Azerbaycan – Ermenistan arasında dinmeyen gerginlik neyin habercisi?

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Azerbaycan – Ermenistan arasındaki son çatışmalarla ilgisi var mı? Çatışmalar neden şimdi yaşandı? Pelosi’nin Erivan ziyareti, Batı’nın tutumu neyin habercisi? Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş yazdı.

44 Günlük Karabağ zaferinin ardından 10 Kasım 2020’de Azerbaycan- Ermenistan arasında ateşkes antlaşması imzalanmış, böylece Güney Kafkasya’da yalnızca Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde değil, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde de yeni bir dönem başlamıştı.

Bölge ülkeleri arasında başta ulaşım ve altyapı olmak üzere pek çok alanda başlayan siyasi ve ekonomik görüşmeler ve antlaşmalarla birlikte 2022’den itibaren yeni dönemde artık güney Kafkasya’ya barış, huzur ve istikrarın geleceği umulmuştu. Ancak geçtiğimiz haftalarda Azerbaycan-Ermenistan sınırında yeniden başlayan çatışmalarla birlikte iki ülkeden de çok sayıda asker hayatını kaybetti.

Bu gelişmeler ister istemez tam da normalleşme adımlarının atıldığı bir dönemde iki ülkenin neden çatışmalarla yeniden uluslararası kamuoyunun gündemine oturduğu sorularını da akıllara getirdi. Erivan yönetimi çatışmaların “Bakü’nün sınır ihlalleri” nedeniyle başladığını ileri sürdü. Bakü yönetimi ise “sınırların henüz belirlenmediğini, bu nedenle de sınır ihlallerinden bahsedilemeyeceğini” gerekçe göstererek Ermenistan’ın provakatif adımlarının bölgede gerginliği tırmandırdığını iddia etti.

Azerbaycan – Ermenistan çatışmalarının zamanı ve mekânı

Aslında bölgede iki ülke arasında varılan resmî mutabakata rağmen zaman zaman bazı çatışmalar yaşanıyordu. Ancak II. Karabağ Savaşı’nın ardından ilk defa böylesine geniş çaplı bir çatışma yaşanması hem bölgesel hem de küresel gelişmelerin Güney Kafkasya’yı ne oranda etkilediğini göstermesi açısından önemli. Ayrıca çatışmalar daha önce ağırlıklı olarak Karabağ bölgesi ve çevresinde meydana gelirken bu kez tansiyonun Azerbaycan-Ermenistan sınırında yükselmesi de sorunun bir diğer önemli boyutu.

Çatışmaların zamansal ve mekânsal olarak daha öncekilerden farklı bir noktada meydana gelmesi de kendi içinde bazı soru işaretlerini barındırıyor. Bu anlamda hemen Şangay İşbirliği Örgütü Liderler Zirvesi (ŞİÖ) öncesi çatışmaların gerçekleşmesi dikkat çekici. ŞİÖ’nün Diyalog Ortağı Ülkelerinden biri olan Ermenistan’ın toplantıya katılmaması da Batı’nın zirveye dair duyduğu rahatsızlıkla bir bağlantısının olup olmadığı sorularını akıllara getiriyor.

Bir diğer husus ise Rusya’nın Ukrayna kriziyle birlikte uluslararası arenada kendisine yönelik yaptırımlarla birlikte son dönemlerde giderek olumsuz bir yöne doğru evrilen imajı ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gidişatı.

Bilindiği üzere Rusya-Ukrayna Savaşı tüm dünyada enerji krizi ve tahıl kıtlığı başta olmak üzere pek çok sorunun yaşanmasında önemli bir etkiye sahip oldu. Çatışmaların tam da Rus barış gücünün bulunduğu olduğu bir alanda değil de sınırda meydana gelmesi, ilerleyen zamanlarda acaba iki ülke arasındaki sınır bölgelerine de Rus barış gücünün konuşlandırılması hususu gündeme gelebilir mi sorularını getiriyor.

Rusya-Ukrayna kriziyle birlikte tüm dünyada alternatif enerji güzergâhları arayışlarında Azerbaycan’ın stratejik ve jeopolitik öneminin giderek arttığı da göz önünde bulundurulduğunda Azerbaycan-Ermenistan sınıra da Rus askerlerinin yerleştirilmesinin herkesten önce Rusya’nın yararına olacağını öngörmek mümkün.

