesini artırır; ancak belirli bir sınırın ötesinde bu azalır ve sosyal davranıştaki değişiklikler daha şiddetli hale gelir.

Dolayısıyla yetişkinliğimizde gurur duyacağımız yeteneklerimizin hayatımızın ilk birkaç ayında kök salması muhtemeldir. Hayatımızın geri kalanını, bebekken öğrendiğimiz veya sığındığımız yaratıcı davranışları geliştirmekle geçiririz.

Psikolog Mary Ainsworth, küçük çocukları yakından gözlemleyerek bağlanma tarzımızın 1 yaşında tanımlandığını tespit etmişti. Başka çalışmalar, diğer zihinsel beceriler için de benzer bir erken zamanlamanın olduğunu ortaya koydu ve bu muhtemelen yaratıcılık için de geçerli. Erken terk edilme veya ihmal korkunç sonuçlara yol açabilir, ancak aynı zamanda çocukların hayatta kalmasına yardımcı olduğu için yaratıcılığın kaynağı da olabilir.

Modern ebeveynliğin zorlukları

Günümüzde ebeveynler ve çocuklar arasındaki duygusal ilişkiler giderek daha sorunlu hale geliyor. Kültürel değişimler, modern ebeveynlerin bebeklerine ya çok az ya da aşırı odaklanmalarına yol açıyor. Çalışma alışkanlıklarının değişmesi de bebeklerin gelişimlerinin en erken evrelerinde ebeveynlerinden daha sık ayrı kalması anlamına geliyor.

Bu nedenle günümüzde küçük çocukların ebeveynlerinin ilgisinin yerini alan veya onu tamamlayan paralel bir dünyaya, yani genellikle önemli yaratıcı yetenekler ve beceriler geliştirdikleri bir dünyaya kaçmaları şaşırtıcı değil: Bilgisayarlar ve video oyunları. Ancak ekran süresinin, özellikle ergenliğe girişte daha yüksek stres, kaygı ve izolasyon seviyeleriyle bağlantılı olduğu da biliniyor.

Bakımın yerini tutamaz

Zorluklar her zaman olumsuz etkilere yol açmaz ve bakım verenler çocukların yaratıcı yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı olmalıdır; ancak bu, gerekli bakım ve ilginin yerini kesinlikle tutmaz.”

Yazar, çalışmaların, destekleyici bir tutumun okulun ilk yıllarından itibaren önemli olduğunu gösterdiğini, ancak ebeveynlerin sıklıkla fiziksel ya da zihinsel olarak çocuklarından uzakta olabileceğini belirtiyor: “Bu, bir dizi ruh sağlığı sorununa neden olabilir, çünkü bir çocuğun ilk ve en belirleyici bilişsel haritaları hayatının en erken evrelerinde çizilir; geç müdahale daha az etkilidir.

İyi haber şu ki bu araştırma, çocuğun sorun yaşadığını tespit etmeye ve müdahalede bulunmaya yardımcı olabilir. Ayrıca çocukların ve hatta yetişkinlerin yeteneklerinin ve yaratıcılığının derin ve erken önemlerde oluşan psikolojik önemini de vurguluyor.

Bu yazı ilk kez 11 Mart 2025’te yayımlanmıştır.

Carlo Valerio Bellieni’nin The Conversastion’da yayımlanan “How a troubled childhood can foster creative talent – new study” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://theconversation.com/how-a-troubled-childhood-can-foster-creative-talent-new-study-249548

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x