10 Kasım 2020 mutabakatı geçerliliğini yitirir mi?

Çatışmaların iki ülkenin sınır bölgelerinde meydana gelmesi varılan mutabakatı hâlihazırda doğrudan etkilemiyor ancak ilerleyen zamanlarda iki ülke arasında kalıcı bir barışın sağlanamaması halinde bu mutabakat metninin bağlayıcılığı tartışmaya açık hale gelebilir.

Nitekim mutabakat metninde yer alan bazı maddelerin örneğin Zengezur koridoru, mayınlı alanların haritalarının iadesi, esirlerin değişimi, ulaşım ve altyapı çalışmaları vb. konularda ortak bir zeminde buluşulamaması halinde bu metnin geçerliliği sorgulanabilir.

Ayrıca burada bahsedilen hususlarla ilgili Ermenistan’da çok güçlü olmasa da halen muhalif bir grubun olduğu da unutulmamalı. Ermeni diasporası ve Karabağ Klanı olarak bilinen bazı eski Ermeni siyasetçilerin de normalleşme sürecine başından itibaren pek de sıcak bakmadığı göz önünde bulundurulduğunda sürecin halen ciddi bazı riskleri barındırdığı söylenebilir.

Mutabakat geçerliliğini kaybederse bölgede neler olur?

Rusya’nın bölgedeki askerî varlığı ve Ermenistan’da Başbakan Nikol Paşinyan’ın görevi devam ettiği sürece varılan mutabakatın kolay kolay geçerliliğini yitiremeyeceğini söylemek mümkün. Öyle ki Paşinyan Erivan’da 44 günlük Karabağ zaferinin ardından Bakü yönetimine “çok fazla taviz” verdiği ileri sürülerek günlerce “hain Nikol” “Türk Nikol” vb. suçlamalarla protesto edilmiş ve istifası istenmişti. Ancak ülkede yapılan seçimle Paşinyan’ın yeniden göreve gelmesi Erivan’da halkın büyük bir çoğunluğunun halen normalleşmeyi istediğini göstermişti.

Mutabakatın geçerliliğini yitirmesi halinde ise bu durumun mevcut askerî, siyasi ve jeopolitik gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Ermenistan için ikinci bir hezimetle sonuçlanacağı unutulmamalı. Bu nedenle varılan mutabakata riayet etmek herkesin yararına olacaktır. Aksi halde bu süreçte en büyük zararı Ermenistan ve bölge halkı görecektir.

Rus askerleri Azerbaycan-Ermenistan sınırında da görevlendirebilir mi?

Çatışmalar her ne kadar Rus barış gücünün görev yaptığı bölgede meydana gelmemiş olsa da benzer sorunların Karabağ’da da yaşanma potansiyeli olduğu unutulmamalı.

Ayrıca Ermenistan’ın geçtiğimiz yıllarda Azerbaycan sınırına Rus askerlerini konuşlandırma konusundaki istekliliği de göz önünde bulundurulduğunda bu süreçten tüm tarafların zararlı çıkacağını söylemek mümkün.

Ancak burada şunu da belirtmekte fayda var; Rusya, Ukrayna savaşıyla birlikte zaten askerî anlamda tüm gücünü ortaya koyduğu bir dönemden geçiyor; hal böyleyken arka bahçesi olarak gördüğü Güney Kafkasya’da böylesi bir adım atmak ister mi? Bu adımın Rusya’ya yarar ve zararlarının ne oranda olacağı mevcut uluslararası konjonktüre bakıldığında tartışmalıdır. Ayrıca Ermenistan’da hâlihazırda zaten Rus askerî üslerinin varlığı biliniyorken buraya daha fazla askerî üs konuşlandırarak Batı’nın dikkatini daha fazla çekmek, Rusya’nın elini güçlendirir mi? Rusya’nın Ukrayna’da yaşananlar nedeniyle kısmi seferberlik ilan ettiği bir dönemde böylesi bir adım çok da gerçekçi olmayacaktır.

İran’ın tavrı

44 günlük Karabağ Savaşı sırasında olduğu gibi sınır çatışmaları sırasında da İran hızlı bir şekilde konuyla ilgili olarak açıklamalarında “komşu ülkelerin sınırlarında bir değişikliğin kabul edilemez” olduğunu beyan etti. İran’ın ayrıca Ermenistan-Azerbaycan sınır noktalarına 45 bin asker sevk edeceğini duyurması ve savaşa hazır olduklarını belirtmeleri de gelişmeleri ne kadar yakından takip ettiğini gösterdi.

İran yönetiminin son dönemlerde Azerbaycan-İsrail arasındaki yakınlaşmadan da ciddi bir rahatsızlık duyduğu biliniyor. Öte yandan Batı’nın Erivan’a yönelik yaklaşımını, özellikle ABD’nin yardım faaliyetleri ve son olarak ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Erivan ziyaretiyle birlikte daha da sıkılaşan ilişkilerini İran, “ilkeli siyasi duruş” politikasıyla açıklıyor. Bu tutum ise İran’ın Güney Kafkasya politikasındaki çelişkileri ortaya koyması açısından önemli. Bilindiği üzere İran tarihten günümüze Ermenistan Azerbaycan arasındaki sorunlarda daima Ermenistan’dan yana tavır sergileyerek bu konudaki politikalarında bir devamlılık sergilemiştir. Azerbaycan’ın İsrail veya Batı dünyası ile ilişkilerini eleştiren İran, benzer bir yakınlaşma Ermenistan tarafından gerçekleştirildiğinde ise bu durumu ülkenin izlediği dış politika kapsamında değerlendirerek herhangi bir eleştiride bulunmamakta ve bu politikayı “ilkeli siyasi duruş” olarak ifade etmekte.

İran ülkesindeki Azerbaycan Türk nüfusu nedeniyle Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sorunlarda daima Ermenistan’ı destekleyen bir politika izlemeyi tercih etti. 30 yıllık Karabağ işgali ve 44 günlük Karabağ zaferi sırasında da bu politikayı sürdürdüğünü söylemek mümkün. Buna karşın Erivan’ın ABD ve Batı dünyası ile olan yakın ilişkilerinin ise şu an için İran’ı pek de rahatsız etmediği anlaşılıyor. Buna karşın yakınlaşan Türkiye-İsrail ve Azerbaycan-İsrail ilişkilerinin ise İran’ı kaygılandırdığını söylemek mümkün.

Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci

Kuşkusuz çatışmaların bölgesel olduğu kadar küresel etkileri de var. Ancak burada en önemli husus, Ermenistan’ın Türkiye ile başlayan normalleşme sürecidir.

Bilindiği üzere 2022 yılının Ocak ayından bu yana Moskova, Viyana, Antalya’da olmak üzere iki ülke temsilcileri pek çok görüşme gerçekleştirdi ve iki ülke arasında normalleşme yolunda önemli bir mesafe kat edildi. İki ülke arasında başta charter uçuşları olmak üzere siyasi, kültürel ve ekonomik alanda pek çok adım atılmaya başlandı.

Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda Azerbaycan’la eş güdüm içinde hareket ettiği de göz önünde bulundurulduğunda iki ülke arasındaki sınır çatışmalarının kuşkusuz Ankara-Erivan ilişkilerinin normalleşme süreci üzerinde de olumsuz bir hava estireceğini kestirmek mümkün.

Türkiye’nin çatışmaların ardından Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaptığı açıklamalar da bu konudaki tutumunu göstermesi açısından önemli. Son olarak BM kurulunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan-Ermenistan arasındaki normalleşme sürecini desteklediklerini açıklaması ise Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasında barış, huzur ve istikrarı öncelediğini göstermesi açısından anlamlı.

Batı’nın çatışmalarla ilgili tutumu

Ermenistan’ın çatışmaları Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (CSTO) ve BM’ye taşıma kararı alması, Erivan’ın Batı dünyasının dikkatini bölgeye çekme çabaları kapsamında değerlendirilebilir. Ayrıca çatışma sonrası ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Erivan ziyareti ve burada yaptığı açıklamalara bakıldığında Batı dünyasının bu konuda ortak bir tavır sergilediğini söylemek mümkün. Bu kapsamda Batılı ülkelerde Azerbaycan büyükelçiliklerine yönelik bazı provaktif hareketlerin başlaması da Batı dünyasının konuya objektif olarak bakmaktan ziyade Ermenistan yanlısı bir tutum izlediklerini gösteriyor.

Sonuç olarak bölgede tansiyonun yükselmesinin hem bölgesel hem de küresel çapta etkileri olduğu göz önünde bulundurularak tarafların itidalle hareket etmesi herkesin yararına olacaktır. Nancy Pelosi’nin Erivan ziyaretinde çatışmalarla ilgili olarak Bakü yönetimini suçlaması ise ABD ve Batı dünyasının sadece son çatışmalar değil Karabağ meselesi ve 1915 Olayları konularında da izledikleri Ermenistan yanlısı tutumlarıyla da bir benzerlik göstermesi açısından önemlidir. İngiltere, Fransa ve diğer AB üyesi ülkelerin tıpkı Karabağ’da yaşanan otuz yıllık işgal sırasında izledikleri taraflı tutumları bugün de Batı dünyasında benzer şekilde sürdürülüyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın küresel çaptaki etkilerinin de bölgede yaşananlarda payı olduğu unutulmamalı. Rusya – Ukrayna Savaşı’nın tüm dünyada yaratmış olduğu enerji kriziyle birlikte alternatif doğalgaz rotaları araştırılmaya başlandı. Bu yönüyle Azerbaycan’ın stratejik önemi artıyor. Türkiye-İsrail ilişkilerinde başlayan normalleşme süreci de göz önünde bulundurulduğunda yeni dönemde hem Batı dünyası hem de Rusya, Çin ve İran’ın Güney Kafkasya’daki gelişmeleri yakından takip etmeleri ve buradaki görünürlüklerini daha belirgin hale getirmek isteyeceklerini söylemek mümkün.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 29 Eylül 2022’de yayımlanmıştır.

Yıldız Deveci Bozkuş
Yıldız Deveci Bozkuş
Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi’nde tamamladı. 2012 yılında YÖK Bursu ile Amerika’da University of California, Los Angeles (UCLA)'da Ermeni sorunu, diaspora ve parlamento kararları üzerine çalışmalar yaptı. 2019 yılında ise TÜBİTAK bursuyla İngiltere'de Osmanlı- Ermeni modernleşme tarihi ve gayrimüslimler üzerine araştırmalar gerçekleştirdi. Tarih, Uluslararası İlişkiler ve Dil-Edebiyat disiplinlerini bir arada çalışan Deveci Bozkuş; Kafkasya, Dağlık Karabağ Sorunu, Ermeni Sorunu, İnsanlığa Karşı Suçlar, Soykırım vb. konularda çeşitli eğitimler almış olup uzun yıllar Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi bünyesinde faaliyet gösteren Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nde Güney Kafkasya Uzmanı olarak görev yaptı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’da Review of Armenian Studies ve Ermeni Araştırmaları dergilerinin editörlük görevlerinde bulundu. Deveci Bozkuş ayrıca Polis Akademisi ve Türk Tarih Kurumu’nda Ermeni sorunu ve Ermeni dili konularında araştırmacılara ve akademisyenlere yönelik çeşitli eğitimler ve seminerler de verdi. Halen Ankara Üniversitesinde görev yapan Deveci Bozkuş, Kafkasya, Dağlık Karabağ Sorunu, Soğuk Savaş, 1915 Olayları ve Soykırım konularıyla ilgili çeşitli dersler veriyor. Deveci Bozkuş modernleşme, terör, Türkiye-Ermenistan ilişkileri, diaspora, Dağlık Karabağ sorunu, parlamento kararları vb. alanlarda ulusal ve uluslararası akademik platformlarda Türkiye’yi temsil eden akademisyenler arasında yer almakta olup bu konularla ilgili çok sayıda ulusal ve uluslararası projeler üretti. Ulusal ve uluslararası alanda çok sayıda kitap, makale, proje ve araştırma çalışmaları bulunan Deveci Bozkuş ayrıca dış politika ve Kafkasya, Ermeni sorunu, Dağlık Karabağ Sorunu vb. konularda televizyon programlarına konuk olarak katılıyor ve İngilizce, Almanca, Farsça, Ermenice ve Osmanlıca (Matbu-Rika) biliyor. Kafkasya, Ermeni sorunu ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerine dair analizleri çeşitli basın kuruluşları ve stratejik araştırma merkezlerinde yayınlanıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Azerbaycan – Ermenistan arasında dinmeyen gerginlik neyin habercisi?

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Azerbaycan – Ermenistan arasındaki son çatışmalarla ilgisi var mı? Çatışmalar neden şimdi yaşandı? Pelosi’nin Erivan ziyareti, Batı’nın tutumu neyin habercisi? Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş yazdı.

44 Günlük Karabağ zaferinin ardından 10 Kasım 2020’de Azerbaycan- Ermenistan arasında ateşkes antlaşması imzalanmış, böylece Güney Kafkasya’da yalnızca Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde değil, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde de yeni bir dönem başlamıştı.

Bölge ülkeleri arasında başta ulaşım ve altyapı olmak üzere pek çok alanda başlayan siyasi ve ekonomik görüşmeler ve antlaşmalarla birlikte 2022’den itibaren yeni dönemde artık güney Kafkasya’ya barış, huzur ve istikrarın geleceği umulmuştu. Ancak geçtiğimiz haftalarda Azerbaycan-Ermenistan sınırında yeniden başlayan çatışmalarla birlikte iki ülkeden de çok sayıda asker hayatını kaybetti.

Bu gelişmeler ister istemez tam da normalleşme adımlarının atıldığı bir dönemde iki ülkenin neden çatışmalarla yeniden uluslararası kamuoyunun gündemine oturduğu sorularını da akıllara getirdi. Erivan yönetimi çatışmaların “Bakü’nün sınır ihlalleri” nedeniyle başladığını ileri sürdü. Bakü yönetimi ise “sınırların henüz belirlenmediğini, bu nedenle de sınır ihlallerinden bahsedilemeyeceğini” gerekçe göstererek Ermenistan’ın provakatif adımlarının bölgede gerginliği tırmandırdığını iddia etti.

Azerbaycan – Ermenistan çatışmalarının zamanı ve mekânı

Aslında bölgede iki ülke arasında varılan resmî mutabakata rağmen zaman zaman bazı çatışmalar yaşanıyordu. Ancak II. Karabağ Savaşı’nın ardından ilk defa böylesine geniş çaplı bir çatışma yaşanması hem bölgesel hem de küresel gelişmelerin Güney Kafkasya’yı ne oranda etkilediğini göstermesi açısından önemli. Ayrıca çatışmalar daha önce ağırlıklı olarak Karabağ bölgesi ve çevresinde meydana gelirken bu kez tansiyonun Azerbaycan-Ermenistan sınırında yükselmesi de sorunun bir diğer önemli boyutu.

Çatışmaların zamansal ve mekânsal olarak daha öncekilerden farklı bir noktada meydana gelmesi de kendi içinde bazı soru işaretlerini barındırıyor. Bu anlamda hemen Şangay İşbirliği Örgütü Liderler Zirvesi (ŞİÖ) öncesi çatışmaların gerçekleşmesi dikkat çekici. ŞİÖ’nün Diyalog Ortağı Ülkelerinden biri olan Ermenistan’ın toplantıya katılmaması da Batı’nın zirveye dair duyduğu rahatsızlıkla bir bağlantısının olup olmadığı sorularını akıllara getiriyor.

Bir diğer husus ise Rusya’nın Ukrayna kriziyle birlikte uluslararası arenada kendisine yönelik yaptırımlarla birlikte son dönemlerde giderek olumsuz bir yöne doğru evrilen imajı ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gidişatı.

Bilindiği üzere Rusya-Ukrayna Savaşı tüm dünyada enerji krizi ve tahıl kıtlığı başta olmak üzere pek çok sorunun yaşanmasında önemli bir etkiye sahip oldu. Çatışmaların tam da Rus barış gücünün bulunduğu olduğu bir alanda değil de sınırda meydana gelmesi, ilerleyen zamanlarda acaba iki ülke arasındaki sınır bölgelerine de Rus barış gücünün konuşlandırılması hususu gündeme gelebilir mi sorularını getiriyor.

Rusya-Ukrayna kriziyle birlikte tüm dünyada alternatif enerji güzergâhları arayışlarında Azerbaycan’ın stratejik ve jeopolitik öneminin giderek arttığı da göz önünde bulundurulduğunda Azerbaycan-Ermenistan sınıra da Rus askerlerinin yerleştirilmesinin herkesten önce Rusya’nın yararına olacağını öngörmek mümkün.

10 Kasım 2020 mutabakatı geçerliliğini yitirir mi?

Çatışmaların iki ülkenin sınır bölgelerinde meydana gelmesi varılan mutabakatı hâlihazırda doğrudan etkilemiyor ancak ilerleyen zamanlarda iki ülke arasında kalıcı bir barışın sağlanamaması halinde bu mutabakat metninin bağlayıcılığı tartışmaya açık hale gelebilir.

Nitekim mutabakat metninde yer alan bazı maddelerin örneğin Zengezur koridoru, mayınlı alanların haritalarının iadesi, esirlerin değişimi, ulaşım ve altyapı çalışmaları vb. konularda ortak bir zeminde buluşulamaması halinde bu metnin geçerliliği sorgulanabilir.

Ayrıca burada bahsedilen hususlarla ilgili Ermenistan’da çok güçlü olmasa da halen muhalif bir grubun olduğu da unutulmamalı. Ermeni diasporası ve Karabağ Klanı olarak bilinen bazı eski Ermeni siyasetçilerin de normalleşme sürecine başından itibaren pek de sıcak bakmadığı göz önünde bulundurulduğunda sürecin halen ciddi bazı riskleri barındırdığı söylenebilir.

Mutabakat geçerliliğini kaybederse bölgede neler olur?

Rusya’nın bölgedeki askerî varlığı ve Ermenistan’da Başbakan Nikol Paşinyan’ın görevi devam ettiği sürece varılan mutabakatın kolay kolay geçerliliğini yitiremeyeceğini söylemek mümkün. Öyle ki Paşinyan Erivan’da 44 günlük Karabağ zaferinin ardından Bakü yönetimine “çok fazla taviz” verdiği ileri sürülerek günlerce “hain Nikol” “Türk Nikol” vb. suçlamalarla protesto edilmiş ve istifası istenmişti. Ancak ülkede yapılan seçimle Paşinyan’ın yeniden göreve gelmesi Erivan’da halkın büyük bir çoğunluğunun halen normalleşmeyi istediğini göstermişti.

Mutabakatın geçerliliğini yitirmesi halinde ise bu durumun mevcut askerî, siyasi ve jeopolitik gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Ermenistan için ikinci bir hezimetle sonuçlanacağı unutulmamalı. Bu nedenle varılan mutabakata riayet etmek herkesin yararına olacaktır. Aksi halde bu süreçte en büyük zararı Ermenistan ve bölge halkı görecektir.

Rus askerleri Azerbaycan-Ermenistan sınırında da görevlendirebilir mi?

Çatışmalar her ne kadar Rus barış gücünün görev yaptığı bölgede meydana gelmemiş olsa da benzer sorunların Karabağ’da da yaşanma potansiyeli olduğu unutulmamalı.

Ayrıca Ermenistan’ın geçtiğimiz yıllarda Azerbaycan sınırına Rus askerlerini konuşlandırma konusundaki istekliliği de göz önünde bulundurulduğunda bu süreçten tüm tarafların zararlı çıkacağını söylemek mümkün.

Ancak burada şunu da belirtmekte fayda var; Rusya, Ukrayna savaşıyla birlikte zaten askerî anlamda tüm gücünü ortaya koyduğu bir dönemden geçiyor; hal böyleyken arka bahçesi olarak gördüğü Güney Kafkasya’da böylesi bir adım atmak ister mi? Bu adımın Rusya’ya yarar ve zararlarının ne oranda olacağı mevcut uluslararası konjonktüre bakıldığında tartışmalıdır. Ayrıca Ermenistan’da hâlihazırda zaten Rus askerî üslerinin varlığı biliniyorken buraya daha fazla askerî üs konuşlandırarak Batı’nın dikkatini daha fazla çekmek, Rusya’nın elini güçlendirir mi? Rusya’nın Ukrayna’da yaşananlar nedeniyle kısmi seferberlik ilan ettiği bir dönemde böylesi bir adım çok da gerçekçi olmayacaktır.

İran’ın tavrı

44 günlük Karabağ Savaşı sırasında olduğu gibi sınır çatışmaları sırasında da İran hızlı bir şekilde konuyla ilgili olarak açıklamalarında “komşu ülkelerin sınırlarında bir değişikliğin kabul edilemez” olduğunu beyan etti. İran’ın ayrıca Ermenistan-Azerbaycan sınır noktalarına 45 bin asker sevk edeceğini duyurması ve savaşa hazır olduklarını belirtmeleri de gelişmeleri ne kadar yakından takip ettiğini gösterdi.

İran yönetiminin son dönemlerde Azerbaycan-İsrail arasındaki yakınlaşmadan da ciddi bir rahatsızlık duyduğu biliniyor. Öte yandan Batı’nın Erivan’a yönelik yaklaşımını, özellikle ABD’nin yardım faaliyetleri ve son olarak ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Erivan ziyaretiyle birlikte daha da sıkılaşan ilişkilerini İran, “ilkeli siyasi duruş” politikasıyla açıklıyor. Bu tutum ise İran’ın Güney Kafkasya politikasındaki çelişkileri ortaya koyması açısından önemli. Bilindiği üzere İran tarihten günümüze Ermenistan Azerbaycan arasındaki sorunlarda daima Ermenistan’dan yana tavır sergileyerek bu konudaki politikalarında bir devamlılık sergilemiştir. Azerbaycan’ın İsrail veya Batı dünyası ile ilişkilerini eleştiren İran, benzer bir yakınlaşma Ermenistan tarafından gerçekleştirildiğinde ise bu durumu ülkenin izlediği dış politika kapsamında değerlendirerek herhangi bir eleştiride bulunmamakta ve bu politikayı “ilkeli siyasi duruş” olarak ifade etmekte.

İran ülkesindeki Azerbaycan Türk nüfusu nedeniyle Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sorunlarda daima Ermenistan’ı destekleyen bir politika izlemeyi tercih etti. 30 yıllık Karabağ işgali ve 44 günlük Karabağ zaferi sırasında da bu politikayı sürdürdüğünü söylemek mümkün. Buna karşın Erivan’ın ABD ve Batı dünyası ile olan yakın ilişkilerinin ise şu an için İran’ı pek de rahatsız etmediği anlaşılıyor. Buna karşın yakınlaşan Türkiye-İsrail ve Azerbaycan-İsrail ilişkilerinin ise İran’ı kaygılandırdığını söylemek mümkün.

Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci

Kuşkusuz çatışmaların bölgesel olduğu kadar küresel etkileri de var. Ancak burada en önemli husus, Ermenistan’ın Türkiye ile başlayan normalleşme sürecidir.

Bilindiği üzere 2022 yılının Ocak ayından bu yana Moskova, Viyana, Antalya’da olmak üzere iki ülke temsilcileri pek çok görüşme gerçekleştirdi ve iki ülke arasında normalleşme yolunda önemli bir mesafe kat edildi. İki ülke arasında başta charter uçuşları olmak üzere siyasi, kültürel ve ekonomik alanda pek çok adım atılmaya başlandı.

Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda Azerbaycan’la eş güdüm içinde hareket ettiği de göz önünde bulundurulduğunda iki ülke arasındaki sınır çatışmalarının kuşkusuz Ankara-Erivan ilişkilerinin normalleşme süreci üzerinde de olumsuz bir hava estireceğini kestirmek mümkün.

Türkiye’nin çatışmaların ardından Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaptığı açıklamalar da bu konudaki tutumunu göstermesi açısından önemli. Son olarak BM kurulunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan-Ermenistan arasındaki normalleşme sürecini desteklediklerini açıklaması ise Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasında barış, huzur ve istikrarı öncelediğini göstermesi açısından anlamlı.

Batı’nın çatışmalarla ilgili tutumu

Ermenistan’ın çatışmaları Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (CSTO) ve BM’ye taşıma kararı alması, Erivan’ın Batı dünyasının dikkatini bölgeye çekme çabaları kapsamında değerlendirilebilir. Ayrıca çatışma sonrası ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Erivan ziyareti ve burada yaptığı açıklamalara bakıldığında Batı dünyasının bu konuda ortak bir tavır sergilediğini söylemek mümkün. Bu kapsamda Batılı ülkelerde Azerbaycan büyükelçiliklerine yönelik bazı provaktif hareketlerin başlaması da Batı dünyasının konuya objektif olarak bakmaktan ziyade Ermenistan yanlısı bir tutum izlediklerini gösteriyor.

Sonuç olarak bölgede tansiyonun yükselmesinin hem bölgesel hem de küresel çapta etkileri olduğu göz önünde bulundurularak tarafların itidalle hareket etmesi herkesin yararına olacaktır. Nancy Pelosi’nin Erivan ziyaretinde çatışmalarla ilgili olarak Bakü yönetimini suçlaması ise ABD ve Batı dünyasının sadece son çatışmalar değil Karabağ meselesi ve 1915 Olayları konularında da izledikleri Ermenistan yanlısı tutumlarıyla da bir benzerlik göstermesi açısından önemlidir. İngiltere, Fransa ve diğer AB üyesi ülkelerin tıpkı Karabağ’da yaşanan otuz yıllık işgal sırasında izledikleri taraflı tutumları bugün de Batı dünyasında benzer şekilde sürdürülüyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın küresel çaptaki etkilerinin de bölgede yaşananlarda payı olduğu unutulmamalı. Rusya – Ukrayna Savaşı’nın tüm dünyada yaratmış olduğu enerji kriziyle birlikte alternatif doğalgaz rotaları araştırılmaya başlandı. Bu yönüyle Azerbaycan’ın stratejik önemi artıyor. Türkiye-İsrail ilişkilerinde başlayan normalleşme süreci de göz önünde bulundurulduğunda yeni dönemde hem Batı dünyası hem de Rusya, Çin ve İran’ın Güney Kafkasya’daki gelişmeleri yakından takip etmeleri ve buradaki görünürlüklerini daha belirgin hale getirmek isteyeceklerini söylemek mümkün.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 29 Eylül 2022’de yayımlanmıştır.

Yıldız Deveci Bozkuş
Yıldız Deveci Bozkuş
Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi’nde tamamladı. 2012 yılında YÖK Bursu ile Amerika’da University of California, Los Angeles (UCLA)'da Ermeni sorunu, diaspora ve parlamento kararları üzerine çalışmalar yaptı. 2019 yılında ise TÜBİTAK bursuyla İngiltere'de Osmanlı- Ermeni modernleşme tarihi ve gayrimüslimler üzerine araştırmalar gerçekleştirdi. Tarih, Uluslararası İlişkiler ve Dil-Edebiyat disiplinlerini bir arada çalışan Deveci Bozkuş; Kafkasya, Dağlık Karabağ Sorunu, Ermeni Sorunu, İnsanlığa Karşı Suçlar, Soykırım vb. konularda çeşitli eğitimler almış olup uzun yıllar Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi bünyesinde faaliyet gösteren Ermeni Araştırmaları Enstitüsü’nde Güney Kafkasya Uzmanı olarak görev yaptı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)’da Review of Armenian Studies ve Ermeni Araştırmaları dergilerinin editörlük görevlerinde bulundu. Deveci Bozkuş ayrıca Polis Akademisi ve Türk Tarih Kurumu’nda Ermeni sorunu ve Ermeni dili konularında araştırmacılara ve akademisyenlere yönelik çeşitli eğitimler ve seminerler de verdi. Halen Ankara Üniversitesinde görev yapan Deveci Bozkuş, Kafkasya, Dağlık Karabağ Sorunu, Soğuk Savaş, 1915 Olayları ve Soykırım konularıyla ilgili çeşitli dersler veriyor. Deveci Bozkuş modernleşme, terör, Türkiye-Ermenistan ilişkileri, diaspora, Dağlık Karabağ sorunu, parlamento kararları vb. alanlarda ulusal ve uluslararası akademik platformlarda Türkiye’yi temsil eden akademisyenler arasında yer almakta olup bu konularla ilgili çok sayıda ulusal ve uluslararası projeler üretti. Ulusal ve uluslararası alanda çok sayıda kitap, makale, proje ve araştırma çalışmaları bulunan Deveci Bozkuş ayrıca dış politika ve Kafkasya, Ermeni sorunu, Dağlık Karabağ Sorunu vb. konularda televizyon programlarına konuk olarak katılıyor ve İngilizce, Almanca, Farsça, Ermenice ve Osmanlıca (Matbu-Rika) biliyor. Kafkasya, Ermeni sorunu ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerine dair analizleri çeşitli basın kuruluşları ve stratejik araştırma merkezlerinde yayınlanıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x